"Yeni kabine, h sulhün imzasını t Yeni kabine; maksadını derhal ilân etmişti. Her şeyden evvel, #ul- htin imzasinı temin edecek... Ondan sonra da, Anadoludaki (bagi) lerin — süreti seria ve kat'iyede — imha- sı teşebbüsatına girişecekti Bu sözler; artık bir buçuk seneden- beri padişahın, Dâmat Ferit Paşanm ve taraftarlarnm ağızlarında döne dolaşa, adeta çürümüş bir sakız ha- line gelmişti. Ve nihayet, — yeni kabinenin te - minatından ziyade, Mösyö Venizelo- sun mehareti sayesinde — (1336 - 1921 senesi ağustos âyinm onuncu salı günü) — Paris civarında, por- selen vazo, tabak ve salre Imalâtha- nelerile maruf olan (Sevr) ismindeki kasabada (âli heyet) tarafından ta- Avrupadan gelen, ağız dalaşı ya hüt canavaren boğuşma haberleri a- rasmda, İstanbuldan gelen o güzel haber, bilmem, gazetelerde, gözünüze ilişti mi? Bizim İnhisarlar İdaresi | şarabı daha ucuzlatmaya karar ver er şeyden evvel emine çalışacaktı | Bitevfiki taalâ, muahedel sulhiye- nin imzasına muvaffakıyet hâsıl ol duğu maruzdur, ferman. | LR ei ' Ferik Hadi Rıza Tevfik | Doğrusunu isterseniz, mühürlü ve Bu haberin intişatı, Istanbulda ya- | Y8 mühürsüz şişeler içinde memba şıyan hamiyet ve vicdan sahipleri . İsuyu diye aldığımız, fakat pek çoğu | nin kalbine birer yıldırım gibi tesir) Kuyu sularını pek fazla hatırlatan; etmişti. Kalplerinde zerre kadar Suların yanmda, şarap zaten ucuzdu. | yurt ve millet duygusu olanlar bile, Fakat, gazel, musikisi ile rakı ipti- İderin bir ıstırap ile inlemişlerdi, 1s- | Asma düşmüş olanlar, şarabı da sa- .7 * 7 *bD.4.53 * 10.9 5 3 5.4 p.* v.19 Koz pik. (S) oynayıp 7 leveden 6 yapar. * Bu mesele el sonu meselelerinin KIRIKİRUYA" (Ask Hüzürleri) filmini gölgede bırakacak bir #serti, Perşembe akşamı MELEK Sinemasında ip SÜMER Sinemasında —, 24 Eylül Perşembe akşamı RONALD COLMAN ve JOAN BENNET tarafından bir sureti fevkalâdede yaratılan MONTE KARLO KRALI tanbulun üstüne, birdenbire derin dece sarhoşluk vasıtası sanarak © ucuz şaraplara rağbet etmiyorlardı. | çoğu gibi basit değildir. (W) ve (E) İbir matem gölgesi göküvermişti. Halbuki şarap her şeyden önce, bli-| nin müdafaalarma göre beş altı tür. Damat Ferit Paşanm, sükün ve sülkütüu temin etmek için, en kor- kunç dehset siyasetine ve inzibat tedbirlerine rağmen, derhal milli matem ilân edilmişti. Türk ve müs- lüman tüccar ve esnafların hemen hepsi, dükkânların ve mağazaları tün vücudumuzun muhtaç olduğu bir | lü hal sureti vardır. Okuyucularımız! gıda ve beynimizle adalelerimizin | masa üzerinde bü ihtimalleri aray:p intibah almak için muhtaç oldukları | bulurlarsa briç makanizmasını ka' bir çalışma vasıtasıdır. İnhisarlar idaresinin, şaraba rağ- beti arttırmak için, verdiği bu yeni ramak için çok faydalı bir temrin yapmış olurlar. * Bu meselenin halli 24 perşembe /$ : Tihi bir içtima aktedilmişti. Ve bu İç-| kapamışlar; kalplerinin ıstıraplarnı tmas:; Mösyö Venizelos ve rüfeka»İdinlemek için birer köşeye çekilmiş- #1 İle, Osmanlı hükümetinin murah “| lerdi. Kayıkçılar, hamallar, arabacı hasları olan (Riza Tevfik Bey), |lar gibi basit — fakat temiz yürekli (Hadi Paşa) ve, (Bern Sefiri Resat| ve milliyetine merbut — insanlar bile | Halis Bey). ve bir de (Erivan Er-| işlerine fasıla vermişlerdi. O gün öğ- meni hükümetinin mümessili Aha «İle namazı vakti gelince; minareler - kararı sağlık bakımından takdir et. sayımızda çıkacaktır. memek mümkün değildir. “Yalnız su| 79 Eylül Cumartesi sayımızda içmek fena ve tehlikeli hir seydir, : ; bunu ben kendi tecrübemle söyl a ayagi a rum,, diyen bü; | denham bile, yeni Türk - İngiliz dost- | luğunu mezarında haber almış olas| cağından, Türkiyede de şarabm ucuz- ronyan) başta olarak Ermeni mü *İden hazin seslerle (salâtı selâm) Jar,| rahhas heyeti davet edilmişlerdi. Mösyö Venizelos, kazandığı zafe - rin büyük neş'esile haklı bir sürür içindeydi. Ali heyet tarafmdan ken- disine gösterilen #Ulh şeraitini, se - vincinden titriye titriye imza etmişti. Mösyö Venizelos o tarihi masanın başından çekildikten sonra, Erme- ni hükümeti mümessili Aharonyan ile arkadaşları ayni memnuniyet ve meserretle masaya ( İlerlemişler; (Ermeni Cümhuriyetini tasdik eden muahedename) yi imza eylemişler- di. Osmanlı murahhasları ise; omuz- larına yüklenen büyük ve tarihi yetin ehemimiyetinden gafil ve bihaber bir sükünetle, önlerinde- rmı koyarak geri çekilmişlerdi. O dakikada, orada hazır bulunan Yunan gazetecileri tarafmdan, Ati- naya, Giride, Istanbula ve İzmire müteaddit telgraflar çekilmiş; Yu - nan başvekilinih zaferi, her tarafa tebşir edilmişti. Ayni dakikada, Er- meni hükümeti murahhası tarafın - dan da, İstanbula şu telgraf çekil - ermeni e Murahhası “Baron Tahtaciyana. (Bugün, 10 Ağustost Sevrde; Müttefiklerimiz ile beraber, Ermeni Cümhuriyetini tasdik: eden Türk! mushedel sulhiyesini imzaladım. (Ermeni milletinin istiklâl ve ser- bestisini kabul ve tasdik eden bu resmi hâdiseden dolayı, vatan uğ - runa fedayı can edenlere; kalbim s€- vinçlerle dolu olduğu halde, minnet- tarlığımı arz ve tebliğ ederim. Ermeni Cümhuriyeti. mümessili | Aharonyan Babıâliye gelen telgraf ise, şun - dan ibaretti: Dersaadette: Zatı Samli Sedaretpenahiye Gece No, 49 Yaşlı kadın da, isteksiz İsteksiz gülmekten kendini alamamıştı: — Darılma hanımım, huyun, bi - raz dönektir, İclâl, ellerini çırparak yerinde siç radı; — Her güzelin bir kusuru vardır, Madamcığım... Madam Zaruyi, sesini çıkarmıyor- du. lelâl, hazırlanmaya başlamıştı; — Madamcığım, çoraplarımı bal- dum... Çorap kutusunu bir yere ai muştım ama, nereye, bilmiyorum... Bana, yardım ediver... Aynaya bakıyordu: — Saçlarım da pek taraz.. — Kaç gündür taramadm?.. — Sahi, ben de pek kaptım koyu- verdim. Madam Zaruyi, onun başucuna durdu, onun aynadaki aksine bakı - yordu: — Bar “pp koyuvöri! pır sen değil, hanımını, yalnız, Yal ve (münacat) lar yükselmişti. Halk, lakm akm camilere dolmuştu. Boyun- lar bükülmüş, gözlerden kızgın yas- İlar sizyordu. Hazin sesli hafızlar, (fetih suresi) okurken, bu mahzun ve müteessir kütlenin safları arasından hıçkırıklar işitiliyordu, Ve, bütün bu ağlıyanlar ve hıçkıranlar arasında va- kit vakit bir fısıltı dolaşıyor; dudak- larda, şu sözler titriyordu: vurulduk. Bunun acısına nasil daya- nubileceğiz”.. — Ne yapalım? Dayanacağız.. Fa- kat şuna emin olalım ki; döktüğünüz şu gözyaşları boşa gitmiyecek.. Bü- tün bunlar, Türk milletine bir azim ve cesaret kaynağı husule getirecek.. Saray ve sadrazam halkın bu isti- rap ve teessüründen, bir hayli telâş etmişlerdi. Hattâ, camilere toplanan | halkm; bu can acısı İle bir hareket! Jvukua getireceğinden endişelere Ka- İpılarak bazı tedbirlere bile tevessül eylemişlerdi.. Fakat bütün bu tolâş| ve endişe çok beyhude idi. Çünkü; sa- rayın ve Babrâlinin, artık içi kurtlar | kaynıyanbirer cifeden başka © bir şey olmadıklarını iyiden iyiye anlıyan Istanbul balkı, başlarmı o taraflara | — Vurulduk... Taza, can evimizden | / lak yüzünden daha ziyade rağbet gö- receğine sevinmiş olsa gerektir. Ondan daha çok önce, en büyü hekim İpokrat da: “Şarap, wa İ sağlık halinde, gerek hastalıkta, her- kesin kendi mizaema göre mutedil) bir miktarda ve yerinde içmesi sar- #iyle, insanm tabiatine; hayret edi- lecek derecede, uygun bir şeydir. demişti, O kadar büyük üstatlarm tavsi- yelerini taşıyan şarap hekimlikte da- Mma, itibarlı bir yer tutmuştur. U- yün ve ağır atesli bir hastalıktan ye- ni kalkmış zayıf kimselere, bilirsiniz ki, en iyi kuvvet ilâcı olarak sarap içmek tavsiye edilir. Gene o büyük tavsiyelerin neticesidir ki, şarap he| | Klimlikte hastalara türlü türlü ilâçla- rı içirebilmek için kiymetli bir vasıta İ olarak kullanılmaktadır. İdrarı art-| i armak, kalbi kuvvetlendirmek için vaktile çok kullamlan ilâçlı şarapla” | rın modası artık geçmiş olsa bile, kı-| nakmalı şaraplar, iyodolanenli şarap- ilar hâlâ birçok zayıf, iştahsız kimse- sa | ere, boyunları yumrulu çocuklara i- e hoşluk veren öteki ickilerle karıştı. İrarak onu alkollü diye çekiştirirler, Alkol şüphesiz çok zararlı bir şeydir. çevirmek lüzumunu bile hissetmemiş- | Fakat şarabı, rakr ile ve alkollü da- İler; bütün ümitlerini, Ankaradan do- | ha başka içkilerle bir tutmak doğru fan büyük mucizenin neticesine bağ- | olamaz. Şarap, mutedil, olmak şar- lamıya sabır ve tevekkülle karar ver | tile, hele suyla karıştırılmak yartile, İşeme, 765 A ei *7 *0.10.*.5 (8) dört kör yapacak. » Singleton - trefi ile oyuna başlar. (E) iki el trefi aldıktan sonra üçün- cü levede gene trefl oynar, ve tabii (S) daha büyük bir trefi kor. (W) ne yapmalı? Ve ondan sonra (5S) o- yunu nasil idare etmeli? (W) (S8) in üttüğü trefli yerdeki (4) lü kozdan büyük bir kozla keserse mesele yok; fakat nasıl | sa yarılıp - veya yanılır gibi yapıp! - İs) Tü ile keserse?... Eğer (S) bu tuzağa düşüp oda yerden köz (4) lüsü ile alirkup ya- parsa teshhüdünü yapmamaya mu | vaffak olamaz! Tenhhüdünü yapabil- mek için bu leveyi (W) ye hediye &- derek yerdeki (4) lü kozu muhafaza etmesi gerektir. Ancak bu seyade dördüncü leveiyi yerden alıp koz (R) sine empas yapar ve bütün kozları de alır; 6 koz -- 2 karo * linde sağ kalan. (8) trefi — 10. Eğer (S) UW) nin tuzağına düşüp ücüneli #refi yerden (4) Mi ile #tir- kup yaparsa ondan sonra koz (R) İpikve fe veya, (10) Tu (W) tek topladıktan sonra geri kalan leveleri | Fransızca sözlü VJERRE DEMEN. VERA LİSTESİ Hafif yemekler: Domatesli tavuk, buğu kebabr ve patates püresi, Çalı fasulyesi haşlaması (üzerine biraz taze zeytinyağı ilâve edilecek) süt iie. Ağır yemekler: Taskebaplı patir- can beğendi, barbunya iç fasulyesi, meyva. TAN ABONE VE LAN ŞARTLAR» zengin film ile Oynıyanlar: KORENE-CHARLES el İ Li L Y D A m i T A Sehhar ve orij nal artist... JAMES CAGNEY Amerika ihtilâli Fransızca sözlü, ask, macera ve hareket dolu halihazır parlax vakayii musavver bir film Önümüzdeki Perşembe akşamından itibaren SARAY SINEMASINDA DOKTOR MUZAFFER ŞEVKİ Moskova, Leningrad ve Odesada» ki Tip enstitü ve hastanelerinde tet- kikatta bulunan dahiliye mütehassı- sı doktor Muzaffer Şevki muallim - ler heyeti ile birlikte dün Odesadan şehrimize avdet etmiştir. MÜESSİF BİR ÖLÜM Elli seneye yakın Galatasaray Lisesi İjyen muallimliğinde ve Ame- İli Hayat mekteplerinde öğretmenlik eden Doktor Miralaylığından müte- İ kald Bay Rifat ölmüştür. Cenazesi | Beşiktaşta Küğıthane yokuşunda 7 'numarsir hanesinden bugün saat 11- de kaldımılarakı Beşiktaş».camiinde namazı kılındıktan sonra Yahyab fendi dergâhı kubristanma defneği- İlecektir. Kendisini tanıyan arka « daşları ve yetiştirdiği binlerce tale Türkiye Dışan ip için 150 sen | mişlerdi. . Gelelim ötekilere... Türkler, bu acı ıstrap ile inim inim inlerlerken; ötekiler de sevinç ve meserretlerinden kaplarma sığa- mıyorlardı. Henüz Pariste bulunan Venizelo- sa çekilen (minnet, şükran ve teb- rik) telgraflarnın adedi, yüz bini geçmişti, TArkası var) Yarısı Mahni Bom değilsin... Kendini içkiye verdin mi, böyledir. Geceli gündüzlü içenleri söylüyorum, sanma... Hani şöyle, a- rasmı soğutmadan, sürekli içki içen- lerin hepsi böyledir. Rahmetli ko « de sabahcı ayyaş değildi... Ama, bir düğün, bir ziyafet, bir eğlenti oldu da, iki üç gün, sıra le içki içimi, tabiati değişirdi. Huyu değişirdi, i- İelâl, aynada, ona bakıyordu: — Evet, buna inanırım... İNE in» — İnsanlarm bir iç huyları, birde dış huyları vardır. İç huylarını bi - rak... Kuru gibi insanı, ifrit ediyor. İclâl, küçük bir kahkaha ile sarsil miştir; — Meselâ, dün gece, benim gibi... Madam Zaruyi, dudak büküverdi — Eh, bir dereceye kadar döğrü- cam Mösyö Dikran, ne akşamcı, ne| sağlık veren ve insanı besliyen bir | gıda, hem de Tevratın da söylediği gibi, insan için Ikinel bir hayat kay- nağıdır. Ancak, şarap pek nazik ve hiç de basit olmryan bir şeydir. Onun te- İsiri miktarına göre değiştiği gibi, ren- gine göre, köpüklü veya o köpüksüz J olduğuna göre bile değişir. Onun i- cin şarabı biraz derince tetkik lizım- dır. Kırmızı şarabı, beyaz şarabı, İ köpüklü şarabı ayrı ayrı anlatabil dur, ama; senirkisi, bir şey değildir. Neleri vardır; ben, nelerini gördüm. Insan, değişe değişe büsbütün başka bir adam oluyor. Bu tarafını bırak. İnsan kısmının dış huyları vardır ki, temizlik, süslenmek, vaktile yiyip iç- lerdir, Erkekler görürüsün, traşları- na bakmazlar, yüzlerini yıkamazlar; yakalık, gömlek değiştirmezler; es. vaplarını süplürmezler, ütülemezler. Bunlar, hep içkidendir. Içki, insanı, süfli yapar... Hani, lâfı, sen açtın da, ben onun için söylüyorum... Kaç gün dür başını taramadın, biliyor musun? Kaç zamandır, tırnaklarına baktığın yoktur! Ne ise, dişlerini fırçalamayı unutmuyorsun! Iclâl, saçlarını keşiyordu — Ben de süfli oldum, değil mi? Doğru, çok doğru madamcığım. Saç. İlarıma baksana, krtık haline gelmiş. | Başım, kepek içinde... Ellerini başından geçirdi, tımak- larma baktı: — Tırmaklarım da berbat... Hemen sıçrıyarak kalktı: — Bu süflilik, hoş bir şey değil dir, — Elbette hanımım! mek, vektile yatıp kalkmak gibi şey-| sine impas yapamıyacağı için (E) bu (R) ile el aldığı vakit bir tref! daha oynar, ve (W) elinde kalmış bulunan kozla bunu keser ve (5) bir defa düşer! Bu mesele briç inceliklerine - cil celerine diyeceğimiz geliyor! - en gü- zel misallerden biridir. mek İçin birkaç gün dinlemeye ta- hammülünüzü rlea edeceğim. — Buna artı! Yaşlı kadınm yüzü gülmüştü; u - marak bakıyordu: — Allah acıdı; sana, bugün bun- ları, Allah söyletiyor... şuna gitmiyor. Bugün, evine, anne- ciğinin yanma gidersin... Artık ra - hat rahat oturursuı | Yan gözle Telâli sörüne, kendi de gibi: — Önceleri, biraz sıkmtı çekersin, sanırım, deği, İelâl, çoraplarmı giyiyordu: — Ben de öyle umuyorum, damcığım. — Eh, haklısın da, hanımım... Bu- rada, çok serbest alıştın. Annenin yanında, buradaki kadar serbest ola- mazsin... Madam Zaruyinin birden kaşları çatılmış, suratı asılmıştı: — Ben de, çok iyi baba dostuyum ya... Seni, yatıştıracak, avutacak yer- de, yangma körükle gidiyorum. Yok, buradaki kadar serbest olamıyazak- YEN pek İnanamamış ma bette, serbest olam, i te sıkılacakam.,. Sanki bu serbestlik İiyi miydi? Şikâyet eden, kendin; Madem, ho-| züyordu; kendi) Bir aylik...» : z 140 u- 6 Ünlğ Mâp icin İlâncılek Şirketlerine m0 acaat edilmelidir Kücük İlânlar doğrudan doğruy» daremizce almabilir, Küçük Minlarm 5 aatırlığ b defalık 50 kurusun $ satırdan tw> am İcin satır basma $ kurus aimn Bir defadan farla için ovekünda: — 10 kuruş indiriBr Günü geçmiy nüshalar 5 korasur pi Paran gidiyor; canın telef oluyor... Sen, buradaki gidişe alışık mıydın?.. Git evceğizi- ne, rahat et. Sen, rahata, temizliğe #lişiksm... Burada geçen, dertli gün- leri unut.. Çabucak unutursun... Ben, buradaki eşyaları, koltukçulara gösteririm. İyi fiyat veririz, Madam Zaruyi, bir teviye söylü - yor, söylüyordu; Iclâl, hiç sesini karmadan giyiniyor, hazırlanıyor; arasira, ona gülümsiyerek dinler gö- rünüyördu. İclâl, eldivenlerini giyerken: — Madamcığım, dedi. Ben, gidi * yorum. — Güle güle ierak etme... ben, yaparım! — Sen, hiç merak etme! diyorsun, İyi, güzel, madamcığım... Sen, bura. dayken, ben, hiçbir şeyi merak et. mem... Ne yapmak Jâzımgelirse, se. nin yapacağını da biliyorum... Yal. İmz, he yapılacak? İzım?... Ona, karar vermelisin; mi? Madam Zaruyi: tereddütle bakmı- İya başlamıştı. Telâl, iki elile hanımım; sen, Ne yapmak lâzımsz, değil bulursak satı- hiç | Ne Yapmak 1- | onun | besi bu büyük öğretmenin son vazi- fesini ifaya davet olunmaktadır . NİŞAN Cide mütasarrıfı merhum Ahmet Kâmil Beyin torunu ve doktor Saim Beyin kızı Samahet Gülgün ile Sey risefain enspektörlüğünden müte « Ikait Hüsnü Beyin oğlu değerli mi « İ marlarımızdan Adil Denktaş nişan töreni Parkotel salonlarında icra e « dilmiştir, omuz başlarından tuttu: — Evet, ne yapmalıyız? Ne yapa- cağız?.. Yeni bir apartman bulup, taşınmak var. Yahut ta, buradaki eşyaları satıp elimizi * yüzümüzü yı kıyarak bu işten, bu maceradan sys rilmak var, Ihtiyar kadın, telâşla bağırdı: — Hanımım, beni, dinle... En iyisi, eşyaları satıp, apartmana da, al sı |baplara da, arkadaşlara da, topuna, lânet! deyip çıkip sıyrılmak... dinle, en iyisi budur. Telâl, gözlerini yummuştu: — Evet, en iyisi bu ama... — Aması, ne?.. Madam Zaruyi: — Gene cayıyorsun' Diyecekti: dişlerini sıktı... Telâl, gözlerini âçımıştı; onun diş- lerini sıktığımı gördü; aklımdan ge - genleri anladı, gülümsedi: . — Aması var, mâdamcığım... Eve gideceğim... Nekadar zamandır, an- hemi görmedim; bana, muhakkak gücenmiştir. Gücendiğini pek belli etmez; yalnız. hafif sitem, kinaye İle anlatır... Haydi, buna da katlana- I yım... Beni, TArkası var)