20 Nisan 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3

20 Nisan 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

hunları söylerken Naciye SERA HARBİNİN AA OD Müttefikler.. * ALİ KEMAL SUNMAN Laskeri muharrirlerin- | — j çilizlerin Yunanistan *tal Duval ötedenberi ya- ) irüttüğü — mütalealarla Tinde az çok isabetle Ür. Daha harp başlama- uharririn müalcal: bilgiye istinat ettiği « cak ki yazılarına Fran- Yatının sütunlarında bir İlmişti. Harp başladık- he Generalin yarıları | tinmiyetle takip edilir ol- h bu yazıların hoşa gitmi- â harp | Almanyada aç ı.b" ibtilâl kopacağını i- a * Tasgeliniyordu. Hal- Asta harpte en tehlikeli çadini nikbinliğe haptıra- lenin neticesini de ken- ' Siden şekilde görüver- Malümdur. İsmi geçen Fransız de mütalcalarında bed: a büyük bir pay bıra- p İni ona güre yü- Müttefik — Framsa ile yez7 bir zamanda muh- açarak düşmanları- __;:ıdıı çabuk olmuya- İ Alman tarafının KaT olmadığını ehem len bu askeri mmu- Zamanki yazıları daha Hür, Fransanın uğra- €N ve Avrupanın isti- Te evvel General Gklerin muhtelif yer- lerini söylemişti. elerden biri de o zaman *lan Balkan cephesi Bir taraftan Avrupada R diğer taraftan bir ÇMavyada bir cephe, &e Balkanlar cephesi ©- h bulunan Ge- 'Ün mütalcalarını düşman di küçük görmemek e- DA ettirerek yazdığı i- Ti aşırı derecede nikbin belki de taflı gelmiyordu. Sen seferki harpte de Bal- | Cephe açmak için “Tin ne kadar 't malümdur. 918 de kat'? *İde ettikleri zaman san- Kendileri de ümit etme- muvaffak oldukla- kadar fevkalâ- ilmüştür. Müttefiklerin İağıtmıyarak b ""Wııııırh':ı:- Mütehassısların yazı- gadalan edilegeliyordu. Duvalin yeni bir. Bütelen ettiği anlaşılı. «" K Balkanlardaki İn- ı makledilmeleri | askeri mu- böyle bazı Maller Szasında bir. kışım İ ge detinln Afrikaya nak- am eç SA getirilmekle- eDhesinde İngiliz kuv- İ Pranana Hi edilmemeci i Ti muharri- ":ı'lilkîı:i"' mütalca ©- p:, Yok. 'mallerden oldu- bir. "'"mı:ı:.ıı. dikkat e- ildiği, ngili e li _lıir Alm n tara- teşriyatına bir ce- Ssindedir. Bir kı SEUROMAN: 118 zarar verecek bir ı.':::kuuı çekinmesidir.. ve Adalar denizinde diğet üslere top- Tanmış olmaları gibi Süveyşin mü- dafansı İçin Afrikaya gitmiş ol- maları da bu ihtimallerin en mü- himmi olabilir. Harbin bu safhasında Fransa ile İngiltere beraber değiller. Ge- çen seferki harpte İngilir ve Fran- s17 orduları Balkanlarda Sıplara ve Yunanlılara edilecek ederek nihayet kat'i netici bilmişti. Bu sefer Fransanı giltereye, Yunan ve Sırba fili ve müsbet hiçbir yardımı mevzuu bahis değildir. Lâkin İngilterenin Sırp ve Yunanın bugün müşterek bir davası vardır. Avrrzıda bu- gükü Fransadan beklenen de hiç olmazsa eski müttefiklerinin bu davasına doğrudan doğruya veya dolayısile zarar verecek meş'm | tesirlerini gösterecek herhahgi bir harekette alsun bulunmamak- tır. Mümkün olsaydı da General Duval bundan da bahsetseydi. HALK ÜTUNU I;Vı İşçi Arıyanlar, gikâyetler, temenni- Genç bir ressam iş arıyor tİstanbul Güzel San'aflnr Akademi- sinde tahsl ötmekteyim. Geçim vazi- yetim iyi değildir. Mektebimiz bir kaç kadar tatil olacağı için tatil müd- detince, verilecek iş müsalt ise tahsll devresinde de öğleden sonraları Çalış- mak üzere bir iş arıyorum; Gayet iyi resim yapar, tezyinat, afiş, dekorasyan bilirim, Evlerde resim, elişleri hocalı- inı tercih edeceğim. İş verecek olan #ayın kimanin şu üdrese mektupla mü- yacaatlarını beklerim. «Beşiktaş, Ci- hannüma mahalleri, Akdoğan cadde- i, Gazi Refik sokak No, 47 Necdet.» Geten Bay Kansatkâr: Bir mütahhit size iş vermek üÜzere rumuzunuzu. mektup göndermiştir. Bayan Kâmiran: İstanbul ve Beya- zıttarı Belmiş iki iş verme namınıza Taektubu vardır. Lütfen aldırmanız “yeya yollamak Üzere adreslerizini üç kuruşluk pulu hayi bir mektupla bil- dirmeniz mercudur. AÇIK KONŞMUA: Bayan Hayrün- nisa — Mektubunuz buğün adresinize İstanbul ve Ankara Posta Mü- dürlükleri orta mektep mezün - larından müsabaka ile memur a- lacaklardır. Bunlara 15 lira asli maaş verilecektir. - Müracaat 21 nisana kadardır. Çankırı askerlik şubesine üc- zetli memür aranmaktadır. Çanakkale Belediyesine 100 lira ücretle bir baytar ve 170 lira üc- | getle bir başmakinist, 100 lira üc- retli elektrikçi, 70 lira ücretli mo- tör tamircisi, Erszurum Belediye- gine bir ayar memuru ve 260 Eını faylık ücretle bir fen işleri mü - gürü aranmaktadır. ç t Sümer Bank Umum Müdürlüğü muhtelif servisleri için 2 kimya> ger, 4 makine mühendisi, 260 lira ücretli bir elektrik mühend.ı_ıı. 300 lira ücretli iki mütehassıs iş- Tetme muhasibi ve 300 lira aylık ücretli bir ticaret şefi uımık - tadır. Müracaat müddeti 2 mayıs cuma günü akşamına kadardır. en de Seveceksin ! Yazan : ETEM İZZET BEN!CE_; İdüre beni/ onu: sevmiye or. Yüzüme baktı: vüm Lütfiye, şunu benim Slama bir cümle ile anlat.. Hiç “ba seviyorum!. O Naciye birden feraha | Bibi: &bbi çok şükür!, ek İâve etti: | Tusun, ceymiyor muyun?, ’ Kalibayı da kaldır da, se- l da tereddütsüz cevap ver- iyorum, — Fakat, ya üldüyse?. Dedim, Naciye bir saniye dü- şündükten sonra: — Sana yazdığı mektup nasıldı? Diye sordu. — Anlatmaktansa okumak hâ kolay.. Dedim. Mektubu' getirdim, ölü- münden bahseden satırları ona e- kudum. Nuciye: — Mhhh., * Diyerek biraz daha — düşündü. Sonra: — Kardeşim, Bunu ban — sana çarçabuk öğrenivereyim!. Dedi, — Nasıl?, — Hemen Halil Necibin evine da- Kitaplardan murıl_ Mekteplerin tatili münase- betiyle, Maarif Vekâleti, yap: tığı tamimlerden birinde, bu sene okutulan ve talebenin e- linde bulunan kitapların iyi muhafaza edilmesini bildir- di. Bizde, en çok ziyana uğru | yan, israf edilen bir şey de, muhakkak ki, mektep kitap- larıdır. Esnafın kullandığı kese kâğıtlarından bir çoğu mektep kitaplariyle yapılır. | | Çünkü, yakın zamana kadar, bir kitap, hemen her sene de- gişir, bir yenisi basılırdı. Ev- velce basılmış binlerce cild | kitap, daha kesilip açılma- dan, okka ile satılırdı. Ki« taplara istikrar verilmiye baş- | lanınca, bu kâğıt israfı önlen- miye başlandı. Çocuklar, ellerindeki ki- tapları iyi muhafaza ederler- se, gelecek seneki arkadaşla- rt bandan istifade eder. İki taraf ta, bu işten kârlıdır. Sa- tan çocuk bir kaç kuruş alır, alan çocuk ta kitaplarını da- | ha ucuz tedarik etmiş bulu- | nur. Asıl istifadeyi de memle- het yapmış olur. Boş boşuna | fazla kâğıt parasını dışarıya vermemiş, beyhude tabı, ter- tip işiyle uğraşılmamış olur. BÜRHAN CEVAT Havagazı tarlfe ko- misyoru toplanıyor Üç ayda bir Belediyede top- lanmakta olan Havagazi Tarife | Komisyonu sahı günü toplanarak yeni Havagazi tarifelerini tesbit | edecektir. | | Doğan çocuk meme zamânlarının ve kuvveti temin ve muhafaza e- dilmiş olur, ham çocuğun “hazmi ve uykusu dürelir, Onun için her ağladıkça sussun diye memeyi çocuğun ağzına ver- mek iyi bir şey değildir. Çünkü ağlamak, onun dalmia aç bulundu- Buba delâlet eden bir işaret de- Bil, belki de kocuşmak gibi husu- &l bir halidir. l gündüzleri 2, geceleri do 4 sağt olmak münasiptir. yedi saattg bir meme verilebilir. Çocük karnı açıktığı - 2aman, şidetle kollarını sallar, basını her farafh çevisir, meme — arıyormuş Kibi ağzını açar, kendisine uzatı- lan parmağı ağzına almak gibi ha- rekdi gösterir. Bu haller, çocuğun ağlamasından ziyade, aç olduğunn daha iyi delâlet eder. Vücudü kuvvetli bir çocuk ilk aylağda her meme emişte 60 — 80 gram süt emer. Dört beş aylık o- kunca, her memtde 250 gram süt emdiğine Nnazaran, 24 şantte bir buçük kilo kadar süt emmiş bu- kunüz. giderim. — Sonra?, — Sağsa da, ölmüş ise de gelir sana haber veririm. Ve.. Naciye bir saniye daha dü- | Şündükten sonra: — Kentlisini öldürmüş olacağını | hiç tahmin etmiyorum!. | — Dedi; devam etti: — Halil Necibin ölümü me de | olsa şehirde duyulur, yayılır, çar- | çabuk öğrenilirdi!. | " — Ben de öyle tahmin ediye- rüm., Naciye yerinden kalktı, çarça- buk giyinmiye hazırlandı. — Salih bu gece evde yek, N3- betçi, İstediğin vakit bana döne- | Pitirsin.. | Diyordum, Tam e kapıdan çık. maya hazırlanırken: — Amma, Halil Necip evde isa e ceksin?, . Güldü: — Talimat mı vereceksin?. MAHKEMELERDE: “Üslübu beyan, ay- nile insandır!,, Karısının ihanetinden bahseden mektupları ataba kim yazdı ? =F_Yazan: ıoı_ımı BEHRÇET _:|= Val Hlahi, bunun yaptığı ne ar- kadı ne ahbablığa, ne in « sanlığa sığar.. — Galiba sizin akrabalığınız da vardır. — Pek tam akrablık değil.. A- ramızda süt vardır. Benim büyük nnem, onun babasına süt vermiş. E işte yarı akrabalık da sayılır. — İyi amma, ben, hâlâ bir türlü inanamıyorum. Nasıl yapar bu işi?.. Belki o değildir. Yazısı ben- ziyor mu? — Yazısı benzemiyor.. Yazı o- nüun el yazısı değil.. Onu iyice bi> liyorum. Başka birisine yazdırmış olacak. Fakat, üslübu beyan, ay- nile insandır. Müsveddeyi onun hazırladığı gün gibi aşikâr. Mek- tupları öokürken, onu karşımda görüyor gibi oluyorum. — Zaten, mektupları onun — yazdığına ait başka karineler de var.. — Ne gibi? — Ne gibi olduğunu ben bili- zim. — Yoksa? — Evet.. Evet. Anladığın gibi.. — Hayret! — Dünya bu birader.. Hayreti mayreti yok. İşte herşey oluyor. — Fakat, bu, adeta ahlâk düş- künlü,; Ne zannediyordu nya? Tabii k düşkünlüğü... . — Peki amma, mektupların o- nun olduğunu, neyle, nasıl isbat edeceksin ? — Onun da bir kolayın: bulaca- ğimi ümit ediyorum. Kendi ken- dime düşündüm. Bunun bir yeğeni var. Yazıyı, olsa olsa ona yazdır- mış olacak. Onun el yazısı üze - Tinde istiktap yaptızacağım.. Zan- ab nediyorum ki; o zaman herşey | meydana çıkacak... — Haydi inşallah... — İnşallah meydana çıksın da, şu utanmaz herif bir kepaze olsun... Mahkemenin kapısına çıkan mübaşir seslendi; — Zati., Refik., Zati.. Refiiiik! İkisi birden klaktılar. Mah - kemeye girdile-.. Kendisine bazı mektuplar gönderildiği anlaşılan, orta boylu tıknazcasile diğer bir adam hâükim huzurunda davacı ve suçlu mevkilerini işgal ettüer. Biraz evvel koridorda azkadaşile konuşan orta boylu, tiknazca a - dam davacı mevklindeydi. Ayağa :d.ıım_ Davasını anlatmağa baş - — Bir müddettenberi —imzasız mektuplar alıyorum. Mütemadi- yen, karımın bana ihanetinden »- rarla bahsediliyor. Önceleri ka- rımdan şüphelendim. Bir müddet takip ettim, -Halinde bir durgun- luk, bir tuhaflık var gibi görünü- yardu. Fakat, bütün takiplerimde ihanetine delâlet edebilecek, şüp- he uyandıracak en kücük bir ip Hcü bile ele geçiremedim. Niha- yet, bu mektupların, ağzımın ta dını bozmak istiyen birisi t fından yazılabileceğini düşündü — Hayır, talimat vermiyeceğim amma.. Diyerek ve biraz da beynumu bükerek: — Kurzum Naciye, seni benim gönderdiğimi o bilmesin, Kendili. ğinden uğramış ol. Dedim. Kahkahadan kırılacak gibi gülüyordu: — ÜÖmür şeysin doğrusu sen?!, Diyerek ilâve etti: — Ne kadar mütezat ruhlu bir kadınsın. Vallahi hayret içinde- yim, Ya kendini çok pahalıya sa- tıyorsun, Yahut da çok kararsız- Sıu, — Neden? — Baksana hem beni Halil Ne. €ibe gönderiyorsun, onun sevgisl. ni iyiden iyiye kendinde duyuyor- sun. Hem de mücmadi bir ihtiraz içindesin ve.. ona karşı seni sevi- yorum, demekten çekiniyorsun. — Onu hastaneye gittiği gün di- Timle söylemedimse bile gözlerim. | İ Hive ilânı aşk etmiş. Mektuplar, birkaç günde bir, nun- tazaman devam ediyordu. Mese- leyi karıma açtım. Kendisinden ilk zamanlarda beyhude yere şüp- helendiğim için de özür diledim. Karım: - Bir müddettenberi ben de böyle mektuplar alıyorum, dedi. Senden saklıyordum. Be nde sen- den ilk zamanlarda şüphelendim. Sonra anladım ki, bunu, bizi ya- kından tanıyan birisi ağzımın ta- dını kaçırmak için yapıyor. Mek- tupları sana göstermekte tereddüt | ediyordum. Mektupları getireyim de gör:.. Mektupları getirdi. Bana gön- Gerilen rektunların yazısının ay- ni idi, Karıma da, benim ihane - timden bahsediliyordu. Düşündük, taşındık.. Şu kanaa- te vardık ki, bu mektubları Re - fikten başka vollyacak kimse yok- tur. Refik, benim hem çocukluk, hem mektep hem mahalle arka- aşundır. Fazla olarak, babamla babası, annemle annesi ve dede- lerimizle ninelerimiz arasında da dostluk, samimiyet; hatta, ara - mizda süt yakınlığı bile vardır. Buna rağmen, bu işi bundan baş- ku kimse hapmıyacağına eminim. — Refikin vazısını tanır ması- nız? Bu yazılar onun el yazısı mı- dır? — Hayır.. Önun yazısı değildir. Fakat bu zatın bir yeğeni var - dır. Onun el yazısını bilmiyorum. Kuvvetle tahmin ediyorum ki o- 'nün el yazısı olacaktır. Yapılacak bir istiktap her şeyi / meydana gıkaracaktır. — Peki efendim.. Oturunuz.. Siz söyleviniz bakalım.. Bu mektup- ları siz mi yazdınız? — Hayır efendim.. Ben yazma- dıdım gibi, yazdırmadım da... Hiç Lir şeyden haberim yoktur. De- diği gibi, kendisinin çok yakın dos- tu, arkacaşıyım.. Kendisinin da- ima iyiliğini isterim. Bunu benim yanmadığımdan emin olabilirsiniz. — Yeğeniniz var mıdır? — Evet.. — Sizinle beraber mi oturur? — Evet. — ÂAdı nodir? — Bülend... Hâkim kararı bildirdi: — Bülendin mahkemeye şahit Atafile celbine karar verdik. Si- zin bu yoldaki iddianızı tahkik e- deceğiz. Buyurunuz. Davacı mahkemeden çıktı. Mah- kemeye girmeden evvel konuştu- Bu arkadaşile kolkola girdiler, Yü- Türken. davacı Zati: — Muhakkak, diyordu.. Muhak- kak bunu Refik 'yaptız Görecek * sin.. Yeğeni gelip dinlenince, he- le istiktap yanılınca, herseey mey- dana çıkacak.. Buna, kat'iyyen i- manım var, — Neden bu kadar — kat'iyetle söylüyorsun? Belki o değildir. — Eminim. Çünkü, lâf ara « Mızda kalsın, karıma iki defa giz-| le ona anlattım. — Amma, sonra da mektup ya- zarak yine çocuğa nasihat ver- Mişsin. — Fema mu ettim?, — Fena etmemişsin tabil. An- tak, nasihat aymi zamanda bir red ifadesi olmuyor mu?, — Telâkkiye bağlı. — Çocuğun bu bahista şakası el- madığını da sen söylüyarsun. Ni- tekim kendisini öldürmiye kalkış- ması bunun en kuvvetli delili de- ğil mit, Artık onun sevgisinde demene- cek hiçbir taraf kalmış değildir. İşba halinde bir aşk hayatı yaşı- yor. — Fakat, ben « halde değilim!, — Sen de v hale gelirsin.. — Zannetmem!, # Dedim ve., biraz rica, biraz gü- lümseme ve biraz da ikna arzusu karışık olarak ilâve ettim: — Haydi lâkırdıyı uzatmıyalım, Ne Diyorlar? İIKDAM «Statüko müt> İnmli bugünkü Başyazısında: «hapon Hariciye Nazırı — Matsyoka'- nn Moskova, Berlin, Roma mülâkatla- Profesör Şükrü Baban rından sotira Uzak Şarkta — vaziyetin birdenbire değişeceğini ve Sovyet — kil edeceğini zannedenler çok olm Dürum Henöz tamamiyle aydınlı değildir. Matsuoka daha Tokyoya det ederek arkadaşlarını - Avrupadaki konuşemalarından — haberdar eyleme- miştir. Masmafih şuradan ve buradan tereşşüh eden batı dağınık ve müne | terit haberler bir araya — getirilerek | fığkıs da olsa bir fikir edinmek kabil olur.a Diye başlamakta ve bilâhare bu ha- berleri tahlil ederek: <«Kıza bir müddet için Pasifik deni- zinde ve Uzak Şarkta statükonun mu- hafaram büsbütün boş bir idâla sayıs lamaz. Bütün dünya Misır ve Balkan harekâtının sonuna İntizar eylemekte ve cıkabilecek ihtimallere göre siya: *i veçhelerini tesbite çalışmaktadırlar. Vukuat ile yüklü geleceği tebşir edi- len ilkbahar hâkikaten bu kehanetleri haksız çıkarmamıştır.. demektedir. yuPühazı Şiddetli soğuklar Bu sene kış her memlekette çok şid- detli oldu ve geç gitti. “Fakat acaba dünyada bu seneki kıştan daha gid- detlileri olmadı mı. Oldu, hattâ bu se- neki kışı mutedi! addedebiliriz. 401 şenesinde bütün Karadeniz den- müştu. 769 şenesinde Boğaziçi beş met- | re kalınlığında buz tutmuştu. 1120 se- nesinde Adriyatik denizi muazzam &- isberglerle dolmuştu. Yakın tarihlerde, geçen harpte 1916 da erphedeki askerler soğuktan çok istirap çekmişlerdi. Bu harpte, 1930 da da şiddetii soğuklar oldu. Pramsız cep- hesinde, ekmek, et ve şarap donmuştu. Tutan piyes ve ' tutan şarkı Bu kış tiyatro mevziminde — <Tutan Piyes diye gözetelerimizde kısa — bir münakaşa olmuştu. Temsil edilen ese- rin kıymeti, seyirci kalabalığının çok- luğu veya azlığı ile mi ölçülür. Kimisi seyirci kalabalığının kıymeti hakkan- da bir şey ifade elmiyeceğini söyleid, klmisi aksini iddia etti. Amerkada da böyle bir münakaşa oluyormuş. Fakat onlar ptyes dağil de, <Tutan bir müsikl havası» üzerinden münakaşa ediyorlar. Bestekârlar — ce- | miyetleri ile radyo cemiyetleri arasın- | da şiddetli bir mücadele başlamış. Bu mücadele üzerine tutmuş sayılan bin- lerce hava - repertuvarlardan kaldırıl- miş, yerine konmak — üzere yüzlerce yenizi ir. «Modem Muzik> mecmuası, bir şar- Kıyı 70 bin defa plâğa geçmeyince tu- tunmuş eddetmamektedir. Amerikada tutunmuş bir şarkının ömrünü bile on üç haftadan fazlâ sürmüyormuş. — Bir garkının tutunmaş olduğunu anlamak Açin radyoda haftada kırk defa söylen- | mesi icap ediyormuş. Bununla beraber bazı tutunmuş şarkıların radyoda gün- de yirmi defa söylendiğli vâki olmuş- tur. Söndürücü bombalar Bu barple yangın bombaları, tahrip bonübaları, yüksek İnfilâklı bombalar Kibi bir çok bomba — isimleri işittik. Doktarlukla bir usul vardır. Bir . hbas- talıkla mücadele için o hastalığı mey- dana getiren ayni unsurlardan istifade | edilir. Şimdi bu usul bormbe tekniğin- de de kullamlıyor. Şimdi yangın bombalarına söndürücü bombaları — kullanılmakta- dir. Bu bombalar e) fenerlerine - ben- zemektedir. İçinde de sündürücü burut | vatdır. Yangın son derece genişleme- diği takdirde, B bombalar sekir. ön inette kutrundüki blr sahada - çıkan yangını dört saniyede — söndürmekte- dir. Bir çok tecrübeler Bu sulh bomba- | darının tesirini göstermiştir. Bu bom- balar yangın bombaları atılması mel- huz binaların tavanlarına bir - sigorta | bi asılmakta, filhakika yangın bom- | bası atılırsa, o bina bu yeni bombalar syesinde yanmaktan kurtulmaktadır. Sen git ve. kendiliğinden uğramış olarak gel.. Hem daha ne olduğu- | nu da bilmiyoruz, Sağ mu, ölü mü | ilkönce onu anlıyalım, Naciye: — Peki., peki., Üzme sen ken- dini.. Diyerek ayrıldı ve, koşa koşa sokağa çıktı Belki bir saat, iki şa- at, Üç saat heyecam içinde enu bekledim. Zaten birikmiş bir he- yecan ve merak ırmağı sanki göğ- hıkla karşıladığımı ifade ve tasvir etmeme imkân yoktur, İyi hatir- hyorum, boynuna atıldım ve han- çeremde boğulan bir sesle: — Yaşıyor mu?, | Diye ilk suali sordum. Ve., ala- cağım cevabı beklerken heyecan Adela beni tıkıyacak gibi oluyor- du, (Arkası var) sre | — Belediye Memurin Kuyruk acısı tâbiri nereden çıkmuşür ? Şu günlerde, gazetelerde, bir de «kuyruk acısı» tâbiri- nin nereden çıktığına dair, tefsirler intişara başladı. «Akşam» da Şevket Rado, «Vakıt» ta Hikmet Münir ar- kadaşlarımız, kuyruk acısının nereden geldiğini uzun boylu anlattılar. Türkçede, bu kabil her tâ- birin çıktığı bir fıkra, bir hi- kâye vardır. Şevket Rado ve Hikmet Münir de, kuyruk a- cısının menşeini isabetle izah ettiler. Mesele malüm. Süt içen y lan vardır. Ayni süte istihkak İçazanmış çocuğun anası da bir gün, yılanın kuyruğuna takonyeyi yapıştırır.. Bu acı ile yılan ilâh.. Hikyenin doğrusu budur. Kuyruk acısı tâbrinin ne- reden geldiğine dair, bir de rahmetli meddah Sürürinin anlattığı bir hikâye vardır. Genç meslekdaşlarım, belki, Sürüri'nin bu fıkrasını bil. mezler.. Onu da ben anlata- yım: Bir gün, Karamanlı bir bakkal çırağı, kapının önün- gde duran ekmekçinin eşeği- nin yanına yaklaşmış; muzip- lik olsun diye, birden, eşeğin kuyruğunun bir ayni eşekle, ayni bakkal dük- kânının önünde tekrar du« runca, Karamanlı bakkal çı- rağı, tekrar hayvana yanaş- mış.. Usulca, sokulurken, hu- zurunuzdan uzak, eşek bir kabahat işleyivermiş.. İçeriden bu kabahatı du- yan Karamanlı bakkal ses. lenmiş: «— Nedir 0?.» rahmetli taklitli ve pek hoş bir tarzda, daha tafsilâtiyle anlatılırdı.. Bilhassa, Ramazan gecelerin- de, Sürüri'nin meddahlık yaptığı kahveler, hıncahınç dolup taşardı. Sürüri”den sonra, meddah- hik ta öldü. R. SABİT zz kooperatifi Belediye Memurin Koopera: tifinin yıllık köngresi dün yapıle maş ve eski idâre heyeti yenitlen seçilerek heyete geniş salâhiyet TEŞEKKÜR İstanbul deniz hastanesinde Salâhattin ve arkadaşları — tarafından safra kesesi ameliyatımtı göstermiş ol- dukları derin alâka ve ciddi tedavile- riyle 4 senedenberi çekmekle olduğum müzmln bir hâstalıktan beni kurtare dıklarından dölayi kendilerine — âleni teşekkür ederim. Yedek Subay Okulu 1 ci Bölük Ne 159 Denizli Hasan İnce doktor Iş elbisesi ile tramvaya binenler Bir okuyucumuz yazıyor: Bazi ammele, usta ve sivacılar, yağlı, kirli kireçli iş elbistleriyle tramvaya binmekte ve tzamvay yokcularına sürünerek elbiselerini kirletmektedirler. Malüm sebep- lerle, Tramvayların kalabalhık ol- duğü u günlerde, amele ve sivacı- ların bu şektilde tramvaylara bin- melerini menetmek, Belediyece - caba mümkün değil mit, Bir çok vatandaşların bilhassa kadınların şikâyetini mucip — olan bu hâle Belediyece bir kal çaresi bulunacağını Üit etmektleyim.

Bu sayıdan diğer sayfalar: