Mervan : Bir sabah Ersvane henüz uykudan | uyanmıştı... O gün de, kimlerin ev -| lerine giderek ne gibi işler görece.| Gini tasarlarken, kulübesinin kapısı önünde bir erkek sesi: Ensvane.. yâ, Ensvane?... İ bağırmıştı... Ensvane, derhal yerinden fırla - mış. kapıyı açmış.. bedevi kıyafetin. de bir adamla karşılaşmıştı. O, ev « velâ bu adamı tanıyamamıştı.. Çün. kü o adam, kefiyesinin ucüyle yü - zünün alt kısmını kapamıştı. Onun için: — Yâ, bedevi!.. Ne istiyorsun ?. Diye homurdanmıştı. “Hey Allahım... Fakat bedevi, cevap vermeden ev. Yal, Ensvaneyi iterek kulübeye gir- miş. yüzünü kapayan kefiyenin ucu- nu açmış: — Nasıl... Şimdi beni-tanıdm mi, Ensvane?.. Seninle biraz görüşmek istiyorum. Diye mırddanmıştı., Ensvane, büyük bir hayrette sar . aştı: — Hey Allahım!!.. Sen, ha.. Mer. van. Seneler geçtikten sonra seni! karşımda görmek... Diye bağırmıştı.. Mervan, sırtındaki deve yü, örülmüş maşlahı çıkarmış, bir tara. fa atmıştı.. Ve, kadınla konuşmıya başlamıştı: — Demek ki, Ensvane?.. — Seni unutmak mı? Bu, nasil o- Jur?.. Hayatımın ilk günahmı, senin. le işledim... İşte, o gündenberi de o. nun azap ve cezasmı çekmekteyim. — Niçin?.. — Niçin olacâk7. Bana, o ilk gü. nahrişlettikten: sonra, belime bir tekme vurdun; beni,,derin bir çamu.| run içine yuvarladım.. Bütün Medi . nenin delikanlıların kolları arası. na attın.. Beldede, bana menfur bir isim kazandırdın.. Dünya saadetin . den mahrum bıraktın... İşte.. bak!.. Görüyorsun liği Bu - nun başlıca sebebi sensin. Kendi gelen saadeti Mervan, teklifsizce bir köşeye ©- turmuş; Engvanenin m sözlere karşı hissi Ellmiye başlamış: İlke Yan — Yâ, Ensvane Vaktile, ben sana şesmet getirmiş tim, Fakat, işte bugün de sasdet getiriyorum. ? « Diye mırıldanmıştı. | Fakat kadın, başımı sallayıp el ünden beni unutmadım, â i doğru uzatarak: i e bin Bu: mümkün İ değildir Mervan. Diye bağırmıştı. ire Çünkü, sen. mel. çün bir adamsin. — Mel'un mu?» Ekm Bunu, bütün Medine halkı bilir,. Sen, doğduğun Hi beldenin âdeti üzere, baban (Hakem), seni almiş. ai sulü Ekreme götürme. ki e — Ni Resulilekrem, #eni görünce, “Bu nam Gecuk?. Yüzünden melanet akıyor” demi . Mervan'ın vücudü bur asiler Mervanım simsiyah v€ eri a Sehresi, bembeyaz olmuş: bü N cudü buz kesilmişti... Paket © e tanetinin sarsıldığını göstermem? İçin, dudaklarındaki vana se-| a vermişti: Şa ğlm... Vaktile anna şenmet Getir Meme mukabil, işte bugün de #8 det getiriyorum. Al bakalım, şunu. Mervan, bu sözleri söylerken. KOY mundan çıkardığı meşin bir kosiyi Ensvanenin önüne atmış. Kese. # kırdıyarak onun ayaklarının dibine | Yuvarlanmıştı. o Hayatında vi dirhemlik parayı bile bir arada gör. Memiş olan kadın, hemen kesen! Üstüne atılmış. Onu yerden KA! Böğstin, b DE Bem mke Jan her halde mes'ut olür. Diye bağırmıştı. kastim yok... Ben, Mervan. dudaklarmdaki tebessümü “ Bu bir şey değil, diyordu, istersen daha beş keseye malik olabilirsin. ,, hizmete basretsem, gene bu para - nın mukabilini ödiyemem, muhafaza ederek, birkaç saniye gözlerini Ensvanenin gözlerine dik- miş ve sönra söylenmişti: — İşte!. Kendin de itiraf ediyor- sun Kİ, bu sefer sana saadet gelir dim. — Bu para benim mi?. — Evet... — Hepsi benim mi?. — Bu, bir şey değil. Eğer is tersen, bu kese gibi beş kese pars- ya daha malik olabilirsin. anamıyorum, Mervan. rüya gördüğümü zannediyorum. — Hayır görmü- yorsun. Tam manasile bir hakikat karşısında bulunuyorsun. Sihirli kese Ensvane, keseyi daha kuvvetle göğsünde sikiyor; ve mırıldaniyor- du: — Bu para, ölünciye kadar beni achiktan kurtarmıya kâfidir... Yâ » Eğ Bir Vörsan, acı sözlerin hepsini geri alıyorum. — Yâ, Ensvanel,, Saadete kavuş- mak ve, felâkete uğramak. Bunlar, biraz da insanların kendi ellerinde- | dir... Ben, bana sövlediğin acı söz- leri, affediyorum. Ve şimdi, sana soruyorum... Bu paranm üç, beşi hattâ on mislini kazanmak ister mi- sin ?. — Yâ, Mervan!,, Vaktile beni ilk günaha sürüklediğin gibi, bugün de | aklımı başımdan alıp beni deli et- miye mi geldin?. — Hayır, Ensvane... Sana, hiçbir iyilik etmiye geldim... Yalnız şu var ki,. Bu iyilik mukabilinde, senden de bir hizmet istiyeceğim, — Benden bir hizmet mi?. Şu / halde sen çrldermişsin, Mervan... — Niçin?.. — Benim, koca bir günlük hiz - metimin mukabili, ancak bir avuç hurmadır... Beş yüz senelik ömrüm olsa ve bu beş yüz seneyi de sana diğim hizmet, büsbütün başk Ancak, beş on dakikalık bir iş İ ra7.. Bu, biç İnanılır şey mi? celerile görüşlrsün, değil mi?. sün. Zavallı kadın.. Bana, hem İş gördü. dece sana DİFİ ür. Hem de derdine yanar, | çindö, en dertli olanı ödür; kendi üzerine sık sık karı alıp bo - şamasından o kadar muztariptir ki. YAZAN: ZIYA ŞAKIR — Hayır, hayır... Senden bekle - le, senelerce hizmete, ihti — Hey Allahım! Aklımı sana o- manet ediyorum... Beş, on dakikalık bir hizmet için bir kese dolusu pa- — Gel!, Şuraya, karşıma otur da sana anlatayım. Ensvane, keseyi koynuna sokmuş, Mervanm karşısina oturmuştu. Mervan ciddi bir vaziyet alıp se. sini hafifleterek sormuştu: — Hergüin, birçok evlere girip çı. kıyorsun değil mi? — Evet. — Tabildir ki. bunlar arasında, (Hasan) m evine uğrarsm. Orağs da bazı isler yaparsın?. — Hangi (Hasan) m? — Canım,. (İmam Ali) nin oğlu. Sabik halife... — Haftada, ikl Üç gün, oraya da uğrarım... Hattâ; yarm gidip, ça- maşırlarını yıkıyacaktım. — AN... Şu halde, (Hasan) m zev — Tabit... — Zannederim ki, bunlardan, CE.| Şase)nin kızı (Cude) ile iyi görüşür. — Zaten beni işe çağıran odur.. — Derdine mi, yanar?.. — Evet. (Hasan) in zevceleri i-! — Demek ki, Cudenin derdi var. — Olmaz mi, hiç.. Kocasınm, — Yaaa... (Arkan var) tu SAGLIK ÖGÜTLERİ EL LE Aşk duygusu uyandıran hormon İnsanın hayatında hemen her- tey hormonların tesiri altında 0- lunca, acaba, hayatın adeta gayesi olan ve neslin bakasını temin eden ark duygusu da bir hormonun te- siri altında mıdır? Bunda da hiç şüphe: etmeyiniz. Kadınlarda olsun, erkeklerde ok Sun, aşk duygusunu uyandıran, ka dınlık veya erkeklik /alâmetlerini hâsıl eden hormondur. Ancak ka- dınlık hormonları biraz daha kâri- şık olduğundan, bugünlük yalnız erkeklik alâmetlerini hâsıl eden, erkekte aşk duygusunu uyandı- ran hormonu söyliyeceğim. Bu hormon üzerinde yapılan tet kikler hekimliğin en parlak muvaf fakıyetlerinden sayılır, Çünkü hor monun hangi uzuvda hâsıl olduğu tecrübelerle ve mikroskop tetkik» lerile iyice tesbit edilmiş, sonra hormon hâsıl olmadığı vakit vü- sutta na gibi dikler görülece- Bi yine tecrübelerle meydana çıka- rılmıştır. Ondan sonra da hormo- nun kimya bakımından terkibi an- laşılmış ve sun'i olarak yapılmış- tır, Erkeklik alâmetlerini hâsıl eden ve aşk duygusunu uyandıran bu hormon erkek yumurtasının için- de hâsıl olur. Fakat bu hormonu hâsıl eden nesiç yumurtanın için- de olmakla beraber —tetkiklerin inceliği işte burada belli oluyor — ifrazları hâsıl eden nesiçten ayrı- dır. Bu hormon çocuk daha bülü- ga ermeden hâsıl olur. Onun için çocukta erkeklik alâmetleri, daha erkek olmadan meydana çıkar. Erkek çocuğun sesini erkenden kalmlaştıran, onda cinsine mah. sus bütün alâmetleri meydana ge- | ça, ne erkeklik alâmetleri meyda- Ma LOKMAN HEKİM tiren hep bu hormondur. Bu hor- mon erkeğin kanında bulunmadık- na çıkar, ne de aşk duygusu mey» dana çikar: Hadım edilmiş erkek. lerde olduğu gibi, Horoz üzerinde herkesin yaptığı tecrübeyi bilirsiniz; Erkek piliç ha dım edilince onun horozluk alâme- | ti olan ibiği kurur, tüyleri parlak- | lığını kaybeder. Erkek piliç tavuk gibi miskin kalır, Halbuki sonra ona bu hormondan şırınga edilirse —badım olduğu halde horozluk | o alâmetlerini, başındaki ibiğini ye niden meydana çıkarır,, Kimya bakımından bu erkeklik hormonu kadınlık hormonuna pek ziyade benzer. İkisinin arasındaki maddi hiç bir fark yoktur. Ancak, ayni maddenin erkekte ve kadında şekilleri başka başkadır. Bu hormonu sun'i olarak mey- dana getirdiklerini de söylemiş- tim, Hem da, nasıl meydana geti. rilmiş, bilir misiniz: Kömür katra nından! *Çünkü aşk hormonu —kimya bakımından— katranda bulunan fenantren maddesinin ay- nidir. Zaten katran da aşk gibi ya- kıcı bir şey olduğundan © aşk ile katran arasındaki bu münasebete elbette şaşmazsınız. Yalnız, aşk gi bi saf ve beyaz bir duygunun kat. ran gibi kara ve bulaşıcı bir mad- deye benzemesi şüphesiz biraz can sıkar. Bu madde, yani aşk hormonu o- lan fenantren bir de kaldırımlara dökülen asfaltta bulunur, Buda şaşılacak bir şey değildir: Çünkü aşk duygusu pek çok defa kaldı. rum üzerinde baslar... ya alışmışlardır. ğimiz güvercinleri, Fransız civei lenirler. Bunları, derhal annelerinden ayırırız. lenmiş bir yayruyu, anasınm yanında fazla alakoy- mak, onu tembelliğe alıştırır. Biz ise, güvereinleri- mizden bir asker gibi hizmet bekleriz. Dikkatle ba- karsanız penöörelerin iğinde birtakım küçük kafes- alıştırma kafesi Yavru güvercinler, bu kafeslere konarak, pencere- den içeri girip çıkmıya alıştırılır. Birkaç gün sonra, Kafesleri kaldı- rırız, Güvercinler, birer ikişer ça- ler görürsünüz. rak mesafe suretile (90) dakikaya kadar çıka rılabilir. Uçuşların toplu olması, lâzımdır. Hayvanları içeri almak İcap ettiği zaman, ıslık çal- dırırız. Islık sesini duyan güver- cinler, hemen son sür'atle yuva- larına gelirler, uçuşları bitiren güvercinlere bun- dan sonra istikamet uçuşları gös- terilir. Hayvan, hangi İstika te uçmıya Muhabere alayının hep, çek iyi &ins olan güvercinlerinden birkaçı Güvercinlerle muhabere Uçuşa Uzbaşı Tevfik Özsü, bana izahat veriyordu: — Gürdüğünüz güvercinler, kısım ve uçuş istikametleri tesbit edilmi, Meselâ, şu güvercinler, garp istikametinde uçmı unlar da şarka uçs yerli; erkek gilvere eri çıkmıya başlar, Bunlar, üstünde uçmıya başlarlar. Bu kanat alıştırma tecrübeleri de muvaffakıyetle reticelendikten sonra, onları daha uzak mesafele- re uçurmıya Sıra gelir. Bizim güvercinler daima aç kar | mına uçurulurlar. Bunun da sebe- bi, hayvanı, yem zamanı, yuva - sına dönmiye Güvercinin karnı tok olursa, yu - Vasına mecbur etmektir. dönmek için nazlanabilir, Uçuşlar 15 dakikadan başlıya - tedricen artırılmak şekilde Çatı etrafındaki alışırsa mütemadiyen istikamete doğru gider. Hayvan ilk evvel, güvercinliği gözden kay betmiyecek bir mesafeye kadar u- çurulur. Sonra gitgide, aradaki mesafe arttırılır, ordum: — Meselâ S Ankaraya bir güvercin uçurmak isterseniz ace- mi bir hayvana bunu nasil talim edersiniz ?, Anadolu isti- alıştırdığımız. bir güvercin seçeriz. Bunu, evvelâ, Haydarpaşa, daha sonra, Kartal ve Gebze ve nihayet İzmite ka- dar uçurup, birçok defalar ekzer- 8iZ yaptırdıktan sonra, mesafeleri Goğulta çoğalta Ankaraya uçma- Yı öğretiriz. olarak saatte 60 kilometre uçar- lar. Saatte 120 kilometre üzerin- den 500 kilometrelik bir hava yo- lunu kat'eden (okanadna çabuk güvercinler de vardır . Güvercinler, vasati — En makbul muhabere giver. eininin vücut teşekkülü nasıl ol- malıdır? — Göğüs mutlaka ilerde.. Ayak lar kısa ve dolrun.. Kanadı kuy- nasıl ; hazırlanıyorlar, nasıl yetişiyorlar? güvercinliğin önünde çiftleştirerek elde yepyeni bir nesildir. Iyi bir erkekle iyi bir di leğtirmiye bühassa dikkat edilir. de tutulmadan çiftleştirilecek hayvanlardan en evsafta rcahsul alınamaz. 15 Şubatta kuluçkaya yatarlar. 19 » 20 günde yumurtalar çatlar ve tir . r. Besledi- güvercinle dişi ederiz. Bu iyi bir. Uçuş kabiliyetleri içinden güvercin Yavrular, iki ayda tüy» kisim ayrılmış Tü idir. Yazan! am SALAHATTİN GÜNGÖR ruğuna müsavi... İyi bir muhabe re güvercini bu evsafta olmalı. dır. Güvercinlerden, hem bir ta - raflı, hem de iki taraflı muhabere hizmeti beklenir. İzah edeyim: Bir yavru güvercinin gönderi! - diği yere gitmesi bir taraflı mu- haberedir. Gönderi'diği o yerden vazife alarak geri dönmesi, iki ta- raflı muhabere sayılır. İyi yetiş- tirilmiş kuvvetli - güvercinler, iki taraflı muhabere işlerini. kusur- suz görürler, üversinlerin de, erler gibi, acemileri, yetişkinleri ol- duğu gibi, tezkere #lp memleke- tine gidenleri, vatan borcunu, Ö- dedikleri bir sırada, hava taarru- Zuna uğrayıp şehit olanları da eksik değildir, , Hava taarruzu derken, yanlış bir şey söylemiş olmuyorum, Gü- vercinler, vazife esnasında sık sik birtakım yırtıcı kuşların hücumu na uğurlar. ve hlcumlara kar - $ı koyacak kudretleri olmadığı için yaralı kanatlarını sürüye sürüye istikametlerini değiştirip © başka mıntakalara giderler. Bazısı oda takati keslerek yollarda ölür! Hiç birisi geriye dönmez.” Yüzbaşıyı dinlerken, hava kur- banlarımız arasına karışan bu gü- vercin kafileleri, gözümün önüne geliyor. o Ve bilmiyerek te olsa, Türk ordusu hesabırin çalıştıkları #trada, can veren bu güzel küşla- TI, sevgi İle anmaktan ke#Aimi a- lamıyorum, Yüzbaşı Tevfik Özeti fathatıma devam ediyor: ' — Bir güvercin, uzak mesafe- lere uçuş yaparken. akşam Üstü, mutlaka yuvasında bulunabilme - lidir, Aksi takdirde çok güçlük çeker. Dönüş mümkün olamıya- cak yerlere uçurulanlar için o bu uzun yolda muhtelif duraklar vardır. Güvercin, bu durakların birinden suyunu, birinden yemini tedarik eder ve geceyi son durak Meşhur Yavur yerinde geçirdikten sonra, hare ket ettiği noktaya döner. Ss on senelerde, güvercinlerin ayaklarıma küçük, otoma- tik fotoğraf makineleri takarak, bazı gizli araziden resim çektir « mek hususunda kendilerinden ig tifade edilmektedir. Makine; tam istenilen arazinin üzerinde gü « vercinin ne zaman uçacağı he » saplanarak ona göre ayar olunur, ve güvercin, düşmanı nekadar tehlikeli yerinden vurduğunu kim seye hissettirmeden, Üssülhareke- sine kolaylıkla döner, Muhabere hizmetinde kullandı » ğımız güvercinleri Adana, Maraş ve Antep havalisinden getirtiyo » rüz. Bu yerli cinsle Fransız eln- sinin ibtilâtımdan muhabereye çok elverişli güvereln yetişiyor. Her güverein, kıztsma zamam gelince, mutlaka kendi eşini bul- mıya mecburdur, Bü kızışma mev. siminde onları, serbest bırakma. yız. Sicillerine ve renklerine üy- gun olan güvercinle eiftleşmemiş bir güvereinden alacağımız döl # şimize yaramaz, Güvercinler, ne cok soğuktan hoslanırlar, ne de çok sıcağı ses yerler, Bunâvblarr yerde mutedil hararet olmalıdır. (Arkası var) Oiçülerini Muayene Ettirm'yenler Ellerinde her nevi ölçü veya tartı bulunanların bu gibi aletlerini bu ay sonuna kadar belediye ayar memur- luklarına kaydettirmeleri lâzımdır. Halbuki kânunusaninin dörtte üçü tamam olduğu halde ölçü sahiplerin Jden Yarısı bile daha tamamen mü - racaat etmemişlerdir , Belediye dün alâkadarlara bir ta- mim göndermiş ve #y başma kadar müracaat etmiyenler hakkında kanu ni takibatta bulunulacağını bildir « miştir