22 Eylül 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

b (eni kabine, her şeyden evvel sulhün imzasını temine çalışacaktı Yeni kabine; maksadını derhal ilân etmişti. Her şeyden evvel, sul- hün i 1 temin edecek... Ondan sonra da, Anadoludaki (bagi) lerin — Büreti seria ve kat'iyede — imha- sı teşebbüsatına girişecekti. Bu sözler; artık bir buçuk seneden- beri padişahın, Dâmat Ferit Paşanın ve taraftarlarının ağızlarında döne dolaşa, adeta çürümüş bir sakız ha- line gelmişti. Ve nihayet, — yeni kabinenin te - minatından ziyade, Mösyö Venizelo- sun mehareti sayesinde — (1336 - 1921 senesi ağustos ayınm onuncu salrı günü) — Paris civarında, por- selen vazo, tabak ve saire imalâtha- nelerile maruf olan (Sevr) ismindeki kasabada (âli heyet) tarafından ta- rihi bir içtima aktedilmişti. Ve bu iç- timaa; Mösyö Venizelosg ve rüfeka- &t ile, Osmanlı hükümetinin murah - hasları olan (Rıza Tevfik Bey), (Hadi Paşa) ve, (Bern Sefiri Reşat Halis Bey).. ve bir de (Erivan Er- meni hükümetinin mümessili Aha - ronyan) başta olarak Ermeni mu - rahhas heyeti davet edilmişlerdi. Mösyö Venizelos, kazandığı zafe - rin büyük neş'esile haklı bir sürür içindeydi. Ali heyet tarafından ken- disine gösterilen sülh şeraitini; se - vincinden titriye titriye imza etmişti. Mösyö Venizelog o tarihi masanın başından çekildikten Ssonra, Erme- ni hükümeti mümessili Aharonyan ile arkadaşları ayni memmnuniyet ve meserretle — masaya — ilerlemişler; (Ermeni Cümhuriyetini tasdik eden muahedename) yi imza eylemişler- di. Osmanlı murahhasları ise; omuz- larına yüklenen büyük ve tarihi mes'uliyetin ehemmiyetinden gafil ve bihaber bir sükünetle, önlerinde- ki kâğıda imzalarını koyarak geri çekilmişlerdi. O dakikada, orada hazır bulunan Yunan gazetecileri tarafından, Ati- naya, Giride, Istanbula ve İzmire müteaddit telgraflar çekilmiş; Yu - nan başvekilinin zaferi, her tarafa tebşir edilmişti. Ayni dakikada, Er- meni hükümeti müurahhası tarafın - dan da, İstanbula şu telgraf çekil - mişti: “ İstanbulda: — Ermeni Cümhuriyeti Murahhası 'Barön Tahtaciyana. (Bugün, 10 Ağustosta, Sevrde; Müttefiklerimiz ile beraber, Ermeni Cümhuriyetini tasdik- eden Türk muahedei sulhiyesini imzaladım. (Ermeni milletinin istiklâl ve ser- bestisini kabul ve tasdik eden bu resmi hâdiseden dolayı, vatan uğ - runa fedayı can edenlere; kalbim se- vinçlerle dolu olduğu halde, minnet- tarlığımı arz ve tebliğ ederim. Ermeni Cümhuriyeti mümessili Aharonyan ; Babıâliye gelen telgraf ise, şun - dan ibaretti: Dersaadette: Zatı Samii Sedaretpenahiye Gece No, 49 Yaşlı kadın da, isteksiz isteksiz gülmekten kendini al . — Darılma hanımım, huyun, bi - raz dönektir. İclâl, ellerini çırparak yerinde sıç — Her güzelin bir kusuru vardır, Madam Zaruyi, sesini çıkarmıyor- du. İclâl, hazırlanmaya başlamıştı: — Madamcığım, ço;ıplı.nmı ğml- dum.., Çorap kutusunü bir yere at- mıştım ama, nereye, bilmiyoruimm... Bana, yardım ediver... Aynaya bakıyordu: — BSaçlarım da pek taraz... — Kaç gündür taramadm?.. — Sahi, ben de pek kaptım koyu- verdim. Madam Zaruyi, onun başucunda durdu, onün aynadaki aksine bakı - yordu: —— Hear:, 20 e pp koyuveriş!., Yal nız sen değil, hanımım, yalnız, sen Bitevfiki taalâ, muahedei sulhiye- nin imzasıma muvaffakıyet hâsıl ol- duğu maruzdur, ferman. 1 Ferik Hadi Rıza Tevfik Bu haberin intişarı, İstanbulda ya- şiyan hamiyet ve vicdan sahipleri - nin kalbine birer yıldırım gibi tesir etmişti. Kalplerinde zerre kadar yurt ve millet duygusu olanlar bile, derin bir ıstırap ile inlemişlerdi. 1s- tanbulun üstüne, birdenbire derin bir matem gölgesi çöküvermişti. Damat Ferit Paşanın, sükün ve sükütu temin etmek için; en kor- kunç dehşet siyasetine ve inzibat tedbirlerine rağmen, derhal — milli matem ilân edilmişti. Türk ve müs- lüman tüccar ve esnaflarının hemen hepsi, dükkânlarını ve mağazalarını kapamışlar; kalplerinin ıstıraplarını dinlemek için birer köşeye çekilmiş- lerdi. Kayıkçılar, hamallar, arabacı- lar gibi basit — fakat temiz yürekli ve milliyetine merbut — insanlar bile işlerine fasıla vermişlerdi. O gün öğ- le namazı vakti gelince; minareler - den hazin seslerle (salâtı selâm) lar, ve (münacat) lar yükselmişti. Halk, akın akım camilere dolmuştu. Boyun- lar bükülmüş, gözlerden kızgın yaş- lar sızıyordu. Hazin sesli hafızlar, (fetih süuresi) ökuürken, bu mahzun ve müteessir kütlenin safları arasından hıçkırıklar işitiliyordu. Ve, bütün bu ağlıyanlar ve hıckıranlar arasında va- kit vakit bir fısıltı dolaşıyor; dudak- larda, şu sözler titriyordu: — Vurulduk... Taaa, can evimizden vurulduk. Bunun acısına nasıl daya- nabileceğiz ?.. — Ne yapalım? Dayanacağız.. Fa- kat şuna emin olalım ki; döktüğünüz şu gözyaşları boşa gitmiyecek.. Bü- tün bunlar, Türk milletine bir azim ve cesaret kaynağı husüle getirecek.. Saray ve sadrazam halkın bu ıstı- rap ve teessüründen, bir hayli telâş etmişlerdi. Hattâ, camilere toplinan halkın; bu can acısı ile bir hareket vukua getireceğinden endişelere ka- pılarak bazı tedbirlere bile tevessül eylemişlerdi... Fakat bütün bu telâş ve endişe çok beyhude idi. Çünkü; sa- rayın ve Babiâlinin, artık içi kurtlar kaynıyanbirer cifeden başka — bir şey olmadıklarını iyiden iyiye anlıyan Istanbul halkı, başlarını o taraflara çeyirmek lüzumunu bile hissetmemiş- ler; bütün ümitlerini, Ankaradan do- hut canavarca boğuşma haberleri u- rasında, İstanbuldan gelen o guzel haber, bil de, g ilişti mi? Bıum İnhisarlar — İdaresi şarabı daha ucuzlatmaya karar ver- Doğrusunu isterseniz, mühürlü ve- ya mühürsüz şişeler içinde memba suyu diye aldığımız, fakat pek çoğu kuyu sularını pek fazla hatırlatan suların yanmda, şarap zaten ucuzdu. Fakat, gazel, musikisi ile rakı ipti- lâsına düşmüş olanlar, şarabı da sa- dece sarhoşluk vasıtası sanarak o ucuz şaraplara rağbet etmiyorlardı. Halbuki şarap her şeyden önce, bü- tün vücudumuzun muhtaç olduğu bir gida ve beynimizle adalelerimizin intibah almak için muhtaç oldukları bir çalışma vasıtasıdır. İnhisarlar idaresinin, şaraba rağ- beti arttırmak için, verdiği bu yeni kararı sağlık bakımından takdir et- memek mümkün değildir. “Yalnız su içmek fena ve tehlikeli bir şeydir, bunu ben kendi tecrübemle söylüyo- rum,, diyen büyük İngiliz hekimi Sy- denham bile, yeni Türk - İngiliz dost- luğunu mezarında haber almış — ola- cağından, Türkiyede de şarabın ucuz- luk yüzünden daha ziyade rağbet gö- receğine sevinmiş olsa gerektir. Ondan daha çok önce, en büyük hekim İpokrat da: “Şarap, gerek sağlık halinde, gerek hastalıkta, her- kesin kendi mizacına göre mutedil bir miktarda ve yerinde içmesi şar- tiyle, insanm tabiatine, hayret edi- lecek derecede, uygun bir şeydir,, demişti. O kadar büyük üstatların tavsi- yelerini taşıyan şarap hekimlikte da- kma itibarlı bir yer tutmuştur. U- zun ve ağır ateşli bir hastalıktan ye- ni kalkmış zayıf kimselere, bilirsiniz ki, en iyi kuvvet ilâcı olarak şarap içmek tavsiye edilir. Gene o büyük tavsiyelerin neticesidir ki, şarap he- kimlikte hastalara türlü türlü ilâçla- rı içirebilmek için kıymetli bir vasıta olarak kullanılmaktadır. İdrarı art- tırmak, kalbi kuvvetlendirmek — için vaktile çok kullanılan ilâçlı şarapla- rm modası artık geçmiş olsa bile, kı- nakmalı şaraplar, iyodotanenli şarap- lar hâlâ birçok zayıf, iştahsız kimse- lere, boyunları yumrulu çocuklara i- Hekimlerden bazıları şarabı, sar- hoşluk veren öteki ickilerle karıştı- rarak onu alkollü diye çekiştirirler, Alkol şüphesiz çok zararlı bir şeydir, Fakat şarabı, rakı ile ve alkollü da- ha başka içkilerle bir tutmak doğru l Şarap, mutedil, olmak şar- ğan büyük i neticesine bağ- lamıya sabır ve tevekkülle karar ver mişlerdi. » Gelelim ötekilere... Türkler, bu acı ıstırap ile inim inim inlerlerken; ötekiler de sevinç ve meserretlerinden kaplarma sığa- mıyorlardı. Henüz Pariste bulunan Venizelo- sa çekilen (minnet, şükran ve teb- rik) telgraflarının adedi, yüz bini geşmişti. (Arkası var| MAahmul rüdamı değilsin... Kendini içkiye verdin mi, böyledir. Geceli gündüzlü içenleri söylüyorum, sanma... Hani şöyle, a- rasını soğutmadan, sürekli içki içen- lerin hepsi böyledir. Rahmetli ko - cam Mösyö Dikran, ne akşamcı, ne de sabahcı ayyaş değildi... Ama, bir düğün, bir ziyafet, bir eğlenti oldu da, iki üç gün, sıra ile içki içti mi, tabiati değişirdi. Huyu değişirdi, i- nan bana... /| İelâl, aynada, ona bakıyordu: — Evet, buna inanırmm... İçki in * sanm huyıuıu değiştiriyor. İhtiyar Kadm, yorgun bir gülüşle başmı salladı: — İnsanlarm bir iç huyları, bir de dış huyları vardır. İç huylarını bı - rak... Kuzu gibi insanı, ifrit ediyor. İclâl, küçük bir kahkaha ile sarsıl miıştı: — Meselâ, dün gece, benim gibi... Madam Zaruyi, dudak büküverdi: — Eh, bir dereceye kadar doğru- tile, hele suyla karıştırılmak şartile, sağlık veren ve insanı besliyen bir gıda, hem de Teyratın da göylediği gibi, insan için ikinci bir hayat kay- nağıdır. Ancak, şarap pek nazik ve hiç de basit olmryan bir şeydir. Onun te- siri miktarıma göre değiştiği gibi, ren- gine göre, köpüklü veya köpüksüz olduğuna göre bile değişir. Onun i- çin şarabı biraz derince tetkik lâzım- | mek dır. Kırmızı şarabı, beyaz şarahı, Avrupadm gelen. ıjızdılaşı ya- N .7 v F *D.4.3 * 10.9 *5.4.3 v 3.4 beelk AAA Y ee Koz pik. (S) oynayıp T leveden 6 sını yapar. * Bu mesele el sonu meselelerinin çoğu gibi basit değildir. (W) ve (E) nin müdafaalarına göre beş altı tür- lü hal sureti vardır. Okuyucularımız masa üzerinde bu ihtimalleri arayıp bulurlarsa briç makanizmasını kav- ramak için çok faydalı bir temrin yapmış olurlar. * Bu meselenin halli 24 perşembe sayımızda çıkacaktır. 19 Eylül Cümartesi sayımızda çıkan meselenin halli » A HS n 5-35.2 V N .< p>x 6 10-3.6 v765.5 (w * D.9.8-6-4 *7 vRIİ E| Şy. l0 $ * A.DIIS2 .9 # A DV!0 9.2 .7 * 10-3.60.*4-8 , (8) dört kör yapacak. (W) tek - Singleton - trefl ile oyuna başlar. (E) iki el trefl aldıktan sonra üçün- cü levede gene trefl oynar, ve tabii (8) daha büyük bir trefl kor. (W) ne yapmalı? Ve ondan sonra (S) o- yunu nasıl idare etmeli? (W (S) in büyülttüğü trefli yerdeki (4) lü kozdan büyük bir kozla keserse mesele yok; fakat nasıl sa yanılıp - veya yanılır gibi yapıp! - 3) lü ile keserse?... Eğer (S) bu tuzağa düşüp o da yerden koz (4) lüsü ile sürkup ya- parsa teahhüdünü yapmamaya mu- vaffak olamaz! Teahhüdünü yapabil- mek için bu leveyi (W) ye hediye e- derek yerdeki (4) lü kozu muhafaza etmesi gerektir. Ancak bu seyade dördüncü leveiyi yerden alıp koz (R) sine empas yapar ve bütün kozları topladıktan sonra geri kalan leveleri | de alır: 6 koz - 2 karo -- linde sağ kalan (8) trefl — 10. Eğer (S) (W) nin tuzağına düşüp üçüncü trefli yerden- (4) lü ile sür- kup yaparsa ondan sonra koz (R) gine impas yapamıyacağı için (E) | bu (R) ile el aldığı vakit bir trefl daha oynar, ve (W) elinde kalmxş1 bulunan kozla bunu keser ve (S) bir defa düşer! Bu mesele briç inceliklerine - cil- | celerine diyeceğimiz geliyor! - en gü- zel misallerden biridir. ’ 1 pik ve -— e- veya (10) lu için birkaç gün dinlemeye - ta- hammülünüzü rica edeceğim. köpüklü şarabı ayrı ayrı anlatahil- dur, ama; seninkisi, bir şey değildir. Neleri vardır; ben, nelerini gördüm. İnsan, değişe değişe büsbütün başka bir adam oluyor. Bu tarafını bırak. İnsan kısmının dış huyları vardır ki, temizlik, süslenmek, vaktile yiyip iç- mek, vaktile yatıp kalkmak gibi şey- lerdir. Erkekler görürüsün, traşları- na bakmazlar, yüzlerini yıkamazlar; yakalık, gömlek değiştirmezler; es- vaplarını süpürmezler, ütülemezler. Bunlar, hep içkidendir. Içki, insanı, süfli yapar... Hani, lâfı, sen açtın da, ben onun için söylüyorum... Kaç gün dür başını taramadın, biliyor musun ? Kaç zamandır, tırnaklarına baktığın yoktur! Ne ise, dişlerini fırçalamayı unutmuyorsun! lclâl, saçların? kaşıyordu: — Ben de süfli oldum, değil mi? Doğru, çok doğru madamcığım. Saç- larıma baksana, kıtık haline gelmiş. Başım, kepek içinde... Ellerini başından geçirdi, tırnak- larma baktı: — Tırnaklarım da berbat... Hemen sıçrıyarak kalktı: — Bu süflilik, hoş bir şey değil- dir, — Elbette hanımım! LOKMAN HEKİM — Buna artık bir son vermeli... Yaşlı kadının yüzü gülmüştü; u - marak bakıyordu: — Allah acıdı; sana, bugün bun- ları, Allah söyletiyor.. Madem, ho- şuna gitmiyor. Bugün, evine, anne- ciğinin yanına gidersin.... Artık Ta - hat rahat oturursun.. Yan gözle İclâli süzüyordu; kendi sözüne, kendi de pek iİnanamamış gibi: ğ — Önceleri, biraz sıkıntı çekersin, sanırım, dedi. İclâl, çoraplarını giyiyordu: — Ben de öyle umuyorum, damcığım. — Eh, haklısın da, hanımım... Bu- rada, çok serbest alıştın. Annenin yanında, buradaki kadar serbest ola- mazsm... Madam Zaruyinin birden kaşları çatılmış, suratı asılmıştı: — Ben de, çok iyi baba dostuyum ya... Seni, yatıştıracak, avutacak yer- de, yangına körükle gidiyorum. Yok, buradaki kadar serbest olamıyacak- mışsın? Yok, sıkılacakmışsın ?.. El- bette, serbest olamıyacaksın; elbet- te sıkılacaksın... Sanki bu serbestlik iyi miydi? Şikâyet eden, kendin; ma- #RrV97 | KIRIK (Peter İbettson) (Aşk Hüzünleri) filmini gölgede bırakacak bir eser!.. Perşembe akşamı MELEK Sinemasında RUYA- e— SÜMER Sinemasında —x 24 Eylül Perşembe akşamı RONALD COLMAN ve JOAN BENNET tarafından bir sureti fevkalâdede yaratılan MONTE KA Fransızca sözlü Yeni sinema mı RLO KRALI zengin film ile evsimini açıyor ZUTEMT AAA KA AAA Unutulmayan.... z - z z 'V Unutulmayacak bi fllnı....' olga MAHKUMLARI Oynıyanlar: EPİERRE BLANCHAR - VERA KORENE-CHARLES VANEL’ IlllrllllllIllllllllllalllllllxlll"lllli B z alilllllllllllllli AVURAUATUKADA KOND UUU lllll"llllIlllllllll?lll""lrlllil"llllllln / Güzeller Guzelı.... 1 Önümüzdeki Perşembe SARAY SI | Sehhar ve orijinal artist.. JAMES CAGNEY e RiCARDO CORTEZ 'in beraberce temsil ettikler. Amerika ihtilâli Fransızca sözlü, aşk, macera ve hareket dolu halihazır l parlax vakayii musavver bir film LiLY DAMiTA akşamından itibaren NEMASINDA &NEMEI& Ve LİSTESİ Hafif yemekler: Domatesli tavuk, buğu kebabı ve patates püresi. Çalr fasulyesi haşlaması (üzerine biraz taze ıeytîııy_ığı ilâve edilecek) süt- lâç. Ağır yemekler: Taskebaplı patlı- can beğendi, barbunya iç fasulyesi, meyva, p TAN ABÖNE VE AİLAN ŞARTLAR: Türkiye Dışan için için Bir aylık . « »« » 150 -- W 50WT e e |N B- 6 . .e .. 750 M- | gillık * u- 28 - HNâp icin Nâncılık Şirketlerine mü racaat edilmelidir. Kücük ilânlar doğrudan doğruyr daremizce almabilir. Küçük ilânlarm $ satırlığ bir dıfılık 30 kurustur. $ satırdan fa> lası satır basıma $ kurüuş alının Bir detadan fazla için vekündar *6 10 kuruş indirilir Günü gecmiş nüshalar $ kurustur başka biri değil ki... Paran gidiyor, canın telef oluyor... Sen, buradaki gidişe alışık mıydın?.. Git evceğizi- ne, rahat et. Sen, rahata, temizliğe alışıksın... Burada geçen, dertli gün- leri unut... Çabucak unutursun... Ben, buradaki eşyaları, koltukçulara gösteririm. İyi fiyat bulursak satı- veririz. Madam Zaruyi, bir teviye söylü - yor, söylüyordu; İclâl, hiç sesini çı- karmadan giyiniyor, hazırlanıyor; arasıra, ona gülümsiyerek dinler gö- rünüyordu. İclâl, eldivenlerini giyerken: — Madamcığım, dedi. Ben, gidi - yorum, — Güle güle hanımım; sen, hiç merak etme.. Ne yapmak lâzımsa, ben, yaparım! — Sen, hiç merak etme! diyorsun, iyi, güzel, madamcığım... Sen, bura- dayken, ben, hiçbir şeyi merak et- mem... Ne yapmak Jâzımgelirse, se. nin yapacağını da biliyorum... Yal- nız, Ne yapılacak? Ne yapmak lâ- zım ?.. Ona, karar vermelisin; değil mi? Madam Zaruyi: tereddütle bakmı- ya başlamıştı. İclâl, iki elile onun DOKTOR MUZAFFER ŞEVKİ Moskova, Leningrad ve Odesada- ki Tıp enstitü ve hastanelerinde tet- kikatta bulunan dahiliye mütehassı- sı doktor Muzaffer Şevki muallim « ler heyeti ile birliktte dün Odesadan şehrimize avdet etmiştir. MÜESSİF BİR ÖLÜM Elli seneye yakın - Galatasaray Lisesi İjyen muallimliğinde ve Ame- li Hayat mekt.epleriı,â'de öğretmenlik eden Doktor Miralaylığından müte- kaid Bay Rifat ölmüştür. Cenazesi Beşiktaşta Küğıthane ,yokuşunda ,T numaralr hanesinden bügün saat li- de kaldımılarakı Beşiktaşcamiinde namazı kılındıktan sonra Yahyab, fendi dergâhı kabristanına defnedi- lecektir. Kendisini tanıyan arka « daşları ve yetiştirdiği binlerce tale« besi bu büyük öğretmenin son vazi- fesini ifaya davet olunmaktadır . NİŞAN Cide mütasarrıfı merhum Ahmet Kâmil Beyin torunu ve doktor Saim -Beyin kızı Samahat Gülgün ile Sey« risefain enspektörlüğünden müte « kait Hüsnü Beyin oğlu değerli mi « marlarımızdan Âdil Denktaşın nişan # |töreni Parkotel salonlarında icra e « omuz başlarından tuttu: — Evet, ne yapmalıyız? Ne yapa- cağız?.. Yeni bir apartman bulup, taşınmak var, - Yahut ta, buradaki eşyaları satıp elimizi yüzümüzü yı- kıyarak bu işten, bu maceradan sıy- rılmak var, İhtiyar kadın;, telâşla bağırdı: — Hanımım, beni, dinle.., En iyisi, eşyaları satıp, apartmana da, ah - baplara da, arkadaşlara da, topuna, lânet! deyip çıkip sıyrılmak... Beni, dinle, en iyisi budur. İclâl, gözlerini yummuştu;: — Evet, en iyisi bu ama... — Aması, hne?.. Madam Zaruyi: — Gene cayıyorsun! Diyecekti; dişlerini sıktı... İclâl, gözlerini açmıştı; onun diş- lerini sıktığmı gördü, aklından ge - çenleri ahladı, gülümsedi: — Aması var, EBve gideceğim... Nekadâr zamandir, an- nemi görmedim; bana, muhakkak gücenmiştir. Gücendiğini pek belli etmez; yalnız, hafif sitem, kinaye ile anlatır... Haydi, buna da katlana- yım... “TArkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: