3 Temmuz 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

3 Temmuz 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Onu kasabada numayan sevmiyen yok hakkında o kadar çok hikâyeler | rivayetler anlatılırdı ki, bunlar ba- yağı insanın hayatından ziyade, insan üstü varlıklara — atfedilen efsanelere, menkibelere daha çok benzerdi. (Ahraz amca) hakkında söylenen — bu hikâyeler — tek - rarlana tekrarlana şekilden şek. le girmiş, zamanla — pire iken deve olmuş, aslına - benzemiyen bir hale konulmuştu. Türklük ve bilhassa — Anadolu için Nasreddin Hoca ne isc, ng kâ- dar iyi sevilir ve dinlenirse, bizim | kasaba ve civarı için de (Ahraz | Amca) o kadar sevilir ve dinle. nirdi. Kasabada onunla ülfeti ol- muiyan, onunla dostluk yapmıyan bir kimse yoktu. Ve yine bir aile yoktu ki, hayatı, yaşayışı, hu - susiyetleri her şeyi (Ahraz Am - €a) için meçhul kalmış olsun.. Nişanlısı askerde olan kızların, gürbette evlâdı bulunan annele- rin, sevgilisi serhadlerde döğüşen yavukluların gönüllerinde yanan tahassür ateşini, yas ve sevinç - leri, geceleri gördükleri iyi kötü rüyaların hepsi hepti ona hemen malüm olurdu. Bir güçlüğe düşen ona sorar, nişanlısından haber alamıyanlar oha danışır, ağır hastası ol ondan bir ümit ve necat İşareti beklerdi... Ve çok kerre bu du « rumda olanlar ona birşey sormağa | hacet kalmadan ©o herşeyi öğrenir | haber verirdi. Sonra hiç kimsenin sırrını başkasına ifşa etmezdi.. Nasreddin Hoca ile (Akraz Am. ca) arasında büyük bir benzerlik vardı: İkisi de büyük halk kütle- sinin adamı idi. Yalnız Nasreddin Hoca (Akraz Amca) gibi dilsiz ol. madığı için engin ruhunun, fel- sefesinin, hayatı anlayışının en hurda inceliklerini, istediği şekil- işti. Onun lisanın. desini bulan, onun — sezişile dun küflü ve zifiri dehlizleri ara- ; MBahdan, her engeli yıkarak ve tok sesler çıkararak yuvarlana yuvar. lana, bir çığ misali yıllar geçtikçe büyüye büyüye nadide antikalar gibi bugüne kadar gelmiş ve bun- dan sonra da, muhakkak, hızını ve tonunu arttırarak gelecek asırla- yın huzurunda ayni satveti mü . hafaza edecek, daba canlı daha heybetli kalarak çalkanıp gidecek- tir. 'Türk dehâsının, irişilmez ve in- ce kıvraklığını engin ruhunun im. biğinden geçirerek, onu en basit Vadeler, ve safca sözler haline | sokan Hocanın bu kudretine be - | iriyt dalma hayran kalacak ve ona dalma gülecektir... Asıl hikâyeye gelelim: Ahraz Amca — dilsizdi.. Zaten (Ahraz) diye o civarda dilsiz - lanlara — derler, Hoca sözlerile; (Ahraz Amca) ise, şazılacak ka . dar manalı tavır ve hareketlerile bem güldürür, insanı hem düşün- dürüdü. Onun simasında bir fev- kalâdelik sezmemmek imkânsız . dı. Söyliyememekten mütevellit ıztırabını hareketlerile belli eder. | Bazat korkunç şekil alan ve sa- | Son Telgrafın Tarihi Tefrikası: 112 TUNA BOYUNDA —— —— TÜRK İkinci sene Romanya üzerine yüründü Takibi idi. Biz Venedik ile muha- rebede idik, Ceneviz hıristiyan gayret ve taassubu korkusundan bize yardım edemiyordu, Çünkü, | Papa Ehlisalip (!ân etmişti, Papalar, hristiyanlık — namına Cenevizi de muharebeye sokmuş- lardı. Bu sebeple Fatih, Karade- nizdeki Ceneviz müstemlekeler'ni vurmuştu. İkinci sene Romanya üzerine yü- yündü. Bu bir şaşıriıma idi Bu seterde bizzat Fatih de bulunu- yondu. | müşler. Sonra bu şayialar hakikat | | mabede gittiği bitlesen gözlerinin derinliklerin- den meçhul ufuklara isyan ve iş. tikâlar savururdu Onun hayatı hakkında anlatılan türlü rivayetler içerisinde en mü- himi şudur: Asıl adı Mustafa olan bu filo- zof adam, orta halli bir ailenin çocuğu imiş. Ana baba, dillere destan olan birlcil larını şefkat kanatları ali binbir ihtimam içerisinde büy tüyorlar. 16 - 18 yaşlarına geldiği zaman Yusuf Peygamber - kadar güzel olan bu delikanlıya kasaba. nın bütün kızları âşık oluyor. O- 'nun için göz yaşları döküyorlar. Şiirler bestelivorlar, Fakat deli - kanlı bunlara hiç ehemmiyet ven. miyor. Gençliğin icabatından o - lan temayüllerden birisini hiç bir sevdalısına izhar etmiyor. Bu ahü eninlere daima lâkayt kalıyor. O- nun bu bali türlü — dedikodulara yöl açıyor. Günün birinde Mus. tafanın peri kızlarını sevdiği, on- larla düşüp kalktığı şayiası ortaya çıkıyor. Peri âşıkı, gece oldu mu evin - den sessizce uzaklaşır, kasabanın yanında bulunan bir dağın üzerin. deki mabedde peri kızlarile sevi- şirmiş. Kaç defa onu mehtaplı geceler- de, kavakların gölgelendirdiği in. ce yoldan mabede giderken gör - | oluyor. Evden onu göz hapsine al- | dıkları günler bile ayni yoldan | görüyorlar. Ann:* baba onu nekadar korkutmuş döğ. | müşlerse de bu esrarlı gece seya- hatine mâni olamamışlar. Son za- manlarda tazyiki arttırmışlar, ha- kikati söylemesini, macerasını an- latmasını ıstar etmişler... İşte bir gün © başından geçenleri söyle - meğe korka korka razı öolmüş. Fa- kat daha ilk kelime ağzından çı! madan dili tutulmuş.. Ve bir daha söyliyememiş. Artık ondan son- Ta da dilsiz kalmış. Buna rağmen © ölünelye kadar dağdaki mabedin yegâne müdavimi — kalmıştır. 15 yıl kadar önce son olarak görmüş. tüm, Çok ihtifarlamıştı. kimseyi tanıyamıyordu. Bir gece Kavaklı yolda onu bekledim: E- linde değneği, hafif sesler çıka - rarak yavas yavaş dağın üstündeki | tenha mabede doğru uzaklaşıyor- dü... & Dünyanın en temiz şehri Şimdi de belki öyledir. Fakat harpten evvel 'arun eri temiz şebrinin Mün:h olduğu anlaşıkmış. | Şehirlerin fenni temizlik işlerile uğraşan muhtelif miHletlere men- sup otuz ikişi Avrupa ve Amerika- n büyük şehirlerinde tetkikat yapmışlar, fakat Münihin dünya- Tn en tamiz şehri olduğunu gör- müşler. Otuz mütehassıs bu şehinde bir | gün beş saât yaya olarak dolaş- mağlar, sokaklarda bir tek küğüt parçası ve yahut meyva kabuğu jler. Münâh, belki temiz şehirdir. A- caba bu kadarı doğru mu?, ORDULARI Lehistan kralı ile Buğdan pren- si, padişahın üzerlerine yürüdü Bünü haber alınca sefirler gön- derdiler. Fatih sefirleri reddetti, Türk as- kerleri beş köprü üzerinden Tu- nayı geçtiler. Buğdana dahil o- dular. Düşman ağaç denizi namile ma- | ruf olan Karpat ormanlarına kaç- | tı. Lâkin bu defa mukavemet & demediler. Prens İstifan bile hayatını güç kurtarabildi. Buğdan kıl'ası tüur kavemetten âciz kaldı, Türk or- HARP ANSIKLOPEDISI Esmwa yeti nasıl bir yerdir? Eskiden Esti denilen Eston_qa-L lılar aslen Türk olan Finova"- dların bir kolundan geliyorlar R Us - Alman harbi münasebe- tile ismi çok geçen yerlenden biri de Estonyadır. Rusyanın es- ki Baltık eyaletlerinden biri olan şimdiki Estonya Cumhuriyetnin coğrafi vaziyeti Kibarle pek mü- him ebemmiyeti vardır. Fstonya, Finlanda — körfezinin cenubunda ve Letonya Cumhu- | riyetinin alinde vaki olup a- razisinin dörtte bir ormanlıktır. Cumhuryetin merkezi idaresi Tallin (ceki Reval) şehridir. Estonyanın mesahai — sathiyesi 45 bin kilemetredir. Rusya eyale- ti iken mesahası 20 kilometre mu- Tabbar idi ve o zaman nüfusu 400 binden fazla değildir. İstiklâlini alarak hududu bir mislinden fazla genişledi ve nüfusu iki ecisli arttı. Bugün Estonya Cumhuriyeti top- raklarında bir buçuk milyon nü- fus vardır. Estonyanın hududu garben Bal- | tik denizlerile şarkan dahi Rus- yanm eski merkezi olan Peters- bung eyaletile muhattır, Meşhur şehirleri Pernav, Dor- pat, Valk, Dakü, Pokeder ibaret e- lup peynir ve tçreyağile meşhur ve büyük Ozel ve Bago adaları da Estonyaya birer ticaret merkezi- dir. Estonyanın ketenleri, canlı hay- van ticareti ve kibrit çöpü imalât- baneleri meşhurdür, Deri ticareti ve balık tuzlama ihracatı da çok ileridedir. Sahilleri kumluk — ve kayalıktır. Şartk hududunu ayıran Narovadan başka büyük nehri de yoktur. Nehir elvarındaki arazide yulaf, keten, kenevir, çavdar ve arpa zer'iyatı yapılır. — Sığırları, | koyun ve keçileri her yerde mak- buldür. Arazisinin orman olmıyan | yerleri düzdür. Bu arazide — kar olmadığı zaman mauntazam sev- kiyat yapılabilir. stonyalıların menşe'i: Eski Yunan ve Lâtin kitaplarında kavim «Esti» ve <Eston» şek- linde bahsedilmektedir. Estonyal> lar Milâttan çok evvel de bu ha- valide başlı başına bir kavim ola- rak yaşamışlardı. *Esti» lerin as- len Türk olan (Finova) larm bir kolundan geldikleri iddia edilmek- tedir. Estonyalılar şeklen de Fir- lere çoak benzerler. Fakat, mede- niyetçe onlardan çok geride kal- mışlardır. Bunun sebebi de şudur: Almamlarla İsveçli ve Danimarka- Lılar öltedenberi bu eyaletin şehir- lerine yerleşip araziyi yerlinin & Tinden akmışlar ve ahaliyi esir gi- bi zirşatte asırlarca kullanmışlar- dır. Bu münasebetle Estonyalıla- rın yakın zamana kadar arazi üze- rindeki temellük hakları hemen | hemen yok gibiydi, Yerliler işçi İ | | | dusu ortalığa dehşet verdi. Düş- man ordusunu perişan etti. 'Türk orduları Hotin kalesine kadar geldiler. Kaleyi muhasara ettiler ve Lehistanı, Romanyayı baştan başa yaktılar, Bu seferde, Ulah beyi Türk or- dusuna yardım ediyordu. Uluh be- yi bu hareketten çok kârlı çıktı. — | Fatih, bu muharcbelerde de bir nefer gibi İleri safta harbetti. As- keri teşvik etti. Çünkü, yeniçeri aâkeri, devşirme hiristiyan çocuk- larından olduğu için arasıra yıl- gralik gösteriyorlardı. TUNA ÜZERİNE VE İÇERLERİNE AKINLAR Bosna ve Hersek fethi serhat beylerinin harice doğru akınları ni büyültmüştü. Avrupanın şa: ku cenubisi için on beşinci ve an altıncı asırlarda Türk akınları bir belâ oldu. Bvr: Mihal, Malkoç, Min- net oğulları Avrupalılara Hünleri, | Macarlar: wnutturdular, Zen, iklavonya, İstimiye, Kar | bintiye, Kazinül, Macaristan, Kı- | | Jarhüeriyet ve istiklâl peşinde koş- Yazan İskender F. Sertelli larak kullanılır, yabancılar yani müstevliler de efendi vaziyetinde bulunundu. Rusyanın bir eyâleti olmaktan kurtulup kendilerine bürrivet ve istiklâl verildikten sonra, yaban- (© müstevlilerin elinden de yavaş | yavaş kurtulmuşlar, ticaret ve ti- raatte de yarı yarıya istiklöllerini temin etmişlerdir. Maamafih bu- | gün Estonya topraklarında tedavül eden sermayenin beşte ö- çü Alman, Danimarkalı ve İsveç- | Mi kapitalistlerindir. Rusyanın vaktile küçük milletle- Te de hakkhayat vererek <esanet.ı lüğvettivi gündenberi Estonyalı- uşlar ve nihayet 1917 de bu sa- idrak etmişlerdir. e wf" ve mmmalxrı inti- şar eder. Memlekettv kğıt boldur, â i maddeleri Finlan- adan gider ve Finlandi- buraya bol miktar kâğıt | Mektep kitaplarının bir çoğun- a, eski esaret hayatmı hatırlatar | acıklı bikâyeler ve fıkralar yazı bdrr. Estonya masrifini idare & | denler halka eski günlerin ıztıra- | bını hatırlatmayı mükaddes — bir Wazife bilirler Estonyalılar örtâ boylü, sarı saçe h olup erkeklerinin yüzde deksani saç ve sakallarını kesmezler. Es- | tonya Cumhuriyetle idare edilme- ğe başladıktan sonra Avrupa ile tamasları antmış ve bu yüzden medeni kıyafetlerle gezen münev- | verler çoğalmıssa da bunlar henüz yüzde yinmi nisbetini aşmamakta- dır. Estonya kadnları da erkekle- Fi yibi, ayni Kıyafetle gezerler. U- zunca paltoları, kapalı Yakaları, u- kallarile kadını, er- & birbirinden kolayca teftik edilemez. darı: Estonyada dakgız | kş olur. Mayıs gelmeyince | ortalıktan buzlar çözülmez. Maa- mafih hakiki yaz mevsimi haziran, | temmuz ve ağustos aylarıdır. Halk kiş mevsiminde de:den yapı | vak topuğuna kadlar uzanan kürk- lere bürünürler ve başlarma de riden kalpak giyerler. Zenginleri ve sermaye sahipleri oldukça konfarlu bir haya? yuşar- larsa da, çiftçi kısmı ve halk taba- kasının yaşay şları pek iptidaldir. del (Transilvanya) kıt'aları - bir hafta zarfında çöle dönmüş görü- döyordu. | Serhat beyleri bu sayede hem | mal sahibi oluyorlar, hem de gü- zel köle ve cariye takdimile tevec- cühü padişahiyi kazan.yorlardı. Akıncılar kale fetihlerile - uğ- | raşmazlardı. - Yel sür'atile gelip | geçerlerdi. Gözlerine kestirdikle- Ti malı alırlar, antakalanı yakar- lardi. İnsanların dahi gencini, işe - ya- | rarlarmı esir alırlar, kusurunu ke- serlerdi. Mahalli hükümetler haber #hp üzelerine asker sevkedinceye kadar başka Giyara geçerler, ya- | hut geriye dönerlerdi. Bosta bey- leri bu vahşeti itiyat etmişlerdi. Mal itibarile pek kârlı görünen | bu hal, menfaati devlet itibatile muzirdi. Çünkü fazla busumet ve | adaveti davet etmekte idi. Ham de | elvar memleketlerde, köylere va- Tıncıya kadar her yerin kalelerle tahkim edimesine sebep oluyordu Bu hal ise 6 tarafa doğru tevsi | budut etmek fikrinde bulunan dir | umhurs-! | idi, | Evleri birer katlıdır, haywvanlarını da kendi ya dere yatırır- lar; birgok köylerde ev ve dhir ay- | rılmış değildir. Geniş bir çalı a! tında bir tarafta hayvanlar, di- ger tarafta da yerliler yatar, or- | tarya bir ocak kayıp kendilerile be- | raber hayvanlarını da »itir ve bu aetle onları da donmak tehlike- len kurtarırlar. Fakir halkı bu şekilde yaşama- ğa sevkeden iklim şartilarının ağır- lığıdır. Zira turalarda öyle so> Buklar olur ki, bazı şehirlerin dört çevresinden bir çok dereler aktığı lar kâmilen donar — ve içecek bir damla su bulurma: Pernav körfezi büyük ve işlek bir ticaret limamdır, fakat, kış mevsiminde Iiman karşıki adalara | kadar buz tutar ve donmuş sula- | rın üstünden velcspitlerle adaya gi dip gelirler. Bazan buzlar mevs- minden evvel çözülür. Seyrüsefer erken başlar; ticaret yolları açılır, faaliyet başlayınca halkın yücü güler. Uzun müddet Estonyada tetki- kat yapan bir Amerikalı pmfesr Estonyadaki sile hayat.ndan bah- sedenken: «Estonyalrlar ruhan çok temiz insanlardır. O kadar temiz mlardır ki, (aşk) m varlığına | bile inanmazlar. Bundan bahses denleri müthiş bir hastalıktan bahsediyormuş gibi, hayretle din lerler!, diyor. ruz huuı—'ı*' ve istil yaşıumakladır. Bu uğurda den pek çok kurban vermişler ve vatan aşkını her sevgiden üstün tutmuşlardır. Vaktile asırlarta saret hayalı yaşadıkları için, memmr leketlerinin içinden değel, sırarla rından bile yabancıların geçmesi ne tahammül edemezler. Buralarda buz tabakaları yenl | çözülmüştür. Şimdi o civamda ya- pılan askeri harekâta Eetonya a- röğsi çok müsaittir. Ağustos so- bunda her taraf tekrar donmağa | başlayınca herşey olduğu yerde kalmağa mahkümdur. Bu havali- de teknik kudreti, iklim şartları- | ni kolay kolay tadi edemez, Basın Birliği umumt kongresi Türk Basın Birliği Merkez — Hey'eti | üü Küngresi 18 Teme | de Ankarada - Birlik Memkeünde toplaşacağından — muhte- vem âzalarının teşrifleri rica olunur. | 1 .— Kelslik divant seçimi | 2 — Merkez Hey'eti raporlarının o- ı kuründsı 3 — Encümenler seçliri Raporların müzakeresi nler. devlet için muzirdı. Zamanı gelin- ceye kadar komşuları ile hoş ge ek politikası takip olunmuş olsa idi. Habsburgların. tamar, reforme- nin neticeleri bulunan anarşi sr rasında Avrupalılar - kendi ihti- yarlarile Osmanlı sancağını Al- | manyanın ortasına kadar sokmuş olacaklardı. Osmanlıların bu su- retle Almanyaya girmeleri ise mü- teşkil edecekti. — | akın Sırbistan se- | feri esnasında Vezirlazam Mah- mut paşa tarafından tertip edilmiş | Minnetzade Mehnet Bey Sava | nehrini goçti. Tuna, Drava, Sava | arasında bulunan kıt'ayı baştan başa akınla yaktı. Pek çokmal ve | esirlerle döndü (H. 861) | Venedik Ue muharebe açılması | üzerine akınlar çoğaldı. Sekiz yüz yetmişde Bosna beyler! İsklavan- ye, Karintiye, İstiriye kıt'alarını boştanbaşa geçtiler. Yalnar genç esirlerin miktarı yizmi bini teca-- | VÜüzZ etti. Çok lodos vardı!.> cümlesi çıktı. Yazan: HALÜK CEMAL | Oda loşlaşmış, etrafa dkşamı | No. 3 soluk sıyah ortusu inmişti tirmedin?.. Kısa cevaplarla kollarından kur- tuldum. Ona ilk sualim: «— Babam kızdı m; Şi M Annöm nerede?.. öldu. Büriş yu- karıdan annemin sesi karşılık ver- di: Aferin sana Müjgün!. Ayol insan merak etmiyelim diye tel- graf çeker.. haber gi Hizlı hızlı merdivenleri inerken Besi perde perde titriyerek devam Gece, az daha baban oraya gelecekti. Öyle ya. bir kaza olur, vak'a çıkar, insan ansızm hastala- nir.. Hiş böyle malümat vermeden kalmır mi?.» hiç kıpırdamadan, başım dinliyordum. Şiddetler, vb&d'vdıgın bu soste ser- Fazla duramadım. Nihaytsiz bir perişanlık içinde kendimi kolları- 'a attım. Saçlarım göğsüne serpil- müş, başım hayatta en çok seven, | yumuşak, içli yüreği üstüne g5- Mmülmüş yalvard m; *— Ah anneciğim affet beni.. Teyzem; Leylâ çok israr etliler. Hatırlarını kuramadım. Bir daha boyle şeyler yapmam! Bunları söylerken ruhum miha- yetsiz ürpertilerle titriyordu. An> nem çabucacık değişti. Saçlarımı okşayıp öperek: *— Bilirim ben senin ince kak bini.. ricalarma dayanamamışsın- dır. Amma bir daha yapma, kal- ma.. Baban istemiyor!» dedi. Son- ra dikkatle yüzüme baktı, Tâ içi- mmi anlamak ister gibi bakıyordu. | Ç'Nırınuıı bozukluğu onu ürküt ş olacak & k hayret | sayhasile: «— Ne © hastalandın mı Müj: gân? dedi. Yüzün sapsarı!'.» Daha dikkatle süzerek devam ettiz «— Gözlerin de kızarmı Bir gecede ne kadar değişmişsin kı- zaml.. © dakikada en müthişhis ve b yecan garsıntılarından birini data geçirdim. Annemin benden şüphe- Teneceğini hiç ummamakla beraber tecrübeli yüreğine hangi şeytan tesadüfün bu tecessüsü getirdiği- ne, bü zalim cümleyi söylettiğine şaşmıştım. Keskin bakışlarının, Tuhumun en derin köşesindeki swr- rı, levsi öğrenebileceğinden korka, rak titredim, İçim ezici bir acı ile burkulurken bilmem nasıl bir kuv- vello ağzımdam: — Vapurdan olacak anneciğim, Deniz tutmas: en korktuğu şeylendendir. Bakış- | ları deha merhametlele doldu. Tat- | h bir #etizazlı | e— Vah yavrum vah? dedi. | Sahiden deniz sana dokunmuş!. Kimbilir neler çekmişsindir. De ğil mi?. Bari yat da istirahat et!. Zavallı kadıncağızın bu rakik muamelesi içimi büsbütün ezdi. Gözlerimde toplanan acı yaşları kalbime akıtırken — onu kucakla- dım, Kirli dudaklarımla yüzünü, gözünü öpe öpe şükramla mırıl- | dandım Dört sene sonra akınlar tekrar başladı ve bundan sonra her sene tekerrür etmeğe başladı. Akıncr lar bir taraftan Laybah ve Noştad havalisini, diğer taraftan Külpa | sahillerini asıp biçiyorlardı. b Ertesi sene Evranos zade İshak | paşa yinmi bin akıncı süvari ile Harvalistanı baştan başa vurdu. Bir sene sonra yine Laybah et- afına geldiler. Diğer bir fırka a- kancı Hırvatislan ile Kaziğli k- lıçtan geçirdi ve akınlar durmadan devam &ti. Türk akıncılar; şindi Tuna Ü- | zerine taşmış, Avrupanın göbeği- ne dağru yürüyorlardı. Türk akınları bütün cenebi mem. | telâşa düşürmüştü. Yirmi otuz bin kişilik güzide süvariler bir yandar girip öbür taraftan çe kıyorlardı. 'Türk akıncıları Alp dağlarının eteklerine, İtalyada küin İzo nehri sahiline kadar varıvağa baş- Jadılar. Hayretengiz bir meharet | ve sür lardı. ÇArkası Var) Teketleri .l Ah anneciğim.. Sen dün iz, en Müşfik, biriciki Hep beraber yukar;ya çık Soyundum. Yıkandım. Biraz ruştuk, Şükran durmadan K köyünden havadisler soruyor, kadar da meharetle, çabuklu iyordum. İnsan bahatli olunca ne yalanlar u rabiliyormuş mej Evime kavuşmak, en yak rımla beraber bulunmak dal lar ilerledikçe kederimi daği Kalbimdeki acıları gevşetti. sit odamı, mütevazı döçeli yutl mı bügün her zamankinden sicff| kiymetli görüyordum. — Anneff mrarile dintenmek için yatağı girerken temiz, yamalı yastı eski, emektar yorganem sanki tün bir hararetle yüzüme gü yorlar, rikkatle acıyorlardı. Def| Hi başımı yastığıma braknca gİ lerim uzun müddet — duvarisi tavanda dolaştı. Bu scssiz tahtal " vin, &na, baba ocağı | fcir hali, solük duvarları, ç:.ll | «— Abla ne kadar da uyuduğ Kalk akşam oluyor artık!.» Birdenbire, gözlerimi açınca şımda Şükranı gördüm. Yarami | yaramaz gülüyor, ellerimden arak bir çocuk gibi şakalaşı isliyordu. Oda loşlaşmış, etrafa şamın siyah örtüsü inmişti. D rıdan geç kalmış satıcıların Hi : kırışları geliyer, komşunun Ti yosundan taşkın bir cazbandan Ş nağmeleri yayılıyordu. — Vi dümde öyle bir bayg.nlık vardi? | | hiç kalkmak istemiyordum. B âttim, Şaşkınlıkla yorganı bü! tün başıma çekerken — inliy derinden sordum *— Saat kaç Şükran' — Altı buçuğü geliyor abla On00! kalkıncu gözlerim yanıbaşımda pun gölgesini aradı. Nazarlar? karşıya, çama döndü. Pencefii kapalı idi. Demek daha gel İradesiz, isteksiz çoraplal giyerken külağım radyodan cazda, düşündüm: *— Dün akşam bu saatte nef de idikt 123456789 - ı'â ı.uıı ıo— 1 — Limönlu — meşrup, 2 — mesken, 3 — Tuzak, keresteden lübe, 4 — Aptalık, $ — Ayna, $ bir madde, 6 — Uykudun güzlerdi çan, yama, 7 — İki” harf yüyi İ cedler, 8 — Bir su kabı. şık, y yana dizme, 10 — Kadın suv mek. Yakandan Aşağıya: 1 — Söz, meyvs, şart edi ni ilim, 3 — Makine ipliği, Elektrikte bir lâbir, bir şey itade miyen, $ Te çevirlii Fransızcada altın olur. 6 — Ğ nazdı, ? — Müti, kırmızs, 8 — ginlenmek, 8 — Yama, kız ço Aptal, Şimali Afrikada bir kıt'ü. Dünkü Bulmacamına halledilmiş £ 12345678j voınxınıııou»ı-ı 4İAİLİAKİA'DA'R ZOGEZ A .

Bu sayıdan diğer sayfalar: