28 Ekim 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

28 Ekim 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

adil esi, ii Ğİ Türkkuşu Ve Paraşüt Türkkuşu'nun Paraşütle ilk Atılan Üyesi Abdurrahman Anlatıyor “ Sporcu Türk gençlerinin yakın 2a- eye kadar plânör gibi bilmedikle- da, 9, Böremedkleri hava sporların. ân biri de paraşütçülüktür, Hava Urumunun ve'onun sayın başkanı Fer Yerinde bir teşebbüsü ile Anka- yel kurulan Türkkuşu bu alanda line ze gençler yetiştirmeğe baş ıtır. Paraşlitçülük bilhassa yüke *ek bir beden kabiliyeti istiyen bir ie olduğu için isteklilerin fiziyolo- durumları üzerinde önemle du- kta, kulak, boğaz, ciğerler ve ytüdün herhangi bir uzun uzman» tayyarıfından ayzı ayrı incelenmek. Türkkuşunun paraşüt deneçleri Yapılmazdan evvel bütün istekliler kayisülde gözden geçirildi ve elde lan gençlerle muallim Anohin 10 *ylüde atlamalara başladı. Türkku- Şi alanı, 3 mayıstan beri kurulan Angarları ve sair araçları ile çok Rüzel bir hava alanı halini alıyor ve Şabâhın erken saatlerinde uçuzlar başlıyordu. Eylülün onuna kadar Postaların uçuş saatleri haftalık prog Tama göre A ve B. gruplarını smor- tizatörler etrafına topluyordu. Fakat (9 gün muallimler daha ciddi, üyeler iş meraklı idi. Saat 16.30 da bü- hangardan motörlü (G-59) un Motör sesi duyulurken, paraşlit oda- ga muallim Anohin dolaptan çı- sardığı paraşütü Türkkuşunun para- Şütle ilk atılan üyesi olmak şerefini zahan Abdurrahmanın sırtına yer. “$tiriyor ve ikide bir ağır ağir iza- iBat veriyordu. Yarım saat sonra 800 iieceden otomatik tertibatla ve iyi r derece ile atılıp arkadaşlarının Şnuzları üstünde taşınan bu Türk aVAcısının 700-800-1000 ve daha Aşağı yüksekliklerde yapılmış sekiz Aültğ daha var, Bu İlk atılışın he- Yecanlı dakikalarını aşağıda Abdür- Tahmanın ağzından dinleyiniz: « Türkkuşunda dört ay çalışma» m sonra paraşütün teorik kısımla — İyice öğrenmiştim. İş atlamağa alanıştı. Dört gözle beklediğim bu» Sün de geldi. 10 eylül 933 salı günü St 16.30 da pafâşüt odasına çağrıl- İçerde hocam 'B. Anohin beni De yüzle karşıladı ve gözlerinden açılmış ola; üt lo) nı e — Hazır mısıı irçok defalar sırtıma bir sücl G gibi geçirdiğim paraşütün tdönları muallimimizin elile bu - Gün daha ösemli bir şekilde bağla- bati ve ben içimde tarif edilmez Aİ bir heyecan duyuyordum. Kılı- Hz havacılık dergilerinde ve bizim sar yacılik ve Sporun paraşütçülük Yialarında gördüğümüz benzerleri- in tam bir eşi idi. endimi bu Kkılıkla rökor de- Meçlerine hazırlanan bir uçmana ben- #etiyordum. Bir oksijen O cihazımız besikti. Ben, ham ipek kokan odada miları düşünürken B. Anohinin eli ap ozumda dolaştı. Haydi bakalım “İyordu. O da sırtma paraşütünü ge- Sirmiş, başlığını çoktan giyinmişti. b rda Godron » 59 un motörü tün hisile işliyor, yerinden fırla- âk İstiyen bir yarış atı gibi yerden iniz toprak ve toz savuruyordu. ndeki yerimden, tekerleklerin al- takozları çeken arkadaşların a sıyrıldıklarını görüyordum. erden göbük kesildik ve bir hızda kendimizi alandan şehre gidilen şose Üzerinde bulduk. Önümde telsiz du- im antenleri bir bayrak direği ei küçülmüş görünüyordu. Fakat Ve bu güzel şeylere bakmıyor, göz- im bütün kuvvetile yükseklik a- in gittikçe artan rakamlarına ilmiş gidiyordu. 500 metrodan a takama baktım. B. Anehin Bözlerimin içini okumak ister gibi Yordu. İS dakika sonra 900 roda idik, Önceden konuşulduğu Öğretmenim motörü yavaşlattı. İcâ yerimden kalktım ve uçağın Xl tarafında ve gövdesinde bulunan basamaklara bastım. Sol #yağum ka açtla ve uçağın dikmesinde 2- Ykta bir vaziyet almeş, sağ elimle Pöraşütümtin açma halkasını tutu- dağ. B. Anohin paraşütüme son d bir göz attıktan sonra (Baydi..) <mesile kendimi boşluğa attım ve Yetecek kadar düştükten sonra çek- aş Balkasın: çektim. Aradan birkaç niyelik bir zaman geçmemişti ki ? dedi, “ 4 Plânörle çok uçuşlar yaptım. Paraşüt atılışlarında e m m duyduğum heyecan ve zevki hiçbirinde bulamadım.,, di di. Uçaktaki yerim boşalmıştı. Fa- kat biz havada ayrı ayrı araçlar Ür tünde bile yalnız değildik. Plânörle gok uçuş yaptım, Güzel Ank yeşil sırtlarından sayısız sik İnişlerle havacılık o melekemi arttır. dım, Fakat itiraf etmeliyim ki ben bu tatlı zevki ne motörlü ve ne de motörsüz uçaklarda bulamadım. Son- suz bir boşlukta ipek kanatlarımla tatlı bir hafiflik içinde uçuyordum. Yere yaklaştıkça düşüşümü daha kuv vetle duyuyordum. Bir, iki, üç. Hop. Ufak bir sarsıntı. Yerde idim. Bundan sonra ayrı günlerde tam sekiz defa daha atladım. Fakat bu lerin e Muallim B. Anehihn ilk atılışımdaki o doyulmaz tadı, 6 tarif edilmez heyecanı duymak hiç kabil mi? ğ Yeni bir adım daha. Gazi Terbiye enstitüsünün beden eğitim karulunun öğretme Ta vacılık sporunun önemini 1 alarak çok yerinde bir karar vermiş ler ve bundan Hava Kurumunu ha- berdar etmişlerdi. Öğrendiğimize gö re kurul, okulun resmi dersleri ara- sma uçak, plânör modelcilik ve p3- raşüt sporlarını da bir ödev olarak eklemeği gerekli görmüştür. Okulun ikinci ve son sinif okurları haftada bir öğleden sonra Türkkuşunun wz- man öğretmenleri B, Anohin ve Ro- manofla Türkkuşu alanında çalışa caklar ve ders yılının bitiminde de 1 salıncağın salıntısı gibi yukarı- Şekilerek hamakta sallanır gibi Vaziyet aldım. Bu sayılı an için- Bözlerimin önünde meler geçti, *E gördüm? Bunları anlatamam, nkü bütün dikkat hassalarımı hal» de,irİa, paraşüt arasına topladığım. ben #iralımda neler geçtiğinden has şı'dar değildim. Treyecanım geçmiş; iden taşan tatl: bir sevinçle be- Yakınlarımda bir ana kartal gibi en öğretmenime ellerimle se- de Mel, cü snaca gireceklerdir. “Hava kurumu, in bu yerinde kararımı, büyük bir ile karşıla muş ve ninisi haftada iki gün beden eğitimi gençlerini alanda çalıştırmak üzere bir program yap- mağa memur etmiştir. Yapılacak programda son sınıf okurlarmın va- #iyeti gözönünde tutulacak ve az za- manda mümkün olduğu kadar çok şey öğretmelerine bilhassa önem ve- tilecektir. Türkkuşu alanının okula 'eriyordum. O da karşılık ver- yakım ve beden enstitüsü gençlerinin akn 5 İLİ Mİ İLME MEİN cin all; Abdurrahman beden kabiliyetlerinin yüksek ve ye. rinde olması ebepler bu çalış- mayı çok kolaylaştıracaktır. Bundan başka okurlar gene her yıl lise öğ- retmenliği ödevini (üzerine alarak gittikleri yerde Hava sporunu yay» mağa çalışacaklardır. Haya kurumu- muzun başkanı B. Fuad Bulca, daha Türkkuşunun kuruluşundan evvel bu yayım işi üzerinde önemle dur. muş ve Türkkuşu salonunda üyeler. le yaptığı bir konuşmada bu vasıta ile hava sporlarının memleketin her köşesine yayılması düşüncesini ileri sürmüştü. Başkanın bu sözlerindeki isabeti şimdi daha iyi anlıyoruz. B. Fuad Bulca'ın o zaman söyledikle- rinden hatırımızda kalanlar şunlar- dı: “Motörsüz uçüşu iyi derecelerle bitirerek iyi derece alan bir uçucu üye, matörlü uçaklarla 20 saatte uç- mağ: öğrenebilecektir. Bröve alanlar, çoğalıp memleketin her tarafına ya- yıldıkça şüphe yok ki, öğrendikleri ni bütün gençliğe göstereceklerdir. O zaman; her kasabamızda küçük küçük spor-klüpleri gibi biret md- törsüz uçak kurumları kendiliğinden açılacaktır. Memleket işlerinde hep ön safta görmeğe alıştığımız Gazi terbiye ens titüsünün, içlerinde Nizamettin, Ni- had ve Vildan Aşir gibi değerli be- der eğitimi uzmanları bulunan öğ- retmenlerini bu yerinde kararların- dan dolayı tebrik ederiz. Koktebelde Türkkuşu okurları Deutche Zentral Zeitung'a 20 ey. ül tarihile Koktebelden yazılıyor: Sekiz Türk plânörcüsü teorik ve pratik bilgilerini arttırmak maksadi- İ6 iki ay evvel buraya gelmişlerdir. Türk uçmanları buraya gelmezden önce memleketlerinde meşhur Sov- yet plânörcülerinden Anohin ve Ro- manofun idaresindeki kurslara de- vam etmişlerdir. Türk uçmanlarinın tafim ve ter- biyesi büyük bir başarı ile, ilerle- mektedir, Pilotluk sımaclarını daha önceden vermiş olan Muammer Ö- niz, Tevfik ve Sait fevkalâde terak- ki etmektedirler, Uçmanlar talim &- Şi olan (Ms, 4) ile uçmaktadır. ralarnda Sabiha isminde bir bayan uçman da vardır. “Türk uçmanları buradaki okullarını bitirdikten sonra 'T. Hava kurumunda öğretmen ola- rak çalışacaklardır. YENİ NEŞRİYAT Büyük Gazete 36 sayfa Büyük Gazetenin bu sayısı 36 sa- hile olarak çıkmıştır. Bu fevkalâde sayıda Çinin Ankara elçisi tarafından Büyük Gazete için yazılan Türk - Çin dostluğuna dair mühim bir ma kâle ile Türk » Çin dilleri arasındaki münasebetlere dair mühim yazılar vardır. 36 sahife 7,5 kutuşa olan Bü- yük Gazeteyi okuyucularımıza tavsi- ye ederiz. . Monte Kristo Aleksandr Dumanın bu meşhur © seri okuyuculara bir kolaylık olmak üzere bir İngiliz muharriri tarafın- dan hülâsa edilmiş ve bu bülâsa mu- allim Ahmeş Halit kitaphanesi tars- fından dilimize çevrilerek neşrolun- muştur. * 'üniversel — Bu mecmuanin son ni zengin mündericatla ve bir gok güzel yazılar ve reportajlarla ln- tişar etmiştir. . Haritacılar mecmuası — Harita &- mum müdürlüğü tarafından çıkarılan bu mecmuanın dokuzuncu nüshası gok temiz bir baskı içinde intişar et- miştir. İçinde birçok fennj ve makaleler vardır. Tavsiye ederiz. van MERAKLI | BAHİSLER! Birbiri Arkasına Doğan Beş Kardeşin Hayatı Bundan iki ay evvel birinci yıldö- Bümlerini kutlulıyan beşizler, şimdi- ye kağar bu münasebetle onlara he- diye edilen bebekleri ve diğer oyun- | cakları elbette kırmış, parçalamışlar- dır. Bu da onların doğumu hakkında- ki avantajsızlıklarına rağmen gerek manen, gerekse maddeten sıhhatte yaşamakta olduklarına bir delil değil midir? Şimdiye. kadar tıp tarihinde beşi bir arada olarak 32 doğum vak'as: kaydedilmiş bulunuyor. Bununla be- raber bu otuz iki vak'adan hiçbirinde bütün çocukların birkaç saatten faz- la yaşadıkları tesbit edilmiş değildir. ; Dionne kardeşlerin yedi aylık doğ- | duklarını da nazarı itibara alacak 0- lursak, vakitsiz doğan bu beşizlerin | beşinin birden şimdiye kadar yasamış olmasına bir harika nazarile bakma- mak kabil değildir. Ayni zamanda ilk doğduklar sesnada muhit ve bâ- kım vasıtalarının noksanlığı da dü- şünecek olursak bunların yaşamaları- nı bir mucize telâkki. etmek icap eder. Ebeleri bulunan Dr. Allan R. Da. foe bir kasaba doktorudur. O bile beşinin birden yaşıyacağına kati'y- yen inanıyordu. Doğdukları köyde, ne elektrik ne de ısıtma tertibatı yok- tu, Doğduktan sonra üç dört saxt müddetle onlar usıtmak bile bir me. | sele halini almış bulunuyordu. Bir yorganın içine sıcak su şişeleri koya- rak ısıtılan yatakta ilk geceyi geçi. | ren beş kardeşlerin vaktinden evvel doğdukları için birini bile kundakla. | mağa yetecek kadar bez bulunmadı. Rından beşi de ince kâğtılara sarıla- tak geceyi geçirmişlerdi. Onlara ba- kan hasta bakıcı ilk beş gün zarfın. da ancak dört saat uyku ouyuyabil- mişti. Damlalık ile süt vermek sure- tile beslenen beşizlerin gıdasını su ile karışık süt, masır suyu, ve birer dam- la konyak teşkil ediyordu. Vaktin- den evvel doğdukları için ana sütüne muadil gıdaya mubtaçtılar. Komşu- lardan emzikli kadınlar ve (350) ki- lometro etraftaki Toronto şehrinden analar memelerindeki süt üsağarak buzlu şişelerle beşizlere yollamışlar. dı, , Çocuklarını teşbir işin mukavele imzalıyan cahil ana ve babay ıyavru- “tarım Ölümü demek öla”Bü Hareket- ten zorla men için Kanada hüküme- ti tedbirler almak mecburiyetinde kalmıştı. Bilâhare onlara mahsus inşa olu- nan hastaneye yazım sonunda naklo- lunarak şimdi güneşli ve her türlü shıhi şeraiti haiz bir şekilde bakıl- maktadırlar. Şimdiye kadar ancak bir kere nezle olmuşlardır. Her iki günde bir tatbik olunan sun'i güneş Şua, onların şişman vücutlarını san- ki plâjda yanmış gibi iyice karartmış bulunuyor. , Doğuşta en zayıf olan Jvonne şimdi en şişmanıdır. En güzeli An- nette'dir. En yaramazları da gene odur. İsmini ilk tanıtan da o olmuş- tur, Emilie çok hassas ve mağrurdur. na Prima Donna İsmini vermişler. dir. Yuvarlak yüzlü Cecile ise içle- rinde en aşiftesidir. Halkın tehacü- müne mâni olmak için kapıda duran iki polise birden daha şimdiden göz <tmektedir. En uafkları Marie vücu- dundaki ufak bir iz ve bacağında rad- yum tedavisi ile gitgide kaybolmak- ta bulunan küçük bir urla belki de en sihhatsizleridir. Beşizlerin besleme tarzı bütün an- nelere bir misaldir. oDğdukları gün- denberi gıdalar tarasından balıkyağı, portakal suyu, domates suyu eksik mektedir. Onların istedikleri kadar bol su içmelerine de müsaade olunmaktadır. Bir seneyi doldurduk- tan sonra börek, et ve şekerlemeden maada bütün yemeklerden bir #ik- tar kendilerine yedirilmekte bulun- muştur. Günde iki defa banyo alı yorlar, Gece uykuları on iki saat üze“ rine tertip olunmuştur. Bundân maa- da sabahları da açık havada uyutul maktadırlar, Sabah güneş alında tahtessifir soğuklarda bile yene açık» |, ta uyurlar, Beşizlerin ana ve babası hâlâ ço- cukları geri almak emelindedirler. Doğdukları yeri meraklılara göster- mek için bir müteşebbis tarafından teklif olunan senevi on bin doları reddettikleri gibi hükümetin yardım tekliflerini de ayni soğukkanlılıkla karşılıyorlar. Son derece basit bir köylü tabaka- sına mensup olan Dionne'ların esasen başka türlü düşünmelerine imkân yoktur. Onlara göre inekleri, öküz- İeri ve çiftlikleri gibi çocukları da mal meyanında gelmektedirler. Maa- mafih bir sene zarfında sadece resim çektirmek hakkr üzerinden ana ve babaya elli bin dolar verildiğini dü- şünecek olursak beşizlerin hakikaten çok sanslı kızlar olduğunu kabul €- deriz. Şimdiye kadar servetleri (200) bin doları geçen beşi bir aradaların büyüyünceye kadar milyoner olacak- larına şüphe bile taiz değildir. Yol Arkadaşı ———-- Nakleden : Mİ-FA Kerimle Şinasi, Adanaya gidecek olan arkadaşları Sadiyi uğurlamak için vapurdan çıkıp ta istasiyona dikleri vakit kalabalık keskin bir öğ- le güneşi gibi gözlerini kamaştırdı. Kerim, Şinasinin kolunu dürterek: — Kalabalığa bak yahu. Sadiyi nasıl bulacağız? dedi. Hakikaten Haydarpaşa gari o gün fevkalâde kalabalıktı. Sırtlarında ve ellerinde çantalar ve sepetleri bir sürü hamal telâşir telâşli giğip geli- yor, kadınlı erkekli, çoluklu çocuklu büyük bir yolcu ve uğurlayıcı kali- balığı kabarık dalgalarile bütün ista- siyonu baştan aşağı kaplıyordu. Iki arkadaş, itile kakıla, komparti- man pencerelerine baka baka bütün tren boyunca yürüdüler, fakat hiçbir pencerede Sadinin gülmeği itiyat edinmiş siyah ve çukur gözlerile kar- şılaşamadılar. Dostları bulmak için trene atlamak mecburiyetinde kaldı- lar. Bir sürü bavul, çanta ve sepet istif edilmiş daracık koridorlardan ge» gerek her kompartimanın önünde du- tarak başlarını içeri uzatıp Sadiyi aradılar. Nihayet son kompartıman» dan başlarını uzattıkları vakit, Sadi- yi, kocaman bavulunu cılız kollarile havaya kaldırmış, tafı yerleştirir bir kalın se- vaziyette gördüler. sile: — Yahu, nerelerdesin? dedi. De- mindenberi seni arıyoruz. N Sadi, meridilile terini silerek: — Görüyorsunuz ya, dedi, yer ara» makla meşguldüm. Kerimle Şinasi, arkadaşlarını bul- duklarma memnun, içeri girip otur- dular ve üç arkadaş cıgaralarınm du- manlart gibi hafızalırını da biribiri. ne kartştırarak, bütün bir sene geçir- dikleri tatlı hayattan bahsettiler. Bir aralık Şinasi: — Nasil Sadi, dedi, bari yol arka- daşlarm iyi kimseler mi? Sadi, cıgarasının külünü parmağı nın ucu ile silketek: » — Ne gezer, birader, dedi. Kom- partimanda iki pimpon, iki mektep- İl çocuğu, bir de ben varız. Kerim, Sadiyi omuzundan sarsa” rak: ene, dedi, bir boş yer var». — Evet, dedi Allah vere de güzel bir kadın gelse... z O esnada kompartiman kapısında bir kadın başı göründü ve ince, tat- e bir ses duyuldu: — Affedersiniz etendim. kompartir manınızda er VAF HAKİ Üç pe suş A birden başlarını s6 sin geldiği tarafa çevirdiler. Hariku- IKro- İkiler Mide güzel bir kadm. Elinde bavulu ile kapı önünde duruyordu. Sadi ye» rinden fırlıyarak: — Var efendim! dedi. Ve arkadaşlarının manidar bakışlar rına göz ucu İle bir tebessüm gönde rerek kadına yer gösterdi. Bavulunu elinden aldı, rafa yerleştirdi. Kadın, iri yeşil gözlerile delikanlıları süzdü ve Sadiye: — Çok teşekkiir'ederim. Sizi bü» yük zahmetlere soktum. Diyerek yürüdü gitti. Şinasi, yerinden uzanarak bakışlar rile kadını takip etti ve sonra Sadiye dönerek: — Talihli çocuksun be vesselâm, dedi. Böyle güzel bir kadınla insan, değil, Adanaya kadar, dünyanın öteki ucuna kadar da seyahat edebilir. Ve Kerim ilâve etti: — Adanaya gider gitmez tik işin bu macerayı bütün tafsilâtile bize yazmak olsun, Sadi, arkadaşlarının kendisine gıps ta ettiklerini, adeta kıskandıklarım sezmişti, Hem onları" teselli etmek, hem de kendi talihine pek te güvene mediğini göstermek için: — Yahu, durun bakalım, dedi. Da- Ba balık suda iken lık ediyore e Şinasi dayanamıyarak: — Artık sen de uzun etme, dedi Beraber yolculuk yapacağın bir kadı. pi kafese koyamıyacak kadar bece- riksiz ve aptal değilsindir ya... İlk kampana çalıyordu. Kerimle Şinasi, Sadiyi son bir defa kucaklayıp aşağı indiler, Sadi yalnız kalınca kendi kendine: — Eh, biraz sonra, güneş cilâli bir macera denizinde pupayelken gis deceğiz.. Ikinci kampana çalıyordu. Sadi, © harikulâde güzel kadının, yanında yürü buruşuk, saçları ağarmış, ZöZ“ lüklü bir kadınla beraber daracık ko- ridordanskompartimana doğru icele acele geldiğini görünce geri çeki! Kadın, o ince ve tatlı sesile ve Yi gülümsiyerek: — Kuzum beyefendi. dedi. Annem Eskişehirde inecektir. Oraya kadar size emanet ediyorum... Sadi, güzel bir rüyadan uyanan kimselerin göze batan sersemliğile: — Baş üstüne efendim, diye keltes liyebildi... Tren kalkarken, o harikulâde gü“ zel kadın, aşağıda kompartıman pen- ceresi çerisi annesine, gider gitmez mektup yazmasını tembihli- yor, Kerimle Şinasi de, ömründe ilk defa olarak somurtan Sadiye güzel yolculuklar temenni ediyorlardı. vam Birkaç Adam i Lİ a mma eri RAMİ —İ Peygamberin birisi: “Sağ yanağı. ha bir tokat atana 8ol yanağını da uzat” dermiş. İyi ama sağ yanağa şe- marı yapıştıran, şamar yiyen adamın bu nezaketi göstermesine vakit bir rakmadan sol yanağa da i dirirse? Suratımızda artık bu aceleci adama uzatılacak köşe kalmazsa ne yapmak lâzım? Ona hırsından dudak” İarını ssıran yüreğimizi de mi kökün- den kaparıp uzatalım? Ya bu acele ci adam onu da suratımıza çarparsa? Birak çarpsın. Sen bu adama acıya- bilirsen#büyük bir adamsın. . Şu sapı dolgun bir saç örgüsü gibi kıvrılan testiyi kendi ellerinle yuğur- muş kadar sevebiliyor musun? Kendi sesini bir başkasnın — sesi gibi dinliyebiliyor, kendi yaptığın re- sime bir başkası yapmış gibi bakabi- liyor ve kendi yazılarını yine bir baş- kösr yazmış gibi okuyabiliyor musun? ine | Sez mey bir adamnın. Masmavi bir göğün pencerenin al tmda masmavi bir at gibi kişmediği- ni ve seni çok uzaklara götürdüğü o- juyer mu? Çıplak ayaklarla toprağa bastığın zaman toprak bütün vücu- dunu elektrikliyor mu? Bir gemi ka- marasının çerçevelediği avuç içi ka- dar bir bulut parçası sana dünyaları bağışlıyabiliyor mu? Sen yaman bir adamsın... . Balkonda asılan temiz yıkanmış ve henüz su kokan keten bir masa örtü- süne alını sürüp göğe bakıyor ve ge- © havagazi lâmbalarının biribirine düğümlediği uzun gölgelerden bir ta nesi seni korkutmağa kâfi gelirken beş tanesi birden yolunu kesen kendi gölgelerinden bir hırsızdan korker gibi korkuyor musun? Sen hasta bir adamam. Ve sen ey hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi sevmeden sevilmek İse tiyen adam, sen kötü bir adamsın, dö Sd i i i

Bu sayıdan diğer sayfalar: