Me e İm a e ax XX met aILLE e AR AKER ANA 8 | No. 97 tükürük, kan, Avrupadaki terzilere sipariş mektuplarını ecne- Üi postahanelerine mutlaka elinle Mrakacaksın.. Yoksa (kıyametin koptuğu gündür... Yalı yerinden oy- Adnan, Belkisin yalıyı yıkacak ka- dar çılgm olacağma inanmıyordu. Salihin daha birçok şeyler söyliye - “ek bir çehresi vardı. Vazgeçti. Ö - Mündeki rakıyı içtikten sonra ekmek 6 dudaklarını kuruttu. — Şimdi gelelim senin jurnal me- telesine, dedi, bir defa paşayı bir tarafa bırak; onun bundan biç ma- tı yok, Adnan — —Emin misiniz? Salih — Eminim de lâf mı? Onun Malimatı olsa benim de olur! Adnan Salihi şaka ediyor sandı, b Sam ; halbuki vekilharç gülmü- Salih — —Sen eskisi gibi dersine A geli O ne? Kahve mi içiyorsun ? Adnan, Salihin keyfin! kaçırmak edi, kendine de bir rakı ısmar- N Salih — Sen bu Jurnal murnal Meselesini yalıda kimseye açma! Şa- Yet paşa sana bir şey sorarsa o za- Man anlatırsın. Bitir şu kadehi ya- Bu... Hadi beraber... Adnan — Husreve bir şey açmi- Yayım mı? Salih — Ona açsan da olur, açma- Min da, O zaten başkasının Jâkirdi- Mi dinlemez. Adnan — Çok sevişiyoruz da... NE — Kiminle çok sevişiyorsu- Adnan — Husrev Beyle. Balih gülmekten katılarak: — O herkesle (sevişir, kim- sevişmez. Onu geç... Ha, ne . Evet. Ne diyordum? 2... Eğer paşa sana 30 Misa Reji Komiseri Nuri Beyden diş ter pey? Ne söylüyorsunuz? Anlamıyo- rum. Salih — Sahi mi bilmiyorsun ? Belkisin büyük babası rumdur. Sul- tan Mahmut devrinde rum patriği İ- le beraber asılan Skânavi varmış, Belkisin dedesi bu Skana- kinin yalısmda bahçıvan çırağı imiş. Zaten Belkisin damarında gâvur ka- bı olduğu nekadar bellidir, değil mi? Durdu, Adnanm tasdik cimesini bekliyordu. Salih — Dinlemiyorsun, tünel ge- siyorsun galiba! Adnan — (Çok düşünceli; Hayır, çok dikkatle dinliyorum. Bir şey s0- racaktım da... Bu rum... Evet, mey- se,.. Sonra sorarım, Unuttum. Salih — Ne soracağını ben biliyo- rum. Büyük babası rum da, paşa ne- den müslüman? Onu soracaktın de- gil mi? Adnan — Evet, iyi buldunuz. Salih — Bahçıvan çırağı sonra müslüman olmuş da ondan.. Neyse, bu hikâye uzundur. Zaten ben bu ya- şehadet parmağmı koyup bir gözünü kapıyordu. Salih beşinci kadehi içti; olmuştu. pzAdam sende..dedi; pa a iyarsa duyar. Ne yapalım? Al ağa kapıyı kaparsa bin kapıyı a- a Salihi, mermer yalıdaki hocalığr İçin ekmek parast meselesi Müiyordu, Adnen acı ae ıgüldü ve: Bip Evet öyle ya... Tabii... Fakat Bn, Hanımdan da çok memnu- ; çok kabiliyetli. , bir kazaskerden mesnevi der- & aliyor. Kendisi de kazaskere aaa okutuyor. Damatlarmı, ev- sonra Avrupada tahsile Bnderiyor. Ev değil, trmarahne! talan, kendi tarih hocalığını teh- Sayyerdi Kelâş etti. — Bitir şu rakıyı yahul.. » “Salih o Adnana dik dik : ,0, Salih ne söylerse bilerek söy- > Allah paşasının da belâsmı ver- Belkisinin de... tiği, Eösterişe bakma! Kabiliyetli de- Belkis yok mu? O, ne evlere karıdır bilmezsin sen! İki se- ave Paristeki terzisine mektu - Viz raya vermeyi unuttum diye tükrük içinde bırakmıştı. Yüzünden, yüzü huyundan çir- X a riva ölüsü suratir karı! zi S2, Şaşmâı. İstan, Bilmiyor gibi yapma. Bü- Ang dul biliyor. #n — Neyi biliyorum Salih kda oturuculardan değilim. Bununla onuncu sene oluyor; artık illâllah.. Tak dedi canrma,. Allah seni de kur- taram.. Dur! Altm saatini çıkardı, baktı: — Felâket! Fransız postahanesi kaçta kapar acaba? Adnan omuzlarını kaldırarak bil - mediğini anlattı Salih — Kapandı da mektupları veremezsek bittiğim gündür. Son rakıyı ayakta içti; selâm ye - rine Adnanın arkasma yumrukla vurdu: — Düşünme; kalk, gel yalıya. Ge- ne iyi Insanlar sayılırlar: Paşanm dn, Belkis hanımm da iyi tarafları vardır... 'Adnanm arkasma İnen bu yuvar» lak selâm, tarih hocasmın mermer yalıda artık kendisine karşı tavır al- maması için ihtardı. Demin Galata- da kendisini yalıdan uzak bulunca, paşanın, kızmın aleyhinde söyliyen Salih, valıya gene vekilharç olarak döneceği anda oradakileri iyi insan- lar olarak görmeye başlamıştı. Adnan şaşırdı: Belkisin karşsım - da dudaksiz duran © vekilharç Galatada beş kadeh rakıyla yanar - dağ kesilmişti. Fakat bu adam bu lâkırdıları Adnana nasıl emniyet €- dip de söylüyordu? Adnan bilmiyor- du: Curnal meselesi Salihin elinde Adnana karşı bir tehditti. Salih bu- nu paşaya söylerse Adnan yalıya gi- remezdi. Salih tarih hocasınm bu sırrını öğrendikten sonra yalıdakilere söve- cek bir mahrem adam bulmuş oldu. Fakat Adnan bu sarhoş adamın bü- tin lâkırdılarmın yalan olduğunu anladı: Belkise hiç nasıl çirkin de - nirdi? Sonra Belkis uşağına nasıl tükürürdü ? Belkis gibi bir kadm bu kabalığı bir insanm çehresine değil, mendiline bile yapamazdı. Adnana göre Belkisin güzel vücudunda tük - rk, ter, kan yoktu. Sakallı Vasfi Sakallı Vasfiye, Curnalı için zap- tiye nazırı sade teşekkür etti, o ka- dari Yazan: Adnana göre Belkısın güzel vücudunda yoktu Vasfi şaştı: Bu curmalcık denen şey bu kadar ehemmiyetsiz miydi? Herkesi vali, elçi yapan bu kâğrtla- rın kıymeti bu kadar düşmüş müy- dü? Kısa bir teşekkür için mi âlem hafiyelik ediyordu? Bunda bir yan - lışlık olacaktı. Düşündü, bu yanlış - lığı buldu: dönüyordu. dan gene eski karanlı kfışkırıyordu. köylü gibi alıklaştırıyordu. BULMACAMIZİ 349 6 ? 890 ai SOLDAN SAGA VE YUKARDAN AŞAĞI £ 1—Bir şarkı (9). 2 —Pây (4). Köpek sesi (5). 3 —Naz etmek (9). 4 — Memleket havası (5). 5— Doktorların hastalara yaptık ları gey (8). 6 —Nota (2). Sayt (2). 7 — Işık verir (8). Tekdir (4), len şey (3). 9 — Namazda eğilmek (11). 10 — Güzel gözlü bir hayvan (3). 11 — Kokulu bir ot (4). Mektep (4) DUNKU BULMACAMIZIN BALLI 1 — Bulgaristan (11) 2 -- Ulu (3) . Leş (3) . Na (2) 3 — Luğat (5). Keman (5) 4 — Ar (2) Seri (4) 5 — Ak (3)Şamar (5) & — Re (2) Sa (2) Alâ (3) 71 — işkembe (7). 8 — Era (3). Pala (4). 9 — Miralay (7). 10 — Ana (3) Si (2). 11 — Nane (4) Asabi (5). Dr. Hafız Cema DAHILIYE MÜTEHASSISI dan 6) ya İstanbul Divanyolu (104 yeni numaralı hususi kabinesinde has talara bakar. Salı, Cumartesi sabah (9,30 — 12) saatleri hakiki fıkaraya mahsustur. Herkesin haline göre mu- amele olunur, Muayenehane ve ev te- lefonu 22398, Kışlık telefon 21044. Vasfi o kadar talihsizdi ki, mem- leketin her tarafında para gibi geçen curral bile onun elinde kalp akçeye Sofulardaki evin serin mutfağın » Ocağın rutubetden siyah olan ha- vasında günlerdenberi bir tencere kaynamamıştır. Iskaralarında: hen - çer gibi keskin alevler utan mutfük- ların hayali Vasfiyi fabrika gören (Arkası var) $— Bir göz rengi (3). Nihayet ge- Pazardan başka günlerde (2,30 —— BİLGİLER Bugünkü Program Istanbal 17 İnkilâp dersi. Üniversiteden nakil. Mahmut Esad Bozkurt tarafından, Sinfopik musiki (plâk). 19— Haberler, 19,15 Muhtelif plâklar, yo, orkestraları. 21,30 Son servisi veri- AS: Gift piyano konseri; 23,20: Konser nakli, BUDAPEŞTE 50: Viyanadan nakil; 21,50: Çingene mu sikini; 23: Plâk; 24,20: Salon musikisi, VARŞOVA 10,30: Muhtelif; debiyat; 23,05: PİM MOSKOVA Kısa Dalgalar Berlin Bim Londra Ça.ışma saatleri: 10 — 1220 ; 25.58 m va Si, $$ m, Saat 13 — 1545 418,86 ve 15, 82 m. Saat 16 — 18; Gösterilen postalardan ikisi: 1982 m. 25, 29 m. ve 319 Bine 1415 — 2830 » Gösterilen 2 veye — posta; 19, Ge m. 25, 53 m, S1, 55 ve 45. m. . Sungur, lari, 26 müyıs pâzattesi gecesinden önünde iskeler olması da vardır. önceden tedarik ediniz. * MELEK (Monte Kristo). * ELHAMRA : (Sevda Gecesi). * İPEK ; (Klo-Klo) ve (Kaplan Kız). * TÜRK : (Saadet) ve (İki Gönül Bir Olunca), * USKUDAR HALE : (Mariyetta). (Adalar Şarkısı) ve gan N * AZAK : (Wonder Bar) ve (Vahşi At- dar Kralı). * MİLLİ : (Sevmek Yasak Mı) ve (Ö- Tüm Kasırgası). * HİLAL ; (Hücum Filosu) ve (Sevda Maceraları). * KADIKÖY SÜREYYA: (Aşk Bando- su). Hastane Telefonları çi 21603 | Etfal hastanesi Şi Bikırköy Aki hastanesi 1640 Şark Demiryolları Sirkeci 23079 Devlet Demiryolları Haydarpaşa 42145 Itfaiye Telefonları İstanbul hı Kadiköy ikiaiyesi sada Yeşilköy. Bakırköy. Büyükdere, Üsküdar irfaivesi 00628 Beyoğlu itfaiyesi Büyükada. Heybeli Burgan Kalı mn takalar için Kayınbabasını öldürdü Kadmhan (Tan) — Buraya bağlı Kaşmar köylinde bir cinayet olmuş, 21 yaşlarında Kemal adında bir genç mettir, Suçlü ile kendisini teşvik e- denlerden Mitat, Mehmet, İbrahim ve Ahmet oğlu Mehmet yakalanmış- lardır. || Kütahyanın su projesi ) | mühendisi Albert Kovaça hazırlan- caktır. 18— 19,30 Türk Hava Kuruma namma konferans: Tayyareci Nu- tarafından. 20,— Halk müsi- Veysel ve İbrahim tarafmdan. Anadolu ağamas- 1230: Plâk yaymı ve ajans baberleri; 19,30: Çocuklara öğütler; 19,50: Hafif pâk yayımı; 20,10: Karpiç şehir lokantasımdan mükil; 2040: Ağına haberleri; 2040: Kar- iel) e (sem | ve Alişonun bahçesindeki apteshane- 18,30: Şarkılar; 1930: Opera orkestrası; 20, 18,20: Hafif musiki; 19: Piyano konse- 21,30; Trio konseri (Subert); 22: Öperet musikisi; 22,30: E- ik, İk almamıştık. Vaziyet oldukça ms- Çalışma sastleri: Bant 10.4$ — 1430 4 1. T4 m ve Si, 48 m. Saat 15.00 — 18.35: 31,88 m. Bant 19 — 23.35; 25, 40 m. ve TİYATROSU : Saat 21 de e. Zat Manyatizma, Spiri- tizma, Fakirizm ve İynotizma numara- itibaren Pr. Zati Sungur, son hafta programma ga“ la prünameresile-başlıyacaktır.. Bu prog- ramda gösterilecek yeni numaralar arasm- da ilk defa olarak bir kizm (halkın gözü Fiatlerde değişiklik yoktur, Biletlerinizi | (Brosdvay o Melodi) ve . LE * (Kızıl Alev) çe (Kadmlarİmana girdik ve birdenbire gece bas- * ALEMDAR : (Köniksmark) ve (Su- Banyoda kain babasını tabanca ile öldürmüş- tür. Cinayetin sebebi, eski bir husu- Kütahya, (Tan) — Dereçiftlik su- yunun şehre getirilmesi yolunda su dırılan projeler, Nafia vekâleti tara- fından İr celenerek tasdik edilmiş ve |? belediyeye gönderilmiştir. Belediye yakmda projenin tatbikma başlıya- | ğımı biliyordum. FAYDALI. (mersine | giç harp hikâyesi 3 —Balkan harbi başladığı sıralarda, diye söze (başladı, ben taburumla beraber Kırcaali civarında bir köyde idim. O zamanlar tabur yaveri idim. Bulgarların ilerlemesi üzerine, bir gece, apansızın çekilmek emri aldık, Emir geç gelmişti, Bulgar kuvvetle- bizi sarmışlardı bile. Bereket ver» | sin, bir pomağın evinde oturuyordum. ve taburu bu pomak kurtardı. Aliço isminde olan bu pomak, bize kıla - vuzluk ederek bütün taburu Bulgar | hatlarından geçirdi. Kurtulduk. Yal- #İniz o kadar acele çekilmiştik ki, ta- burun kasası, köyde karargâhta kal- mıştı. Binbaşt hesap memurunu çâ- Zırarak sordu: — Kasa ne oldu? — Vallah çizmelerim ve battani - :İ yelerim bile orada kaldı, yalnız kasa- nin lâğımına attım. Ne olur ne ol- maz, orada olacağı kimsenin aklma gelmez ve belki bir gün döneriz di- ye... Hesap memuru ile ben Aliçonun evinde oturuyorduk. Oralarda Apdesaneler evlerin bahçesinde 0- lur. Hesap memurunun nastl olup ta kasayı oraya götürdüğüne hayret et- tik, binbaşı da şüphelenmiş, bu me- seleyi balletmeğe karar vermişti. Hesap memuru, kasada 320 lira ol- duğunu söylemişti. Hiçbirimizde ay- rik idi. Binbaşı bana dönerek dedi ki: — Derhal hareket edip, kasa mev- cudunu alıp döneceksin. — Emredersiniz, fakat... — Binbaşı sözümü kes* — Ben hepsini düşün Sen bulgarca bilirsin. Aliço ile beraber gideceksin. Köylü kıyafetine de gi- rersin, yakalansanız bile, fazla teh- like yok. Hem Alico koca taburu ge rdikten sonra, elbet bir kişiyi gö türür ve getirir, Hem pekâlâ biliyor- sun ki, hibçirimizde metelik yok, ay- Uklarımız kasada ve tabura da öle beri lâzım... Nacar, kabul ettim. Hem askerlik bu, Aksini düşünmek bile imkânsız- dı. Hesap memurundan kasanın anah- tarlarımı aldım. Aliço İle oturup bir plân kurduk. Ikindi üzeri yola çika- cak idik. Hesabımıza göre, gece ya- rısma yakın köye varacak, orada mümkün olduğu kadar az kaldıktan tik « geri dönecek, sabaha karşı Ka- rargâhta bulunabilecektik. Bir köylü elbisesi buldurduk, onları giyindim, ne olur ne olmaz diye eve bir de ve- da mektubu yazarak binbaşıya bi- raktım. Aliço ile yola çıktık. İ Hava kararmağa başlarken bir or- tı. Sessizlik içinde, dar bir yoldan i- lerliyorduk. Aliço önde gidiyordu, gölgesini zor görebiliyor, onü takip ediyordum. Biraz sonra yolu birâk- tık. Aliço: İ — Beyim, dedi, şimdi ağaçlar &- rasına sapacağız, biribirimizi kaybet- memek için kuşağımın ucunu elinize vereceğim, aman gayret edin de, az gürültü yaparak yürüyün. Dal ça- tırdıları, ormanda fazla gürültü ya- par, duyarlarsa enseleniriz... Nereye gittiğimi bilmeden, bir kör gibi, elim Aliçonun kuşağında öy İ le, saatlerle yürüdüm. O gece duy- duğum hisleri anlatamıyacağım. O muazzam orman içinde, her an bir ağıç gövdesini göğüsliyerek, omuz- layarak, meçhul ellerden mütemadi- yen dayak yer gibi ilerlemek beni sersem etmişti. Yavaş yavaş kulak- larım üğuldamağa, karanlıklar için- de kararmak ihtimali olmıyan göz- lerimde pırıltılar olmağa başlamış- tı, bir sairi filmenam gibi ilerlerken, birdenbire elimdeki kuşak gevşedi ve iri bir kütüğe çarptım. Meğer bu Aliço imiş, durmuş, durunca pek tabil, gergin olan kuşak boşalmış ve İben ona çarpmışım: — Bey, dedi, geldik. — Haniya?!, | Iki adım daha atarak ilerisini gös- terdi. Orman birdenbire bitmişti ve uzakta, tek tük ölü gözü ışıklarile köy görünüyordu. — Oturalım, bir nefes alalım. Dedim, Oturduk. O anda tahammül edilmez bir yorgunluk duydum. Az kalsın uyuyacaktım. Fakat büyük bir gayretle kendime geldim. — Aliço, dedim, şimdi ne yâpa- cağız. Köyde her halde Bulgarlar vardır. Oyle, bey, dedi, ben de onu dü- orum. Hele sen burada durda ben şöyle gidip bir bakayım. O giderse, orada uyuyup kalaca- düşlinerek, medeniyet di İyin bizi gayri tabilliğe sürüklediğini nı yorgunum, uyuyacağım. Eğer sen yakalanırsan, ben yalnız başıma ge ri dönemiyeceğim için ben de yaka lanırım, iyisi mi, ne olacaksa bera- ber olsun. Aliçonun evi kö; ilk evlerinden idi, Sessizce, birer gölge gibi ilerle dik, evin bahçesine gelene kadar kimse bizi görmedi. Bahçenin çitini aştık, İçeri girdik. Fakat tam o es nada bir kadın sesi: — Kim 6? Diye haykırdı. Bu, Aliçonun karısı idi. Zavallı kadm, iki gecedir, koca- sından bir haber alamadığı için, me» rak içinde uyuyamamıstı, bizim, he- fif te olsa, gürültümüzü duyunca korkmuştu. Aliço ile eve girdik. Ben : — Aman, dedim, bir bardak su! Kadın, kocasınm başımı belâya 80- kanlardan birisi olduğum için ters ters bakındı Fakat Aliçonun bir işa- retile gitti,bir maşrapa (su getirdi, Hayatımda ben bu kadar tatlı su içti imi bilmiyorum, serin maşrupayı diktim, kenarından gümüş taneleri gibi damlayan sular göğsüme, boy- numa döküldükçe tatlı, garip birer ürperiş duyarak ve kana kana içtim. Bir tedai ile de, ölülerin ruhuna dağı» talan sebil sularmmn ,susuzlar için ne büyük bir minnettarlık hissi uyan- dırdığını anlıyor, bu kadim an'ane- nin ne büyük bir tecrübeye dayandı- ğmı görerek dini bir huşu ve hayranlık hissediyordum. Aliçonun karısı, kocasına söyleni- yordu: — Ne diye beni yalnız bırakıp gi- dersin. Bulgarlar üç defa seni ara- dılar, Birisi gamazlamış... Ben odu- na gitti, dedim ama İnanmadılar,. Şimdi nolacak? — Aldırma sen... bir daha gelirler- se benim de haberim yok dersin. — Sen yine gidecek misin? — Sus, karı kısmı çok lâf etmez, Sen bize şuradan feneri ver. Kadın bana doğru ters bir bakış daha fırlattı. Fakat sesini çıkarmadan gidip feneri getirdi Bahçeye çıktık, kasanın atılmış ol- duğu... Cemil Bey durdu. Bir siğara yak « tü ve: — Çocuklar, diye devam etti, kasa yi oradan nasıl çıkardığımızı anlats- mıyacağım. Fakat yalnız size gunu söyliyeyim ki, o zamandanberi, ne sonra - ki bunu bir saat besaplamış- | Zaman, evin lâğımlarını tamir ettir « mek icap etse, bu işi yapan adamla- ra istedikleri ücret kadar bahşiş ve- ririm... Evet...Kas Hakikaten içinde hesap memurunun ylediği miktarda para vardı ve bir çok ta makbuzlar... Hepsini, heybeye yerleştirdik. Bütün bu işler tahmini - miz bilâfma, bir buçuk saat sürmüş- tü. Aliço, mütemadiyen havaya ba- karak; *— Aman bey, diyordu, elimizi ça- buk tutalım. Fakat ben, adamakıllı temizlenme- den bir adım daha atmıyacağımı söy ledim, ve kuyudan çektiğimiz kova ko va su ile yikandım. Bu, yorgunluğu- mu da gidermişti. Nihayet hazır ol « dum, heybeyi sırtladım . Aliçonun karısı, bir türlü kocası birakinak istemiyordu. Aliço ona: — Peki, dedi, geçireyim, yarın dö- ner gelirim, sen, Bulgarlar bir daha sorarsa, yine ilk dediğin gibi oduna gitti dersin.. Ben gelince onlara dert anlatırım, sen meraklanma.. Yalnız bu gece buraya geldiğimizi kimseye söyleme... Tekrar yola koyulduk. Muvaffakı- yetin verdiği neşe ile yorgunluğumu unutmuştum. Ormana girdik, ve cs- ki minval üzere yürümeğe başladık. İçimden, gözgözü görmiyen bu or - manda ve her birisi biribirine ben- ziyen ağaçlar arasmda Aliçonun na- sıl olup ta İstiknmet bulabildiğine şaşıyor, bu insanlardaki insiyakm, hayvanlarda daha temiz ve su katıl - mamış kalan insiyakın ayni olduğunu dülşlinüyordum, Bir ara, Aliço dönerek: — Bey, dedi, “bir geçtiğin yoldan bir daha geçme,, derler, hem de köy de fazla oyalandık müssade edersen ormandan çıkalım, bir çiftlik vardır $u taraflarda onun yolundan gidelim hem kestirmedir. .. — Nasıl istersen, dedim, kılâvu - zum sensin, hangi yoldan beğenirsen oradan götür.. Biraz sonra, 4 köye giderken oldu- ğu gibi orman birdenbire bitiverdi. ve bir kırlığa çiktık. Artık Aliçnoun kuşağmı bırakmıştım. Yavas yaş, fakat pek hafif olarak ortalık ta a- garıyordu. onun iri cüssesini görebi- livordum. — Beraber gidelim, dedim.ben cok (Sonu yarım)