No. 54 TAN İZLANDAYA vi UR Ku AKINI — Yazan : Kadircan Kajlı — “ — Sarı kızla barışmamış. O da buralarda iyi niyetle dolaşmıyor. Böyle olmasaydı benden kaçmazdı. ,, Hasan bu geveze herifin selâmma karşılık verdikten #onra çabucak baştan savmak istemişti, Fakat onun Çenesi bir türlü kapanmıyordu. Soluk almak için bir an susması- Dı fırsat bilerek hemen cevap verdi: — Hiç şikâyetim yok. Bir prens gibi yaşıyorum. Bir yere gittiğim de yok. Biraz sonra küçük bir at ge- zintisi yapmak istiyorum da, onun için hazırladım atı... Burada dursun. Yürüdü. Hancı Suenau ellerini uğuşturarak ve eğile eğile onu uğurluyor, sabah- leyin yapılan at gezintilerinin iyii - Zinden, onun zaten bir prens kadar kibar olduğundan bahsediyordu. Hat tâ son sözlerini şöyle bitirdi: — Kim bilir, ben sizin sahiden bir prens olduğunuzu ve ağımızı gizliye- rek gezdiğinizi söylersem yanılmıya- cağımı sanıyorum... Bu, yaman bir udamdı. Son sözle- rile, müşterisinden mümkün olduğu kadar çok para istemenin ve çok bahşiş koparmanın yolunu hazırladı. ğı şitphesizdi. Hasan bir kısmı açılmış olan, bir kısmı da açılmak üzere olan dilkkân- lar arasından geçti. Veli konağının bulunduğu büyük meydana çıkan yolun ucuna vardı. Orada bir köşe- de durup ta binayı gözetlemek doğ- ru değildi. Bunun için bir iş için gi- diyormuş gibi yapıyordu. Fazla ola - rak yüzünün görülüp tanınması ih- timaline karşı şapkesmı da gözleri « nin üstüne doğru eğiyordu. Tam köşeyi kıvrılacağı sırada bir- denbire durdü. Bir adam valinin kapısmda bekli- yen nöbetçilerden birinin önünden ayrılmış, hızlı adımlarla ona doğru! geliyordu. Bir adam elbet valinin kapısına ka- dar gidebilir, orada Höbetçi ile konu “gur ve geri dönüp uzaklaşırdı. . Fakât bu adam bir yabancı değil: di. Hasan onu tanımıştı. İşte o kıyafet, o boy, o yüz ve © gözler... , Olduğu yerde donakalâr. Anekar da bir an için olduğu yer- de bir heykel gibi kımıldanmadan durmuştu. Hasanm kaşları çatılâı. — Vay domuz oğlu... Sen bura- dasm ha!,. Ceylin avmda kurtla da karşılaşmak varmış öyle mi? « Eh, ben buna da hazırım elbet... Içinden böyle söylendi. Fakat ayni zamanda şunları dü- gündü: — Onun sarı kızla barıştığını hiç ummam. Her halde benim gibi o da sarı kızı kaçırmak için buralarda do- laşıyor. Şimdi pekâlâ haklıyabili - rim ama, gürültü kopacak. Herkes üşüşecek, onu öldürürsem benim sırrım meydana çıkmıyacak, lâkin g8- ne de hapse girmekten kurtulamam. Onun da bir kenarda ve kimsenin haberi olmadan hakkından gelmek gerek... : AAnskar, Hasanm dâ ayni kasaba- da olduğunu önceden bildiği için kar- şılaştığı zaman Uğradığı şaşkınlık daha çabuk geçmiş ve toparlanmıştı. Hemen sağa döndü ve koşa kopa | başka bir sokağa saptı. Hasan valinin konağı önünde nö- betçinin ve gelip geçenlerin gözlerine batmamak için onun kadar çabuk davranamadı. Çünkü bu sessiz ve uysal memlekette bir adamın yük - #ek sesle bağırmasının, koşarak git- mesinin, hattâ bir kapıyı hızlı çarp- masının hemen göze çarptığını Şu İkİ Üç gün içinde anlamıştı. Bununla beraber adımlarını geniş- letmişti. köşesine vardığı zaman lAnskarm da öteki baştan bir an ge- Tiye baktığını, sonra sağt kıvrıldığı- nı gördü. — Sarı kızla barışmamış. O da buralarda iyi niyetle dolaşmıyor. Böyle olmasaydı, benden kaçmazdı. Beni yakalattırırdı. Bu hükmü vermekle beraber 80 - kakta başka kimsenin olmadığını Rörmüş, göze batmıyacağını düşüne- Tek karşıkl köşeye kadar koşmuştu. 'Anskar orada da yoktu. Bugünkü Izlanda Hasan koşmakta devam etti, Bir dört yol ağzına geldi. Dört tarafa göz attı. Danimarkalıyı gene göremedi. Bununla beraber onu aramaktan vazgeçmiyor, alışkanlık onu her 2s- man geçtiği sokaklara, Balina Hanr- na doğru götürüyordu. * Kaptan Vaney'in gemisi yelkeni açmış, iskeleden ayrılıyordu. Hancı Suenau kalın gövdesile is- kelenin üstünde duruyor, yolculara son defa el sallıyordu. Hasanın içinde Anskarın buralar- da olduğunu fısıldıyan bir his vardı. Bu hisle her tarafa göz gezdirirken durgun limanda yavaş yavaş kıyı - dan ayrılan ve uzaklaşan gemiye de bakmıştı. Fakat orada da Anskar yoktu. Hancı Suenau geri dönmüş, ona doğru geliyordu. Hasani görünce: — Gidiyor musunuz (o senyör Güzel bir gezinti dilerim... Fakat 2i biraz solgun buldum gene... Sik sık soluk alıyorsunuz? Bizim Vane- yin gemilame BAkıyOruNUZ; değli mt? Fena gemi değildir. "Tam bir balık- çı gemisi... Vestman'a gidiyor, Diye — Vestman'a mı?.. . Vestman adasma.. Fa- manzaralarından kat orada çok kalmıyacak. Irlandaya geçecek... Hasan merak etmişti, Suenau sordu: e — Niçin merak ettiniz? Sanırım ki siz hastasınız. At gezintisini yap- masanız daha İyi olacak... Lâkin ge- İne siz bilirsiniz. Açık havada insan biraz açılır, Hasan, bu, hastalik ve yüzünün İ solgunluğu bahsini kapatmak istedi: — Hasta değilim! Biraz hızlı yü- rüdüm de, ondandır. O sirada karşısındakinin yüzüne daha dikkatle baktığı için onun da yüzünün soluk olduğunu ve sik sık soluk aldığını görmüştü: — Siz de benden farklı değilsiniz! Diye ilâve etti, Hanemm çenesi gene açılmıştı: — Nasıl solmasın yüzüm?.. Nasıl ölup ta sık sık soluk almıyayım? Si- #e anlatayım da hak verin bana... Herif kibarlık taslarken az daha han ve yemek paralarını vermeden kaçı- yordu. Arkasından zor yetiştim v gemiye girerken ancak yakalıya! dim. Görünüşte genç ve kibar ama, laz daha beni atlatıyordu. Buralarda İböyle adamlar hiç görülmediği için ummuyordum. (Arkası var) Surive - Fransa mua- hedesi imzalanırken.. 1920 de başlıyan Fransız mandası yeni imzalanan muahede ile sona ermiş oluyor İResimde sağdan sola: Fransa asvlet hazırlarından Şotan, Başvekil Blüm, o Suriye murahhas Suriye namma Fransa ile bir mu- ahede imza eden Suriye murahhasla- rı vazifelerini yaptıktan sonra geri dönüyorlar. Suriyeli omurahhaslar, memleketimize de uğrayacaklar, bel- ki de tan istifade (ederek iki memleket arasındaki meseleleri gö - rüşeceklerdir. Fransanın Suriye mandasi 1920 de başlamış, 1025 de Fransa Suriyenin her tarafımı kaplıyan ihtilâl ile karşi- laşmış ve o zaman Şam şehrini bom- bardıman etmek mecburiyeti | hasıl olmuştu. Haşim Attasi Bey görülüyor) Fransa daha sonra memleketi tes- kin için uğraşarak halk ile anlaşmak için müteaddit projeler hazırlamış, fakat bütün bunlar, Suriyeyi hoşnut etmemişti. 5 Ancak Başvekil M. Blumun selefi olan Sarro kabinesi Suriye mandasi- nı bırakmağa razı olarak Suriyeliler- le bu yolda konuşmalara başlamış, Blum hükümeti de bu konuşmaları neticelendirmiştir. Dercettiğimiz resim Suriye - Fran- sa muahedesinin imza , merasimine sit tarihi bir hatıradır. Plânörle hava- da altı saat 43 dakika Bir Sovyet plâneristi- nin büyük muvaffakıyeti Plânerist Kartaçov, hir plânörle havada 6 saat 43 dakika kalarak da- ha evvelden tesbit edilmiş buluna hattı müstakim bir trase üzerinden 420 kilometre uzünluğunda bir me- safe kat'etmiştir. Bu uçuş şimdiye kadar elde edil - memiş bir muvaffakıyettir. Bundan evvelki hattı müstakim üzerinden plânör uçuşu Sovyet rekoru, diğer bir Sovyet plâneristi Korotoy'a ait bu - lunmaktaydı. Filhakika Korotov ge- çen temmuzda hattı müstakim üze- rinden plânörle 377 kilometre kat'et- mişti, Kartaçov'un yeni rekoru, es- kisine nazaran 43 kilometre daha faz ladır. Kartaçov uçuşuna, Stalingrad ci- varında Kutlugany köyü üzerinde tayyareden ayrılarak başlamış ve ni hayet Azak Denizi mintakasında No- vo - İvanovskaya köyü civarında yere inmiştir. Uçuşun devamı müd- detince, plânerist müteaddit defa bulutlar üzerindeki aşağıdan yuka, rı çikan hava cereyanlarından istifa- de etmiş ve 2.500 metre irtifaa kadar çıkmıştır. Uçuşun sür'ati, yandan rüzgârla, bazan saatte 120 kilomet - reye kadar yükselmiştir. 4.200 Metrede bir otel Elbruz dağına çıkışlar son | 78- manlarda pek ziyade taammiüm et - İ miştir. Yalnız son yıl içinde 5 bin bulunan bu dağm tepesine çıkmıştır. Bu sebepten dolayıdır. ki Sovyetler Birliği Sendikalar Merkez Konseyi, Elbruz üzerinde 4.2000 metre irtifa- da on birler soğmağında 200 turist - lik bir otel yaptırmayı Kararlaştır - mıştır. Otelin kar fırtınalara ve tipilere mukavemet edebilmesi için, oteli in- şa edecek olan mühendisler, Katur ve Popov, binaya müdevver çizgili bir form vermişlerdir. Duvarlar tahta - dan yapılacak, yalnız dışına galva - nize demir kaplanacaktır. Otelin inşasına Jâzımgelen malze» “İme oraya kadar kısmen hayvanlar üzerinde, kısmen de tayyare ile taşı- nacaktır. Otel, 1937 yılında bitmiş olacaktır. Yeni bir elektrik istasyonu Volga üzermde' kâin Kuybişev (eski Samara) ommtakasında mad- deyimahruka olarak şist kullanan tyapılacaktır. Bu santral, 150.000 kilovat enerji vücuda getirecektir. Orta Asyada yeni bir Demiryolu Orta Asyada Kazakistanda Nedli ile Gezkazgkan arasında 419 kilometre- lik yeni bir dertiryolu inşasına baş- lanmıştır. Karaganda - Balkaş de - miryoluna iltisak edecek olan bu hat, zengin bakir, madenlerile meşhur 6 - lan bu mıntakayı Sovyetler Birliği demiryolu şebekesine bağlıyacaktır. Esâsen, bu mmtakada “Büyük Cez - kagan” bakır endüstrisi kombinası kurulması mevzuubahistir. Şark Demiryolları memurlarının istekleri Yakında hükümete . geçecek olan Şark şimendiferlerinin şimdiki me - murları, hükümete müracaat ederek eski şirketin kendilerine bir miktar ikramiye vermesini — istemişlerdir. Nafia Vekâleti son ve kat'i mlizake İrelerde bu noktayı da mevzuu bahse- Jderek şirketten teminat alacaktır. TAN ABONE VE ILAN ŞARTLAR! detalık 30 kurusrur. $ satırdan fa» Bir Selağa” tazı (in yeka lefadan o fari yekündar 10 kuruş indirilir. Günü geçmis oüshalar $ korustor kadar turist, 5.592 metre irtifada | ilk büyük termo - elektrik sanlralı; EE b Yazan: Stephan ZWEİG MARI ANTUVANET.. I Çeviren: Rezzan 4. E. YALMAN Son seneler Kraliçe için çok ağır ve ıstıraplı Hayatınm otuz beşinci senesinde) kaderin ona ayırdığı müstesna rolün | ehemmiyetini farketti. Başka güzel ve şuh kadınlarla zarafet müsabaka“ sına çıkmanın, modanın geçici güzel- liklerinden istifade etmenin, hayatin- da en mühim şeyler olmadığını his- sediyordu. Bütün bir milletin gözü önünde annesi Mari Tereze lâyık bir evlât olmıya gayret ediyordu. O 24- mana göre şımarık bir genç kadın İz- zeti nefsi olan gururu sdeta bir va- zife geçirdiği tarihi devirlerin icap ettirdiği bir vazife olmuştu, Artık onu şahsi işleri, şahsi saadet ys kud- reti hiç alâkadar etmiyordu. Bir kraliçe için ıstırap çekmenin adeta bir vazife olduğunu anlamıştı. Mari Antuanet pek geç olarak t2- ribte mühim bir rol oynıyacağını far ketti ve bu rolü bütün kuvvetini sar- federek iyi ve parlak bir şekilde oy- namıya çalıştı. Bir insan en deruni hislerini tahlil etmiye, şahsiyetini didik didik ederek anlamıya çalışırsa kanındaki bütün esrarlı atayik kuv- vetlerin canlandığını hisseder. Habsburg gibi uzun müddet sal tanat sürmüş olan bir ailenin evlâd: ve bilhassa kadınların en kuvvetlile- rinden birisi olan Mari Terezin kızı birdenbire fevkalâde kuvvetli olmuş- tu. O zamana kadar hissetmediği bir itimadı nefs duyarak bütün zâfınım- nutmuştu. (Cesaret) kelimesi ölü- me kadar ona nakarat olmuştur. Her vesile ile hiçbir kuvvetin onun cesa- retini kıramıyacağını tekrarlardı. Bir şanlı bayrak gibi dünyaya: a: tığı bu cesur gururu ona pek paha-| lıya mal olmuştu. Çünkü hakikatte Mari Antuanet kuvvetli iradeli bir kadın değildi. Tarihte cür'et ve cese- retile kendini gösterecek kabiliyette halkolmamıştı. Bu tem manasile fe- ragat, şefkat ve muhabbet hislerile dolu bir kadın idi. Mücâdele için de- gil, saadet için yaratılmış bir kadın? Gösterdiği cesaret, sırf. yanındakilere karşı olan vazife hislerinden doğmuş- tur, Onlar maneviyatını yükselt - mek için başı eğilmez ve hiçbir şey - den korkmaz görünürdü. Fakat odâ- smda yalnız kaldığı zaman © şanlı cür'et bayrağını taşıyan zayıf ve İn- ce kolları yorgunluktan bitap, yanı- na düşüyordu. Namütenahi sevdiği Fersen ile geçen aşk saatleri haya - tmdaki yegâne tatlı dakikalar olmuş tur, Sevdiği kadınm felâket ve göz- yaşlarımı geçirmek ve kurutmak için kalbindeki ıstırabı vücudundaki yor- gunluğu gidermek için Fersen neka- dar uğraşmıştır. Bilhassa son seneler kraliçe için ağır ve ıstıraplı geçmiştir. Etrafın. da o kadar dehşet ve kan görmüştür ki ölmeseydi de meş'ut olmazdı. Bütün bunlara rağmen vicdanmdan başka müdafi olmıyan bu biçare ka- dının etrafında kin gittikçe büyüyor ve etrafı sarıyordu. Onun da kalbin- de artık bu halden kurtulmak, her ne olacaksa bir an evvel olarak sükünet bulmak istiyordu. Mari Antuanetin kalbine yegâne sandet verebilecek şey çocuklarıydı. (Çok meyus olduğum dakikalarda oğlumu yanıma çekiyorum. Çocukla- rım yegâne tesellim oluyor) diyordu. Dört çocuğundan iki tanesi hayatta kalmıştı. Bir zamanlar bütün dünya- ya bezlettiği muhabbetini şimdi yal- nız bu iki çocuğa hasrediyordu. Oğ- lu neşe'li, akıllı ve gürbüz bir çocuk- tu. Bunu çok sevmesine rağmen hiç şımartmamıştır. Yazdığı bir mek- tupta: (Şımartmak istemiyorum. U- nutmamalıyım ki bir kral büyütüyo- rum ve terbiye ediyorum.) demişti. Çocuğun yeni tutacağı bir mürebbi- yeye yazdığı şu mektupta nekadar derin hisleri ve anlayış kabiliyetleri olduğu belli oluyor: “Oğlumun dört yaşından fazla 0- lan dört ay ve iki günü vardır. Onun harici görünüşü hakkında size ma - lümat vermiyeceğim, çünkü yakında göreceksiniz. Sıhhati her zaman mükemmeldir. Yalnız sinirleri zayıftır. Küçücük - ken, henüz beşiğinde uyuyorken en ufak bir gürültü, onu rahatsız eder- di. Dişlerini > arızasız çıkardı. Yal- nız altıncı dişinde biraz sinir buhra- nı geçirdi. Bu sinir buhranları iki de. .|* geçmiştir fa geçen kış tekrarlardı, bir defa da geçenlerde aşı yapıldığı zaman geldi. Fakat pek hafif geçti. Alışkın olma- dığı bir gürültü onu hemen rahat- sız ediyor. Hiç etrafında köpek gör- mediği için bu hayvanların havlama- sı onü korkutuyor. Bu hali beni korkutmuyor. Çünkü eminim ki, bü- yüyüp kuvvetlenince geçecektir. Sıh- hatli ve gürbüz çocukların hepsi gi- bi o da neş'eli, gürlültücü ve öfkeci- dir, Fakat kalbi çok iyi sevmeği ve sevilmeği, okşanmayi çok seven mu- nis bir çocuktur. Fevkalide izzeti nefis sahibidir. Yalnız bu yüzden bir gün, çok muztarip olabilir. Yeni ta- nıdığı İnsanlara karşı bilhassa da ha munis ve tatlı hareket eder. Ya- kından sevdiklerine nazlanır ve hirs- lanır. Bir şeye söz verdiği zaman sözünü muhakkak tutar. Fakat boş- boğazdır. Her işittiğini ve gördüğü- nü tekrarlar. Hattâ hayali kuvvetli olduğu için bazan vuku bulrmamış, şeyleri de olmuş gibi anlatır. En bü- yük kusuru budur. Düzelmesine çok itina etmek lâzım. Fakat yine tek- rsr ediyorum. İyi kalbli bir çoruk oldüğu için biraz sertlik biraz tatlı ık ile muhakkak yola gelir. Fazla sert olmıya da pek gelmez. Çünkü yaşına göre pek kuvvetli bir karsk- ter sahibidir. Ona en büyük misal o- larak şunu söyliyeceğim: En sevme- diği ve anlamadığı kelime (Affeder- siniz) kelimesidir. Kabahatli oldu » ğu zaman kendisini affettirmek için her şeyi yapar, fakat bu kelimeyi sarfetmek için namütenahi üzülür ve gözyaşı döker, (Arkas var) BORSA Paralar e 100 Hayriye TATIVAY Bomonti Nektar Terkos Aslan Çimento Bankası Osmanlı Bankası Şark Merkez Eczanesi Mısır tahvilleri eri 101,— 94,50 Rihtum Anadola 1 ve TI kupon kesik . m Mümessil