aa 6 maaamrmımımının. Lümen) Güreşçilerimizin Reisine sekiz sual sorduk Ahmet Fetgeri Milli Güreş Takımının vaziyetini iyi buluyor Spor faaliyeti durgun bir halde gidiyor. Or- tada mutat futbol lig maçlarmdan başka hareket yok. Bu sebeple, her yerde alelâde vak'alardan olan bir güreş seyahatine Onun (TAN) günün adeta en mühim spor meselesi olan ve son günlerde biribirine zıt denecek kadar muhtelif şayialara sebebiyet veren gü- reşçilerimizin Finlândiya seyahai bir fevkalâdelik veriliyor. en salâhiyetli bir güreş idareci: rasyon Reisi Ahmet Fetgeriye müracaat ede- rek kendisinden aşağıdaki noktaların tavzihini rica etmiş ve sayın Başkan da sorduklarımıza cevap vermek nezaketinde bulunmuşlardır. Sorgularımızla Federasyon Başkanının ce- vaplarını aynen neşrediyoruz: 1 — Güreşçilerimizin Finlândiya hangi tarihte başlıyacak? 1 — Finlândiya seyahat'nin kat'i surete tesbit edilmiş değild 2 — Teknik şartları sö; siniz? Yani bizim takım n tında gidiyor? Orada kimlerle bangi takımlarla güreşecek? 2 —En kuvvetli güre: müteşekkil bir Türk ekibi - Ni takımdır. orada Finlândiya takımı ile karşılaşacağız. Ayrıca Finlândiya şehrinde birer o hus maç yapacağız. Finlândiyada bulun- duğumuz milddet zarfında da güreş klüplerini gezip antrenman sistemle- Tini tetkik ederek beraber çalışaca - giz. ve ilerder ALMANYAYA » — Berline gidilecek mi? Oradaki şartlar nedir? Almanlar bize zayıf takımla geldilerdi, ayni takımla mı güreşilecek 7 3 — Dönlişte Berline gitmek ihti - mali vardır. Kroft Sport Klübünden bir teklif al dık. Esasen olimpiyatlar dolayısile Berlinde iken Dortmund, Kölen ve Manhayim mmtakalarmdan ısrarla davet edilmiştik. Almanyada yapacağımız karşılaş- malar milli maç değildir. Bu hususta 'Alman Federasyonu ile bir şey konu şulmamıştır. Yalnız şu noktanm ten- viri lâzımdır: Bir çok memleketlerde olduğu gibi bilhassa Almanyada klüp ler yapılan sporlara göre ayrılmış” tır. Mesel bizi davet eden Berliner| Klüp münhasıran güreş, gülle, boks gidi sporlarla meşgul olan Eer'inin en kuvvetli bir teşekkülüdür. TEKNİK MAKSAT | 4 — Bu seyahatin teknik maksağı| takımın müsabaka kabiliyetini arttır! mak mıdır? 4 — Spordan anlıyanların mütte- fikan kabul edeceklerini tahmin ede- rim ki Finlândiyaya, İsveçe gidecek güreş takımları yenmek için değil yenmeyi öğrenmek için giderler. Bu güne kadar oralara gidip te galip dö- zen takım henüz kaydedilmemiştir. Ancak oralara her takımın kolay, kolay davet edilmediğine de nazarr- dikkati celbetmek faydasız olmaz. Bilhassa İsveçe gidebilirsek orada dünyanm «n meşhur ve rakipsiz an- trenörü olan Finlândiyalı Oska'nın Bu. hususta Berliner) sonra İsveç vı niliyor. bir bizde içindir ki kacaktır. hakkında olan Fede- şok iyidir. olmıyacaktır, Şimdi, muh aldığı sekiz e. turnesi tarihi henüz ir. “ Şimdide Fransa çekiyor 5 Owens'le beraber Mor ilşaya çağı- rılan zenci koşucu Mefkalf Patinaj rekoru Oslo, 25 (A.A.) — Patinajda cu - martesi günü iki kere dünya kadınlık sür'at rekorunu kıran Norveçli Laila Sehounielsen dün 3000 metrelik bir mesafeyi 5 dakika, 48 saniye, 5,10 - de kat'ederek yeni bir rekor tesis et- miştir ———— kadar yaklaşılır ve son gün de kilo - lar tamamile nizami şekle ifrağ edi- lir. Binaenaleyh bazı güreşçilerimizin 4dman tarzını görmek bizim için bü- yük bir fayda zemini açmış olacak - tır. * ANTRENMANLARIMIZ, 5 — Güreş takımımızın antrenman larma başlandı mı? 5 — Takımın antrenmanlarına baş İıyalı bir hayli saman oluyor, Vazife ten ayrıldığım bir kaç günü mütea - kıp bu sefer geldiğim zaman iki an- trenman seyrettim. Ve takımı tah- minimden çok daha iyi buldum. Bina enaleyh antrenman vaziyeti çok İyi- dir. 8 — Mihr takımda yer almış gilreş gilerimizin bugünkü sikletleri ile mü- sabaka sikletleri arasmda şahsen ve birer birer ne fark vardır. Hazırlan - ma için kamp yapacak mısmız? 6 — Her güreşçi müsabakadan ev- vel muhakak kendi sikletinden bir kaç kilo yukarda bulunur. Ve ekseri- ya müsabaka tarihinden bir kaç gün evvel müavyen hadde bir iki kiloya değil bütü ngüreşçiler kendi siklet- lerinden 3, 5 kilo yukardadırlar. Çalışma için kamp mevzuu bahis değildir. YAŞAR, MERSİNİ. T — Dünya Şampiyonu Yaşar ve üçüncüsü Mersinli Ahmet bu karş laşmalara iştirak ettirilecek mi? 7 — Ahmet Mersinden henüz gel - memiştir. Geldiği zaman da idman bakımından ne vaziyette bulunacağı: nı ezbere kestirmiye imkân yoktur. Fakat Yaşar iyidir ve gidecektir. 8 — Londra ve Parise gidecek mi- siniz. Avrupa şampiyonasına girecek misiniz? 8 — Bu mesele bizden ziyade genel merkezi alâkadar*eder. Eğer takım 1937 Avrupa şampiyonasma İştiraki- ne genel merkez karar verirse bu me seleyi ondan sonra konuşuruz. Şazi TEZCAN Sekiz Cevabın Kısa Hütüsası Mili güreş takımımız Avrupaya gidecek deniliyor. Önce Finlândiyaya . uğranılacak, e Almanyadan dolaşılacak de- Bu haberleri teyit etmek, biraz da taf silât almak için kendi ğimiz Güreş Federasyonu Reisi Ahmet Fet- geri bize dedi ki: 1 — Milli Güreş Takımımız seyahate çı- ine müracaat etti- 2 — Dünya Şampiyonu Yaşar bu seyahate iştirak edecektir. 3 — Finlândiya ve İsveçte alacağımız ne. ticeler kolay değildir. 4 — Takımımızın antrenmanı ve vaziyeti 5 — Almanyada yapılacak temaslar milli arririmizin sekiz sualine karşı, evabın tam tafsilâtım da yan sütunda okuyabilirsiniz. Dünya koşucuları “arasında emsalsiz bir insan olduğunu Berlin Olimpiyatlarında ve on- dan sonra Amerikada koşu bey- girlerile yaptığı yarışlarda gös- teren zenci Owens'i Fransızlar çağırmışlardır. Marsilyada açılacak stadyomun küşat merasimini parlak bir şekilde yapmak istiyen Fransızlar Ovense, gönderdikleri davetnamede ırkdaşı 0. lan Metkalf'ı da beraber almasmı ri. ca etmişlerdir. Zenci Metkalf, profesyonelliğini püz resmen ilân etmiş değildir. Öven: &in de Amerikadaki mukavelelerinden kurtulup Fransaya gelip gelemiyece- ği henüz belli olmamıştır. Dünyanın en sür'atli adamları olan bu iki zen- tinin Marsilyaya gelip o gelmiyecek. leri, verecekleri cevaptan belli ola- caktır. Avrupa futbolü düşüyor mu? . Pazar günü Pariste yapılan Avu- turya « Fransa milli maçı dolayısiyle Avusturyanm futbol diktatörü May- zel, maçtan önce Fransız gazetecile. rine, Avusturya futbolü hakkında şunları söylemiştir: — Bizim futbolün düşmekte oldu- ğu söyleniyor. Filhakika “Wunder- teaun” zamanındaki futbolümüz yok- tur. Bunda Fransanın da biraz dahli vardır, Çünkü en iyi oyuncularımızı birer birer almıştır. Fakat Avustur. ya takımı için düşük denemez. Çün- kü 1936 senesinde en parlâk zaferle rini kazanmış bir takımdır. Kırk se- nedir, hiç bir takımın muvaffak ola- madığı bir şeyi biz, geçen sene yap- tık. Ispanya milli takımımı kendi top- raklarında yendik, Ingiliz takımını mağlüp ettik. Şu. mu ehemmiyetle kaydedeyim ki, Ingi. liz gazetecileri ve mütehassısları In- giltere mili takımına oynadığımız maçın birinci devresini futbol tekni. ği itibariyle “en yüksek Avrupa fut- bolü” şeklinde tavsif ettiler, Thtiyarlıyan oyuncular yerine genç lerin bulunması güçleşmiştir. Fakat bu zorluk bize Italyan milli takımı ile Romada oynadığımız tarihi maçı |tar. , Geçen sene yaptığımız milli maç- ve kaldık. Yalnız bir tek mağlübi yete uğradık. Bu neticeler mütema. âf şekilde sukut eden bir takımm el- de edebileceği şeyler olmadığmı ka bul etmeliyiz. Ekrilen oyuncularm yerlerini doldurmak müşkülâtını ka- bul etmekle beraber, Avusturya fut. bolünün daha parlak günler yağıyaca- ğma kaniim.,, berabere bitirmemize mâni olmamış. | larm beşinde galip, İkisinde berabe- | Bir delikanlının defterinden: Beş Temmur abam bugün beni karşısına çekti ve epey sert bir çehre ile bü yazı muhakkak (S..) de nde geçirmem lâ- iğini söyledi. Bunun benim büyük bir İşkence olacağı söyliyecektim. Fakat kaşları öyle atık ve yüzü öyle sert bir haldey- dı ki cesaret edemedim. Bir hafta» ya kadar (S..) e hareket ediyorum. Birkaç yıldanberi beni yanına da- vet eden amcam muhakkak © pek memnun olacak. Fakat ben pek bedbüi a. Tam Üniversiteden kur tulup bütün heveslerimi hep Obu- günlere sakladığım bir sırada Is- tanbuldan ayrılmak pek feci, Kim bilir buna bizim hukukçu Selma, Nevin ne içer küçük, sarışın ye - | eekler. Sonra yengemin arkadaşı o genç dul... Zaten; babam da galiba biltün bunler yüzünden beni bu- radan uzaklaştırıyor. Hakkı da yok değil. Yaptığım deliliklerden bıktı, usandı zavallr. Yirmi dokur Temmu A8ihteyim. vik memnun, “Ben de onu kır- mamak için halimden şikâyet © miyordum. Halbuki can sıkıntısın- dan patlıyacağım. Amcama hayret ediyorum. Burada ırgatların içinde ekinle, toprakla uğraşarak yalnız başına nasıl yaşıyor! Çiftlikte iki ihtiyar kalfadan başka tek kadın yok. Halbuki ben buraya gelirken gene ne ümitlere düşmüştüm. Meğerse nekadar al- danmışım. Birkaç kere atla köylere gittim. Oralarda hep amcamı tanıdıkları için beni pek iyi karşılıyorlar. Bu köylerde yarı çıplak, yüzü gözü kirli çocuklar, çeşme başlarında kmalı ayaklarını yıkıyan ve bir er- kek görür görmez başlarmdaki Ör- tüyü burnuna çeken kadınlara te- sadüf ettim. Fakat bu kadınların yüzleri Istanbulda anlatılan hayali tariflere hiç benzemiyordu. Enine boyuna, yüzleri güneşten yanarak acayip bir hal almış ,âdeta erkek- leşmiş kadınları. Yaşlıları keskin bakışlarile insanın yüzünü, içini © kumak ister gibi tarıyorlar, Gen$“ lerinin ancak yemenilerinden bir yama gibi ufak bir parçası görü nen esmer alımlarını ,otançlarından içleri kızaran gözlerini görmek ©- pey müşkül oluyor. Zaten çıplak na sırlı topukları sıkı sıkı sardıkla- rı kuşaklar, bezlerle kalmlaşarak garip bir hal alan vücutları &ö- rünce yüzlerine bikmak pek aklı- ma gelmiyor. * On altı Ağustos eçen gün çiftlikten (Eren » ler) köyüne giden ince pa- tikada, görünce pek şaşırdığım ve derin bir heyecana uğradığım biri- sine tesadif ettim. Atımı yedeğe almış gidiyordum. Yol kenarmda bir kadın gördüm. Deha doğrusu bir genç kız... Üzerinde beyaz, pem be güllü bir şalvar. incecik belini meydana çıkaran beyaz yün bir kuşak vardı. Yol kenarına iki te- miz, pri pırıl yanan bir bakraç bıralamış, iki büklüm olmuş, ayağı- ni uğuşturuyordu. Yanma yaklaş - tım. Telâişia başmı kaldırdı. Beni görünce yüzü kıpkırmızı oldu. Te- lâşla elini ayağından çekip yemeni. Amcam sini yüzüne çekti. Fakat bu kısa zamanda ben onun yüzünü, iri par lak gözlerini, büylicek, fakat pem- be dudaklarını ve şakaklara dö- külen perişan siyah saçlarımı gör- müştüm. O hafif topallıyarak bak raçlarını eline aldığı zaman yanma yaklaştım. “Hey, bacı, dedim. A- rağma ne oldu” Başını önüne eğe- , rek İstemiye istemiye gayet yavaş cevap verdi: “Daş battı...” ve yü- rümiye başladı. Incecik boyuna ye- menisinden fışkıran bir yığın sim- siyah örgüye gözlerim takılarak ben de yürümiye başladım. Gene yanma yaklaştım: “Bağışla bacı, dedim, Bu yolu yürürsem Erenle- re varar mıyım?" Başını “Evet” makamında salladı. Yüzü pek ça- tıktı, gözleri ateş saçıyordu. Fakat bütün bunlara rağmen genedeo kadar güzeldi ki, aldırmadım. Ar- kasmdan yürüdüm. Erenlere gir - dik. O basık, beyaz badanalı bir damın kapısında kayboldu. Ben de köylin kahvesinin önünde atımı adım, Kahvede söz arasında bir yolunu bulup sordum. Imam kı- <a imiş. İsmi Sümbi Yünü doküz #AğUte nu artık sık sık görüyorum. Babasının bizim çiftliğe ya kın bir tarlası var. Sümbül oraya çalışmıya geliyor ve daima yolu - nun üzerinde beni buluyor. Evveli müthiş ürkek bir hali vardı. Fakat gimdi epey alıştı. Zaten o da öbür- leri gibi nihayet kadın değil mi? Onu da yola getirmek her halde pek güç olmıyacak. Oyle de deği gik bir güzelliği var ki kâ Artık yanında yürümeme sesini çı- karmıyor, Onu tarlasma kadar gi türüyorum ve siyah kocaman göz- lerini, büyük pembe dudaklarını i- çimde gerip ürpertiler duyarak seyrediyorum. Geçen gün amcamla bir iş için kasabaya indik. Sümbü- le Kizlice mayi boncukla, siyah saçların üzerinde bir alev gibi yanacak a) yemeniler aldım. Gene yol boyunda onu bulup verdiğim zaman ilk defa yemenisini dudak- larma çekmeden (yüzüme baktı. Sonra yanakları pembeleşerek ver- diğim şeyleri aldı, mintanının içine #oktu.. Sevincinden gözlerinin İçi gülüyordu. Bu küçük köylü kız da nihayet yola geliyor. Fakat bir- denbire ürkütmemek lâzım. Garip değil mi gimdiye kadar temasta bu- lunduğum kadınların - en hoşuma gideni bu.. Tnce uzun vücudunu dar ha uzaktan görünce kanımm da - marlarımı ateş gibi dolaştığını his- sediyorum. Dört Eylül arm hemen hareket ediyo- X rüm, Babama telgraf çek- tim, Ve burada bir dakika daha fazla kalamıyacağımı bildirdim. Amcam bu telâşma ve aceleme hayret ediyor. Ben hiçbir şey #öy- lemiyorum. Fakat hiddetimi güç- Nikle saklamaktayım, O boncukları filân verdiğimden- beri Sümbül daha uysal gelmişti. Benim yavaş yavaş ken- disine sokulmama pek ses çikarmı- yordu, Yalnız bu vahşi mahlüku birdenbire huylandırıp elimden ka- «ırmaktan korkarak kıza içimi dö- kecek münasip bir vakit arıyor- dum.. Iki gin evveldi. Sabah onun tarlaya giderken geçeceği yolun V- zerinde bekledim. Fakat görünme- bir hale di. Adeta meraklanarak özü Içimde garip bir sıkıntı vardi. yi ki de sabah daha erken & ; de görmemişimdir diyerek “a Üzeri onun tarlasma gittim. ii tarlalarda kadınlar, erkekler gıkınlarını toplamışlar, dönüydüÜğ dı. Genç kızı onlara sarmak çekindim ve tarlasının alçak © v atlıyarak içeri girdim. Kesimi” kinler ayaklarıma takılarak oral da dolaştım. Etrafa baktım. di #eler yoktu, Yalnız alçak e ları kurumuş bir ağacm e testisi yemeni vardı. Demek kız bu ta tarlaya gelmişti. Peki niçiğ” talarda yoktu? Çitin kapısı! * biyetle iterek dışarı çıktım. İl kınlarda bir at kişmemesi daye başımı tarlanın yan tarafınâ gen küçük ağaçlığa doğru dim. Ses oradan geliyordu. ARE ların arasında da yerleri egeli doru beyaz bir at görünüyord rakla otarafa doğru yü Atın yanma gidip te otraft& vu LA SAUNA a yama me re gözlerim hayretle açılarak gum yerde taş gibi kaldım: ötede, ağaçların dallarmı v8 üstünl yapraktan bir kubbe kapadığı küçük bir meydaf kucak kucağa yatan iki kişi iw miiştüm. Bir kadmla, bir 8” Kadın Sümbüldü. Erkeği wi yordum. Gür siyah bıyıklı ği kaşlı ve müthiş uzun boylü . Benim ürkütmekte , karak elle değil, daha sözle bigi kunamadığım Sümbülün beli? kı sıkı bir kolunu dolamiş, benden örtü ile hemen kağ yüzünü ona dönmüş, bir vi boynundaki benim kasabadii f tirdiğim bancuklarla oyar şeyler anlatıyordu. Biraz kula rince onun erkeğe yalvarıf titrek bir sesle şunları SöY duydum. — Başın için yalan demem diyordu. O elin yabanında? ne zarar gelir ki? Karşımdf söylerken kız gibi kırıtır Bir geyler dırlanir, kulak Hem o olmasa biz ne ederi #imde gezdiği anamm kul muş. “Şehrin yabanı gız! kötü la götürecek.” diye, beni vermiye gönlü yatar gibi 0ldğ öklüz, bir yük buğday da sanırım gayrı.” izi enim ürke üirke yanı laştığım, söz söyle bin bir dolambaçlı yol aradi nihayet budalaca bir gurüri çük bir tebessümü üzerin* “4 elime düştü” diye, gevindi lü kız, kaşlarının arası bi$ dan kendisini dinliyen, pos Ağ bir ağaç kütüğü gibi yanınötğif nan, bir kaya parçası görünüşlü yavuklusuna İSt9 benimle eğlenerek yalvarâ diller döküyordu. © O gün oradan hursımda” asıl rek kaçtım. Şimdi bile me giden şu küçük köylü lerinden duyduğum derin “dir, Hâlâ da sükün bul lim... Ancak Istanbulda geleceğimi sanıyorum. M ralarda aşkı nekadar peşi” anlıyorlarmış yarabbim! ei