26 Ağustos 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5

26 Ağustos 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

E : NİZAMEDDİN NAZİF ı Ş nisazının bir sabanım- Ş ;&u İki &1 koşulmuş bir ara- afından dörtnala 2“*!1 üsına xakl.'x;u duruJ. Gem- .q:“îıkkle kazan arabacının ya- Nu kavas oturuyurdu. Kulü- u"lw: çıkarak arabaya doğru 5_ n bir polis memuruna bu . Höyle ded ç Madam başkâti> beyelendi ile Baltak arzusundadırlar, S Memuru: & Fndir bu Madam? Kti Kapıaltı karakolu h h';ren nöbetci komisere yakla- &n kaç kelime konuştuktan pi cevabı verdiz kağı Mkâtib beye bildirelim. Mü- Mğîtmuleue Madam sozaya Buru duyan Madam arabadan h;ek atlıyarak kamisere doğ-: . İylek bir Türkçe ile ses- gm:en Fransız - sefiri- Mösyö "dın zevcesiyim, Başkâtib kh Ziya Bey beni tanırlar. Ken- $Şok mühim bir şey konuşa- ::" Burada fazla beklemek is- B T madamı kırmadı: qullfen beni takib ediniz Ma- * dedi - | ı-']u-ndmım ikinci bahçe kapı- ide duran Akağalardan bi- slim otti. Bu adam, kısa boy- Iş,%wk şişmandı. Göbeği diz- ıı iki parmak aşağıya ka- N'ı-ın TÜğüyordu. Redingotunun düğ- İ ilikliyerek kadının önü- işlü. Bahçenin çakıllarını I tarak havuz kenarındaki '*ı; altından geçtiler, büyük | lı.: merdivene - yaklaştılar. —| H * boylu akağa gayet yavaş Ki ltsimli adımlarla yürüyor- elliydi ki onun bu hali Ma- Di Minirlendiriyordu. 'ıxıı sefiresi olduğunu söy- bu kadının acaba nesi vardı? M hakaret mi görmüştü? hlk)_ıv.. mi etmek istioyr- 'İr zarara mi uğratılmış! ı%*'an çatılmıştı. Gözbebekle- Müthiş bir kin ve hiddet Bacaklarında &, Yabi bir geriliş vardı ki ha- HBetede 5 BU İ 'de ise akağanın önüne ge- Ve basamakları dörder dör- 4#'“'”"" Öa , Salona girdikleri zaman 'ylu adam, başını geriye çe- s0l eli ile, «biraz bek- | ıı,'—uıma gelen bir işaret ve- | İ Gülardan birine daldı. Kadın Z timedi, bekledi. ve bir iki | İ A sonra yüzündeki çatıklık- | '*m%' kalmadı, hatlâ neş'eleni- | b. Zira o ana kadar gayet ağır | h., TP ile cereyan eden bayat, | k_l_ boylu adamın arkasından kas | kapı tekrar açılınca bir - | u“"' değişivermiş, sür'atları- l ı:zk-mı Halid Ziya Bey güler | N Seri ve geniş adımlarla Ma- | A Yaklaşıp, İ n::*dı bu ne sürpriz! | Ve uzattığı eli öperek - ' S Elmişti; N A'Zıı.lınnııx öğrenmek be- 'ı;,.j'ı tidden büyük zevk ola - | "“hız:(' Şahane tarafından kabul İstiyorum Mösyö Halid ulanıyordu. '&,.;'Vib 1912 sarayı hümayu- | Edib ve centilmen bı:k k | | Ş büyrete favırla başını eğerek; | GEÇMİŞ GÜNLERDE | ir Fransız Sefiresi Sultan Reşaddan Ne İster ? ar İçin Savuracağımız Kazmalarda Dikkatli Olalım! o Sultan Reşad — Bu arzu şimdi zatı şahaneye arzedilir efendim.. - dedi -Siz bi- raz odamda istirahat etmek iste- mez misiniz Madam? Bu tarihte İstanbulda, Trakya - nin bir kısmı üzerinde, Anadolu, Suriye, Irak, Filistin, Maverayi Erdün, Hicaz ve Necid'de hüküm- ran, Tunus, Misir ve Kıbrıs üzerin- de - Mefrüz ve lâfzı murad halin- de de olsa - hakkı hâkimiyı di ti ber- 'am olan padişahın adı «Si Mehmed Reşad Hanı Hamis» Yaşları 26 yıl öncesini bilmeğe müsaid olanlar, yahud yakın ta- rih etrafında kulak dolgunluğu o- lanlar bu zatın 1905 - 1917 Türki- yesinde Allahlık rekorunu kurmuş olduğunu bilirler. Sultan Reşad, kendi halinde yaşıyan ve bilhas- sa Mahmud Şevket Paşa — vak'a- sından sonra eti ül bir kudret ve salâhiyete malik bulunmıyan bir devlet reisi idi. Hayatı sara - yında Mesnevt okumakla, rakı iç- | mekle ve kendisine uzatılan kâ - ğıdlara okumadan imza atmakla geçiyordu. Dünyanın en yıpran - mış vücudlu. adamı olduğu da muhakkaktı. O halde? Fransız se- firesini, sabah sabah, Dolmabah- çe sarayına koşturan sebep ne ©- labilirdi? Sultan Mehmöd Reşad Madamı bekletmedi. Üç beş dakika sonra Fransa cumhuriyetinin Osmanlı İm- paratoru nezdindeki büyük elçii S. E. Bompard'ın muhlerem zev- | celeri huzura kabul edilmek şere- fine nail edildiler. Bundan 26 yıl önce cereyan &- den bu hâdise, o tarihte İstanbu - lun yüksek muhitlerinde, bühas- sa diplomasi mahafilinde bir hay- li alâka uyandırmış, hattâ bazı de- dikodulara da sebebiyet vermişti. | Acaba Madam Bompard, ihtiyar padişahtan ne aramıştı? Herhalde bir Fransız müessesesine bir im- tiyaz koparmış olmak için saraya koşmuş olamazdı, zira bu padişa- han böyle bir salâhiyeti olmadığını vi LTERLE ŞEYTAN Volter; papaslarla kilise aley - hinde neşriyat ile meşgul bulun- duğu sırada şeytan, birdenbire karşısına çıkar, Elindeki kalemi i- | şâretle sorar; — O kazmayı niçin aldınız?. — Malüm a... Kiliseleri yık * mak için — Acab! Buna ne kadar za - manda muvüaffak olabileceğinizi ümid ediyorsunuz?. --Ben, şeytan olduğum halde bunca senedir bu - işe çalışıyo - Tum, 'bir türlü muvaffak olamadım. Siz, on senede muvaffak olacağı- nuza beni temin edebilirseniz, bu vazifeyi size bırakacağım... BAYANLA BESLEME Bayanın kocası vefat ettiğin - dan siyahlar giyinmiş, matem tu- bir robla gezdiğini grüyor, hid- detleniyor ve: — Detol karşımdan, diyor. Giyecek koyu renkli bir robun yok mu?, — Var, fakat niçin giyeyim?. — Bilmiyor musun? Kocam ve- fat etti. | — Canı cehenneme! — Hek çu delinin söylediği sö- ze bakın... O, şimdi cennette se- fa sürüyor. — Demek cennette sefa sürü - bilmemezlik edemezdi. Hâdisenin sırrı bugün çözülmüş bulunuyor. 1932 de Lozandaki Türk! mufrahhas heyetine dahil bulunan bir münevverimiz bir kabul tes- | mi esnasında Madam Bompard'la tanışmış ve sabık Fransız sefiresi o gün Sultan Reşadı niçin ziyaret ettiğini şöyle anlatmıştır: dstanbulu ne kadar - severim bilseniz... Kocamın selir olduğu günlerde en büyük zevkim, kenden uyanıp bir arabaya bin- mek, Fatih, Edirnekapıya kadar gitmek, yani cami avlularına bir işkemle atıp oturmaktı. Çok defa (Devamı 7 inct sayfada) Buz Tabut İçinde Yatan Bir Kadın Nevyork Sergisinde Ziyaretçilere | _Gösterîlen A caibliklerden Bir Tanesi Daha Nevyork sergisinin elektrikle l hareket eden, söz söyliyen, iş gö- fen adamından sonra en ziyade dikkat nazarı çeken şey buz tabut | içinde yatan kadınmış. Bu güzel kadın, çırçıplak S0 - yunuyor, cam ve içerisi buz dolu bir tabuta giriyor, yirmi bir da- kika, sanki bir kuş tüyü döşekte imiş gibi yatıyormuş!. Tabutu doldurmak için her ge- ce 2,000 kilo buz sarfedi Cür'etkâr kadın, tabuti ne giriyor, buzların üzerine uza- nıyormuş. Seyirciler, etrafında dolaşıyor, seyrediyorlarmış. 21 dakik« geçince'çıkarılıyor; bu se fer hakiki bir divan üzerine ya- tırıliyor, alkol ile vücudü oğuş- turuluyor, rom gibi, konyak gibi- içkiler veriliyormuş. İnsan, buzlu bir su içinde par- mağını beş dakika tutamaz, do - nar. Bu kadının 21 dakika boz i- çinde yatması hayrete- değmez mi?. Bazan vücudü morarıyor, ka- tılaşıyormuş. Fakat güzel kadin ses çıkarmıyor tahammül ediyor- muş. Ne yapsın! Hayat bu... Ge- çinecek. Para kazanmak, hayatı temin etmek kolay de; yor, siz de siyahlar giyinip ağlır | yorsunuz. Deli ben değilim siz - #iniz, bayan!. MERAKLI HIRSIZ Adamın birini hırsızlık cürmün- Gen mahkemeye verirler. Hırsız- lık; şâhidlerin şehadeti ve hırsı - zın itirafı ile sabit. Hükim, cezayı tayin edecoği sırada hırsız der ki: — Avukatım, rahatsız olduğu için gelemedi. Hükmü haftaya bi- rakınız, rica ederim... — Hırsızlık, şahidlerin — ifade- leri ve senin ititafınla sabit ol - du. Avukatın gelip de ne diyecek? — Ben de, ne diyecek diye me iğim için hükmün tehirini rica ediyorum!. rak et Faydalı Bilgiler: Tu un Faideleri Çay lekeleri, biraz tuz ile oğuşturularak silinirse hemen kaybolur. Tuz, diş tozu olarak da kul- lanılır. Diş elerini, kuvvet - lendirir, dişleri beyazlaştırır. 250 gram su içerisine konu- lan 2 kahve kaşığı tuz insa- ni derhal kusturur. Zehirlen- me vak'alarında bundan çok istifade edilir. Tuzlu su, göz ağrılarına da iyidir, Mendiller, ipek kordelâlar tuzlu su İle yıkanır ve nemli iken ütülenir ise çok parlak görünür. KAVUNLAR NASIL MUHA- AZA EDİLİR?. Pek olgun ve ezik olmiyan kavunları, içerisi ince kum veya talaş dolu bir fiçiya koy- malı, rütubetli - olmıyan bir yerde saklamalı. Bu suretle bir, iki ay muhafaza edilebi - lir. DOMATESLERİN MHAFA- ZASI Çürük olmıyan domatesleri bir kavanozun içerisine yer- leştiriniz. Domatesleri örte - €ek derece $u doldurunuz, su- yun sekizde biri nisbetinde sir- ke ve tu e ediniz. Sonra üzerine 1, 2 santimetre' kadar zeytinyağı dökünüz. Kava - nozün ağzımı. kalın bir kâğid- la örtünüz. Domatesler uzun müddet dayanır. | | | yor. Besleme kızın, açık renkli | HRLERADAAD aDED (İMİZAH) Affednvcarum J 'Savdiği Kızı Terk Eden Vefasız Delikanlı, Onur: Ağlıya Ağlıya Paris gazetelerinin birinde o - kuduğumuz şu acıklı vak'ayı ay- nen naklediyoruz: «Filip, on dokuz yaşlarında, ki- bar bir aileye mensub yakışıklı bir delikanlı. Üniversiteye devam ediyor. Sınıf arkadaşlarından gü- zel bir kızla dost oluyor. Bu dost- luk büyüyor. Sevişiyorlar. Küçük bir apartımanda dört sene pek tatlı bir sevda hayatı geçiriyor . ş «Filip, tahsilini bitiriyor, diplo masını alıyor, Allesinin yanına diyor. Bir ay sonra ıevgılıımm yanına döndüğü zaman: — jan, diyor, sana birşey söy- liyeceğim. Bu sözümün seni mü- tecssir edeceğini, yelse düşürece- i biliyorum. Fakat çaresiz... Allemin arzusunu ypetine getir- mek mecburiyetindeyim. Beni ev- lendirmlek istiyorlar. Genç kadının Tengi sararıyor, dudakları titriyor, gözleri bula - niyor, Ağlamamak için cebrinefs Prenses Margaret - Roz 9 Yaşıîı— Bastı İngiltere Kralı Majeste altıncı Jorjun küçük kızı Prenses Mar- garet - Roz, ağustosun 20 inci gü- nü 9 yaşına basmışlır. Büu münasebetle Majeste altıncı Jorj küçük Prensese altın bir bi- lezik hediye etmiştir. Bileziğin ü- zeri pırlantalarla süslüdür. Ana Kraliçe Meri de güzel bir robla muhtelif ayakkapları he- diye etmiştir. Hemşiresi Prenses Elizabete gelince o da: Tebrik için gelen küçük — arkadaşlarının — filmini çekmiştir. Bu filim, ayni gece ve- | rilen ziyafetten sonra büyük sa- londa gösterilmiştir. Mangaret Roz geçenlerde sa« rayın bahçesinde dolaşırken, kö- peği havuza atlamış, o da köpeği | Kör ederek soruyor: — Sana almak istedikleri kızı seviyor musun?, — Hayır!. Ayaklarile yazı yazan, yemek yi- iyen bu çocuk he- nüz yedi yaşında- dir. Avustralya -« nın Sydney şeh » rinde doğmuştur. Bir gün ansızın kollarına fele gel- miş. — Hastaneye kaldırmışlar. i Doktorların bü- tün — gayretlerine rağmen — çocuğun kolları odun gibi katı ve hareketsiz kalmış. Fakat küçük ço- cuk, müteessir ol- mamış. Ayakları» nı, elleri yerine kullanmağa baş - lamış. Şimdi hiç zah - met çekmeden a» yaklarile kitabla- zını, gazeteleri tu- tuyor ve okuyor, yazı yazıyor. Ye- meklerini, üzerine dökmeden yı- yor, bazan saçlarını da tarıyor. Bu küçük yavrunun bu hali, Sydney halkının alâkasını, merâ- kını uyandırmış. Her gün hasta- neye yüzlerce ziyaretçi geliyor. çocuğu görüyorlar, hediyeler ge- #Fransız milyonerlerinden Möş- yö Oktav diyor ki: — Hayatta muvaffak olabilmek için biricik çare şudur: Mütehas- sıs olmak!.. Muhakkak bir müte- hassıs olunuz da ne mütehassısı 0- lursanız olunuz... Mösyö Oktav «Ekmek kırıntıla- yı mütehassısıdır!...» Gülmeyiniz, şaka etmiyoruz. Bugün Mösyö Ok- Fontenblö'de bir şatosu, lüks oto- boğuluyor zannederek arkasın - dan güzelim elbiselerile suya at lamış ve köpeği çıkarmıştır. Mar- garet Roz gayet iyi yüzmesini bir lir, mobilleri var. Bunları nasıl kazan- dığını şöyle anlatıyor: - Hayat sahasına atıldığım za - man ne moslek tufacağımı düşün- tav'ın Pariste büyük bir konağı, | Olduğunu Haber Alıncec «Filip yalan söylemişti. Çünki bu kızı görmüş, .çok güzel sevimli bulmuştu. , (Devemi 7 inci sayfada) Ve - Ayaklarile YazıYazar Yemek Yiyen Çocul Bu Çocuğu Görmek örmek İçin Her Gün Hastaneye Yüzlerce Ziyaretçi Geldi tiriyorlarmış. Zenginlerden biri, ölünctye ka dar göçinmesini temin edecek bl. para vermeyi vâdetmiş. Bazar şerden hayır gelir, derler. Doğ Tu.. Fakat mini mini kolsuz bı halinden memnun mu acaba?, Ekmek Kırıntıları Yüzünden Mil- yoner Olan Bir Adam Muhakkak Bir Mütehassıs Olunu: da,Ne Mütehassısı olursanız olunu: düm. İlk evvel toptan paçavra ti careti yapmayı tasavvur ettim. Fa kat, bunun için en azı 100,000 frar sermaye lüzımdır. Ben de ise hji para yoktu. Bir gün aklıma bi gey geldi: Tokanta garsonlarını müracaat ettim, müşterilerden ka- lan ekmek kırpıntılarını bana sat maları teklifinde bulundum. Mem nuniyetle kabul ettiler. Bu suretle topladığım kırpıntıları, şehir ci varında domuz, tavuk ve tavşar besliyenlere satıyordum, ümidi min fevkinde para kazanmıya bat ladım. Depolar açtım. Bugün, bü (Devamı 7 inci sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: