Bakkal ancak şunları söyliyebildi" &u, polis ve bekçi madan gecenin sessi yordu. Vak'a bir bakkal dükkâ - Zanın önünde olmuştu. Komiser nciye kadar ortadı a kimse kal &ânın kepenklerini İndiriyordu. Komisez ortada bakkaldan başka kimse göremeyince sorguya onu çekmek mecburiyetinde — kaldı. | — Dükkânımın önünde durduk- ları vakit kavga etmeğe bışııdı - lar. Kıvgı birden işi de toplanmıştı. landığını görd k. Sonra bir ses kulağımıza geldi: «Haydi Bonofos | #en onu bırak da kaçalım. Ben ©- nun işini bitirdim.» Yarım saat sonra komiserle iki polis Bonofos'ların evine geldi - der, Bu ailenin esasen sabıkalı ve gerseri bir oğlu vardı. Kapıyı uy- dusundan uyanan ihtiyar anne aç- tı, komiser hemen sordu - Oğlunuz Pol nerde? — Uyuyor, bir şey mi var yine? — Yatağında okduğuna emin mi- giniz? — Gelin de bakın! Pol hakikaten uyuyordu. Gü - rültüden uyanarak karşısında po- hisleri görünce kızdı. Komiser ge- lislerinin sebebi ile cinayeti an- lattı. Delikanlı büsbütün hırsla - haral — İyi amma bana me? dedi. Katil ben olsaydım, kimse beni | Çağırmazdı, Katiller sizi şaşırtmak | için benim adımı — yüksek sesle | ortaya atmışlar.. Cinayet saatin- de ben burada idim. Yanımda ar- kadaşlarınızdan sivil Ratye de | yvardı. Pol'un ifadesi — doğru - çıkınca onü bıraktılar. — Lâkin bu sefer | Bonofos ailesinin — küçük oğlu Gan'ı tevkif ettiler, Halbuki Gan | dürüst iyi bir çocuktu. Bu darbe- den dehşetli surette — şaşkınlığa uğramış ve sorgu hâkiminin kar- gısında ifade verememişti. Muhakemeden — evvel avukatı delikanlıdan birşeyler öğrenmeğe beyhüde yere uğraştı, dlikanlı bir tek kelime bile söylemedi. Ertesi günü avukatın yazıhanesine ih- tiyar anne gelerek avukala şun- ları söyledi: — Hiç kimseye birşey söyle - miyeceğinize yemin ederseniz si- ze bir sır tevdi edeceğim. Mücrim Pol'dur, lâkin polis hafiyesi Rat- ye ile olan dostluğu sayesinde ya- D lık olur, | fendim, artık anlıyorum kasını — kurtardı, Gan tamamile ASSİA NO masumdur. Nasıl olsa mah ıkıııe nun için biz işi tabil seyrine bır rakalım. Avukat bu izahata içerlemişti: — Lâkin bu makul bir hareket değildir; ayni zamanda hodgâm- | | | — Pol eürüm islemeğe dır, onu mahküm ettir: vine bakşa bir cürüm işlemek fır- Satı verilmiş olacaktır. Avukatın bütün — müdafaasına ve talâkatına rağmen Gan iki sene hapse mahküm oldu ve müddetini bitirerek çıktı. Aradan bizkaç sene geçmişti. Birgün ayni avukat şöyle bir mek- | tup aldı: «Ben umumi hapishane- nin 14 numaralı odasındayım. Ge- lip beni görmenizi rica ederim.> | İmza yoktu. Avukat 14 numaralı odadaki mahkümu görünce şa - | gırmıştı. Bu Gan'dı. — Avukatın bayreti delikanlının — gözünden kaçmadı: — Evet efendim benim, aztık yakamı bırakmıyorlar. — Yeni akrabalarınız, amcanız ne oldu? Sizi himaye etmiyorlar mı? — Hepsine lânet olsun. Bütün | ricalarıma karşı sağır bir duvar gibi durdular. Masum olduğumu bildikleri halde geçenki mahkü- miyetimi lâkayt bir şekilde kar- gıladılar. Simdi beni dinleyin e- için namuslu ve sakin bir hayat geçirmek imkânı kalmadı. Sırtıma sabıkalı ve cani damgasını yapış- tırdılar. Her vukuatta, her hâ- disede beni sorguya çekiyorlar, Hayatım bir işkence oldu; bu se- fer de işlenen şu cinayetten ha - berim olmadığı halde tevkif e - dildim. Mahkeme huzurunda ka- til olduğumu söyliyeceğim ki be- ni idama asahküm etsinler ve bu cefalı hayattan kurtulayım; Zira bir gün dahi hapiste kalmağa ta- hammülüm kalmadı. Sizedin ricam gu: İdamımdan sonra benim ma- #ut olduğumu, ber tarafa yayın, we isbat edin! Hiç olmazsa böyle- ©e intikam alınmış olur. Dr. Feyzi Ahmei -— Onaran CİLDİYE VE ZÜRREVİYE MÜTEHASSI (Babılli) Ankara enddeti Cağnl- ollu Yokuşu Köşe başında Na 43 | tarihte altın kalemle çizilmeğe de- | iyi ekiplerile boy ölçüşüp üstün- | güğünü isbat ediyorsa, bugünün | denizellerinla de cödlerizin yü- | deleşmesi, deniz fennile Benenin en güsel 2 büyük filminden hazırlanan müslema programı — MN Bugün L Â L E de görünüz. 1- AŞK UYANIRKEN İsveç'in yeni GRETA GARBO'su RİS NN Bu filmde aşk için gözyüşı dökem... Saadet için iztırab çeken her kadının ümidriz 2 . ÖLÜMYARIŞI FRED MAC MURAY %Denızcılık Tarıhı-q—-—l %_—L___;: Deniz ticareti için r İlk tedris ve tek-ğ nik müessesesi | Yazan: RAHMİ YAĞIZ Türk; ata ve silâha olduğu ka- dar denize de oluşundanberi dost- tur. * Deniz Türkün ezeldenberi beşi- Bidir. Türk beşikte değil, denizde llanmağa bayılır. Barbaroslar, | Piri Reikler, Seydi Ali, ve Musta- fa Reisler Türk denizciliğinin sem- bolü h: temayüz etmiş Türk ulularıdır. Asra, asrının icaplarına günü gününe uymayı bilen; uydukt: sonra da cihana parmak ısırtan bir ilerleyişle harikalar yaratma- yı cibilli bir şiar edinen Türk; de- nizcilikte de gününün harikaları- mı ibzal etmiştir. Başıbozak, disiplinsiz, teknik- siz denizcilik alabildiğine hüküm tecrübenin, in yoldaşlı- ğile yapılmıyacak şeyleri yapmış, | ğer izler bırakmıştır. Uçsuz, bucaksız sahalarda başı- boş at koşturan ecdadımızın bu- günkü ahfadı nasıl teknik binlci- likte bütün medeni zünü kara çıkartmıyacak kadar bü- tün dünya denizcilerile boy ölçü- şeceğine zerre kadar tereddüt et- mememiz lâzımdır. Bugünkü dünyada — denizcilik, barp ve ticaret denizciliği olarak | ikiye ayrılmaktadır. d yrı bir bnınş. | ayrı bir ihtisas işi halindedir. O, yrica başlıbaşına mütalea ohuna- cak bir mevzudur. | Ticaret denizciliği bütün dünya- da günden güne ilerlerken Türki- yede de bu ilerleyişe müvazi te- rakki hamleleri gösteriyordu. | Mülli, ticari sefain adedi günden | güne çoğalıyor, İdarci Mahsusayı | takiben İdarei Nehriye, İzmir kör- fezi, Osmanlı vapurlarile şirket tesis etmiş bulunuyordu. Fakat birşey vardı ki: Başıbo- | zuk denizcilik hükmünü sürüyer- du. Kaptanlar gemilerde gide gele edindikleri malümatla pratik ola- rak denizciliğe alışmış bulunuyar- | lardı. Ticaret filosunun — genişlemesi, gemi adedinin gün, günden zi: vukuf ihtiyacı gemiciliğe vukufu — olan ynsurlar yetiştirmek Küzumunu bir zaruret haline koydu. Bu ihtiyacı şiddetle duyan Da- SHERİDAN'ın irci Bahriyede 1884 yılıada — bir komisyon kuruldu. Bu komisyon Leyli olmak üzere bir tüccar kaptan mektebi açılacak, buraya bazı şartlarla her sınıf etfali es- maniye kabul edilecek, — Etfalin maaşma tayinat ve elbiselerine bir meblâ olunacak. Sova- hil ahalisine de teshilâtı mahsu- sa olmak üzere Bartın, Ünye, Sa- kız, Beyrüt, Girit, Trablusgarp, | l’n—ırıe_ Cide, Basra gibi şat .—dı!ccrk b mekloylecden çi- kacak şakirdana bilimtihan tebey- yün edecek liyakatlerine güre bi- rer şehadetname verilecek, bir müddet sefaini tüccariyei osma- niyede tekrar istihdam olunduk- tan sonra yine imtihan edilecek, bu sefer kaptan şehadetnamesi ve- rilecek (1). İ Bundan başka mevcut «sefaini tüccariyei milliye» de istihdam e- dilmekte baluman (fenni bahri) ye Aşina olmamalarından dolayı ek- | seriya vukubulan kazaların önü alınmak üzere ha da vaki (Tersanei (Devamı 6 mct sayfada) (1) Yıllbık Türk denizcilik tarihi Yıl 1; S. 20, 22 Nisan Salı ÇENBERLİTAŞ Sinemasında SAF ve ARKADAŞLARININ BÜYÜK KONSERİ Biletler gişede satılmaktadır. —F vı:ştıî ÖCERENNEMİN sevimli kahramanı DOUGLAS FAİRBANKS fr. Mevsimin cihanşümul Batmayan Güneş Siyah Afrikanın merkezinde Bu Salı Akşamından İtibaren SÜMER Sinemasında Bugün S ÜM E R Sinemasında Yıkdızların en şık, e zarif ve ca güzeli BARBARA STANWYCK'in Heliyud'uz ea güzel kadınlarının iştirakile HENRY FONDA e beraber — yanatlığı ZÜPPE KIZLAR hülyalara koşan Vak'alardan esrarım... Cesaretten kudretini. Amerika Hariciye Nazırı: HAL geçerek mü- rebede Baş e pek o kadar Dönüşte politika hayatına girmiye karar vermiş. Hedefi de şu: Amerlkayı dahs Amerikah yapmak. Cebinde tasırruf ettiği 30 dolarla bir at ve bir araba kiralamış. Ve ho- Şuna giden valilik makamına intihabı için propganda türnesine çıkmış. Şimdi de Ruzvelt hükümelinde Ha- riciye Nazırlığı yaptığı halde, eski huylarıtı hemen Biç değiştirmemiş- Şir. Meselâ Amerika hükümet merkezi olan Vaşingtotıda oturmaz. Yaz kulübede otururdu. tmez, ne tiyat- nesine at rıya çıkmaz, dosyaları koltuğuna türür, Gazometre içinde bir canbazhane Kopenhag Beleldyesi, çok eski ga- zometrelerden birini tekaüde çıkarmış. Hurda demir halinde elden tıkı'v—.ık üzere iken, bir sirk sahibi b almıya karar vermiş ve almı bu yeni sirkte 200 seyirci yörmüş Ve sabit bir sahnesi 'Tavanı da yüksek olduğu için ip ve sa- hıncak — canbazlıklarma çok — müsaft krş Canbazhazeler ber zaman — sey- 'a bazan böyle sabit ve 6- TÜtnalleri de olur, irmuş. günü akşamı KA filmlerinden 4 üncüsü çevrilmiş fedakârlık ve aşk filmi 1D öteline gö- | | haşlayımca Mustafa meseleyi | tafanın Ahırkapıdaki evin Tefrika Ertesi Günü Mustâ Ahırkapıdaki Evine mmiş o denn kadın?, — Neyse, bırak artik, uzatma, uzatıp da beni kötü kötü söylet- me!, Sen iyisin ya, şimdilik o ye- ter banal, Haydi baaklım, senin İyiliğinin şerefine çekelim birer tane daha!. Çengi Nigârla Mustafa, karşı- hıklı birer tane daha çekiştirirler- ken, demindenberi başlarını ö lerine eğili, gözleri yarı kapalı, ar- pacı kumrusu gibi düşünmekte o- lan Mustafanın arkadaşları da ol- yerde artık sızmışlar gi sızmış olduk- igâr, Mustafanın yle meze uzattık- larımı farkeden ağzına kendi tan sonra sordu: — Bemek ben iyi kadınım ha?, — Hem de çok |: — Sen benim daha iyi olduğumu | ister misin?, — İstemez olur muyum hiç?, — Öyle ise beni bu hayattan kurtar!, — Hangi hayattan?. ağzının kokusunu — Artık orasını da ben mi söy- | liyeyim?, Sen erkeksin, ben ka- | din!. Anlıyamadım!, — Anlamıyacak ne var bunda A canim, a küzüm, a şekerim, a a ciğerparem, a yiği- | tim, tosunum, arslanım, koçum! Tam bu sırada çenesini Musta- fanın omuzuna dayıyan Nigâr, e- liyle de onun saçlarını okşi radı: — Peki, dedi, mademki sen öy- le İstiyorsun, yarından — teziyok, ben de seni bu hayattan kurtarı- rımi, — BSahi mi? — Sabi — Söz mü? — Süz!, Nigâr, sevinçle yerinden fırla- yıp zurnacıya emir verdi: — Çal bir düğün havası öyleyse! * Yükte okunan bir ezan! Nigâr Üsküdardaki sünnet dü- Bününün ertesi günü akşamı Mus- Â atmış, şimdi orada bir kın zamandır nikâhsız bir karı - | koca ve şindiki tabirile samimi | bir metres hayatı geçriyorlardı. | N zorüu Mustafayı kandıra- ryak ni bir de nikâh kurmaktı, bunun için Mustafaya karşı yap- madığı kalmıyor, evde boyuna na- mazlar kıl dualar ediyor, mü- barek kilaplar okuyor nafile ©- ruçlar tutuyor; fakat nedense Mustafa, bu nikâh işine bir türlü yanaşmıyor, bugün, yarın diye işi boyuna savsaklıyordu. Daha doğ- rusu, onun bu işi savsaklamasına | Balyor Muharremin anası ile ka- | rısı sebep oluyor, onlar Mustafayı bir eski çengi ile değil, hakiki bir ev kadını ile evlendirmek istiyor- ladığı günlerin birü Kaptanpaşanın dildi. Sabahleyin kaptğ şanın kâhyası Mustafi dedi: — Paşa hazretleri, | lıda sabaha kadar sü! susi bir ziyafet veri bu ziyafete davet edi ının sokak kal ayakta olarak ettiği Nigüâr da pencerenin sından duymuştu. Kâl Mustafa içeriye gi du: — Gidecek mixin bu — Nasıl gitmem? bul. j — Ya ben ne yupacali | gece sabahlara kadar Yf — Sen de akşam sonar bir komşuya git ) zamanına kadar orada € sın!, Bu gece daveti dolaf dini pek üzülmüş göslü biraz sonra, Mustafa dük mek üzere evden çıkâf yalvarmıya başlar — Bari yarın akşam # erken gel de beni me ma, emi canım, emi şekerim, emi ciğerpat sunum, emi arslamın, Mustafa | sörlerle ertesi akşamı kün olduğu kadar erj ne dair teminat verdik? | E ona aynl kapıdan çıktı. Kaptan paşanın o verdiği hususi ziyafette şimdiye kadar başındı çok şeyler, maceralar, $ acıklı vak'alar birer İ | tırılarak gülündü, ma zamanı geldi. — Vâk? mükellef odalarından bifi tafaya seçme bir yatak zırlanmıştı. Fakat Mi İma sabahleyin evden Nigârın yalvarmaları rada yatmak istemedi; ? haneler uydurarak, bi su getirerek paşadan için izin aldı ve tam yalıyı terkederek elin Ahırkapının yolünü ti — Çat, çat, çat, çal — Çat, çat, çat, çalkğir, Üst kat pencerelerdet O1 a j — Kim o?, — Aç!. — Sen kimsin bu vak — Aç yahu, benim!. — Sen kimsin? — Kocanım, kocan!. Ne koçanısın, ai mı?. — Yok lâhana koçat piyi yahü çabuk, dü Yukarıda telâşlı ayak rından sonra ve birar # kapı açıldı, Mustafa yal içeriye daldı: — Derin uykuda ( igür' et zemillğe Tağil ahramanlıktan ateşini alan büyük filemleri.. Franszca sözlü zabıta ve aşk filmini görünüz. Bir kadın Ha gaçla Bayet SERETEE SN LO B kalbindeki entrikayı tasvir etmektedir. İlâveten: En goç gelen TÜRKÇE BRİTİŞ JURNAL di; | Tardı. Nigârın ille nikâh, ille nikâh - byle!. Mustafayı çok zorlamıya baş- bipAç Son Telgrafın T: Turıhı Tefrikası: 41 TUNA BOYUNDA —— —— TÜRK Yazan: M. SAMİ KARAYEL Andranikos Türk elçisini kabul etti Ömrünün son günlerinde Orban Beyin işittiği, hep zafer haberleri idi. Bizans ve Trakya artık tama- anile Türk kuvvetine ve sıyaseti- ne râmolmüştu. “Oğulları Süleyman ve Murad Beyler maiyetindeki ordular, Trak. yada zaferden zafere koşuyarlar. dı. Osmanlı Türklerinin hududu Sakaryadan, Tunca kıyılarına ka- dar ilerlemişti. Tunaya doğru ya- yılmak üzere hazırlanıyorlardı. Osmanlı Türklere galebe ede- bilecek, komşuları arasında, hiç hıvul yoktu. Hayatının bu. ORDULARI €enmes'ut zamanında idi ki, Orhan ? Bey büyük bir Matem havadisi almıştı. Süleyman Bey Trakyada alından düşerek vefat etmişti (H. 159). , Nihayet Orhan Beyi evlât acısı öldürdü (H. 161). Tacüttevarih (Cüt I; 8. 64) Orhan Beyin oğlu Murad Beye uzun bir vasiyette bulunduğunu yazar, En eski ta- rihlerde ise bu yelda bir kayıt yoktur. Orhan Bey, babasının Bizansa karşı takip eylediği siyaseti öm- Tü oldukça terketmedi. ranikosu kendisine d.ışmuı bilirdi. Bu sebepten bütün siyasetini B- zansı zayıf düşürmeğe, onun A- nadoluda en mühim istinatlarını teşkil eden şehirlerini almıya has- retmişti. Andrankes da, Orhan Beyin bu gayelerini anladığı için rakipleri- ni aleybine tahrik etmeyi, onlarla hlîqmi yegâne siyaset ittihaz eti Osmanlı Türklerin Anadoluda en mühim rakipleri, Karaman ©- gullarile Aydın ve Saruhan oğul larıydı. Genç Andranikosun Ka- raman oğullarile münasebet pey- da etmesine coğraft vaziyet mâni- di. Fakat Aydın ve Saruhan oğul- larile denizden her zaman müna- sebet peyda edebilirdi. Nitekim öyle yaptı. Orhan Bey İzniki sıkıştırdığı za- manlar (H. 130) her ikisini de Ör- han Bey aleyhine tahrik etmekten hali kalmadı. Lobo Bizans tarihinde şöyle ya- zıyor: “imparatorla buluştu. Güya kendi — *Andranikos ger taki ma- | likânesinin ahvalini tetkik etmek ve gerek Orhan'Beyin satvetine kıskanç nazarlarla baktıkları için kendisile ittifak etmiye hazır bu- Tunan Türk beylerile ittifak eyle- | mek için Sakız adasından — şark W memleketlerine geçti. Orhan Bey- | den endişe eden beyler arasında | Saruhan beyi vardı. Saruhan Bey hükümdarı imiş gibi ona hürmet etti. İkisi bir muahede aktederek Orhan Beyin teşebbüslerine kar- 41 kendilerini mütekabilen müda- faa etmeyi taahhüt ettiler. Aydın Beyi o sırada hasta e- duğu için imparatoru bizzat gör- miye gelemedi. Fakat, kıymettar kediyeler göndererek ittifakını ka- bul etti. Andranikes, Aydın Beyin elçi- lerini nazikâne kabul etti. Beyle- Tinin teklifini kabulde müsureat gösterd.. Bununla beraber, ne Bizans im- paratoru, ne de Aydın ve Saruhan oğulları, Osman oğullarmın mun- | fazam orduya, mükemmel teşki- lâta, fedakâr ve azimli gazilerin faaliyet ve zekâlarına istinat eden kuvvetini bir türlü yenmeğe mü- vaffak olamamışlardır. Rum müverrihlerinden Halkon- dilis şöyle yazıyor: «Gayet nazik ve bilhassa gazi- lere, san'atkârlara ve fakirlere karşı gayet cömertti. O derecede ki hiç kimseden sadakü esirgemezdi derler. Dindar, adalete meclüp, Mmücahitlerine hürmetkârdı. Bun- lara evler yaptırır, iaşelerini temin ederdi. Bursada bir mektep yap- tırdı. Bütün gençleri burada ye- tiştindi, Âlimlere rağbet ederdi. Fikri gayet imce, bilhassa harbe dair işlerde icat fikrime de malikti, Hurstiyanlara kendisini sevdirmek için enlara karşı daima hayızhah eömert ve nazik davranır, maksa- dıma da daima mail olurdu. Orhan Bey, Yeşil Bursada, vak- tile babası Osman Beyin kendisi- ne zafer gayesi olarak gösterdiği Gümüşlü Künbendin yanıbaşına gömüldü. Orhan Beyin vefatı Türklerin Tunaya doğru yayılmalarına — ve Bizans üzerine yürümelerine kar- 1 takip ettikleri siyaseti asla de- | Üiştirmedi. | Türkler, Anadoluda kuyvetlen- dikçe, Rum Bazins ve 'Tuna ağ- zında bulunan Bulgarlar ve Sırp- lar günden güne zayıflıyorlardı. İmparator Yuanis Paleologos, hâlâ sağdı. İmparatorun yeni pa- dişah Murad Beye karşı ittihaz e- deceği siyaset de aşikârdı. 'Türklerin himayesi Bizansı an- g&k yakın düşmanlarına, o da Ve mediklilerle Cenevizlilere karçı koruyabilindi. Bununla beraber Bizans 'Türk müfuzu altında inkı- raza mahküm elmaktan kurtara- mazdı. | Murad Bey de babası gibi mü- debbir ve dürendiş idi. - Onunla “ dindardı. büyük kardeşi Süleyman Bey a- rasında fablaten çök fark vardı. Tüplara bile mörhameti Süleyman Bey, müthif Fevkalüde haşin vt İ Siyaset tanımazdı. K Murad Beyin dört vardı, Beyazıd Bey, Yakup Bey, İbrahim P kızı dünyaya gelmişti: * tun, ? Murat Bey de Orbafi Bu iki Bey içki ve şarap koymamığ” maya ve dervişlere hi lerdi. Murad Bey de, Bey gibi imaretler, caf'| citler yaptırır, cuma karaya sadaka ederd" Murad Beyin meziv! Mmüverrihleri de A9 ve Murad Bey bakıkındA zıyorlar: