15 Ağustos 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

15 Ağustos 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

.GKAF — 15 AĞUSTOS 1988 Parasız Harb Olur mu? 1914.den Evvelki ve Bugünkü Almanya Umumi Harbin Başlangıcından Evvel Almanyanın Silâhı ve Parası Vardı. Şimdi Öyle Değil! Her işin para ile gö ukvegm: dair herkeste doğru yanlış - bir takım fikirler vardır. Yalnız mü- hakkak olan birşey varsa pararın birçok iş gördüğüdür. Tabil harb de öyke. Harb için Üç şey lâzımmış: Bi- Tipcisi para, ikincisi yine para, üçüncüsü de yine öyle imiş; der- ler. Şimdi ada merak edi- len bir mesele de mihver devlet- derinin harb h_uırlıgı için Bu da parasız olmadı. A:many. para sarfetlikçe ediyor. Bütün bunlar malüm. Halbuki umumi har onra Almanyada mark düştü, paraca çök buhranlar ol- başına geklikten bugüne — kadar gürültülü buhranlar olma- dı. Almanya 934 denberi silâhlan- makta ve Hitler de o zamandan- beri malüm Versay muahedesi - nin her maddesini birer birer yır- tıp atmakta devam etti. — Fakat neden dolayı Almanyada bu ka- Gar korkunç devam edip dururken para buh- ranı çıkmıyor, mark düşüp yu- varlanmıyor?. Avrupada iktısadi ve mali me- selelerle megeul olan muharrir- lerin uğraştığı yeni meselelerden biri de budi Harbin ancak para ile yapıla - cağını söyliyenler için bu pek düşünülecek bir noktadır. Harb para ile oluyor da harb, hazırlığı acaba parasız mı olu - yor? Bu mümkün müdür?, Bil - hassa Almanya için kendisine lâ- lanma masrafları | Bankalarda paralar sayılıyor zım olan mevaddı iptidalyeyi pa- | ra vergrek barieden getirtmeğe | mecburdur. Birçok eşya yaparak harice satacak, edindiği para ile yine mevaddı iptidaiye alarak İş- liyecek. Bötün bu harb hazır - lıkları parasız olmuyor. Fakat Al- manya böyle büyük büyük mas- raflara karşı elzem olan parayı nereden buluyor?. Yeni gelen Avrupa gazetele - rinde bu bahsin pek kurcalandığı görülüyor. Şöyle ki: raftan Almanyanın il vaziyeti fena olduğ ediliyor, her gün muhtelif mem- lektlerin matbuatında türlü türlü rakamlarla Almanyanım vaziyle- tindeki kötülük anlatılmak iste- HIZ Suda Yeni Bir Rekor Kırılacak Bugün yeryüzünde. su üstünde obili ile saatte iyor. Fakat rekorumu ken- pel'dir. Kan 200 kilometre k: Kampel daha hızlı gidebilmek için sularının durgunluğu e meş- | hur olan Jrant'de Hurten gölü- nü seçmiştir. Leman gölünde sa- atle 220 kilometre hız bulan Kam- pel, suları daha rakkd olan bu gö- de 225 - 230 kilometre hızla gide- ceğini kuvvetle ümid etmektedir. Kampel, otomobil sür'at reko - runu da uzun seneler elinde tut - muş olan sporcudur. — Hayır.. Tabii.. Bugün olmaz!.. Bir kaç gün içinde! Ben nasıl olsa yine burada kendi vaziyetimi idare ederim. Aklıma paşaya koştuğum şart geldi. Kafamın içinde şöyle bir şey düşündüm: — Hastalanırım!.. Cahit te düşünüyordu: — Hile nasıl olabilecek?. Ben de bir saniye önun gibi daklım, düşündüm! — Nasıl?., Nasıl?.. Nasıl?.. Birdenbire aklıma geldi. Cahide: — Ben buldum... — Paşaya çok sıkıldım. Biraz gezmeğe çıka - | hm.. Derim. Merakla takip ediyordu: — E?. £ — Çıkacağımızı yine Ulviye ile sang haber im. Gideceğimiz yerde beni beklersin, He- 'm paşanın yanından kaçar, hazır bir otomobile verdiri | biner savuşuruz. Geniş bir nefes aldı: — Burası neresi olabilir? Ve,. Yine kendisi cevab verdi: — En mükemmeli Tarabya. Ben iyi bir otomo- ee en hızlı giden adam Malkalm Kam- İ; niyor, hem de yine her gün Al- manyanın alabildiğine silâhlandır na dair yeni malümat geliyor. Almanya varını yoğunu bu uğure da sarfediyor da ondan denecek. Şu halda, diyorlsr. Almanyaya karşı mutlaka tedafül bir birlik teşkil etmeli; diyorlar. Çünkü Almanya böyle silâhlandıkça di- ğer uzak yakın komşuları da sl- lâhlanıyor, pek çok masraflara giriyorlar. Bunun altından kalk- mak ise bir gün imkânsız olacak- tir. Almanya ise mali ve iktısadi vaziyetinin gittikçe fenalaştığını belli &tm çalışarak parasını top tüfek için Ssarfediyor... ve t bütün bunlar acaba Al- €n para bulduğu meselesini halletmiş oluyor mu?. Acaba 914 den 918 sene kadar süren dör senelik dünya harbin- de para denilen şey nasıl bir rol Yirmi, yimni beş sene e bakımak lâzım geliyor. O zaman harbe girenlerin hiçbiri parasız değikli, Çünkü ellerinde- ki para 1le harbi devam ettirebil- lbuki o zamanları daha unutmamış olanlar pekâlâ bilir- ler ki 914 de Avrupa harbi çıktı- ı zaman bunun olsa olsa ancak altı a Trebileceğini, On ra bülün harbeden dev in ne dile etlerin yoksulluğa düşerek parasızlık - tan harbedemiyeceklerini ileri sürenler vandı. Vekayi bunun ak- rdi ve istikbali keşfede- rek şu şöyle olacak, bu böyle ola- cak diye hüküm vermek kolay değil, Umumi harb daha — çok devam edebilirdi. Şu şartla Ki Almanyanın elinde daha bir çok ihtiyat altın bulunsaydı. yahud cenebi parası olsaydı. Çünkü an- sini göst eak bu sayede haricden kendisine (Devamı 7 inct sayfada) bille beklerim. Sahilde birraz gezinti yapmak ister- sin. Hemencecik beyaz mendil göreceğin otamobi- le atlarsın. Ben arabanın içinde saklıyımdır.. kemmel değil mi?.. Ben de: Mü « — Mükemmel. Dedim, sevindim. Fakat, <hissi kablelvuku» mu- dur, nedir, tam böyle zihnimden: — Nasıl oldu da paşa bu kadat bizi yalnız bi- raktı?, Diye geçerken dışarda gürültülü ayak sesleri öl- du, Ve daha ben kendi sualime kendim cevap bu- lup veremeden kapı birden açıldı. Paşa en önde idi, telâşlı bir sesle: — İşte efendiler.. Dedi. Arkadan bir adam görünüyor ve hepsi birer birer odanın içine doluyordu. Bir merkez memuru, iki komiser, bir iki polis, İMERAKLI ) S EYLER İSVEÇ KRALI 5 İNCİ GÜSTAVIN | YAPTIĞI KIYMETLİ BİR HALI İsvöç krali 5 nci Güstav, tenis oynamakta olduğu kadar halı yap- makta da ustadır. Bunu, Stokholm'de teşhir olu- nan kıymetli bir halı ile isbat et- miştir, Kralın 1838 mayısından ilk kânun ayına kadar çalışmak su- retile vücude getirdiği bu halı edi- den bir şaheserdir. Mütehassıslar: «san'atın bütün inceliklerine vükıf bir usta elin « den çıktığına şüphe yoktur, Bil - hassa düğümleri büyük bir ince- likle yapılmıştır...» diyorlar. hAĞEEAYA ÇOĞ Garbi Afrikada, Gron sahili ile İngilizlerin Siera - Lone müs - temlekesi arasında bulunan bu küçük cumbhuriyet, 1882 de İngi- liz ve Fransiz hükümetlerinin mu- vafakati He tesis olunmuştur. MEKTUB ZARFLARI NE ZAMAN İCAD OLUNDU? Mektub zarfları 1846 yılında Edvin Hili adl bir İngiliz tarafın- dan icad olunmuştur. PRENSES JÜLYANA BİR Holanda Kraliçesinin kızı Pren- ses Jülyana ikinci bir çocuk da- ha doğurmak üzeredir. Bu sebeb- den tayyarelerin beş kilometre- lik bir saha dahilinde saray ci - varında uçmaları yi tir. Çünkü motör gürültüleri sesi son derece rahatsız etmekte- dir. EKZEMA Halk bu hastalığa tuzlü bal- gam, çakmak temriye azma- ma, gece yanığı da der. Vücu- dün her tarafında - çıkabil! © kadar iltihablı olmadığı gi- reti de az olur, Yalnız İ kaşıntı verir, bazan sathı kabuk bağlar ve içinden bulanık ve sarımsı bir mayi a- kar. Bünyevi teşekkülleri - rizalı olanlar, lenfavi mizaç o- sanlarda görülürse de, ekse- riyetle irsidir. Hastalığı yalnız haricen de- ğil, dahilen de tedavi etmek lâ- zımdır. Ekzema kabukları tır- kla koparıldıkça yara eşele- hir, büyür, tedavi uzar. Ekzemalı © kuvvetleni lâ bünyesini ir, Çmuılır yırturpu şurubu içirmeli bahçelik, kırlık mahallerde tebdilihava ettirmelidir. Bün- ye tedavi edildikten sonra, ya- ralar da haricen merhem ve pomadalarla tedavi olunur. İl- tihab olursa, patates, veya ni- şasta ve pirinç unundan yapı- lacak müleyyin lâpalar koy - malı, bu lâpa günde iki Üç defa| değiştirilmelidir. 1mam, hiç tanımadığım bir kaç adam ve Nedim Bey Nazmi. Herkesin ağzından bir İâl çıkıyordu: — Allah.. Allah.. — Paşa Hazretlerinin refikaları Hanımefendi ha. — Ne cesaret?. — Güpe gündüz, herkes ayakta iken?, — A. Çocuk sen dünyayı deyneksiz. köy mü zannetti — Rerzalet.. Daha bir sürü lâf. Ben de ne olduğunu bilmi- yördum. Birdenbire alıklaştım. Cshit de benim gibi idi, O da ne olup ne bitti- Binin farkında değildi. Şaşkın şaşkın kalabalığın yü- züne bakıyordu. Fakat, merkez memuru Cahide l Yazan: K. NEDRET I (Dünkü sayıdan devam) Maarif Vekâletinden geliyordu. İmtihanı birincilikle kazandığımı, bir kaç güne kadar hareket etmek için hazırlanmam - bildiriliyordu. Deli gibi oldum, sevinçten odanın ortasında parmaklarımı şıkında - tarak, göbek atarak oynadım. Ar- lih bana da gülüyordu, ben tik ti de istediğim şeyleri bundan son- ra alabilocek, ben de başkaları gi- bi yaşıyabilecektim... Hemen o akşam eski bavulumu dolabdan çıkardım. Çok eski; bununla Avrupaya gidilmez diye düşündüne Yenibir valiz alacak param yoktu. Nihayet baba yadi- “gâri eski halıyı satmağa karar verdim. «Yetmezse cepteki saatl de oku- turum» diyordum.. O akşam, tam bir sükünet ve rahatlıkla yattım... Ertesi günü, eski ve güveli halı- yı İlk rastladığım bir aceme kor- ka korka uzatlım. Dikkatle mua - yene etmeğe başladı. <Ah, diyor- dum, boş liracık verse ne olur san- ki?» Halıcı gözlüğünü burnunun üzerine indirirken: *Otuz nasıl delikanlı?» diye sar- du. Otuz mu, acaba yanlış mı an- lamıştım? Kekeliyerek, «Hani baba yadizârı da.... bildim. Bu sefer de: » diye- «Darılma canım. kırk olsun..» de- mez mi? Demek ki bir paçavra sandığım bu halı bir antikaydı? Hulâsa azizim, bir ağustos sabahı İstanbul sisler içerisinde uyurken trenim demir rayların üzerinde ön- ce yavaş yavaş kaymağa. daha sonra gittikçe artan bir hızla iler- lemeğe başladı. Heyecan içerisindeydim. Haya- tımda ilkdefa böyle uzun bir yolk culuğa, hem de bir Avrupa yolcu- luğuna, çıkıyordum. Her sarsıntı beni, çocukluğumu, gençliğimi ge- çirdiğim topraklardan biraz daha uzaklaştırıyordu... Her şey gibi, orada da ilk saat- ler çok eğlendim, yavaş yavaş bu zevk ve heyecan kayboldu; yeri- ne yolculuğun kasvetli ve ağır bu- lutu çöktü. Sabahtan akşama ka - dar kanepede ya okuyor veya iki kişilik yeri tek başıma işgal etti- Bim için, uyukluyordum. Yolculuğumuzun son gecesinda, tren Avusturya topraklarını geç- mek için bütün kuvvetiyle yol alı- yordu. Akşamın alaca kazanlığın- da, bir nur ve ziya şehrinin silüeti gözüktü. Yaklaşınca muhteşem bir garin üzerinde elektriklerle, şu a- * u akşam Jaymetli BEŞ HASTA VAR ——— Yazân ; Etem İzzet DENİCE yordu. — Sus!l, diler, Koluna giren ılar. şanın yüzüne: — Yaktın beni alçak!. Der gibi dik dik bakıyor, dişlerini dehşetle sı- kıyordu. Ben bağırdım: — Onu nereye götürüyorsunuz? O benim nişan- hm. Merkez memuru ve.. İmam döndüler, hain hain yüzüme baktılar. doğru ilerledi, polisler de hemen koştular, çocukca- AünL Bi di ee | kıyordum, loğlu Çifte Saraylar Sinemu Bahçesinde M[İNIR NUHEDBIN B Kıpı Cumhuriyet Matbaası karşısındadır. ğızın iki koluna girdiler. Merkez memuru sanki bir bırsiz, bir cani ile karşı karşıya imiş gibi söyleni- — Be herif, sen ne cesaretle Hanmefendi Haz- retlerinin odalarına kadar girdin?. Cahit cevap verecek oldu, Diye bağırdılar ve kötü kötü söylendi? | — Şimdi kafanı patlatırım! Ve.. Yumruğunu havalandırdı. İmam: — Cürüm tamam. Hepimiz de buradayız. Diyordu. Cahidi daha fazla bekletmek isteme- Cahidin nedense hiç sesi çıkmıyor, yalnız pa- Cahit de ayaklarını direttir — Ne oluyorsunuz?, HAYAT BU teş yazılar okunuyordu: Wien... Dalmışım... Ne kadar zaman geç- ti bilmyiorum. Kapı vuruldu ve kırmızı şeritli kasketiyle bir şef- dötren göründü. Yer bulamıyan bir yolcunun kompart: yere oturması için müsaade isti - yozdü. Tabif kabul ettim. Biraz sonra, iki küçük valiz taşıyan üni- formalı bir hamalın ardından uzun boylu, zerif bir kadın göründü. Demek 'ki yel arkadaşım bu ka - dındı? Hemen yerimden fırladım, hafif bir selâm verdikten sonra 0- turdu. Kampanalar, düdük sesle- ri ve trenin tekrar rayların kuca- ğırda süzülmesi. Saatler geçiyor... Ben cama ba- fakat dışarı değil; zi- Ta biraz ilerde oturan o nefis ka- dının silüeti oradan mükemmelen gözüküyordu.. Bir kitap okumak- taydı, Sigara içmek için müsaade istedim, ve bir tane de kendisine ikram ettim. 'Tuhaf bir bakışı var- dı. dudaklarını kıvırarak teşekkür etti ve aldı. Konuşmağa başladık.. İsmi Sezarinmiş, Amerikada doğ- muş. Almanyaya tahsil için gitti- Bimi anlattım. O da bana Balkan- larda yaptığı seyahat intibalarını söyledi. Vaziyetleri kibar ve zen- | gin bir kadın olduğunu açıkca bel- | Ti ediyordu... Münihte ayni otele indik... Erte- si gün ben. konsoloshaneye git - tim, ancak akşam üzeri dönebil - dim. Halbuki o gün de şehri bera- 'ber gezecektik.. Geldiğimde bek- liyor buldum. Kendisinden af di- leyince; imandaki boş) - — r sİştir, affedilecek ne VAf v_, di. O gece şehrin en iyi YfT y gittik. Gece yarısından #0 nerken olamobilde, dudı”f'; za aşk, ilk busesini damla akıttı. - - DALGA UZUNLUĞU İT.AG. 19,74 m. 15195 Kes. ? İT.A.P. 31,79m. 9465 Ke$. 1639 m. — 138 Kek BUGÜN Saat 12,30 prigram. Sâst 1238 Türk müziğl Rast peşrevi. 2— Lem'i *0 şarkı: Sazın gibi sinem Lem'i - Nihavend şarkı: y çıkarırdım. 4— Kemençe İ ö— Reoşat Erer - Nihavend Aşkınla lben ey neveivan. -ç B man Nihad - Hicazkâr lere uzaklan bak, T7— Saz Saat 13. Memleket saat .ıyt" jans ve metooroloji habel! İ | Saat 1315 14 Müzik (K program - P1). Saat 19 Program. çi Saat 19,06: Müzik (Dan# ği - Pi). Sant 19,30 Türk müziği (W’ faslı), z p v ö T lK e T aAİ D Sant 20,15 Konuşma. Saat 20,80: Memleket sı::; rı, ajans ve m:ıwıula]l babtlğir Saat 2050 Türk müziği B sik eserlerden müteşekkil ram.) Saat 21,30 Konuşma veti hakkında - Doktor Muhit TÜ kan tarafından.) » 'Saat 2145 Neşeli plik]:;” Sazt 2150 Müzik (Bir takdimi). Pl. Saat 23 Son ajans ıııber“;'. . raai, ceham, tahvilât, kamb' nuküt borsası (fiat). g Saat 2320 Müzik (c.z»::'.; Saat 2345 - Zâ: Yarınki PT 1355 USi polisler-odadan dışarıya sürüp (Devamı var) 1357 Hicri Cemaziyelâhir ğ v TBiS, AY &, Gün 227, Hazir İ 1SAğ ustos SALI Ağustos 2

Bu sayıdan diğer sayfalar: