4—SON TELGRA İstanbul mezarlıklarında Mezar Taşlarımızı Apartıman Temellerinde mi Kullanıyorlar? Profesör mükremin Halil: Bakinin, Nedimin ve diğer tanınmış kimselerin mezarları kaybolursa,bu faciaya şaşmayın!,,diyor Geçenlerde — vefat eden, arkadaşım Vü- Nü'nun — karısı ve | Gaşyiin — allesinden Birini zördüm. Me- varın yerini sordum, aldığım izahata göre dam benim aradığım ve bildiğim yerdi e- Yası, Nuhkuyusuna giden parke cadde- ye çok yakındı. ve hiç unutmam, zaval- » h Sacidi cadde üstünde şekli hâlâ ha- Yazamdan silinmiyen bir evin önün - Gen mezarlığa saparak, İki servinin a. Yasına gömmüylük. Bayan Meziyolin mesarı da bu' &- varda kazılmıştı. O gün Sacidin gö - müldüğü mezarı bulamayışuna bayret #tmiştim. Allesinden bu irahatı alınca: — #ia yakında onun mezarımı ziya- vete gittiniz mi? Diye sordum. Bana sadece: —myı. | Dediler. Zavallı Kaeldin anası ölmüş.. Adtesi içinde bu talihsiz arkadaşın me- Pazla birşey söylemeden —ayrılam. © gündenberi kafamın içinde kıvrılıp kalan bir istilham vardı — Bu savallının mezarı me oldu a- sahat Ba muamumayı bir türlü çözemiyor- dum. Birkaç gün mukaddem, Üsküdarlı 'bir destum bana şâyle bir facla anlattı: (#— Bayım, hiç merak ve endişe et Mseyin! On yıl önce ölen arkadaşmızın Mmsesarı yine yerindedir. Fakat mezar- daşı çalınmıştır. Çünkü, bizim mezar- Yıklarımızda bir mesar beş sene aran- maz ve yıkılıp döküldüğü zaman tamir | edilmeme, © mesara sahipsiz mazarile Bakarlar. Taşı sökülür. ilâh.r Daha fazla dinlemeğe tahammül e- demedim: — Bir ölünün mezartaşını kha çıka- zabilir? Ba ne eür'et, bu me küstahlık- sahipsiedir. hi Mezartaşçıları tarafından işlene iş- | denç ince bir mukavva haline gelmiş hirgek taşlar vardır. Bu taşlar meselü | İlkönce Ahmedin, sonra Mehmedin, © 4 U H A F ZB BİRTXCİK ÂWw1TE teca F — 30BİRİNCİKANUN 1889 Aasezarcılarla uyuşaraz, geceleri bir de- l beş değil. Araba ile mezarlaşı kal- dinp İaşaat müteahhitlerine satarlar, Para kazanırlardı. O zaman mermer çök pahalıydı. Bü sermayesiz ücarel i. Pakat, bir netice elde edilemedi.r Bana, mezarlıklar ve mecartaşları | hakkında çok faydalı malümat veren bu döstüm buzün Hülâ Ürküdarda o- furmakta ve mezarlaşlarının . mezar- hlarımını bu Balde kaldıkça - çalın - Yarın — analarınızın, — babalarımızın Kestane Şekeri Yapmak isterseniz, nasıl yapacaksınız? Bir kile kestanenin büyükçelerimi xe- ginir, ax tazlu suda haşlayınız. Dış ve iç kabaklarımı ayıktayınız. Bir tence- buçuk çay fıncanı su, biras da çiçek- suyu kuyunuz, ateşle kaynalınız. Şu- rup kıvamına gelince kestaneleri içe- Fisine alımız, bir taşım kaynatımız, san- karınız, del bir kalbur üzerine koyu- nuz. Kalburun altına da büyük bir ta- Tine sıralar, hafif fırında kurutursunuz. Şeherciler, kestaneleri kırılıp dağılma- ması için birer birer ince tülbenle sa- — Görürüm. — Göüremezsiniz.. «Harem> € geçen yan kapınım önüne kadar ilerlemiştim. Yanıma geldi. — Müsande ederseniz, kolunuzdan tutmayayım. Dedi. Bana: — Defol artık, Yoksa kolundan tutar atarım. Diyordu. Aldırmadım. Bütün danımıştı. Gözüm hiçbir şey görmi adımımı attım. O daha evvelden inı tuttu ve önüme geçti. Sonra — Ya Sât.. Hemen kapıdan içeriye: — Lebbeyk.. Diyen bir zenci uşak girdi. — Hammefendiye yol gösteriniz.. Dedi. Uşağı görünce vücüdümdeki bütün kan başıma çıktı. Beni uşakla kovuyordu! Artık ne yapacağımı şaşırdım. müle kaybettim. — Gidiyorum Nedim Efendi. Dedim ve hızla masanın üzerinden kaptığım bir sigara taplasını bütün bıncımla başına atlım, — Olabilir amma, paşayı göremezsiniz.. Farlar, iplik ile bağlarlar. Bu çek zah- sinirlerim ayak- üüyordu. “Tekrar kapının tokma - seslendi: uşakmışsın! yürüyordun. bir kaç saat “Beş on sene günün birinde © kadar ilerledi kL. İl- w-———ıuuıltııuuynuı-ğ | sonra Süme SAZBN ea İskenader F. SERTELLİ mrczarlarımı bulamamak endişesi beni | bugün şu satırları yazmda sevketil, Ka- | acsahmet mezarlığına dün yine gül- | tim.. Om yıl önce ölen arkadaşım Sa- | €ldin - bana tarif edilen yerdeki me- garısı bulamadım. Çünkü, daşı çalın- muyl.. Çünkü, enün mezarı sik sik zi Yarek ve kontral edilmiyordu. Ve kimbilir, mezarlıklarımızda, bu galihsiz arkadaş gibi, mezartaşları yeni A kemel olan me | kadar mezarlaşı vardır! Ba faclayı, Emlağnü Halkevinde ya- pılan bir edebiyat toplanlısında Üni - versitemizin değerli profesörlerinden Mükremin Halile de anlatmışlım. Üstad bana ayni endişeyi ishar ede- veki «— Ne telâş ediyorsun?. dedi. Bu, yeni bir hâdise değil. Bu soygunculuk yıllardanberi devam ediyor. Çok ya- Kanda, Bakinin, Nedimmin ve daha bun- Jara benzer birçok tanınmış kimselerin | mezarlarını bulamıyacağır. Onlar da ayal âkibele uğrıyacaklar. Hele şöyle Edirnekapısından Eyübe doğru bir tmi- miz.. Ön yıl değii, beş yıl önce kitabe- | derini ekuyap not ettlğiniz mezartaş- larından şimdi birçoğunun yerinde yek- | esliğini gürürsün! Eirafımızda her biri hir cennet veya süslü bir park haline sokulmuş olan hiristiyan mesarlıklarına, bir de bizim mezarlıklarımıza bakıyot ve utanıye- vam. Merartıklarımız, bu İçtimada İstan- 'bul şehir meelisinde de ehemmiyetli bir | babis mevza olmuştu. Meliha Avmi | | | | venin içerisine 750 gram tox şeker, bir | va kestaneleri yavaşta ve kırmadan cı- — Bak.. Tenceredeki şaruba ürerine dö- | kersiniz. Birkaç sani böylece bırakır- | snız. Soura bir başka kalburun Üze- | ü B HA odadan fırladım. Son bir sözümü hatırlıyorum: — Sen buyağı ve efendinden daha alçak bir * Konaktan bir rüzgür hazile çıkmıştım. tına gibi, kasırga gibi ayaklarımın bütün git Sözen söz alarak belediyenin ve evka- fin bu İşle yakından meşgül olmasını | istemişti. Bu talep görültüye git So- | nu çıkması. | rpta, bir milletin İçtimak seviyeni, .| mezarlıklarile öletlüyor. Fter bu ölcü- | yü bire de takbik ederlerse, sanırım ki herkesten önce yüzü kıraracak iki mb- | essese vardır: Evkaf ve belediye. Ve Neler Yemeli Na 1l Yaşamalı? Bol yemek yemeli. — Yağlı et, | yağlı balık, istridye, Midye, tere- ! yağı, yumurta, mısır unu (haş - lanmış), şekerli meyva, muz, çokça ekmek, şeker.. Bol süt veya bira Günde iki üç bira hulâsası. Dima- | , vücudü yormamalı. Açık ve saf| havada yaşamalı.. Fransa, Umumi Haı Nekadar Masraf Etti! Fransanıs ümümi harpte masrafı ya- dür: 184 B298A83,901 Prank 18915 — 22,804,486,585 » 1016 — 32948 145160 » ı 1$17 — ALSTSsS9te » isı$ — SAASGT7.820 » 48306051158 —» Yekün 209 130 M4,206 Bir saniye sanki gözlerini bir tipinin bunal - tısından kurtarabiler lerimi açtım. Hava iyice kararmışlı ve. Ben Tak simde idim. Nişantaşından buraya kudar nasıl yü- rüyehilmiş, nasıl gelmiş, neler yapmıştım?. Hiç bir şey bilmiyorum! Kafamın içi allak bullaktı. Doğru dürüst hiç bir şey düşündüğüm yoktu. Hatıralarım Kendimi tama- düşkün bir yolcu gibi göz- hep birden ayaklanmıştı. Ömrümün her safhasın- dan bir parça birdenbire gözlerimin önüne geliyor onu gene bemen bir başka hatıra, bir başka safha takip ediyordu!. Hele o Nedim Bey Nazmiye ağ « 9 AMİZAH, BİR ŞEY YAPMAZSAM CEZA VAR MI? Nefer çavuşa sorar: — Bir asker, yapmadığı bir şey ü? Çavuş — Şüphesiz hayır!.. AÂsker — O halde tüleğimi sil- mediğimi size söyliyebilirim. | zoMi 'NİN KURNAZLIĞI Fransaya gelen İngiliz askerlerin. den biri üç gün izin alır, Parise gider. Barlarda, lokantalarda do - laşır, üzerindeki paraların hepsı ni sarfeder. İstasyona gelir, Trene binecek, vazifesi başına gidecek. Fakat, son derece susamış. Mutla-| ka bir viski veya bir bira içmek is- tiyor Birahanenin birine girer. Ce- binde ise iki yarımı franklık para | var. Tezgâhın başında durur. İçki içenlerden birine sorar: - Sizinle bir bahis tutuşalım mı?.. — Hay hay! — Ben, önünüzde — duran bira bardağını bir yudumda ve gör-| meden içeceğim. Şeyet gö - niz size bir frank vereceğim. Bi- Tanızı görmezseniz bedava içmiş o- lacağım, Tomi, t tır, bira berdağımı alır, içer, afiyetle Fakat. içtiğinizi gördüm. Gördünüz mü? O halde bah- &i kaybettim. Buyurunuz bir fran-| Pa İSMİNİ ALMIŞ Çocuk ağlryor, Geçenlerden biri acıyor. Dürüyor, çöcüğü süstüe - ü — Niçin ağlıyorsun?.. - hxııım yok ta oadı il Glur bu? Herkesin tr ismi var. Tabii senin de.. — Benim yok. Benimkini polis camına bir taş atar- dan.. ORDUDA |— CD Top: & pes 7 Çizhininen 80 m/m). Mesafesir 1309 metro, Mermi ağırlığı: (0 Ez. (2) Topi $ pus (tahminen 75 m/m . Mesafı Ü Pat cda nn DENİZDE Soldan itibaren (1) Zırhlı kule: 3 pus 25 (tahminen 130 m/m). B Kz. Mesafesi: 12,000 metra. Mermi ağırlığı: 860 g. Mesafesi: Yazan: rıu.. lmı HİA zıma gelen küfürü ediyor. — Paşa ile beni niçin konuşturmadı? Diye bir türlü hiddetimi yenemiyordum. Eğer bir parçacık merlin, yahut ta kokain bulabilsey » dim belki, bu hiddetim yarı yarıya inecek, âsa » bim düzelecek, dimağım her vakitki uyuşukluğunu ve rahatlığını bulabilecekti. İkide bir çantamı açı yer, para arıyordum. On para yoktı gideyim, reçeleyi vereyim, veresiye bırakayım.. Diye düşündüm, İmkânı yok. Morfin ve kokain a dığımı üç eczane vardı. Üçüne de borçluyum. Pa » Tayı peşin almadan yeni hiç bir şey vermiyorlardı. Bir aralık: — Ne olursa olsun, gider, yalvarır, yarın bep- sini gelireceğimi söyler, hiç olmazsa biraz morfin ahırım... Diyordum. Ve., Bu karazla yürüdüm- * | de delu bira bardağı olduğu balde gel- NGİLİZ TAYYARE DAFİ TOPLARI' Mesafesiz 2,500 metro. Mermi ağırlığı: 800 g. m/m). Mermi ağırlığı: 18 Kg. Me-safesi: 8,000 metro, TA VAR Genç bir dulun | evindeki sarhoş Misis Keds Londranın kibar tabaka- #ma mensap zengin bir kadındır. Ken- | gisi genç yaşında dul kalmıştır. Geçen- lerde bir geoç evine gelen iki erkek mi- safir tarafından yaralanarak tam 250 İngiliz Hiralık mantosunun da scak sa akan muslukun allma götürülerek kay- var vu ile haştandığını iddia etmiş, me- sele mahkemeye düşmüştür. Genç, zen- zin ve dal kadın mahkemede saralan Suallere cevap olarak başından geçen- leri göyle anlatıyor: — Kocam, üç sene evvel öldü, dul kaldım. Şimdi yahız yaşıyorum. Teş- rinisanide bir akşam klüpte yemek yi- yordum. Otuda bildiklerimden Trever He konüşlüm. Bu erkeğin yanmda di- Ber bir erkek daha vardı. Bana takdim etli. Adı Görden Kar imiş, Fakat hlü- bün kapanma saati geldiği zaman bar iki adamın, bilhassa Gordonun oradan Ççıkıp gidebilmesi zordu. Çünkü — çok içmişlerdi. Ben içki içmiyordum. Onun gin bunlara yardım edebilirdim. Niha- yet bir etemebil getirlidi. Bunları bin- direrek gidecekleri yere kadar yolla » mak İkzimgeldi. Pakat bunlar bir yene gidemiyeceklerini, ancak benim evime gelerek geceyi geçirmekten başka ça- releri olmadığını söylediler. Vakli zece yarısına geliyordu. Benden bira ivle- diler verdim. Pakal ben artık yalak o- dama çekildim. Bu sırada Görden elin- di, birayı benim yatağıma düktü. Ken- disi de yere yuvarlandı. Ondan sonra bana bir numara söyliyerek telefonla bunu bulmamı istedi. Ben de telefonda numarasızı buldum. Komşulardan bir kadına telefon elti ve benim pek sor- | ? heş olduğumu söyliyerek o kadımın yar- | dıma gelmesini istedi. Benim aleyhim- e”eAk Yena yeylar öörtemtüe Dükleti; Ren de elin şıyordum. Ondan sanra bana pek mâa- j nalı nazarlarla bakmağa başlıyarak ye- | re it. Beni öldüreceğini söylüyordu. | Trover onu zapletmeğe — uğraşıyordu. Nihayel birşey süylemeden çıkıp gittl. Kadın birçok eşyasının — karıldığım, yırtıldığımı. lekelerdiktni kendisinin de başmız v dalye atılarak yarzlandığını mektedir. Mahkeme tahkikatı den. Te te Türüm sürmüştür. söylemekti 7500 metro. Mermi ağırlığı: | bir aşağı, bir yukarı dolaşıyordu. Mermi ağır- (2) Rövelverli top balaryaları; Çapı: ııi 4800 metra. (3) Tum: & pus (tahminen| kek şesi çınladır nıma sokuldu. tim! döküle döküle . Eczaneye orayal, — Parrra.. — Parrrrra. Koşa koşa ayaklarımı biribirine dolaştıra gi- diyordum. Bir saniye, kulaklarımda kalın bir er- — Oah canım. Ne de güzel şeyi, BSesin geldiği tarafa baktım. Gene söyledi: — Nereye böyle yavrucuğum? Hava iyice kararmış, sokuk tenhalaşmıştı. Ya- YAPYA LNIZ... W'yli, bulanık bir yağmur çise « tivarda, Akşamın alaca sarımtırak bir renk çökmüştü. Se- him elini paltosunun ceplerine sok-| muş, yakasını kaldırınış caddede İki aydanberi işsizdi. İki aydır çalmadığı kapı, baş vurmadığı çare kalmamıştı. Gazetelere ilân ver - miş, müesseselere gitmiş, mektup- lar yazmıştı. Mektuplara cevap gelmiyor, ıııı lardan birşey çıkmıyor, esseceler adım adresini yıııyul'lıl ve «size bildiririz'» diyorlardı. Evde karısı ona ihtiyacı olduğu şefkati, muhabbeti, alâkayı gös - termiyordu, yalnızdı. Hayatta hiçbir gayesi yoktu. Biz! çocuğu da olmamıştı. Eğer bir ço- | cuğu olsaydı, ona göyret verccek- | t. Kendine merbut biri olduğu - | mu hissedip — eve bağlanacaktı. Halbuki bağsızdı, yapyalnızdı. e — Satılık mı? — Evet. — Kaça? — Yirmi lira. | Bu bembeyaz tüylü, pamuk yu- mağını andıran bir köpekti. Seli- min de cebinde yirmi lira vardı. Daha doğrusu yirmi lira kalmıştı. Bu parayı, bu son parasını da bu- gün emniyet sandığından çekip al- imaştı. l Yirmi lirayı verdi, — bembeyaz tüylü, pamuk yumağı köpezi aldı Karısı köpeği görünce ne diyı v kti? Mandanın kedi küpek ser mediğini bilirdi. Hele bu parasız- | hıkta.. | Ammma olsun. Selim yalnızlıktan | kurtulmuştu. Bu minimini sadık | mahlük ona bağlanacaktı, ona kuv-| vet verecekti. Yalnızlıktan kurtu- Tan Selimin hayatta bir gayesi o- Tacaktı. — Hani yalnızsam beraber gidelim, diyecek- İnce, uzun boylu, çopur, dağımık yüzlü, derim- den bakan, sarhoş bir adamdı. Kelimeler ağrından gakıyordu. — Nereye gideceğiz? Dedim, Üzerime yılılacak gibi oldu. - Nereye mi?.. İstediğin yere. Neresi olursa Belki de hiç düşünmeksizin; kalbimi, beynimi ,Saran his ve arzu ile sordum: — Paran var mı? Sarhoş adam, iki tarafına yalpalaya yalpalaya azun, çatlak bir kabkaha salıverdi. Arkasından: Diye söylendi. Ve.. Bir kelime ile cevap verdi: (Devamı var) kucağında köpeği gürünce: — Bunu nereden buldun! dedi. — Bulmadım aldım... Kopan gürültüyü tasavvur edef siniz. Bir taraftan işsixlik, bir ta- Taftan — parasızlık.. Ve bu halde cepteki son kalan parayı küpejt vermek.. — Ben zaten delinin birine vare dığımı anlamıştım.. Böyle saatlerce söylendi: «Bett bu köpeğe bakamam.. Kendi yiyt cek ekmeğim yokken köpek bet” Tiyemem!..> Selim misafir odasındaki divanifi üstüne yatağını yaptı, kapısını af padı, köpeğini ««Pamuk» u koynif” na aldı, rahatladı. *Pamuk: da sıcak yatakta horül horul uykuya daldı., Handan artık Selimle ın....ı yordu. Selim köpeğini elile beslir yordu. Üc gün sonra Bursadan mektaft aldı. Büyük bir ticaret mües: vaymış olduğu mektuba cevap ve” riyordu. Kendine İş bulummuştu- Çağırılıyordu. Gene karısile o konuştu: — Pamuk uğurlu geldi, ben ya” rm sabah Bursaya gidiyorum. Sett «Pamüke a İyi bak. e yüzü gülmüştü. Ertesi köpeğini öplü, çıktı. e« Selim evden gitlikten bir çey” rek sonra — Handan ilk iş olarak «Pamuk> u kapı dışarı attı. Bi santlerce inledi, ağladı.. Kapı a* çılmırdı. Ertesi günü Handan kapının Ö” nünde köpeğin ölüsünü buldu. « Selim üç gün sonra geç vakit ev geldi. İşi olmuştu. Barsadaki yağ fabrikasının' İstanbul mümessilli- ğini vermişlerdi. Ayda yüz elli Hrf alacak, ayrıca satıştan yüzde de kendisine bırakılacaktı. Şüyle böyle ayda üç yüz Hirayı doldurar caktı. Pamuk!.. — Ses sada çıkmadı. — Pamuk!.. Pamuk!.. Pamuk ortalarda yoktu. Mutfakff yemek hazırlıyan karısı: — Sahi bak söylemeğe unuttunk pamuk hir kemik yutarken boğu” Tup öldü! dedi. Selim Handanı şöyle bir süzdür #senra paltosumu, şapkasını - giydi, cıkıp gitti. e Kırk sekiz saat sonra Selim bi- tap, perişan bir halde eve gelince, kabıyı açan karısının kucağında bembeyaz tüylü, pamuk — yumaği andıran bir köpek gördü. — Pamukl.. , Karısı gülümsiyerek — kocasının boynuna sarıldı: — Hayır pamuk değil... Amma Pamuğun kardeşi,, Selim heyecanlandı, bacakları titredi, oturdu. Pamuk - dizlerint sıçradı, kucağına büzüldü. Bu sefer Selim sordu: — Bunu nereden buldun? — Bulmadım, aldım. Ve elini uzattı. Parmağında ak tan halka yoktu. Yüzüğünü satmıfı” Famuğa benziyen köpeği almıştı Köpek tatlı tatlı havladı. Han> dan müşfik müşfik köpeğe bakta BSelim karısının elini tuttu, par < mağında yüzükten kalan beyaz