Hal : Biraz Bekliyelim. O, Herhalde Bana Tekrar Zehir Getirecek... O Zaman Yakalar Icabına Bakarız Diyordu. Hasan, bu davete icabet etmişti. |rında geçen vak'ayı hikâye eylemişti.| Bir gün, sabah namazından sonra Cudenin odasma gelerek öğle vaktine kadar orada vakit geçirmişti... Cude Hasana son derecede izzet ve ikram «derek önüne bir tepsi getirmişti. Bu tepside, Hasanın pek sevdiği tse hurma ile nar, badem, incir ve , bir tabak ta sızdırılmış bal bulunmakta ld Cude, bal tabağını Hasana güste- Terek z — Geçen gün, çarşıya çıktığım 7 Man, bu balı bir Yemenlinin elinde Eördüm. Aklıma, sen geldin. Sana İakdim etmek için satınaldım. Afi - Yetle ye. Demişti, Birinci zekir veriliyor Bu cemile, Hasanın hoşuna git- mMişti. Küçük bir tabak içinde bulu- Ban balı, son Jokmasma kadar yemiğ- ti. Halbuki bu bal, zehirliydi.. Ertesi gün Hasanda, hafif bir ta katsızlık başgöstermi Bütün vi. Cudundan buz gibi terler dökülerek Yatağa girmişti. Birkaç gün devam rahatsızlık, sıtmaya atfe - eden bu Cude, bu müddet zarfında birkaç kere Hasanın odasına gimiş; hasta tevcini ziyaret etmiati. Ve her Gidi- tinde de bal gerbeti ve taze hurma Bötürerek; bunları: — , şifa olur. Diye, kendi önünde ana içirmek ve Yedirmek istemiştir Yanıtlar tedavilere rağmen, Hasa - Min rahatsızlığı * geçmemişti. Bilâkis birtakım mide sâriciları ve istifrâlar başgöstermişti. : Hasanm hemşiresi Zeynebin kalbi- birdenbire bir şüphe girmişti. — Ya, Hasan! Hastalığının hali, bana endişe veriyor” e Bana kastetmelerinİe” korkuyorum. in elinden bir Bundan sonra, kimsenin ene im elimden Bey alıp yeme,. Hattâ, beni bile, Demişti, Zeynebin bu e ne ip bir şÜp kat, erene birini, Yy kaste cesaret edebilen Aİ Btçirmemişti. Böyle olma ye ka- , onları tecrübeden B*S Yar vermişti. Ilk fecrü O gün; Oude, Belmişti. Ve gene inde e red getir Hasan, gerbeti Cuİe BŞ, dikkatle içine bak8* Ta: Benim için b ne eri, Hasınm kalbi iie vermişti. Fa - Ve son- in bu mek istiyo * ilmine şifa - sen İG İner Sevgilim! tahmetlere giriyorsu”” terbeti seninle taksi Tum. Müminin artığı dır; derler, Şunun Artanmı da bana vet Diyerek tası yk, geçirdikten , kısa bir ğ larma tolga, tam allik Ve 0 ve kaldırmıştı. LAK elinden kayıtı: m Cude, müteessif k; — Ah. Ne beceriksizlik Diye bağırmıştı. Tecrübenin n Hasanm kalbinde kuvvetlenmişti, Cudes anet ettiğine hüküm Ve kat, Cüdeye hiçbir $8Y Mek için; sün Demek — Müteeasi? olma sevgili. ve 3, 0 bal şerbetini içmek. PE Re de bana kısmet değilmi. Diye mukabele etmişti. Hasanm bu e “ sebepsiz dei çi gide gider gitmez derhal © Gağırtmış: ildi- — Ya, Zeynep! Bana, yesin Ne süphe ettiğin için haki” Mİşsiy, d, Demişti. Ve sonra, Cude 110 *” uzatmıştı... ir tavır is eficesi Zeynep, o kadar derin bir teessüre kapılmıştı ki, hemen Cudenin odası- nâ gidip, onu parçalamak istemişti. Fakat, Hasan derhal menetmiş: de kat'i bir delil olmadıkça onu itham etmekten ne çıkar? Sab- redelim. Bekliyelim. Her halde, ba- na tekrar zehirli bir şey getirecek- tir. O zaman, kendisini yakalarız. Kitap ve si bakarız. Diye, Zeynebin beyocanını teskin etmişti, Zeynep, artık ihtiyatlı harekete ka râr vermişti... Günlerdenberi, tedri - cen verilen zehrin tesirile hasta olan kardeşini, zevcelerinden hiçbirine emniyet edemiyerek, yatağını Hasa- pın odasma nakletmişti. Ve, Hasa. nın 8ü İçtiği testinin ağzma da bir tülbent bağlıyarak o tülbendin ucu- nu balmumu ile ve Hasanın mübhrile mühürlemişti, Cude'nin kurnazlığı Cudeye gelince... Bu zeki kadın; zevei Hasanm kal binde birdenbire uyanan şüpheyi der. hal hissetmişti.. Üzerindeki şüpheyi silmek için, lâkayıt davranarak, mu- tat zamanlarda gene Hasanm odası- na gelmişti. Fakat, kurnaz davra- narak yiyecek ve içeceğe dair hiç- bir şey getirmemişti. Günlerce böy- iece hareket ederek, gerek Hasanin, ve gerek Zeynebin şüphelerini izale etmek istemişti. Günler geçtikçe, Mervanda da bir sabürmezlık bazgöstermiyUi. Ölümü im- taç edecek olan asil kat'i zehri bir an evvel Hasana içirmesi için, Ens- vane vasıtasile sık sik Cudeye ha- ber göndermekteydi. Nihayet, Cude kararmı vermişti Bir gece, tehlikeli bir teşebbüse gi- rişecek; artık bu korkunç cinayeti son bir dür'etle neticelendirecekti. —— Oluyor kar... Kar yağınca he- men herkes sevinir: Kar yağınca, bir kere, havanın soğuğu kırılır. Bunu herkes bilir, herkes hisseder. Fakat sebebi nedir? Karın ken: si yağmura nisbetle daha soğuk Ol- yağarken kar yağdığı vakitten da- ha soğuk olur. Çünkü yağmur ayrı ayrı sıcak ve ya soğuk bir havada yağdığı hal- de, karı getiren rüzgâr daima $i- cak ve rutubetli olur. Bu rüzgâr, soğuk mıntakaya varınca getirdiği su kar haline girer. Fakat karı gö- tiren rüzgârın sıcaklığı soğuk mın- takanın hararet derecesini az çok yükseltir. Yaz mevsiminde bile bazı yerlerde kar yağması yine bundan ileti gelir. Kar soğuk hava ile gelmiş ol » saydı, yumuşak kar değil, buz ol- ması icap ederdi. Nitekim havada pek yüksek, 4500 « 5000 metre ka- dar yüksek mıntakalarda havanın arasında su bulununca hemen kü- çük küçük iğneler gibi ve güneş İ karşısında parıl parıl parlıyan buz şekline geçer. Kar öyle yükseklik- lerden daha aşağı mıntakalarda yağar ve kar yağmıya başlayınca cak ve rutubetli bir rüzgâr gel- miş demek olduğu için - havanın kluğu kırılır. yi sıcak ve soğuk rüzgârların çarpışmasından yağdığı için, bu çarpışmadan sonra sicak rüzgâr Jebe ederse hava daha ziyade rsi- nır, İstanbulda lodos olur ve karlar hemen erir. Soğuk rüzgür galebe 6- derse kar yerde kalır. Yer ve damların Üzeri buz haline girer. duğu halde, kışın bazan yağmur | nnet mucibince icabına | SAGLIK ÖGÜTLERİ Göklerden Emeller Gibi Rizan İçirmişti... Sedirin Üzerindeki ya! İta (Hasan) ile, onun önünde yere se- YAZAN: ZIYA ŞAKIR Hicretin, ellinci safer ayınm, yir- mi dokuzuncu salı gecesiydi, Her taraf sessiz ve sakindi. Va. kit, gece yarısını geçmişti. Hasan evinde bulunanların hepsi odalarma çekilmişler, derin bir uyku içindeler. di, Cude de yatsı namazından sonya, herkes gibi odasma çekilmiş; yata- ğına girmişti. Fakat uyuyamamış; büyük bir sükünet içinde saatlerin) ini beklemi: İ geçme: Gece yarısma doğru, kalkmış. Oda kapısını lamış.. Etrafı bir müddet dinledikten sonra; © karanlıklar içine dalmış., Trpkı bir hayal gibi, sessizce (Hasan) ın oda. sma doğru ilerlemiye başlamıştı. (Hasan) ım odasının avluya açı. lan penceresi önüne gelmişti. Ha. va, sıcak olduğu için, pencerenin ka- pakları örtülmemişti. Cude, başmı içeri uzatmış; , gözden ge-| rilmiş bir şilte Üzerine uzanmış olan (Zeynep); derin bir uyku içindeler.) di, Cüde, artık herşeyi göze almıştı, Ellerini pencerenin kenarına di miş; bir yılan gibi sessizce içeri kaymıştı. Karanlığa alişan gözlerile, (Hasan) m su içtiği testi Aramış. ti. Ve sonra, koynundan küçük sür. me tulumlarma benziyen meşin bir | kese çıkarmıştı. Bunun içindeki be- yaz bir tozu (1), testinin ağzmdaki boşaltmış.. Parma- ğını bu tozun Üzerine süre süre ta. mamile testinin içine (indirerek, bezin üzerinde, hiç bir eser bırak. mantiştı, (Arkası var) (1) Eski Arap tarihlerinin pek çoğu, bu zehirin, elmas veyahut gü- müş tozundan yapılmış olduğunu ri- vayet ederler. az LOKMAN HEKİM karda radiyoaktivite hassasihin bu lunmasıdır. Pek yeni tetkiklere göre karda üç türlü radiyom mad- desinin (A. B. C.) izleri vardır. Yalnız karalara uzak şimal deniz- lerinde kar yağdığı vakit onda ra- diyoaktivite hassası yoktur, Bu da denizin karalara uzaklığındandır. Radiyoaktivitenin faydalarını şüp- hesiz. bilirsiniz. Hele meşhur radio- mun faydası. Kanser hastalığına bile ilâç olunca insanlara nasıl ke- yif vermesin! Kaplıcaların faydası da radicaktivitedendir. Kar yağdığı vakit insan adeta kaplıcaya girmiş gibi keyiflenir. Kar yağdığı vakit havadaki mik- ropları, kirleri temizlediği öteden- beri bilinir! Ondan dolayıda kar insana ferahlık verir, Kar yağması insanların gıdası 0- lan ekinler için büyük bir bereket- tir. Çünkü kar havadaki şiddetli guğun toprağa nüfuz etmesine en gel olduğundan ekinleri toprak İ- çinde donmaktan kurtarır, Kar yağdığı vakit havanın s5 - gukluğu kırıldığı halde, erimiya başlayınca « lodos hava değilse - soğuk artar.. Çünkü kar eridikçe üstündeki havanın hararetini cez- beder, Havanın her tabakası siray la erimekte olan karın Üzerinden geçtikçe soğur. Ondan dolayıdır ki, kış hastalık» ları, bro*git, zatürrie kar yağarken, yahut kar yerde kaldığı vakit de- gil, daha ziyade karlar eridiği va- r karları kendi kendi Kuleli Süel Mektebinin büyük okuma odalarından biri KULELİ S izi şeref salonuna gö türelim.. diyorlar. Uzun koridorlardan geçerek, duvarlari resimler, tablolar, silâh nümünelerile süslenen geniş bir salona giriyoruz. Tören günleri, genç liselilerin toplandığı bu salonda, her se- ne, Kuleliden Harbiyeye ge- çenler, burada birer iz birakı- yorlar. Mektebin hususi arması şekline bürünen yüzlerce fotoğraf görüy rum. 980 dan başlıyarak 938 ya kı der, bütün Kuleli mezunları bura de... Bu genç kahramanlar, şimdi a- nayurdun, kim bilir hangi köşele- rinde, hangi mükaddes hizmetin başında çalışıyorlar? Şeref salonunun en şerefli ye rinde Atatürkün resmi var. Sonra, Kulelinin yetiştirdiği Ukiymetlere sıra geliyor: İşte Türk ordusunun en büyük üniformasını yakasında bir seref halesi gibi taşıyan Ma - reşal Fevzi Çakmak, işte meşhur Şipka kahramanı Süleyman Paşa. İşte bir nesli müddetince, beş harp veren bir ordunun başında, cephe- den cepheye koşan Orgeneral Fah- rettin Altay, iste Yemen çöllerin- de harikal: bir harp destanı yara- tan Orgeneral Ali Sait, işte ölü- mile yilreğimize açtığı yara, hâlâ kapanmıyan İstanbulun temir, yük sek ruhlu kumandanı Korgeneral Şükrü Naili... Ve İşte herbiri, devletin, Partinin yüksek makami- larını işgal eden Recep Pekerler, Zekâi Apaydmlar... Genç liseli, bu resimlere br! ken, yüreği övnç ile dolsa yeri değil mi? im bilir, şu dak!kada içle - rinde, yarın için ne parlak şeyler vadeden komutanlar yetiş- mektedir ?.. Şu sırtında, toprak ren gi ceketile, koridorda dolaşan zayıf ve çevik mektepli, yirmi sene son» ra belki de kendisine ordular ema» net edilmiş bir adam olacaktır! Hüviyetlerinin Kabuğu içine çe kilmiş oldukları için, nasil bir ruh cevheri, nasıl bir varlık kudreti taşıdıklarını bilemediğimiz, göre- mediğimiz bu çocuklar şimdilik bi- rer bilmece... Fakat zaman, bu bilmeteleri birer birer balledecek, herkes, kendi kabiliyetinin derece- sine göre hayat sofrasından nasi- bini alacak!,. &ref salonunda, insanı böyle atlerce düşündürecek mevzuların arkasında kafamı yo- rarken, Yüzbaşı Falk Tezcan im- dadıma yetişti; — Bakmız, mektebimizin kütüp- hanesi?,, İçinde çok zengin kitap çeşitleri bulunan bu kütüphaneden, talebe istediği kadar istifade edebiliyor. Bundan başka munllimler odasın- da, bir başka kütüphane var. Lise tstebesi için, bu kütüphaneler, a- deta birer hazine! - Daha ziyade hangi kitapları okuyorlar? diye sordum. Anlattıklarıma göre, talebenin yüzde yetmişi fizik kitaplarına me. Taklı imişler. Ders esnasında yap- tıkları fizik tatbikatına ait, oO©n yeni eserleri bu kütüphanelerde buluyorlarmış. Bir kısım talebede de edebiyat ve tarihe karşı alâka seziliyormuş. Ne mutlu o çocuklara ki, heniz okuyacak çağdadırlar. Tatlı tmit- lerle dolu geniş bir istikbal, onları bekliyor. Daha senelerce okuyabi- lirler, öğrenebilirler, Okuyup öğ - rendiklerinden bol bol istifade et- mek için, henliz vakitleri var. Kar yağdığı vakit herkesin keyif- lenmesine büyük bir sebep daha, ne erimeden önce ortadan kaldır- mıya büyjik ehemmiyet verirler, Ya, biz ne diyelim ki gençliği. LiSESiNDE Mektebin bundo #akımını teşk Bu Yu Yeni il eden talebelerden bir grup vadan : Yetişenler Yuzan: 8. Güngör mizin en verimli zamanlarını bo » şuna geçirdik. Tam yetişme çağın- da idik ki, Afrikadaki son Vi lâyetimiz istilâya uğradı. Arası sok geçmeden, Balkanlarda harp koptu. Yurdun bağrına öldürücü hançerlerin #aplandığmı gördük. Daha sonra, Büyük Harp geldi, çattı, Alımızm kara yazısına, ye- »İ yeni çizgiler çekilmesi mukad- derdi. Öyle acı, korkunç günler yaşadık ki, hatırladıkça, bugün bi- le tüylerimiz ürperir. Nihayet mü- tireke oldu. Yeryüzünün bütün milletleri, açık bıraktığımız. kapı- Asana Gene köm'r Kain adı Merzifon, (TAN) — Birafta az kar vardır. Çok şiddetli bir kuru ayaz bü- küm sürüyor. Maden kömürü kalma- miş ve yeniden mahrukat buhranı başçöstermiştir. Odun fiyatlar; yük- | selmiştir. Zile . Çamlıbel arasında birikmiş Olan karların kaldırılması ve bozülan yolun tamiri uzun sürdüğünden bura- ya altı gün Istanbul postası gelme miş, halk ahvali âlemi ancak Halke- vi radyosundan öğrenebilmiştir. Uç Halı Hırsızı Tutuldu Beyoğlunda Kuloğlu Şükriyenin evinden altı kıymetli halı çalarak kaçan Morim, Artin ve Niko İdün yakalanmışlardır. sokağmda | dan içeri dalarak baş köşelere yer leştiler, Duvar diplerinde rinde, birer sığıntı vaziy tük E n sonunda, Atatürk Türkiyesi du. Bugünkü liseliler, yalnız onun gününü bilirler. Bu memleket, hep böy',ydi sanırlar, Ben bu devrin bu çocuklarını, ha» fızaların on seneden daha gerisi- ne erişmediği İçin, mazisi olmıyan milletlere benzetirim. Bizim geçi diğimiz acı sergüzeştleri, ko onlar birer masal gibi bellesinler, Ba i beni dalgınlığımdan 2- yirdi Genç liseliler, yemek salonunda, toplanmak üzere, dersânelerdeh dı. kapı eşikle « ne düş sarı çıkıyorlardı, | 74 ceset Çıkarıldı Belgrat, 25 (TAN) — Geçende fır. tmaya tutulup batan Vele adındaki / Alman harp gemisinin kaybolan 25 İköşilik tayfasından 14 ünün cesedi | bulunmuştur. Sahte Bulgar Paraları | Sofya, 25 (TAN) #asma epey onar, ellişer ve yüzer le, Bulgar piya. | valık sahte madeni paralar sürülmüş. tür, Zabita kalpazanları tır. yakalamış. . Bulgar Polisinde Sofya, 25 (TAN) — Bulgar polis teşkilitmda yeni telâhat yapılacak! jBu maksatla polis midürü Golübağ, İtarafından bir Wâyiha bazırlanıycz,