İçerenköyünde, biraz daha kar- İlara, tarlalara, bastanlara doğru u- “Zanan boşluk ve tenhalıkia, Hü - Beyın Gülsevemin koşkü derhal gö- »e çarpar, Etrafı kalın duvarlarla gevrilmiş, koskoca bir bahçe için de, beyaz, yağlı boyalı tek başına “bir köşk.. Hüseyin Gülsşever, bu köşle, ya- “Han sayfiyeye gelmişti. O kadar ho- — iğina gitti ki, kaşin da oturmmğa — Ullmrar verdi. Ve teşrimlevvel orta- “inda, ev sahibi fle kış için ayrı bir Konturat daha yaptı. Aradan bir ay| “Gabha geçmişti. Hüseyin Gül Seves, — “Bü köşke karşı içinde duyduğu sev-| İ ve muhabbeti gittikçe arttırı - Yordu. Samkı, köşke Aşıktı. Bir gün, ev sahibi, Hüseyin Gül- #everi ziyarete gelmişti. — Bireder edi, gel şu evi sana “#alayım.. Hüseyin Gülsever, bir çocuk gidi Maykırdı: — — Hay Allah cecanı kaldırsın.. “Benim de aklımın ortasından geçen Bu idi. Yalnız, düşünüyordum, na- G söyliyeyim, diye.. Aradan bir hafta geçmişti. Ev Bahibi ile Hüseyin Gülsever, ta - — undu. Derhal, eve bir tamir koy- “düurdu. Aklımdan geçen noksanları tamamlattı. Bir kısım — eşyalarını — üttı, yerine, yenilerini aklı. Bvi, — Şüzelce, döşedi, dayadı.. Fevka - Mde şirin bir hal aklı. - Bahçeyi #ürdürdü. Bir kısmıhı yeniden tan-| “km ettirdi. Meyva ağaçlarını bu - — “Gattı, aşılattı. Çamların altına gü- el bir çardak yaptırttı. Hulâsa, e- We, himmet ve emek verdi. Köşk, ta-| “mamen değişmiş, adeta, yeni ya- — Pelmış bir villâ olmuştu. Bvin içinde pek kalabalık değil- derdi. Hüseyin Gülsever, karısı Su- Zan hanım, yetişmiş kırı - Leylâ. Yetişmiş oğlu Şadi. Bir de Hatıce 'banım isminde bir hiametçileri.. Hüseyin Gülsever, köşkü satın fakdıktan sonra, bir de hem uşak, kem bahçivan, hem kâhya, hem bekçi vazifesi üzerinde bulunan iyi| bir adamcağız buldu. Bahçenin alt tarafında, tek bir oda vardı. Meh- et ağa - bu, uşağın ismi idi - orada, Yatıyordu. Hüseyin Gülsever bir gece ka « isına şöyle dedi: — Ne iyi oldu, şuraya taşındık, Geğil mi, karıcığım.. Rahat, asude, femiz, sükün içinde bir hayat ge- giririz.. Ben geldim elli beşe, sen €ekdin elliye.. Eh, Şadi kendini kur-. tardı, sayılır, yarın, öbür gün dok- | for çıkacak.. Leylâ da... Bu arada “Bava alır, gezer, torar, biraz kila, alır.. Nedir o kızın hali canim. Bt, €an tutmuyar.. Pek üzülüyorum, Bağrusu.. Allah, ona da harırlı bic İsmet verse de, şu geniş odalerda.| Bolalarda, güzel bır düğün yapsak. Kız, artık az değil kı, yirmisime ba- Şiyor. Kusuru yok, noksanı yok.. YAVUZ SULTAN SELİM Halifeler Diyarında No. 83 Yazan : M SAMİ KARAYEL r On gün seyahatten sonra İstanbula geldik © vakit bayraktar âskerlik ne- Müsvü Üzerine yemin ederek kar- deşimi affetti ve serbDesi buraktı. Ben ve kardeşim bu vak'a üze- #ine bayılmıştık. Ayıklığım zaman İkardeçimle ikimizi geminin kaç Kamarasında buldum. — Başımızın üstünde Turgut, ayakta duruyordu. Turgut, biz ayılır ayılmaz şunları Göyledi: — Arkadaş! Ben korsanım, Ba- tü. Yatek odusndam tırladı. Sofa- ya çıktı. Camdan zifiri karanlık bahçeye baktı. Bir şeycikler gö - Fünmüyordu. Sonma, camı yukarı sürdü, bağırdı: , — Mehmet, Mehmet ağa. Hiç ses yoktu. Fırtana, olanca şıd-| detile uğulduyordu. Yatak oda - gına girdi. Komodinin gözünden e- bancasımı aldı. Pijamasımın üstüne sür'atle pantolonunu, ceketini giy- Gi, Paltosunu sırtına geçirdi, pa - buçlarını ayaklarına taktı; mer- divenleri usul usul indi. Aşağı taş- lığa geldiği vakıt, geniş mermerler üstünde, bir ayak izi gördü. Hü- seyin Gülsever - heyecanlanmıştı. Elindeki tuttuğu tabancanın em - Biyet kanadını açta, bahçekapısını muayene etti: Kapı kapalı fakat, kilitlenmemiş, arkasındaki - kalın, demir sürgü sürülmemişti. Doğ - rusu, Hüseyin Gülsever, kapıyı a- Çap bahçeye çıkmağa cezaret ede- medi. Kapıyı yavaşça kilitledi, sür- güsünü sürdü. Niyeti, tekrar yu - karı çıkıp, arka bahbçeye bakan so- fanın penceresini açmak ve tekrar: — Mehmet, Mehmet, diye ses - Tenmekti. Merdivene doğru döneceği za - man, bahçekapısı önünde bir ayak| patırdısı duydu. Durdü, kulak ka- barttı. Evet, bir ayak sesi geliyor- du. Birden bağırdı: — Kim o?. — Benim beyim.. Ben Mehmet,. Uşak Mehmedin sesi idi, Meh - met, cebindeki anahtarla kapıyı Açtı, içeri girdi. Elinde bir tabanca vardı. Hüseyin Gülsever — telâşla Bordu; — Ne var, Mehmet... — İki el ateş ettim amma, boşa — Sen mi idin ateş eden?. — Bvet.. — Ne var, ne oldu?. — Efendim, ben bir aralık. des- #ur huzurunuzdan dışarı çıkmakta idim. Bir de baktım. Bizim ıkinci kat balkonuna bir 1oe tırmanarak bir gölge çıkıyor. Dikkat etlim, bir| adam. Ters yüzüne odaya koştum. Tabancayı aldım. Fakat, aksı şey- tan odadan çıkarken, — kapıyı iyi tulamamışım., <Pat» diye bir gü- rültü ile kapandı. — Hırsız, bunu duydu, hemen ipten atladı, kaçtı. Arkasından koştum, yetieşmedim ki. İki el ateş ettim, tutturamadım, nafile, kaçtı, gitti. — Pekâlâ. Bizim taşlıktaki bu züm birdir. Haydi merak eüne, Kardeşini İtalya sahillerinden bi- gine dU sLACağım. dedi. Hakikaten 'Durgut kardeşime sa- hverdi ve bü süretle kandeşim ca- gunı kurtarmış bulundu. Turgüdün ona bu #süretle ayni zamanda bana etmiş alduğu iyi - liği önrümde unutmadım. İtalya sahillerine baraktı. Fakat, bu ö | raktığı sahil bizim emirimezde idi. | Biz, on gün tatlr bir seyahatten | bulu görüyordum, * Gan, diğer kısunları da hapishane, ı çekler vardı. Vücudu temiz tutmak lâzım! Kin teneffüsitmi kolaylaşırmıak- tar, Malüm olduğu ümere — tenefflis ciğerlerle vaki olmaktadır. Fakat teneffüsle cildin de büyük relü vardır. Kir, ciltteki mesemeleri kapatmca, bu teneffils iyi surette vukun gelemez. Bir kamamın hararet derecesi 29 ilâ 34 derece olursa, mutedil ha- Tarette bir hamam sayılır. 344 de- recede terleme keyfiyeti itidal de- recesinde vuku bulduğundan, vü- cut bu bararet derecesi içinde kir- den kolaylıkla temizlenir. Bu derecedeki hararetteki ha - manılarda vücude züef gelmez. Rakı ve konyak Cibre ispirtasu ve anasonun bir- likte taktir edikmesinden çıkan iç- kidir. Konyak da cibrenin trktirinden busule gelen ispirtodur. Renksiz olduğu halde, bir nevi çamı ağacı ve yahut yanmış şekerle boyanır, Bu gtitunda içkilerin mazarra - tından bahsetmeğe hiç kizam yok. Çünkü herkek biliyor. ayak izleri nedir? Mehmet, yerlere baktı, güldü: —| — Canım, kedi pençesi.; Hüseyin Gülsever dikkat edince izlerin hakkiaten kedi pençesi ol duğunu anlıyarak, biraz utandı — Pekâlâ, bu kapıyı kilitsiz ve | sürgüsüz buldum, bu, neden?.. — | — Orasını bilmem.. Amma, bu | nokta mühim.. Nasıl olür, beyim?.| — Şimdi ne olacak, Mehmet?, — | — Karakola gidip haber vere - | ceğiz. — Pekâlâ. Hemen koş, haber ver.| * Memurlar geldi, Evde keşif ya- pıyorlardı. onların en çok üzerin - de durdükları şey balkonda bağ - Janmış ip oldu. Bir memur: — Hırsıza evin içinden bir yar- dımcı var, dedi, hırsiz, bahçeden ipi balkona atmış, balkonda bulu- nan adam da, ipi, sağlam olarak di-, MiF. reğe bağlamış.. Sonra, hırsız, ipe tutunarak tırmanmağa - başlamış.. 'Tam bu sırada, uşak Mehmet gör - müş ve... * Memarlar keşif yaparken. içer ci odaca Levlâ ile annes: vardı. Gençi kız, gözleri iki çeşme ağlıyor, an- | nesine yalvarıyordu! — Ne olur, anneciğim, bu hırsız meselesi üzerinde fazla dürmasın- lar. Memurlar gitsin, artık.. Ben, sonra sana her şevi anlatacağım.. Yalvarırım, anne.. Evimize hirsiz filâm gelmedi.. Balkonlu odada ben yatıyorum... Ertesi sabah. gün ağardığı zaman| büyük bir şehrin üzerinde yükse- den minareleri ve çınar ağaçlarını yüzlerce kubbeleri, süslü İstan - Çavuş bizi karaya çıkardı. Bü- yük bir kale düvarını takip ede - rek yürüdük. Sonra topçular - cağına geldik —« Topçular ocağı diğer yeniçeri ocakları gibi yeni yapılmış. dört | taraflı büyük bir bina orlası bü- yük dir meydan idi. Bu binanın yarısı askere ayrılmış koğuşlar yemekhane ve gilâh mahzenleri idi Binanın her dört tarafında bü- yük kapılar, ortada büyük — bir havuz, etrafında ağaçlar ve çı - Binanın kapı kemerleri altın - du bır dizi yeniçeri, kemere biti- ; vökkaten, vazifelerini gik geniş taş raflarda bir çok si- H UYK YA DK Uyku ihtiyacı, yemek ve içmek ihtiyacı gibi hayati zarnretleri - mizdendir. Yalnız yiyeceğimizi ve | içeceğimizi pazardan satm alırız. Fakat uykuya metelik vermeyiz. | Halbuki mecazi manasile uykuya| çok metelik vermek İâzımdır. Uyku bütün azamırın, heyeti mecmuasile istirahat santleridir. | Gündüz vazifesini yapan vücut, u- mumi bir istirahate ihtiyaç hisse- der ki, bu da uvku zamanıdır. İnsan ömrünün ücte biriyin tath uyku halinde geçtiği bilhesap an- | laşılmıştır. Şu hesaba güre 90 ya- şına varan bir ihtiyarın 30 senelik hayatı uykuda geçmiş demektir. Uykuda dimaği faaliyet muvak- katen sükün bulur. bu sükünun neticesi olarak da arzu. emel, hırs gibi bisleri tenbih eden faaliyet sakıt olur. Kalbin darabanı azalır, tenef- füs seyrekleşir, ifrazat az vuku bulur, velhasıl uyku vücudümüzlü | tamir eden mukemmel bir mimar- dır. Çünkü vücudü yoran ve ha- rici işlerle münasebette bulunan hislerimiz, dimağımız, adaleleri - miz, muvakkaten vazifesini burak- tığı halde yine vücudü kuvvetlem- dirmeğe yarıyan kan cevlânı, te neffüs ve hazım uyanıklıkta ol duğumuz gibi devam eder. İnsan, gündür. yorgunluğundan sonra, evine döndüğü zaman, vü- cut gayrilhtiyari uykuya hazırla- | Yotağa girildiği zaman, en © vel vazifesini kesen uzvumuz. güz- lerimizdir. Göz kapakları düşer, r, nihayet büshütün kapa- rşey görmez olur. Bundan Sonra da lâmise dediği- miz hissimiz, daha sonra *zâika, şâmme ve sâmla hislerimiz mu - bırakırlar. Uyku, vücudü tamamile istilâ e- | dinciye kadar, sâmia, yani işitmek hissimiz baki kalır. Bunu isbat ctmek için uykuda bulunan bir adamın kulağına ha- filçe ve tane tanc masal nev'in- den birşeyler söylense, — bundan müteessir olduğu görülür, hattâ vürüyer, el silâhları parıl parıl parlatıyordu. Binaya gireceğimiz zaman etra- fama baktım: Camiden bir çok ye- Düçeriler çıkıyor. Önde de üzerine topuklarına kadar kara ketenden uzanMış bir cübbe giymiş birimi yürüyordu. Bu adamın beli kuşaksız, kolu- nun yenesi dizlerinden açağı sar- kıyordu. Başında külâhan etrafana | sarılmıç beyaz ipekten geniş bir | Sarık vardı. Bu muhakkak ocağın imamı idi. Yoldaşları sabah namazına götür- arüş, dönüyordu. Yoldaşlar, silâhsaz, kırmızı a- balı, göğüsleri güzelce iliklenmiş beyaz, siyah şerstli entarileri ar- kazında imamun peşinden yürü - o nn | der var demektir. Şu halde küv- Di İi İ sorulan suallere cevap dahi alıma- | bilir, Uykunun vücedü istilâsı yavaş başlar ve birden terakki eder. Bir çecuk sür'atle büyümeğe ih- tiyacı olduğundan en ziyade uyku- ya muhtaç olan odur. Üykü za- mani, uyanık olduğu — zamınndan fazladır. Nekahet halindeki hastalar da çok uyumağa muhtaçtır. Vücut- İarı âz yorulan ihtiyarlar da tabil | ©x uyurlar, Çok uyku vüende muzırdır. Fik- | re ve zihme yavaşlık verir, vü - cudü ağırlaştırır. Şişmanlar, xa - yıflara nazaran daha az uyumalır dırlar. Az uyku ise, vücudü zayıfla- tır. Hayati faaliyeti gevşetir, işti- hayı keser, Az uyku, bazan asabi teheyyücü mucip olur, pbiati değiştirir. Vü- | cude zâaf gelir, İnsan, sinirli olur. Uykusuz kalmak gihi bir ârıza vukuunda yürümek, birar gezin- mek ve yatmadan evvel duş yap- mak iyidir. Et suyu - Ynsanın sıhhat halinde ve hus - talığında başlıca gıdalarından bi- vi de etsayudur. Elsuyu hastalı- in her devresinde kultanılabilir. En iyisi bayat sığır etinden alı- nanıdır. Kemikli gerdan etinden | alman etsuyn gayet Tezzetli — ve | kuvvetlidir. Bir buçuk kile ok | mak üzere kaynatılan etsuğundan 4 Nitre etsayu alınır. 1000 gram demek olan bir titre gisuyunun — 8I grami sü, küsür 28 grami sabit maddelerdir. Bu 28 gramin 11 gramini madeni mad- | deler, V7 gramıni da uzvi madde- der teşkil eder. Bu terkibata bakılınca etsuyu- çinde pek az madeni madde- vet gekin diye mütemadiyen et- suyü içmek hatadir. Fakat içine | yumurta kırılmış etsuyu mugaddi olalnlir. bağlanmış bacakları çıplak ve a- yazlarında kırmızı pabuçları var- di Muhtelif yaşta, bazıları sakallı, diğerleri yeniçerivari kesilmiş b yaklı, bir kısmı da yüzü kılıç ya- ralı diğer bir kısma da kadınlar | kadar güzel ve pembe oğlanlar ki onlar bana benziyorlar.. —Acemi ağlanlar... Diğer bir kmmı da gü- neçten ve harplen kararmaş tunç renginde pulat gibi delikanlılar idi. Lükin hepsinin yürümde ve yü- rüyüşünde emniyet ve sebat var- dı. Metin ve sadik adamlar öldük- ları gözüküyordu. - Orada bulunan yeniçeritenden biri bize hiteben: — Yeni neferleri görüyor mu- sunuz?. İşle Menuba, Odesa, Kartaca va- purlarının İtalyanlar l.ınıiındıl da bulunan Mister Ştid, Sadraza- mın koyu düşünce bulullarile di- mağı karardığı o anlarda imdadı- na yelişmişti. Sait paşayı ziyaret eden Üngiliz sulh cemiyeti azası, birkaç cümle konuştukten sonra S> drazamın dü- göünceli tavrımı görmüş, sormuştu: — Ekselüns! Six uzun bir mesele karşısmdasınız galiba.. Eğer mah- zur yoksa bu üzüntünün sebebini öğrenebilir miyim?, Sadrazamın çok boşuna giden bu teklif cevapsız kalmadı. Sait paşa mukabele etti: — Sizce — öğrenilmesi hiç bir mahruru mucip olmiyan bir me- sele. Filvaki çok camımı sıkıyor amma.. - Herbe dair mi ekselâns?, — Evet., İtalyanların münase- betsiz ve yersiz hareketlerine nit.. Mister Ştid tatlı bir tebessümü dudaklarından yüzüne doğru yar yarak konuştu: — Harp sahasındaki Türk mu- kavemeti İtalyanları telâşa dü - şürdüğü şu anlarda harbin neti- cesi size ümit verecek bir mahiyet alırken İtalyan harekâtına — dair üzücü meseleler mevzuu bahis elur mu?, — Hidise harp sahasındaki ha- rekâta temas etmekten ziyade bi- zi ortaya sokarak İtalyanlar tara- fından hukuku düvel kaidelerine münafi hareketler yapılmasından ibaret.. — Ne gib:? n deniz hâdiseleri.. Odesa isimli Rus, Menuba ve Kartaca adlı Fransız vapurlarının — sözde 'Trablusa harp kaçağı maddeler ta- gıdıklarına dair ileri sürülen it- bamlarla bu gemilerin İtalyan de- nanması tarafından tevkifi ve bir Himana götürülmeleri.. Mister Ştid gülümseyişini sür- ek sözü aldı: Bu hâdiseler bira a gi- bi görünmekle beraber harp hu - Hinde bulunan tarafların kendi hâ- kimiyetleri allmdakı — deniz ve toptuklarda tathik edecekleri key- fiyetlerdir. Bu hususta İtalyayı Osmanlılar itham edebilirler. Fa- kat kendileri de ayni hareket şek- lini kabul ve muükabelebilmisle | geçerek bunü karşılamak iktida- | rmdadırlar. — ©O saman Avrupada umumi fikir cereyanı aleyhimize dönmez mi? Banun meşru bir harp kai- | desi olduğunu arzelmiştim. Bazı MARI AN Finizder kanun ve nizam öğrene- ceksiniz. Sonra bunlar gibi ola - caksınız. Biraz sonra imam efendi bizim yanımıza doğru — geldi. Tatlı bir tonla söz söylüyor ve terbiye dai- resinde selâm veriyordu. Çavuşumuz diğer yeniçerilerin yaptıkları gibi kollarına çaprast bağlıyarak elleri omuzlarında e- ilerek mamu selâmladı ve söze başladı: — İmam efendi. işte yeni me - ferler âçlerinden birisi Muham - medin dinini kabüul etti, Bu da Karabuluttur. İmam bir çok kereler başmı sab- hyarak: | — Çok şükür Allaha! Ölekilere de Allah doğru yolu öğretir inşa- allah., Çavuş ağa, çok nefer getir- diniz mi? Bundan sonra nereye Diye sordu, İşte bu gördüğünüz her yeniçeri düşmanin kırik kiş -—iuı_ıiıhlıılın—ıı. kadar gideceksiniz? Diyö sordu. Çavuş cevap vendi: _Bq-p eniz Fed | OSMANLI - İTALYA HARI N GARB ve ADALAR Mi : ğ aılerı - E TRABLUS- AREBESI Meselâne gıbı tedbirler ve teşkılat? teşkilât ve tedbirler ularak bünük düşündüğünüz mahzurlara mey * dun vermeden tatbik etmek mlim” kündür, Meselâ ne gibi tedbirler V€ teşkilât? İngiliz diplomatı izah etti: — Bu şekil hurp vaziyetlerinde her devletin müracaat ettiği dev" | letler umümi hukukunu aksat * muyan tedbirler vardır. Meselü: İt talya ile harp halinde olduğunuza göre, Akdenizdeki Türk sahil v adaları civarında ve Türk kuv * — vetlerinin hâkim — bulunduklari moktade ecnebi bayrağını taşıyaf — gemilerin hamulelerine ait bti — kaşıtlar konulur. Hükümetçe Bt gibi maddelerin harp kaçağı ol" cağı bir liste ile tesbit ve ilân ©* dunur. Böyle maddelere tesışlif edildiği takdirde müsadere ediler — ceği ve bumu hâmil bulunan £€ ilerin de tevkif olunatakları bit — ahit Deşlkli _,...ı.-w ğumun diğer devletler camiasın * daki hususi mevkii me olacak?. — Nasıl hususi mevki bu ekse — Tüna?, — Bizde eskidenberi hükmünü sürdüren bazı taahhütler, imti * yazlar vardır. fserçi meşrutiyetif ilânile bunlar hükümden düşmüf sayılıyorlar amma, tatbikat sahâ” sında kat'i bir önlenişe varamı * yorlar, Bu sebeple söylediğiniz şek' lin yeni mahzurlar doğuracağı, YE” ni ve karışık meselelere yol aç * cağı muhakkaktır. . Evvelce de arzettim ekse © | lüns. Devleti Osmaniyenin şekli ve Ayrapa muvazenesindeki mev” kü ne olursa olsun, beynelmilii bukuk kaidelerine aygun bare * ketlerde hiçbir mahzur veya hüe dise mutasavver değildir. Yalalf bunü usulüne uygun bir şekildi — tatbik etmek lâzım, KSait paşanın koyu düşünce bilr hatlarile yüklü dimağı, Mister Şİ" din verdiği izahatla biraz açılmığ — Sadrazam bü meseleyi de - kel arru ettiği şekilde - mukabelebit misil yolile halledeceğine mem * nvn almuştu. İngiliz diplomatile bir sant SF ren bu konuşma neticesinde hit kuk kaidelerini ihlâl etmeden al” macak tertibatı da — kararlaştıra! Sadrazam teşrinievvelin en iki) günli meclisi vükelâ kararile gabe bikuta geçti. vDevi Bugün ASRİ ıııeıııdı Senenin en büyük ve en güvel tarihi filmi TUANCI. NORMA SHEARER — TYBONE POWER tarâlmdan ve ÜT KARDEŞLER LOREL-HARDY (Türkçe) şkodraya kadar gittik, dev,mı lerden başka gönüllüler de Vi Bunlarla beraber dört yüz kadüf' Turnacsbaşı — hazretlerile — ağıff Mustafa Bayraktar beş tanesi içif yeniçeri bölüğüne, diğerlerini (8 saray bahçelerine hademe daği ması Tütfunda bulundular. Çavuş imamla bunları konü * görken kolları çaplak iri bazili göğüsleri döğmeli, başlarına P muktan külâh giymiş askerler K şarak koğuş kapısından içeri riyorlardı. Bir kısım veniçeriler de önleri!” de atların üzerine yükledikleri W si'miş koyunları sırıklara asalı #7 petler içinde sebze taşıyorlar? | Kışlanın içi giden gelen ve duf madan fasliyet halinde çalışan kerlerle dolu idi. Yanımısda bulunan çavaş V ?