FAUST TERGÜMESİ Tercüme edebiyatımızda Go- ethe'nin kırık dökük bir hayali vardır. Büyük Alman şairinin hüviyeti, burada, çatlak ve bo- zuk bir aynaya vuran akisler ka- dar parça parça ve yırtıktır çenesinin bir köşesi, kulağ bir ucu, saçının bir tutamı, gö nün bir kenarı görünen bu silik Türk okuyucusuna Fa- nasıl yek- nıfla konuşan en büyük eseri limize çevrilmeden, bugüne nız bir piyesi oynandı z hayatı, musiki telâkkisi hak- kında birkaç etüd çıkarıldı. Faust, medeni dillere çevril dikten tam yüz bu kadar yıl son. ra (ah, ne tüyler ürpertici ra- kam!), geçenlerde Seniha Bedri tarafından türkçeye tercüme €- dildi ve kitap İm'inde (yüz bu kadar yil sonra ilk defa olarak) çıkarıldı. Bizler için ne acıklı bir müj- de! Acıklı, çünkü bu eser, Türki- yeden başka herhangi bir mede- ni memlekette, hem kaçıncı de- fa olarak yeniden tercüme edil- seydi, edebiyatın büyük hâdise- lerinden biri sayılırdı da, bir bu- çuk asra yakın bir zamandanbe- ri Ri il lerce makaleye yenileri ilâve o- Junurdu, Aramızda en meşhur eserile ilk defa olarak gelen Alman şai- rine bir selâm veren bile olma- dı; mezarından çıkarak matbaa- lartmızı ve münekkit geçinenle- rimizi birer birer ziyaret etsey- di tasasızlığımız , gene bundan fazla olmazdı; çünkü Faust âde- ta Goethe demektir, hattâ mü- ellifine 63 yıl emek verdiren bu kitap, bazı ünekkitlere göre, şahsın hudutlarını da aşan bir eserdir, Biz, hâdisenin tam izahma muktedir olamıyacağımız acı ta .Tafr üstünde fazla durmıyarak bize verdiği sevince gelelim Ben «almanca .bilmediğim için ! aslile karşılaştırmış değilim am ma, elimde bulunan fransızca Gerard de Nerval tercümesine göte Seniha Bedrininkini hiç kusurlu bulmadım, Bu tercüme- de türkçenin bütün imkânlarına | baş vu: uş ve telif eserleri - | mizde bile her zaman tesadüf edemediğimiz bir slâsete, aydın- lığa varılmıştır. Her satırda mü- | tercimle müellif arasında ancak uzun, devamlı, bitmez tükenmez bir mânevi tanışıklığın verebile- ceği tercüme emniyeti var, An- cak bu uzun yıllarla teessüs et- miş âşinalıktır ki bir müellifin ruhunu mütercimin kaleminden kâada öbek öbek hararetler ha- linde döker ve bir tercümeyi içe- | ri benliktep sıcaklığını almayan | soğuk bir zihin mahsulü olmak. *an az çok kurtarır. Şehir tiyatrosunda oynanan bir tercümesinden dolayı Al manyadan Goethe madalyası da Yerli Mallar sergi- sine rağbet çok Yedinci Yerli Mallar serg bin kişi gezmiştir. Kapanma günü liğine müracaat ederek gün veya bir hafta daha açık bu rulmasını istemişlerdir. Bu arzunun yerine getirilip get yeceği henüz | belli değildir. Çünkü, 22 Ağustosta âçılacak olan İzmir sergisine iştirak töecek tecimenlere biraz fazla zaman bırakılması icap etmektedir. Yerli Mallar Sergisini dün, Italyan | ve Romen seyyahları da gezmişlerdir Sergi bahçesi #sa akşam üzeri gok kalabalık olmuş, içerdekilerin çık- ması için ziyaretçilerden bir kısmı ser gi kapısında beklemek mecburiyetin- de kalmışlardır. Verilen bir kararla, itibaren saat 23 lamıştır. İstanbul Kültür direktör- lüğünde yeni teşkilâf Istanbul Kültür gidişi gözönünde bulundurularak, Is- tanbul Kültür direktörlüğünde yeni bir teşkilât yapılacaktır, Kültür direk- tör vekili Mehmet Emin bu mesele üzerinde * Bakanlıkla görüşmüş, bir program hazırlanmıştır. Istanbul Kül tür direktörlüğü yeni ve genç eleman ların eline verilecektir. Şimdiki kalem usulü kaldırılacak, bazı yelikler ya- pılacaktır, te kapanmağa baş” | —— Gümrük ve İnhisarlar Bakanı geldi Gümrük ve inhisarlar Bakanı Ali Rana dün Ankaradan şehrimize gel- miştir, Bakan sabahleyin bir müddet gümrüklerde meşgul olmuş ve öğle- den sonra da yerli mallar sergisini gezediştir. Ali Rina şehrimizde bir kaç gün kalacak ve bu müddet zarfında güm rüm ve inhisarlarda bazı tetkikler - de bulunacaktır , Tesim odaarı Türkofise bağlanacak Aldığımız malümata göre, tecim ve endüstri odalarının Türkofise bağlan- ması takarrür erniğrir. Wer tecim odanı, muhabet brtunduğu mın: daki Türkofis -İecek, yalnız ırdır, şekilde temin edilmesine taşlanmış- tir, ——— C.H. P.G. Sekreterlik bürosu C. H. Partisi Genel bürosu © erkânı yaz şehrimize gelmişlerdi ter Recep Pekere vekâlet eden lavlarımızdan Münir de şehrim bulunmaktadır. Bu sebeple parti yi Sekreterlik almış olan Seniha Bedriyi Fa- ust mütercimi olarak tercüme edebiyatı tarihimize sokan bu kitap, Türkiyede okunduğu ve anlaşıldığı nisbette, Goethe kar- şısında mahküm olduğumuz W- tançtan kurtulmuş sayılacağız. Yerli Mallar Sergisi, dün akşamdan | durumunun özel | ŞEHİRDE OLUP - Ne Dersiniz? — NORMAL TiFO! Şu satırları (Tan) dan kopya | ediyoruz; “Memlekette tifo duramu hak- kında fikrini soran bir muharrir: mize Sıhhat Direktörü Ali Rıza Baysan demiştir ki: “— Otede beride tek türk gö- rülen her sene meydana gelen hastalık- lardır. Bu sene görülen tifo nis. beti diğer senelere nisbetle (nor- mal) dü Bilirsiniz ki; tifo tehlikeli ve öldürücü bir hastalıktır. Ve tifolu İ bir hastanın pisliğinde bulunan mikrobun bir sağ adamın ağu yolile midesine inmesile geçer. Bu kısa malâmatı verdikten | sonra sıhhat direktörünün (Tan) da söylediği yukarıdaki sözleri ele alalım. Bay direktör bu sözlerile bize öğretiyor ki; Istanbulda her sene tifo vardır ve bizim sağlık teşkilâ- tımız bunun önüne geçememiştir. İ Medeni şehirlerde geçici bazı vak'alar da bir yana bırakılırsa yerleşmiş bir tifo hastalığı görül. mez ve böyle bir şey kimsenin ak- N Galata köprüsü sğznde bir mavna battı! Dün saat onda Köprünün Adalar iskelesinde bir mavna batmış ve için deki 2500 kavun ve karpuz denize dökülmüştür. Vaka yerine gönderdiğimiz arka» daşımızın öğrendiğine göre Mehme din idaresindeki 2433 numaralr mav na Tiseboludan bir motör yedeğin- de kalkmış ve dün sabah limanımıza ir. Köprüden geçerek Yemi- şe gitmek istemiştir. Fakat O 8 - rada manevra yapan Akay vapurla - rından mavnayı kurtarmak istiyen Mehmet, hem dümen, hem küreği idare edememiş ve mavnay: akıntı - ya kaptırmıştır. Tam Köprü ağzımda mavna sal - Janmaya başlamış, içine dolan su ile batmıya yüz tutmuştur. Mavna için deki kavun ve karpuzlar denize dö- kölmüş, Mehmet feryada, imdat İs - temiye başlamıştır. Etraftan Mehmedi kurtarmıya ko şanlar, biçare kayıkçıyı güç hal ile sudan almışlardır. Deniz polisi vakadan geç haber - dar olduğu için icap eden tedbirleri vaktinde alamamış ve denize dökü » | len kavun karpuzlar o sırada beli - ren bir çok sandallar tarafından top lanmıştır. —— C. H. Partisi kurultayları Cümhuriyet Halk Partisi nizazmnn- mesine göre parti kongreleri her yı- lm eylâ. ayında başlıyacık ve biria- çikânunun sonuna kwzı bitecektir. b kurultayları da iki yül bir yap sacaktız, Bu sebeple geçen yıl il kur zultayr yapıldığı için önümüzdeki yıl *6planmıyaciktır. Kaza, ccak ve na: hiye kurultaylarının ise ber yıl pılması kararlaşmıştır. Zirantle meş- bul olanlar da bu kurtltayda bulu nicâğından toplantının y: ğmur mev- siminden evvel Bitmesi lâzimgelmek- tedir, Bunun için ocak ve nahiye ku rultayları bu yıldan itibaren ilkteşri. nin on beşine karlar b'tecektir. No. 22 Abanoz Bilezik RENE CHAMBE Bütün bu manzarayı dalgın dalgın seyrediyordum. Saat yediye doğru Tancaya vardık. 11 Temmuz Avrupada vaziyet karışıyor. Avus- *urya ile Sırbistan arasmdaki müna- sebetler hayli gerginleşti, 12 Temmuz Tancadayız. Burada hiç aklıma gelmiyen bir tesadüf oldu. Rıhtıma çıkmıştım. Başında ko- Tonyal şapka, iki elini arkasma ka « vaşturmuş bir adam, alâka ile Ayi. atik'e bakıyordu. N Ben de bu adama baktım, tanır gi- bi oldum. Sağa doğru dönlince göz“ lerimiz karşılaştı ve iki ses; — Soliers, — Porames. — Yaktı, sen burada ne arıyorsun? — Ye sen? 291. Ben bitaraf çoktan — Ama burası deği mi? mıntaka Peyami SAFA üniformasiyle dolaşmıyorum ya. Ah, Sollers, seni gördüğüme bilsen Be memnun oldum, ne memnun ol- dum? Porames hemen koluma girdi, be- ni sürüklemeğe başladı. Siz Poma- res'i tanırsınız canım. Benimle bir sınıftaydı.. Tanrmasanız bile size dan çok bahsettim galiba. Neyset. Anlatıyorum. Bu çocuk fransız or- dusunun başına taç edeceği zabitler- den biridir. Kuvvetli seciyede, sözü nü bilen, yaptığını bilen bir insan. Küçük bir kahvehaneye daldık. Küçük bir masada baş başa verdik. — Anlat bakalım yahu, ne var, ne yok? — Yok, evvelâ sen ânlat. , — Sen anlat.. Biz şerefi büyükleri- mizde biliriz. — Öyleyse dinle, anlatayım. Söy- liyeceğim sözler ün, satırın içine s- ğar ama, benim dilimde daha çok uzar mı, uzamaz mı, bilmem. Uzun zamandanberi görmediğim bu arkadaşi dikkatle bakıyordum. Yüzü güneşten kapkara denecek ka- dar yanmıştı. Yüzünün bir tarafında ki bir yaranın çizgisi besbelli görü- nüyordu. Fakat Porames hiç o ta- raflarda değildi ve anlatıyordu: Porames cesaretin ve açık kalpli- Hiğin canlı bir ifadesi.. — Sorma, diyordu, burası.. Burası — Evet öyleşma, bende zabit dediğim Fas artık benim nım gi bi bir şey oldu, Ne savaşlara da gir- medik.. — Yok canım. — Tabit. Geçen mayısın 12 sinde Tsokul tepesini ele geçirmek İstedi - ğimiz zaman, Girodon yaralandı Sen Girodon'u tanırsın. — Giroden. Girodon, ikinci. alay kumandanı değil miydi? — Evet, yahu bizleri böyle ne ça- buk unuttunuz? Maşallah siz Paris- te kadınlar adasında, barlarda, eğ - lencelerde.. Oh, oh.. Biz de burada ateş içi sanma ki kıskanıyorum. LÂf diye söyledim. O, konuştukça içimden öyle bir haz duyuyordum. Si. Kendinizi be Rim yerime koyunuz. Günlerdenbe - ri Almanlar arasında bir Fransız. En nihayet cepheye varmca, hem de eskiden tanıdığı ve sevdiği as - ker bir arkadaşına rastlıyor. Poramcs aolatıyordu: — Burada arada bir savaş da olu- yor. 12 mayısta yerlilerle yeniden şarpıştık. Onlar bize, biz onlara hay- li kurşun attık. Burada biribirimize mücevher hediye etmiyoruz azizim, kurşun gönderiyoruz. Yaşadığımız yer Fastır, Paris değil! Ara sıra eli- mize Paris gazeteleri geliyor, oku » duğumuz şeylerden, açık söyliyelim iğreniyoruz. Ne hasedimiz, ne gıp - tamız var. Fakat oradakilerin geçir- dikleri hayattan iğrendiğimizi sen » . ifo vak'aları bu mevsimde | | tük. Demek hi; yıllardanberi tifo de.. Bunu söylüyorum ama, | mi olsun | Bu mesele ayrı ya. Yalnız bir şey ına gelmez. Tifo da kolera gibi sıhhi tedbirleri eksik, pis ve geri yerlerin hastalığıdır... Çünkü mik- robu ve sirayet yolu bilinen, hele aşısı mevcut olan bir hastalığı mo- dern tababetin, modern bir şeh- rin söndürememesine imkân yok- tur. Biz bu sözü işitince çok me- yas olduk ve umutsuzluğa düş- hastalığı bizi ölümle tehdit etme. | de ve biz bunu tabii görmekteyiz. yük delili de sağ- lık direktörünün yukarıya kopya ettiğimiz sözleri ve bu sözlerin en dikkate değer olan şı cümlesidir: | “Bu sene görülen tifo, diğer se- | nelere nisbetle (normal) dir. Demek artık bu İstanbulun ha- vası, ticareti, iş hayatı, müzeleri, kapalı çarşısı gibi bir de yerleş- miş ve yıllanmış mevsim tifosu vardır. Ve (normal) bir tifo var- dır. Oldürücü bir hastalığı bir şehir | için normal saymak şaşılacak ve | titrenecek bir şeydir. ! Biz böyle düşünüyoruz. Siz ne dersiniz? | i Beden: terbiyesi kongre- sinden dönen..delegeler Brükselde toplanan Yötümcü arsı. ulusal beden terbiyesi konffosige Türkiye nâm:na iştirak etmek üzere giden Selim Sırrı Tarcan, beden ter biyesi mektebi direktörü Nizamed - din Rifat ve Kültür Bakanlığı tara fından gençlik teşkilâtını memur Rahmi Apak'dan müteşekkil beyet - ten Selim Sırrı Tarcan dün şehrimi- ze dönmüştür. Nizameddin Rifat ile Rahmi Apak Kültür Bakanlığı tarafından yapıla» esk gençlik teşkilâtı hakkında tet - kiklerde bulunmak üzere Almaânya'- ya gitmişlerdir. Bunlar bilhassa bü - tün Avrupa'da çok ehemmiyet ve - rilmeğe başlanan açık hava mektep- leri hakkında tetkikler yapacaklar ve bunların teşkilâtlarını inceleye - ceklerdir. Dün kendisile görüşen bir muhar- ririmize Selim Sırrı Tarcan seyaha- tine ait şunları söylemiştir: — Biliyorsunuz ki, Brükselde toplanan yedinci arsıulusal beden terbiyesi kongresinde memleketimi #i temsil etmek üzere gittim, Bura- dan giderken uğradığım Yunanistan ve bilassa İtalya'da beden terbiye- sine ve açık hava mekteplerine çok ehemmiyet verilmektedir. Seyaha - tim İki ay devam etmiştir. Bu müd - det zarfında dolaştığım bütün Avru- pa devletlerinin beden terbiyesi açık hava mektepleri hakkındaki | teşkilâtlarını tetkik ettim. İleride Kültür Bakanlığının yapacağı genç lik teşkilâtında bu tetkiklerden isti fade edilecektir... —— Yer deprenmesi Istanbul, 3 A.A.— İstanbul rasatha- nesi bildiriyor Bugün, Türkiye saatile üçü 21 da kika 20 saniye geçe merkezi İstan - | buldan 6500 kilometre uzakta şiddet li bir deprem kaydedilmiştir. Bu deprem merkezinin Hindistanda ol- duğu tahmin edilmektedir. | höştal | betçi t . İTENLER KUÇUK HABERLER * Genel Nüfus ve İskân Direktörü | Faik dün Ankaraya gitmiştir, * Yeni hâl binası yapılmca kab - zrmallar oraya taşınmışlar ve Meyva i eski hâl de tamamen boşal - Belediye emlâk direktörü cs ki bâldeki binaları yıkmağa başla » muştır. * Bazı ilk okullarda ufak tefek dığı anlaşılmış ve okul yayım yapılarak geceleri nö- 'undurulması bildirilmiştir. tür Bakanlığı yayım direk - törü Faik Reşit Ankaradan şehrimi- ze gelmiştir. Direktör dün devlet matbaasma giderek bir müddet meş- gul olmuştur, Faik Reşit şehrimizde incelemelerde bulunacaktır. * Türk diş hekimleri tarafından çocuk esirgeme kurumu merkezin - de fakir çocukların dişlerinin mm İ yene ve tedavisi için kurulan dis » panserin yarın sabah saat 10 da açıl ma merasimi yapılacaktır. * Şehrimizde tetkikat yapmakta olan tapu ve kadastro geni direk - törü Cemal dün de meşgul olmuş ve tetkikatını bitirmiştir. Çarşanba ve- ya perşembe günü Balıkesire gide - cektir , * İtalya bandıralı Ocdamla vapı- ru ile şehrimize gelen 700 gezgin dün şehrimizi ve yerli mallar sergi- sini gezdikten sonra Jimanımızdan ayrılmışlardır * Universite Arkeoloji prof. Bos- sert Hitit dili üzerindeki yaptığı e- tütleri bir kitap halinde bastırmak üzre Kültür Bakanlığına baş vur - muştur. Bakanlık profesörün kitabımı, yakın da Devlet matbaasında bastıracak - tr, —— Yeni Türk grameri tü Bakanlığı önümüzdeki ders yılı başına Yövsmek üzere bir gramer kitabı hazırlamağı- haşlamıştır. Bu gramer,yeni dil deverirm. esaslarma uygun olarak öz türkçe yazriremleta. dır.Gramerdeki eski osmanlıca kaide ve ıstılahlar tamamen atılmaktadır. Gramer, Devlet Matbaas(oda basıl- mağa başlanacaktır. —— Deniz kıyılarına atılan çöpler Ayvansaray halkı belediyeye mü- racaat ederek Ayvassaraydaki birkaç fabrikanın çöplerini sahile döktükle- rini söylemiş ve bu yüzden O civa- rin fena halde kokarak sıhhate mü- zır bir hal aldığından şikâyet etmiş- lerdir. Bu şikâyeti incelemekte olan | belediye fabrikalara tebli, puzcuların da bozuk karpuzları ve karpuz kabukların: buradaki dar yol- lara ve deniz kenarına atıklarından şikâyet edilmektedir. Fakat karpuz- cular bunu zaruri görmekte, çünkü gündüz bir defa oradan geçen çöp arabasının binlerce karpuz ve kâvu- nu olan sergilerin çöplerini tamamen götüremeliğini iddia ( etmektedir. Belediyenin, bu haklı durum kerr sında Yemişe günde birkae #VP Ara bam göndermesi icar -“MEktedir, —— ,Bir-Mâç pahalı mı satılıyor? Istanbul Sağlık direktörlüğüne gri- pin haplarının pahalılığına dair bazı şikâyetler yapılmıştır. İddia edildiği” Be göre, gripin depolarda on kuruş Otuz paraya satılmaktadır. Halbuki halk bu basit ilâcı yedi buçuk kuruşa eczanelerden almaktadır. Bu nokta üzerinde inceleme yapıla» caktır. APTAL Aptal kime derler? diye s0 rulsa, çoğumuz şöyle cevap ve ririz? — Aptal o adamdır ki, kafası, | ipsiz sapsız saçmalıklarla dolu- dur, Öysaki, soyu bütün aptal, her şeyden önce ağırbaşlılığı, derin muhakemesi ve bilgisile göze çarpar. En akıllı adamlar bile günün birinde bir zıpırlık yapabildikleri halde, aptal, de rinden derine düşünmeden, mü- hakeme etmeden tek adım at * maz, Bir insan ister akıllı, ister akılsız olsun, meselâ, şöyle dü- şünebilir: — Bugün hava fena amma, ben yine gezmeğe gideceğim. Soyu bütün aptala gelince o, şöyle muhakeme eder: — Bugün hava fena amma ben yine gezmeğe gideceğim. İyi amma niçin gezmeğe gide- ceğim? Çünkü bütün gün evde | kapalı kalmak sıhhate muzırdır. İyi amma niçin sıhhate muzır- dır? Çünkü muzırdır. İ Soyu bütün aptal için çözül- memiş mesele, tetkike değer nce yoktur. O, her mesele- yi önceden çözmüş, her düşi ceyi zaten tetkik etmiş, hü münü önceden vermiştir. İnsan; soyu bütün bir aptalla karşılaştığı vakit, adeta mistik bir heyecana kapılır. Çünkü ap- tal hareketsizliğin ceninidir. Aptallar ekseriya hayatta muvaffak olurlar, Uzun uzadıya muhakeme edişlerinin sonunda yüzlerine bir düşünen adam bi- çimi gelmiştir. Hüsnü hatları mükemmeldir. Soyu bütün aptalın en büyük hususiyetlerinden birisi de bil- mediği şeyi isthfaf etmesi, hor görmesinir. Bir mecliste bir şiir okunur, Aptal sorar: l — Tevfik Fikret'in. — Ben Mehmet Emin'i oku | rum: Rikret'i bırak... “Bu Fikret'i bırak” deyişte öyle bir eda vardır ki, aptal ken- dini okumadı diye, mezarında | Fikret'in utanacağı gelir.. Aptalın dört cümle başlangır ct vardır: 1 — Onu biz de biliriz. Uç sözle anlatayım. 2 — Ah param olsaydı gf” İ dün. N 3 — Her şevden önce insan gbkatine bakmalı, 4 — Bir söz ettim herif mal? voldu, Orhan SELİM —— — — — Düğün İtibarlı, değerli ve marul tecimle“ rimizden Bay Mahmudun kızı Sa - miye ile Albay Atıf oğlu Nijat Ye" ner'in düğünleri, evvelki gece Park otelde, pek güzide bir davetli kala * balığı içinde yapılmıştır. İki tarafi da hararetle tebrik eder ve bahtiyar” uklarını dileri; den saklâmam, Porames birden sözünü kesti ve dedi ki : — Biliyor musun? İşler hep de - gisti, — Ne gibi? — Ne gibi olduğunu bilmem. Fa - kat adam akıllı değişti. Ben bir mu | harebe çıkacağını zannederim. — Haydi canım, bir adam öldürül müş diye milletler biribirine girer ? — Öyle girecek ki, göreceksin. benim dikkatimi çekiyor. Buraya be- yaz bir yat geldi. Kimin, nenin ya- tıdır? Onu anlamak istiyorum. Ger gi nerden geldiğini biliyoruz ama, malümatımız eksik. Şimdi de sen an lat bakalım. Porames böyle söyleyince ben şa- şırdım. Kendi kendime düşünüm. Ben de bu yatm içindeyim. Hem de Fransız zabitiyim.. Porames'de çok eski arkadaşım... Bu tesadüfümüzde konuştukla mızı kısaca anlatayım. Bana dedi ki: — Buraya niçin geldiğimi belki merak edersin. Azizim, bir iki gün- dür vaziyet gayet nazikleşti. Bana şimdi burada erkâni harbiye i şubesinde hizmet verdiler. Bilirsin ki bu şubede hepimiz casusların pe « şinde koşuyoruz, Hele Tancada da o kadar Alman bolluğu var ki. Tam bunu (söylerken yerinden doğruldu ve dışarıya baktı. Ben de baktım: Framond, Lauffen, Möcwe, Mary se ve babası yavaş yavaş rıhtıma doğru yürüyorlardı. Bu küçük kafile- ini iryse öyle bam başka, öyle can içi bir şeydi ki.. Porames dedi ki: — Yahu, bunlar şuradaki yata gi « diyorlar, Tanıyor musun bunları? — Evet, yata gidiyorlar ve benim yol arkadaşımdırlar. — Ne diyorsun? — Ne diyeceğim? Doğruyu söylü yorum, Bu sözüm üzerine Porames biraz durakladı. değişti ve daha cid- dileşti? — Sana bir şey söyliyeyim mi? de di, belki yanılıyorum, belki yanılma yorum. Şu gidenlerin içindeki kıza her halde sen abayı yaktın? — Amma da yaptın ha? — Olura, belki aldanırım. Faka* bana öyle geliyor. Kız. Eğer haki- katen güzelse, seni tebrik ederim. Çünkü bu kız, sevilmiyecek kız de- gil, Porames oturdu. Kadehi ve dedi ki: — Bunlar da Alman değil mi? çekti — Evet, onlar da Alman. Falat kız Alman değil Bir kahkaha Grlattı: — Hah, hah, hah, nası! olur? — Yemin ederim ki, Alman değil« Babası Avusturyalı, anası Pransız- Hem de iyi bir Fransız ailesinden” — Haydi onu kabul ettik diyelim ya ötekiler? ğ — Ötekiler, sana açıkça söyliye” yim mi, ötekilerin hepsi de Alman Ve ben de yüzde yüz kanaat var Ki hepsi de casus. İstersen bugü seni yata davet edeyim ve hepsi İİ€ tanıştırayım. — Gelemem. Bu gece başka yerd? meşgulüm, Kumandan Desgarets P* ni şimdi bekliyor. Bilirsin ki, sen” den gizliyecek bir şeyim yoktur. Şi dakika Mannesman isminde bir A” manın kardeşini kovalıyoruz. Bu ifİ bırak da, biraz da sen kendi halinde” anlat yahu?! Ben de bir parça ona kendi hali den anlattım. 14 temmuz — Bugün milli bayram. £ Fransadf arkadaşlar geçit resmine hazırlan yorlar. Nasıl hazırlandıklırı,, ps9” toplandıkları, hepsi görümün önün” geliyor . 14 temmuz bayramı deyince, Fr” sada bunun ne büyük gün olduğu"” herkes bilir, fArkası var)