26 Temmuz 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

26 Temmuz 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Çanakkale muharebelerinde bulunan Türk binbaşısı ağır yaralı o bir Fransız zabitinin hatıralarından: duğu halde dişlerini gıcırdatarak cevap verdi. ize Çanakkale muharebelerin- bir şey anlatayım. Bir gün ku an beni çağırdı. İngiliz. €e bildiğim için beni İngiliz karar. gühma gönderdi. Ingiliz zabitleri o kadar genç ve şık ki”. Askerleri de Yiyecek bol, et konserve kü- ü konserve ski su ibi. rİ çikolta ile doh değil sanki > gelmişler. y canma; herifçi ulları yaz kampı kurmuşlar gibi Tıraş ta- siper raflarında ve yerli ye- Akşam sabah tıraş oluyorlar, Bir de bizim Fransız siperlerine gel- kımla; bu ingilizler harp nedir bilmiyorlar... Hoş, aradan birkaç hafta geçtk'en tıraş kaldı, ne de ütülü pan- talon... Yaşasın sukal ve bıyık... Türk ler vakit verirse hiç durma tıraş da ata da ye. ler bazi yerlerde Türk sipwr- » ikişer metre yakmirkta... Türk ingüsü her gün siperlerde, tıraş ©- lacak hal kaldı mt?, » A İngiliz zabitleri, hiç insanla... Bir £ tıyordum bir İngiliz 2a inde oturmuş aynaya bakı yor, sanki; düşmanı, aynada görme- Ikidebirde elini cebine ko si- ğe çalışıyor, Hi # götürüp ağzıma çikolata atıyor. Ama, Bözü hep aynada... Türk siperlerini kontrol ediyor. Olabilir, birdenbire Türkler süngü takıp sipere sıçrayı- verirler... Ben, siperde üzerime yat- taniye çekmiş yatıyorum lâkin, uyu- mMuyorum, İngiliz zahitini seyrediyo- rum, Gece saat ikiyi buldu. Ben, neye 1 Yumuyorum, sebebi var, şimdi göre- ceksiniz. Ingiliz Döl sabiti çiko- lataları yedikten sonra; uyumaya ba lamasın mı?,. Kendini tutamıyor Ni- hayet, kafası göğsünün üzerine di tü. Horr.. Horrrr.a Tamam; bütün İngiliz siperi mu- hakkak horrr... Benim gözüm acık... Meğer, Türkler süngü takmış, yürü- e O savletle siya vin mişler, bakmışlar ses sada yok, ©, ! âlâ... üümiler, siperi önden değil, arkadan dolaşarak (çevirmişler, bir siper daha ileri geçmişler, üçüncü #ipere kadar kollarımı sallıyarsk gei- mişler, artık bu siperden sonrasi yok. #iperi... Ingiliz möbetyile- yı yedikten sonra, sabah uykusuna dalmışlar galiba. 7 Türkler yürümüş. Bereket Versin, - | drm, | geriden İngiliz İskoç askerleri ileri- ye takviyeye gönderiliyormuş. Bun- İlar yürüyüp ilerdeki siperlere gelir- İken, bakmışlar süngü elde Türkler, Türkler zaten bir avuç insandan iba- retmiş nihayet; küçük bir keşif ko- tu... Bereket versin, Iskoçlular pâhik- lememişler... Birdenbire bir gürültü koptu. Ben, olduğum yerden fırladım. Siperlerin « İönüne baktım. Bir şey yok, gürültü bizim siperi arkasından geliyor. Ama, ne gü gırtlak gırtlağa boğuşma... Ne yalan söyliyeyim, hiç de akirma gelmedi. Türklerin siperlerimizin gerisinde ne işi olacak ki?.. Zannettim ki; İngiliz Halizteinieke “sikeneii nda bir ara mücadele çıktı. Biribirlerini vuruyor- lar. Her halde ufak bir isyan. İngiliz nöbetçi zabiti o derece uyu- yor ki, hiçbir şeyden haberi yok... |Daha hâlâ horluyor... Yanımızdaki siperlerde de hiç ses seda yok. Gü- İrültü hep geriden geliyor. Benim de İiçim geçmeğe başlamıştı. Gözlerim | kapanıyor. Neme lâzım, benim de- İdim ve battaniyeyi kafama çekip si- perin derin, kuytu ve toprağı yumu şak bir tarafına çöreklenip yattım. Ben de horr... Sabah olmuştu. Et- rafımda bir alay gürültü. Sipere ace- le, acele süngü takmış İngilizler gi- riyor. Uyandım, battaniyenin altın - , dan baktım... Ne oluyoruz?. Ingilizler bağrısıyorlar. Heyecanit, heyecanlı konuşuyorlar. Olduğum İ yere baktım, beni gören İngilizler şaşırdılar... Birisi gülerek İngilizce söyledi: — Vay canma, bu Fransız nasil olup da sağ kalmış?.. Ben büsbütün şaşırdım. Yahu, ne oluyoruz? Neden sağ kalmıyacak mışim? Ne olmuş ki?. Derken olduğum yerden kıpırda- ayakta duran fistanlı, baldırı çıplak bir İskoç çavuşuna sordum: ” — Ne var?. Ne oluyoruz?.. İskoç çavuşu sanki, hiçbir şey sor- mamışım gibi durdu. Tam. İngilizin koyusu... Her halde biribirimizi tanı. madığımız için konuşmaması cevap vermemesi lâzım?,. Lâkin, biz Fran- sızlar böyle etiket tanır mıyız?.. Son- İra; burası harp yeri yahu... Lâfımı tekrar etm: — Heyyy) yoruz? Iskoçlu nihayet; sıkışık olan dişle- rini gösterdi ve kısaca: -—— Ne olacak, sizin nasi olupda üne gürültü. Tam| Pek tembel bir eşeği Varmış bir ihtiyarın, Hiç çalışmıyormuş fakat Doyuruyormuş karın.. Köylü onun sırtma Bir çuval tuz yüklemiş, Eğer taşıyamazsan Halin haraptır demiş, Sözlü anlamış gibi Yola düzülmüş eşek; Ben size söyliyeyim, Bu hayvan kurnazmiş pek. Küçük bir dere » Seti dalmış Tabii sırtımda da Ne tuz ve ne buz kalmış. ip Heme Çünkü; taz su içinde Dağılmış eriyerek, Adam bu işe kızmış Lâkin, sevinmiş eşek. | Yazısız hikâye: e — Bir eşeğin hikâyesi... | Adamcağız düşünüp | Bir hınç çaresi bulmuş. Içindeki intikâm Yarısı da unulmuş. Yüklemiş süngerleri, Eşeğe ertesi gün; Suya girerse eğer Ağırlaşır büsbütün. Onun umduğu gibi, Hayvan etmiş aptallık; Hem sevine, sevine Girmiş dereye alık... Ünger suyu içince i de ağırlaşmış, Dışarıya çıkınca. Dört bir yanma taşmış. Yerlere yuvarlanmış, Eşek yalpa vurarak, Bay köylüden de yemiş: Sopa ile bir dayak.. ama m İsağ kaldığmıza şaşıyoruz? | Ben, büsbütün afallamıştım, her İ halde bir şey vardı. Sonra anladım İri; Türkler ilk ve ikinci siperlerde u- İyuyan ingilizleri birer birer süngü - den geçirmişler, Ben battaniyenin al- | nda ve bir köşede olduğumdan kur- fen Türkleri görmemiş olsalarmış bâ- limiz harap ve dumanmış.. , , Bir gün bir Türk binbaşısı ağır yaralı olarak elimize esir düşmüştü. Tabur kumandanımız Türk binbağısı n! sorguya çekiyordu. Ağır yaralı o- lan bu Türk dişlerini sıkıyor ve bir kere bile olsun ah demiyordu. Çok metin doğrusu. Bu Türk binbaşısı bizim tabur kumandanma dişlerini Silâh arkadaşı ne o- | tulmuşum. Eğer, Iskoçlular tesadii -| gıcırdatarak gu cevabı verdi: — Şaşarım size?.. Siz bu yoldan İs- tanbula gidemezsiniz, Türk askeri bırakmaz sizi... Çeviren: M. 5, KARAYEL Karaduman Türk kahramanlarmın | bir tanesidir. On sekiz yaşmda dilber bir delikanlıdır. O, atma biner, dağ:| dan dağa, sınırlar çiğniyerek aşar... Karaduman bir gün Tebrize geldi! Kale kapısından içeri girerken, uzun! sakallı, cübbeli, elinde uzun bir değ- neği olan bir adamm yolunu kestiği. ni gördü. Atını durdurdu. Ve bu ih- | tiyara uz — Ne istersin ihtiyarım?. Ihtiyar cevap verdi: — Yiğitim; şehre girme: sakın! Tebriz beyinin kızı senin güzelliğine dayanamaz âşık olur... O da, güzeldir şirindir. Sen de ona gönül verirsin... Ama, almağa muvaffak olamazsın, perişan olursun sonra... | Karabulut dinlemedi. Atımı kale ka pısmdan şehre sürdü. Zaten; buraya bu dilber kız için gelmişti. Onu arp kaçıracaktı. Kale kapısmda yolunu kesen bir büyücü idi, Karabulut şehri dolaştı. At oynat- t. Ve saray meydanma doğru gel - meğe basladı. Kale kapısında gördü- ğü ihtiyar tekrar önüne çıkıntı, So- pasını sallıyarak onu önlemek İsti yordu. Karabulut dinlemedi. Atına vurup ilerledi. Sarayın meydanmda at oynattı, Prenses kafesli cumbadan onu seyrediyordu. Kız bu yiğit deli - kanlıya vurulmuştu. Karabulut; her gün bir kere gelip İsaray meydanmda at oynatıyordu. Artık kızla uzaktan uzağa tanışmış- tı. Onu bir gece; sarayın bahçesine girerek alacak, alının terkisine vu- rup kaçıracaktı. Nihayet; karar verdiği gece; sara- yın bahçesine yanaştı, Bekçilere ve muhafızlara gözükmeden pencereye attığı bir iple yukarı çıktı. Prensesi kucağına alarak aşağı İndi. Ve atı. na doğru koşmağa başladı. Bir kere atma atlamış olsaydı, artık ötesi ko- laydı. iri pazuları arasma < sıkıştırdığı prensesi bir kuş gibi uçurarak atma yaklaşıyordu. Tam bu sırada yüzlerce kişi ansı- zın Üzerine atıldı. Aman vermeden her yerinden kementlerle bağlanıldı. Karabulut, hiç akla gelmez bir kapa- LT “GARİP Fransanın Nansi şehrinde futbol, tenis, hokey, dans, koşu müsabakası gibi her sene oburluk müsabakası yapılmaktadır. Fransızlar yemekleriyle iftihar e- derler. Hâlâ; her tarafta Fransız! mutfağı La cuisine Française meşhur | pa : Pransızlar ahçılığı milli sanat ad- dederler, Onun için her sene ahçı- lar arasmda müsabakalar tertip e- derler. Bu müsabakalarda ayni za - manda Fransanm en meşhur obür ve ağzının tadını bilenleri bulundurarak çok yemek, yemek misabakası ya - KARA DUMAN na düşmüştü. Kıpırdamaya meydan bulamamıştı. Beylerbeyinin huzuruna götürüldü. Iş fena idi. Liyme, liyme doğrıyacak- lardı. Karabulut metanetini bozmu- yordu. Beylerbeyinin karşısnda tek bir adam vardı. Bu adam Karabulutun önünü kesen büyücü ihtiyardı. Meğer bu adam beylerbepinin baştalişaviri ve kâhiniymiş... Karabulut bu ihtiya» rı görünce nasıl tuzağa düştüğünü an ladı. Lâkin, Karabulutu tuzağa dü- şüren bu ihtiyar değildi. Belki, bu yiğiti kurtaracaktı. Beylerbeyi; kı saca kararını verdi: — Kırk lokma edin bu herifi!... Cellâtlar kollarma girip götürür. lerken, ihtiyar büyücü yer öptü, ve beylerbeyine şunları söyledi: — Şahım; bu ceza eziyetli de olsa çabucak ölmektir. Atma bağlayıp çöllere salm kurtlar kuşlar yesin günlerce aç kalıp eziyetle ölsün... Beylerbeyi, büyücüye hak verdi. Karabulutu atmın sırtma bağladılar, göllere saldılar... Ihtiyar büyücü ne yapıp, yamp Karabulutu çöllerde önledi. Ve onu çözdükten sonra şu nasihati verdi: — Sen, kızı almak mı İstiyorsun? Gizlice şehre gir... Ben, sana yardım ederim. Saraya gel şahı bir kılıçla öldür. Hem kıza, hem saraya hem de memlekete şah ol. Karabulut tekrar düldülüne bindi, Ihtiyarm dediği gibi pizlice şehre girip bir gece büyücüntin yardımı ile gizlice saraya dahil oldu. Şahı, ve mu kafızlarını bir hamlede kılıçtan ge girdi. Hem kıza hem de memlekete hâkim olarak Tebriz beylerbeyi oldu. o ———u ŞEYLER -— Oburluk müsabakası parlar, Bu müsabakaya bu sene 17 kişi iş- tirak etmiştir. Çok yemek yarışma girenler saat 10 da söfraya otur « muşlar ve yemeğe başlamışlardır. Bİ- rinciliği Julperi isminde biri kazan- mıştır. Bu adamcağız bir gün bir ge- ce durmadan yemek yemiştir. Yediği yemekler şunlardır: 18 kilo ekmek, bir kuzu fırmı, 15 kilo patates haşlaması, 7 kilo salam, 18 kilo üzüm, 22 kilo elma, 28 kilo Italyan makarnası, 128 litre şarap. Allah manda şifalığı versin değil mi?

Bu sayıdan diğer sayfalar: