———S 28-9.935 Yarın Oyunların Son Günü Şimdiye Kadar Yapılan Müsa- bakalarda İlerliyen Ve Geriliyen Balkan Oyuncuları Eğer Yugoslavlar fazla muvaffakiyet göstermezlerse Yunanlılar birinciliği muhafaza edecekler, Yugoslavlar da ikinci olacaklardır ESTETİK 4 , Hegel'in San'at Hakkında Düşünceleri Mp keltraşlıklarının erişilmek güzelliği. ne rağmen, modernlerdeki tekemmül derecesine varamamışlardır. Bunun sebebi basit, Heykeltraşlık prensibi- EDEBIYAT Roman Ve San'at “On dokuzuncu asrın en büyük | sürükliyememişlerdir. halası gönen bir. panat eseri; — San'atkâr hayatı kendi süzgecinden yapmak, daha doğrum romanda | ç.çiren, hâdiselerin özünü çıkaran, hir sanat eseri görmek olmus. | Feride güzelleştiren adamdır; 10 yata veren, hâdisete rin. edğişi dokunmıyan, şe'ni- yeti yeniden yaratan adamdır. Bane 3. Bainville || Bir zamanlar “şiir öldü” demişler- Yarm, Balkan oyunlarının son günüdür. Vâkıa şimdiye kadar yapılan müsabakaların s0 nuçlarına göre uluslarm genel sırası belli olmuştur. Fakat ya rının önemi, geri kalan müsaba- kalarda da fert bakımından iyi dereceler alınması ve belki de ye ni rekorlar kırılması noktasın - dandır. Eğer Yugoslavlar yarın fazla muvaffakiyet | gösteremezlerse Yunanlılar birinciliği muhafaza edecekler. Yugoslavlar da ikinci olacaklardır. Romanyanın üçün cülüğü, bizim dördüncülüğümüz aslından belli olmuştur. Ve de - ğişmek ihtimali de yoktur. Balkan oyunlarınm son günü sonuçlarını beklerken, şimdiye kadar yapılmış on dört müsaba kada Balkan uluslarının altı se ne içinde ne "gibi bir ilerleme veya gerileme gösterdiklerini incelemek faydasız olmaz. 100 Metro Geçen sene hariç olmak üzere 1100 metrede birincilikleri daima Yunanlılar almışlardır. Yalnız sene ikinci olmuşlardır. Yunanlıların altı sene evvel en âyi koşucusu Lambru idi. Lam- bru'nun yerini yavaş yavaş Fran gudis almıştır. Bu atlet dört se- ne evvel 11 1/10 da koştuğu yüz metrenin derecesini geçen hafta 10 6/10 da koşarak hem çok iyi bir derece yapmış, hem de Bal- kan rekorunu kırmıştır. Bugün Yunanlıların 100 metre için Frangudis, Lambru, Sakalariu, Façças ve icabında Mandikas gi bi çok iyi atletleri vardır. Şu halde Yunanlılar bu mesafede ilerlemişlerdir. Beş altı sene evvel bizim bu mesafede az çok iyi koşabilen Semih, Mehmet Ali, Hakkı, En ver gibi, koşucularımız vardr. Bunlar Balkan oyunlarında ikin cilik, üçüncülük, dördüncülük, beşincilik gibi dereceler aldılar. Fakat ikinciliği aldıkları zaman bile yaptıkları derece, bu sene üçüncü olan Raifin derecesinden recimiz olarak Raifi ele alabili- Tiz. içinde iyi bir let geçen sene de ikinci olmuş ve derec (10 8/ 10 da koşmuştur. dır. En iyi deşmiştir. rız, sene biraz da düşmüşlerdir. düşmüş, bu sene de çekilmiştir. Yerine yetişen Yunan atletleri henüz Çukalas ayarında değil - dirler, fakat olmağa müstaittir- ler. Romanyalılarda hafif bir i- Jerleme biz de gerileme görül - mektedir, 800 Metre Bu mesafede Yunanlılar, Yu- goğlavlar ve son iki senede Ro- manyalılar çok ilerlemişlerdir. Fert olarak Yunan atleti Yorga- koplos derecesini her sene da - ha iyileştirmiş ve bu sene de ken di rekorunu bir daha kırmıştır. Biz bu mesafede keyfiyet itiba- rile olmasa bile kemiyet itiba - rile düşmüşüzdür. elsi Cirit Atma Bu müsabakada Youanlılar hayli düşmüşlerdir. Balkan re- kordmeni Zaharoplos'un yerini dolduramamışlardır. Buna mü- kabil biz günden güne iyileşen ve son oyunlarda yeni bir Tür- kiye rekoru yapan Karakaşın şahsile bu müsabakada iyi bir ilerleme göstermişizdir, Roman ya ve Yugoslavya stoper vazi - yetindedir. 4 X 400 bayrak Bu müsabaka durumunda he- men hemen hiçbir değişiklik yoktur. Başı dalma Yunanlılar tutmakta, ikinciliği de bazan Yu goslavlar, bazan Romenler pay laşmaktadırlar. Derece itibarile de son müsabakanın derecesi fena idi, Bugün yegâne 100 met riz. Şu halde biz bu mesafede keyfiyet itibarile kaybetmiş, ke- miyet itibarile kazanmış sayılı - Romanya, son Üç sene 100 metreci kazanmıştır. Bu daKo- vac'dır. Üç sene evvel dör- düncülükle işe başlıyan bu at - üçüncü, bu sen, de çok iyileştirerek bu mesafeyi 100 metrede geçen seneden bu seneye geriliyen Yugoslavya ları Bauer'in bir taraftan derecesi fenalaştığı halde rakiplerinin dereceleri iyi Yunan Diski Bu müsabakada biz de dahil ulmak üzere Balkan atletleri bü yük bir ilerleme kaydetmekte - dirler. Bu ilerlemenin başında bilhassa Yunanlılar ve Yugos - lavlar gelmektedir. Bu seneki oyunlarda derece alan atletler. den altıncısının bile, ilk Balkan oyunları birincisinden üç metre küsür fazla atmış olması bu iler lemeyi göstermeğe yeter sanı - Yüksek Atlama Bu müsabakada Balkan atlet “leri aşağı yukarı stoper halinde 1,75 ile 1,80 arasındaki derece - leri muhafaza etmişler, hattâ bu 5000 Metre Bu mesafede ilk dört sene başta gelen Yunanlılar yerleri- ni Yugoslavlara bırakmışlardır. Balkan rekorunu kurmuş olan Çukalas geçen sene ikinciliğe ikinci Balkan oyunlarındaki de receden daha iyi değildir. Biz dördüncülükten yukarı çıkama - maktayız. Uzun Atlama Uzun atlamada Yunanlılar iyi bir ilerleme göstermektedir. ler. Hele altı sene evvel Balkan rekorunu kuran Boürlos yerine yavaş yavaş, bu sene bu rekoru da kıran Lambratis'i yetiştir - mişlerdir. Romanyalılar daha fazla bir ilerleme göstermekte - dirler. Yugoslavlar stoper vazi- yettedir. Biz kaybetmişizdir. Disk Diskte bütün Balkanlılar de - recelerini çok iyileştirmekle be- raber bunda en fazla ilerliyenle Yunanistan ve Türkiyedir. Silâs çok güzel stilile Balkan rekorü- nu büyük farkla kırdığı gi - bi Veysi de Türkiye rekorunu kırmıştır. 200 Metre Bu mesafede Balkan atletleri aşağı yukarı 100 metredeki gi - bidirler. Biz 200 metrede de Se- mih ve Mehmet Aliyi kaybetmiş olmakla beraber çalışırsa iyi derecelerini bekliyebileceği - miz Raifi kazanmış bulunuyo - TUZ. 400 Mânialr Bu müsabakada Yunanlılar daima başı tutmakla beraber düş müşlerdir. Yugoslavya, Roman- ya hafif bir ilerleme göstermek- tedir. Biz de kaybetmişizdir. Y: nanlıların ve Balkanların en iyi manjacısı Mandikas da eski de- retelerini tutamamıştır. Balkan Bayrak Yarığı Başta bulunan Yunanlılar iyi bir ilerleme Epe anilar Yugoslavlar if gerilemişler, Romenler ilerlemişlerdir. Biz dördüncülükten yukarı çıkama- makla beraber derecemizi biraz iyileştirmişiz. Maraton Bu uzun mukavemet koşusun da Romenler keyfiyet itibarie HEGEL Resim. — Resimle romantik san- atlar serisi başlıyor. Resmin kullandığı malzeme hey- keltraşlığın ve mimarlığın kullandığı malzemelere kıyas edilirse daha âz maddidir. Çünkü mimarlık ve hey- keltraşlıkta şekli vücuda getiren üç buut, yerini iki buudu ihtiva eden satha bırakıyor. Derinlik, renkler, ivler, gölge ve işik oyunu ile i Ruhani bir esasa daha gayri maddi bir şeklin tekabül etme- si zaruridir, Artık san'at, plâstik maddiyeti mu- hafaza edemiyor. ? Resmin, esas mevzuu içsel hayat. $ır. Bunun içindir ki bu san'atın ha- kiki merkezini hıristiyan âlemi teşkil &tmiş ve hakiki ilk resim dini olmuş- tur. Eskiler - o zamandanberi icat olu man maddi vasıtalar bir tarafa - hey- PSiKOLOJI - AMER “Amerika, her Avrupalı için külfet. $iz halledilebilen bir bilmecedir. Ame- rikada, bu Okyanusun dibinden fırla» Muş gibi ancak birkaç asrın hidisesi | olan memlekette her şey Avrupalıya yakınlığı nisbetinde yabancıdır. Ame- tikalı, ibtiyar Avrupalınn soy adını unutmuş serkeş oğlu, bize neden bu kadar yabancı geliyor? Neden dünün yaşamış ol. N pluşu birlikte götürme- diler? Amerika hakikaten eski mede- niyetten yalnız bir kazma ve bir kü- rek alarak yeni bir medeniyet kurma ğa başlıyan oRobinson'lar diyarı mi- dır? Şüphesiz, Amerikalı ne Fir'avun. ların, ne de Cösar'ların has oğludur; ©, buharla gemicilik ve elektrik rında büyümüş öyle gürbüz bir genç- Wir ki aysklarında an'anenin zincirini, bileklerinde göreneğin kelepçesini ta- Şımamış, yeni bir hayata dinç bir ba- yat kabiliyetile atılmıştır. O, çifte bir ıstıfadan geçmiştir: Avrupanm her köşesinden eski yurtlarını bırakıp , bağrı yanıklar büyük bir maceraya atılıyorlar; uçatız, bucaksız bir denizden geçerek geniş bir kara ya ulaşıyorlar ve bütün bu zahmet- lere, yoksulluklara dayanabilen en kuvvetliler, kıyıda ilk kulübelerini ça tıyor ve tabiati yeniyorlar. ,, Amerikada, Wells'in dediği gibi, 'an'aneye bağlı aristokrasi yoktur; kayser yok, çar yok, kral yoktur. Toprağa saplanıp kalmış cahil köylü- if. Zaten bütün Amerika, bu eski tazyik ve tahaki en kaçan- | ların sığmağı olmuştur.” Şimdi bir metele kalıyor. Acaba an'anesiz, hat ta tarihsiz,yerli gökten mahrum Ame rika, bu irade ve “kat'i rabeta.. mede niyeti, ilk kazma ve küreği aldığı Av- rupa medeniyetinden daha üstün ola- cak mıdır? Bunun cevabını zamari ve- recektir. Bugünün Amerikası, geçmi- şin işe yaramıyan kalıplarile alâkası- nı kesmiş Ve gerek kendi yarınını, gerek insanlığın yarmını yalnız ken- di çalışkan ellerinde tutmak istiyen taze bir. ulunsun yurdudur. Bunu büyük Ame- tikan şairi Longfellow'un şu satırla- tında görüyoruz: “Bize mukadder olan şey, ne zevk silrmek, ne de isti- rap çekmektir: fakat iş görmektir. Öyle çalısalım ki her gelen gün. bizi biraz daha ilerlemiş bulsun. Nekadar gülervüzlü olursa olsun istikbele vü- venmeyiniz. Bırakın “gecmiş"i ölü- ne o kadar uygun olan Grek tefekkü- rünün esası, resme uygun gelemezdi. Tersine olarak, orta zamanın son- larında resim en yüksek şeklini al dı ise bu da hıristiyanlık duygusu nün renk, ışek ve gölge ile ifade edil meğe harikulâde surette elverişli ol- masındandır. Resmi canlandıran hr ristiyaniık ideali idi. Bu ideal Grek- lerde olmadığından, onlarda resim san'atı gelişemedi. Heykeltraşlık yalnız umumi kas râkteri sükünu, şeklin ta- zamunm cttiği csaslı çizgileri göste- rir, Resim ise ihtirasları, deruni boğuşmaların — canlılığını, (husu: ferdi, arızi hadiseleri, karakteri, si ifade eder. Bütün tabiat ve ruh âlemi ressamın fırçasında titrer. Re- sim, şir gibi deği hayatın an- cak bir anını tesbit edebilir. Resim- de umumi kaide, vaziyetlerin veya aksiyonun topunu tek bir anda göstermektir. Kart anı, aksiyonu yegâne bir noktada toplıyan anı, seç- mek icap eder, Resim sanatının ha- kiki prensipi, esaslı kuvveti, daima sultun deruni hayatıdır, Tabiatı, dış hayatı gösteren tablolarda bile haki- ki manayı teşkil eden şey, histir, ru- | hun akisleridir. Rsim sanatile mad. deden biraz daha kurtulmuş zuha biraz daha yaklaşmış bulunuyoruz, Suut Kemal YETKİN iKALI maziyi halde yaşamağa alışık insanla- gın tahammül edemiyeceği bir garibe- dir. Amerikalı onlar için öyle acayip bir mahlüktur ki, golf pantolonile ope- raya gider, Notre » Dâme'ı satın al- mak teklifinde bulunur ve düny en büyük saatile en küçük motorunu imal eder, Amerika şampiyonlar di. Meğer ölen şiirin özü değil vücu- du imiş; meğer gözlerimizi köke kal dırmağa vakit buldukça şiir ölemez- miş. Şimdi de “roman öldü” diyor. Jar. Romanın ölmesi ruhlardaki roman ihtiyacının ölmesi demektir. Ruhlar. daki roman ihtiyacı ise bugün insan gözlerinde açlıktan daha fazla parla- maktadir. Biz roman İstemiyormuşuz artık! Biz, roman kahramanları; biz, gemilerin ardından bakakalanlar; biz, olduğumuz yerden başka her yerde yaşıyanlar.. Şe'niyete bağlananlar romana, yani ikinci bir şe'ni- yete ibtiyaçları yokmuş. Peki ama, insan içinde bulunduğu şe'niyete hiç bir zaman bağlanmadı ki, bugün de bağlansın. Yirminci asır ayaklarımız- la beraber gözlerimizi de yere mıhia- | madı ki, Yıldızlara bakabiliyoruz yi- ne: hatta bazan bütün gece, Roman öle dursun. biz yine sinema- larımızı şehrin en ışıklı yerine kur- makta, gâzetelerimizin boğazını tef- rikalarla doyurmakta, iman ettiğimiz şe'niyetten bir gün olsun kaçıp kur. tulmak için ay başımı dört gözle bek- lemekteyiz. Ortada ölüm değil, bilâkis hayat fazlalığına delâlet eden bir anarsi var. Bu anarşi dün değil, daha evvelki gün değil, ta romanım edbi neviler arasi- na karıştığı gün başlamıştı. Edebiyat roman için çıkmaz bir yolmuş me- ğer. Mesele burada ve kabahat hep Roussesu'da. O değil mi idi Nouvelle Helpise'm mukaddemesinde romanı resmen san'at eseri ilân eden. Ondan önce roman “kaba bir eğlence" sayılı- yor ve büyük klâsikler bu şe'niyet ko- kan nevin semtine bile uğramıyor. lardı. Roman edebiyatı taşmak hak- kını kasanmca on dokuzuncu asır ona man Üzerine kurulan edebi mektep- ler, Flaubert gibi yalnız roman yazan büyük edebi şahsiyetler türedi. Şair, New - York limanı da Hürri. yet Fili yyl elan ca yük binası ile en fazla yumurta yiyen adamının bu kette bulunduğu» nu haber verir. Amerika taçsız kral- lar memleketidir: Petrol kralı, çelik kralı, çiklet krah ve nihayet ganzs- terler (1) kralı, Amerika tezatlar memleketidir: Dev adam - cüce adam, Tom amcanın kulübesi - linc. pürita- nizm » gangster, küçük rakiplerini merhametsizce ezen tröscü - dünya körlerinin yardımına koşan milyarder. Standart Amerikan tipi, genel kül- türü olmıyan bir adamdır. Bağdadın zehirli bir mantar veya bir boks şampiyonu olmasında tereddüde dü- şer, Fakat Amerika, Franklin ve Edi- son'un memleketi, yalnız bundan iba- ret değildir. Amerikan cemiyetine yalnız garip ve tahafı arayıp bulmak, Amerikalıvı gülünc yapmak artık cid- di bir tetkikin değil, sadece mizahın işi olsa gerektir. Hakiki Amerikan nasıldır? O, her şeyden evvel, mistik olmıyan bir İ adamdır. Ona psikanaliz dilinde “ex- troverti - dışa taşkın” da diyebiliriz. Het şey onu dışa yöneltmiş ve her Şey onu kendine, iç kabuğuna büzülüp Yaşamaktan alakoymuştur. Amerikalının metafizik o endişesi yoktur. O, bazır elbiseyle olduğu ka- dar hazır yapılış dinlerle de pek âlâ uyuşur, yalnız onları, kendi derin İn» siyaklarını tatmin eden müphem bir ümanitarism felsefesile süsler. Bu- Bun içindir ki W. James “fayda” yı hakikat kriteriyormu olarak ele alen bir doktrin, yani pragtsatizmi icat et ressam, âlim herkes çalakalem roman yazdı durdu. Edebiyat tarihini bile romana koyanlar oldu. Bütün edebi neviler birer birer romana döküldü- ler ve roman, hudutları içinde bin bir Çeşit unsuru yaşatan muazzam bir im- paratorluğa döndü. Bugün artık neye roman ve kime romancı diyeceğimizi bilemez olduk. i o Romanı san'at eseri yapan telâkki- nin edebiyata “güzel yazılmış” birçok kitaplar kazandırdığı inkâr lümilz. Anatole Prance'm eserleri meselâ. Fakat bugünkü anarşi karşısında ha- kiki romanın edebi san'ata ihtiyacı olup olmadığını düşünmek gerekiyor. Şu muhakkak ki, büyük romanerlar- da, bir Balzec'ta, bir Dostoyevski'de san'at ve edebi güzellik kaygusu vok- tur. Bu adamları okurken “Ne gü zeli”. “Ne san'arf” demezsiniz: Bal. zac Üslüp güzelliğini zomanlarını vaz. dıktan sonra düşünürmüş: Stendhal plânı romandan sonra yaparmış. Bü- yük romanlar, içlerine hiçbir nizamın girmediği bir kaos gibidirler. Dos- tovyeveki'nin Ahmak'ı hayat kadar karısık. bulanık ve dağınıktır: “Mi. mari” ile alâkası yoktur. Diğer taraftan edebi güzelliği gaye edinen romancılar eserlerine büyük romanlardaki hayat afişini koyama- muşlar, okuyucuyu lemiş, fakat —————— Zini tayyare ile kaçırır, sevgisi bitin ce de tek başına transatlântikle tesel- Wi seyahatine çıkar. O, her şeyden ev. vel bir işçidir. Onda, derhal kollarını sıvayıp işe başlamak ve her vak'aya bir irade hamlesi, bir beden cehdile mekle yurddaşlarının gizli inanlarına vücut vermiş oldu. Amerikalının bir tek endişesi vardır: Mümkün olduğu kadar çabük züğürtlükten kurtulmak, herhangi bir işte kendini göstermek, icap ederse muvaffak oluncıya kâ- dar meslek değiştirmek; velhasıl ha- yata dört elle sarılmak. Amerikalmın karakterinde egolsm yok değildir. Fakat bu egoism, tıp- leri kefenlesin. Siz valnır. vasıvan “al icinde cahem iş eörün” Ha kikaten bu memleket, arzın çehresini muazzam »ehirler. tüneller ve kanal» larin kendi. keyfine oöre değistiren | bir devler diyarı olmakta devam edi- yor. “Kot'ı rabıta” medeniveti dedik. düşmüşler, kemiyet itibarile yük selmişlerdir. Yugoslavlar sto - perdir. Yunanlılar çok kaybet - mişlerdir. a Yarınki müsabakaların müka yesesini de ileride bir gün ayrı - O sa sâvcı İste ihtivar Avrupalmın sene kalıva olan hmcmr bilviiir hir helâ- etle anlatan iki kelime,. Topraöna mistik hir inatla bağlanan hasis Fran- e» vivtileli aiminesini balarifere ber- cik odan an'ane kallaketmanenan Tm. giliz ve “Roma” nm satvetini vakit vakit hatrrlven İritvanla arf Alman karsısında standart Amerikan tipi, bu kı çocuklarda görüldüğü gibi, gözle rini kendi derunlarına çevirmemiş kimselerin egoismidir ve hiçbir za- man Arnerikalıyı hayır işlerile alâka- dar olmaktan, etrafına iyilik etmek- ten alıkoymaz. Amerikali, hareket halinde bir in- sandır. Durmadan isliyen bir motora benzer. Her şeyi hareket halinde gös- teren sinemanın Amerikalıları ne için bu kadar teshir ettiğini anlamak güç bir is değildir. Amerikalı, pek seyrek olarak his ve san'at hulvasına dalar, onun rüyası bile, derhal harekete ge- lerek gerçelenecek ölçülü bir ru- havyelenin eseridir. Aşık Amerikalı, sevdi mukabele etmek temayülü, irsi olarak vardır, Amerikalı, proje adamıdır. O, pro- je yapar ve projesini gercelendirme- Ze uğraşır. Plânınm t olması için Amerikalı, e) birliğine inanır. Bu- nun içindir ki Amerika geniş ölçüde bir arsıyardım ve düzen memleketi- dir, Bu hal, en kücük bir dairede bi. Ie görülen 6 İş bitirici tesanüdü, © şaşmaz mekanizmayı vücuda getir- mistir. Fakat her şevden evvel o, her şe Yi vine kendinden umar. Büvüük en- dürtriyel Pattersontun su hikâyesi, bütün Amerikan cemiyetinin en Jâ- konik hir izahıdır. Paterson anlati- yor: "Cocukken paten almak hevesine Kâpılmıatım. Babam bana dedi ki: — İste orman!., Bir balta al, Bir ip odun kes, sehire götür, sat, Para sile de istediğin seyi al” Derhat haliker olan bu nrele, Amerikan tefekiciirfinlin ta kendisidir. atkâr konuşturduğu (insanları kendi kalıbına sokar; romancı konuşturdu- ğu insanların kalıbma girer. San'at kâr şahsiyete varır; romancı şah ra. Balzac'ın ve Dostovyevski'nin tomanlarında terkip ve teksif edilmiş hayatlar, tipler deği, türlü türlü in- sanlar vardır, etten ve kemikten İn- sarılar.. Grandet Baba bile bir tip sa- yılamaz, San'atkârn gayesi güzellik, romana cin gayesi romandır. Gerçe her iki- si de "ikinci bir şe'niyet” yaratırlar; fakat san'atkârın yarattığı şe'niyeti beğenir ve benimsersiniz, romancının yarattığı şe'niyete inanır ve ardından sürüklenirsiniz. Balzac yarattığı, daha doğrusu ya- şattığı insanlara kendisi bile inanıyore du. Hastalığının arttığı zâmanlar ros manlarmdaki bir doktoru ister durur- mus; “Beni yalnız © kurtarabilir.” dermiş. Bir gün de arkadaşları Bal- 7ac'a oyun yapmak için ansızın sna girerek romanlarındaki bir kon- tesin kendisini ziyarete geldiğini söy- lemişler, ORalzac bemen yerinden kalkmış, üstünü başını düzeltmiş ve çok ciddi bir tavırla: “Buyursun” de» miş, N Romen beğenilen değil, yaşıyan ve yaşanılan bir şe'niyettir. Diyeceksiniz Ki bana: “Mademiki roman hayatı tek rarlamaktan başka bir şey yapmıyor, romancıya ne lüzum var . Bir köşe idip geleni geçeni seyrede» $» nizden çıkıp muhayyelenizi gelen ge- çenin adımlarına bağlıyamazsımz ki.. Dikkatinizin esir olması için garip mahlâklar görmeniz lâzım. Dostovyevski yolda bir işçi görü- yor. Yanında bir çocuk var, İkisinin de yürleri asık. Elbiseleri bakımsız, Konuşmuyorlar.. Bu kadarı kâli; 10 man başlıyor: Bu çocuğun annesi ge- genlerde öldü. Babası bir matbaada çalişiyor. Bir tavan arasında oturüm yorlar. Bugün pazar. Işçi, çocuğu hı sımlarından birine. götürüyor. Ahti- yar teyzesine. Bu teyze mutlaka bir küçük zabit ile evlidir. Şakacı bir adam. Kışlanm alt katında bir odala- cı var. Babâ oğul içeri girdikleri za» man karı koca bir seye gülüyorlardı. Susuyorlar... Biraz sonra teyze sema» getiriyor... Ve Dostovyeveki ken- dini bu hayatın akışına bırakıyor. San'at kim bilir nerede kaldı. Romancı, kendini hayatın akışına bırakan adam ve roman bu akışın kendisidir. Hayatta olmıyan edebiya- tın Yomanda işi ne? Bırakın romancıyı alabildiğine gitsin. Üslüp ayaklarına dolaşıyor. Sabahattin EYİBOĞLU HAKYERLERİ Bir karikatürden Çıkan dava Şen yazılar sahifesirde çıkan bir daktilo karikatüründen dolayı Akşam gazetesi aleyhine Müddeinmumilikçe bir dava açılmış ve davanın bakılma- sına dün Üçüncü Cezada başlanmış» tur, Akşam Gazetesi Neşriyat Müdü- rüsEnis Tahsin suçlu mevkiinde bu- lunuyordu. Enis Tahsin, bu yazı gazetede çık» tığı gün, izinli olduğunu söyledi. Mahkeme, neticede şen sahifeler muhatriri Selâmi İzzet Kayacan ça- gırılmasına karar vererek duruşmayı başka güne bıraktı. Erkek - Kızın Davası Remziye ismindeki bir bayan tara. fından, kendisile evlenmesi için teh- dit mektubu gönderdiği İddiasile er- kek kiyafetinde gezen Meleksat aley- hine açılan davaya, dün Ücüncü Ce- zada gizli olarak devam edildi. Duruşmaya önümüzdeki 26 Teşri- nievwel sabahi devam edilerek ayni ünde karat verilmesi muhtemeldir. © Mustafanın saatini çalmaktan suçlu Fethinin dün Birinci Sulh Ce- zada duruşması yapıldı. Fethi, kendini müdafaa ederek des diki , — Ben saati kasti almadım, kene disine söyliyerek saatini istiyecektim. İ O gün gelmedi. Saat te bara lâzim oldu, Haberi olmadan aldım. Yoksa hırsızlık aklımdan geçmez. Mahkeme, işte hursızlık kasti göre- mediğinden Fethinin beraetine karar verdi. * Şeker kaçakçılığından suçlu Kas rabekir ve arkadaşlarının duruşmala- rına dün 8 inci ihtisas hakyerinde de Sabri ANDER 0) Amerikalı haydatlara verilen isim. vam edilmiştir. Muhakeme, tahkikas tın genişletilmesi için başka güne bi- rakılmıştır.