21-10-9836 İZLANDAYA © “TU RK. AKIN — Yazan : Kadircan Kaja — Anskar, Bir Daha Kurtulmamak Üzere Zincire riğ gemiye Yaklaşırken Hasan onu gördü. Geniş bir nefes alarak yerinden fırladı. Fakat Murat Reis Bıraktırmadı. Bununla beraber deli- kanlının tutulduğu çılgmca aşkın derecesini anlamışlı. Küpeşteye doğru yürüdü: — Sakar Ali, onu buraya getir. Diye bağırdı. Genç kızım başı sarkmış ve omuz- ları düşmüştü. Nemli bakışları, 15- lak kirpikleri ve solgun yüzü ona başka bir güzellik veriyordu. Sırtın» da ince bir gömlek vardı ve hava sertlestiği için üşliyordu. Dertli Hasan güçlükle yerinde doğruldu. Onun ds gözleri nemli, Kirpikleri ıslak, yüzü solgundu. Estrid bir an ona baktı. Yaralı ol- duğu için acıdı. Fakat aynı zaman- le düşündü: — Onlar bize acıyorlar mı? Biz de kalbimizden yaralıyız. Dertli Hesan Sakar Aliye döndü. Dizlerinin Üstündeki yünlü bir örtü. yü gösterdi: — Şunu al da ona ver.Üşümesin! De Sakar Ali onun dediğini yaptı. Genç kız Dertli Hasana bir daha baktı. Murat Reis ona yaklaştı ve elini tutarak Dertli Hasanın (eline vermek istedi, Estrid silkindiz — Istemiyorum... Dedi. Güverteye doğru yürüdü. Murat Reis kızâr: > — Karı kısmı zaten güzellikten anlamaz ki. Diye homurdandı. Dilediğini zorla yapmak istiyordu Fakat Dertli Ha-|,, #an onu tuttu ve yalvardı: — Reis, ananm başı için bırak. Şimdi üzüntülüdür. Elbet. alışır. İzin verirsen ona ben bakayım. Yi- yeceğini, giyeceğini ben vereyim. Murat Reis başmı salladı. Sakar Aliye: — Alm götürün! Dedi. Bu sırada Anskar bir daha o kur- tulmamak üzere gemiye ve kürek- lerden birinin önünde zincire vuru- Tuyordu. "Temmuzun on sekizinci günü ora- da kaldılar. On dokuzuncu günü Ji- mandaki iki Danimarka gemisini de alarak cenuba doğru yola çıktılar, Dertli Hasan yaralı olmasma ruğ-| men genç kızın bütün işlerini kendi. si görüyor, ona hoş görünmek için diğer esirleri de hoş tutuyordu. Fa-| kat Estrid bir türlü ona isinamı yordu. Bir hafta sonra papaz Olafurun karısile diğer İki kadın birer çoc doğurdular, Bunları sarmak için yumuşak bez yoktu. De Hasan kendi gömleğin! çıkarâr. Se. ile birkaç levent te onu gö- rerek 8ynini yaptılar, Estrid Dertli Hasarın bu felakâr. Lğını takdirle karşıladı. Zav-Y an-| nelere .ve yavrulara adeta ikisi el birliği yaparak bakıyorlardı. Tektik gözlerle konuşmaya başladılar. Bir hafta daha itiler. Breton kıyıları açıklarında hava gittikçe ka- ai ve deniz kabardı. Çok geçme- den fırtma halini aldı. Rüzgür gi reklerin ipleri örasında islik çalıyor ve koca tekne dalgaların arasında bir ceviz kabuğu BİLİ bir taraftan bir tarafa atılıyordu. Papaz Olafur diz çökmüş, istavroz, çıkarıyor ve dun ediyordu Murat Reis onu gördü: —— Babalık, fırtına öyle dinmez, “le diner! Hele bak!.. Mm sonra Efe Mehmede ül: içe Çabuk, iki koyun getirin bana.. Gete'diler. a Murat Reis onların birini sağa, di- Zerini sola aldı. Kanları denize âka- cak gekilde kurban etti. Bir iki saat sonra GENİZ durul- Vuruluyordu. ii, Kuru ve kara yüzlü Arapları, he İe onların aralarındaki zencileri gö- rünce korktu. Rastgele etrafma bi- kmdı. Dertli Hasan yanıbaşmdaydı ve kıza gözlerile yalvarıyordu. Ortadan geçen esirlere yiyecek - miş gibi bakan kıvırcık saçlı, parlak kara gözlü insan kalsbal bir daha baktı. Meydanı dolduran uğul- ta,onün hiç bilmediği ve duymadığı bir şeydi. Ondan ürküyordu. Dertli Hasana döndü ve boynunu büktü. i Hasan onun buz gibi olan elini bir kor gibi yanan ellerine aldı. Murat Reisle diğer leventlere dönerek: Hoşça kalın, yoldaşlar!.. Dedi ve uzaklaştı. Cezaylrin yakıcı güneşine d mıyan esirlerin çoğu hasta oldular. Fakat artık derdi kalmıyan o Hasan Estrid'e o kadar İyi baktı ki, günden güne İyilesti. Papaz Olnfur iktiyar ve zayıf ol duğu için pazarda satılamadı. Bir ay kadar Cezayirde kaldıktan sonra Danimarkaya gitmek üzere bir Cine- viz gemisine bindi. Memleketine gi- decek, para toplıyacak ve gelip ka- rısmı kurtaracaktı. A Gitmeden önce Estrid'e uğramış, onun Cezayir limanma ve enginlere bakan rizeli ve temiz evini pek be- genmişti; — Bahana söyleyim de. gelip pa- ra versin ve seni kurtarsın olma? mi? na» ttan sıyrılan bir güneş i Kadmlık ona daha çok gibi oluyor. Sora bir mektup vere- ceğim. Lütfan onu babama götür, Papaz şaşırmıştı. Çünkü aşkın ne büyük kuvvet ol- duğunu bilmiyordu. Altın saçlı ve gök 5 basına şunları yi i Esma ba- evlendim. çok hisli ve genç bir , Türkler sahiden ateş gi- bi insanlar... Bir defa onleri anla - yınca ayrılmak kabil dı idir. Pa - paz Olafur size evimi ve hayatımı anlstsm, Buranm güneşi çok par - lek ve hava sıcak amın bana dokun- Mmuyor. Buna nen kocamla be - raber seneye Anadoluya gideceğiz. Oraları daha serin, daha güzel ve sevimliymiş. Ondan sonra artık ko- cam denize çıkmıyacak; Perası var. Orada bağ, bahçe ve tarla alacak. Beraber ekip biçeceğiz. O burada bu- lundu'kça ben size gelemem. Sizin de buraya gelmenizi © kadar isterdim i.. Kocam da böyle söylüyor. Dİ - yor ki: O buzlu, fırtınalı, basık ve sisli yerlerde niçin duruyorlar? Hak veriyorum. Kocamı tanırsın: Hani Bessastadir'de yakalanan Türk var- dr ya... İşte 0... Beni o kadar sevmiş ki, bu yüzden çekmediği kalmamış. Eskiden onu (Dertli Hasan) diye & aarlarmış. Şimdi (Dertsiz Hasan) diyorlar. Cezayirde herkes onu ta - nır. Mektubun üstüne böyle yazar- sanız pek kolay gelir. Ben ve kocam senin ve annemin ellerinden, küçük- lerin gözlerinden öperiz. " Papaz Olafur ertesi yıl temmuzun | altısında. Vestman'a vardı. Estridi'n mektubunu Tüccar Bagge'ye verdi. Bu sırada Dertsiz Hasanla sarışm Esma, nur topu gibi oğlanlarile bir- likte Foçaya gelmişler, bağ, bahçe ve tarla almışlar, küçük ve bir Kuş yuvası gibi evlerinde ya; kala Yaşamıya baş- 12/10/36 İstanbul SON ei Muştu. ğ Papaz Olafur ve onun gibi düşü - men diğerleri şaşa kalmışlardı. Ağustosun on yedinci günü iki Türk kadırgası Cezayir limanma gir- mişti, Halk esirleri görmek İçin tersane meydanma toplanmıştı Esirler ikişer ikişer pezara gön - deriliyorlardı. | Estrid, kıyıda biriken harmaniye- | furttaş Kendine en iyi dost arıyorsan; hiçbir vakit dosteuz kalmak iste- miyorsan bankada mutlaka bir arttırma hesabın bulunsun. Ulusal Ekonomi ve Arttırma Kurumu T BORSA 20 TEŞRİNİEYVEL SALI Paralar I Sterlin 2 20 Belçika fr. 20 Drahmi 20 Isviçre fr, 20 Leva I Florin $i 20 Çekoslovak ku- 73— Fonu, 1 Şila 21.— 2.— Teaçil edilmemiştir. 20.50 0 "6, — s1— Tescil edilmemiştir, a— 02— 22— 10— oy 40— 1 leviçre karomu Altın Banknot Fransız Fe Liret Peipa D: Tsviçi Lev Florin Çekoslovak karonü 2: Sline Pezeta Mark Ziori Pençö Ler Dinar 7,4758 42540 7.3940 1.9788 4754) 4.3160 10912 317720 7 7260 124124 31587 1087662 3 eson 21110 "a Teveç kuronu 31435 Esham iş Bankası # alen Çimente Merkez Bankası Osmanlı Bankası Sork Merkez Esrsnes * Dünyadaki altın harek bilâsçosu Cenevre, 20 (A.A) — Millstler Ce- miyeti tarâfından dün neşredilen a; lik istatistik mecmuası, 1986 senesi - nin gön dokuz ayı zarfmda görülür eltim ihtiyatlarında ehönmiyeti de- gişiklikler vükua gelmiş olduğunu göstermektedir. Altm — İbtiyatarı, AN 2 Radyo Bugünkü program ! istanbul ği İTöğle neşriyatı — Saat, İrürk masikisiz 1250: | Plikla hafif müzik; pilk neşriyatı. Akşam neşriyatı — Sa ai ikisi; 19,00: Ma Teyse taralmdan; 20; Müzeyyen ve dayları tarafından Türk musikisi ve balk şarkıları; 20.0: Münür Nurettin ve arka İğiçları tarafmdan Türk musikisi ve b İ sarkıları; 21: Plâkla gololar; 21,30: Örkes irat “ — Komeik: (Edelveiss) uvertir. 2 Brahms: (Val), 3 — Bizte: (Karmen) operasndan parça. 12.30: Plâkia Havadis: 134 13,25 - 14: Mahtelif tr i ” 4 — Radımaninoli; (Prelude). $ — Chopin: (Mezurka) $ — Plankette: (Korevil Çanları) ope İcetieden parçalar BERE. Örerin (Coksetterie), İ 3230: Ajans haberleri; 23: Son. Kahire Şen 6 Plülelar, 620: Konser. 130: Haberler. B: Plâklar, 2 Kur'an. 9,35: Piyes. » 7 820 Plâklar, Konser Günün program özü Serfoniler: 21158: Sottens, 2145 ner), 21,45: Frankfıy Breslav , Stntgart: 4Bruck Şumar.. pesp : tankfut, 21.20 Viyana: Operet mma sikisi, 21,45 Hamburg: Orkestra, 21.35 Brü- — Alkeri bando, 2350 Viyana: Marş ve Misler, 75.30 Kolonya: Berenadlar ve due lar, 2135 Bratislava: Veber'in “Precie pera Oyperetler: 7149 Roma: Franz Lehar'ın “Frasgulta,, (fraskita) opereti. ein vape 24 Paris P.T.T. * Kentet takımı, 70 Lâyprig: Piya: tinlavaz Eski İbrani barg: İbrani şar Varşova, 23.25: Budapeşte. Ler ra (Rejional), : N yon altın dolar kıymetinde azelm; tir, Buna mukabil, altın ihtiyatı, merika Birleşik devletlerinde n ve İng İterede nüğtaf, memleketler A- 125 SAGLIK ÖGÜTLERİ l Yazan: LOKMAN HEKİM Rİ Yumurta Yiyemiyen'er Başka “ir okuyucumuz da hiç yumurta yişmed.zinden şikâyet ediyor. Dz. a çecukluğundanberi ne vakit yurnurta yese, hemen yor yemez kendine kaşıntı gelir, mide- si bozulur ve şivdetli baş ağri9! olurmuş. Bazan yumurta yedi;ten sonra yüzü şiştiği bile olurmuş Okuyucumuzda yumurta yeme - ye karşı © tahammülsüzlüğün böyle nişbeten zayıf olmasından dolayı o kendisini tebrik © ederim- Çünkü bazılarında bu hassasiyet pek şiddetli olur. Bir parça Yı murta yeseler pek şiddetli karın ağrısı gelir, baygınlık olur. Ardı arası kesilmiyen ishale bile tutu” lanlar vardır. Yumurta — yiyemiyenlerin hali peynir yiyemiyenlerin (halinden büsbütün başkadır. Peynir yiye * miyenler de bilmiyerek peynir yef- lerse vakıâ rahatsız olurlar. Fa kat onlar, pek küçük yaşta bile peynir yemedikten başka, onun kokusuna — bazıları adına Ve manzârasına bile — tahammül © demezler. Peynir yiyemiyenlerin hali daha ziyada ruhi bir hal Halbuki yumurtaya tahammül edemiyenler yumurta yemeyi | terler. Ondan dikten başka onu severler, yamek isterler. Fa“ kat yer yemez rahatsız oldukla * rından nihayet yumurtayı bile bi- le yemekten daima kaçınırlar. Bilmeden yedikleri vakit rahatsız- lık göne gelir, Rahatsızlık gelme- si yedikleri herhangi bir yemekte 2 yumurta bulunduğunu onlara haber verir. Bu hal daha ziyade çocuklarda olur ve çoğunda sonradan geçer. Fakat büyüdükten sonra, hattâ alt mış yaşına geldiği halde, gene yu- murta yemekten, yumurtalı her- hangi bir tatlıyı tatmaktan ra- hatsız olanlar vardır. Yumurtaya tahammülsüzlük, — peynir yiyeme- mek gibi, anadan ve babadan ev- lâda da geçebilir. Bir ailede dört nesil müddetçe bu halin devam et- tiği görülmüştür, Kendilerine hâlâ bir soy adı bu- lamıyanlar arasında, böyle baba - dan evlâda kadar yumurta yiye - miyönler buluursa (Yumurtaya. mez), mahallosi meşhur olan (Et- yemez) gibi pek âlâ bir soy adı o- lur, Okuyucumuz gibi olanlara yu. Mmurtanın verdiği rahatsızlık can sıkacak bir şey olmamakla bera - ber tehlikeli bir şey değildir. Çün- kü bu halden ölen şimdiye kadar İşitilmemiştir. Bununla bereber, yumurta yiye- memek insana az çok bir hakise. dir. Yumurta peynir gibi | değil, her türlü yemeğe giren, hem de faydalı bir gıdadır. Insan bir mi- safirlikte yemek yiyeceği vakit, ben yumurtalı bir yemek yiye - mem demesi biraz tuhaf düşer. Messlâ yumurtalı nefis bir hamur tatlısı önünüze gelmiş ti Bu halin önüne geçmek için bir Şare vardır. o Zehirlenmeye karşı Şerbetlehmek gibi: İlkin bir mi det yalnız sebzeyle beslendikten Sonra, pek hafif, ama gayet ha- fif, meselâ on binde bir nisbetinde Yumurta akı karışmış bir şey ye meye başlanılır ve gittikçe artti hilir. Bu kadar az nisbet ancak süt içinde temin olunabilir. Mese- lâ bir gram yumurta akını biraz $u içine karıştırdıktan sonra bu | karışık suyun onda biri bir litre süt içine konulur. Sonra gittikçe arttırılarak nihayet krema yaptı - rılır, yahut hamura karıştırılarak tatlı halinde yenilir. Her halde Yumurtanın, herhangi miktarda olsa, iyice pişmiş olması şarttır, | kaydedelim ki; - | birkaç saniye y 23,00:| » | dızlamış, olduğunu, İDİ di LİE) No. 80 al Paza, Eskişehirde hem e Çerkez Etem duğu için, Bileciğe sonra gelebilmişti. o Mustafa mal Paşanm refakatinde de; Garp Cephesi Kumandanı Ismet Bey (1) ile Iktısat Vekili Mahmut Esat, Is. tiklâl Mahkemesi Azasmdan “Kılı Ali, Saruhan Meb'usu Celâl (2) Bey. lerle, Ankara matbunt erkânından birkaç zat daha bulunmaktaydı, Olustafa Kemal Paşa) bir hükü- met reisinin cebri ve resmi tavrm- dan ziyade, yaratılışın ona verdiği fıtri ve tabii vakarile odadan içeri gir nanlı İmparatorluğunun. bu sa e esbak iki sadrazamı o- lan (fahametlü, devletlâ) hazeratile refakatlerindeki süratli bir göz gezdirmişti, Bir masa başında” toplanmış olan bu zevat ta gözlerini Mustafa Ke. mal Paşaya çevirmişlerdi. Garip ve hayrete şayan bir hakikat olarak bu zevati kiram, (Mustafa Kemal Paşa) ya karşı gös terilmesi lâzımgelen vaziyet ve ih. tiramın derecesini bir anda kestire. miyecek kadar tereddüt izhar et. misler... Bell milli hükümetin ve Türk milletinin bu büyllk reisinin ivsanı büyüliyen nazarları altında, erinden hareket ©- sırada de o © ve hem ancak bir Paşalar zevata, in köhne çatısı altında, a- lışılmış olan sahte tazimler, teşrifat- lar, ve gülünç usulperestliklerden urada zerre kadar eter bu muhterem paşalar; beyler ve efendiler; şu anda karşılaştıkları bü- yük simanm, bir (hükümet reisi) İ olduğunda gaflet göstermiş olmakla kalmamışlar; o büyük simanm tunç ren j güne unu! kendilerinden geçmişlördi, Mustafa Kemal Paşa, odanm ka. pısında birkaç saniye durduktan son ra, henliz vaziyetlerine hâkim ola- bu (Heyeti Celile) ye doğru lerlemiş; kı ini resmen tanıtmak ecburiyetini hissetmişti: — Ben. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümeti Reisi... Her halde Anadoluda (mili bir hükümet); ve onun da bir (reis) i olduğunu ancak şimdi anlamış ola- caklar ki; o zaman © paşalar, bey- ler ve efendiler, harekete gelmişler; Bali salonlarından başka hiçbir yerde kıymet ve rağbeti kalmamış olan o an'anevi vakar ve azameti bir. ta bırakmak o zarüretini hissetmişlerdi kiram, eğer Mustafa bahşettiği — bir samimiyet İçinde karşılamış olsalardı; hiç şüphesiz kı, ayni şekilde mukabele göreceklerdi Fakat (Mustafa Kemal Paşa), on lara kendisini resmen * tanıttıktan sonra; sözlerine, şöyle bir sual “ile devam etmişti: — Kimlerle müşerref oluyorum ? (Heyeti Celile) erkânı, henüz gaf- let perdesini yırtacak kadar kendi - lerine gelememişlerdi.. Ve Mustafa Kemal Paşanın bu sualindeki inceli- #i ihata edememişlerdi. Salih Paşa, gözlük camlarının arkasından gü - lümsiyen sevimli" gözlerile Mustaf Kemal Paşaya bukarak: — Efendim, ben.. Bahriye Nazırı, Salih Paşa, Elile İzzet Paşayı işsret ederek: — Dahiliye Nazırı, Izzet Paya Hazretle, Hüseyin Kâzım Beyi göstererk: — Ticaret ve Ziraat Nazırı... Fakat Mustafa Kemal Paşa, bir- denbire, Salih Paşanm sözlerini kes- miş: — Biz, Istanbulda bir hükümet ta. urmıyoruz. Buna binaen, sizleri de o hükümetin birer ricali olarak tanı. mamakta mazuruz... Lâkin; mutla . ka, Istanbulda bir hükümet oldu . ğunda ısrar ediyorsanız... Ve Mutla ka, o hükümetin mazırları sıfaşil, görüşmek (istiyorsanız, biz görüşmekte mazuruz, Demişti. Ahmet İzzet Paşa, derh; Sizinle al maksa- n (Çünkü, Mu | İsibi — Türklerin idaresi alt Yazan : Ziya Şakir “Biz İstanbulda Bir Hükümet Tanı- miyoruz. Sizleride O Hükümetin Ri- cali Olarak Tanımamakta Mazuruz,, de (Heyeti Celile) terilen gafletin şu mesinden bir üzüntü tarafından gös- iceyi ver. eylemişti. stafa Kemal Paşaya kar. ı kalbinde dalma en yüksek takdir, muhabbet ve hürmet beslemiş olan bü zati Efendim, burada, #ıfat ve za. sot mevzuubahs edilmemeli. Biz buraya, memleketin menafii âliyesi namına müdavelei efkâra geldik, Diyerek; Bilecik şimendifer iata. siyonunun Küçük bir odasında, es meye başlıyan o barit havayı de; tirmeye gayret gösteriyordu. Anlaşılıyordu ki; bu (Heyeti Ce. lile) Istanbuldan hsreket ederler. ken, Anadoludaki vaziyet ve cere » yanlar hakkında henüz esaslı hiç. bir fikir edinmemişlerdi. Adeta, Rıza Paşa kabinesi zamanında oldu- ğu şekilde bir itilâf zemini aramaya, gelmişlerdi. Hiç şüphesiz ki; bu, çok büyük bir gafleti. Babiâlinin nazırları, kendilerini daha hâlâ (hilkümeti geniye) nin bi- rer (rüknü celil), (Mustafa Kemal Paşa) ile blltün Anadolu halkını da (tebaai şahane) telâkki ederek bu- raya gelmişlerdi. İşte bu gafilâne düşüncenin neti- idir ki; — iki tarafın da yekdi- rine karsı şahsan hürmetkâr ol- malarma rağmen — bu ilk karşılaş- ma, iki taraf üzerinde de ciddi ve samimi bir tesir husule getirmemiş” ti... İmparatorluğun aristokrat ma- zarları, an'anevi bir tekellüf, ve usul- perestlik içindelerdi. Milli hükümetin lemokrat erkân ise, bugün Anado: uda takip edilen külfetsiz ve sami- mi prensipi göstermektelerdi. Mu « hiti tanımamazlığın derecesini snla- malı ki, — İstanbuldakilerin bolse- indiklerini bi- afirlere, karşı bir lâtife olsun diye, biribirlerine: Yoldaş!.. ye hitap etmişlerdi Bu bir tek | misafirlerini heye- kâfi gelmişti. Der. r yabancılık hisset » ; adeta, korkunç insanlar ara» smda kalmış gibi garip ve mütereğ- dit tavırlar göstermişlerdi. Ö sirada Mustafa Kemal Paşa, Yaktinin bir dakikasını bile boş Seçirecek vaziyette“ değildi; Bunun için vakit kaybetmiyerek hemen o- müzakerata girişmek İzzet Paşa bu şe- iştirakten çekin - Onun için, sorulan sünllere, “sa ve müphem cevaplar vermekle ikt etmişti, mişti, t Paşa, cereyan edecek müza- keratın, o (mahrem) geçmesini arzu etmekteydi. Bu da, sebepsiz değildi, Çünkü Izzet Paşada, şöyle bir kana- 8 husule gelmişti (ltil⣠Devletleri mümessilleri, ve bilhassa Fransa Hükümeti; (Sevr) Muahede rar g imzası hususunda 33. ermişlerdir. Fakat buna ragmen; ergeç, bu muahedenameyi tadile razı olacaklardır... Yzmire, — Almanyadaki (serbest şehir) ler mda ye- ni bir şekil verilecektir. Rümeli de, Yünan askerleri tarafmdan isgal &- dilen saha da tahliye ettirip buradaki hudut, gene Migo gi bati olarak kabul edilecektir. Far kat, bütün bunlar; temin etmek isin mahirane bir siyaset Jâzmdır. Bu siyaset, ancak söyle olabilir; > Istanbul ile Anadolu arasmdaki Cayrılık), zahiren baki kalmalıdır. Anadolu, bugüne kadar olduğu gil i, bu maksadın husulüne kadar da tay” kavemette devam etmelidir. Bu vazi- yet karşısında, nasıl olsi Tül†Dev. letleri manen mağlüp olacaklar; ye. niden müzakerata girişmek istiye - ceklerdir. İşte © zaman, pazarlık şa, hasma, İstanbul ile Anadolu, elele vermiş olarak çıkıvermelidir. (Arkası var) (0) Tsm, ö be; r “) da intikal etmişti... Kim bilir, beli | 7 terfi etmemiş. <eribte henlir “liva, di ği e 41 Bayar,