26 Ocak 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ş YA ee — ( S erPOR ) Güreşçilerimizin Reisine sekiz sual sorduk Ahmet Fetgeri Millt Güreş Takımının vaziyetini iyi buluyor Spor faaliyeti durgun bir halde gidiyor. Or- tada mutat futbol lig maçlarından başka hareket yok. Bu sebeple, her yerde alelâde vak'alardan olan bir güreş seyahatine Onun (TAN) günün adeta en mühim spor meselesi biribirine zıt denecek kadar muhtelif şayialara sebebiyet veren gü- reşçilerimizin Finlândiya seyahati en salâhiyetli bir güreş idarecisi olan Fede- bir fevkalâdelik veriliyor. olan ve son günlerde rasyon Reisi Ahmet Fetgeriye rek kendisinden aşağıdaki noktaların tavzihini rica etmiş ve sayın Başkan da sorduklarımıza cevap vermek nezaketinde bulunmuşlardır. Sorgularımızla Federasyon Başkanının ce- vaplarını aynen neşrediyoruz: 1 — Güreşçilerimizin Finlândiya turnesi hangi tarihte başlıyacak? 1 — Finlândiya seyahat'nin kat'i surete tesbit edilmiş değildir. 2 — Teknik şartları söyliyebilir mi siniz? Yani bizim takım ne isim al- tımda gidiyor? Orada kimlerle ve hangi takımlarla güreşecek? 2 .— En kuvvetli güreşçilerden müteşekkil bir Türk ekibi -ki bu mil- Ji takımdır. orada Finlândiya milli takımı ile karşılaşacağız. Ayrıca iki Finlândiya şehrinde birer — hususi maç yapacağız. Finlândiyada bulun- duğumuz müddet zarfında da güreş klüplerini gezip antrenman sistemle- rini tetkik ederek beraber çalışaca - ğız. ALMANYAYA » — Berline gidilecek mi? Oradaki şartlar nedir? Almanlar bize zayıf takımla geldilerdi, ayni takımla mı güreşilecek? 3 — Dönüşte Berline gitmek ihti - mali vardır. Bu. hususta Berliner Kroft Sport Klübünden bir teklif al- dık. Esasen olimpiyatlar dolayısile Berlinde iken Dortmund, Kölen ve Manhayim mıntakalarından ısrarla davet edilmiştik. Almanyada yapacağımız karşılaş- malar milli maç değildir. Bu hususta Alman Federasyonu ile bir şey konu şulmamıştır. Yalnız şu noktanın ten- viri lâzımdır: Bir çok memleketlerde olduğu gibi bilhassa Almanyada klüp ler yapılan sporlara göre ayrılmış- tır. Meselâ bizi davet eden Berliner Klüp münhasıran güreş, gülle, boks gibi sporlarla meşgul olan Berlinin en kuvvetli bir teşekkülüdür. TEKNİK MAKSAT 4 — Bu seyahatin teknik maksadı takımın müsabaka kabiliyetini arttır mak mıdır? 4& — Spordan anlıyanların mütte- fikan kabul edeceklerini tahmin ede- rim ki Finlândiyaya, İsveçe gidecek güreş takımları yenmek için değil yenmeyi öğrenmek için giderler. Bu- güne kadar oralara gidip te galip dö- nen takım henüz kaydedilmemiştir. Ancak oralara her takımın kolay, kolay davet edilmediğine de nazarı- dikkati celbetmek faydasız olmaz. Bilhassa İsveçe gidebilirsek orada dünyanın en meşhur ve rakipsiz an- trenörü olan Finlândiyalı Oska'nın idman tarzını görmek bizim için bü- yük bir fayda zemini açmış olacak - tır. ' ANTRENMANLARIMIZ 5 — Güreş takımımızın antrenman larma başlandı mı? 5 — Takımın antrenmanlarına baş lıyalı bir hayli zaman oluyor. Vazife ten ayrıldığım bir kaç günü mütea - kıp bu sefer geldiğim zaman iki an- trenman seyrettim. Ve takımı tah- minimden çok daha iyi buldum. Bina enaleyh antrenman vaziyeti çok İyi- dir. 6 — Milli takrmda yer almış güreş çilerimizin bugünkü sikletleri ile mü- sabaka sikletleri arasımda şahsen ve birer birer ne fark vardır. Hazırlan - ma için kamp yapacak mısınız? 6 — Her güreşçi müsabakadan ev- — wel muhakak kendi sikletinden — bir kaç kilo yukarda bulunur. Ve ekseri- ya müsabaka tarihinden bir kaç gün bir bizde içindir ki kacaktır. hakkında müracaat ede- Sekiz Cevabın Kısa Hütüsası Milhi güreş takımımız Avrupaya gidecek deniliyor. Önce Finlândiyaya uğranılacak, sonra İsveç ve Almanyadan dolaşılacak de- niliyor. Bu haberleri teyit etmek, biraz da taf silât almak için kendisine müracaat etti- ğimiz Güreş Federasyonu Reisi Ahmet Fet- geri bize dedi ki: 1 — Milli Güreş Takımımız seyahate çı- 2 — Dünya Şampiyonu Yaşar bu seyahate iştirak edecektir. 3 — Fı'nlândiyu ve ll’veç(g alamğımız ne- ticeler kolay değildir. ın antr Ve vaziyeti çok iyidir. olmıyacaktır. tarihi henüz 5 — Almanyada yapılacak temaslar milli Simdi, muharririmizin sekiz sualine karşı, aldığı sekiz cevabın tam tafsilâtını da yan sütunda okuyabilirsiniz. Owens'le beraber Mar ilyaya çağı- rılan zenci koşucu Metkalf Şimdide Fra Patinaj rekoru Oslo, 25 (A.A.) — Patinajda cu - martesi günü iki kere dünya kadınlık sür'at rekorunu kıran Norveçli Laila Sechounielsen dün 3000 metrelik bir mesafeyi 5 dakika, 48 saniye, 5,10 - e kat'ederek yeni bir rekor tesis et- miştir , kadar yaklaşılır ve son gün de kilo - lar tamamile nizami şekle ifrağ edi- lir. Binaenaleyh bazı güreşçilerimizin değil bütü ngüreşçiler kendi siklet- lerinden 3, 5 kilo yukardadırlar. Çalışma için kamp mevzuu bahis değildir. YAŞAR, MERSİNL. T — Dünya Şampiyonu Yaşar ve üçüncüsü Mersinli Ahmet bu karşı- laşmalara iştirak ettirilecek mi? 7T — Ahmet Mersinden henüz gel - memiştir. Geldiği zaman da idman bakımından ne vaziyette bulunacağı- nı ezbere kestirmiye imkân yoktur. Fakat Yaşar iyidir ve gidecektir. 8 — Londra ve Parise gidecek mi- siniz. Avrupa şampiyonasına girecek misiniz? 8 — Bu mesele bizden ziyade genel merkezi alâkadar*eder. Eğer takımın 1937 Avrupa şampiyonasına iştiraki- ne genel merkez karar verirse bu me seleyi ondan sonra konuşuruz. evvel muavyen hadde bir iki kiloya " Şazi TEZCAN * nsa çekiyor Dünya koşucuları — arasında emsalsiz. bir insan olduğunu 'Berlin Olimpiyatlarında ve on- dan sonra Amerikada koşu bey- girlerile yaptığı yarışlarda gös- teren zenci Owens'i Fransızlar çağırmışlardır. Marsilyada açılacak stadyomun küşat merasimini parlak bir şekilde yapmak istiyen Fransızlar Ovense, gönderdikleri davetnamede ırkdaşı o. lan Metkalf'ı da beraber almasımnı ri. ca etmişlerdir. Zenci Metkalf, profesyonelliğini he- nüz resmen ilân etmiş değildir. Oven: sin de Amerikadaki mukavelelerinden kürtulup Fransaya gelip gelemiyece- ği henüz belli olmamıştır. Dünyanın en sür'atli adamları olan bu iki zen- cinin Marsilyaya gelip gelmiyecek. leri, verecekleri cevaptan belli ola- caktır. ' Avrupa futbolü düşüyor mu? , Pazar günü Pariste yapılan Avuw- turya - Fransa milli maçı dolayısiyle Avusturyanın futbol diktatörü May- zel, maçtan önce Fransız gaz..etecile. rine, Avusturya futbolü hakkında şunları söylemiştir: — Bizim futbolün düşmekte oldu- ğu söyleniyor. Filhakika “Wunder- teaun” zamanındaki futbolümüz yok- tur. Bunda Fransanınm da biraz dahli vardır. Çünkü en iyi oyuncularımızı birer birer almıştır. Fakat Avustur. ya takımı için düşük denemez. Çün- kü 1936 senesinde en parlak zaferle- rini kazanmış bir takımdır. Kırk se- nedir, hiç bir takımın muvaffak ola- madığı bir şeyi biz, geçen sene yap- tık, İspanya milli takmmımı kendi top- raklarında yendik, İngiliz takımını mağlüp ettik. Şu. nu ehemmiyetle kaydedeyim ki, İngi. iz gazeti ileri ve müteh ları İn- giltere millf takımına oynadığımız maçın birinci devresini futbol tekni- ği itibariyle “en yüksek Avrupa fut- bolü” şeklinde tavsif ettiler. Ihtiyarlıyan oyuncular yerine genç lerin bulunması güçleşmiştir. Fakat bu zorluk bize İtalyan millf takrmı ile Romada oynadığımız tarihi maçı berabere bitir mâni ol tır. , Geçen sene yaptığımız milli maç- larım beşinde galip, ikisinde berabe- re kaldık. Yalnız bir tek mağlübi- yete uğradık. Bu neticeler mütema. dt şekilde sukut eden bir takımım el- de edebileceği şeyler olmadığını ka- bul etmeliyiz. Eksilen oyuncuların yerlerini doldurmak müşkülâtını ka- bul etmekle beraber, Avusturya fut. bolünün daha parlak günler yaşıyaca- ğm kı-u“m»ıı -— TAN Bir delikanlının defterinden: Beş Temmuz abam bugün beni karşısına B çekti ve epey sert bir çehre ile bu yazı muhakkak (S...) de amcamın çiftliğinde geçirmem lâ- zımgeldiğini söyledi. Bunun benim için büyük bir işkence olacağını söyliyecektim. Fakat kaşları öyle çatık ve yüzü öyle sert bir haldey- dı ki cesaret edemedim. Bir hafta- ya kadar (S..) e hareket ediyorum. Birkaç yıldanberi beni yanına da- yet eden amcam muhakkak — pek memnun olacak. Fakat ben pek bedbahtım. Tam Universiteden kur tulup bütün heveslerimi hep — bu- günlere sakladığım bir sırada Is- tanbuldan ayrılmak pek feci. Kim bilir buna bizim hukukçu Selma, küçük, sarışın Nevin ne içerliye - cekler. Sonra yengemin arkadaşı o genç dul... Zaten; babam da galiba bütün bunlar yüzünden beni bu- radan uzaklaştırıyor. Hakkı da yok değil. Yaptığım deliliklerden bıktı, usandı zavallı.. Yirmi dokuz Temmur - gö fülkteyim. —Amcam- pek memnüun. *Ben de onu kır- mamak için halimden şikâyet et- miyordum. Halbuki can sıkıntısın- dan patlıyacağım. Amcama hayret ediyorum. Burada ırgatların içinde ekinle, toprakla uğraşarak yalnız başına nasıl yaşıyor! Çiftlikte iki ihtiyar kalfadan başka tek kadiın yok. Halbuki ben buraya gelirken gene ne ümitlere düşmüştüm. Meğerse nekadar al- danmışım. Birkaç kere atla köylere gittim. Oralarda hep amcamı tanıdıkları için beni pek iyi karşılıyorlar. Bu köylerde yarı çıplak, yüzü gözü kirli çocuklar, çeşme başlarında kinalı ayaklarını yıkıyan ve bir er- kek görür görmez başlarındaki ör- tüyü burnuna çeken kadınlara te- sadüf ettim. Fakat bu kadınların yüzleri Istanbulda anlatılan hayali tariflere hiç benzemiyordu. Enine boyuna, yüzleri güneşten yanarak acayip bir hal almış ,âdeta erkek- leşmiş kadınlardı. Yaşlıları keskin bakışlarile insanm yüzünü, içini O- kumak ister gibi tarıyorlar. Genç- lerinin ancak yemenilerinden — bir yama gibi ufak bir parçası görü- nen esmer alınlarını ,utançlarından içleri kızaran gözlerini görmek e- pey müşkül oluyor. Zaten çıplak na sırlı topuklarmı sıkı sıkı sardıkla- rı kuşaklar, bezlerle kalmlaşlntk garip bir hal alan vücutlarını B0- rünce yüzlerine bakmak pek aklı- ma gelmiyor. * On altı Ağustos eçen gün çiftlikten (Eren - ler) köyüne giden ince pa- tikada, görünce pek gaşn'dığım_ve derin bir heyecana uğradığım buıi- sine tesadüf ettim. Atımı yedeğe almış gidiyordum. Yol kenarmda bir kadım gördüm. Daha doğrusu bir genç kız.., Uzerinde beyaz, penm be güllü bir şalvar, incecik belini meydana çıkaran beyaz yün bir kuşak vardı. Yol kenarına iki te- miz, pırıl pırıl yanan - bir bakraç bırakmış, iki büklüm olmuş, ayağı- nı uğuşturuyordu. Yanma yaklaş - tım, Telâşla başmı kaldırdı. Beni görünce yüzü kıpkırmızı oldu. Te- lâşla elini ayağından çekip yemeni- sini yüzüne çekti. Fakat bu — kısa zamanda ben onun yüzünü, iri par lak gözlerini, büyücek, fakat pem- be dudaklarını ve şakaklarına dö- külen perişan siyah saçlarını gör- müştüm. O hafif topallıyarak bak raçlarını eline aldığı zaman yanma yaklaştım. “Hey, bacı, dedim., A- yağımna ne oldu?” Başını önüne eğe- y rek istemiye istemiye gayet yavaş cevap verdi: “Daş battı...” ve yü- rümiye başladı. İncecik boyuna ye- menisinden fışkıran bir yığın sim- siyah örgüye gözlerim takılarak ben de yürümiye başladım. Gene yanına yaklaştım: “Bağışla bacı, dedim. Bu yolu yürürsem Erenle- re varar mıyım?” Başını “Evet” makamında salladı. Yüzü pek ça- tıktı, gözleri ateş saçıyordu. Fakat bütün bunlara rağmen gene de o kadar güzeldi ki, aldırmadım. Ar- kasından yürüdüm. Erenlere gir - dik. O basık, beyaz badanalı bir damın kapısında kayboldu. Ben de köyün kahvesinin önünde atımı bağladım. Kahvede söz arasında bir yolunu bulup sordum. Imamın kı- o1 imiş. İsmi Sümbül... Yümi doruüz Ziguttar nu artık sık sık görüyorum. Babasının bizim çiftliğe ya kın bir tarlası var. Sümbül oraya çalışmıya geliyor ve daima yolu - nun üzerinde beni buluyor. Evvelâ müthiş ürkek bir hali vardı. Fakat şimdi epey alıştı. Zaten o da öbür- leri gibi nihayet kadın değil mi? Onu da yola getirmek her halde pek güç olmıyacak. Oyle de deği- şik bir güzelliği var ki kâfirin! Artık yanında yürümeme sesini Çı- karmıyor. Onu tarlasına kadar gö- türüyorum ve siyah kocaman göz- lerini, büyük pembe dudaklarını i- çimde garip Üürpertiler duyarak seyrediyorum. Geçen gün amcamla bir iş için kasabaya indik. Sümbü- le gizlice mavi boncukla, siyah saçlarınım üzerinde bir alev gibi yanacak al yemeniler aldım. Gene yol boyunda onu bulup verdiğim zaman ilk defa yemenisini dudak- larma çekmeden — yüzüme baktı. Sonra yanakları pembeleşerek ver- diğim şeyleri aldı, mintanının içine soktu.. Sevincinden gözlerinin içi gülüyordu. Bu küçük köylü kız da nihayet yola geliyor. Fakat bir- denbire ürkütmemek lâzım. Garip değil mi şimdiye kadar temasta bu- lunduğum kadınların - en hoşuma gideni bu.. İnce uzun vücudunu da- ha uzaktan görünce kanımın da - marlarımı ateş gibi dolaştığmını his- sediyorum. Dört Eylül arın hemen hareket ediyo- t rüm, Babama telgraf çek- tim, Ve burada bir dakika daha fazla kalamıyacağımı bildirdim. Amcam bu telâğıma ve aceleme hayret ediyor. Ben hiçbir şey söy- lemiyorum. Fakat hiddetimi güç- lükle saklamaktayım, O boncukları filân verdiğimden- beri Sümbül daha uysal bir hale gelmişti. Benim yavaş yavaş ken- disine sokulmama pek ses çıkarmı- yordu. Yalnız bu vahşf mahlüku birdenbire huylandırıp elimden ka- çırmaktan korkarak kıza içimi dö- kecek münasip bir vakit arıyor- dum. - Iki gün evveldi. Sabah onüun tarlaya giderken geçeceği yolun Ü- zerinde bekledim. Fakat görünme- di. Adeta meraklanarak ÜZÜ Içimde garip bir sıkıntı vardI. ki de sabah daha erken geç de görmemişimdir diyerek üzeri onun tarlasına gittim. B tarlalarda kadınlar, erkekler çıkınlarını toplamışlar, dönüy0” dı. Genç kizi onlara sorm çekindim ve tarlasının alçak © atlıyarak içeri girdim. Kesillü kinler ayaklarıma takılarak 0! da dolaştım. Etrafa baktım. / seler yoktu. Yalnız alçak ,yaP'” ları kurumuş bir ağacın alP Sümbülün her sabah köyden 8ö| ken beraberinde getirdiği #4? testisi ile ekmeğini koyduğu yemeni vardı. Demek kız bü ta tarlaya gelmişti. Peki niçili talarda yoktu? Çitin kapısın! biyetle iterek dışarı çıktım. * kınlarda bir at kişnemesi du)y* başımı tarlanın yan tarafınâ — , şen küçük ağaçlığa doğru geV" dim. Ses oradan geliyordu. ## larm arasında da yerleri & doru beyaz bir at görünüyor” rakla otarafa doğru yürüd Atın yanına gidip te etraftâ E5 vunan ” SANıvımı a1 aa mekk re gözlerim hayretle açılarak a ğum yerde taş gibi kaldım. ” ötede, ağaçların dallarını UZâ* 4 üstünü yapraktan bir kubbt j kapadığı küçük bir meydan” kucak kucağa yatan iki kişi B müştüm, Bir kadınla, bir &* Kadınm Sümbüldü. Erkeği taff yordum. Gür siyah bıyıkl! kaşlı ve müthiş uzün boylu adamdı. Benim ürkütmektef karak elle değil, daha sözle Pi kunamadığım Sümbülün | kı sıkı bir kolunu dolamış, Ka benden örtü ile hemen Kâ$? yüzünü ona dönmüş, bir © boynundaki benim kasabadâf tirdiğim boncuklarla oyn şeyler anlatıyordu. Biraz K rince onun enkeğe yalvarır titrek bir sesle şunları söy' duydum. — Başın için yalan demem diyordu. © elin yabanmdan ne zarar gelir ki? Karşnnd" söylerken kız gibi kıritir Bir şeyler dırlanır, kulak Hem o olmasa biz ne ederi'lf'! şimde gezdiği anamın ııuıııı;z;l;fİ | müuş. “Şehrin yabanı gızi KÖY g la götürecek.” diye, beni —— vermiye gönlü yatar gibi O10 öküz, bir yük buğday da sanırım gayrı.” enim ürke ürke yam”' laştığım, söz söylem” bin bir dolambaçlı yol arad!&' | nihayet budalaca bir çük bir tebessülmü üzerin? elime düştü” diye, sevindi&*” lü kız, kaşlarının arası hiç * p dan kendisini dinliyen, po$ * bir ağaç kütüğü gibi yanmdi nan, bir kaya parçası kad görünüşlü yavuklusuna işt€ benimle eğlenerek yalvaraâ diller döküyordu. O gün oradan hırsımdan rek kaçtım. Şimdi bile me giden şu küçük köylü lerinden duyduğum derin * “dir. Hâlâ da sükün bulmüf lim... Ancak İstanbulda geleceğimi sanıyorum. ralarda aşkı nekadar ? anlıyorlarmış yambhîm!

Bu sayıdan diğer sayfalar: