PA HARBİNİN. MESELELERİ n donanma- in kuruluş.. (“ALİ KEMAL SUNMAN İYanın eski imparatoru- Bölhlerde velat ettiği ha- 4 Bu Avrupanın uzun Ç için söylenecekleri ha- Ve daha mühim olarak Yekaylini senelerce liyan sebeplere avdet ile olmuştur. —Şimdi ölmediği, fakat ağır söyleniyor. Her ne vrini hatırlamak za- kit'asında Fransayı mağ di birliğini vücüde imparatorluk kur- Çüdiğine terakki etmiş bir Vardı. Bu Almanyanın Költere ile arasının soğu- Kaldü. İngiltere Kraliçesi * n büyük annesi Kraliçenin vefatından eçen Yedinçi Bavard dayısı idi. Bu kadar y tdalık vakit vakit Al- İparatorunun — İngiliz tiyaret etmesine vesi- " Fakat denizlere ü İngiltere bir taralta, t m olmayı istiyen Al- tarafta karşı karşıya Bu soğukluğu ortadan hi tümkün olamıyacaktı. Si tecrübelerin akim ka- Man 4 İshta çıktıktan sonra ha- Hi hep kendi idare ötmek Benç hükümdar meş- Başvekil Bismarka ül edememiş, ihtiyar i ister istemez uzak- İmparator Alman do- KÖ Almanyanın istikbal: Olduğu kanaati ile ku n vücüde gelir- © kadar benimsemişti varmak için kendi- ehemmiyetle din- caydıracak tarzda hiç kıymet vermezdi. kuvvetli bir donan- | ÜRA İşte düstur bu ol- y ücater bunu milletine, k © kadar tekrar etmiş- h Üçmeden Almanyanın | h yit dananması vücüde | Ollamıştır. — Milletlerin tetkikatı ile meşhur üellifi Dr. Le Bou İ siyasi şahsiyetlerden ise diğer beğendik- de İkcinci Vilhelm &e Çünkü doktor «tek- N keyfiyetin ekseriye- tla ne mühim — bir ü ©muhtelif misaller- iya İmparato- P donanma lüzumu- M Syliye milletine mü- Ma2 küvveti teminine Çduğunu hatırlatır. â #öyle görmüş: AL- h Büstakil bir Gıyııeu |S İkidebir — İngiltere he der diye — tered- y Zamanı artık gelme- n küvvetli bir or- | meiş on iki yaşında bir kız fakir anne- bununla ken- bir donanmaya ç Makla beraber fik- Ve filiyat sahasında için İmparatorun ROMAN: 22 Şükriye bu- lir, Bunu takip e- K, * Vedat karıma cür- (eklif daha yüpükiş- esi olarak yaşa- Üi deklifi yalnız red- M nış, Vedada bir de . Bumun üzerine Üzerine saldırmış. en hiç hicap du; Ve müdafaasız ka- Hvınıığı.ı gider: Fakat o sırada gü- oda hiz- Cinayet Davası h Yazan : ETEM İZZET BENİC__E_ a benim karım | Almanya için bir do- nanma İâziım olduğunu tekrar ede ede Kayser nisbeten az zamanda kuvvetli bir donanma vü- cude getirebilmiştir.. bir yardımcıya ihtiyacı vardı. Bu da az meşhur olmuyan Amiral Fan Tirpiçtir. Tirpiç bü- kümdarının fikirlerine tamamile mayor, Almanyayı küvvetli bir donanmaya sahip görebilmek için çalışmaktan hiç yorulmıyacak gö- rünüyordu. İkinci Vilhelmin £- kirlerini fenni bir isabetle İzah et- mek, inanmuyanları inandırmak, çilgide kabaran deniz bütçesini rüdafaa ile tahsisat almak için Amiral Tirpiç mükemmel bir Bah- iye Nazırı sayılıyordu. Bir gün şeldi ki Almanya artık deniz kuv- vetine de malik bir imparatorluk demekti. Lâkin İngiltere ile aradaki so- ğukluk eksilmemiş, artmıştı. Kral Yedinci Edvard ise yeğenini hiç sevmezmiş. Yeğeni Londraya git tiği zaman dayısı le cereyan eden konuşmaları pek nazikâne olur- muş. Buna diyecek yok. Fakat İ- kinci Vilhelm dayısının hoşlanma- dığı hareketlerde bulunmakta, is- temediği sözleri söylemekte garip bir Inat gösterirmiş. Almanya im- paratoru muhtelif mevzulara te- mas ederek lâkırdı severdi. Yerine göre söz bulup söylemek mera- kından kendini alamazdı. Kral Edvard ile görüşürken de — ona İngilterenin tarihinden bahsede- rvek eski bir takım vekayli hatırla- tirmiş. - Kral ise bunları aklına getirmekten hiç hoşlanmazımış. Me- seki Londranın meşhur kulesinde | bir zamanlar kimlerin başı kesil- | diğini Vilhelm ezbere biliyor, bun- | ları sayıyormuş. Halbuki eski de- wirlerin kanlı vekayiini — tekrar hatıra getirmeği Yedinci Edvard hiç istemediği için yeğeninin iyi tarih bilmesi ile iftihar değil, bun- dan muazzep olurmuş. | Lâkin ne olursa olsun asıl ara- daki soğukluk daha ciddi ve mü- him sebeplerden geliyordu; ma- tüm. Almanya büyük bir hamle ile kendine bir deniz kuvveti vü- cude getiriyordu. Bu takdirde İn- giliz - Alman rakabeti «larihi» bir zaruret olmuş ve onun neticeleri sürüklenerek bugüne kadar gel- miştir. HALK ÜTUNU. İş Ve İşçi Arıyanlar, #ikâyetler, temenni- ler ve müşküller Küçük bir kız münasip bir iş arıyor Ortamektebin T inei sınıfına terfi et- ciğine bakmak üÜzere yaşı le mülena- #ip bir iş aramaktadır. Bu şekilde, kü- çük bir müstahdeme ihtiyacı olan — İş sahiplerinin Son Telgraf Halk Sütu- nunda Şükrana bir mektupla — müra- gaatları rica olunmaktadır. İş arıyan kimsesiz bir genç 17 yaşında Lise 2 inci smıfla bulu- nan kimsesiz İzmirli bir genc acele İş aramaktadır. Ticarethanelerde müa- seselerde yaz ve hesap İşlerin; deruh- te eder. Yazısı güzel ve riyaziyesi kuy vetlidir. Telip olan multerem iş sa- hipleri Son Telgraf Halk Sültununda (X .V. Z) rumuüzüna müracaat et- melidirler. Açık Konuşma: B. Hulki — İzmaile: Gönderdiğiniz. iş verme mektubunun hangi Tümuza sit olduğunun da lüt- fen tasrihini rea ederiz. m hâdise bertaraf edilmiştir. Bu sırada profesör Cemil, söz islemeden lâfa karıştı: — Hâkimler eğer gizli celse ya- pilmasına müsaade etseydiniz bu feci tasallutun tüyler ürportici taf- silâtını bütün çıplaklığile size an- latacaktık. Dedi, Hâkim: — Şahit kâli derecede anlatı- yer. Size söz vermedim. diyerek onu susturdu. Ferdi devam etti: — Bu uhlüksız adam — bundan sonra çıkıp gitmli İi gün son- ra karumın yolunu kesmiş, onu zor- Tamış, çantasındaki paraları isle- miş, hatlâ almış, bu yetmiyormuş sulü çok boldur. zibi karımı yeniden tehdit elmiş- tir. SAA Tarihi haberler Bir gazetenin: «Güzel bir karar» serlevhasiyle neşretti- ği küçük Gir havadisi oku- | duktan sonra, hazin hazin düşündük. Güzel bir. karar denen şey, şu malüm ve ba- sit hikâye idi: Bütün otobüs biletçileri ve şoförleri yekne- sak elbise giyecek.. Bugünkü pejmürde ve lâübali sahneler ortadan kalhkacak.. Böyle bir şey, ne kadar ar- zuya şayandır. Bunu, kim te- menni etmez?.” Fakat, ben, bizim gazele- nin kolleksiyonunu karıştır- mak zahmetine katlandım. Ayni haberi, olacak, oluyor, diye seksen sekiz defa yaz- mışız.. Hafızamda yanılmı- “yorsam, bu arzunun izhara başlandığı tarih, hemen he- men on sene kadar eskidir. Bugüne kadar, bu iş olma- mış, yapılmamış ” lamamıştır. Neden?. Bu neden sualinin cevabı- nt bir bulsak.. Zaten, bütün mesele, bu noktanın - hallin- dedir. İstanbul gazetelerinin kol- leksiyonunu karıştırınız. Bu- na benzer, daha bir çok me- selelerle karşılaşırsınız. Ne diyelim?. İnşaallah, ba sefer karar kal'idir ve tatbi- kine geçilir. BURHAN CEVAT Yeni mevsimin ilk arpası 6 kuruştan satıldı Bu senenin ilk arpa mahsulü Lüleburgazın Oklalı köyünden İs. mail Komlta tarafından piyasaya çıkarılmıştır. 200 kilo olan bu İlk parti 6 kuruştan satılmıştır. Ti » caret Vekâleli ilk mahsulü idrak eden çalışan çiftçiye bir pulluk he- diye etmiştir. Bu şeneki arpa mah-. Vücudümüzün — gekere “ihtiyacı malümder. Künya dilinde —sSulu karbon» denilta maddelerin hep- S1 yücüdümüze Tüzümlü olan ye- keci temin ederler. Şeker, vucut tabrikasının kömürüdür. Adalele- rinala haveketi, uduvların. işle- mesi, beynin bile düşünüp — tikin çıkarması şekerle olur, Yemeklerden geker gelmezse, vücut hareketten kalmazıı da, vücudümün yağı şekerin — yerini tularak vücüdü işletmiye - çalışır. Yağımız, şekerden iki misli fazla kalöri verirse de, bu sefer kendi vazifesini gövemez olur. Halbukl seker aldığımız gıdalar - arasında TMmüvazeneyi — lemin eder. — Şeker bulunmazsa yağ ve albümin gerçi onün yerini batmaya çalığır aama, vücudümüzün kimya muvazenesi bözulür. Kan ekşir. - Bu hallere neydan vermemek için yedeğimiz yemeklerin — terkibinde — yüzde, 60 — 70 nisbetinde şeker olma- ladir. — Çantasından cebren mi pa- ayı almış?. — Hayır, mecbur ederek, — Yani Şükriye kendiliğinden vermiş. Bir gasp yok!. - Evet gasp yek. Fakat, gasp- tan daha beterini yapmış!. — Tehditleri nedir?. — Katil karıma şunları söyle- miştir; İstediğim kadar para ver- mezsen — Güzini kaçırırım. Yine vermezsen onu işkence içerisinde öldürürüm. Yine vermezsen seni de öldürürüm! — Bunları kim İşitmiş? — Ben karımdan işittim. Ferdi bunları söyler söylemez birden Vedat yerinden bir şimşek hizile fırladı, — Ne oluyar? —Ne , Demeğe vakit kalmadan Ferdi. nin gırtlağına yapıştı. Arkasından Jandarma koştu. Zahit kâtibi, - vukatlar yetiştiler, Vedadın el den Ferdiyi kurtardlar, Mahkeme MAHKEMELERDE: “Bilârdoyu Peygam- ber haram etmiştir ,, “Peygamber vaktinde bilârdo ne gezerdi? Aptal gibi lâf etmesene,, Yazan: HÜSEYİN BEHÇET İ —< — Tüvbeler töybesi,, Yüz kerc, bin kere, ön bin kere, yüz kere tövbe... Bundan sonra bil, donun lâfını ağzıma alırsam, kü. inat yüzüme tükürsün... | — Bilârdoya neden tövbe edi- | yorsun, canım? Böyle geyler in- | Sanin başından göçer. Veriver yir. mi Hirayı vesselâm... — Canım etendim, iş yirmi li. rasında değil.. Şu rezaleti görü - yorsun. Rahmetli babacığım söy- lerdi. «Bu bilârdo senin başına bir gün bir iş açacak» diye İşte niha. yet dediği oldu. Başka birisi lâfa karıştı: — Hem de bilârdo oynamak gü- nahtır. Peygamber haram etmiş - tir bilârdoyu. Diğer biri de karıştı; — Peygamberin zamanında bi. lârdo ne gezerdi be?., Sen de aptal gibi lâf etmesene... Bilürdo şura- da kaç günlük şey? Bizim çocuk. luğumuzda bile yoktu.. Sonradan çıktı. Hem Peygamber haram eder mi? Haram, Allahın, — kullarına eyapmayınız'. — diye nehyettiği şeydir. — Ben önu bunu bilmem.. Benim bildiğim, bilârdo oynamak günah- | tır, İşte o kadar. — Sen de o kadar bilirsin işte. — Yok, her şeyi sen — bilirsin sanki... Senden başka kimse birşey bilmez değil mi? ' — Herkesin bir bildiği vardır. Sen de öyle bilirsin.. Ben bildiğim geyi tyi bilirim. Bilürdonun güna. hi münahı yoktur amma, işte böy- le patırdısı, gürültüsü, kavgası, ni. | Za vardır. — O da adamına göre... Çuhayı yırlmıyacak kadar öğrendin miy« di mesele yok. — Sen bana bak bana!. Ben ön beş senedir bilârdo oynarım. Öyle «çuhayı yırtmıyacak kadar> diye | bana taş atıyorsun amma, senin Bibi çoğunu cebimden çıkarırım. Bu herifin çuhası zaten yırtıktı.. Yoksa, ben, çok pike çektim.. Ha- berin var mı? — Herif diyip de hakaret etme.. O sözü aynen sana iade ederim. Sözde, mektep, medrese görmüş elendi olacaksın... Vallahi şura . da bir zabıt tulturur, mahkeme. ye veririm. Bir başkası: — Kerm söz, kalp akçe sahibinin- dir. Senin iade etmene lüzum yok.. «Kişiyi nasıl bilirsin? Kendin gibi. derler, O, onün sifatı, — Sen ne karışıyorsun yahu? Sana da ne aluyor? Bizim davamı- | zan, sözlerimizin tasası size mi dü. güyor? — Yok, çok iyi lâf etti doğrusu., Sen de hetife niye herif diyorsun? — Sen benimle aldy mi ediyor- sun? — Ne alayı edeceğim? Ağzımdan kaçtı.. « — Başka bir yerde olsak ben sana gösleririm ağzından kaçmayı am- ma, dua et, burası mahkeme... darmanın güçlü kolları arasında çırpınıyor: — Brakın şu yalancı, alçak he- rifi öldüreyim de asıl katil olayım. Bu herifler insanı gorla katil eder- ler, namussuzlar. Diye haykırıyor, profesör Cemil: Zabit tatulsım, or, avukat Şeki) tehdidi dal ye ve sübutiye gözönünde. Hak- kında yeniden takibat yapılması- Diye çığlık çığlık üstüne koparı- yordu. Mahkeme karmakarışık ol- | muştu. Her kafadan bir ses çıkı- yor, dinleyiciler kendi aralarında konuşuyorlardı: — Vedat haklı.. — Yok canım, şirret. Ferdiye lâ- kırdı söyletmek istemiyor!, — Zaten katil. Mahküm olucağı | kadar olacak, belki de asılacak. Bu hale gelen bir adam herşeyi — Yahu çotuklar. Bırakın şu münakaşayı... Burada da bir iş mi çıkaracaksınız? Bu işi hâkim fas- ledecek. Size ne oluyor? fından neredeyse on kişi biribirine | Bgirecek.. Kan çıkacak. Büu manasız ye hedefsiz müna kaşa, belki daha uzayacal yüyecekti. Mübaşirin sesi, uza- mak istidadında olan bu müna. kâşaya sed çekti. — Cafer, Halil!, Gelin bakalım, Hepsi birden mahkemeye girdi- ler, Mübaşir ikaz etti: — Bu işin şahitleri varsa dışa. rıya çıksın... Hepsi dışarı çıktılar. Yalniz Iki taresi, hâkimin karşi - sında yanyana durdular. Hükim, hüviyetlerini tesbit et. tikten sonru, elindeki dava evra- kına uzun uzun göz gezdirdi ve Bordu: — Cafer... vanı... — Beyefendi.. Ben kıraathane sahibiyim. Kıraathanemde bilârdo vardır. Hepsine yüz kere söylüyo- rum: «Pike çekmeyin! Çuhayı yır. tarsınız, yirmi beş İlradır» diyo- rum. Bunlar yine dinlemiyor, pike çekiyorlar, Bugün, pike çekerken staka kaçtı. Çuha, boydan boya yırtıldı. Tabit yakasına sarıldım. *Yirmi beş lira ver!» dedim, Öyle ya. yirmi beş kuruşluk oyun oye nayacaklar.. Yirmi beş liralık çu. parça ediyorlar.. Re - 'Ondan sonra efendim, bu küfüre başladı. Hem suçlu, bem güçlü... Ne dediyse «sensin!» dedim. Üzerime yürüdü, döğdü. Döğdüğü için 25 lira, çuha İçin de yirmi beş lira İsterim. — Davan, bundan ibaret öyle Siz misiniz? Anlat bakalım da . — Halil. Sen söyle bakalım.. Hem çuhayı yırtmış, hem de Ca. feri döğmüşsün.. Ne diyecersin? — Çuha zaten yırtıktı. Şimdiye kadar'hiç çuha yırtmadım. Usta o- yuncuyum ben, Çuhayı — başkası yırtmış. Bana yamamak istedi, Üs. telik de, küfür etti. — Ne dedi? — Soyha dedi, — Soyha ne demek? — Bilmiyorum efendim. — Ne demek olduğunu bilmiyor- sun da, küfür olduğunu nereden anladın? — Kavgada insana iltifat edil. mez ya!, Tabii küfür etti. — Cafer.. Sen söyle bakalım.. Buna soyha dedin mi? — Demedim etendim.. Bu lâfı da yeni ışitiyorum. Ömrümde işit- tiğim lâf değil... — Peki... Anlat bakalım Halii, Sonra ne oldu? O soyha deyince, Sen de onu döğdün, öyle mi? — Döğdüm değil etendim.. İki (Devamı 6 ncı sayfada) müyor musun, tertemiz bir adam. Hiç katile benzer yeri yok. Apaçık konuşuyar. — Bu adam eğer katil olsaydı o- at da saklamadan söylerdi. Bu gürültüler, konuşmalar, ba- müddelumumi Üzerine vur! tüsü salonu kaplyan bütün gürül- tünün üstün ve çoğu idi, Azı çok kaybeder düsturu bu noktada bir kere daha kendisini gösterdi. Her- kes sustu. Hâkimin diyeceğini bek- ledi. Hükim gayel otoriter bir sesle: — Mahkeme devam edecek, Sü- kütun muhafazasını istiyorum, Dedi, sonra jandarmaya emretti: — BSuçlunun bileklerine kelep- çelerini tak. Ve. dinleyicilere döndü: — Böyle hâdiseler daima ola- Süküneti muhafara etmek FPaşmuharrirler | Ne Diyorlar? İIKDAM B. / Şerk'iş mü> Hlnaba greİeaar Dene gaa Girtt müdafaaanın İrak'ı kurlardığını söyledikter sonra çimdi ıınıınıı a suümeki yörleşmeleri kap eli Hini, çünkü bundan senra Alman med dalgasının Orla Şark kıyılarına yani Suriye, Filletin ve Mısar sahillerine çarpmak Üzeee olduğumu / beyan ede- «Bir nokta mühimdir. Almanlar, İn- gilizlerden daha seri davranmaktla ve daha müessir vurmaktadırlar. — Girit, deniz aşırı bir yer olmasına ve adada tek Alınan neferi ve beşinci kol bulun- mamâasına rağmen, yâalnız havadan in- dürlen bir ordu ile 12 günde işgal e- dilmiştir; buna mukabil, Irak harbi, | memleket dahilinde İngiliz kara ve ha- | ma ve halkın tarı almasına, karadan, denize adan İngilizlerin takviye günderenelerine imkça — bulunmasına rağınen, ancak bir ayda - bitinlebil- | Mmiştir. Bu mukayese, İngilizlerin de- | hine doğildir ve geçen Mürtta Almün orduları, Bulgüristana girdiği tarihten | beri, Mihverim harbin viklet merkezini Akdeniz darlilharekâtina naklettiği nr- tık sarahaler görüldüğü halde (bu, e- lmanyanın Romanyaya gel gan — Yunanlatana — taaçruz irdanberi malâm lerenin Orta Sarka, hâlü mü- him kuvvetler getirmediğini, yahut ta Hai TERER N mektedir. CUMHURİYET. 7 B. Yanus Nadi «Girillen — sonrat,.m | isimli buzünkü | İ Mihverin muvaflakıyesiyle - nelicelem- diklen sonra yeni dünya barbılnin Ak- deniz safhasının pek ehemmiyelli yeni bir merhaleye girmiş sayılmak lüzm geldiğimi söyliyerek: *Girit seferinin hedefi Müsır, Sü- veyş, Ortaşark ve Şimal! Afrika oldu- Bu halde Akdeniz muharebelerini de meselâ bundan sönva yalnız. Girit sç- Tama tahtasından yapılacak — atlamas | larja inkişaf edecek gibi bir tertip ve tosnide tâbi tulmağa imkân yoktur. Akdenizin orlasındaki büyük Girit üe- sünden istifade alunarak hava yolüy- da belki doğrudan doğruya Masır sefe- Üne yeni bir unsur ilâve - edileceğini göreceğimiz gibi Mihver hesabında İn- Gilterenin Akdenizden - çıkarılmasını hedel tulan plânın başka safhalarla da tecellisine şahil olmaklığımız asla ih- timal haricinde değildir. Yakın zassan- darda Gürbi Akdenizde dahi ehemmi- yetli hâdiseler cereyan etmiye başlıya- cakinı küvvelle tahmla etmiye yer vardır.> demektedir. | — «Garibi gu ki bu söz bambaşka - bir yekilde olarak, Brenner mülâkatından dört, beş gün evvel Ankara ve İslan- buldaki ecnebi — muhabirler arasında dolaşmıştı. Hem de nasıl? Güya bizim araya girmemizi istiyenler olmuş, hat- 1â sulh müzakeresi için en münasip | yer diye — İstanbul — düşünülüyormuş. Asıl müzakere Dokhabahçede olacak- | mış, Komisyon iştimaları iça Yıldız- | daki dairelerden de istilade edilecek- miş; miş miş... Gazeteciler hayallerini bir defa kullanmağa başlarlarsa ne di- ye bir noktada — dursunlar?. — Sonuna kadar, büyle en küçük teferruatu ka- dar yürür, giderler. Fakat Brennor mülâkatından sonra çıkam sulh sözü, esnebi — muhabirleri- nin rivayetlerne hiç benzemiyor. Şim- dilik mesele, muharebe eden iki taraf arasında bir sulh müzakeresine girişil- msi gübi bir şekil almaklan uzaktır. Mihyer tarafı sadece — kendi kendine gelin güvey olmağa karar vermiştir.> demektedir. leyici saflarına, avukatlara, müd- delumumiye baktı, baktı ve.. Fer- ( diye: — Devam ediniz?, Dedi, Ferdi eliyle gırtlağını e- Buştura oğuğştura fakat bu seler daha kinli ve kehdisini emniyette hisseden hançlı bir sesle ia başladı: — Sonra hükikaten Ğ çırdı. Bu kuçırış, bütün lerimi yapabilirim. Diyen bir teh- ditti. Bundaa Şükriye çok korktu. Siz şimdi, Güzinin ben kendi is- teğimle gittim demesine bakma- yın. Ö da ölüm korkusu altında bunları söylüyor, O da Vedattan, Vedadın esrarengiz hayatından ve bu hayatın arkasına saklanan kuv- vetlerden kerkuyor, Annesini öl- düreceğini söyliyen ve öldürebi- | len adam muhakkak ki kendisini | KATIMKI TENKİDİ Çilekli banyo kadınları nasıl güzelleştiriyor ? Radyomuzun, evvelce sa- bahları bir «Yemek Saati» ,vardı. Sonra, neşciyat prog- ramı ıslah edildi. Bu yemek saatinin adı «Evin Saati» ol- du. Eh.. Evin saatinde neler- den bahsedilmez ki.. Eve ait her şeyden.. İşte, radyamuzun progra- mındaki bu kısmı idare eden- ler de, her sabah, evimize ait bir şeyden bahsediyorlar. Geçen gün, bir sabah, gün- de kaç defa ve nasıl yıkan- malı, mevzuunu dinlemişlim. Sonra, bir sabah, herkes, günde ne kadar ve nasıl et yemeli mevzuunu dinledim.. Sonra, bir sabah ta, kadın- lar, nasıl amakyaj yapmalı, mevzuunu dinledim. Bütün bunların hepsinin fevkinde, şık bir mevzu Kadınların güzeliiği.. Amaa, buna dikkat.. Çünkü, dünya- da en mühim mezele, bela su sıralarda, kadınların güzelli- ğgidir. Onların güzelliği, on- larm istirahati ve rahalı bo- zulmasın da, dünyada nc o- lursa olsun!.. Radyomuzdaki ev saatini idare eden mütchassıslara nazaran, kadınların yüz ve cild güzelliğini temin edea, bayanlarımıza fevkalâde bır renk ve parlaklık veren bir ysul varmış ki, bu usulü, her kadın, mutlaka tatbik etme- li imiş! Buna, biz, çilek usulü de zilmiş çilek atacaksınız.. Bu çilekli su ile vücudünüzü gü- zelce yıkıyacaksınız. Bu banyoyu tecrübe edi- niz, göreceksiniz ki, rengini zerinize daha fazla bir lola- fet, bir taravet, bir tazelik gelecek.. İşte, çilekte bu - hassa var- dır. Çileğin kilosu, 20 — 25 kuruşa alınabiliyor. Günde beş kilo çilek alsanız bir lira eder. Her kadın günde bir li- ra çilekli banyo parası ver- miş çok mu?. R. SABİT Trenlere hareket memurları alınıyor Devlet Demiryolları idaresi Or. tamektep mezunlarından imtihan. la hareket memuru ve namzedi al- mağı kazarlaştırmıştır. 18 - 80 yaş arasında bulunmaları ve askerliklerini — yapmış veya yapmalarına en az bir yıl kalmış olması icabeden talipler ayın 14 üncü günü öğleye kadar istidala- rile Haydarpaşa, Ankara, Sirkeci ve sair vilâyetlerdeki Devlet De. miryolları işletmeleri atölyeleri müdürlüklerine müracaat edebi- leceklerdir. İmtihan ayın 16 ıncı günü saat 14 de bu müdürlük - lerde yapılacaklardır. Karanan « Tara ayda 60 lira ücret verilecek. Çir. i saat susuz bı lan vapur yolcuları Okuyucularımızdan B. AN Ter- op yazıyor; —aKöprü — Yalova — arasında “şliyen Denizyolları İdaresi vapur- larında bülede ekseriya ne su ve öne de gezor vardır. Büfede çalı- Hnde bir cevap alınmaktadır.» SON TELCRAF — 2 Satlen fazla süzen bir yolculukta, — halkı susuz bırakmak hiç te doğru değil- dir, Bu kadarcık — basit bir — işi | de öldürebilir. Nasıl ki, demin de —Üw idare edemiyenlerin şiddetle ceza- dandırılması Tazımdır.