Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
TAN L SAN'ATLER a nedir ? Güzel san'atler refaha kavuşan memleketlerin malıdır, sözüne “doğ- rudur,, dersek bugünkü Fransanm re- fah içerisinde yüzdüğüne de inanma- mız lâzım. Çünkü dünyanım hiçbir ta- rafında “Güzel San'atler,, in nabzı Paristeki kadar muntazam vuruşlar- la çarpmaz. Hiçbir memlekette resim ve heykel sergileri Paristeki kadar seyirci toplayamamıştır. Hiçbir diyar bu kadar büyük san'at hareketlerine beşiklik etmemiş hiçbir memleket Mecmuu 30 bini aştın ressamımı ge- çindirmiye yeltenmemiştir. Mahalleleri vardır: Tamamen' res- samlarla meskündür. Evleri vardır: Bütün odaları atölye olarak yapılmış tır. Kahveleri vardır. San'atkârlar - dan başka müşterileri seyirci olarak gelirler. Parisi pek ballandıra ballandıra an lattığıma bakmayın bu şehir şerbeti- nin bir de yalnız san'atkârlar tarafın dan tadılan kapkara bir de sefaleti wardır. Ressamların kuru kahve ile geçirdikleri bitip tükenme bilmiyen günleri, mahalle kedilerini kesip ye- dikleri açlıkları vardır. Fakat neolursa olsun bu memle- kette yine mevsim başına bi veya birkaç “salon,, düşer. İlkbahar, sonba har, yaz, kış salonlarında binlerce eser toplanır. Seçilir, teşhir olunur. Paris bu sergilere en güzel binaları- nt vermiştir. Bu Ssalonların açıldıkları gün Pariste bir hâdise olur. Yevmi gaze- teler, ve bütün mecmualar salona say fa, sayfa, sütüun sütun yazılar has- rederler. Salonların açıldığı gün ayrıca yeni elbise modalarınım da teşhirine ve- sile olur. Salonlar ilk gün yalnız davetlilerle, eser teşhir eden san'atkârlarla dolar. Eser teşhir edenler dostları tarafın - dan hararetle tebrik veya tenkit olu- nurlar. İlk defa salona eser veren san'at - kârların eserlerinin önünde mekik do kuduklarmı görürsünüz. Seyircilerin, eserleri önünde söyliyecekleri bir tek kelime onun için mühimdir. Ellerinde o gün çıkan bir - san'at da kendisinâen ve arkada gından bahsedildiğini gören genç bir san'atkâr heyecandan katılarak ar- kadaşmı arar. Biçarenin omuzuna müthiş bir yumruk indirir ve: — Yaşasın! Der. Gazete ikimizden de bahsediyor. Öteki kulaklarına kadar sevinçten kızararak gazeteyi kapar arkadaşı on lardan bahseden cümlenin altmı kır- Bazı kalemle çizmiştir. Bir nefeste kkle adklriedi ada ( Liİn DAT » ai Jean - Gabriel Domergue'in son Paris sergisinde teşhir ettiği bir (Luvarede) adlı eser Paristeki resim sergileri Bütün dünya san'atkârlarının ilham kendisine ait yazıyı okuyan toy san- atkâr kızar: : — Aptal, der. Bunun neresine se viniyorsun? Sana yalancı pehlivan, demişler. Bana sahte renk hocası, Fakat öteki delikanlıya ismini gaze tede görmek yetişmiş ve artmıştır da: — Aman! Monşer! Bizden bahse - diyorlar ya. Sen ona bak! der. Ya hiç bahsetmeselerdi. ?, Salonlardaki ilk gün bir âlemdir. Kubbeli göbeğini satın almak istedi - ği armut notumort'una yaslamış bir tüccar san'atkârla uzun bir pa- zarlığa girmiştir. Kolay kolay uyu - şamazlar. Göbekli adam ertesi gün karısile beraber geleceğini ve eğer ka rfsı ayni resmi severse o zaman san- atkârın istediği fiyati vereceğini söy- ler ve uzaklajğır. Bugünün en büyük ressam ve hey- keltraşlarımı hemen hemen bu salon- lar barbar bağırarak ilân ettiler. Bu- gün, Parisin her sene en büyük san- atkârların bütün eserlerini bir araya topliyarak birkaç ay teşhir eden o- tengerie salonlarımda resimleri topla nan sezanne da vaktile bu salonlarda eser teşhir etmek için can atıyor ve eseri kabul edilmediği zaman dünya- ya küsecek oluyordu!. - Bedri RAHMİ Mevzu Resimde güzel olan şey, ne tabiat sevgisi, ne mevzu intihabı, ne de fi- kirdir. Böyle olmakla beraber bun- ların bulunması da eserin güzel ol- masına mani değildir, aranılan; san'- atkârın tecrübelerine uzun ve emek- li arayışlarına dayanarak edindiği kanaatların ve bu mülahazalarmı i- fade elebilecek (Facture) in güzel- liğidir, facture bir ressamın şahsiye tini haykıran hususiyetidir. Müte- madi arayışlarının neticesi olarak ressam olğunluk devresine girdiği zaman tabiati kendisine has bir gö- rüşle ifade eder, bu hususiyete rağ- mev her eserinde değişmesini bilen bir supless de vardır, her zaman için monoton olmaktan uzaklaşmağı bi- lir, basma kalıp nizamlara tabi olma dan hissini söylemek için elinde tabi atin bir vasıta olduğuna İnanmış- tır. Kompozisyonunda bir aksaklığı gidermek için koca bir ağacı yerin- den sökebilen, üç katlı bir evin (icab ediyorsa) iki katını yıkan bir ressam duygusu; tuvalini entresan bir hale getirecek unsurları tabiat- ta her hangi bir köşecikten bulup çıkarabilir, o; haha çalışırken eseri- ni kafasının içinde bitmiş görmeğe mecburdur. Hangi talili mevzudur- ki; yalnız güzelliği değil; tamlığı en müşkülpesent bir feylesof titizliği ile kabul etmeğe mecbur olan bir ressama bir tarafını kopartmadan bir yanmı değiştirtmeden kendini verebilsin?.. Bir köşenin renk ahengini duya- bilen heyeti umumiyeyi teşkil eden cisimlere tuvalinde nasıl yer verebile ceğini düşünebilen bir duygunun intihabı mevzu peşinde koşmağa ihtiyacı yok tur. Yürüyeceği yolu tayin edememiş olanlardır ki ancak conventionnelle mevzuları tekrar etmekle göz bilgi- si az olan bir muhiti istismar etmek isterler.. Ressamım tabiati sevmesi tabiidir, fakat bu sevgi hiç bir zaman körü körüne bir bağlılık meydana getire cek şekilde olmamalıdır, insan ruhu- nun sevdiği şeye karşı bağlı ve sa- dık kalmak duyguüsu vardır, bu gün kü resim, tabiati kopya etmekten u- zaktadır, bu sevginin bir tabiiyet doğurabilmesi ihtimali san'atkâr için bir tehlike olabilir. Bu sevgi, tabiati tahlil mahiyetinde bir alaka uyandırması ve çalışma arzusu ver- mesi bakımından çok ehemmiyetli olmakla beraber; san'atkârın ruhun da bazan sükünet, bazan heyecan ve yahut safiyet şeklinde de tezahür eder. Aksi olarak, sistematik bir arayış la tekâmül edebileceğine aldırış et- miyen, her yaptığı işe bir tablo eda sı koymağa çalışanlar san'atin geb £ — » Namütenahi kadar geniş saha sını daracık bir çember içine sıkış- mış görenlerdir. Onlar bu daracık sa hada devredib dururlar ve bu devir lerini o kadar müteaddid defalar tekrar ederler ki, kendilerine bakan larımn başlarını döndürürler, bu te- kerrürle edindikleri (pentur) değil resim yapmak ustalığıdır ve bu us- tşlık belki ip üstünde taklak atan bir cambazın insana duyurabileceği hayret heyecanından daha başkası- nı veremez. Mevzu intihabı serlevhalı yazıyı yazan genç ressamlarımızdan Arif Bediinin yaptığı bir portre Bir ressamın Paris'i " aldıkları Parisin göbeğinde içinde emsalsiz sanat eserlerile kurulmuş Luvr sarayı ve müzesinin kuşbakışı görü nüşü Mühim bir sergi Garbin büyük resim üstatlarmım orijinal eserlerinden terekküp ede - cek olan bir sergi açılması için teşeb- büsler yapılmıştır. Bu eserler Mos - kova ve Leningrat Ermitaj müzesin- den seçilerek şehrimize gelecektir. Bi zim için pek kıymetli birer varlık o - lan bu eserler İstanbulda Güzel San'- atler Akademisinde teşhir edilecek - tir. Serginin ihzarı müzakerelerine başlanmıştır. YENİ NEŞRİYAT Altan Elâziz Halkevi tarafından çıkarı- lan bu derginin 16 ıncı sayısı inti- şar etmiştig. Gündüz Güzel ve kıymetli yazıtlarla, resim- lerle intişar etmeğe başlıyan Gündüz mecmuanın istifadeli —makalelerle ve zengin bir münderecatla 3 üncü numarası çıkmıştır. Tavsiye ederiz . özleyişi Üç sene Berlinde kalan bir artis- tin Parisi özlememesi kabil midir? Güzel caddeleri, güzel evleri, güzel insanları, çok muntazam hayatile belki mükemmeldir. Fakat ben san- atkrım... Canım Parisi görmek isti- | yor. Bıktım bu intizamdan... Berlin ile Paris arası 24 saat sirer. Trene atbadım;Ak- şam üstü Parise geldim. Paristeyim. Pariste.. Müthiş seviniyorum. — So- kaklar kıyamet gibi patırdılı, vıyır vıyır. Taksiye atladım. Doğru Mont- parnasse dedim. Otelin birine gir - 'dim. [ Montparnasse'ta sarışm dilberler i varsa.. Japon ve Çirli ve Siyamlılar | da var.. Akşam üstü bu kütlenin ( Bulvar Montparnasse'ta gezintisini | Döme'un tarasasının bir köşesinden 'seyretmek ayrı bir zevkti. Montpar- | nasse'ta büyük bir kahve daha var, | Caf& Coupele. Buraya arada sırada j Fransızlar da geliyor., Bu kahvenin 1 kapısındaki Coğuillage sergisi hari- îkulâdedir. İçeride şık tipli Fransız kızları aperetifle karışık sümüklü- böcek yiyorlar. Burada on beş yirmi tane ressam atelyesi var, öğleden sonraları gidip resim ciziyorum. Modeller hariku - lâde. Günüm böyle geçiyor. Sabah- leyin Döme'dayım, öğleden sonra a- telyede, akşam tekrar Döme'da. Bu- rası gece gündüz açık.. Sabahları kızlarla chooping denilen sabah kah valtısı bir şişe şampanyayı aşmadı- ğı zaman hoş oluüyor. Pariste oturan, Pariste bir gün bi- le kalacak olan her artistin mutlaka uğrayacağı (Döme) kahvesinde yi ne bir ikindi vakti yanımdakileri ha- yal meyal farkedebilecek kendi ken- dimle meşgul bir dakikamda karşı- ma sarışın bir kızın oturduğunu bir- denbire farkettim. O kız bana o gü- ne kadar gördüğüm bütün kadınlar- dan güzel geldi. Giyinişi, oturuşu, bakışmdaki vekarı ile beni bütün kahve halkından daha çok râm et: mişti. Garsona sordum; resme çalı: şan bir İngiliz kızı imiş... Çocukken evimize renkli Avru mecmuaları gelirdi. Hayal meyal İn: giltere hakkında bir fikrim vardı Aklıma hemen geldi, yol param var diı. Londra da çok yakındı.. Sonr: düşündüm.. Londra yakırndı amma bu sırada Pariste bulunan ben doğ ru dürüst bir Fransız tanıyamamış: tım. Londraya gitsem belki ayni ta lihsizlik orada da peşimi bırakmıya caktı .Mutlaka her İngiliz kızı bi kadar şık değildi ya... İçimde Parisin yarattığı bin bir arzu ile kendi gönlümün hayatın yaşarken paralarımın bittiğini — vı dönmeğe mecbur olduğumu bir rü yadan uyanır gibi duydum. Arif BEDİ İ Küke