ız 4 TAN KÜLTÜR Amerikan Kültür Kurulu A, Malehe'ten: Bizimkine oldukça benziyen Ameri kan okul kurulu biri uzun bir müddet işgal etmiyecektir.Burada her devlet, temelyasasının çizdiği sınırlar içinde kendi okullarını serbestçe idare eder ve Vashingtpn'da bulunan ve İçişleri Bakanlığına "bağlı olan terbiye büro- su, bilhassa neşriyat ve istatistikle uğraşır. Keza her devlette bir okul encüme- ni ve idari teşkilâtın bütün meratibe- lerinde ise gene bu çeşit encümen veya meclisler bulunur. Bu sonuncü- Jar bazan devlet okul encümenlerin- den de daha önemlidir. Nitekim Nev- york şebrinin Boart of Educalin'i 50 milyon dolarlık bir bütçeye maliktir ve 800,000 talebeye ders veren 20,000 öğretmeni idare eder. Bu çeşit rakam lar, Amerikan maarifindeki “ademi merkeziyet” in ne kadar zararı oldu- ğunu göstermektedir. Okul direktör. lerinin, kadın veya erkek oldukça ge- niş bir salâhiyeti vardır ve bunlara #- sistanlar, değişik işdaşlar o “collabo- ratcur” verilmiştir. Ozel tedrisat yukarıda gösterdiği- miz rakamlara gitmez. Zaten, ilk okul hususunda özel tedrisata hiç te rağ- bet olunmamaktadır. Orta tedrisatta ise ancak birkaç tane özel ise vardır. Üniversitelere gelince iş değişir. Ame rikan üniversitelerinin büyük bir kıs- mı birer özel milessese halindedir.Bun lardan biri olan Nevyorktaki Colum- bia Üniversitesinin büyük binaların - da dünyanm her tarafından gelen 18 bin talebe tahsil etmektedir. Bu üni- versitenin terbiye enstitüsünde içinde birçok Çinli ve Japon bulunan 2000 talebe vardır. Deretelenme bakımından da Ameri- kan teşkilâtı bizimkine benzer.Çocuk bahçelerine 3-6 yaşındakiyavrular ge lir. 6 - 14 yaşımdaki çocukların de» vam ettiği 8 sınıflı ilkokul parasız ve mecburidir. 14 - 18 yaşındakiler gene parasız olan High School'a devam &- derler. Bu okulu bitirenler, talebeyi Universiteye hazırlayan kolejlerde iki sene kalırlar. Maamefih High School dan çıkan genç İsterse öğretmen okul larma, teknik, tarım ve v. b. enstitüle rine girebilir. Bu benzerliğe rağmen gene olduk. ça önemli bir fark dikkati çekiyor: Orta tedrisat ilk ve yükâek tedrisat arasında biraz fazlaca ihtisar edilmi- ye benziyor. Bu hal belki, Amerikalı- nım, çocük oyunları ile ekmek parası- nı kazanmak endişesi arasında sıkışıp kalan mürahiklik dev- resinin kısalığından ileri gelmektedir. Ne olursa olsun Hig Sehool, bütün değerine rağmen, iste» rilen insitamı haiz değildir. Masma- fih, ayni derecede bulunan birçok 0 « kullar « meselâ zenaat, tecim, ameli hayat, v.b okulları gibi Hig Sehool'a rekabet etmektedir. Keza ilk okulu bitirip te hayata atılmış olanları Üni- versiteye hazırlamak maksadile gece dersleri organize edilmiştir. Bütün bu mekteplere lâzımgelen öğ retmenler nasıl ve nereden tedarik €- diliyor. Orta ve yüksek tedrisatı kale almıyalım, fakat bundan sonra müte. madiyen üzerinde duracağımız ilk ted risatta bile öğretmen bulmak mesele- si, henüz halledilmemiştir. Evvelâ, erkeklerde ilk okul öğret- meni olmak hevesi yoktur Bu he- vessizliğin sebebi, hiç kimsenin dev- let memuru olmağı istememsi, daha doğrusu başlea işlerde daha fazla ka- zanmak imkânı bulunmasıdır. (1) Ha kikâten, ilkokul öğretmenlerinin ay » lıkları zannedildiği kadar yüksek de #ildir. Bu yüzden ilkokul öğretmenli- Ri kadınların elinde kalmıştır. Şunu da söylemek lâzımdır ki feminizmin vatanı olan Amerikada bu hali hoş görmiyenler de vardır. Diğer cihetten öğretmen okulları değer itibarile biribirine denk değil - dir. İçlerinde, modern pedagoji cere« yanlarına önem vermiyenleri de bu- Tunur, Bunların, şüpbe yok, en iyile rinden birini ziyaret ettim. Bu okulda pratik dersler gayet iyi organize edil- mişti, İki seneye sığdırılan bu ders - ler, teorik derslefle münavebe halin. dedir: Beş hafta süren teorik tedri « satı, ilkokullarda geçen beş haftalık bir tatbikat devresi takip eder. Critic tescher'denilen bir öğretmen, müpte- dilere lâzmgelen tavsiyelerde bulunur ve derslere nezaret eder, Açık hava oyunlarına fazla bir za- man ayrıldığını ve talebe ile öğret- menlerin bu gibi oyunlarla fazla meş- gul olduklarını gördüm. Derse gelin ce, biraz insicemsızlık ve alâkasızlık görülmekteydi. Halbuki Columbia, Havard, Şika - ga Universitelerine bağlı olan peda» goli enstitülerinde büsbütün başka / Hegel'in San'at Hakkında Şir. — Made tarzlarının üstünlü- güne ve ifade vasıtalarının mahiyeti- ne göre sanatlar dereceleniyor.San'at ların birinci basamağı mimarlıktr; s0 nuncu basamağını da şiir teşkil edi- yor. Mimarlıktan şiire doğru yüksel» dikçe fikrin maddi şekillerden gitgi- de kurtulduğunu ve görülmeyen, yer tutmayan, maddi olmayan işaretile, - ruhun ve hissin yankusu olan - se8- le ifade olunduğunu görüyoruz. Musikinir diğer sanatlardan üstün oluşu, maddi şekillerden uzaklaşmış bulunmasındandır. Fakat musiki, duy guların kavradığı şekilleri atmakla İphama, karahlığa düşmüş oluyor. Dü sünceyi açıkça ifade edemiyor, ve mevzuunu aydınlatmak istediği za- man, sözü, yani yabancı bir sanate alt olan bir vasıtayı yardunına çağırmak zorunda kalıyor. Söz, düşüncenin tam ve hakiki işa- retidir. Yalnız lisandır ki zihnin bü- tüp tasarlarını (lasavvurlarını), tu- hun bütün durumlarını ve yelişimle- riwi bir aksivon içlade anlatabilir. Ifa de tarzı söz olan şiir en üstün, en ek- siksiz sanattir. Diğer bütün sanatleri ). aşar. Şiir, re- lök'erini (hususiyetierini) birleştir- mektedir. Birinciler gibi muhayyele- ye, esyanın tablosunu çizer, musiki gibi duyguyu bütün derinliğile ifade eder, ve ona düşüncenin açıklığını ilâve eder. Bir vax'ayı bütin evrele- re (aafhalarile), bır işi (action) bü- tün devamile nemi ayrıtma (im- tiyazına) malik olan sanat yalnız şiir- dir. Böylece, şiirin öbür sanatlerden €- saslı farkı, zihnin bütün tasarlarını (tasavvurlarını) - artık duygulara de ğll fakat bizzat zihne hitap eden ha- yallerle - doğrudan doğruya ifade et- mesidi Şürin kullandığı lisan, aydınlığı ve zenginliği ile, düşüncenin bütün dün- yasını kavramağı mümkün kılar, Eğer resme kıyas edilirse, şiir de resim gibi tasavvur edebilir « gerçek» ten şiir, görülen şekillerin açıklığını ve onların bltün ayrımlarını (teferrür atmı) vücude getiremez. Fakat zihin Bu eksikliği muhayyelenin kuvveti ile yetinceyor Zaten bu eksiklik şiirde hesap z bir üstünlük temin etmektedir. Çünkü bu eksiklik yüzündendir ki şiir artık si- murlı bir mekânda kapalı kalmıyor; mevzuunu bütün genişliğile ve biri biri ardınca olan gelişiminin bütünlü- Zile canlandırabilir. Şür musikiye benzer; çünkü her iki sanatin ifade vasıtası sestir, Fakat musikide ses, fikirden ayrı bir işaret değildir, ifa- de ettiği hisle karışmıştır; bundan dolayıdır ki vasıta olarak değil gaye mühim bir surette kavrayabilir: Ru- hun hissini - mühim ve gayrimuayyen karakteri ile - ifade etmekle iktifa ©- der. Bunun için, zihin sesi, açık ve seçik bir işarete, vazifesi fikri naklet- mek olan bir işarete çevirmek ihtiya- cındadır. Şiirle musikinin ayrıldığı esaslı nokta da işte budur. Sanat musiki ile, görülen şekli bıra kıyor; şüir ile de hissin doğrudan doğ- Düşünceleri ruya ifadesi olan sesten sıyrılıyor ; fil ri ifade etmeğe kabiliyet kazanıyor. Musikide, his sesle ynileşiyor. Re- simde, fikir şekil ve renkle karışmış- tır. Burada bizzat fikir, sözün sesleri içinde, zihne hitap eden hayallerle - yalnız kendisi için - ifade olunmuş- tur. Bu işaretler de sanat tarafından işlenmiştir, lâkin mözür, ritim, masra- ların âhengi, ancak harici kombine - onlardır, yoksa sanatin esası unsü- ru değildir. O halde poetik düşüncenin kendine has.unsuru nedir? Bu görü maddi olmayan müşkül, hayaldir, zi- hinde muhafaza edilmiş olan eşyanın hayalleridir. İşte şairlerin işleyeceği malzemeler bunlardır. Mimarın taşı, heykeltraşın mermeri veya tuncu, res samın renkleri, musikişinasın sesleri işitildiği gibi şair de hayalleri işler, Fakat bu, ancak poctik düşüncenin şeklidir. Esası nedir Esası, bu hayal ietin kapladığı, renkle örttüğü, fikir- lerdir. Bu bakımdan şiir, diğer sanat- İerden ancak evrenselliği ile ayrılır. Daha tam olarak ifade ettiği fikirler, diğer sanatlerin ifade ettiği ayni fikir- lerdir. Şiir eserlerinin esası, umumi. yetle diğer sanatlerde olduğu gibi, eş yanın bizzat esası, onların (o özüdür. Bu öz, bu esas, evrensel ve öncesiz (ezeli) hakikatler, varlıkları canlan - | dıran hayat prensibi, onların âhenj ni yapan kanunlardır. Bir kelime ile hakikattir. Güzel ise o hakikatin par- daklığı ve duygularla çarpan bayali- ir. Maddi ve mânevi âlemin bütün ob- | jeleri, tabiatin hâdiseleri, tarihin vak- aları, insan hayatının sahneleri, şiirin slanma girmek hakkına maliktirler. Lâkin, unutmamalı ki yalnız hakikat, ideal, öncesizlik tarafları ile, ideleri ile şürin alanına girebilirler, yoksa Güşkel ve yabancı taraflarile değil. Şiir eserlerinin hakiki esası budur. Şekle yani hayale gelince, bizzat onun da artistik muhayyelenin kanunları. na göre, bir lisanla ifade edilmeden önce, işlenmiş bulunması gerekir. Bu prensiplerden şu netice çıkıyor ki di- ğer bütün sanatlere hâs olan vasıta- İarı birleştirdiğinden ve aştığından şi- ir, evrensel sanattir. Başka bir sânat- de de bu evrenselliği haizdir: sanatin biç bir muayyen şekline, hiç bir bu. susi tipe bağlı olmadığından bütün devirlere uygun gelmektedir; zira her türlü fikri ifadeye, her türlü mevzuu almağa kabiliyetlidir, yeter ki muhay yelenin alanına girmeğe elverişli ol « sunlar. İşte bu sebeplerden dolayıdır ki şilr, sanatlerin yükselişinde zirve- yi teşkil ediyor. Sanatler şubesinde şiirin en sona bı Takılması, evvelce gözden geçirilen $e kileri ve fikirleri bütünlüğile ifade et mesidir, Sanat şekillerinin ilerleyişinde son tekemmül merhalesini teşkil eden şi- ir, ayni zamanda da sanatin inhilâl et meğe başladığını ve fikrin daha yük- sek bir şekle mühtaç bulunduğunu his » Filhakika şiir, din ile il - min yoldaşıdır. Sanat mntakasının Üs En YA Fa luygulara iyaller- den kurtulur Şe, mücerret hakikati, evvelden hakikati temaşaya dalar. Suut Kemal YETKİN canlılık, tamamen (ilmi ve inkılâpçı bir ruhla gta. Bu enstitülerde birçok dersler oku» tulmaktadır: Terbiye tarihi, terbiyevi sosyoloji, terbiye felsefesi, psikoloji. pedagoji, testler ve istatistik, tecrü- bi oji, teşkilât muhtelif sınflar. da tatbik edilmesi gereken usuller, bioloji v.b. Keza bu enstitülerde mün- hasıran mesleki veya zira veyahut di- ni terbiye ile, izcilikle, çocukları eğlen dirici faaliyetlerle uğraşan. gruplar vardır. Bu, bir âlemdir. Bu enstitülere devam eden talebe- nin çalışma programı şudur: Oldukça elemanter bir tarzda yapılan kurlara muntazaman devam eder. Lâboratu - varlarda çalışır. Kütüphanede araştır malar yapar - bu çalışma tarzına bik hassa çok önem verilmektedir - ve ens titüye bağlı olan okullarda ders görür ve tatbikatta bulunur. Kajdeten, ensti tülerde okunan derslerin ordinaryüs profesörleri, pratik ve teori arasmdaki teması muhafaza etmek maksadile, enstitüye bağlı olan mekteplerde de ihtisaslarma göre vazife alırlar. Şimdi hatırıma şöyle bir sual gelir: Mademki bu terbiye enstitüleri bu kadar mükemmeldir, neden öğretmen okullarmı lâğvedemiyorlar? Öğretmen okulu, ilkokul öğretmeni olmak için en kısa ve en ucuz bir yoldur. Terbi- ye enstitülerinden çıkanlar da ilkokul öğretmeni olabilirler. Ancak, bunlar, orta tedrisatta, öğretmen okullarında veya Kültür Bukanlığında vazife al - maktadırlar. Bu suretle terbiye ensti- | tülerinin verimi,ilim bakımından çok değerli oluyor.Bunu,Amerikadaki ter Diye dair neşriyat teyit etmekte « Fakat bu pedagoji âlimlerinin halk okullarile temas halinde bulunamama ları ve öğretmenlere kâfi derecede te- sir edememeleri, pratik neticelerin değerini azaltıyor. Çeviren: Sabri Ander (1) Nevyorkta 1920 ağustosundan iti- beren bir kadın — öğretmeninin yıllığı 1500-2875 dolar (her sene 125 dolarik muntazam bir zam vardır) yani bir dolar 125 kuruş hesabile 1875-3593 “Türk Tras, bir erkek Öğretmeninin senede lar, “ Ee Sine ale m — aaa m, YENI ANKARA SEFERLERİ YARIN BAŞLIYOR . Son zamanlarda Ankara ile Istan- Cümuriyet bayramının yaklaşmasını da gözönüne alarak Ankara ile Istan bul arasında haftada birer defa olmak Üzere fazla katarlar işletmeği karar. Jaştırmıştır. Bu postala yarından iti baren işlemeğe, ba: . Bu tren ler her hafta salı günleri 9,40 da Hay» darpaşadan ve çarşamba günleri de 9, 30 da Ankaradan kalkacaktır. Bu se- il vaz geen katarı tarifesi tatbik lecek, her sınıf yolcu için ayrı va- gonlar bulumdurulacaktır, ONSEKİZİNCİ YUZYILDA Fransada Öğretim Ve Terbiye Fikirleri On sekizinci yür yıl sonlarında Fransada henüz genel bir kültür si yasası yoktur. Siyasal ve idari ku- rumlar arasında “okul” bir mevki iş- gal etmez. Müllet çocuklarının öğre» tim ve terbiyesile uğraşan kurum ki. Wisedir. Her nekadar kilise dışında si vil kuruma bağlı okullar varsada bunlar da zların araştırmaları al. unda lam kli Öğretim ve terbiye hususunda bir inhisar mevcut demektir. Bu inhitarların dayandığı unsurlar şunlardır: i — Ortazamanlardanberi kilise - nin öğretim 've terbiye ile uğraşmağı kendisinin en tabit bir hakkı olarak telâkki etmesi, 2 —Bu yuydda çok dindar olan halkın çocukların kiliseden başka ku rümlara vermek İstememesi. 3 — Allahtan aldıkları bak ile hü- küm sürdüklerini iddia eden dini fel # sefe ile yetiştirilmiş nesillere muhtaç olmaları, Papazların verdikleri öğretim ve terbiyenin mahiyeti tamamen dini idi. Amacı manen Allaha, maddeten krala esir bir nesil yetiştirmek idi. Köy okullarından üniversiteye kadar Sk ve terbiye eden papazlardı. 'erdikleri terbiyenin de da) prensip çocuk ruhuna Allah korkusu sindirmekti. Öğretime gelince - her şeyden evvel dinle öğrenilmesi esas ittihaz edilmişti. Dinden sonra yazı ve biraz da hesap öğretiliyordu. İlk okulların sınıfından itibaren ulusal Tisan ihmal edilerek okutma lâtince yapılmakta idi, Ders program. larında ulusal tarihin yeri yoktu. Mu- kaddes tarih okutuluyor ve zorla ez- berletiliyordu. Yüksek öğretimde ta- kip edilen usul ve amaç dini idi. Ser best düşünüş yasaktı. Kralın kuvveti ni Allahtan aldığı ve ancak ona karşı mes'ul olduğunu münakaşasız kabul etmek lâzımdı. Öğretilen felsefe, dün- yada yaşamaktan amaç ondan istifade olmayıp ahrete hazırlanmak olduğu merkezinde idi, Öğretim ve terbiye rağ- men ayni Fransanın en bü- yük ilim, felsefe ve san'at adamları- || nm yetiştiklerini görüyoruz. Ancak (İl bu kafalı adamlar tamamen kilisenin öğretim ve terbiye çerçevesi haricin- de yetişmişlerdir. Birçokları kilise ku- ||| rumuna ve felsefesine hücum ettiler. Jan Jak Russo insanın iyi olarak doğ- duğunu fakat cehalet ve taassup yü zünden fena olduğunu 'ileri sürerek papazlara hücum ediyor, cehaletleri- ni, taassuplarını açarak öğretimin ek lerinden alınmasında israr ediyor. Didere için tahsil ulvi bir şeydir. Öğretmek, insanı medenileştirmektir diyor. Didero da Russo gibi papazla- çen cahil oldukları ve öğretmeğe Ji yakatleri olmadığını söylüyor ve öğ retimin devlet tarafından verdirilme- sinde israr ediyor. Volter'e gelince o da ayni zemin üzerinde söz söylüyor ve insanların her zaman dini inanmalara kurban olduklarını göstermeğe çalışıyordu. Volter insanların ellerini açıp gözle rini havaya dikerek Allahtan medet bekliyecekleri yerde etrafına bakıp tabiati görmelerinin ve tetkik etmele- rinin daha münasip olacağını söylü- yor, Bu mütefekkirlerin ve Çilosofla rın fikirlerinin yazılmasile tabiatile- dir ki, dine ve papazlara karşı bir ce- reyan uyanryordu. Fakst bu cereya- nın kuvvetlenmesine bir diğer | ve mühim sebep daha var. O da birçok tarihi eserlerin meydana çıkarılması. dır, Bu devire kadar medeniyet hak kında hâkim olan zihniyet medeniye- tin İsa ile doğduğu ve Havariyun ile yayıldığıdır. Halbuki bulunan tarihi eserler İsadan çok daha evvel kuru- lan medeniyetlerin ve itikatların mev cudiyetlerini meydana çikatıyor. Matematik fizik, kimya ve biyoloji aa aaa a” “İ ni ilme yer türlü yeniliği aforoz ediyorlar. Müte || Gönlü yıllarca boş kalmış ve sev- mek, sevilmek hasretile çırpınmış o « lanlar bir benzin deposuna benzer; hemen tutuşuverirler. Tutuşmak için bâhane ve fırsat beklerler- İşte Faruk İlan. Sokukta rastia- dığı bir kızı nasl sevdiğini anlatı - yor: “Büyük feylesof ve şair Göte: “Herkeste bir gönül boşluğu vardır. Aşk bu boşluğun -doldurulmasıdır. Bu aramakla değil hayatın hazırlan- dığı tesadüflerle dolar, demiş. Nekadar doğru! Gönlümün bir ta- raf: yirmi dokuz yıl bonoboş kaldı. İ- çine hiçbir kadın gölgesi karışmıyan âvare mânasız bir hayatl.. Tesadüf bir gün karşıma bir genç kızı çıkardı. Bakışlarımız karşı karşı ya gelince vücudüm elektriklenmiş gibi sarsıldı. Durgun esmer yüzllü, siyah gözlü, içli bir kızl Bütün şuur ve İrademi elimden alarak bir hayal gibi yanımdan geç - ti o. Bende peşinden o sürüklendim. Evine kadar takip ettim.. Kendi ken- dime: iğ ' — Bir çift siyah göze yanmak. Ne budalalık!,. Dedim. Çok yanıldım Artık her akşam vazife dönlşleri o- nu görüyor ve yalvaran bakışlarımla takip ediyordum. O çok ciddi müka- bele ediyor. Gönlümdeki boşluk aşk denen tatlı ıztırapla doldu. O beni alevli gözlerile, kendinden koparıl » mış bir ateş parçasına çevirdi. Bu ne dir? Geçici bir rüzgâr mı? Yoksa gö nüölleri bambaşka bir âleme sürükli- yen bir fırtınanın mı? En gin denizlerdeki esrark gün batışları de yapılan ilerleyiş ile de din ve ki- lise kredilerinden önemli bir kısımla rını daha kaybediyorlar.Kilise öğret |! im kurumlarında düşünceye, ye- . Papazlar her fekkir ve filozoflardan maada kilise. ye kuvvetli bir darbe indiren iktisat || Gılar oldu. İktisatçılar papazları ço- cuklara yeni kurunların ihtiyaçlarile kabili telif olmıyan bir tahsil ve ter- biye vermekle itham ediyorlar. İkti- satçılara göre çocukları serbest mes- leklere sürükliyecek ve onlara hayat- ları sevdirecek bir tahsil lâzımdır. zumlu görmektedir. Kilise esasen hakkı Allahtan aldığından ve bunu hiçbir kuvvete terkedemiyeceğini de iddia etmektedir. Fakat yukarda say- dığımız amiller karşısında 19 uncu asrın başlangıcında kilisenin CevişMe Y y içi 29 Yıl Boş Kalan Bir Gönül Belediyeler Bankasından: 1 — Bankamız çin yapılacak binanın proje müsa- bakası 5-10-935 tarihinde bitmiş ve neticeyi tayin için 12-10-935 tarihinde toplanan i verilen notlara göre, Mimar Seyfeddin Arkanın Pro- jesi 1000 lira mükâfatlı birinciliği ve Mimar Afvan Lugal ile Nizameddin Doğunun müşterek bulun- dukları proje 800 lira mükâfatlı met Reşat ile Celâl Biçerin müştereken yaptıkları proje ile İng. Johan Gangl ve Kari müşterek yaptıkları proje ve Mimar Viktor Mitag'ın projesi de müsavi derecelerle (400) er lira mükâ- fatlı Üçüncülüğü kazanmışlardır. 2 — Müsabaka haricinde kalan On'plân ve make- ti bu ilân tarihinde nitibaren bir ay zarfında sahiple- rinin Bankaya müracaatla geri almaları ilân olunur. 5 | Rusguklu Hakkı Üzel 21-10.935 3 | bıraktığını yazımız. Madem ki, her gün görüyorsunuz. Demek bir yerâ# çalışıyor. Oraya bir başkasile, mese * İl bir çocukla gönderiniz. Evvelâ kef disinden cevap bile beklemediğinizi. yalnız kendisini çıldırasiye seven bi risi bulunduğunu haber vermek iste” diğinizi yazınız.Sonra ikinci, üçüncü, dördüncü mektup, Nihayet ona mek* tup yazanı her gün gördüğünü haber veriniz. Merak edecek, alâkadar ola caktır. O zaman bir yolunu bulup görüşebilirsiniz. e Çocuklarını gözü görmiyen bir kadın Kadıköy, Alâ imzasile: “Yirmi beş yaşındayım. İki sene“ denberi zengin bir aile yanında bu- İunuyorum. Bu evin tüccar olan er- keği beni zevcesinin rararı Üzerine himaye ettiği gibi yanmada aldı. Kâtip yaptı; 80 lira da maaş veriyor. Evlerinde yeyip içip yatıyorum. Hatta zevcesi elbiselerimi de yapıyor. Fakat bu yardımın sebebi kadının çocuklarını görmeyip bana düşkün“ Müğüdür. Fırsat buldukça odama ge“ liyor. Şimdiye kadar bu vaziyete sabrediyordum. Çünkü kadın bir iki sene sabredersem kızını bana nişan İhyacağmı söylüyordu. Halbuki onu başkasına nişanladılar, Bu evden ba“ şımı alıp kaçmak istiyorum. Bu kö“ dın bana bir fenalık edebilir mi?,, Ne fenalık edecek? Kocasına ken- disine tasallut ettiğinizi mi söyliyes cek? Bundan siz çekinmek için yal nız evlerinden değil, kocasınm işin den de ayrılmak için bir behane bur Tunuz. Daha doğrusu başka bir iş arayınız. Oraya yerleşince hem Ho“ tası için, hem bu kadın için söyliye- cek söz kalmaz ve belki onu gazaba da getirmemiş olursunuz. juri tarafından ikinciliği ve Ah- Alth'ın keza (3078) (6569) müesseseleri Bütün kitaplarınızı, Levazım | dosyanızı, Ecnebi ve Türkçe Bisanlarda gazete ve mecmus- larınızı en iyi şersitle f DOKTOR »—— ———— VAPURCULUK Türk Anonim. Şirketi İstanbul Acentalığı Liman Han, Telefon: 22025. || Galata şubesi Tel: 43663 Trabzon yolu GÜNEYSU vapuru 22 Birinei- teşrin SALI günü saat 20 de Rizeye kadar