29 Nisan 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

29 Nisan 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ekonomik haberler Italyaya hububat ihracatımız Italyaya yapmakta olduğu- muz arpa ihracatının artmakta olduğu ve bizim için daimi bir mahreç temini mümkün bulun- duğu bir hakikattir. İtalyan istatistiklerine naza- ran İtalyanın son 3 senelik arpa ithalâtı ve mevridleri aşağıda gösterilenlerdir : 1933 30 2.259 4.924 13.536 2.510 4.324 3.483 1934 4.293 3.714 2071 28.089 2.613 5691 7.2095 309 4414 6.294 y Yekün 31707 — 64843 Bu rakkamlar memleketimi- zin İtalyaya en fazla arpa ihraç eden ülke olduğunu ve sevki- Bulgaristan Çekoslovakya Romanya Türkiye Macaristan Rusya 'Trablusgarp Tunus —— Arjantin 158 Diğer memleketler 183 nı hatta son 2 sene zarfında iki misilden fazla arttığını göster- mektedir. Memleketimizden gelen ar- panın sürümünü daha artırmak için arpaları bira fabrikalarına tanıtmak ve “malt,, imalinde kullandırmak da mümkündür. İtalyanın 1934 senesi zarfın- daki “malt,, ithalâtı 3.774 to- na baliğdir. Malt muhtelif mem Jeketlerden aşağıdaki nisbetler- de getirilmiştir : Avusturya Çekoslovakya Almanya Macaristan Diğer verler 257 2.248 107 1.081 81 hei 3.774 Italyaya en fazla “malt,, ih- raç eden Çekoslovakya ve Ma- caristanın fiatlerile, memleketi- mizden getirilecek “malt,, ima- line çok — müsait — arpanın mal olacağı fiat —arasında mühim bir fark vardır. “Malt,, m burada bira fabrikalarında imali halinde işçiliğin memle- kette kalacağı ve bir kaç bin iş- | çiye çalışmak imkânı verileceği , açık bir hakikattir. ! Yugoslavyada Afyon mahsulü Yugoslavyada 8000 hektar a- razi ekilen haşhaşlardan 100 bin kilogram afyon elde edilmiş tir. Geçen yıl rekoltesinden kalma 50 bin kiloğram stok bu- lunduğu için müşteri bulmak | hususunda zorluk çekilmekte- dir. İranın mühim mikdarda af- yon ihraç etmek üzere ortaya - çıkmasile arsıulusal piyasa va- | ziyeti çetinleşmiştir. İranım re- ; kabeti fiatları düşürmektedir. * Bundan dolayi ilgili Yugoslav- ; ya makamları istihsalin azalma sını ve afyon ticaretile ihraca- tın serbest bırakılmasını tavsi- ye etmektedirler, Yün, tiftik ve Keçi kılı Almanyada tiftiklerimiz üze- rinde geçen hafta içinde olduk- ça mühim işler yapıldığı öğre- nilmiştir. Bu işlerde kilo başma sif Hamburg 9 Fransız Frangı- | na kadar fiat elde edilebilmiş- | tir. Alâkadarlar Türk tiftikleri ile alaverenin önümüzdeki haf- talar içinde tekrar canlanabile- ceğini umud etmektedirler. Ger- çekden Türkiye ile Almanya a- rasında hemen bütün mahsuller üzerinden iş yapılabilmesi - için ilk imkânı yeni Türk-Alman ti- caret anlaşması temin edecek- tir, Fiatlar da elverişli tutul- dukları takdirde piyasanın can- lanmasına artık hiç bir sebeb kalmamış olacaktır. Buna mukabil Türk yünlerin- den muamele yapıldığı öğreni- lememiştir. Ancak Almanya başka ülkelerden mübayaaya devam etmiştir. Yeni anlaşma- Yüülün'kee senr tarlalörtiğr | dan sonra Türk yünlerine tek- rar daha büyük alâka gösteri- leceği beklenilebilir. Almanyaya Şubat 1934 de yalnız 112 kental Türk tiftiki ve keçi kılr ithal olunmuşken şubat 1935 de 17.238 kental it- halât yapılmıştır. Türkiyeden Almanya yün it- halâtı ise Şubat 1934 de (0) i- ken Şubat 1935 de 7.204 kental tutmuştur. İtalyada ipek ve buğday İtalyada hükümet ipek istih- salini teşvik etmek üzere müs- tahsillere İtalya dahilinde ye- tiştirilen ve kooperatif kurutma müesseselerinde kurutulan bir kilo taze ve piyasa malı ipek i- çin bir liret prim — verilmesine dair bir kararname kabul et- miştir. Bü mücsseseler 5 hi rana kadar Spie ulusal birliği- ne geçen kampanyadan kalan stokları bildirmek mecburiyetin dedir. İtalyada buğday stokları tü- kenmiştir. Geçen mart ayı zar- fında İtalya hariçten 13,881 ton buğday ithal etmiştir. 1934 yılı- nın aynı ayındaki ithalâtı 2.436 tondan ibaret idi, Fransa hükü- meti mayıstan 15 hazirana ka- dar İtalya limanlarına 50.000 ton buğday gönderilmesine i- zin vermiştir. /| Macaristanda da ipek yetiş- tiriciliğinin teşviki için 20 kilo- dan üstün ipek satan —müstah- sillere hususi primler verilmek- tedir. Yeni yılda üzüm mahsulü Bu yıl, Ege mıntakasında 50 | bin ton r. Bu- nun, 44 bin tonu tamamile sa- tılmıştır. Geri kalan 6 bin tonu önümüzdeki aylarda elden çı- karılacaktır. Havalarım müsait gitmesi, ö- nümüzdeki mevsim üzüm mah- sulünün çok bereketli olacağını KIRMIZI VE SİYAH hususiyetle öbürlerinden ayrıl - mış olanı yoktur. Fidan gibi bo- . yu, kuvvetten çok kıvraklık gös ! teriyordu. Daha çocukluğunda, son derece düşünceli hali ve ben zinin pek uçuk olması babasına; ! “Bu oğlan ya yaşamaz, ya bize bir yük olur,, dedirtmişti. Evde herkesin hakaretle baktığı bu i gocuk, kardeslerinden de, baba- sından da nefret ederdi; pazar günleri sokakta çocuklarla oy - | narken hep dayak yerdi. | — Ancakbir yıldan beri şirin yü zü, genç kızlar arasında birkaç L taraftar bulmasıma sebeb olmuş tu, Zayıf bir can olduğu için her kesin hor gördüğü — Julien, bir gün söğütler için belediye reisi- ne söz söyliyen ihtiyar cerrah - başıyı taparcasına sevmişti. ' Bu cerrah bazan ihtiyar So - gel'e oğlundan bir günde bekle- diği parayı verir ve çocuğa la- STENOHAL tince ile tarih öğretirdi; ancak onun tarih diye bildiği de 1796 İtalva savası idi. Ölürken “legion d'honneur,, nişanı ile mütedahil tekaüd aylıklarını, o tuz kırk cild kadar kitabını Ju - lien'e bırakmıştı; bunların da en değerlisinin, belediye reisi - nin itibarı sayesinde yolu değiş tirilen halkın malı çaya nasıl uçtuğunu biliyoruz. Evden içeri girer girmez Ju - lien, babasının güclü elinin omu zuna indiğini duydu; birkac a ğır vumruk beklediğinden titri- yordu. İhtiyar köylü bir yandan o - nu, bir çocuğun bebekle oyna ması gibi, evirip cevirirken bir yandan da sert sesile kulağının içine bağırdı — Sarduklarıma yalansız ce- vab isterim ha! Julien'in iri kara gözleri, ih- sraaaARAAR AAA BORSA 27 NİSAN Cumartesi PARALAR Stertin Dolar 122. 20 Fransız Prangı 160. 20 Liret 20 Belçika Frangı 20 Drahmi 20 İsviçre ir 20 Leva Florin 20 Çek Kuron Avusturya şilin Peçeta Mark Zloti Krog 20 Ley 20 Dinar Yen İsveç Kuron Altın Mecidiye Banknot ÇEKLER Açılış 603.75 Kapanış Londra Nevyork Paris Milano Brüksel Atina Cenevre Sofya Amsterdam Tağ Viyana Madrid Bertin Varşova Budapeşte Bükreş Belgrad Yokohama Moskova Stokholm 32128 ESHAM Açılış İş Bankası Mü, v .N Kapanış Anadolu $m. 60 — 25 .. » 100 X Şirketihayriye Tramvay Bomonti - Nektar 'Terkos Osmanlı Bankası Telefon GÜ DENmenle A Şark merker eczanesi İSTİKRAZLAR Açılış 'Türk Borcu T 3030 v dili ) ER L ZORA, ea T ÇAM Erganl Mi Sivas-Erzurum İstikrazi Kapanış TAMVİLAR Kapanış Elektrik Tramvay 'Tünel Rihtim Anadolu T 4365 PN — 4355 4410 4410 .». H Anadolu mümessil — sL.35 SL05 gösteriyor. Yapılan tahminlere göre, ye- ni mahsul 80 bin tonu bulacak- tır. tiyar kerestecinin küçük, uçuk mavi ve şirret gözleri ile karşı laştı. Sorel baba sanki oğlunun ta gönlündekini okumağa çalı - şıyordu. Bölüm V Bir pazarlık — Seni burnu kitabdan kalk- maz köpek seni! bana düzensiz cavab ver: madame de Rönal'i nereden tanırsın, onunla ne va- kit konuştun? — Onunla hiç konuşmadım, kiliseden başka bir yerde de görmedim. — Pis edepsiz, ona bakmış olacaksın. — Hiç bir vakit! Julien, dayağın önüne geçe- bileceğini umduğu müraice bir tavurla: “Bilirsiniz ki, dedi, ki- lisede Tanrıdan başka bir şeyi gözüm görmez.,, Kurnaz köylü: “Elbette bunun | bir aslı olacak,, dedi ve bir an sustu. Sonra yine: »— Bunda bir iş var ama bu | iki yi KENDİ Ya Sıskalar Ne Olacsk ? zün el birliği Çocuk bayramı geçti. Bu yıl da, gene birçok mek - teplerde, oyunlar veri i. Eğlen tiler yapıldı. Toplartılar oldu. €er zer gürbüz çocuk n gürbüz çocuğu - sabakalarda gerçek- ana çıktı mr, bilmem? z şey varsa; yoksul - lar, müsabakalara giremediler. Bu yıl da mükâfatı üstü başı temiz, eli yüzü yunmuş olan ço- cuklar aldı. Geçen gün Halkevinde seçi - | len gürbüz çocukların Lepsi, iyi beslenmiş, iyi bakılmış çocuk - lardı, İyi besi, iyi bakım, ne ile o - lur, biliriz. Ana ve babalarının yazın sıcaktan, kışın soğuktan ruyarak bol süt, bol bo' i le, çeşitli oyuncaklırla bi tükleri Öu gürbüz çocukların yanıbaşınla, ya da, bir damla iyi si bir tabak muhallebinin yoklu - ğunu yür-k - zlatıct iç çekişleri le derinden derir.« duyan, paçav ralara bürünmüş yavrucaklar davrı. Bunları, gürbüz çocuklardan ayıran şey, kazancı az bir baba ile sütleri çekilmiş bir ananın arayerde hayat çukuruna atıl - mış ölarak doğr aıarıdır! Yok - sa, bu yavrucaklar da iyi beslen seler, iyi bakrlsalar, birer, gür- büz çocuk olabilirlerdi. Her yapılan gürbüz çocuk mü sabakasını, bu sıska yavruların payına acı bir istihza gibi sayıl- sa yeri değil midir?. erinde olan gürbüzler, li vakti T ünlerin — çocuktarı de sıskalar i Ve bu sıskalık müsabakasını kazanacak çocuğun mükâfatı, onu tepeden tırnağa kadar giy- dirmek, kendini bileceği güne dar yedirip içirmek ve bir mektebe yerleştirmek olsun! çocuklar da, süz çocuklar zin bağlılığını üzeri ne çekebileceklerini düşünerek avunsunlar. Gürbüz çocuğu, tali zaten mü kâfatlandı ize öyle ge- liyor ki m çöcuktur! Bilmem, siz ne dersi- niz? Salâhaddin GÜNGÖR Mah alle içinde Bir aşevi Maçkada Kâğıthane cadde - sinde 46 numarada oturan oku- yucularımızdan mütekait bin - lanetlemenin dan bir şey öğrenilmiyor ki!... Her ne ise, artık senden kurtu- lacağım; işim için daha iyi ola- cak. Papasın mı gözüne girdin, yoksa başka birinin mi? seni bir düşünen olmuş, yer bulmuş- lar. Git de bohçanı hazırla, se- ni M. de Rönal'e götüreceğim, onun çocuklarına hocalık ede cekmişsin, — Bu iş için ne verecekler? — Yiyeceğin, üstün başm, yılda da üç yüz frank. — Ben uşak olmak istemem. — Hayvan, burada uşaklık sözü eden var mı? Ben oöğlü- mun uşaklık etmesine razı olur muyum? — Sofraya kiminle oturaca- gım? Bu sorgu ihtiyar Sorel'i şa- şırttı; söz söylerse bir ihtiyat- sızlık yapabileceğini — hissetti, Julien'e köpürdü, aç gözlü dive küfürler savurdu ve öbür oğul- larma danışmağa gitti. Biraz sonra Julien onların, baltalarına dayanmış, harıl ha- rıl konuştuklarını gördü. Onla- —H — 290-4.935 KENDiİMİZE ÇATIYORUZ| Ne Dersiniz? Spor yiz, Sporcu memlekette fena bir ün almıştır. Bu kabahat sade onun değildir. Ama ken- dini iyi ve olduğu gibi tanıt - maması onun en büyük suçu- dür. Biliyorsunuz ki son günler- de İstanbula gelen bir profesyo nel futbol takrmının oyuncula. rıile Fenerbahçe oyuncuları arasında oyundan sonra bir kavga oldu. Bir iki kii bir iki kişile döğüştüler. Bu, olmaması lâzımgelen bir hâdi- se idi. Kimse bunu mazur gö- remez, Ancak böyle münferid ve şahsi hareketleri bütün bi- zim sporcu kütlesine yamama- mız insaflı bir hareket olamaz. Sporcu olmakla bir adam, a - tak, asabi, patavatsız olmak haklarından mahrum mudur?. Böyle bir kitle içinden çıkan hâdiseleri olduğu gibi o züm - reye mal edersek, matbuat â - leminde de davası mahkemele bâşı Ray Faik bize yazdığı bir mektüpta mühim bir noktaya t€ mas ediyor: “Bu mahallede bir aşevi vardır. İşi yolundadır. Al- Tah ziyade eylesin, Yalnız bu - rada çalışma saatleri bilhassa geceye rastlamaktadır. Herke - sür uyku ve istirahat zamanın- da bu aşevinden ortalığa dağı - lan kardif dumanları ve işçi vaygaraları, — boşaltılıp atılan konserve kutularının gürültüle ri mahalleyi rahatsız edivor. Cöp kapları daima sokakta dur duğu için, kedi köpekten geçil- mez oldu. Bazan bu çöp kapla- rı boşaldıktan sonra, tavukların kaçmasın diye içinde kesilip, bırakıldıklarını görüyoruz., Uzun şikâyet mektubundan hülâsa ettiğimiz şu satırlar, bir çok noktalardan okuyucumuyun ne kadar haklı olduğunu göste- rir, Bir defa kedi köpek hüct - muna vesile olan çöp kabı soka ga bırakılmaz, tavuk sokal.ta, çöp kabının içinde kesilmez ve saire ve saire... Asıl mühim bir nokta da, gece çalışan işçilerin, çalıştıkları yerin mahalle icin - de olduğunu hesaba katarak, başkalarının tam istirahat ede - cekleri sükünetli bir zamanda bağırıp çağırmamağa dikkat et- meleri değil midir?. Kaldı ki, okuyucumuzun söylediğine gö- re, bu işçiler bağırıp çağırdık - ları kadar, galiz küfürlerle şaka laşıyorlarmış. Buna yalnız bele diye nizamı değil, insanların bi- ribirlerine karşı saygıları da mâ nidir. Çerkes köyüne giderken Yeşilköyde indirllen yotcu Okuyucularımızdan biri gece ra uzun uzün baktı ve bir şey anlıyamıyacağını görünce, böy- le dinlerken yakalanmasın diye gidip bıçkınm yanıma oturdu. Hayatını değiştirecek olan bu umulmadık — teklifi iyice tart- mak istiyordu, fakat soğukkan- Lılıkla düşünemiyeceğini anla dı; zihni hep, M. de Rönal'in güzel konağında neler görebi- leceğine — takılıyordu. Kendi kendine: — Uşaklarla oturup yemek yemedense bütün bunlardan vazgeçmek daha hayırlıdır. Ba- bam beni zorla göndermek isti- yecek ama ben ölürüm de git- mem. On beş frank sekiz mete- Tik birikmiş param var, bu gece kaçarım; tarlalar içinden gider- sem hem karşıma candarma çıkmaz, hem de iki günde Be- sancon'a varırım; orada gönül lü asker yazılır ve, lüzumu ©- lursa, İsviçre'ye geçerim. Ama bunu yapınca da ilerlemekten, yüksek yerlerden umudu kes- meli, inı her istediğine eriş- tiren rahibliği bir daha akla ge- | nilmiştir, tirmemeli, kavgaları Adı çıkmış, bir şey diyeme- | re düşmüş dolandırıcılar ve şantajcılar çıkmıştır. Bizim «< onların ayıblarını , üstümüze almak lâzım gelmez mi?, Biz sporda döğüşü, hele mi- safir oyuncularla döğüşü ka - nun harici görür ve bunu bü: tün varlığımızla ayıplarız. Lâ- kin yalnız ayıplamak kâfi gel- mediğini, hattâ yalnız çıkış - mak, hiddet etmek, hırpala - makla bu fena hâdiselerin önü- ne geçilemediğini görüp duru- yoruz. Şu halde bu işi hiddetsiz, te- lâşsız ve tıpkı bir hekim hasta- ya bakar gibi “etüd” etmeliyiz ki: Bir müsbet neticeye vara - lım, Bu hâdiseleri yalnız bir suç olarak değil bir hastalık olaral tetkik etmeliyiz. Bu hastalık zannedildiği kadar sade ve he- le yalnız sporcuda değildir. Biz bu fikirdeyiz. Siz.. Ne dersiniz? matbaamıza geldi ve şu şikâyet- te bulundu: “Dün akşam sekiz buçuk tre- nile Çerkesköyüne gitmek için Sirkeci garından bilet aldım. Trene bindim. Katar Yeşilköye vardı. Yolcuların — hepsi çıktı. Yalnız ben ve başka bir yolcu kaldık. Bekledik. Birdenbire ka. tarın geri geri gittiğini gördük. Ve bunun bir manevra olduğu- nu zannettik. Halbuki trenin Istanbula döndüğünü bilâhare anladık, “Biletimiz Yeşilköye varma - dan kontrol edilmişti. Sonra - dan öğrendik ki yolcular, Ye - şilköyde, diğer bir trene aktare ma ediyorlarmış. Halbuki yol « da bize hiç bir mem'ıt hunu söy lemedi. Bu yüzden vaktinde Çerkesköye gidemedim İşim - den oldum. Ayrıca Yeşillköyden dönmek için de 13,5 kuruş ver- dim. Bana olan oldu. Diğer yol- cuların da ayni âkıbete düşme « meleri için kumpanşsranın tedbir alması lâzımgelir kanaatınd- vrm Gece tramvayları Nişantaşında Tayyare soka- ğında 12 numarada oturan İb- rahim adlı bir okurumuz yazı- yor: “Son zamanlarda Sirkeciden gece yarısından sonra saat 1,5 ta kaldırılan ve — gazetecilere tahsis edilen — tramvaylardan sonra, acaba buna benzer birer tramvay da şehrin muhtelif yer- lerine kaldırılamaz mı? Bu hal- kın hakiki bir ihtiyacıdır ve na- zarı dikkate alınmak lâzımdır.,, Uşaklarla yemek yemekten istikrah, Julien'de kendiliği den doğmuş bir his değildi; o, zenginliğe — erişmek için daha ağır şeylere de katlanabilirdi. Bu istikrahın. kaynağı Rous- seau'nun Confessions'u olmuş- tu. Kibarlar, zenginler âlemini hayalinde hep bu kitabım yardı- mı ile canlandırırdı. Napolâon ordularının tebliğleri mecmua- sı, Le M&morial de Sainte - He- löne, bir de Confessions, iste Julien'in “kur'an,, 1 (1). Başka hiç bir kitaba iman etmesine imkân yoktu. İhtiyar cerrahba- şının söylediği gibi Julien'in gözünde öbür kitabların hepsi göze girmek istiyen dekçiler ka- leminden çıkmış yalan dolü şeylerdi. Ateş gibi bir zekâsı olmakla beraber Julien'in hafızası şaşı- lacak kadar kuvvetli idi, — oy“ sa ki böyle hafıza çoğu aptal- (Arkası $ incide) (1) Fransızcasında da “kuran,, Üe* N. ATAÇ

Bu sayıdan diğer sayfalar: