PŞT TT ZUT . —SOI 'I'BI.GI!AF — S lMZ'lANıMI ZeT l el ada aa n 5 a ae , YARI YARIYA «Pekâlâ, gelecök hafta sana te- lefon edeceğim sevgilim; o zaman buluşuruz.» «Bekliyoceğim», diye cevap gel di. «Allaha ısmarladık, Allaha is. marladık>, dedim ahizeyi yerine Kkoydum. 'Toz, küf kokulu havasız telefon kabinesinden dışarı çıktım. Geniş caddede içim biraz ferahladı. Şi di telefonla konuştuğum genç ki- zı düşünüyordum. Ne yazık ki bugün onunla gezmeğe gidemiye. , cektim. Vakıa cebimde birkaç pa. ram vardı, Amma bu parayı kira için ev sahibine ödemeği vadet - miştim. Hem ben vadimi yerine getirenlerdenim.. Karnımı doyurayım dedim. Bir lokantaya daldım. Bir kahve ve bri de dilli sandviç smarladım. Masamın karşısında bir asdam oturuyor ve kitap okuyordu. Hem sandviçimi yiyor wem de düşünüyordum. Ursulay'ı görmek için ta gelecek hafta salı gününü beklemek.. Ne aptallık, ne aptallık idi. Mektubunu cebimden çıkar - dım, tekrar tekrar okudum. İyice kafama yerleşen el yazısı onun terbiyeli, — vefakâr ve temiz bir genç kız olduğunu gösteriyordu.. Ah... Şu benimki de ne aptallık, ne aptallık idi ya... Birdenbire gözüm masanın al. tına (lişti, yerde dörde katlanmış bir İngiliz Tirası duruyordu. Çocukluğumda — öğretmişlerdi. Birisi yerde para görünce çabu. cak ayağını üzerine basmalı imiş. Ayni masada karşımda oturan adam gidinceye kadar — ayağımı banknotun üzerinden kaldırma - mağa karar verdim. Kalkar kalk- maz parayı yerden alacak cebi. me indirecektim. Elbette yemek saati bitecek bu'adam da yazıha. nesine mi, evine mi nereye ise gi- decekti. Her halde kalkmak üze. ıni yudum yüdüm | içti. krar tekrar öküe du. Sigara sigara üzerine tellen- dirdi. Yarım öaat geçti. Tekrar bir çay ısmarladı. On dakika sonra ikinci Aarkasından da üçüncü çayını iç- ti. Elime bir kalem aldım. Yer « ,de yatan lira ile neler alacağımı hesaplamağa koyuldum. Bir kavanoz çilek reçeli, bir çift çorap, bir de ipekli kravat ala - gaktım, fakat hepsinden önce Ur- salay'ı yemeğe götürecektim. Babır. tüketecek bir Vaziyetti Bu... Bir saat geçti. Adam hâlâ yerinden bile kumıldamamıştı. Ak- ıı-dı Öksürdü. Burmunu sildi. Ba. ma ataypi acayip baktı. 'Tekrar ki. tabını okumağa koyuldu . Onu masadan kalkıp gitmeğe ıqvnı edecek bir söz söyleyim, de- «— Bugün hava tam yüzme h- Vazı, eğer siz de yüzmeyi sever . BCNİZ...> «— İyi yüzerim... Bugün banyo. mu almış bulunuyı orum.> — Galiba birisini bekliyorsu * ikde bir kız arka - daşım gelecekti. Halbuki saat il çeyrek geçiyar. — Bu sağt geri kalabilir. Belkt | de saa! iki buçuktür. — Böls yok nerede İse gelir de.| di. Bir çay daha ismarladı. Bir buşuk saattir aya, nan üzerinde idi. Ayak parmak - larım, aşık kemiğim sızlamağa başlamıştı. Yorgunluktan baldır. larım titriyordu. Kalemimi yere üüşürdüm. Ala . yım diye eğilirken masa arkada- şım benden evvel davrandı. — Bir şey mi kaybettiniz? Diye sordu. — Teşekkür ederim — kalemim düştü dedim. Artık sabrım, tahammülüm kal- mamıştı. Bacağım ağrıdan bitiyor. du. Bu adam bana eza cefa edi yordu. Birdenbire kitabını kapa- di amma ayağa da kalkmadı. Ma- sanın altına baktı. Soura başını kldırdı. Domuzünkine — benziyen gözlerini iri iri açtı kırmızı yüzü sarardı. Tekrar yere eğilerek şüp. heli nazarlarla ayağımı gözden ge- çirdi: — Ayakkabılarımı ne diye göz- den geçiriyorsunuz? Acaba onları pis mi buldunuz? Yüzüme baktı: — Hayır.. Evet amma... mütereddit bir cevap verdi. — Biliyor musunuz, biraz evvel | yerde bir İngiliz lirası duruyordu. Dedi. Kanımcın başıma çıktığını duy- | dum. Eğildim ve yerden aldığım lirayı ona gösterdim: — Dediğiniz lira bu mu? övet... — Siz mi düşürdünüz? — Bayır... — Ne diye öyle ise soruyorsu. nuz? — Ne diye sorduğuüm belli, onu bulan benim, — Neden onu yerden almadınız veyahut da benim gibi üzerine a. yağınızla basmadınız? — Sizin gitmenizi bouıymın-m arima siz numaraya başlı — Ben de ayni şeyi bekliyor ve bü para ile neler alacağımı he - saplıyordum? Bir kavanoz çilek reçeli, bir çift çorap, bir ipek kra- Vat alacaktım. Sevgilimi de ye « meğe gölürecektim. -— Olamaz öfendim olamaz.. — Neden? Yüzü konuşlukça büsbütün kı. zardı. Bir müddet hastalanmış ve zayıflamış imiş, kuvvet bulması için ispirtolu içkiler içmeli imiş birkaç şişe viski, ada ve brand alacakmış 0 paradan âyni şey - leri bir arkadaşı için de tedarik edecekmiş. Birden bana bir üham vâki oldu. - diye gilin size ön şilin de bana... Var mıisiniz? Bu teklifimi kabul etti. Lirayı yerden alıp cehime koy- dum. Ona cebimdeki bozukluk « lardan hissesine düşen parayı ver. dim. Sokağa çıktığım faman ferahla- mıştım, şimdi iki İngiliz liram var . demekti. Cebimi tekrar yokla - nea yıdırımla vurulmuşa dön. üm. Her Ikt liranın da yerinde yeller esiyordu. sanılırdı. Fakat, Türkler Venedik hükü- metile seneler süren muharebe- Jerden sonra önu vergi verir bir hükümet haline getirmişlerdi. yapamıyacaklarını anlayınca hayet Sultan Murada müracaatla sulba talip oldular ve sulh yapıldı. (H. 835) Son Telgrafın Tarihi Tefrikası: 84 TUNA BOYUNDA ©—— TÜRK ORDULARI Yazan: M. SAMİ KARAYEL Yunanlılar Selâniğe murahhas gönderdi ; tana hâkimdiler. Onların idarele- j Venedikliler, denizlende bir şey | Ti altında idi, Arnavutluğa da Yu- ni- | nanlılar kismen hâkim olmakta nistanda müstemlekeler munta- zam ve yekpare değildi. Dağınık | ve karışıktı. Bizans imparatorları Yunanis- idiler. Yanyalılar, Selâniğe murahhas gönderdiler. Yanyanın teslimini Sultan Mürad, Selâniği fethet- | arzettiler. Kabul olundu. Şimali tikten sonra, Arnavutluk ve Yuna- Arnavutluk da heyetler göndere- '-nmwwwb muwııwummu | fezine, şarkı şimali tarafından da- | Marayı saraydan attı ve Sırbista: Harp kıvılcımının — Avrupadan Akdenize geçmesi ve Almanların | Suriye üzerinde herhangi bir ih- raç teşebbüsünde bulunması ihti- mali, dünyanın dikkat nazarını | Suriye ve Süveyşe olduğu kadar Traka da çekmektedir. Bilhassa Alman seyyahlarının son zaman- da Bağdada akın ettiği havadisi üzetine, Irak coğrafi ehenimiyeti bakımından da tetkike değer bir vaziyet arzetmektedir, Bu münasebetle ilkönce Irakın kısaca hudutlarını çizelim: - İrak, İran ile Ceziretülarap ve Pars de- nizi arasında geniş bir topraktır. Şimalen Fırat ile Dicle mecraları- nin birbirine yaklaşlıkları mahal- den, yani Bağdadın üst tarafın- dan başlıyarak, garben ve cenu- ben Berrişşam ve Necid çöllerine, cenubu şarki cihetinden Basra kör- hi İran hududunu ayıran Hozistan dağlarına kadar imtidat eder. Irak, Geldanilerin ve Asurilerin watanı olan eski Babilistandan i- baret olup, Umumi Harpten sonra Osmanlı İmparatorluğundan ayrı- larak, Emir (Faysal) m krallığı tahtında (Irak hükümeti) unva- hile müstakil bir bükümet şeklini almıştır. Osmanlı İmparatorluğu devrinde yani 1914 senesinc kadar (Bağdat) ve (Basra) vilâyetlerile iki müstakil vilâyetimizdi, IRAKIN GENİŞLİĞİ Buğünkü Irakın mesahal sathi- | yesi: Uzunluğu 160 ve İran hudu- dundan çöle kadâr olan genişliği 300 kilemetredir. Arazinin heyeti umümiyesi Belçika hükümetinin mesahasının dört mislinden fazla- dir, Trakın arazisi düzdür. Pek sey- rek bazı alçak topelere tesadüf o- dunür. Baz: yerlerde de Dicle ve Fıratın zaman zaman sürükleyip götürdüğü siyah ve çamurlu top- rak yığınlarına rağlanır. Bu top- rak dünyanın en münbit arazisin- dendir. Mayıs ve haziran ayların- da taşan her iki nehrin suları top- rağın kuvvel inbatiyesini tazele- diğinden, nehirlerin etrafına bir- çok cetveller, setler ve bentler ya- pilmiştir. Bu süretle gülar - her. tarafa mütesaviyen taksim edil - miştir. Hilâfeti Abbasiye zamanın- da bu setlere çok ehemmiyet ve- rilmiş ve nehirlerin etrafı — bu yüzden uzun zaman birer mamure haline getirilmişti. Bilâhare ihmal edilerek, bugün etki setler — ve cetveller birer harabe halin gel- miştir. Irakın havası yaz mevsiminde tahammül edilmez derecede sı- caktır, Bilhassa denize yakın olan (Basra) körfezinde hararel dere- cesi yazın gölgede 60-65 derecevi bulur. Sicak yetmiyormuş gibi, namma işgal edildi. Bu şıralarda Sırp krak henşt- resi Prenses (Mara) yı padişaha ftakdim etti. Bu Mara fevkalâde güzel genç kızdi. Maranın ismi saraylarında Meleksima kalmıştır. Sultan Murad. Maraya vurgun- du. Türk saraylarında bu kadın mühim roller oynamıştır. Sultan Muraddan bir de şehzadesi dünya- ya gelmişti. Bu şehzadesini Sul- tan Muradın vefatile yerine geçir- mek için müthiş entrikalar vücu e getirmiştir. Fakat, Fatih Sal- tan Mehmet, üvey validesi olan ve Türk olarak na babasının yanına sürdü. Üvey kardeşi ve Maranın oğlu şehzade Ahmedi katlettirdi. Mara, Osmanlı Türkleri tarihin- de mühim rol oynamış ve macera- lara sabip olmuştur. Mara, hiçbir vakit islâm olmadı. Senelerce hı ristiyanlığını sarayda — muhafaza etti. Irak'nm mevkii, kuvveti, ehemmiyeti, Ortaşark- taki stratejik vaziyeti ve bu harbin seyrinde melhuz tesirleri ne olacaktır ? cenup ruzgârları da Ceziretülarap | çöllerinden eserek bütün nebatatı | kututur ve bu rüzgârlar karabu- | hut halinde sık sık çekirge getirir, bu mahlüklar da mabsulât; mah- veder, Bazan da kış mevsiminde şimal- I den karlı dağlardan kopup gelen soğuk rüzgârlar havayı pek zi; de soğutur ve hararet derecesi he- men hemen sıfıra kadar düşer., Bu soğuk rüzgârlar estiği yıllarda bü- tün hurma ağaç;ları zarar görür, bir çokları kurur, Mayıstan teşri- nlevvel ayına kadar kat'iyyen yağ- mur yağmaz, toprak su yüzü gör- Yazan: İskender F. | Sertelli —— Ziraat en ziyade bü iki nehrin | geçtiği yerlerde göze çarpar. İKTISADİ EHEMMIYETI Havanın kuraklığına başlıca se- bep ormansızlıktır. Bağdadın eski ve mamur devirlerinde Irakın pek çak yerlerinde büyük ormanlar vardı. Bu ormanlar Irakın havü- &nı değiştirir, güzelleştirirdi. A- gırlar geçince, ormanlar yakilmiş, kesilmiş, harap olmuş ve bu yüz- den iklim şartları değişmiştir. Bugün Irakın bahçelerinde hur- madan başka limon, portakal, kay- si, nar, incir gibi meyvalar yötiş- mekte Iraka mahssis ufak bir nevi ars- lan ile şahil.sazlıklarında domuz, eeyiân ve sair vahşi hayvanat bu- lunur.: Nehirlerin kenarlarındaki mör'alarda aşiretlerin fazla mik- tarda koyunları vardır. Irakın hur- ma ihracatı pek mühimdir. Bun- dan başka deri ve yapağı da ihraç eder. Arazinin bazı mahallerinde neftyağı ve bakır madenleri bulu- nur. İngilizler Musuldak| petrolü Irak yolile Hayfaya indirdikleri için, İngilizlerin Irakla siyast ve iktısadi alâkaları vardır. IRAKIN TARİHI Irakın tarihi vaziyeti: Vaktile Geldaniye ve Asuriyenin merkezi idi. Ahalisi tamamile Araptır. Üç milyondan fazla nüfusu — olduğu halde yarısından fazlas: aşiret ha- | linde yaşar ve seyyardır. (Beni Şammar) ve (Müntefik) gibi bü- yük aşiretleri koyun ve deveden ibaret olan büyük sürülerini ot- latmak. için İrâk arazisinin mü- him bür kısmını mer'a ittihaz et- miş ve tiraatle uğraşan bir kısım sakin ve mütemekkin ahaliye mu- sallat olmuştur. Eski Babil şehri- nin bü harabeler arasında ancak Mfak izleri kalmıştır. Seyyar aşi- sürdükten sonra, Marayı Bizans İmparatötü Kostantin almak iste- di. Kostantinin davas; başka idi. Sultan Muradın, yani Fatihih ba- basının karısını sdmakla hem Türk- ler arasında bir sıhriyet yapmak ve hem de Sırplara höş görünerek ü e hareketlerine Fakat Mara, hem Sırp krah 0- lan biraderine ve hem de Kostun- tine şu cevabı verdi: — Sultan Muradın üzerine kim- se ile evlenmem. Sırp kralı kızmişti. mukabelede bulundu. — © bir müslümandı. Halbuki Kostantin hıristiyandır. — Olsun, Muradın üzenin kim- seye varmam'. — Öyle ise sen huıristiyan dini- ne hıyanet eden bir kadınsın?, — Asla!, — Öyle ise ne diye Sultan Mu radı tercih etmiş bulunuyorsun?. O, bir erkek ve babayiğit zat- Maraya çu | retler, bu tarihi harabeleri kitebeleri de yok etmektedir. Zaten eski şehirlerin bir kısmı islâmiyetten önce karap olmuştur. Irakın kasabaları, Fırat sahilin- Hadise, Hit, Kerbelâ, Hulle, Divaniye, Necet, Semav, Sevkuş- şüyub, Diçle sahilinde: Tekrit, Sa- mere, Kadsiye, Ve Dicle ile Fıratın . birleştiği Şattülârabın mansabındaki — Fav, İrak hududunun Basradan sanra müntehasını teşki) eder. Irak hıttası, maarif ve senay'in en eski mahalli zuhurudur. Es”i | Beni İsrail kitapları yalnız mede- niyetin değil, nev'ibeşerin ble bu- Tada zubur ettiğini ve (Tefan) dan sohra insenların yeryüzüne buras dan yayıldığını ide'a edi ve irak, Keyhüsrev.n islilâsina uğ- radıktan sonra, eski ahalisini teş- | kil eden Geldi iklâllerini | kaybederek dağılmışlardır. Babi- Tiştan uzun müddet İrayin idare ve tahakkümü eltında kalmış ve da- ha sonra Büyük İskenderir Ma- kedonya ordularının istilisına uğ- Yamiş ve İskender Hint seferinden dönerken (Babil) şehrinde ölmü tür, İSLÂMİYET VE IRAK İskenderin — ölümünden — sonra İmparatorluğun parçalanması ü- zerino, İrak tekrar İreniler.n eline geçmiş ve işlâmiyelin zuhurunda memaliki İslâmiyeye Hltihak, ey- | Jemiştir. Bundan sonra Hicardan ve gatr-mahallerden Arap mükz cereti başlıyarak, Süryani, İreni ve salreden mürekkep olan eski a- halisine galebe çalmasile, islâmi- yetten biraz sonra bütün ahalisi | islâm dinini kabul etmiştir. İ İslâmiyetin zuhurunda Irakn merkezi (Küfe) şehri idi, Küfes den sonra Basra şehtini islâmlar tesis etmiş ve mevkiinin ticari & hemamiyeli dolayısile 0> zamanda terakki ederek ilim ve maarifte dahi Küfeye rakabet etmeğe baş- Tamıştı. Bundan sonra Irak, Abbastlere geçince, İkinci Halife «Ebu Caler Mansur» Bağdadı tesiz edince (1) bu şehir az zamanda yalı:z İrakın değil, bütün dünyanın en büyük ve en güzel mamüresi haline gir- mişti. O devirde İrakım mamuriye- ti sön derecey; bulup Keyhüsrevin zamanlarını dahi geçmiştir. Hilâfeti Abbasiye zamanında bu mamuriyet devam — etmiş, fakat Moğolların hücumunda Timurun tahripkir siyaseti buralara kadar nüfuz ve tesir ederek, diğer mu- (Devamı 6 wcı sayfada) (D Mlcri 145 te toyasına başlanımış edilmişlür. bir müslüman olmakla biçbir va- kit hiristiyanlık hürriyetime dö- kunmadı ve her bıristi de böyleydi. Binaenaleyh ana hi- yanet edemem. Halbuki Sultan Murad ölmüştü. Nihayet Mara biraderinin — sara- yını terketti. Yalnız başına — bir | manâğtıra çekilip târiki dünya ol- z i İşte, Sultan Murada, Sırp kra- lından takdim edilen Mara böy- le bir Mara idi. Selânik, Yanya ve Arnavutlu- Bun işgalinden sonra Macarlar da bir heyet göndeterek dergâhı hü- mayuna #rzı ubudiyet ettiler, Fakat Rureli serhat beyleri.Tu- ra üzerinden müthiş akınlarına devam edip duruyorlardı. Akıncılar, güzel esirler ve ga- zömet alarak getirip — satarlardı Bu sebeple hüdüt akıncılarımız, i muharebe olsun olmasın dalma | 'Tuna üzerinden Macar ovalarına dalrp çıkarlardı Akıncılarımız. Transilvanya ©- Yazan: HALÜK CEMAL “Otele girerken genç kü gurürumla sevgim çarpıştil iki odu ayırtâlım! .» Sön tümlesi korkumu, tereddü- dümü hafifletti. Fakat âsabımda-” ki alevi söndürmedi. Bilmem na- sıl oldu ağzımdan bir: « Peki!,, çıktı. Uzattığı elini tutarak yardımile kâlktım. Yorgün bir teslimiyetle kolumu koluna bıraktım, Ağır ağır iskeleden çıktık. Yü- karıya doğru yürümeğe başladık. Ancak o vakit etrafın kalabalık ök nu, rıhtımı, gazinoları döldü- ran insanların konuşup gülüşerek eğlendiklerini farkettim. Bütün dükkân'arın, yolların e- lektrikleri yanmış, her taraf renk, ziya ve hareket içinde.. Her yer, tekmil iskele meydanı, sahil kah- Ut kafilelerle uğultu içinde çalka- mıyor.. Etraftan kahkaha, neş'e ve müzik taşıyor.. Ben bunları, şen, bahtiyar insanları - görmüyorum bile. Mubitin neş'esi büsbütün ıztıra- bimi artlırıyor: — Bu mes'ut, kaygısız halkın arasında benim gibi biçare bir kzoağızın ne işi var?.ı Diye yetim bir melâlle sikıli- yorum. Bir taraftan da otele nasil i düşünerek imtihan ©e dasının kapısına yaklaşan korkak bir talebe gihi başım önümde, göz- lerim yerde terliyorum. Hikmet Bey neler söylüyor, an- lamiyorüm, Sanki herkes bize ba- kıyoyr, bu kötü hareketimi ayıp- hyor gibi geliyor bana.. lece caddeden geçtik. Ağaç- hkh bir yola imişe saptık, Deniz keharında renk renk ölektriklerle ponl piril yanan bir binayı göse tererek: İşte geldik!.. dedi. Burası yalı kadar kocaman, büyük bir yerdi. Beyaz binanın cephesinde elektrikle yazlmış «Sümerpalas 0- teli» ismini! görünce — heycanım dahâ çok artt. Merdivenleri bir ölünün yanına gidiyormuş gibi korka körka, çe- kine çekine indim. Methale gelir.ce içimde bir Yyan- gn daha oldu: Büyük kapıdan gis retkeh tekmil genç kızlık gürür rumla mağlüp sevgim ve damars larımi yakan o ateş birer şimşek gibi çarpıştılar!. Birdenbire dura- rak: «— Artık bu kadar çılgirilik kâ- fi Hikmet Bey?.» diye yalvarmak Lâkin tekmil varlığımı alan, mu- nis bir bakış ve: «— Girsene yavrucuğum!.» di- yen kat'i bir emir cümlemi dü- daklarımda boğdu. Kolumdaki ko-| Junu daha küvyetle sıkazak içeri- yeilk adımı atarken sadöce; «— Utanıyorum!.» diyebildim. Orada nasıl oda istedik; bilmi- yorum, Yalnız; dar bir hölde iler- Jediğimizi; bizi karşılıyan — bir adamla Hikmet Beyin bir şeyler konuştuğunu ve sonra adanun hür-| metkâr bir eda ile: «— Peki efendim!.» diyerek yu- kazya çtkardığını hatırlıyorum. eĞ aK aNÜ bai #ürüklemişlerdi. Akıncılar, bu şerhat hareketle- rini yaparken sözde Macarlarla â- ramızda sulh vardı. Macar kralı ile Sırp krolı gizli | Aelavereler peşindeydiler. Kara- ı manoğlunu da gizlice ellerine al- mışlardı. Bu üç tâbi hükümeti met- bualarına hoş görünmekle bera- ber elaltından da — kurtuluşlarını temin için 'Türkler aleyhine do- lıplaı kurmaktan bir l'ür“i vaz- geçmiyorlardı. Fâkar, Sultan Muraü, bu ıkılıp— lara vâkıftı. Bu sebeple Evranos zadeyi yeni bir akın icrasına yol- Tadı. Bu akınlarda Sırp krali ile Ulah beyi de kuvvetlerile bulunacak- | yardı. Sultan Müradin maksad; e- dehası olan Macarlara küvvetli bir. akın ile hadlerini bildirmekti. Türk akıncıları Tunayı aştılar Berendere ve Demirkapı yelile ü K | ! longu seçtiriyor.. K I Otülei üst kat me Ü zi baştan başa beyi | bir kadına teslim etti: «— On beş, n altı dedi, Rebberim.z önde, bizi çok kapıların sıralandi| koridardan geçtik.. Yüf hların üzerinde ay 9 çıkarmasından bile kort takip ediyorum, Ni maral oda, 3 Kıduun açtığı kapdi kvn.n karanlık.. Yal gecenin aydınlığından bi ışık pencerelerin ününü,? çük bir karyolayı, yan ucundaki komodinin # tü H sallanıyor. Kadın birdenbire el& virince mavi bir ışık Di odayı göz alan, iç açki dinlıkla yıkadı. O zams9 yaların karyolanın, p tâ şezlongun mavi © modinin üstündeki süri dağın da ayni renkte bi nu gördüm. f Mavi benim hayatta ğim renktir.. Tekmil n lerim bu renkle süzll Güzel ve büyük bif ? evdeki yatağım, yorgs rasının da baştan başd, masi ürkek kalbimde tedal yaptı: Bu gece kızlık dğşeğim yerine Mmavi yatakta kalac; rek titredim!. Rehberimiz: 16 numaranın anahtari diye Hikmet Beye'an rip mütebessim bir yaruk Çıktiktan sohi daha arttı. Bu uıı:ıdi ni duydum. *— Ne güzel bir yer- kuş yuvası gibi deği! Hanım?,> Bir saniye hiçbir şeX dim, Hayır söyliyemedi! larımda kadının çıki ği kapının gicirtisi.. defa bir erkekle, kapının arkasında, bİf ” sında kalan genç ki bile öyle hareketsiz bimi dinliyorum: Tak tak tak... Sabir hiş vuruyor.. Göğsümü çıkmak istiyor sanki.. Yavaşça yaklaştı, tamı, şapkamı aldı. YA ne biraktı. Bende yll yokl. Sonra yanıma TImı şicacik a rimin içine baka ı,ın «— Hâlâ ülw Müjgün Hanım?, Ne © artık endişeyi'» ve €e belimden sararak $© ru götürdü. Kırk gün süren akif meresi olarak he başka yetmiş bin lar (H. 840). Bununla beraber beyleri (kralları) yiz €aristana yeni kral 01 blice saakulide 4fi Fakat, serhat b Bey bu gizli m oldu. Padişaha bildird rini istedi. ) Bunun üzerne patl yi dergâhı hümayun hat istedi. Sırp kri vetlerle büyük oğlu $i Semenderede bıraktı. © zar ilç kendisi Macaf ca etti. 4 Çünkü padişah İsli kralını da dergüke BÜ gormışlı. Surp kralı İf ve kellesinin gideceği tertibat yaparak Padişah Ulah beyif hi hümayuna N ııaıqı,uı. _(