23 Eylül 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e— 23-9- 936 TAN Gündelik gazete Başmuharriri : Ahmet Emin Yalman Tan'ın hedefi: Haberde, fikirde, herıeydo temiz, dürüı_t. samimi olmak, kariin gazetesi © çalışmaktır. Günün meseleleri Belediyelerin yanlış tedbirleri Her şehrin kendine göre bir husu - siyeti vardır. O hususiyet bir çok ya- fayış zaruretlerinden doğar. Bu , za- ruretler ortadan kalkmadıkça o hu- y değişmesine imkân yoktur. Bizde belediyeler bu — zaruretlerle mücadele edecek yerde, emirlerle o- nun neticelerini kaldırmağa teşeb - büs etmeği tercih ediyorlar. Çünkü bu daha kolay ve daha basit bir iş- tir . İstanbulda halkı sağ İstikamet - te yürümeğe mecbur etmek bu ted- birlerden biridir , Sokakları dar, yaya kaldırımları bir çok yerlerde ancak bir kişinin geçmesine müsait olan, meydanları Avrupa sokakları kadar bile geniş omb[ryudşhdhı.ğd“yu' rümeğe mecbur etmek, İstanbulun huwwmroüerhl dü- Mersin belediyesi de buna benzer bir karar almış. Mersine posta gece Saat onda varırmış. Posta gelir gel- SSRO S Mersine posta saat onda geliyor - sa, halk da dünya hâdiselerini bir an evvel öğrenmek ihtiyacında ise, belediyenin böyle bir tedbir alması halkın lehine değil, zararma olur. Belediyelerimiz tedbir alırken, şehrin ihtiyaçlarını, hususiyetlerini gözönünde bulundurmağa mecburdur lar. Aksi takdirde bu tedbirler hem — — B0 GÜĞÜ Ma BANZ L — toritesine zarar verir . . . * İzmir fuarı münasebetile Ne kadar hüsnü niyetle hareket ederseniz ediniz, ufak bir tenkide ta- hammül edemiyoruz. Her işimizin beğenilip takdir edilmesini istiyo - ruz . Halbuki insan melâike değildir. Bahusus insanm istediğini yapma - sma mâni olan bir çok engeller var- dır. Zaman, tecrübe noksanı, çalı - #anların işi benimsememesi ve saire gibi bir çok âmiller vardır ki yaptı- ğımız işin istenen mükemmeliyette meydana çıkmasma mâni olabilir. Biz bir işi yaparken şüphesiz onun Mmak imkânı yoktur . ğgün İzmir Fuarma giden Suriyelile . Masmı isteriz ki, biz o şikâyetleri hoksanları göstermek için değil, ge- lecek sene almması lâzımge - Tz . Kabul etmeliyiz ki, biz bu işlerde hentiz acemiyiz. Bütün hüsnüniyeti - Mize rağmen ufaktefek ihmallerimiz Ve noksanlarımız olabilir. Maksat ta &serin ve yapılan işin kemalini temin ttmektir, yoksa tenkit etmek değil. TAN 5 Bizim yaramazlar Tarihi Dedikodu | —GEÇEN GÜN HALAM'BİZE £ MİSAFİR GELDİ, BANA BiİR SÜRÜ HEDİYE ONU —ANNEİS. HAutı_—ıĞığ'ııs NIÇİN MİSAFİRLİ Gsçı.ı—ı'ıvon. BİR AKŞAM ÇAĞIRSANIZA. ede dağlara tırmandık. Karşılaştığımız dikkate i değer bir şahsiyet: — Derviş Korkut Vetine 16 Eylül kdenizin — fiyortları Norveç fiyortların- dan hiç geri kalmıyor. Bunu Dübrovnikten sonra sahil bo yu ilerlerken gördük. (Kata- ro ağzı, denilen yerde, sahi- lin girintileri ve çıkıntıları vebirsek işisük, BüyüE sda; cude getirmişlerdir ki, bura- da insan hem fiyortlara mah sus eşsiz güzelliği buluyor, hem de tabiatin en yaman bir deniz ve hava askeri üs - sünü görüyor. Yugoslavyı, sahilden Çetine dağlarına giden yollardan birini bir serpantin gibi dağlar ü- zerine çizmiştir. Sıfır — metreden 1200 metre irtifaa çıkmak için o- tuz kilometrelik zıkzak bir yol ta- kip ediliyor. Bu yolun her nokta. sında başka bir manzara sizi bek- ler, Evvelâ - Kataro ağzının şu ve- ya bu tarafma ait dar bir ufuk gö- rüyorsunuz. Fakat bu dar ufukta da bütün güzellik unsurları var: Cenuba mahsus ağaç, mavi deniz, yüksek kayalıklar, ağaçlı tepeler.. ükseldikçe manzara — umu- mileşiyor. Mozayık halin. de işlenmiş bir resme benziyen renk renk tarlalar, deniz, kaya, te- pe ağaçlık manzarasma karışıyor. Nihayet tepeler arkasında açık de niz görünüyor. Canlı, kabartma bir harita görmek hissini duyu- yorsunuz. Dağlar üzerinde yüksel- dikçe haritanım ölçüsü küçlllüyor, sahası genişliyor. Yolun her kıv- rımında değişen güzellikler gözle. ri kamaştırıyor. Yol bir volkan kraterine iner gi- bi içeriye doğru inmeye başlaymca ve denizi gözden kaybedince tatlı bir rüyadan uyanıyorsunuz ve yal nızbu manzara filmini görmek için Dalmaçya sahillerine gelme- nin zahmete değer bir şey olduğu- na karar veriyorsunuz. in iki yüz metreden altı yüz metreye inmek ve Çetine denilen kartal yuvasma varmak basit bir şey olmuyor. Tssız dağ. lar, tepelerden geçiliyor, iniliyor, çıkılıyor. Ercüment Ekrem Talu otuz se- ne evvel Çetinede sefaret kâtibi o- larak bulunmuş ve bir daha oraya dönmeye kat'iyyen imkân olmadı- ğına karar vererek bu şehirle ebe. di, vedamı yapmış, ayrılmış. Tarihi bir hatıra: Karadağ Kralının sarayı önünde son resmi geçit Yazan: Ahmet Emin YALMAN Çetineye yaklaşırken merakı bi- raz daha ayaklanmıştı, Herhalde serpantin İyol üzerinde mütemadi- yen dik virajlar dönmenin de tesi- ri olacak, kendi kendine soruyor. du: — Neden Çetineye tekrar geli- yorum? Acaba toprak mı çeki- yor? Sonra bu hissi kaybetti, Çetine hatıraları ayaklanmıştı. Üç ayda , VK UKU gvüş wesssos BALIDIII DIF vazifesi vardı: Bar veya Ülkün li manma inmek, Abdülhamidin mü- aş diye Karadağ Prensi Nikolaya üç ayda bir gönderdiği 15,000 al. tın lira ile dolu torbaları Çetineye çıkarmak... Prens Nikolaya Rus- yadan, damadı olan İtalya Kralın- dan da böyle hediyeler gelir ve bunlar bu dağ ülkesinin başlıca varidatını teşkil edermiş. Ercüment. Çetineyi çok de- ğişmiş buldu. Güzel cadde- ler açılmış, yeni binalar yapılmış. Eskiden sefaret olan binalar mek. tep filân olmuş, meselâ Türk sefa- reti bir kız sanayi mektebi haline getirilmiş. Otelde valinin mümessilinden, Çetine gazetecilerinden mürekkep nazik bir istikbal heyeti bulduk, derhal şehri dolaşmaya çıktık. Buranın en meraklı yeri Kral Nikolanın şimdi müze olan sarayı... Saray denilen şey, orta büyüklük- te bir konaktan ibaret.. Fakat tür- |Tü türlü canlı hatıralarla dolu... İlk girdiğimiz odada — Abdülhamidin Nikolaya hediye ettiği murassa e. ger takımı var. Bir çok ta bay- raklar... Kimi Balkan harbinde a- lmmış, kimi de civardaki Müslü. man halkla olan mevzif muharebe- lerde... Bu oda vaktile Nikolanın yâzı odası imiş. Fakat, Nikolanın yazı ile başı pek hoş değilmiş. Bir göminesi olduğu için (ocaklı oda) denilen karşıdaki odada oturur, halk işlerile kendi usulünde meş- gul olurmuş. Meselâ para — çalan bir memura kendi eliyle sopayı çe- ker, memurlarla halkın arasını bu- lur, halkın davalarımı da dinler- miş, ç Ka iz salonları dolaşırken ara. mıza fesli bir zat karıştı ve kendini Türkçe tanıttı. — Çetine müzesi memurların- dan Derviş Korkut.., Bosnalı memurlara — Yugoslav “hükümet dairelerinde hergiin te- sadüf edilir. Bunda hayret edecek bir şey yoktur. Fakat Bay Korku- tun Türkçeye vuükufu Boşhnaklar arasında nadir tesadüf — edilecek bir derecededir. Dilimize iyi oku- muş her Türk kadar sahiptir. Harpten evvel İstanbul Üniversi. tesinin ilâhiyat fakültesinden çık- mış, sonradan da memleketimizin içtimaf ve edebi hareketlerini ta- kip etmiştir. ç Bilmem nasil oldu, İsmail Müş- takın ismi geçti. Bay Derviş Kor- kut derhal harpten evvel Fazıl Ahmedin Müştak'a dair yazdığı bir beyti hatırladı ve okudu. Büyük bir merakla eski hocala. rimı sorüyordu: İzmirli — İsmail Yugoslavyanın deniz ve havası Kotoranın güzel köşelerinden biri Hakkı Efendi ne âlemde, eski fa- külte rejsi Bay Ferit ne yapıyor? Eşref nelerle meşgul?.. K aradağ Kralmın saraymda- ki en dikkate değer şey, fotoğraf kolleksiyonları... Bir ne. Çetine müze memuru Bay Derviş Korkut sil evvel ismi işitilen ne kadar hü- kümdar, prens, falan varsa hepsi- nin imzalı resimleri var. İşte eski Romanya Kraliçesi maruf yazıcı Karmen Silvanın şairane bir res- mi.., Altına: “Sevmek, sevilmek. ten daha büyük saadettir.,, diye yazmış. Abdülhamidin ve şehza- delerinin ve vakit vakit Karadağa gelen Türk resmi heyetlerinin de sayısız resimlerine tesadüf edili- yor. Sarayı gezerken banyo odasına geldik. Burada Bay Derviş Koör- kut bir fıkra anlattı. Bir, iki sene evvel eski Fransız - nazırlarından (Toma) burasını gezerken banyo. ya gelince: “Vay,, Kral Nikola yı- kanır mıydı?,, demiş. Bay Derviş Korkut, Yugoslav hükümet mü- messili sıfatile buna içerlemiş. Bi- raz sonra kütüphane odasında ö. cünü almış. (Toma), (Şnayder) harp malzemesi şirketinin bir ka- taloğunu görünce: — Vay, burada Şnayderin ka- taloğu var. Demiş. Derviş Korkut ta harpten son- ra dönen bazı rivayetleri İma ede- rek: — Evet, eski dostlarmız... De- Mmiş. Nazır (Toma) fena halde bo- zulmuş, Hiç ses çıkarmamış. Sarayda Türkçe kitaplar da var. Eski evrak mahzeni de Türk. çe vesikalarla dolu imiş. Fakat ge- ce basmak üzere idi. Bunları gör- meye vakit olmadı. Bir daha bu garip diyara ayak basmak herhalde müyesser — olmı- yacağı için Çetineyi — dolaşma; çıktık. X Hakikt bir dalkavuk aranıyor 1302 de Tercümanı Hakikate yazı yazmıya başlıyan muharrir Ahmet Rasim, Ahmet Mitat Efendi ile yap- tığı riyaziye münakaşalarında kendi- sini ona çok sevdirmişti. Rasim, git- gide efendi hazretlerinin (Mitat Efen dinin matbaada ve matbuat âleminde künyesi “Efendi hazrefleri” idi.) Muhabbet ve takdirini celbetti ;dost- lukları pek ileri gitti. 13812 rumisi- ne tesadüf eden bir ramazan gecesi Şehzadebaşında Kâzımın kıraathane- sine geldiler. (1). Yanlarında Şeyh Vasfi de bulunduğuna nazaran Şeyh Vasfinin o civardaki evinde iftar et- mişlerdi. Hemen iftarı müteakıp gel- dikleri için gazino boştu. Mitat Efendi ile Rasim peykeye 0- turmuşlar, Şeyh Vasfi de bir sandal- yeye ilişerek karşılarına geçmiş, nar gilesini tüttürmiye dalmıştı. Rasim, sözü açtı ve Mitat Efendiye bir dal. “| kavuk fıkrası nakletti. Fıkra aynen şudur: “Mirasyedinin biri içinin sıkıldı - - ğından bahsederek bir dalkavuk ara- mıya koyuldu, Bir dostu da kendi- sine birisini tavsiye etti. Pazarlık et- tiler; aylığı yıllığı kararlaştırdılar. Dalkavuk hizmetine başladı. Aradan üç beş gün geçince efendi: “— Sen dalkavuk değilmişsin, hiç dalkavuğa benzemiyorsun” tarizleri- ne başladı. Ğ Dalkavuk telâşa düştü; ekme - ğinden olacağına kani oldu: “— Efendim ben dalkavuğum; her tarafım dalkavuğa benzer.” diye mu kabelelere kalkıştı. Mirasyedi, dalkavuğu dostuna ia » de etti; hizmetine hitam verdi. Dostu, mirasyediye bir ikincisini tavsiye etti.' İkincisile de ayni mace- ra geçti. O da iade olundu. Dostu mirasyediye bir üçüncüsünü tavsiye ve takdim etti. Mirasyedi bu- na da sordu: “— Sen hiç dalkavuğa benzemiyor- sun.” “— Benzemem efendim.” “— Yok yok, benziyorsun.” “— Benzerim efendim. Tıpkı tıp - kısı dalkavuğum efendim,” “— Ama tam da dalkavukmuşsun.” “— Evet efendim.: Tam dalkavu- ğum efendim.” Muhavereler böyle tekerrür etti. Mirasyedi dostuna şu tezkereyi yaz- dı: “Üçüncü defa olarak — gönderdiği- niz zat tam dalkavukmuş. Ben ne der- sem o da aynini tekrar ediyor. İşte asıl dalkavuğu şimdi buldum; teşek- kürler. ederim.” Abdurrahman Âdil EREN (1) Kâzımın kıraathanesi Direklerarasın- da Vidinli Tevfik paşa ve doktor Feyzi pa- şa caddelerine giden yolun ağzında idi. Os- man paşa- türbesi sokağın ortasımdaydı. Tramvay yapılırken Şehremini Cemil paşa tarafından kaldırıldı. “Gürültü ile mücadele hakkında ve rilen kararların maalesef hakkile tat bik edilemediği görülüyor. Sirkeci Nöbethane caddesinde fecirde baş - lıyan seyyar satıcı feryatları bu ci - varda oturanların istirahatini tama - men — bozmaktadır. Alâkadarların nazarı dikkatini celbetmenizi rica e- derim,” Mühendis M. M.. K : Bir nüfus kaydi Sirpuhi Hanumyan imzasile: “Nüfus kâğıdımı yeniden çıkart - mak için 17 - 1 - 936 tarihinde Be- yoğlu nüfus memurluğuna müraca- at ettim. Nüfus kaydimi Adapaza - rından istettiler. Aradan on aya ya- OKUYUCU MEKTUPLARI Yine gürültü meselesi kın bir zaman geçtiği halde cevap gelmedi. Bir nüfus kaydinin gelme- si bu kadar uzar mı? Alâkadarların nazarı dikkatini celbetmenizi rica ederim.” * Bir göçmenin dileği Eski Filbe Rodof gazetesi sahibi M. L. Takan Edirneden gönderdiği mektupta diyor ki: “26 Şubat 936 tarihinde Yüksek Sıhhat Bakanlığına müracaat ederek İskân Kanununun şahsımı alâkadar eden hükümlerinden istifade etmek istedim. Aradan uzun zamanlar geç- ti. Ben beklemekten sefil vaziyetlere düştüm. Bu müddet zarfında birçok müracaatlarıma cevap alamadım. Yedi aydanberi müsbet menfi bir ce- vap bekliyorum. Kanunların göçmen- lere verdiği bir haktan istifade ede- bilmekliğim tabiidir. Alâkadarların.. nazarı dikkatini celbetmenizi rica e« diyorum.,, z * Radyo şirketi tahsildarları Radyonun hükümete geçmesi üze. rine eski şirkette çalışan 12 tahsil » darın vazifelerine nihayet yer. — : « tir, Bunlardan, Rauf, Sıtkı, Zeki, Abdullah, Nurettin ve Eşref matba- amıza müracaat ederek mağdur ol - duklarını anlatmışlar ve bu vaziye - tin alâkadarlarca nazarı dikkate alım- ması temennisinde bulunmuşlardır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: