19-7-935 No.13 Nizamettin NAZİF “Üzerlerine Top Top Kar Oturmuş Püsküllü Yamçılarile Tipi Altında Kalmış Bir Çam Ormanına Benziyen Bu İnsan Kalabalığında...,, Evet... Bu cidden şaşılacak bir şeydi. Hele Civanşir büsbütün hay- ret içindeydi. Gözlerinde kırbaç ye- miş olmasına bir türlü inanamıyan bir eda belirmişti. Arkadaşlarından dördünün kaşla göz arasında yere yuvarlandıklarını gören süvariler ise kamçı şaklatmak- tan hemen vazgeçmişlerdi. Halk, ko- pacak bir fırtınanın kokusunu almış, bir karga sürüsü gibi olduğu yerde kalmış ve sinmişti. Kopacak bir fırtına... Şüphesiz bir fırtına kopacaktı. Ne- tekim bir dakika sonra bumur ilk şimşeği Civanşir'in dudaklarından çaktı. Şaşkınlığı geçmişti, Haykırus — Tutun şü köpeği! Yere düşen arkadaşlarının henüz doğrulamadıklarını gören süvariler tereddüt eder gibi oldular. O zaman Civanşir tek başına saldırmak istedi Fakat, damdan düşer gibi çıkag€- len adam, hiç de yılacağa benzemi- yordu, Kamçısım başının üstünde sallıyarak: — Yaklaşma! - dedi - Kuşoğlanı Ben tanımazsın, korkarım, iena ta ditmasın kendini... Kuşoğlan... Bir gün evvel düz ©- vada at koşturan ve bir bataklığın kenarında sebebini bilmediği bir kavganı; son sahnesinde kendini tehlikeye sokan Kuşoğlan. Evet bu oydu. b Fakat, adr büyük bir gururla söylemesine rağmen ( Kazanlıların Böyle bir şöhretten henüz haberdar bulunmadıkları anlaşılıyordu. Ağız - dan ağıza bir mırıldanma dolaştı. Bi- ri yanındakine : — Kuşoğlan... Adr Kı » Dedi - tanıyc. mus — Ha Ya sen? — Ben de Civansir, buhları işintice daha küs- tah bir tavır takındı ve Yahat bir nefes aldı. Zira, bir âtalık'hu gencin halk ile beraber oluvermesinden şüp- helenmişti. Ve atı ile kalabalığı gö- güsliyetek ona yaklaştı, Kuşoğlan kır atınm dizgini sol koluna geçirmiş duruyordu. Uşağma emreder gibi; — Yeğitim... dedi - Benim hiç sâkam yoktur. Ne söylersem derhal yap, yahut yaptır Ve Civanşirin ne müthiş bir ga- rapla Üzerine saldırmağa hazırla, ğını farketmemiş gibi devam etti: — Kiroğlan'ın bir nal düşmüştür. Narlı büyüdüğü için nalsız gezemez. Şu nalbandı bıraktır da işimi görsün. Nalbant bu sözleri İşitmişti. Az evvel Baytoğanın gözüne girmek için ou döğenler birdenbire değişen va- *İyet karşısında birer kenara sindik- leri için hiçbir zorluk çekmeden ilerledi: — Emredersin beyzadem... buradayım. Ama içinden de Kuşoğlana en ağ- za almmaz küfürleri savuruyordu. Bütün bu belâ, kızgın nalın patavat- sız fırlayışından gelmemiş miydi? Eh... Bu nah o, bu gencin atı için kızdırıp döğmekte olduğunu şimdi uşoğlanmış... ? Ben anlamıştı. Bu sabah, dükkönm açarken tanıdığı hancılardan birinin uşağı ko- ik bir nal parçası ile gelmiş ve a ında giye bir konuşma” olmuş »— Usta, buna göre bir nal döğe- deksin.,, “.— Ne olacak bu nal?,, “. Bir ata mıhlanacak, “.- Getirsene at... “.- Sahibi vermiyor. Kendisi ge tirecekmiş. Netameli bir suratı var? he söylersem onu yap, yoksa beynini padatırım., dedi ve sana da selim söylüyor: “ Eğer kötü ve dayanmaz bir nal yaparsa şah damarlarını ke - serim,, diyor. Maamafih;.. eli çok açık bir genç. Her halinden asilzade- lik akıyor, Durmadan tehdit savuru- yor ama, bahşişi de bol veriyor.,, Ve papağını çıkarıp gevirerek astarı kenarına dizdiği dört beş gil Süley- mani altını göstermişti.., Bunun üzerinedir ki usta neşe ile mişti, o Civanşir bir türlü bir karar vere. miyordu, Adamlarının Ürkmekte ol . duklarını du. Otuz atlısı ile Baytoğana refakat eden Sungürte. kin ise boyuna şişko ile uğraşıyor. başın: döndürüp o bakmıyordu. bile, Halka gelince, bunların hepsi Kuşoğ. lan: dost bakışlarla süzüyorlardı. Çivanşir Kazan Karakemiklerini iyi — Yiğitim benim hiç şakam yoktur. Ne söylesem derhal yap yahut yaptır... tanırdı. Her türlü hakaret karşısında duygusuz gibi düran bu kara papak- | lılar, hiç umulmadık anda ayranları kabaran birtakım adamlardı ki ali- mallah © zaman insanı parçalayıve- rirlerdi. Kararsışlığının sebebi buydu .Gençle tek başına mücadele etmeğe mecbur kalacağını görüy: ve hasmını bir türlü dişine göre bu- lamıyordu. Nalbant, şimdi ikisinin arasına ka- dar ilerliyebilmişti ve Civansire ar- kasını dönerek iğildi, gencin eteği bir köpek gibi yaltaklanarak öpti İşte Civanşir Mirza buna dayanama- mişti. Demiridenberi, sapma tırnak- larını batırarâk hiddetini yenmeğe çabaladığı kamçısinı kaldırdığı gibi ensesine indirdi. O anda biri- birine taban tabana gıt ahesiklerle amaaan | İ yükselen üç ses işitildi Biri, bir kahka ha idi ki, göğsü üstünde kollarını ka- vuşturmuş olan çırağın dudakların » dan fıtlamıştı. Öbürü, bir acı feryat idi ki çığırtkan bir o yaramaz çocuk gırtlağından çıkıyormuş vehmini ve- Terek duyulmuştu : Ustanın çığlığı, Üçüncüsü ise, üzerlerine'top top kar oturmuş püsküllü yamçılariyle tipi altında kalış bir çam ormanma benziyen bu insan kalabalığı içinde bir kurt sürüsü gürültüsü gibi yayı hıvermişti: Bu, bir nara idi ki Kuşoğlanın ağ- zından çıkmıştı Ve gene o anda d> ikanlının şıraklıyan kamçısını ikinci defa olarak Civanşir'e, imdirdiği gö- e TAN — FAYDALI BiLGiLER am | BUGÜNKÜ PROGRAM İstanbul 18.30; Dans musikisi Çelâk), 19.10: Ha- fil musiki (Plik) 19,45; Ege caz türkçe İ sörlü eserler. 34 Konferans. 2030 Stüdyo orkestrası Radyo caz ve ço orkestraları, Ve Bayan Beybi ( m Aleksandr Mayler. 1 Orkestra ile birlikte. 2210 a Bükreş 13 — 15: Gündüz plik yayımı ve du yumlar. 18: Jean Marcou orkestrası, 19 Duyumlar. Piâk. 29,50: Sözler, 21,15: Ro- bert Shliton tarafından, şarkılar. 2140: Radyo salon orkestrası 22.30: 2230: Du- yumlar, 22.50: Konserin süreği, 23,15: | Yabancı dillerle duyumlar. — Konserin süreği, Varşova 1945: Klâsik valsla; 20,15: Reklimlar. 20, Sözler. 21,10: Küçük 21,45: Duyumlar, 21.55: | tonik konser. 23: Spor. 23,10: Leo in eserlerinden konser, 24: Sözler. 24,03: Dans müziği, 20,05: Sözler Şarkılar. 21: Prag 20,10: Plâk. 20,15: Duyumlar. 2025: Salon orkestrası, 20,45: Edebiyat, 71,30 Slovak müziği. 22: Sözler, 22,10: Şen ya- yım. 22.0: Senfonik konser, 23.15: Du- yumlar. 23,50: Plâk. 2345: Rusca du yumlar, Belgrad zi peer şarkılar. 21,30; Radyo pi- yes. ; Zagreb'den röle, 23: e lar. Plâk. 23,20: Plik. De Münih ,2040: Aktiialite. 21: Duyumlar. 21.15: | Ulusal yayım, 21.45: Karışık yayım. 23: | Duyumlar. 2320: Program arar, 23305 Bach'ın eserlerinden konser, 24.30: Halk müziği, Hamburg 20: Hafif müzik. 21: Duyumlar. 21.1$: Ulusal yayım. 2145: Haendel'den yaylı orkestra konseri. 72: “Luise,, adlı müz'k li skeç, 25.15: Duyumlar,. 71.40: Müzikli program arası, 24: Hafif müzikli fantezi- ler, Breslzu BRESLAU £i: Kısa duyamlar, 21. Ulusal ya- yam. 2145: Radyo piyesi. 23: Duyumlar. 2430: Karışık halk müzikli yayım, SİNEMALAR TİYATROLAR * Şehir Opereti: Tepebaşı Be - lediye bahçesinde Salı, Çar - şamba, Perşembe, Cuma, gü- nü akşamları saat tam 21 de “Deli Dolu" opereti üç perde. rüldü, İstanbul ciheti ve Bebek tram (Arkası var) vayları temin edilmiştir. msmmsmummzu | 4 Meleki Aşık Rahibe — Aşk kelepçesi, Lübnanlılar Ve Kadınlarımız Lübnan muharrilerinden o Bayan Salma Sayeg Türkiyeyi görmek ve bu rada gördüklerini Berutta Arap dilin- İ de çıkan Lisan « ül - Hall gazetesine yazmak ve ayni zamanda Türkiye hak kında bir kitap neşretmek üzere şeh- rimize gelmiştir. Lübnanlı muharrir ayni zamanda Berutta Fransız liseşin- de Arapça öğretmenidir. Perapalas 0- telinde oturmakta olan Bayan Salma Sayeç ile dün görüştük. Lübnanlı mu harrir bize İstanbula ilk defa olarak geldiğini söyliyerek dedi ki: — Türkiyeye bilhassa yeni Türk in kılâbını tetkik etmek, çocuk teşkilâtı, maarif ve metkepler hakkında malü - mat toplamak için geldim. Bundan sonra Türkiyedeki Feminizm hareket» lerini inceleyeceğim. Feminizmin Tür kiyedeki terakkisi herkesi hayrette bı raktı. Bilirsiniz ki, erkekler. kadınla. ra siyasi ve içtimai hak vermekte ek- seriyetle cömert değillerdir. Fakat Türkler bunda bir sitisna teşkil etti- ler. Erkeklere göre kadınlar evde kal malı, mutbakta çalışmalı, diş hayata iştirak etmemelidirler, Bereket versin kir bu düşüncelerin yavaş yavaş de- gişmekte olduğunu görüyoruz. * — Bize Lübnan ve Suriyedeki Fe- minizm hareketlerinden, kadın teşki - lâtından bahseder misiniz ?, — Lübnan kadınları 1860 danberi kurumlar teşkiline başladılar. Bu ku- rumların hepsi hayir maksadile ku - rulmuştu. Lübnan kadınları evvelâ kimsesizlere, fakirlere, körlere yardım teşkilât yaptılar. Ihtiyarlara mahsus bakımevleri tesis ettiler ve hastaha- neler açtılar, Bugün kimsesiz çocuk- ları tahsil ettirmekte ve bilhassa umu” mi konferanslarla halkın seviyesini yükseltmeğe çalışıyorlar, On seneden beridir ki Lübrian ve Suriyedeki eemi- yetler bir federasyon şeklinde birleş” tiler, Muhtelif kurumlar, iç teşekkül lerini, muhafaza etmekle beraber “A- rap Kadın Birliği” adın altında bi birlik kurdular. Işte bu birliğin teşek” külünden sonradır ki Suriye ve Lüb- nan kadınları siyasal alanda çalişmi” ğa başlamışlardır. Ayni zamanda gen€ liğin terbiyesi çocuklara taallük eden işler hakkında hükümet nezdinde 16“ şebbüste bulunuyorlar ve raporlar VE” riyotlar. Siyasal alandaki ilk teşebbüs vergilerin indirilmesi hakkında Fran #z hükümetine verilen rapordur. Kö” dınlarımız arasında hekimler, avukat” lar çıkmıştır... iü Bayan Salma : sitmek iye Pale İnc Tatanulda açılacak olan Yerli Mallar Sergisini görecektir. O, sergiden bahsederken dedi ki: — Ben Lübnan kadın teşkilâtında yerli sanayii teşvik eden gruba m€- subum. Bunun için buradaki Yerli Mallar sergisini göreceğim. Lübnan” da yerli sanayii teşvik ediyoruz. İt© üzerimde gördüğünüz ipekli kumaş hep Lübnan malıdır. Şam ile Bağdat arasında İşleyen dünyanın en büyük ekspres otohüsü 5 Sık ; Şeytan Kız ve maske altında # Elhamra : Dul nişanlı — Görsonlar # Yıldız : Sibirya mahkümleri — Sergü- veşt Kralı, # Alkazar : Çin Esrari * İpek: Benhur — Parisli Aşıklar, # Mili * Çaraviç — Arslan adam. $ Sümer : Aşkın sesi — Duzdaban bas tibncak karim ahçısı, b ami Hile : Deniz altı Ejderi, NÖBETÇİ ECZANELER Ru gece nöbetçi eceineler şunlardır Eminönünde Ag: ,, Minasyas — Çenberli- taşa Sur — Cislipaşada Asadaryan Cibalide Necati Şahzadebaşında Ü versite — Aksarayda Serel Celâj — $i a Rıdvan — Şehremininde B. i — Karagümrükte Kemal. — Büyüka dada Mehmed Heybelide Tamaş Bakköyde Merker — Defterdarda Arif pr yeka A yemeni Mer. e — Kadıköy n güdik Çeşmede Osman, Hülusl Beşiki Kura — Taktimde Taksim — Şişlide Halk — Kalyoncukulluğunda Beyoğlu yüpte Hikmet eezameleri, T nitoshareketveza - LİMAN HAREKETLERİ m Nimanımızdan gidecek vapurlar * 1 Asya, Güzel Bandırma ei Mersine Konya. gön imanımız gelecek vapurlar 5 16.15 te İzmitte Ayten. 17 de Mudanyadan Kocaeli, yi de İskenderiyeden İzmir, DAVETLER | ——— İ TüRK | minesi , MÜRETTİPLER GEMİYE stanbul zete ve kitap matbaalarmda bulunan © Gemüyetimize yardı arkadaşlar samma bir müşavirin 20 Temmuz 1935 cumartesi gönü saat 14 te Ankara cadde- sinde Bürhaneddin matbaası Üst taralım- gali 50 numaralı Cemiyetimiz yerinde bulunulmasını dileriz. İSTANBUL HALKEVİNDEN Temsil Kolumazda 20 temmuzdan 20 Ağustos 935 e kadar Ritmik hareket ve gstetik dans kursu açılmıştır. Ders ser- besttir. İsteyen Bayan ve Bayların Alay- Tar Direktörlüğüne İ? den sonra mü- ri, Tacaaı İTFAİYE TELEEONLARI İstanbul itfaiyesi .— Beyoğlu ilen ei Kadıköy ittaiyeyi 0 , Yetilköy, Bakırköy, Büyük ya ml dr i i, Erenköy, Kartal, | Büyükada, Heybeli, Burgaz, Kınalı cine (sakalar için telefon santralmdan: pers va (yangın) kelimesini söylemek kâfidir. (TAN)IN OYKUSU ACIKLI BİR SÜRPRİZ Yazan : Bedri RAHMİ Mon Parnas'm ufacık galerilerin - den birinde üçümüz de ilk defa re - sim teşhir etmiştik, Sergi kapanali bir bafta olmuş herkes resimlerini 4f mtş, beş on gün için kirsladıkları çer çeveleri somurtarak iade etmişler - di. Resimlerimin üstünde bir sürü gö zün ağırlığı sergiden çıkarken kapı e: — Size bir mektup va". Dedi Adamcağız bana mektuda uzatır * ken ben bu on günlük adrese mektup gönderenin kim olabileceğini düşü - nüyor. Ve bir kaç sa zarfında bu mektubun yalruz çerç *velerini me rak eden çerçeveciden olduğunu tab min ettiğim için kendi kendimi teb» rik ediyordum. Fakat zarlın yazısını dolduran "bugünün sanatkârları, bağ lığını görünce birdenbire işin ve yü zümün rengi değişmişti Resimlerim kolumun ıltında tüy kadar hafif adımlarım sabırsız galeri den çıktım. Bu mektup hayra alâ - metti. .... Bulvarı İkiye bölen ağaç - ların altındaki sıralardan birine re - simlerimi dayadım. Ve cebimde sıkı sıkı tuttuğum mektubu açtım. Mek- tup Pariste ilk defa tesim teşhir €- den bir ressam: çileden çıkaracık iş birer üstat işi olduğunu müj- deleniyor. Ve mecmuanm böyle ta » nınmamış büyük kabiliyetleri iney - dana çıkarmağa hazır bulunduğunu bildirdikten sonra hayatım ve eserle rim hakkında malümat isteniyordu. o Bu mektüp bütün sinirlerimi şaha İ kaldıran bir kırbaç olmuştu... Büyük muvaffakiyetlerin Verdiği gururla ka rişi bir neşeyle sathoştum. Sevinci mi tramvaylara ve metrolara sığamı- yacak kadar büyük buldum. Ve bir haylı uzak olan evime yürüyerek dönmeğe karar verdim. Hem yürüyor, hem de atölye ve o- te) arkadaşlarımın bu büyük havadisi nasıl karşıliyacaklarımı merak edi - yordum. Benimle ayni galeride re - sim teşhir eden iki arkadaşımla ayni otelde oturuyorduk. onlar benden ön ce resimlerini almışlardı. Bu arka - daşlardan bir tanesi size kendisinden Tan'a sanat sayfasında bir kaç defa bahsettiğim Çinli dostum Yukulele idi, Öteki bizden çok evvel Parise resim tahsiline gelen bir Polonyalı benim kadar onlar da mesleklerinin delisi İdiler.. Kan ter içinde eve gel İ diğim zaman ikisini odalarında bul- dum. Birisinin kapısına bir yumruk ötekisinin kapısına müthiş bir tekme indirerek neşemin azametini ilân et- tim.. Odalarımız yan yana olduğu için bütün sevincimiz ve sıkıntıları - mız derhal biribirimize sirayet ede- biliyordu, ikisinin de kulaklarının za rını patlatacak kadar bağırarak, neşe mi körükliyen bir balk türküsü tut- turmuştum ; Şu Urfanın ufacık tefecik yolları gelir gelir. giye bağırırken Yukulee görün. — Ne oluyorsun Allah aşkma?. Di yordu. Yoksa resimlerinin “hepsini a lacak bir Amerikalı mi buldun! Ben Yuküle-le'nin boynuna sarılır. ken : — Ne Amerikalışı dostum. Diyor - dum... Fakat daha mühim. Tahmin e, demezsin.. Ve Çinli dostumu çok üz- miyerek zarfı uzattım. Yukule'le zarfı görür görmer bir den kıpkırmızı olmuştu yüzüme a cıyarak baktı, Sonra mektubumu bir mp kurusu gibi bir tarafa firlatar rak : ç Domuzlar! Diye gükredi. Yukule-le hırsından dudaklarını 1- sırirken ben hâlâ'neşemin küstahlığı 1, sevimli arkadaşımın kıskançlığı - yüklüyor. Ve onu teselli etmeğe kadar varıyordum : Arkadaşım yüzüme yine hazin hı zin baktıktan sonra bana soğuk.ama buz gibi soğuk bir duş tesiri yapan havadisi verdi: — Dostum! Belki bana inanmak 9 en feci, en korkunç bir ticat Bizim en temiz, en masum san.<Âr gururumuzu pazara çıkaran bu he * rifleri kendi ellerimle boğmak istiyo rum. Ben hâlâ bulutlarımın arasın» don inmek istemiyordum. — Amma yaptın hal, — Al oku rahat et. Ve sonra, gel bol böl küfür edelim, Dedi burnuma ayni renkte, ayni boyda ve ayni başlığı taşıyan bir zarf dayadı ve kapıyı şimşek gibi kapar ken: — Ey Mesih. Ben de senin gibi e cel teri döktüm!.. Diyordu. Titriyen ellerle mektubu çıkardım. Noktasından virgülüne kadar benim mektuba benziyen bir mektup! nız isimlerimiz değişiyordu! Hırsım dan ağlryordum. parça evvelki neşemi bir paçavraya çevirenleri ben de Yukule-le gibi bir karış suda boğ- mak istiyordum. Polonyalı meydanlarda yöktu., Biz parça evvel odasında olduğu halde birdenbire sırra kadem basması ca - nımızı sılmıştı. Yukule-le'yi odasi: da harıl han! bir mektup yazarken buldum . “Bugünün sanatkârları, mecmuâst va dehşetli bir küfürname döşeniyor du, Ona bu sevdadan vaz geçmesini yı adantların her baide çok pişkin ol 'duklarımı; onlara başka bir oyum oys namamiz icap ettiğini söyledim ve birdenbire aklıma gelen projeyi izah ettim: mecmuanm satışı bu mektup- lari alan şöhrete susamış saratkârla - tım bol bol ısmarlayacakları nüslala ra bağlı olduğu muhakkaktı, İkimiz de dehşetli surette mecmua istiyecek ve höriflere para göndermiyecektik. Bu gerçi namuslu bir iş değildi. Fa- kat bu korkunç ticaret bizi daha kö- #ü işler yapabilecek kadar sinirlen - dirmişti. o Mektupları hazırlamış çıkıyorduk merdivende Polonyalıya rast geldik. Koltuğunun altnda kocaman bir mec mua tomarı vardı. Tomarm üstünde ne görsek beğenirsiniz?. Ayni mec - muanin püsküllü başlığı! İkimizi de istemiyeceksin dedi.. Bu dünyanın müthiş bir kahkaha ile sarsılır gören Polonyalı birden şaşırdı, Sonra kız » di, ve daha sonra da bizi gülüşümüzü iki misline çıkaran bir söz savurdu: — Bu devlet kuşu her babayiğitin başına konmaz. Tam bir sütun ben « den bahsediyor. n Yukule-le katılırcasına gülerker birden sustu, Ciddileşti ve sordu" — Kaç mecmua istemiştin?, — Otuz .Polonyadaki.. — Aptal!, Yüz tane ısmarlasay - dın bütün mecmua yalnız senden bahsederdi. Ve yine gözlerimizden yaş gelene kadar gülmeğe başladık. Fakat Po - lonyalı artık çileden çıkmıştı. Bütün ciddiyetini takınarak me demek iste diğimi sordu. Ecelteri dökme sırası ona gelmişti, anlattık. Polonyalı ner deyse ağlıyacaktı, Terliyen gözlük » lerinin camını silerken: — Ben de bununla size güzel bir Ürpriz ya; 1 düşünüyordum.. MÜ DE a bene dönere — Ben de, ben de size sürpriz yap mak zekâvetini göstermiştim. Sen de bugün kabına sığamıyan sevinci « ni saklıyabilseydin, tadından yenmi- yk bir sürprizle karşılaşacaktır. leyse haydi şimdi İş başına, (1) Po lonyalıyı tomarile başbaşa bıraktık. Çıktık... Bir hafta sonra otelin bü - tÜn kabinelerini bir sene boyu kâğıt sız birakmıyacak “Bugünün sanatkâr ları, meçmuası iki muhteşem tomar halinde kapıdan girerken, biz Paris civardaki köylerden birinde, #öh - rete, ve bu feci ticaretine yuf çeke- rek resim yapıyorduk. —— — (1) Polonyalı dostumuz bütin bunlara rağmen memleketine bu nüshadan bir ta. becik göndermekten kendisini tutamamış, ye ba yüzden iki bene sonra Güzel sanatı ar akademilerinden birisine boca tayin edilmişti, Akdik danüla