(A MN ş —... — TI imşeklerle bulutlar arasında erer Istanbul üzerinde yarım saat süren bir hava yolculuğu Şimdi tam İstanbulun üzerindeyiz. Bütün şehir, titiz bir bahçıvanm her köşesi ; için ayrı ayrı göz nüru dök tüğü nadide bir çiçek bahçe sini ne kadar da andırıyor? Haydarpaşa © üzerinden Havalanmağı bir yana bırakalım, fakat, tayyare ile uçmanın muhak- kak ki, tadıma doyum olmuyor. “ — Tayyareye biner misin? de- dikleri zaman, küçük bir tereddüt devresi geçirdiğimi itiraf etmeliyim. Fakat, bu tereddüt çok kısa sürdü ve uçmak arzusu bende de önüne du- rulmaz bir iştiyak haline geldi. Yağmurun sağnak halini aldığı bir saatte, Yeşilköy yoluna koyul - duk. Benimle beraber uçacak birkaç arkadaş daha var. İçimizde yalnız bir kişi tayyareye binmiş. Geri kala- nımız hava yolculuğunun acemisiyiz. Korkanımız yok.. Fakat, havanın ka | iz ol bizi i > —“Könba, fazla heyecanlanır mıyım ?,, diyenlerimiz var. Korkunun hiç lâfı geçmiyor. Ben. sadece: *. Saframm kabarmasından çe kinirim,, demekle iktifa ediyorum. 'Tayyare meydanma geldiğimiz za- man herşeyi hazır bulduk. Çok İyi bir tesadüf, bizi, burada Havayolları nm kıymetli müdürü İle karşılaştır. dı. Kendisile hasbühali lüzumlu gö- rüyorum: “.- Havayı nasıl buluyorsunüz? Tam uçuş havası değil mi?,, “.- Biraz bulanık. Fakat uçuşlar için hiç bir mahzuru yoktur. Bakt- nız, Ankara postası şimdi hareket edecek İçimde küçük bir korku, pardon, buna korku denmez. Hafif bir heye- can demek daha doğru.. Bir heyecan duyuyorum. Koskoca yolcu tayyare- si, işte gözümün önünde havalanı- yor. Hava yolları umum direktörüne dönüyorum: “.— Zaten, bu asırda tayyare za- ruri nakil vasıtaları arasma girdi. Hele bu tipteki yolcu tayyareleri, em niyet ve konfor itibarile zerre kadar eksiksiz olsa gerek... “— Şüphesiz... Birçok memleketle rin hava postalarma tahsis ettikleri bu tip tayyareler de şimdiye kadar herhangi bir kaza kaydedilmiş değil dir.,, Arkadaşlardan birisi, şöyle bir #ual sordu: “.— Ya, hava boşluğu!,, Evet, ya hava boşluğu. Saym di- rektörün buna vereceği cevabı ben de dikkatle dinlemek lüzumunu bis- settim. “.- Tayyare için havaboşluğu di- ye birşey yoktur. Yalnız, hava cere- yanları vardır. Fakat, hiç bir za- man tehlike teşkil etmez. Kaldı ki, pilotlar, bu cereyanlar karşısında tayyareyi sarsmtıya uğratmamak için lâzımgelen tedbirleri vaktinde al masmı bilirler.,, Bu smrada, meydan müdürü Seyfi "Akyüz, içeri girdi: « — Tayyare hazırdır, buyurunuz, Bakıştık. Gene en evvel ben dav- randım. Hava yollarının yeni aldığı büyük tayyarelerden biri meydanda uçuşa hazırlanmış. Birer birer bini- yoruz. Önde foto Hilmi. Makinesi e- linde, kuşbakışı İstanbulu tesbit et- mek için birinci koltuğa gömülüyor... umum direktörün verdiği teknik iza hatı birer birer hâfızamdan geçiriyo Modaya rum, Benim vaziyetimdeki 1 cunun korkuya düşerek metanetini kaybetmesine hiç bir sebep yok. Per sane dönmeğe başlıyor. Bu rahat ve geniş kompartımanda tam altı kisi- yiz, Şimdilik herkes vaziyetinden memnun. Pilot yerine geçti. Kapı kapandı. Tayyaremiz hareket odiyor. Göz als bildiğine uzanan yeşil çayırlar üzerin de sekerek gidiyoruz. İşte şimdi te- kerlekler yerden kesildi. Motörün u- ğultusu, artık daha yakından geli - yor. Bir dakika İçerisinde havalandı gımızı hissediyoruz.Yokuş yukarı çı kar gibiyiz. Hiç bir fevkalâdelik yok. Küçük bir turdan sonra, tamamen düzeldik. Tayyare hangarları ve çıp lak meydan gittikçe küçülüyor. Vak- üle, Beyazıt kulesine bir buylı tır*- İ mandığım için, yerdekilerin nasıl si nek kadar kaldığını iyi hatırlıyabili- yordum. Kendimi tayyareye ilk defa binen bir yolcunun yerine koyarak havs- İanıştaki kolaylığa onun hesabma hayret ediyorum. Yeşilköy, geride kaldı bile.. Bakır köyünü de geçiyoruz. Foto Hilmi, re sim almak için önümde kıvır kıvır kıvranıyor. Hiç miz, onu doğru O turmağa davet etmiyoruz. Bir eralık sağdaki koltuktan kalkarak soldaki- ne oturdu. Oturur a... Zeytinburmu üzerinden denize a - çıldrx. Bizim katta biraz hareket var amma, deniz pek durgun.. Hava ka- palı ve fazla bulut olduğu için alçak ten uçuyormuşuz. Üğ yüz metrede- yiz. Yenikapı, Kumkapr, Samatya sa hüllerini yalıyoruz. Bütün şehir, titiz bir bahçevanın her köşesi için ayrı ayrı göz nuru dök- tüğü nadide bir çiçek bahçesini ne kadar da andırıyor. Boğaziçi ve Ha- Tiç bu bahçenin iki mefis tarhı halinde nazlı kıvrmtılarla uzanip gi- diyor. Arkadaşlara bakıyorum,hepsi ne- şeli... Nesil neşeli olmıyalım ki, en büyük Avrupa şehirleri arasında muntazam hava seferleri yapan en modern nakil vasıtalarından birisin deyiz. Sarsılmadan, irkilmeden uçu- yoruz. Hattâ trenden, otomobilden kat kat üstün bir emniyet altında Şimdi tam İstanbulun üzerindeyiz, | İ şey var ki, insan Yenikapı üzerin den şehire doğru ve İlk uçmanın zevkini tatarak... Tayyareye yeni binen yolcularm Mizumsuz yere heyecan hissetmeleri he hayret edeceğim geliyor.Içimde onlar hesabma duyduğum bütün en dizeler artık tamamile bertaraf ol - muştur. Tayyaremiz sullanmıyor. Yalnız, hava tabakaları arasında ha- fif-yaylanıyoruz.Bu yaylanma,bana, garip bir teğal (le seda yüzen cisim lerin batmayışı sebeplerini izah e « den fizik kanunlarını hatırlattı. Ve hiç münasebeti yokken Arşimedi dü. şündüm. Tuhaf, değil mi? Haydarpaşa doğru kıvrılıyoruz. İki dakika sonra, Anadolu sahilini takip ederek Boğuz yoluna girdik, Aşağıda o kadar çok angi birine bakâ- cağıni şaşırıyor. Tayyarenin en hoş yetlerinden biri de ş giden hususi- 'ükseldikçe man ve çirkinliğini kaybetmesidir. Halbuki, kuşbakışı bakmağa alışmış kimseler için aşa - foda kalanları çok küçük görmek, hattâ irtifaa göre, bazan hiç görme mek esastır, Tepeden bakmağa alış- mış olanlar, muhakkak ki, tayyare- de hiç rahat edemezler. Çünkü hava gemileri “yükseldikçe, insan bütün iliyadma rağmen, aşağıda kalanlarm daima iyi ve güzel taraflarını müte- briz bir sekilde görmeye meleke ka zanıyor. Bu, yüksekten atanlar ka - dar, herkes için de böyle. Meselâ, İstanbulu tayyare ile do- laştıktan sonre,insan, bir eyyam şu meşhur şehir plânı işine akıl erdire mez oluyor. Bu güzel şehri daha faz la güzelleştirmeğe çalışmanın lüzüm suzluğuna hükmetmek, basit bir s€- bep ve netice münasebelinin en za - ruri izah şekli haline giriyor. Tayyaremiz, Vaniköyü açıkların. dan karşı sahile kıvrıldı. Bu sefer, öteki kenardan dönüyoruz. Şimdi, 200 metreye kadar indik. Bebek sırtlarından aşarak ilerliyo ruz: Göz açıp kapayacak kadar 73 - man geçmeden Taksimin Üzerine gel dik. Dikkat ettim. Karaköy köprü- sünü tam iki saniyede geçtik. Tayyarenin en karakteristik vasfı uğultusudur. Görüyor sunuz ki, gürültü demeğe dilim var- mıyor. Bu uğultuyu, tayyareden a - zaranm güzelleşmesi “Teen ebe Görk | üzerinden Modaya AN SAĞLIK mm —— ÖĞÜTLERİ Jupiter Tipi Efsanedeki Baştanrınm adma bağlı olan insan tipinin en muteber tip ol- ması tâbildir. Vâkra eti sağlamı mifaç- ta olan insanlar da bu tipte olanlar» yları ortadan 'uzun- ılı, bazan da yağlı o- İlürler. Birçoğu daha gençiiklerinde şmanlığa giderler, karmları çıkar. âl öyle de olsa başları yite dik yürürler. Çok ve çabuk terliyenlerin n tiptedir. Bu da gösterir , terlemek hiç te fena bir şey de- ir. Birçoğunun suçları: erkenden ür Renk dama taze, deri beya? ve rerikliğir. Omuz geniş ve etli olur yanaklar etlidir, fa- kat gevşek k değil Gözler çok defa parlak, şen, biraz ıslak ve insanin himaye istöyormuş gi- bi yüksekten bakarlar. Gözbebekleri geniş, yuvarlak, parlak, gözkapaklar rı kalın, bakızları her işlerinden emin. olduklarını ifade eder, sert olmamak | Ja beraber kuvvetlidir. Kirpikler, uzun ve ince; kaşlar dol- İ gün ve yay gibi, Saçlar (dökülmedik- leri vakit) uzun kal, Yumuşak, sas rımtırak, külrenginde, yahnt lepiska, İ Eurun orta ve doğru... Ağız bü - yük, dudaklar kalm. Ust dudak ait dudakten biraz daha ileri. Bu da kar- ndakine bir üstünlük ifade eder. İDişi nuntazam, güzel, yukarı sıra- da en önde bulunan iki sivri diş her kestekilerden daha uzun ve daha ge- niş olur,Bazıları buna iyi bir telika İlâmeeti derler. Çene biraz uzunca, ortasmda bir ukuru olur. Kulaklar orta büyüklükte, başa bi- raz yapışık gibi, Boyun, zarif ve mütenasip,eller ve ayaklar büyük olmamakla beraber et- li. Bacaklar daha ziyade kıl Ses açık ve tatlr... Yürü bi- raz azametli gibi olur. Ahlâk bakımından da az çök aze- meteli olurlar. Fükmetmeyi severler- 8 muvaffak oldukları çok görül güzel ve rahat ya” verler. şamayı pek dır. Bundan di 1 karaciğerleri dı çabuk bozulur ve kanları çabuk kir- lenir. Karaciğerleri çabuk kum top lar. Deri hastalıkları çöktür. Çiban cıkarılar.Çok kaşmırlar.Artritisma- ya tutulurlar. Yürek çarpıntısı çeker- mikroplu hastalıklara çebük tu- kahet devrini çabuk , Sözün kısası en ziyade ko- dikkat cğscekleri hastalık- Lokman HEKİM ————— yırmağa kalkışmak onun heybetine İ halel getirecek gibi geliyor. Fen,böl- İ xi motörslüz tayyareyi uçurmağa mu İ vnftek olacak. Yahut uğultuyu kes- menin yoluna bakacak. Fakat, motör #liz tayyare de bugünkü azameti ve heybeti düymağa imkân tasavvur ©- dilebilir mi? Elektrikli trende düdük sesi ve lokomotif homurtusu düyma mak nasıl İnsanı tren yoleuluğuna kandırmazsa, motörsüz tayyareyi de eynenbu gekilde kabul etmemize hiç bir mâni olmamak lâzımgelir. Kanat çırpmtıları bile duyulmayan besili bir sülünün s#üzülüşlü ile çelik kanat larmın sert ve hırçm hışırtısı Gtra- #a akisler bırakan kara bir karta- im havalanışı arasmda az farkmı vardır? Pilotumuz Kemal, bu sefer sahili bıraktı. Beyazıt meydunmdan geçi - yoruz. Kule, göz kararlaması ile 50 - 60 metre kadar aşağımızda,. Alçak dıkça, tayyarenin sürati artıyormuş gibi geliyor. Bir aralık yağmur baş- Tadı. Etrafımızda öbek, öbek pamük bulutlar dolaşıyor. zaman zaman şim şek parıltıları gözümüzü kaması yor. Ayni yolla, döndük. Yeşilköy üzerinde iki büyük turdan sonre, kv rıla kıvrıla iniyoruz. Sizi temin edö- rim, bu yolun inişi çıkışından çok da- ha kolay. * Heva yolları idaresinin otobüsü ile şehre dönerken, dajma süratinden istifadeye çalıştığımız bu nakil vasi- tasmın gözümden adam aktllı düştü ğünü hissettim ve bütün meziyetini biraz fazla yüke mütehammil olma- #mda buldum. Yoksa, kısır ve bodur yürüyüşüne rağmen layyare İle ya- rışmak iddinsi taşıması cok gülünç öluyor, Münir Berik Karadenizin 6-7-936 MEMLEKET MEKTUPLARI en zengin ve işlek iskelesi : Gireson Karadenizin bu zengin ve işlek iskelesinde Belediye için bir otel inşası Tecrübeli bir iki kayıkâının yar - dımlarile, dalgaların beyaz köplükle- ri arasında bocalıyan mavunacıktar, kendimi güç karaya atbildim. Saba - hım henüz daha yedisi, karşıma Gi - kan tertemiz parke döşeli geniş bir caddenin üzerindeki mağazalar kepenklerini pek az fasılalarla yu - karılara kaldırıyor ve bütün bu faa- liyetler beş on dakika içinde şehiri yani güne hazırlıyordu. Denize muvazi giden bu caddenin üzerinde bankalar, büyük ticaretha- neler var. Belediye binasmm tam ö- nun tam karşısında yeni yapılan pos- tahaneyi geçiyorsunuz. Halkevin- den tekrar iniş başlıyor ve nihayet yeşillik içinde Şebinkarabisar ş08e- sine giriyorsunuz. Yürüdüğünüz end denin iki tarafından sapan sokakla- va varıncıya kadar parke dözenm ve bütün bu ter temiz sokaklar, vin imarı hakkmda bir fikir verme- ye kâfiydi...Gezip dolaştığınız bütün yollar, solunuzda kayalığın üzerinde oturmuş asma bahçeler akasya park büyük dağın otrafım saran) bunun hepsi bir yan Giresun fındık- oluyordu. Şehirin den, gerilerde w Iklarınm kapısı sağında, solunda ve arkasmda gör * İ düğünüz bu yeşillikler, yaya olarak yedi saat gerilere kadar devam edi: yor. Bu arada yolunuzu kesen dağ ve bayırlar hep fındık serveti içinde kayboluyordu. Karadeniz sahilinin yetiştirdiği fındık rekoltesinin he- met yüzde elli satışını elde tutan Gi- resun, bugüne kadar 3.070.000 kilo kabuklu ve 14.703.000 kilo kabuksuz fındık ihraç edebilmiş, yeni mahsu- Tüh bu yekünları çok aşacağı tahmin edildiğinden, elde kalan son stokunu da göndermek üzere programını ta- mamlamiştır. Giresunun has müşte- rilerinin başmdn Almanya, Maca- ristan ve küçük devletler sıralanmak tadır, # Burada fındık işi yapan bir Avru- palı anlatıyordu: — Dünyanm en güzel manzarala- rını kendi üzerine topladığı zannedi- len İsviçrede, Giresunun kartpostal Isvmr görenler kendilerinden geciyor ve bir gün bu resimlerin aslın: bul- mak İçin bine yakın bir kalabalığın bu güzel gehne baskın yapmaları im- kânmı görüyorum. Yalnız bu imki- nm bir sene sonra olmasını istiyo - rüm, Çünkü henüz Giresonumuzun konforlu bir oteli yoktur. 'Ne taraftan bakılırsa ayr! bir tab- o takdim eden Karadenizin bu zen- gin iskelesinde, belediye bütün ihti- mealleri düşünmüş ve şebire güzel bir otel yapılması için eykaf idaresi ile mutabık kalmıştır. Pek yakında Gi- resunun pek yükseklerde ; temelini atmış vilâyet konağının altındaki boşlukta; otuz bin lira sarfedilerek gözel bir otel - yapılıcak ve-bunun ilk katı da temiz bir gazino olacak. Temiz otel ve oturulabilecek gazi- no, bugün şehir dertlerinin başlıca - larmdandır. Hele bunları işletecek adamlârm da temizlik ile alâkadar olmaları her dolaşanın beklediği ev: saftandir. Meselâ yoleuluğumun bir köşesin- de tünediğim otelin yatağına duvar» dan tahtakurusu baskın yapıyordu. Bunları elime geçen bir iğne ile top- İ layıp su kâsesinin içerisine salamura yaparken, arkadaşlarıma yaptığım bu işkenceden müteersir kafilenin bakiyesi de tavanın her tarafından vücudumun açık kalan kısımlarını hizalıyarak paraşütsüz sukutlar yap- Evkafla mutabık kalmıştır Giresun par kınm içi mağa başlamışlardı. Bu felâketi gö- rür görmez hemen yataktan fırlıya- rak duvarda işlemiyen zile bir iki ke re bastım.Cevap alamadığımdan kapı telciye senlörmeye mecbur oldum. Vakit biraz gecikmiş olda- Zundan mal sahibini biraz sonra alt tarafı düğümlü uzun bir don içinde karşımda buldum, Kendisinden is - timdat kılıklı: — Tahtakurusu yatağımı istilâ et- İU. Bunları öldürecek bir toz varsa nünden gebirin göbeğine doğru bir| Ötelci bu suzlime gülümsedi ve kıvrım bu yolu gittikçe yükseltiyor. | biraz da başını kıpırdattı v Bolunuzda ufuk bir bahçecik ve bu- | — Aman bay çok sinirli imişsin. Ben de gece yarısı başka bir şey var zannettim. Hiç tahtakurusu için bn kadar telâş edilir mi? dedi, Bu cevaptan kendimden geçmiş ve adamm yüzünet — Seni çağırmak için odamda a8- xaplan dolaşmaz ya, ya tahteku- rusu, ya pire olması kâfidir. Dedim, dedim ama, adamcağızm fikrince bu haşarat otelin - milâtmdan kabul olunuyordu. Nesi ki demir haşerelere. .kavr vela. lara tahtakurusu, pireyi ve ha baska bir arkadaşını gözüküyordu. p dolaştığım birçok şehirler. de bulabildiğim temiz ve güzel bir lokanta, benim gibi birkaç gün kalanlar için en büyük sevinç olu - yordu. * Giresunun eski hesapla yedi, yeni- si ile yirmi mayısta bir bayramı var imiş. Fakat bunun ne bayramı oldu- gunu bilen yok. Yalniz o gün bütün köyler şehire akın eder ve gehirliler İ de zevk ve eğlence etmek için civar- dakı fındık bahçelerini doldururlar, neticede kepsi birden sahildeki dal- galara yedi kere göğüs verirlermis. Bu bahçelerde vakit geçirmek pek hoş bir şey. Tepenizden yerlere ka- dar dayanan yemyeşil yapraklar ara» sında bütün günü geçirmeleri doyul- mayan bir zevktir. ihtimal bugünle- ri bekliyenler, takvimlerine bir de fındık bahçeleri bayramı ilâve etmiş- lerdir. Göğüslerine kondurdukları yedi dalgayı da bütün dertlilere de- va diye ilân etmişlerdi. Sahile dayanan bahçelerin karşı - smdâ bir de küçücük ada görünüyor. Deniz ortasındaki bu kayalığın efsa- neleri pek meğhurmuş. Tesadüf bu adaya çıkan her memur, on gün son- *” Giresundan uzaklaşır ve memüri- yetinden mahrum kalırmış. Fakat bu “osadüf tİlecara dokunmaz, hep memurların başmı yermiş. Her hak den sahiplerinin bu güzel adada rahat eğlenmeleri için ortaya attık- leri bir hikâye olacak... Şehrin bir rafında uzanan güzel plâjı, çepçev- r:.bi «ehri saran yemyeşil bah - lerile Giresona,Karadenizin en gü- .skelelerinden biri denebilir, Bü- tün bu güzelliği ile beraber, başka merkezlerde henüz kâğıt üzerinde b'unan imar faa ki buçuğunu kendi üzerinde tamam- lamış bulunuyor. Kapanabilecek bir —zzane, konforlu bir otel, hemen is- keledeki meydanlıga yapılacak cüm- uriyet meydanı, çarşının iki tarafı- na sıralanan binaların tek bir renge k-vanması, şehrin muhtelif yerleri- es yapılmakta olan asri apteshane- ikmal edilecektir. Bu işler de bit- ““ten sonra ileriki senelerde Gi 'n ihtiyacına deği artır gürelli ns ve tovaletine merak edecek bunlarla Avrupanm vw k”- kıskandıracak bi herkese görünecektir. Salt ÇELEBİ .ve ak şehirlerini tavırla ilerde MO DA