Akdenizin ve Karadenizin her bucağını bir gök | TAN — Yazan : Kadircan Kaflı — gürültüsü gibi dolduran ve titreten Türk Leventleri şimdi de bu zaferlerini haykırıyorlardı Bu konuşmalar uzadıkça uzuyor, | Türk denizcilerinin (eşsiz zaferle-| Fİ anlatılmakla bitmiyordu. Bir aralık baş kasuranın korkulu- Buna dayanarak İleriye bakan Çil Ali geminin provasma doğru ses lendi; — Hey, Dertli? Usanmadm m €ngine bakmaktan? Vardiyalar gibi, bir av aradığını hiç sanmam. Çünkü Pek dalgmsın! Onun yanındekilerden biri söze karıştı; — Savaş olmayınca hep dalgındır ©. Yine sarı kızı düşünüyordu. — Düşüinmekten ne çıkar? Elbet “na bir başka sarı kız buluruz. Bu sözleri arkadaşma cevap olsun iye söylemişti. Sonra yine provada, mahmuzun Ota yerine bacaklarını sarkıtarak Oturmuş olan levende döndü: — Dertli!,. Buraya gel, bize saz Sal, Oturanlardan birkaçı kalkmıştı: — Getirin onu buraya... Çoktan- dir hasret kaldık... Dertli hiç oralarda değildi. Bunun üzerine iki levent başkasa- Yanın korkuluklarına çıkarak (baş direkle mahmuzun ucu arasına geril- Miş olan kalın urganlara sıçradılar. Beş Mir haznesi verem Çünkü o, bu uzun yolculuk sma- sında hiçbir av yakalamadıkları hi madığını görüyordu. Aşağı doğru bir maymun çevikliğile kaydılar ve Dertlinin ardında ayak- lârmın üstünde doğrudlular; — Haydi yukarı gel! Diyerek Dertliyi kollarından tut- tular, Bir top gibi havaya kaldırdı. lar. Prova toplarının dibinden baş” kasaraya uzattılar, Dertli bağırıyordu: — Ben giderim... Bırakın yahu!.. Dertli Hasan yirmi bir yaşında in- ce hir delikanlıydı. Süzgün bir yüzü yardı. Ağzınm Üstünde henüz uzun V'zür oi an bıyıklarını diğer le ventler gibi büküp kaldırmamış, rast &ele bırakmıştı. — Saz nerede ?.. Getirin Dertlinin Bazımı... Derinin sazı ezeldenberi Anado- luda ve Orta Asyada Türkün çaldığı Kubuzdu. Buna daha sonra Cura adı Verilmiş ve eski adını artık anan kalmamıştı. Dertli Hasanm sazı geldi. Biraz rönce oraya gelmeye nazla- Ban delikanlı, şimdi sazını hevesle ele almıştı. >— Ne istersiniz?.. Diye sordu. — Ne dilersen çal... Dertli Hasan hem çalıyor, hem Böylüyordu: “ leri seksen Murat Reisin gemileri See aslan İçinde tayfalar, ağalar ri er de ufukların veya Bağların aradından akseden top Kü- Fültüleri gibi gür ve uğultulu s6sle- tile Dertliye katılmışlardı: “Enginlerden bir kuş kondu aman » serene, ' eşi verem karayı Beş Mısır hazin al Murat Reisin gemileri camdır dayanmaz, İçinde tayfalar, ağslar uyur, uyanmaz. . O zamanlarda saz şairleri sazlâ- En: boyunlarma, kılıçlarile palaları- bi da bellerine asarak hudut boyla Ya giderler; hem döğüşür, bem de Bördükleri hakkında türkü yazıp elen e bunları sonsuzluğa ar- an ederlerdi. Cezayirde de bu saz şsirlerinden Pek çoğu toplanmış, pek çok türkü- T ya ir. Dürli ii türkülerden birini bitiri- Yor. diğerine geçiyordu: “Yine büktük Ispanyanm belini, On dört beyzadeyle aldık malını... ni kapatırdın Misir yolunu, p Hele ettiklerin bilmiş ol senin... Simdi eventler Akdeniz türküle- pe en meşhur ve €N coşkununa Hayrettinli derler.” Akdenizin ve Karadenizin her.bu- Çağ: bir gökgürültüsü gibi doldu AN Ve titreten 'Türk Jeventleri şim- Or© Oradaki zaferlerini Atas ve laç Yahusun enginlerine, İskocya dağ- mb ve Irlanda ovalara doğru Sykirıyorlardı. Recep Reis bunları gurur ve sevin6 seyrediyordu. Güneş ufuka yaklaşıyordu. Ertesi sabaha kâdar Irlandanm garp kıyılarmı geçmiş olacaklardı. Recep Reis oralarda artık bu kesat- Uiğın devam etmiyeceğini umuyordu. Son şarkıdan sonra hepsinin de gözlerinde Barbürosların ve Turgut- larm eşsiz zaferleri canlaniyordu. Bir iki dakika için herkes #usmuş- tu. Bu aralık leventlerden biri: — Dertli Hasan biraz da kendi türküsünü çalsın! Dedi, — Çalsm! — İsteriz... — Sarı kızı çi Dertli Hasanın gözlerinden ayrıl mıyan aşk hatırası şimdi sanki can- lanmıştı. Şimdi onun elindeki üç tel- li saz değil, kalbi inliyor gibiydi: Ayrılık derdini hiç avutmazam, Bin güzel verseler, canım sarı kız... Canımdan geçsem de hiç unutma- zam, Sanki bir alevdir kanım sarı kız... Başmı curasınn Üstüne eğmiş, gözlerini yummuş, yavaş yavaş sal- lanarak parmaklarını tellerin üzerin de titretiyordu. Ne zamandanberi sinsi sinsi bir kenarda oturan sarışın kırmızı yüz- | lü, uzun boylu bir levent, türkü ara- sında bir İngiliz lehçesile ortaya bir Af attı; de İeventlerin canlarının sıkılmış ol | Enginlerden bir kuş kondu aman, serene, karayı görene... — Buralardaki kızların çoğu sarı. dır, Reisin yerinde olsam yakın kıyı lardaki köylere bir baskin Yapar, | Dertlinin derdine derman verirdim. Bu Sarı Ömerdi. Otuz yaşlarında vardı, Uç yıl önce Türklere esir düş. müş, müslüman olunca azat edilerek levent yazılmıştı. Zaten Türkler bu yabanci sularda dolaşırken burala - rm dillerini, yollarını, âdetlerini bi- len böyle adamlara muhtaç oldukla. rını unutmaâzlardı. Fakat bu adam- lar hemen hemen hepsi de sahiden Türkleri sevdiklerinden değil, onla- rm aralarında bulunarak az zaman- da zengin olmak için dinlerini bira- kırlardı İ Sarı Omer de. leventier arasında paraya düşkünlüğile,korkulu yerlere Pek o kadar sokulmamasile tanım - mıştı. Hele insafsızlığı göze bata - cak kadardı. Fakat bunu ancak kü- rekçilere karşı gösterebilirdi. Bunun için kavganın en sıkı zamanlarında, hele kovalama sırasında elinde kır- baçla kürekçilerin aralarmda dola- şır, biraz yavaşlıyanlari sırtlnrından ve kollarından kan fışkırıncıya ka - dar kırbaçlardı. K O gemide kürekçiler bir gün zin- cirlerini kırıp ta serbest olurlarsa (ilk işleri hiç şüphesiz Sarı Ömeri paralamak olurdu. Leventler arasmda Sarı Ömer gibi İngiliz, yahut Danimarkalı, Isveçli, hattâ Italyan, İspanyol iken müslü- man olanlar da vardı. (Arkası var) —— Güzel San'atler ——— birliğinin resim şubesi, dün 20inci sergisini açtı Resim sergisinde büyük muvaf/akıyet kazanan tablolardan biri Güzel Sanatlar Birliğinin resim şubesi, dün 20 nci sergisini Galata- saray lisesinde saat 16 da açmıştır. Sergi, yetişen ; kudretleri tanıtmak, yetişecek istidatları teşvik ve hima- ye etmek maksadını gözetmiştir. Sergide akademi direktörü merhum Namık İsmail için bir köşe ayrılmış. tır. Teşhir edilen eserler 127 parça” dır, Bunlar arasında bilhassa Ali H. Sözer, Ayetullah Sumer, Halit Doral, İbrahim Çallı, Nazmi Ziya Güran, ve “i |Sandet Utkanm eserleri çok takdir © dilmiştir. Sergi, bugünden itibaren halka açık bulundurulacaktır, —— 5 Gümrük komisyoncularının imtihanı Gümrük komisyoncularından ikin- İci partinin imtihanı dün öğleden ev- vel yapılmıştır. Sirkeci gümrüğü di- rektörünün nezaretinde yapılan bü imtihana 40 komisyoncu iştirak et - miştir, ; d deil üdlümedn İMA Onunla evlenmeyiniz Ankaradan C, S. imzasile; 6 senedenberi sanatkâr bir gençle sevişiyoruz, Onun yaşı 25, benim 19 dur, Çok kıskanç ve biribirimize mis- pet etmekten pek hoşlanırız. O çok havai bir gençtir. Önüne kadın ve kızla konuşur. gördüm. Sevdiğim kadar sevildiğimi bildiğim hülde gene şüpheleniyorum. Acaba ilerde evlendiğimiz saman beni aldatıp başkasiyle alâkadar o - Tur mu? İşte beni en fazla düşündü. ren bu noktadır. Bu gençle evlensem mes'ut olur muyum? Siz no dersi niz?,, Daha şimdiden aranızda nispet vermek gibi oyunlar başladığına gö- re, biribirinizi sıkıyorsunuz. Yarın, evlendiğiniz saman, her gün bu gibi hallere nasıl tâhâmmül edeceksiniz? Muhakkak ki çok. geçimsiz bir aile olacaksmiz, ve-ber gün kavga ede. ceksiniz. Biribirinizi sevmenize ge - lince, biribirinizden uzak olduğunuz İ müddetçe size kuvvetli bir his görü. nebilir. Fakat gündelik hayatın kü: İçük teferrüatları, sizde iki taraflı olan inatçılıkla birleşince, bu his, ki. ne tahavvül edecektir. Siz, bu işten vazgeçiniz. Çok naz âşık usandırır Ankaradan S. Ö, A. imzasiyle: “15 sönedenberi 25 yaşlarında gayet güzel bir gençir sevişiyorum, sene işleri dolayısiyle onu Fransanın İmerkesine gönderdiler. Orada 5 ay kalacak. O gündenberi gözlerim bir dakika durmadı, hep ağlıyorum, O gideli tam bir ay oldu. Bu zaman zarfında 2 kilo kaybettim. Acaba Onu nasıl unutayım? Ondan aldığım son mektubunda; 3 ay daha kalacağını yazıyor, ve şöy- ie bitiriyor: “Seni çok göreceğim geldi. Eğer istersen 15 gün isinim var, Bu za. manı beraber geçirelim. Telgrafla- bildir, ben de tayyare ile hareket e- deyim.,, Onu sevdiğimi söylemeyi ve yanı - ma çağırmayı gururuma yediremiyo- rum, Nasıl yapayım ki kendi isteğ gelsin? Sevdiğimi hiç belli etmek istemiyo rüm, Bu sene orta mektebi bitirdim, Hiseye devam etmek istemiyorum, Fa Kat ailemin buna ras olmyacağın gok iyi biliyorum. Annem ve babam çok müteassıp olduğu için evlenmek meselesinden bahsedemem, Hem ya- şim 17 olduğundan kanun da müsaa- de etmez. Böyle bir gençle seviştiği- Mi anneme nasıl açayım?,, Sizin halledilecek iki meseleniz ver, onları şu şekilde halletmenizi tavsiye ederiz: 1 — Sizi seven ve sizin sevdiğiniz bu gence, tatilini burada geçirmek için mektup yazarsınız. Çünkü çok nazin âşık usandıracağını unutmayı. niz. caat ederek sizi annenizden ve baba- ! nızdan İstesin. Şimdilik nişanlanır. şiniz, sonra evlenirsiniz. Lise tahsili nizi nişanlı olduğunuz müddetçe ik- mal edersiniz, - Bu, belediyenin işidir S.N. imzasiyle: 1 — Abidenin 4 köşesinde, yerde “1339,, tarihi vardır; ecnebilere hiç- bir şey ifade etmiyen bu rakamın *1983,, olarak tashihi münasip olmaz ma acaba$ ? — Abidenin Camlıköşke giden yolu ne vakittenberi kabarmış ve kt- rilmiştir; çok kişinin ayağıma takılı- yor. Tamiri mümkün değil mi? 3 — Heykellere kuşlar pisliyor, İtemislzmek için yağmur mu bekle - mek lâsm? 1839 tarihini birakmak lâzımdır. Çünkü o zaman bu tarih kullanılıyor. du. Filhakika 1923 tarihini ilâve et- mek kabildir ve faydalıdır. Diğer iki nokta hakkında Hakkmız var. Fakat elden ne gelir? Koskoca bir belediye var, Bu onun işidir, * Ne iş yapabilirim? “Elimde 5000 lira kadar param var. Sanatım yoktur ve ticarette de büluntmamışımdır. 57 yaşındayım, sihhatim yerindedir, gailem ve aylık masrafım pek çoktur, namus daire- sinde ne iş yapabilirim? Her iş namusludur ve yapabilirsi- niz. i Fakat yaşınız itibariyle bir me- muriyet alamazsınız. Ticaret işleriy- ede alâkadar olmadığınızı söylü- Şimdiye kadar hiç ayrılmamıştık. Bu | 2 — Buraya gelince, resmen müra- ASKERLİK HİKAYELERİ: Çanakkale harbinin yalnız yerüs -/ tü, hava içi, denizalt: değil yeraltm- İda da muharebelerin başladığı gün- lerinde idi. Ingilizler maden mmta - kalarında yetişmiş usta lüğımcı ne - ferlerinden teşkil ettikleri müfreze » lerle bizim #iperlerin altlarma geli -| yorlar, tonlarla dinamit koyarak bü- yük siper parçalarını havaya uçuru- yorlardı. Ayni şeyi biz de yapıyor - duk, fakat ne çare ki, dinamit az, us- ta madenci bulmak güç Bizinikiler çok defa yeraltında düşman lâğımına | tesadüf ediyorlar, müteakiben canla: | rını dişlerine alarak İngilizlerin öte tarafımıza yerleştirdikleri dinamit sandıklarını beri taraftan boşaltıp gerilere naklediyorlar, yeraltının bu korkunç dehlizlerinde bazen burun! buruna gelerek tabanca hattâ han- çer ve kasaturalara sarıldıkları da çok oluyordu. l Hülâsa yukarıdaki çetin savaşa! bir de yeraltında ayni derecede çetin İve hattâ daha korkunç savaş katıl -| İ mıştı. Bunu gören ordu kumandanlı- ğı güya bizi takviye için genç çocuk- lardan mürekkep tek bir Alman is - tihkâm bölüğü getirtmiş, fakat mu- harebenin bu derece âmansızma ve hele silâhlar ve vasıtalar arasıda bu kadar büyük farklar varken sa - vaşmaya alışmamış olan bu çocuklar hastalanmışlar, korkudan ötleri pat- lamiş ve hattâ çok defa bunları gir- dikleri bizim lâğım dehlizlerinden ç: karıp geri götürmek bile bize büyük bir dert olmuştu. Nihayet akla Tür- | kiyede de maden mmtakası bulundu- İğu ve buralarda da yetişmiş Türk çocukları olacağı düşünüldü, her ta- raftan madenci arandı, bulundu ve fe dakâr, cefakeş Türk istihkâm bölük- lerine verildi. Bize de bunlardan dört tane gelmişti. Bunlar bölükte gözbe- | beği gibi sakınılıyor ve en çok uzun lâğım işleri bunlarm nezareti altında yapılıyordu. Sakman göze çöp batar derler, Ah met adındaki ilk nefer bizim bir lâ - ğımda çalışırken bunun altında pat - yan bir İngiliz liğrmile havaya uç- tu, içimizden ayrıldı, Hepimiz çok a- cıdık. Ikinci nefer Ingiliz yeraltmda ca ile yere serdikten sonra İngilizler tarafından atılan bir el bombasile bu korkunç dehlizde param parça e- dildi, oraya da artık kimse varamadı ve Durmüşün yüzünü bir daha gö - ren olmadı, (hoş gö Veremle mücadele kongresi © Verem Mücadele Cemiyet! kongre- si dün saat 15 te Cağaloğlundaki merkez binasında toplarımıştır. Kon- greyi general Mehmet Ali açmış, kon gre reisliğine Osman Nuri seçildik- ten sonra umumi kâtip Tevfik İsma- il tarafından mesai raporu okunmuş- tur. Raporda yıllık mesai, istatistik meseleleri, eski ve yeni sene bütçele- ri etrafında icap eden izahat ,veril- miştir, Kongre, nizamnameye göre, her iki senede bir merkezi umumiden çekilen üçte bir azanın yerine yeni-| lerini seçmiştir. Yeni seçilen dokuz kişi şunlardır: aaa yorsunuz, demek ticaret de yapamaz sınız. Bizce yapılacak şey şudur. Kendisine itimat ettiğiniz ve tanıdı- ğınız bir esnafla alâkadar olunuz, onun işini tetkik ediniz. Aklımız ya - İtarsa, onunla ortaklaşa, fakat bir a- İvükat vasıtasiyle, o sermeyenizi e - min bir şekilde işe koymak şartiyle, çalışabilirsiniz. Kabiliyetleri, bilgile ri olan fakat, sermayeleri olmıyan birçok vatandaşlar var, Sizin ise ser- mayeniz var. Birleşiniz. Muvaffak 0- lursunuz. İnsan, İsterse, her yaşla bir iş öğrenebilir. 9 azsa İÇANAKKALEYE AT Dördüncü lağımcı neferi yüz kaldı miydi? Bu da malüm de 4 ğil a). Üçüncü nefer yerüstünde öldü a- ma, onun da âkibeti pek oldu. Tam dehlizin kapısından çıkarken bu rayı bellemiş olan İngiliz kara tor « pillerinden birinin tam isabetile or « tadan kayboldu. O derecede ki, beş on dukika sonra orayı gelen dördüncü arkadaşi Hüsnü etlerinden bir parça bile bulamadı. Hüsnli or- tadan sır olmuştu. Nihayet bize kala kala bir dördüncü lağım neferi, Bar tinli Ramazan ne üşenme ulmaz, gözü yılmaz çe o Ramazan. Bir İtaraftan ölümün kendisi için muhak kak ve mukadder olduğunu bilirdi. Uç evvelki arkadaşı gözünün önünde idi. İkide bir hiç fütur getirmeden, — Bizim de günler nasıl olsa sa“ yılıdır derdi. Öte yandan da ölen diğer üç arka» daşmm postalarını da ayrı ay lerde çalıştırmak için koşmadığı si- per parçası kalmazâr. Lâğımlar tabi âtile düşmana yakın siper kasım: da yapılıyordu. Ve her kazma v ça bir ses çıkardığı için İngil bunların yerini bilir ve hattâ he larını da yaparlardı. O helde yeral tından buraları aşmaz İçin çalışırken bu Jâğımların kapılarmın ön! kar kayururdu. Bütün bu k yerlerin hepsinde Ramazan, goc: ve nazır bulunur, günle ca gözünü kırpmadan cehennemi an- dıran bu yerlerde dolaşıp dururdu. Bütün bu müddet zarfında ölmedi ve nihayet bir gün Ramazanm hiç aklı- na gelmedik bir iş oldu, Iğıma doğru siperden giderken serseri bir kur « şun sağ kalçasmı deldi, bacak kemi- gini kırdı onu yere serdi, Yürümiyor du iş te göremezdi, onu sedyeye ya- tırdılar, bölük karargâhma getirdi « ler olanı biteni bize haber verdiler. Biz, bu dördüncünün ols ne sevinirken Ramazan işlemiş kadar mahcuptu, başı önünü âdeta yüzümüze bakamıyordu. Gözle ri dolu dolu duru sık kafasını 8 | miya cesare yordu: — Arkadaşlar ölürken cesetleri bi- le bulunmadı. Ben bü kadarcık bir yara ile onların öldüğü yerden ayrı - lırsam ne ayıp, Beyim ne ayıp. M. SEVKİ o kıyı ıxlarma mahsus çevikliğile hazır ce, haftaları r ve yüzümüze bak i tekrar edi « Dünkü kongrede bulunanlar Dr. Orhan Tahsin, Reşit, Necmet. tin, Avukat Şakir, Nuri, Doktor E- min, Hasan Rıza, Nâzım, Hamdi, Fuat İbrahim, İzzet. Dün geceki mehtap âlemi Adaları güzelleştirme cemiy rafindan tertip edilen mehtap âlemi, dün gece yapılmıştır. Akaym bir vapuru donanmış olarak sast 10 da Büyükadadan kalkmış, diğer adala- ra uğrıyarak Marmaraya açılmıştır. Vapuru motörler takip etmiştir. Kısa ta bir gezintiden sonra Boğaziçine ge- linmiş, gece geç vakit adalara dö- sülmüştür, Staja alınan ihtiyat subaylar Kırk beş günlük staja tâbi tutulan 1913 - 1926 doğumlu ihtiyat subay- lar dün ait oldukları veya misafiri bulundukları şubelere müracaat ede- rek kapalı zarflar içinde emirlerini almışlardır. İstanbu baylar, hemeti civar edilmişlerdir. Her iki senede bir tekrarlanacak olan bu staja, bu yıl yalnız hükümet memurları çağrılmışlardır. i ihtiyat 3u- kıt'alara tayin