LA HARBİNİN. | MESELELERİ ıtaman ve &reden ?, üçtanberi Söyleniyordu: SA öyle kolay kolay bllmi- n ki etrafı çevrilmiş n Oya ablukadan müte- ü da açlık ve ihtilâl ile Slim etsin. Vekayi bu- knaç Bösterdi. HİA şimalden cenuba kü- yi hükmü altına al- ilüyor. Ablukanın harbi İÇin'yegâne silâh olmi- N* anlaşıldı. Fakat buna Yine tahakkuk ediyor ki İ büyük muharebe- Götlenir. O halde iki mu- Mitfm birbirlerile iyiden i- ârak boy ölçüşmesi ka- başlangıcında tay- az beyannameler a- taraf arasında sanki ğ Müvafakat vardı. Birbir- G tTine giderek bomba at- ĞÇ d, Likin bunun hep K M etmiyeceği de bes- ( hayet eldeki vesaitin kuvvetini göstere- geldi. N4 beraber İngiliz - Al- İ lıhı asıl beklenen saf- . İngiliz askeri mu- yazılarından ergeç ih da geleceği düşünüle- ülen mütaleaları guıuim Ç überi hep ıııımıin B " sebbüs edileceği ihti- Ü Çok şeyler söylenmiş, lir. Geçemsenedenberi de larının müdafaası için görülmüş, düşmanın sokulmasına imkân bt için der düşünül- BU tedafüil bir vaziyet de- tarafının da İngil- truz için düşündükleri ilterenin bir gün teda- g, *U bırakarak Almanyaya n doğruya taarruz etme- €Ği de harbi neticelen- K ibarile bep ihtimal dahi- Pakat böyle bir taarruz Hasıl olacak?. Hemen " dır kt bu sualin ce- gl 0e “bilecek derecede tam BAAi Mhibi olanlar bildikle- Sütunlarında yazacak Üü Coğrafi vaziyete ba- diz efkârı umumiyesine mak da mümkün: lin kuvvetleri bir gün 'ğe mecburdur. Şim- Vaziyet hep böyle de- ez. Britanya adalarının 'qabbaı edilecek diye cek dğildir. İngiliz kuv de kendilerini göste- vvetlerinin de o- üna çıkacağını Al- Ylüyordu. Avrupa kıt'a- en işe yarayacak " Almanların elindedir. Se Almanya üzerine ya- İngiliz taarruzu nere- ve başarilacak?. İ ç düğüm noktası bu sual- tlin hatıra gelen şöyle vm;ım yok değildir: Çü meşgul olan kısmı ku * ile Holanda var.. gibi. b lahminlerine — göre Alman işgali altındaki mllyon 500 bin Alman a ldir. Holanda ile Belçi. N 00 bin kişilik bir işgal KhT deniyor. Almanyada B n İ ROMAN: 18 Ük eadisinin malüm bikâ- BAA cephesinde rsir olu- yt günderildiğini, kamp AM Afrikayı dolaşışını, aralan, kaplan efsane- 'l Uzun uzun anlatın ş "ıvııııu.ı birleştirimek söylemiş, tabii lk şiddetle reddetmiş. Görüşmeden socra " bana söylediği bir vü- trleyorum., ki çok mü- gatdu. © bör t— suğmıyan dehşetli CA ediyormuş gibi gö : — Pun da ne olduğunu ae dönmelsen yonim YÜK ö aei | |* Cinayet Davası g fazan : ETEM IZZET BENİCE Alman tarafı İngiliz adalarını istilâ etmeyi dü- şünüyor, İngiliz tarafı da doğrudan doğruya Al- man topraklarında muha- rebe edilecek günü.. beklemektedir. Fransız, Belçika ve Holanda top- Taklarında cereyan etmiş muha- rebeler bem çok kanlı olmuş, hem çok uzün sürmüş, hem de netice- yi değiştirmemiştir. — İngilizlerin böyle bir tecrübesi ve o tecrübeye göre bir kanaati varmış. Bu bahis çok söz götürmektedir. Fakat matbuat sütunlarına geçe- bilecek tahminlerin, mütaleaların da hududu olacağı tabiidir. Alman- yaya taarruz bahsinde İngilterede asıl salâhiyettar olanların ne dü- şündükleri ise tabiatile gizli tutul- maktadır. Yalnız her maksada va- rebilmek için elzem olan daima daha kuvvetli olmaktir; diyorlar. Daha hazırlanmak, daha kuvvetli olabilmek ilerde türlü fırsatlardan istifadeyi temin edebilir. O za- mana kadar da her harpte gözö- nünden uzak tutulmıyan şu basit keyfiyet vardır: Düşmanı dalma yorabilmenin çaresine bakılacak, zayiatını telâfi için ona çalışmak zamanı verdiril- miyecek, Zayi olan harp vesalti- nin yerine getirilmesi işi zaman ile sabır ve tahammül istiyen bir iş olacaktır. İki muharip taraflan bangisi diğerini bundan alıkoy- mağa muvaffak olürsa harbin en mühim bir âmilini kendi lehine çevirmiş olacaktır. Bütün bu mevzudaki mütalea- | lardan çıkan diğer bir netice de | Alman tarafının kuvveti İngiliz | tarafınca küçük görülmediği olus yor. Şimdi muhtelif hareketler ya- parak muhariplerin yekdiğerinin zayıf taraflarını aramaları da har- bin eski ve değişmez bir kaldesi olduğuna göre bu çeşit hareketin kâh şurada, kâh burada tekerrür | edebilecektir. Fakat bunlar - hep asıl harbin haricinde sayılan te- ferrüat gibidir. Asıl harp ise mu- hariplerin kendi topraklarında dö- güşerek alabilecekleri netice ile kestirilecektir diye Bayılırsa her iki tarafın da efkârında daima şu sualin yeredeceği kolayca anlaşt- Tabilir; Ne zaman ve nereden? HALK ÜTUNU İş Ve İşçi Arıyuıluı. , temenni- ARIYOR Ea son vazilesi Edirne Vilâyeti Bn- cümen kaleminde kâtip olar kardeşim Nizamettin Gültandan 5 yıldır. haber #alamadığından meruk ve endişe için- de bulunuyorum. Bilen hayır sahiple- rinin Tülfen Son Telgraf Güzetesi Hey' eti Tertibiyesinde B. Sabahattine ma- lümat vermelerini rica ederim. arıyor 17 yaşında Lise birinci sınıfına ka- dar okumuş bir genç her nevi işlerde çalışmak üzere kendine az bir ücretle yüzite aramaktadır. Taliplerin «Kos- kalır rumuzuna müraraatları, Gelen iş verme "ektupları Byan Meraya: Yeni gelmiş İlan bir iş | mektubunuzu bu akşam saat 16 - 17 | arasında almanız mereudur. | Bayan Dilek: Eyüpten neminiza | gelmiş olan bir iş verme mektubu bu- | Kün adresinize yollanmıştır. Bayan Hayrünnisa: Maektubunuz nl memiştir. KAYIP KARDEŞİNİ — | | çok fena olur.. diye Şükriyeyi teh- dit etmiş.. Hâkim sordu: — İlk görüşmede mi Şükriyo bu tehdide uğramış?. —Evet. — Daha sonra kaç defa görüş- tüler?, — İki üç kere konuştuklarını sa- miyorum, — Şükriye Vedattan Korkuyor muydu?, — Tehditlerini palavra sandığı için korkusuz görünüyordu. — Vedatla Şükriye urasındaki görüşmeler hep evde mi olmuş? — İlkinin evde olduğunu kat'i şekilde biliyorum. Ötekilerin de evde olması lâzim. — Belki lâzım. Fakat, hakikat- | mamının önünde deniz, derinleş. Soyyar sucular Sicaklar başlayınca, gaze- telerde, yaza mahsus mevzu- lara da rastlanmıya başlandı Seyyar sucular meszelesi gibi.. Söylendiğine göre, bu sucula- ren sattığı sular karışıktır. Su koydukları kaplar pistir. Bu adamların elleri, üstleri baş- ları pistir. Ve sattıkları su- yun bardağı da hkırk paradır. Üzstelik, bu su da, eoğuk de- gildir. Hamam suyu gibi sı- caktır. O halde ne yapmalı?. Bu sual yeni değildir. En az, İstanbulda bir. Belediye teşkilâtı karulduğu tarih ka- dar eskidir. Vâkıalar gösteri- yor ki, bugüne kadar bir şey yapılmamıştır. Bir talimatname mi yap- malı?. Hayır, çünkü, hiç bir. fay- da vermez ve kabiliyeti tat- nihayet vatandaşların umu- mi terbiye ve idraki meselesi- dir, Bu gibi suculardan bu gi- bi suları içen vatandaş bulun duğu ıııüdılyı, seyyar sucu- lar meselesi devam edip gi- decektir. Bütün dava, vatandaşları terbiye etmek, cemiyeli ol- gunlaştırmaktır. BÜRHAN CEVAT Plâjlarda kontroller Belediye, havaların ısınması Ü- zerine sahillerin ve plajların sık kontrol edilmesini alâkadarlara bildirmiştir. Bu yıl lâğımların ak. tijp ve tehlikeli olduğu-tesbit edi- len sahillerde kat'i surette denize girilmesi menedilecektir. Plâjlar bilhassa sıhhi kontrolire tâbi tu. tulacaktır. Her plâj ve deniz ha- meğe başladığı kısma kadar işa- retlenecektir. DOKTOR LAi b Haxımsızlık dereceyi bulur. Bunlar hazım ci- hazında buruntular, sancılar hisse |. | derler. İştibaları yoktur. Yedikle- Ti az bir şeyi bile hazmedemezler. Bu sebepten de daimi bir yels içindedirler, Çok siğara — içenler, bu hali fazla siğara içtüderine at- federler, Gerçi sigaranın — bünda tesiri yok değilse de, bizatihi hâ- Gise bazımsızlıktır. Sinirli ve a- sebi insan yediğini güçlükle haz- meder, hazımsızlık - çeken — hamta evvelâ kendi'siai bir dahiliye mü- tehassına ve ayrısa bir sinir he- kimine de muayone etöirmelidir. Doktorun tavsiyesini takip eden- lor, bazımsızlıktan kurtuldukları- n göreceklerdir. Sinirden mütevellit hazımsızlı- 6 €n iyi çüre ilik banyodür. Sa- bah akşam alınacak ilik banyo si- nirleri teskin eder. Hazımsılık — Şükriyenin Vedat tarafından terilecek bir yere gideceğine asla ihtimal vermem, — Vedat Şükriyeden hiç para istemiş miydi?. — Galiba ikinci, üçüncü görüş- mede istemiş, — Şükriye vermiş mi?. — Galiba vermek istememiş, fa- kat soura mecbur olmuş. — Bu mecburiyet nereden gel- miş?. — Şükriyeyi tehdit ettiğini söy- | lemiştim. — Para için mi tehdit etmiş?. — Herşey için!, — Meselâ?. — Güzini kaçırmakla, kendisini | öldürmekle, beni eve sokmamak- | la.. Akla ne gelebilirse hepsile, — Demek Şükriye bundan son- | ra Vedada para vermeğe mecbur | olmuş, | — Evet. — Ne kadar püra vermiş?. | sım .Ben e kadar alçaldım mu ki MAHKEMELERDE: Petelya, kadının ismi değil be -Bunun ayağına da mı ip bağlarlar. -Hayır buha halat bağlarlar. __—,E Yazan: HÜSEYİN BEHÇET _E l__ — Bak bak bak bak! Şuraya bak, şuraya!.. — Ne 0? Nereye? Uuuuf! Gör. düm gördüm. O ne o yahu! İnsan malını mülkünü, warını yoğunu feda eder buna! Böyle şahane ka- dın, Vallahi ömrümde görmedim | desem yeridir,. Çok gördüm amma böylesini görmedim. — Tanır mısın bunu? — Nereden tanıyacağım? Öm. rümde görmedim, Bunu görmedi- ğim gibi, bukadar güzel kadın da edim. — Bu, Petelyadır. — Canum işmi neme lâzım... İs. ter Petelya olsun, ister Eftalya... Beni ismi değil, cismi alâkadar e- der, —Petelya ismi değil be birader.. »- Yt — Sen çocukluğunda hiç kuş tutmadın mı? — Çok! — Atma işte. Kuş tutsan Pe . telyayı bilirsin. — Küş tuttum amma bilmiyo - rum. — Petelya nedir sana sözliye-. n Mi? — Söyle baklım. — Ağla kuş tutarlar, bilir mi. sin? | — Tutmadım amma gördüm, bi- | lirim. — Ağla kuş tutarken yere bir kazık çakarlar. Kazığa bir sicim bağlarlar; 6 siclmin ucuna da, â. yağından bir kuş bağlarlar, O kuş, meselâ sicim iki metreyse, dört metre kurtunda bir daire İçinde dolaşır. durur. Tabii kuştur, öte- cek.. Zaten tütülerler de. Sürü ge- çerken, kuşlar onun sesini duyar- iar. Yanına inerler, o vaki, ağı atınca bütün bir sürü yakalanır. İşte o ayağından bağlanan kuşa pelelya derler. Bu da öyle, pe - telya... | — Yani bunun da ayağına ip mi bağlarlar? — Hayır.. Halat bağlarlar. — İskele babası mı bu? — Sen günden güne aptallaşı. yorsun Şakir, Bu, bir terzinin pe- telyası... — Vallahi yine anlıyamadım. — Senin anlayışın — kartlaşmış yavrum. Bubir terzinin ya « nında çalışır senin anlıyacağın... İçeriye erkok müşteri girdi mi, bu karşısına geçip ağzından — girer, burnundan çıkar. Ümit verir.. Ta- bil, üç yerine beşle elbise ısmar . latır. Elbet bir elbiseyle olmaz, bir ikineisi, bir Üçüncüsü... Ben bunun üuğrunda ne kadar para harcadım, bilir misin? — Deme yahu... — Demesi, memesi yok.. Bal gi- bi, üç yüz Hiram gitti. Hâlâ bor- | cuh altından kalkamıyorum. Ö. düyorum ödüyorum; - bir türlü bitmiyor. — Bari sonunda muvaffak o - labildin mi? — Rakamını Hlıkyoyı'ı.ı. — Bu paraları sizden mi aldı verdi? — Hayır. — Güzin kaçmadan mı, kaçtık- tan sonra mu? Para verdi?, — Herhalde bir iki defa verdi- ğine göre belki Güzin kaçırılma- dan önce de vermiştir. Vedat yine yerinden fırladı: — Hâkim bey, bütün bu söyle- yemle alay ediyor. Beni bir şan- tajcı, bir ahlâksız gibi göstermek Ya istemiş, ne de on para almışım. Buna inanmayınız. Hükim yine ona: — Sir asabileşmeyiniz. Oturu- muz. Dedi, Vedat kıpkırmızı — olan, sonra moraran, suratile/ hiddetli | hiddetli, ağzından köpükler saça- rak oturdu. Kendi kendisine homurdanıyor- 1 du. | —— Para iştemişimi Para' şimö | | mühakeme (.. birader — Ne münasebet! Neye mu - vaffak olacağım. Şimdi borcumu ödemeğe muvaffak olursam, be." nim için en büyük muvaffakiyet tü Hakkında konuştukları kadın, hakikaten güzel, genç, cazip, anlı, şanlı, alımlı çalımlı bir kadındı. Müstağnı nazarlarla etrafa bakı- yor, adela herkesi, istihkarla sü. züyordu. Geldi.. Bir mahkemenin — ka- pisi yanında asılı listeyi yakından tetkik etti. Kapıya çıkan müba . şirle birşeyler konuştu, Mahke - menin karşısında, — koridordaki bir kanepeye oturdu. Elinde tut- tuğu bir mocmuayı — açıp, gayet ciddi okumağa başladı. Bizim #hbaplar konuşmağa de. vam ediyorlar: — Yazık sana yahu.. Üç yüz lira bu.. Üç yüz lirayı harcadık- fan sonra insan neler yapmaz.. — İstersen, üç yüz liran varsa, sana dükkânı söyliyeyim.. Git sarf €t. Bakalım ne yâparsın? Ne yap. tığını sonra bana söyle.. Mübaşir tekrar kapının önüne çıktı. Bir &l işaretile kadını ça - gırdıktan sonra — Kristina, Ferdi... düli! Diye bağırdı. Kadin, onun arkasından da bir avukat mahkemeye girdiler. Konuşan iki genç de içeri girdi. | Arkalarından da ben... Bakalım, | bu harikülâde kadının davası ne | idi? Avukal konuştu: — Geçen celsede de erzettiğm Bibi, Kristina müekkilimi iğfal etmiş, evini satmak üzere altı yüz lira pey almış, sonra da inkâr et- miştir. Biz bunu şahitlerle isbat, Kristinanın bundan evvel de bu meviden birçok işler yaptığını tev. sik ve tesbit edeceğiz. Bir şahit listesi takdim ediyoruz. Gelecek cetsede bazı vesaik de arzedeceğiz, Bu şahitlerin celbini rica ediyo - Tüm. Kristina söz aldı: —, — Ben bu adamı hiç tanımıyo. Tum. Bizim mahallede oturuyor - | muş. Yüzünü bile görmadim, Be. | | | Ferdi... For. nim evim yok ki satayım. Otur- duğum ev, kiradır. Hâkim sözünü kesti: — Bunları, şahitler dinlenildik. ten sonra, müdafaanızı yaparken azılı şas Tin celbi ve ibraz edileceği yren vesaikin getirilmesi için .) gününe bıra - kılmıştır. Mahkemeden çıkıldı. Mahke . meye girmeden kapının önünde konuşan iki arkadaşın arkasından yürüdüm. Kristinann uğrunda üç yüz liralık elbise yaptırdığını söy- liyen gençi: (Devamı 6 ncı sayfada) hiçbir iş bulamazsam yine sırtım- da yük taşer, karnımı doyurabilir- dim, Bunları söylemekte kimbilir ne maksadı var. Hem söylemek kâfi değil, isbat etmeli, güstermeli. Hâkim yine suallerine devam etik — Güzinin kaçırılacağından ha- beriniz var mıydı?. — Haberim yoktu. — Hiç böyle bir ihsas karşısın- da kalmadınız mı?. — Kalmadım. — Vedadın bir çok tehditlerde bulunduğundan Şükriyeye ölüm- den, kız kaçırmaktan bahsettiğini söyliyen sizsiniz. Bu vaziyette bir tehdit karşısında herkes masıl bir teyakkuz gösterirse sizin de o te- yakkuzu göstermeniz icap etmes miydi?, — Ben, söylenen sözleri lâf ol- sun kabilinden dinlemiştim. — Demek hiç alâkadar olmadı miz?, — Olmadım. — Babasile tanıştıktan sonra Gürinde hiçbir aykırılık başladımı?” Başmuharrirler Ne Diyorlar? JİKDAM B. Abidin Daver «Sondan evvelki a- dume isimli bugünün baş yazısında A- merika Cümhurreisi M. Rurveltin nut- kunü tahlil etmeklte ve Amerikarln harbe girmek üzere bulunduğunu fa- kat bötün kuvvetlerinin - benüz hazır olmadığını / söyliyerek; — <Azmerikada geçen zonbahardanberi teşkil edilmek- te olan bir buçuk milyanluk kara or- dusu, henüz, modern hatbin icabettir- diği gibi, - Başlan oçağı motörlü ve zarllı bir kuvyet halinde teşkilâlnı, tulim ve terbiyesini bitlrmemiştir; de- nanmanın, bir kımım yeni birlikleri henüz hizmele girmemiştir; hava küv- vetleri, henüz kahir bir kudret alma- maştır; harp sanayli, henüz tam ve- rimle hem Amerikanın, hem İngillere ile mütleliklerinin bütün Ihtiyaçlarını karşıliycak kadar çalışmıya — başlama- maştır, Bir spor tabirile Amerika, he- nüz formunda değildir; bu forma gir- diği zaman, İngilterenin yalnız başına anuvaffak olamıyacağı anlaşılınca, mu- hakkak silâha srılacaktır. Bu silâha sarılış ta — elbette durup durürken bür tecavüzi herp şeklinde olmıyacak, Almanyayı mütlecaviz vazi- yetine sokmak üzere, icap ederi tedbir- ler alınacaktır. Mesolâ, o zaman Ame- rika harp gemileri, İngiltereye giden kafilelere refakat edcek, Alman deni- zaltı gemilerinin, korsan kruvazörleri- nin, tayyarelerinin bu barp gemilerile çarpışması bir tecavüz telâkki edilerek harp sebebi addolunsektir. Ruzveltin mutku ve efevkalâde ah- yab rejminin ilânı, Amerikanın, har- 'be doğru, Bon adımdan evvelki adımı da attığını göztermekledir.» demekte- CUMHURİYET B. Yunus Nadi «Yeni Garbi Roma> isimli bugünkü baş yazısında Almnya- mın harbi kaznnak için muhakkak İn- giltereyi mağlüp etmesi ienbettiğini göyliyerek bu vaziyeti; Bizanslılar ye- rine onları kışkırtan —Garbi Româli- darı yenmiye zzmeden Atillânin vazl- yeline benzetmekte ve bilâhara: <Bu- zada — Mihver tarafının düşüncelerile Karşılaştıkları vaziyetler Alillâ zama- mile her cihette tam bir benzeyiş ar- zederler. İşte İngilterenin arkasındaki Amerika, ki el ulaşmaz vaziyetile bin kere daha - kuvvetli Garbi Romadır, bakikaten Anglo Saksonlur denizlerin hâkimiyetini mubafazada devam çtse- ler, mağlüp olmak vaziyetinden ebedi- yen masum kalırlar. Hiç bir harp ebediyete süremez. He- le milletlerin bütün kuvvetlerini hiz- metlerine koşan şoön - herpler gibileri. Hayalle hakikat bu ködar çıplaklıkla karşılaşınca normale avdet etmek ak- lin ve mantığın emrettiği Bir zarunet olur. Harp uzadıkça Avrupa karasında neler olur bilemeyiz. Pakat Mihvetrin Okyanusları aşamıyacağı çok açik gö- rülüyor. Buta göre bu harbi mukad- der ökibetine varmış saymâkta hata yöktur: Mületlerin haklarına riayet e- den ve Günyaya bundan sonru mâna- Sz, istilâer harpleri menedici yeni ni- Zam verecek bir sulha avdetm zama- ni gelmiş olduğunda hiç şek ve şüphe yoktur.> demektedir. YENİ SABAH B. Hüveyin Cahlt Yalçın «Girit vak- ası> isimli bugünkü baş yazısında Gi- #it barbinin bir hülâsasını — yapmakta ve: #İngiliz kuvvetleri yine adetçe aşağı bir veziyette kaldı; kahramanca dö- Güştü. Fakat Alman kuvvetleri de hom Bdetçe faik idiler, hem kahramanlıkta ve fedakârlıkta İngilizlerden geri kâl- madilar, Binaenaleyh Girit pek tabit olarak düştü.» demektedir. Şehir bandosu kon- serlerine başladı Şehir bandosunun yaz ayları içinde park ve çocuk bahçelerinde halka konserler vereceğini yaz- mıştık. Şehir bandosu konserle - rine Doğancılarda başlamıştır. Ferdi, bir saniye düşündü, ne yapacağını ne diyoceğini kafası - çine pazarlık eden bakışlarla hâ- | kimin gözleri içine baktı; sonra: — Hayır, Halinde hiçbir deği- şikik yoktu. Yahut da ben farkın. da değldim. Dedi, ilâve ettir —— — Zalen Güzini pek söyrek ıı- rürdüm. — Niçin? — Bilmem onun işleri, benim iş- lerim buna mâni oluyordu. — Güzin kaçırıldığı gece evde miydiniz?, — Hayır.. — Anmnesit — Annesi evdeydi, — Sis neredeydiniz? — Ben mühim bir işim için bir ahbabımı ziyarete gitmiştim. ı:.-.. | geç vakit döndüm. — Kaçlı eve döndüğünüz üü — İki buçuk, üç vardı. — Anmnesi ile Güzin ayrı ayrı e- dalarda mı otururlardı? (Arkası var) İstanbulun meşbur. sebze ve meyveleri Dün, kapının önünden ge- çen seyyar esnaf şöyle bağı- rıyordu: «— Çilek, Arnavutköyü- nün çileği.,. Çilek! İstanbulda, satılan bir çok yiyecek maddeleri vardır ki, mutlaka, bir meşhur semtin ismiyle beraber sürültür. Ar- navutköyünün çileği zanne- dersiniz ki, bütün İstanbula yetecek kadar çoktur. Çün- her yerde, Arnavutköy çileği satılır. Halbuki, İstan- bula Karadeniz - Ereğlişin- den, Rumeli Kavağından bir çok çilek gelir, Bayram paşanın enginarı ve baklası meşhurdur. Ve bo- yuna, Bayrampaşanın engi- narı, baklası, diye, satılır. Halbuki, Kasımpaşa, Fatih bostanlarında ne güzel bak- lalar, enginarlar yetişir.. Eyüp Sultanın can eriği meşhurdur. Her yerde, Eyüp Sultanın can eriği, diye, sa» Ulır. Halbuki, seyyar satıcı, Çamlıcanın kirazı meşhur- - dur. Zannedersiniz ki, bütün İstanbulda satılan - kirazlar, Çamlıcada yetişir.. Halbuki, Çamlıcada, bilhassa son sene lerde, kıiru ağacı çok azal- rraştır. İstanbula, en çok Ya- rımcadan, Gebzeden, Sa- pancadan, Kumla'dan kiraz olarak Topkapı dışı bahçele- rinin kirazları da çok iyi ve olgundur. Langanın hıyarı da hurdur. Her yerde l.ınıı hi- yarı satılır. Halbuki, Boğazi- çi, Beylerbeyi bostanlarında cok güzel hıyarlar yetişir. Su- lak ve çukur bostanlarda ye« tişen hıyarlar şehirde Langa hıyarı, diye, satılır, durur, Yedikulenin marulu da ke- za, şöhret kazanmıştır. Eren- köyündeki marulcu bile, Ye- dikulenin marulu diye, bağı- rır, Halbuki, civar bostanlar- dan kesmiş, getirmiştir. Beykozun cevizi de meş- hurdur. Bakırköyünde Bey- kozun cevizini duyarsınız. Halbuki, civar bahçelerin a- gaçlarından toplanmıştır. A- libey köyünün sütlü mısırı da meşhurdur. Şehrin her tara- fında Alibey köyünün sütlü mısırı, diye, satarlar. Büyük- derede yediğiniz mısırın bile Alibey köyünün mısırı oldu- | ğunu ısrarla söylerler. Halbu- ki, takdir edeceğiniz gibi, ci- var bostanların mısırıdır. Vidos çayırının bamyası, Gölgunun patlıcanı, Tekirda- ğının karpuzu,hep böyle meş hurdur. Bizde, meşhura itibar çok- tur. Meşhura çabuk aldanıe betmiştiniz. kakırılmadığı hayrel ve tessürle görülmektedir. Dün gece bu yüz- den çocuğum — parke - yığınlarına garparak düşmüş ve yürü sıyrık Son Telgrat — Gelip geçenlere vermekten başka bir. mari- ve maksat teşkil etmiyon bu HE yığınlarını Beşiktaş Belediye- derhal kaklırmalıdır ı | i KArÜRLZ İ