23 Mart 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4

23 Mart 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bir İşkence ve Dövme Davası Dün asliye ikinci ceza mahkeme . Binde bir işkence ve dövme muhake . mesine başlandı. Davacı yerinde Os. man isminde bir tüccar vardı. Suç - Tuları da uyuşturucu maddeler ka . çakçılık bürosu — istihbarat memuru Hakkı Şinasi, Istanbul gümrük mu - hafazası kaçakçılık memuru Neşet ve yine ayni büroda —müstahdem iken şimdi mobilyecilik yapan Ali Rıza idi. Davacı bir kaçakçılık münasebetile büroya çağrıldığını ve orada bu üç suçlu tarafından dövüldüğünü iddia ediyordu. Suçlular bunu reddettiler ve : — Osmanm kaçakçılıktan sabıkası vardır. Kendisini yakaladığımız için Muğber olmuştur. Şimdi bize iftira ediyor, dediler. Muhakeme, şahitlerin çağırılması İçin talik edildi . Yancın_Ç—ocuk Dün Öldü Arapcamiinde oturan bir kadm Ne. vin isminde bir yaşmdaki çocuğunu kanape üzerinde bırakmış ve aşağıya inmiştir. Çocuk oynarken kanapenin Bönündeki mangala düşmüş ve yandı. gı için de dün ölmüştür. Müddeiumu. milik, tahkikata başlamış ve tabibi . adli Enver Karanı göndererek cesedi muayene ettirmiştir . Bir Ay Hapse Mahküm Oldu Niyazi isminde sabıkalı yankesici . lerden birisi evvelisi gün gece saat 23 te Topkapıda bekçiye silâh çekmiş ve sonra da evine kaçmıştır. Topkapı komiseri kendisini evinden karakola davet ettiği zaman da komiserin ya . kasmı yırtmış ve bekçiyi de elinden hafifçe yaralamıştır. Asliye dördüncü ceza mahkemesi dün Niyaziye bir ay ©n gün hapis cezası verdi ve derhal tevkif etti. Kumar Oynarken Tutuldular Tahtakalede bir arsada zarla ku . mar oynıyan dört kişi tutulmuştur. Galatada Abdürrahimin kahvesinde kumar oynayan Niko ve Dimitri de cürmümeşhut halinde yakalanmışlar. dır. daha doğrusu seziliyor. Ma'hkemvelerde Kendisini Memur Tayin Eden Eski Polisin Muhakemesi Sahte vesaikle kendi kendisini memur tayin ettiği için tevkif olunan eski polis memurlarından Alinin muhakemesine dün ağır ceza mahkemesinde devam edildi. İddia şu idi: Ali evvelce İstan bul emniyet direktörlüğü dördüncü şube müdürlüğünde çalışır ken Beykoz komiserliğine nakledilmiş ve burada iken da kaydı silinmiştir. Bu suretle işinden ayrılan Ali, Kâ. nunusaninin 20 inci günü Beykoz kay makamlığına polis müdürlüğünden bir tayin emri getirmiştir. Üzerinde üçüncü şubenin matbu damgasmı ta. şıyan bu emrin altına vali namma ikinci şube müdürü Necatinin imza . sını ve bir köşesine de üçüncü şube müdürünün (M) parağrafını yazmış. tır. Ali, bu emri Beykoz ikinci komiseri Necatiye vermiş ve kaymakam İh . san da müzekkereyi Beykoz birinci komiserliğine havale ejmiştir. Bu ko. miserlik te kâğıdı idare komiserliğine havale etmiş ve işe de başlanmıştır. Fakat biraz sonra üçüncü şube bunun sahte müzekkereyle kendi kendisini memur tayin ettiğini — öğrenmiş ve derhal yaka*atmıştır. Dün mahkemede Beykoz birinci ko miseri Ahmet — Şevket şahit olarak dinlendi, dedi ki : — Ali evvelce bizde çalışıyordu. Sonra kaydi terkin — edildi. Bir gün kendisini Beykozda sivil olarak gör - düm. Bana Ankaraya gittiğini, “ce - vazı istihdam kararı aldığını,, yine Beykoza tayin edileceğini söyledi. İki gün sonra da ben vazifede iken tayin emrini komiser Necatiye getirmiş ve kaymakam da bize havale etmiştir. Matbu başlıklı tezkerenin altında va. li namıma ikinci şube müdürü Necati. nin imzası, bir köşesinde de üçüncü şube müdürünün (M) pragrafı var'. dı. Derhal müzekkereyi kısmı idari ko. miserliğine havale ettim, Oradan işe başladığını malmüdürlüğüne ve üçün. cü şube müdürlüğüne yazacaktık. ,, Bundan sonra reisin bu emirle B. Alinin maaş alıp alamıyacağı hakkın daki muhtelif suallerine de şahit şöy. le cevap verdi : “— Malmüdürlüğüne yazılan mü . zekkere ile belki maaş alabilirdi. Fa. kat üçüncü şubeye müzekkere yaza. rak kendisine depodan silâh verilme, Şimdi camiin avlusunda. Karanlığın kesafetine rağmen soldaki camiin beyaz'silüeti kubbesile son cemaat yerinin sütunlarile minaresile hep seçiliyor sini istiyecektik. Ovakit iş yine mey. JOZEFİN YİNE MAHKÜM OLDU Bazı aileler yanında mürebbiyelik yapan Jozefin isminde genç bir kız, geçenlerde polise hakaret ettiği için asliye dördüncü ceza mahkemesi ta . rafından üç gün hapse mahküm ol . müuştu . Jozefin hapisanede yatıp çıkmış ve evvelki gün Beyoğlunda 271 numara. lr polis Hasana hakaret ettiği için dün yine ayni mahkeme huzuruna çıkarı. mıştır. Şahitler, Alman matmazelin haka - ret ettiğini söylediler. Matmazel bü . tün bu şahitlikleri: — Ben sarhoştum. Ne yaptığımı bilmiyordum. Fakat polise hakaret ettiğimi zannetmem, şeklinde reddet. ti. Müddeiumumi, suçluya ceza veril. mesini istedi. Mahkeme, Jozefini, bir ay on gün hapse ve 30 lira para cezasma mah . küm etti. Ve hakaretin vazife halinde vuku bulduğunu nazarı itibara alarak cezayı 17 gün hapse ve 17 lira para cezasına indirdi. ü s dana çıkardı.,, Daha sonra, ehli vukufun müzek - kere üzerinde yaptığı tetkikatı göste- ren rapor okundu. Bu rapora göre, imzalarm taklit olduğu ilk bakışta an laşılabilirdi . Emniyet direktörlüğünün suçlu Ali hakkında ikinci bir sahtekârlık dava. sı açtığı ve evrakınm da dördüncü şubede bulunduğu mahkemeye ihbar edilmişti . Iddiaya göre, Ali kaydi terkin edi. lirken yine mezuniyet aldığı bir rapo ru tahrif etmiştir. Mahkemenin dör . düncü istintak hâkimliğinden istediği malümata cevap verilmediği için mu. hakeme talik edildi . —— 23 .3- 937 Terzi Bayan Nazmiye ile Bay Niyazinin nikâhları, Beyoğlu Evlen- me memurluğunda akdedilmiştir. He r iki tarafa saadetler temenni ederiz. ÖLÜM HABERLERİ ĞN Ölüm Telgarf fen müşavirliğinden m”?;; kait Bay Raif zevcesi Bayan Şef! Güzide vefat etmiştir. Cenazesi, Di gün Kızıltoprakta Karakol wkagl:“' daki köşklerinden kaldırılarak - ÖBİ” namazı Zühtüpaşa camiinde kılindik- tan sonra aile kabristanına defne€” lecektir. Bayan Şerife Güzidenin ölümü K€f- | disini tanıyanlar ve sevenler arasll- da büyük bir teoessür uyandırmıstir. Kederli ailesine taziyetlerimizi bildi- ririz. TEŞEKKÜR Cenevrede tahsilde iken pek gent Y” | şında vefat eden biricik yavrum, Kaf 'deşim ve yeğenimiz Kâninin cen merasiminde bulunarak elim kedef” lerimizi paylaşan Boğaziçi lisesi M" dürü, muallimleri ve talebeleri ile "” Fransızca sözlü şaheser. Oynıyanlar: LORETTA YOUNG — DON AMECHE Bu perşembe akşamı Sinemasında l—. Hakikatin hayali... Fevkalâ de tablolar... Mükemmel mevzu RAMONA Tamamen ve tabii renkli ilk film. Sinema tekniğinin son merhalesi SARAY S | niversite talebelerine “ve - bilümül dost ve akrabalarımıza ve merlü" mun arkadaşlarıma ve mektup Ve t" grafla bizi sayanlara ayrı ayrı teşek” küre teessürümüz mâni olduğundâf muhterem gazetenizin tavassutüf rica ederiz. Validesi Hemşiresi Teyzesi Eniştesİ Sıdıka — Muallâ — Zehra — Münif ŞEHİR TİYATROSU DRAM KISMİ akşam sağ Bu | İHİI;IUHIIIIILHI S îo.âo dıLal B Gönülleri okşayan musiki Gözleri kamaştıran ihtişam Orijinal ve hakiki danslar Nefis ve emsalsiz bir mevzu SON RUMBA Fransıca sözlü ve orijinal şarkılı şaheser, Baş rollerde. CAROL LOMBARD — JORJ RAFT Önümüzdeki PERŞEMBE M E L E Kte ” j SON HAFTA nn Yazan: W. Shakespe3f? Ö |Türkçesi: Seniha Bedri Göknil Halkevinde Konferans Eminönü Halkevinden: 23 -3 . 937 salr günü Evimizin Ct galoğlundaki merkez salonunda Dr. Musafa Hayrullah tarafındâf (Keyif verici zehirlerle mücadele) mevzulu bir konferans verilecektif Bu konferans bütün yurttaşlara W çıktır. ça PARiİS 1937 SERGiSiNE — v Yarım akşam Hoöğ iki sâat geçirmek için SÜMER Sinemasına gidecek ve şayanı perestiş yıldız DANİELLE DARRİBUX'nün sevimli PİERRE MİNGAND ile beraber en son temsil ettiği PARiSLi KIZ Gençlik, şarkı ve danslarla dolu ne is komedi müzakalini göreceksiniz. Kapının iki yanındaki mezar taşları, saf, saf dizil. miş kavuklu nedimler gibi. Sanki ona el pençe divan durup onu hürmetle karşılıyorlar, Ç Bu karanlığın tam ortasında; şadıryan beyaz bir küme gibi.. Mahmut bu beyaz kesafete doğru ilerle- dikçe su sesini daha yakından duyuyor. Şadırvanın önünde diz çöktü. Bütün gün güneşin hararetini emmiş olan mermerler hâlâ sıcacık... Evet, gecenin bu ilerlemiş saatinde bilesıcak şehri kavuruyor.. İstanbulun taşı toprağı hümmalı bir has tanın vücudü gibi yanıyor. Mahmut ellerini suya döğru uzatıyor. Su avucu - nun içine doldukça bütün vücudü hazzından ürperi- yor. Evvelâ bu serin su ile ellerini, kollarını, yüzünü, başını ve boynunu yıkıyor sonra ağzını suya yak » laştırarak kana, kana içiyor. Böyle iyice gerinledikten, suya kandıktan Bonra yerinden doğruluyor. Ve yerinden doğrulunca gayriihtiyari silkinerek geri çekiliyor. Çünkü kimsesiz zannettiği bu avluda birdenbire peyda oluveren bir adam.. İnce vücutlü, uzun boylu bir adam tam karşısında duruyor. Karşısında duran adam bu ani karşılaşıştan en ha. fif bir şekilde şaşırmadı. Ya onu daha evvelden görmüş ve ona doğru yak- laşmış olacak, yahutta vücudünün hiçbir refleks'i kalmamış. ranlık içinde onun şeklini görmek için inat eden göz- leri kıyafetini seçebiliyor: “Bir serseri olacak.,, Öteki ağır, ağır konuşan yorgun bir sesle: — Burası nire ağam? Mahmut cevap veriyor: — Farkında değilim. Uzun boylu adam; çok yorgunmuş gibi sık sık ne- fes alarak konuşuyor: Mahmut düşünüyor: “Bekçi galiba!..,, Fakat ka - * No, 12 — Kuzum ağam bana kolunu verir misin ” — Ne istiyorsun? — Ona tutunup ta yere eğileceğim... Su içmek İçin.. Sonra ilâve ediyor, — Bugün hastaneden çıktım.. Sakatım.. Bir ayağı mı yeni kestiler. — Geçmiş olsun! Mahmüut karanlığın içerisinde daha dikkatle baka- rak onun sözünün doğru olup olmadığını anlamak istiyor. " — Haydi gir koluma arkadaş. Yabancı elindeki deynekle beraber onun koluna yapışıyor. Hep soluyarak konuşuyor: —Daha sonraları elbette alışacağım amma şimdi karanlıkta yere düşeceğim gibi geliyor,.. Bir türlü kendimi kullanamıyorum. Tek ayakla, bu deynek- le yeni yürüyen enceklere döndüm. Bütün gün de tek bacakla dolaşıp durdum. Öyle yorgunum ki.. Sakat adam ekşi, ekşi ter kokuyor. İkisi birlikte karanlıkta yere doğru eğiliyorlar, Ve eğilirlerken de ©o söyleniyor: ğ — Güya İstanbula para kazanmıya geldik, üstelik bir bacak bırakıp gidiyoruz. Yere yerleşince; ellerini musluğa doğru uzatıyor ve musluktan avuçlarma doldurduğu suları parmak larının arasından ve dudaklarının yanından çenesine doğru akrta, akıta içiriyor: “Nekadar susamış, Onun bu — susuzluğunun şiddetini görmek Mahmuda Nazlıyı hatırlatıyor. Ve içi bir susuzluk ezasile dolarak Nazlıyı düşünüyor. Suyunu içmiş olan sakat adam şimdi Mahmudun yaptığı gibi birkaç avuç suyu yüzüne serpiyor, son- ra başmı Mahmuda dönerek: Yazan: SUAT DERVİŞ — Ne bekliyorsun diyor, sen buranın bekçisi mi. sin ?. — Hayır buranın bekçisi filân değilim. Seni tekrar kaldırmak için bekledim, Öteki köy çocuğu laubaliliğile hiçbir Mukaddime yapmıya lüzum görmeden konuşuyor. — — Hele şükür,,, Ben de seni vexçi filaP sandı idim de yüreğim oynamıştı, Sana bir şey söyleyim mi? Ben bu gece burada yatmak istiyorum.. Acaba bura da yatsam kimse bir şey der mi?.. : — Zannetmem.., Burası eski bir camie benziyor bekçisi filân yok galiba!... “Öteki geniş bir nefes alıyor: — Demin dedim ya.; Bugün hastaneden çıktım üç aydır yatıyorum... Hastaneden belediye seni köyüne yollar dediler. Amma bugün boş Yere hekle. dim.. Bizim memlekete değil onların şuradan şuraya yollamıya ne paraları ne de gönülleri var.. Akşama kadar durdum, “Hele bir yol haftaya uğra inşallah göndeririz,, dediler, d Mahmut ta yere diz çökmüş, Kalkıp gitmek için o. nun sözünü kesmesini bekliyor.Ötekinin lâfı kısa keg miye niyeti yok, içini boşaltmak istiyen bir insan za- afiyle yanındaki yabancı uzaklaşmadan evvel sözü. nü bitirmek için çabuk, çabuk, konuşarak anlatıyor; — Gurbet illerinde on parasız, arkadaşsız, — tek ayaklı dolaşmak ne belâ! Anamgile mektup yazdır. dım. Hastabakıcısına verdim. Elhette atmıştır, İnşal. lah. Bizim Tahtakalede kahve var. Tosunun kahvesi orada bizim memleketliler bulunur. Akşam oraya bir boy uğradım.. Bir tanıdık bulamadım... Üstümde de para yok yatamadım.., İstanbulu dolaşmaktan der - manım kalmadı... Daha değnekle yürümiye de alışık değilim,.. Açlıktan daha zorum yok, icim ye. NATTA Zengin ve idareli "grogramlu'm' hazırladı KÜÇÜK SEYAHAT: Paris — Milâno — Belgrad BÜYÜK SEYAHAT: Paris — Londra — Nis — Montekarlo — Roma — Ber lin — Hamburg — Bükreş LÜKS VAPURLAR Birinci, ikinci, üçüncü mevkiler Tafsilât: NATTA seyahat acen- taları, Galatasaray. Telgr. NAT- TA — Tel, 44913-44914 * GARA AT G U / mek isteı;iyor amı;â'ıtünsuzlüğe pek dayanamıyo- rum.. Ve itiyadına esir bir insan zilletiyle sakat adam tanımadığı adama soruyor: — Tütünün var mı arkadaş. Mahmut: “Yok,, demiye utandığı için yalan söy- lüyor: — Kullanmam. — Ne iyi kullanmamak.. Ben kullanırım.. Hastar nede genç bir hekim vardı. Eksik olmasın o hergü bana getiriyordu. Bugün taburcu olduk o da bitti.. Ve tekrarlıyor: — Parasız gurbet illerde kalmak pek güç Mahmut onun sözlerini dikkatle dinlemediği hal- de onunla konuşmıya başlıyor: — Bu kaza nerede geldi başına? — İstanbulda. — İstanbula neden geldin. Su mu çıkmıştı köyün- de, Tarlanda çalışamadın mı? — Siz şehirliler tarla, tarla dersiniz ne tarlasI.m Bir avuç torpak altıbaş nüfus... Hangi birimizi do- yurur.., Bıldır iki hayvan almıştık, Çelepçiye borç- landık.. Güzün taksiti veremedik, Hayvanı da aldı g© ri, Amma... iyi bakmamışsın, zayıflatmışsın gitt mâ haneler etti, sattığı fiyata geri almadı hem hayvani gitti elden, hem üstelik ona bir yol borçlu kaldık. BU yaz icraya vermiş bizi bir de yol parası gelince ne yapacağımı şaşırdım. Bizim uşaklar: İstanhula bir yol git orad& pavrikalarda iş çok dediler.. Attım heybemi omuzu- ma bizim memleketten Çakırların Abdi ile yola gIK tık. Tahtakalede bir kahve var,, oraya indik, Birka$ ay boşta gezdikten gonra tam ümidimizde karnım!ö” da kalmış köye dönerken birdenbire bir iş bulduke Dokuma pavrikasında.. Biz acemi olduğumuz içiü bizi yirmi beş kuruşa aldılar, Ben yün denklerini SI7 tımda taşıyordum. Ağır denkler kimbilir elli okkâ mıdır nedir? Amma ne olacak biz de delikaniry3 bunları taşıyan kadınlar bile vardı aramızda gÜS iş değildi, Kara bahtım buraya da yetişti. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: