Büyük servetlerin insanlarda yarattığı hamakatlerden İ TAN FAYDAN man PIYANKO Yazan: MITHAT CEMAL bazı adamlar ekmek parası çıkarırlar Atik Beyoğlunda, san'at adamı, isterse eşya O aârındı: Fare Gree; bu teneke Romains! Bir elçinin yazı sandalyasını 2 in- ci Hanri'nin koltuğu yaptığı günden- beri bu san'at adamına salonlarının eşyalarmı eskitmeden Beyoğlunun| levantin kadınları evlerinde çay ver miyorlardı. Raşel bile Cevatla yattı: | y 1 ki lanım sahiti Koromandel (1) leş sere bu Rusa söruyordu. Büyük servetlerin insanlarda ya- rattığı büyük hamakatlerden bes adamlar ekmek pârası çıkarırlar; san'at adamı da bu “bamakat ler- den viyolonselinin telleri gibi istedi ği sesi çıkarıyordu: Parmaklarında | ki zekya Kapalıçarşının antikacıları esirdiler: Fakat belli Mİ n ma va oyuyorlar en, koltukla- Tndaki çekmeceyi | batırlıyorlar, Yüksekkaldırımdaki yaldızcıya yap- | alığına acıyarak ona O da çekmecenin! 3 güne kadar antika olacağını onla» ra vadediyordu. Fakat bunlarla pazarlık dertti. Bu alaturka satikacdar asırlarm fi ratlarımı oezberliyemiy daha, söyleyyim efendim, Renais- | sance devrinin metrosu 25 liradır; Ikinci Empire'in kilosu B lira, —- Bırakın şu martavalları... Bu nun Kurunu Vustası da bir kutu boyadır, Kurunu Ulâsr da. R Bu !âfı tecvitli fransızcayla söyli- ven İranlı antikacıya, Möskovalı san'at adamı anasının güzel fransız- casile kızdı: “Birkaçmız bir araya gelin de şu kutuların içinden bir Edirne sandığı çıkarm göreyim!” San'at adamının Ifında tam 70 sa- silik yalan vardi: Çekmecenin anti- ka olması için 3 gün lâzım değildi. 2 saat yeterdi. Ama zavali: san'at adamı rahat çalışamıyordu ki... Ya- nımdaki odada Belkisle prens, mavu- nasıların küfürlerile sövüşüyorlar- dı. San'at adamı fırçasmı dişlerinde tutarak iki yumruğile duvara vuru- yor, kavganm bitmesi lzımgeldiği- ni anlatıyordu. Yumruklar duvarda devam ettikçe kavganm orkestra yonunu yapıyor gibi kavgs daha gü- zelleşerek devam ediyordu. Nihayet san'at adamı on beşinci asır kadar eskimesi lâzımgelen çekmeceyi 17in ci asırda bırakarak kardesine dayak atmak için zalim Di a la oda sından çıkıyordu. Day y ye neceğinden o gadar emindi ki telâ- lüzum yoktu. az ekim sonra havlıyarak ağlıyan prense rusça haykırıyordu: —- Benden artık morfin parası Bekleme! Prens birdenbire susuyor, yalva- ran gözlerle bakıyordu. Zaten prens her dayağı gücenmeden bu morfin parası için yiyordu. Pwens kumar oynamak için bir aralık Belkisi satmağı düşündü. Ucuz verecekti. Fakat Belkis sefa- lettan ıştı; bütün saade- ti bir nevi yemek yemekten ibaret kalan acayip fıkaralık içinde şişen kadındı. San'at adamına on beşinci asrm sandığını, konsolunu yaptırsın Zenginler prensten memesiz kadın istiyorlardı. Eşyada: Ortaçağın, ka- dmda günün çizgileri!.. Deği iğini Belkis te biliyordu. "Ancak kendi gözünde henüz çirkin değildi; “Sabahları biraz tuhaftır; öğleye doğru mermer yalıdaki yüzü yavaş yavaş geri geliyordu!” Hak buki mermer yalıdaki yüzünden onda yalnız saçlarile gözleri kalmış” t. Yalnız bunlar güzeldi. Aksidir, © da bunları beğenmiyordu. Beyoğ- lunda kadın başları o kadar değişi- Yordu ki kendi saçımı eski buluyor- du. Başmı oksijenle değiştirdi. Kır- Mizr saçla yüzl yeni olacaktı; olma- dr: "Tepesindeki alevin altında çeb- resi karanlık oldu. Vicudü yıkanmadığı için yürü de temiz olamıyordu. Kirli vücutlu te- miz yüzde pudra kabuk gibiydi. Ki zil boyalı her tırnağın ucunda te- miz olmadığı halde beyaz olan çizgi duruyordu. Bizans çerçeveli ayna” dn kımıl saçlı surat, kesilmiş kanlı kafaydı. Belkin bu başın kendisine (1) Coromandel, yakıştı i Yalnız oksijenli saç odaya çok yakıştı. Odadaki sefalet ki Istanbu- Tun fikâra evlerindeki çıplak #efa- let değildi; bir Rus prensinin eşyalı | sefuletiydi: Kemikleri fırlıyan — kol- İtuk Louis-Philippe'ti; uzanıp can çe- kişen gezlöng Ingilla Empire'iydi; sara bezi Buharâ işlemesiydi; yeşil yüzlü adam prensti. Va prenste de, öşyada da renkler berbattı, çizgiler enfes!.. Eşyanın f0- toğrafı almsa bir antika meraklısı nın salonuydu. Prensin de resmini gekseler, yorfin tiryakisinin rengi görünmiyecek, yüzünün muntazam hatlarile bir Avrupa prensi çerçevede duracaktı. Zaten Belkis te ona fotoğraf makinası gibi uzaktan ba» karak varmıştı. Fakat resimlerini çekerken oda- dan da birtakim şeyleri atmalıydı, prensten de, Odadan atılacak şeyler: Sarı at çizmesi; yazı makinası; karyola ve tepesindeki büyük mezârlik putu; masadaki Napolyonun yanmda boş yoğurt kistleri; semaver; viyolon- yorlardı: "Bir (sal, Bir de iç çamaşırları çivilerden ay- rı uzviyetlerle sarkıyorlar; resim çekilirken, havalandırmak bahanesile bunları da artik Belkis Opencereden sarkrtmalıydı. Prensten atılacak şeyler: Sokağa gikarken palto olsun diye mavi ye- kasını kaldırdığı rop dö şambr; yi zünü yankecisi yapan gemici pipo- su, (Tuhaftır: Zenginken, prens, 8: ni pipoyla müstemleke valisine ben: zerdi,) Fakat odadaki eşyanm bazısmda ne kuvvetli hayat var; kırmızı pöş- kir hep nemli: Sanki kışm yağmura tutuluyor, sanki yazın terliyor. Sonra prensin yağlı kalpağı!.. Küçük çivi- den serin tömasla daime P*“- eline düşecek!.. Bunun dişmiyecek yere konulması bu evde si aklma gelmiyor. Kalpak ta kılları- | türlü hatırlamak ığına henüz karâr vermemiş» | na, yağlarına bakıp canlı olduğunu hatırlasa, kendiliğinden yerini de- diştirse ya... Hayır! Bu evden kurtulmanın, Belkis için bir tek çaresi vardı: İntihar, İntihar edebileceğini düşündükçe intihar ettikten sonraki günlerde yaşıyor gibi rahat ediyordu. Kendini öldüreceğini kocasına söy- Yedikçe de seviniyordu: Zaten, o, ko- cası görsün diye ölecekti. Fakat yal- niz kalmca, sık söylediği “İntihar,, ke limesinden okorkmağa başlıyordu Sonra düşünüyordu: Intihar edecek olan söylemezdi, O, söylüyordu; de- mek ki “etmiyecek” ti. Seviniyordu Demek ki yaşıyacaktı. Yaşaması da doğruydu. Çünkü Belkis, düşmanlarının dediği kadar bedbaht değildi ki". Prens, karde- şinden morfin parasi Aldığı za dünyanm en iyi insanıydı: Bel ellerini, kollarımı öpüyordu. Morfin partst bulamadığı #aman o kadar edepsiz olduğuna bu parayı bulunca şaşıyordu. Fakat kocasının Belkisi öpmesi “öptü” demek (değildi “Morfin parası buldu” demekti, Ni- gin öpüldüğünü, Belkis, anlamak is. te siyordu. Fakat bunu anlamamak nekadar güçtü. Ve her öpüldüğü zaman bedbaht 0- luyor, aklına Uk gelen şeyi yakalıyor, birakmıyarak düşünüyordu: Kafa sındaki düşünceyi, kanların tembel zevkile kazarak, de- rinleştirerek, Şimdi “ilk aklına gelen şey,, Adnan âı. Adnanm konağında ettiği rahatı görmek için Rus prensinin odasında çok sebep vardr. Fakat Adnanı bu Belkisin o &iörine dokundu. Adnanm “korlağındaki ra hata özliyerek bakarsa görlerini Adnan görecek sandı. Hem Adnanm servetine dönüp bakmakta me ma- na vardı? Servet diye Belkisin ba- basımınkine derlerdi: Meçhuller ka- dar büyük servet!.. (Belkis karşımda olmıyan Adna- na kibir ediyordu.) (Arkan var) Türk muallimleri Almanyada ai leke un ads a Dresden belediyesinde resmi Moysen gehri ve 97 Dresten'den gazetemize yazılıyor: “Burada, çok samimi bir hüsnü Kabul gördük. Tri buçuk günlük iks- met müddetimiz için çok zengin bir program hazırlanmıştı. Büyük mey- anları, Elbe nehri üzerindeki Üç büyük köprüyü, krallar tarasasın! gezdik » Köprülerin en muazzamı Avgult köprüsüdür. Bu köprünün sağ ta - rafı yeni, sol tarafı eski şehirdir. Resim müzesi, çok zengindir. Burs da, Italyan ve Alman ressamlarının pek çok gaheserleri var. Bilhassa, Rafael'in Meryem Anayı musavver levhası, husus! bir odada teşhir edi- Hyor. Sade, İtalyan ressamlarma kabul yapıldı metre irtifamdaki tarihi kulenin uzaktan görünüşü ait tabloların adedi 2.600 ti geçiyor. Kral hazinesi de ayni derecede zengin. Pırlanta müzeyyenat kısmı, insanı adeta yerinde mıhlıyor. Buradan, san'at mektebine gittik. 500 oda, 200 smıf, 88 muallim, 4.500 talebe!.. Mektebe, 8 senelik mektebi bitiren ve işte çalışan kimseler ali nıyor. Tahsil parasız. Haftada . 12 saat ders veriliyor. Mektebin koope ratifi, cidden nümuüne olarak tatbik edilmeğe değer bir milkemmeliyette Bu riyaretlerden #onra, belediye dairesinde resmi kabul vardı. Bele - diye reisi hasta olduğu için veklii çok hararetli bir lisanla, bizi gi mekten mütevellit heyecanmı anlat- — BİLGİLER Bugünkü Program Stüdyo yo orkestralar. 21,30: rl Sant 22 den sonra Anadalu ajanamnı telere mahsus havadis servisi verile - eeketir. Prag 20,20: Askeri bando. 21.05: Çek şarkı. ları, 21,80: Radyo piyesi. 22.18 Marienbad'dan da; seri, 28. nakil, 23,45: Frantısta haberler, İ na pilkları. 21.30: Stüdyodan pi. yes. 23: Haberler, 23,25: Plâk. 24,05; Çin. gene musikisi, Varşovs —— 20: Oda mı Şepenin artet konseri, 23: Spor. 28,8: 24: Dan Viyana 21: Konuşmalar, 22 lerinden konser. 2280: Ku - Muhtelif, Alrtüalite. 20.30 Bükreş adan 18: Orkestra - Haberler - Orkestranın devamı. 20: Konferans. 20.20: Plâk (ope Tetlerden), 21,15: Konuşmalar. 2180: Ke- Kaanal Çek musikisi, 22,05: Şarkılar. 2230: Haberler. 2245: Salon orkestrası, 23,45 Fenebi diliyle haber, 241 Konser Moskova 18,30: Şarkılar ve milli danslar. 19,30 İ/Senfonik İknser. 20.30: Tenor şarkı - Har. 21: Hafif masiki, 22: Yabancı dillerle neşriyat. Binemalar, Tiyatrolar ema İ *MALK OPERETİ G yakmda (BABALIK) * ÜSKÜDAR HALE : (Aşk Bandosu) İ * Bağlarbaşı Hile Bahçesi : (Sekoya » Kaplan Kır) İ itfaiye Telefonlar İstanbul İtfaiyesi 2422) Kadıköy İrfalyesi 00520 Yeşilköy, Bakırköy, Büyükdere, Uıküdar ft k 50625 Beyoğlu itfaiye, 44644 Büyükada, Heybeli, Burgaz, Kınalı mın için teli ntralındaki mem Cerarhpaşa hastanesi 21609 Gureba hastanesi Yenidahçe Haneki kadınlar hastanesi Zeynep Kümil hastanesi Üsküdar 60159 Kuduz hastanesi 22142 43341 Gülhane hastanesi Gülhane || 20510 Maydarpaşı Nümune bebtamesi 60107 42426 Etfal hastanesi Şişli na 16,40 Deniz yolları acentesi Telefon 43362 Akay (Kadıköy İskelesi) 44732 Şark Demiryolları Sirkeci 25079 Devlet Demiryolları Haydarpaşa 42145 Çabık sıhhi sardım teşkilât Bu numaradan İmdat otomo bili İstenir 44998 m —ş— ta Türk - Alman. dostluğundan, Ça. yetten, büyük şefin yarattığı büyük ve şerefli Türkiyeden bahsetti, Ve dedi ki: “— Hiçbir milletin siz ve biz yaptık. Siz, işe daha önce başladınız. Namusunu kurtarmak istiyenlere örnek oldunuz. Atatürk, biltün milleti arkasından sürükledi ve size, bütün cihanm parmak ısır. dığı bir şeref kazandırdı. Resmi kabul ve çay ziyafeti çok samimi bir hava içerisinde geçti. Göçen sene itfaiye sergisinin açıl- dığı 400 kilemetroluk bir sahayı çi- İçek bahçesi haline getirmişler. Bu İ bahçeyi, dar bir trenle gezdik. In- İsan gelip te burada çiçek görmeli. Akşam, şehir namma belediye bu bahçenin büyük lokantasında bir zi: yafet verdi. Ertesi gün, Dresdene 63 kilometro mesafede bulunan Maysen şehrini gezdik. Buradaki porselen fabrikasi dünyanm büyük fabrikaları arasmda sayılıyor. Verilen izahata göre, fab- rika, Belçikanm Paris sefirine 18 bin liralık bir sofra takımı hazırla makla meşguldür. 1918 senesinden sonra gelen sefalet ve buhran dev - rinde bu fabrikanın imal ettiği ko- İyu kırmız porselen paralar, üzün müddet tedaviilde kalmış. Şimdi, kilise çanlarını bile porselenden ya - Piyorlar... Öğle yemeğinde, Boğazlar Muka - velesinin istediğimiz şekilde imza edildiğini duyduk. Sevincimize ölçü olmadı. Maysenin 7 metro irtifam. daki tarihi kalesinde istiklâl marşmı söyliyerek Alman havaları çınlat- tık, Sıhhat müzesini ziyaret ettikten sonra Berline geçeceğiz.” A. F, Yeziil apmadığını | | nakkalede kazandığımız muzafferi - | Ahmet kaygusuz, isminden de ap İlaşılacağı veçhile, hiç bir şeye aldı- tış etmezdi. On sekiz senedir sigör- talı olduğu Feniks Viyana şirketi İf- js edince aldırmadı. Karısı aziz &r- kadaşı ve dostu Sadıkla beraber ka- İçmea güldü ve kız kardeşi Fetanetin kocası ölüp de dul kalınca, birdenbi- İre kendisine karşı büyük bir muhab- İbet gösterişine ve gelip evine yerleş- mesine hiç saymadı. Fakat o sabah uyanır uyanmaz kendi kendine ilk sözleri: | Kazandım! Oldu. evvelâ rüya görüyorum a: netti, fakat hayır, rüya görmüyordu. İşte piyango bileti masanın üzerinde duruyordu. Uzandı elile temas etti Evet, orada idi. Bunun tzerine tek- rarladı! —Kazandım. Muhakkak kazan dım. Yemin edebilirim, O gün aym onbiri idi. Piyango çe- kilecekti. Kaygusuz derhal bir sürü proje yapmağa başladı. Bursayamı gidecekti, Yalovayamı? Yoksa şöyle Boğaza uzanıp bir yalı mı kiralasa, Ada da fena değil. Kış gelince de, Ayaspaşada bir apartman tutar, is- terse satın alabilirdi. Bir küçük öto- mobli, İstediği gibi mükemmel bir gramofon vebirde kütüphane ala- ağ kı vardı Ankara caddesine gidecek, kitap çılardan birine girecek ve; —Bana, Hüseyin Rahminin bütün eserlerini ver, sonra bu güne kadar ne çıkmışsa hepsinden birer tane | gönderiniz. Diyecekti. Oradan çikmes gramo- foncuya uğrayacak, Dede Efendinin Tanburi Cemilin, kopya edile edile se- si rurnaya dönmüş olan Hafız Sami- nin, Neyzen Tevfiğin plâklarından 8- lacaktı. Kaygusuz, paraları cebine koyun- ca doğru daire müdürüne çıkacak ve kendisinden memmiyet isteyedekti Daireden hemence çıkmak istemiyor- du. Fakat müdür ona! —Mezuniyetmi, diyecekti, nasıl o- lar! y —Efendim kanunun bana verdiği hakkı da kullanamazmıyım! —Ya... Öylemi? Fakat çekmece min gözü tavsiye dolu, mezumiyetin bitip de döndüğün vakit, belki yeri- ne başkası gelmiş olur. O biraz kızacak ve göyle diyecekti; —Ne çikar efendim o da bir me- jselemi sanki! . Kaygusuz bunlar: düşünürken,Fe- tanetin mutbağa girdiğini duydu, 6- nu tamamile unutmuştu. İyi bir ka- ——— Antep, (Tan) — Antepte spor ha- reketlerinde göze batan bir canlılık vardır, Klüpler, Halkevi spor şube sinin himayesi altıma girmişlerdir. | Klüplerin teknik vaziyetlerini ;slah tree KiNOPRIN kajeleri RİP VE NEZLEYE Ka dındı amma, müthiş geçimsizdi Kaygusuz onu severdi ve her ak- şam sofraya oturdukça —Ellerin dert görmesin! Nede güzel olmuş. Parmaklarımı yiyece- ğim adeta, diyerek onun yemekleri- ni methederdi. Fetanet hakikaten güzel yemek pişirirdi. Fakat büyük ikramiyeyi kazandığını duyunca aca- ba ne yapacaktı —Banyoyu tamir ettirelim diye- cekti, sonra bir elektrikli buz dolabı muhakkak lâzım. Yalovamı dedin? A, orası çök güzeldir. Rahmetli ho- cam İle gitmiştik. Ben oraları bilirim em seni de gezdiririm. İ Nel O da mr gelecek? Ona, nm gezmek için, buralara, yalnız gına ve çift gidilmek icab ederse, kız kardeşinden gayrisile gitmek lâzım geldiğini nasıl anlatacak! O devam edecekti: —Sivastakilere muhakkak gitmek lâzım. ne de olsa dayımız. Dünya gözile sizleri bir daha göreyim diye kaptır. yazıyor. Hem benim manto. mu unutmazam artık. Kadıköyde ki ev de tamir İster. Nerede ise yıkda- cak. Mutbahta ki sarnıç kurumuş ona bir baktırmalı. Salonun takımla- rmi da değiştirmek lâzm. Alt ka- tin muşambaları paren parça, KU- mesin damı, bahçenin divarları bere bat... Kaygusuz” bunları dinlemiyecekti, Fakat kabilmi? Şöyle bir hesap etti, Piyangodan kazanacağı elli bin Ura ki beş bin lira demekti, bileti onda jhiç birisine yetişmiyecekti, Of... Petanete bütün bunları nesil anlatmalı? Piyankodan kazanılan paranm lüzumsuz şeylere sarfında ki zevki ona nasıl anlatmalı? Kapı vuruldu OKaygusurun dü. şünceleri kesildi. İçeriye kız kardeşi elinde ki kahvaltı tepsisi ile girmiş- ti. Yemeği masaya bıraktı, gazeteyi eline tutuşturarak! —Çoraplarm yırtılmış yamayayım, Diye geçip kargısma oturdu. Bir az sonra Kaygusuzun gazete oku- madığını görünce sordu: —Niçin okumuyorsun? Kaygusuz gülümsiyerek! —Sen oku! dedi, kazanan numero ilk sayfada! Kaygusuz kazanamadığını anla. yınca hiç mütacasir olmadı, derin bir memnuniyet nefesi aldı. Kız kardeşi- ne baktı arkasında ki entari yama i- çinde idi. Kaygusuz içinden, —Zavsllı: kardeşim, dedi, akşama gelirken bari, Üç metre basma ala- yım. Ve Kaygusuz tekrar uyudu duvara dönerek Antepte spor hareketleri ilerliyor j etmek maksadile bir antrenör getir- İtilmesi düşünülmektedir. Yukarıki ! resim, Halkevi futbolcu gençlerinden İ bir grupu gösteriyor. İRİ İN ME alareyari