ANRARA Sigorta tekniğinin modarn istanbul Yeni Postane YAPI YERINDEK! DEMİRLERİ, BİRER BİRER AŞIRIYORMUŞ Jandarma meşhut suçlara bakan dördüncü asliye ceza mahkemesine dün pejmürde Beş defa hapishaneye giri idi. Davacısı Rebii BEYOGLU NOTERİNİN MUHAKEMESİ Dün ağır ceza mahkemesinde ihti. lâs yaptığı iddiasiyle tevkif edilen) bi Beyoğlu birinci poteri muhakemesine devam edildi. İddiaya göre Salâhaddin (21027) lira 94 ku -| ruşluk belediye ve (3) bin liralık ta harç pulunu zin ine geçirmişti. Mahkeme dün evvelce dinlenen dört ehli vuku: ledi, Altıncı not suallerine şöyle cevap ve — Biz belediyelerden getirtilen ka- yıtlarla resmi defteri tetkik etti Notertiklerde diğer harç pulları gi belediye pullarını tesbit eden defter- ler yoktur. Bazı noterler bu pullara verdikleri paraları topyekün hususi defterlerine kaydederler ra noterlerin kendi mensup olduk belediye erinden pul almaları hakkında bir mecburiyet de yoktur. | Hattâ bir aralık sabahları çantalı ba; lediye memurları noterlere e uğrayarak) ikâyetini ibi, reisin yaprakir bir talepname verilirdi. Ad-| liye müfettişlerinin teftişleri sonunda belediye noterliklere bir tamim gön-| derdi: “Bir hazirandan Itibaren noterlerin yalnız kendi mensup oldukları daireli belediye veznelerinden dipxoçanlı ir- saliyelerle pul alabileceklerini, bil- dirdi. Bu tamimden belediyenin pul hesapları içinden çıkamadığı anlas- yordu. Bundan sonra 4 cü noter baş kâtibi ve diğer İki şehit te dinlendi. Onlar da ayni şekilde şahadette bu- lundular; Suçlu Salâhaddin belediye- nin gönderdiği bu tamlmin tasdikli bir suretini mahkemeye verdi. Mah keme diğer şahitlerin çağırılması V iddianın yapılması için davayı başka No. 79 pan, kümeste tüneyen ıslak tavuklar gibi, ve EN dolarlardı. Hele, basık tavanlı; hırdavat, moloz amba- rından 08 olmıyan sahne altı,bir arı kovanı gibi uğultularla dolar, bo- şalırdı. Kahve ocağının önü ile soka ğa açılan arka kapı, bir karma yu. vası ağzı gibi, hiç te dur madan İşler- di. Tiyatrodaki bu sessizlik, bir “tehli- ke işareti, idi. Tiyatro, büsbütün boş sayılmazdı. Yirmiye yakın insan var” dı. Başka zamanlarda, iki kişi, tek kişi, bu koca salonu, yüksek ta- vanlı sahneyi, kolisleri, kahkahalarla, garkı sesleri ile çınçın öttürürdü. Sessizliğin insanları çokluğile, a2- Uğile bir alâkası olmadığını, Bilâl, biliyordu. Biribirine küfür ederler, bağırır, çağırırlar; döğüşlrlerdi. Fa- kat bu gürültü, patırtılara fazla al- dırış eden olmazdı. Biraz ileriye gö- türülen el şakaları, ağız dalaşmala- Tı, araya girenlerin yardımı, israri ile, “altmış altıya bağlanır”, iki ta- raf ta yatıştırılm ve nihayet barıştı. rılırdı, p çıkan bu adamın adı | , Bilâl, cebinden bir kâğıt çıkardı. okuyor gibi yapıyor; vaziyeti, daha kıyafetli bir adam çıkardı, Hüsnü anlatmıya başladı: — Ben Cağaloğlunda Emniyet San. dığı sokağında bir apartiman yaj uğunu gördüm. Dün gece Reşadı , Bekçi bıraktım.) Ben de evde bekle ) Hüsnü tahtaperdedei çalacağı demirleri d dayamış ve ir uçlarını da gokağa çıkarmış, Re - Ahaddinin| şat bunları adım adım takip etmiş.) Dırdan geçtik Tam demirler sırtmda ikon yakala - karar vermiş. Hüsnü dışarıya çıkmış, Tahtarevalli gibi hazırladığı demirleri sokağa alırken hemen üs- tüne atılmış. Fakat Hüsnü “kaçmış! tekrar şahit olarak din -| Bir aralık derinden ve boğuk bir ses| sonra Hüsnüyü ei — Rebli, Rebii, ölüyorum, İ diyordu. Ben kendimi sokağa dar at. İtem. Baktım, Hüsnü, bizim bekçi Re şadım gırtlağına sarılmış öldürüyo, igi .| halde mahkemede Meşhut suçlar müddeiumumileri Dün Beykoz, Yeniköy, Eyüp ve İdıköy eşhut suçlar mahkemeleri da İ taaliyete geçmiştir. | müddelumumiliğine ancak dokuz hâ- Beni görünce kaçmak istedi. Düd çaldım. Halkevinin ki J»e bekçi yetiştiler. Kı İ dık, Hüsnü suçlarını poliste iti rgöyi inkâr edi - yordu. Rebii, ayaklarını işaret ederek Bay hâkim, baktnız, Hüznü hu: İ zurunuza çorapla çıkmıştır. Ayak» kapları yok.. Polis onu müddelumu miliğe getirirken bizim arsanm ya ayakkaplarımı İ şurada bırakmıştım, alalım diyordu Ayakkaplarını aradık Bulamadık. Bu da mt yalan. dedi. Hüsüyü getiren | polis, davacıyı teyit etti. Mahke Hüsnünün 08 nüzakereye çel ay hapse mahkü J etti. Sabıkası olduğu için cezasını 45 İ güne çıkardı. Hüsnü hapishaneye giderken ya * dert yanıyordu : ayakkabıy! da verdik? Yarınki matinelerden itibaren SÜMER SİNEMASI Cümhuriyet Bayramı şerefine Taras Muhteşem ve muazzam filmini takdim ediyor. Baş rolde H Her zamandan daha kuvvetli Sahne arkadaşları: En mü ARRY BAUR i ve daha dahiyane oynayor. kemmel çift artist DANİELLE DARRİEUX ve JEAN PİERRE AUMONT Kazaklar hayatına ait cazip v: yircileri, büyük göky: sergüzeşti arasmda enfes bir yecektir. Suvareleriniz için, y Telefon: 42851 Bugün ve bu akşam iki Y: Yavrucuk e ihtiraslı bir macera olup se- nün altında cereyan eden bir harp aşk macerasma doğru sürükli- erlerinizi evvelden ( aldırınız. , Filmlerinin son seansları Mahmut YEsarı iyi anlamak istiyordu. Filor'un sözlerinden, Sun'ullahla Fofo arasında çıkmış bir hâdise san mıştı. Sun'ullahm lelâlle e sinden sonra, hergün böyle bir hâdi- se beklenebilirdi Kulisteki sessizliği de buna vermiş ti. Fofo ile iyi ve uzun konuşmak için, Sun'ullah, baletleri savmış ola- bilirdi. Fakat parterdeki hava, sinsi mr rıltılar, Bilâlin içini ezmeye başla - â | aştı: — Ne var? Bu, hepsini, “heyet” i, “kumpan- ya" yı, “bütün arkadaşları” alâka-| dar eden bir “hâdise, bir “mese le” olacaktı. Sun'ullaha Sörmak faydasızdı; ©, Fofoya dert anlatmaya uğraşıyordu. Bilâl, elindeki OKÂĞIdI evirip çeviri- yor; göz ucile alaca karanlıkta otu- ran küçük grupları gözetliyordu. On. lar, gizli gizli neler konuşuyorlardı? Herkes, kendi başımın çaresini mi düşünmeye başlamıştı? Bilâl, bir (şeye daha şaşmaktan kendini alamadı. O, kulisten çıkmış, sthnede görünmüş; rampta bir mlid- det durduktan sonra, partere İnmiş- işler miydi? Başka zaman Ols hepsi daha uzaktan bağırırlar, $iç - rarlar, yalniz setlerile değil, ellerile de çağırırlardı. Şimdi, Bilâli görmemişlerdi sanki? Bilâl, elindeki kâğıdı tekrar cebi- ne koydu: — Burada, kazık gibi durmakla olmaz. Bakalım, fuvayyede kimler var? Anlıyamazsam, meraktan çat- larım, Yürüyecekti, birden durdu, gene hıçkırık sesi duymuştu: — Kim bu ağlıyan? Kulak kabarattı; bu, ağlama bıç- kırışma da benzemiyordu, Uzun bir soluktan sonra hıçkırıyordu. Bilâl, sağ elinin baş ve orta par- maklarmı biribirine vurarak çıtlattı: — Tuu.. Hay Allah müstahakını İ versin, .. Sabahatin anası!.. Böyle hıçkırık tutmuş gibi konuşan odur. Onu tanıyışma, ne sevindi, ne de canı sikildi; — Lâfa tutulmadan fuvayyeye geçeyim, Bakalım, orada kimler var? Muhakkak birkaç kişiye rastlarım. Sabahatin anasınm oturduğu ta - rafa yaklaşırken, onun yanmdakile - ri detandı. Biri ,balet” lerden “avukat” diye takıldıkları zayıf, az esmer kızın anası; öbürü de Bilâlin İ pek iyi tanımadığı yaşlı bir kadmdı. Han. Dün İstanbul! Anonim Türk Sigorta Şirketi Telefon 24294 esasları üzerine kurulmuş en kuwetli tinansal gruplara istinad eden milli bir sigorta şirketidir karşısında Büyük Kınacıyan Sigortaya aid her müşkiliniz hakkında gişelerinden meccanen malümat alabilirsiniz. Sinemanın BİR MUCİZESİ 25 senede YAPILAN EN MU- AZZAM - EN GÜZEL ve ŞAHESERLERİN ŞAHESERİ EHEi SALiP MUHAREBELERİ 2 devre 16 kısım bir defada Cümhuriyet Bayramı şerefine, yarın matinelerden ilibaren TÜRKÇE SÖZLÜ KOPYASI FRANSIZCA KOPYASI İPEK Sinemasında MELEK Sinemasın Dikkat: Filmin uzunluğundan dolayı şeanslar saat 2—4,15— 6,30 ve 9 dadır. EHLİ SALİP MUHAREBELERİ İZMİR'de ELHAMRA Sinema. sında Cümhuriyet Bayramındı Büyük Türk illüzyonist ve manyetizmacısı Pr. Zati Sungur Kısa bir müddet devanı edecek olan kiş temsillerine MAKSiM Tiyatrosunda görülmemiş bir alkış ve takdir toplıyarak YENİ ŞAYANI HAYRET NUMARALARLA devam ediyor. Bu fevkalâde programı yalnız: GÖREBİLİRSİNİZ. 100, 60, 40 kuruşluk bir bilet ALARAK İÇERDE AYRICA KONSUMASYON YOKTUR. iki saat geçirmek İstiyursanız hemen MAKSİM'e koşunuz. Her akşam saa günleri saat 17 de matine, 21 de suvare, Cumartesi, Pazar ve Cümhuriyet bayramı TEPEBAŞI: DRAM KISMI se 3080 BET EŞE ŞehirTiyafrosu Ğ Çocuk Tiyatro, «AİN FATMACIK, akşam saat 20,50 da DUDAKLARIN IZ TIYATROSU OPERET KISMI Yarm gündüz Hafif yemekler — Lüfer iskarası, etli fasulye, elma kompostosu Ağır yemekler — Tavuk kızartma sı pilâvh, patlıcan karnıyarık, asure. yordu; Sabahatin anasının du- yarak döndü: — Bilâl Bey, dünüz mü? — Hayır. Ne vardı? Sabahatin anası yerinden kalktı, Bilâle yaklaştı: — Sun'ullah Bey... Hıçkırdı; — Şimdi, burada... Bilâl, başmı salladı: — Evet, içerde... Yaşlı kadm, hıçkırdı: — Fofo ile konuşuyor... Bilâl, kızmıştı: — Pçkirmadan söyle... Sabahatin anası, koynundan bir teneke paket çıkardı, açtı, içinden incecik bir cigara aldı, dudağınm U- Bun'ullah Beyi gör- İrar koynuna koydu. Bilâl, gözlerini açmış bakıyordu; küfreder gibi du- daklarmı kımıldattı: — Olur kadın değilsin, bel Hıç- kıra hıçkıra konuşuyor; bu da ye- tişmiyormuş gibi, cigara içecek, ök- sürükten boğulacak! Yaşlı kadın, hıçkıra hıçkıra gül dü; sonra uzun, geniş bir soluk al- dı; bir kibritle cigarasını yaktı: — Bu cigara, boru çiçeğindendir. Göğsüm için içiyorum. Bilâl de rahat bir soluk almıştı: jcuna iliştirdikten sonra, paketi tek-| — Sun'ullah Beyi ne yapacaksın? BilÂ|, elile selâm sarkıttı, yürü -| Seni, Mevlüt mu, Sabahat mi gön - Tarın marnelerden tibaren SARAY » SAKARYA CHARLİE CHAPLİN (ŞARLO) nun Bütün dünyaya yaydığı kahkaha tufanı... Mütemadi ve fasılasız gülmek kaynağı... i ZAMANLAR Şarlo'nun 4 senedenberi çevirdiği tam mevzulu 11 kısımlık film. Son şaheseri. Yaslı kadın, boru çiçeği cigaras &1, dudaklarının e cile şurup tadar İgibi, yudum yudum çekiyordu: — Mevlhdu da, Sabahati de ben burada arıyorum. Bilâl, meraka düşmüştü: — Onlar, apartmanlarmda yok — Erkenden çıkmışlar... Bilâl, Sabahatin anasma baktı, gözlerini kapadı, açtı: — Bir kahve içersin değil mi? Yaşlı kadın gülümsedi: — Hastaya çorba sorulur mu? Bilâl, onu Kolundan tuttu, fuvay- yeye götürdü; içinden: — Havadis, bunda galiba? diyor» du. Fuvayyedeki büfenin yanımdaki İ koltuklara oturdular. Büâl, elleri pantalonunun ceplerinde; başı, göğ- pis düşünerek dolaşan garsona ses- lendi: — Yorgo.. Bana bir çay. İma da bir kahve... Yorgo, başmı — salladı, yürürken, Sabahat'; anası arkasından bağırdı — Kahvesi de, şekeri de karar olsun! Bilâl, “çerlemiş gibi”, baktı! — Boşuna nefes tüketmekten zevk alırsımz bilmem. Yaşlı kadın, gağırmıştır süne düşmüş; ıslak hindiler gibi, pis). Neden? — Öyle ya... Sen, nekadar söyle» sen, kahveci, gene bildiğini okur.. Ya şekerli, ya sade... Obür yanma hiç bakma artık... Kahvesi az, şeke- ri bel... Bir kere garson, söylemeye unutur... UnutMiasa bile, Üşenir.. Soğuktan, baksana, canmdan bez « miş! Ve eğilerek sordu: — Sen, Mevlüdun apartmanma uğradı mı? — Uğradım. İkisi de, erkenden çıkmışlar... — Nereye gitmişler? Kapıcıya hâs ber birakmamışlar mt? Yaşlı kadın, hıçkırdı: — Yok... Bırakmamışlar... Bilâl, bir şey söyliyecekti, disleri: ni sıktı: — San, neye aradm? Sabahatin anası, tekrar hıçkırdı: — Gere, bana uğramışlardı Bilâl, dayanamadı, bağırdı: — Hıçkırmadan söyle... Yaşlı kadm, korkmuş gibi durdu? — A! Ne yapayım, elimde mi?.. — Peki, peki, söyle. — Dün gece, geç vakit, hattâ sa baha karşıydı, bana uğradılar. — Mevlütla Sabahat?.. — Evet, — Yanlarında başkaları var miy* dı? Yaşlı kadın, omuzlarını kaldırdı: (Arkası var)