ON ngiltere ileDostları İngiltere Silâhı Eline Aldı İngi'terede Fikirler Son Bir Senede Hayli Değişmiştir Türkiye İle Yapılan Anlaşma Bütün İngilizleri Memnun Eden Bir Hâdise Olmuştur ngiliz matbuatı Türkiye ile İngiltere arasında aktedilen yeni anlaşmanın ne kadar bü- yük bir ehemmiyeti olduğunu tas- dik etmekte müttefik bulunuyor. Muhtelif gazeteler, mensub ol- dukları fırkaların noktat nazâr - ları ne olursa olsun İngiliz - Türk anlaşmasını tasvib etmek husu « sunda birbirlerinden — ayrılmıyor- lar, Türkiyenin dünya - politika sındaki ehemmiyetli rolü bu mü- le bir kere daha anlaşıl - latılmış oluyor. Şimdi - inüne gelen tel- nasci mış ve ye kadar günü Braf haberleri gerek İngiliz ve gerek Fransız matbuatının bu husustaki fikirlerini hulâsa ola- rük bildiriyordu Onun için bu neşriyata dair tam bir fikir edinilmiştir. Fakat diğer bir cihetin izahı lâ- eliyor: efkârı umumiyesinin şu son aylarda geçirdiği pek mühim tekâmül safhaları olmuştur. İn- gilterenin diğer devletlerle ta - ahhüdlere girişmesinde, münase- batı bu kadar ileri götürmesinde hep bu tekâmül safhalarını göz - önüne getirmek icab ediyor. İngilterede efkârı umumiyenin arzusu ve müzahereti -olmadan Her memlekette halka, gaz maskelerinin kullanılması tilmektedir. Memleketimizin de hemen her yerinde gaz kursları bu maksadla çalışmaktadırlar, Fakat İngilterede bu iş son derece ileri git- müştir. Şu dakika hemen her İnigliz valandaşının bir gaz maskesi var- dır. Yukarıki resim gaz maskesi ile alış veriş yapılman mümkün olaca ğımı da gösteriyor. —a — — aa — Ne oldu oldu. Hepsi geldi geçti. Şimdiye kadar yaptıklarınıza teşekkür ederim, Bundan son- de ihtiyaç kalmadı. Bu kadar, Karım yu- da yatıyor, yanına çıkacağım!, Dedi masasını bıraktı. yürüdü. O giderken. — Üç aydır bir şey olsaydı ortaya çıkarı muk ki; bu boş bir şeymiş.. Bundan zaten verecek param kalmadı. Paramm olsa da uğ- raşacak takatim yok.. Diyardu. Öteki de kızgın kızgın söyleniyordu: — Zaten enayilik bizde olmuş. Namuslu dav- randık. Şerefin dediği gibi her gün bir rapor uy- durup verseydik evini de satar, bize yedirirdi! He- rif karıda birşey olmadığını görünce bizi de savdı. Neyse ben bunun acısını çıkârır, yine senin par. ranı çekerim dok Amma bu yol başka türlü ola- caki, APATIMANA DÖNÜŞ Akşam yemeğinden sonca Gi ney: — Doktor yarın apartımana dönüyoruz. Dedi, ilâve etti: — Artık, ötelden biktim. Hem yapılacak bir Bürü işlerim var, Mi » TellârlarIa kunuşscağım. Doktor: L ZC A C T . o 0 S v Ü7 VAS Top başında İngiliz bahriye neferleri [ Çemberlayn hükümeti için Av- rupada herhangi bir ta: HERKES İÇİN BİR GAZ MASKESİ rişmek ımkânsızdır. Halbuki İn - giltere bugün yalnız Frunsaya karşı değil, Şarki Avrupaya — ve Balkanlara karşı da taahhüdlere girişmiş bulunuyor. Çünkü ef -» kârı umumiye hazırlandı vaziyeti görüyor. İngiltere için Avrupa işlerine seyirci kalmak mümkün olamıyacağı iyice anlaşıldı Mecburi askerliğin kabul edil- mesi de bunun ayrıca ve en mü- him bir misalidir. Artık İngiltecede yalnız büyük er halkı değil, abalar, r de Avrupa işlerinin nasıl gittiğine şiddetle alâkadardır. Ga- zeteler merakla okunuyor, radyo haberleri bekleniyor. hüde g- merakla | için alınan tedbirler isı gide alâkasını daha ar' «Hazır olmamız lâzım» diyorlar. İngilterede bir fabrikatör ça - halkın git- tıştırdığı işçilerine bir iki sual so- rarak demiş ki: Bugünkü Almanyanın dün- yaya hâkim olmak istediği fikri de misiniz? Eğer bu kanaatte is niz İngilterede mecburi askeri ğin kabulüne taraftar mısınız?, Buna işçilerin X. 63 ü evet di- ye cevab vermiş. Fakat bu fabrikatör bunu daha meeburi askerli imentoda usulü öğre- (Devamı ? inci sayfada) ——— IYOSMAİ aa VO İ6Ğ5 gazaşaanam 17730 ETEM İZZET BENİCK aa guuu - mnı birkaç gün kalsaydık. Sıcakların en baskını vakti, Büyükdere çok İyi. 'ccek oldu. Fakat, Güney ins: men bir elektrik ampulü göbi desile ya- aap işlettiği koca- alığı — Hayır. Ben dönece Deyince, Fazıl pinti bir yılgınlıkla hemen sustu: — Peki karıcığım!. Güney masadan kalkarken yine birden oturdu, sarki çok, uzun işten bunalmışların dayanıksızlığı ile: — Çok işim var çok. Düşündükçe bunalıyo - fum! Dedi, devam etti: — O gündenberi bunkaya uğramadım. Telâş içinde bir kasayı boşalttım, öbürünü doldurdum arara içinde he var ne yok hiçbirini bilmiyorum. İlk önce oraya gitmeliyim. O dağınık kâğıdları, | Mömleketin ber suretle müdafsası. armaktadır: | kabul edilmeden evvel sormuş. | ya atıldığını ve yüzerek karşı cihele | geçtiğini görmüş... Meraklı Şeyler GÜND BİR MİLYAR... merika ticaret mezareti tarafın- dan sinema ve sinemacılığa al | bir istatistik neşrolunmuştur. Hu ve- | sikaya göre: 1936 senesinde bütün dün. | yada 89,179 sinema salenu vardı. Bu | va yükselmiştir. | yekün 1838 de 9301 LE2A; Asyada: 5.5TI; | Afrikada ve orla Asyada: $56; Avusi- ralya ve Oseanyadakiler malüm değil. 1838 senesinde Avrupa memleket - lerinden: Fransada: 4,600; Almanyada: | 6.706; İngilterede: 3,006; İtalyada 4.040; | 1305 tid: İrtandada: 20 | tanda: 170; Türkiyode: 120., | Buna 3,000 | zesli olmak — üzere 20 Bin Rus sinemaları İle Oscanyada lunanlar da ilâve edilecek olursa, dün- yada mevced. sinemaların — yekünu | 120,000 olduğu anlaşılır. Bu sinemalarda bin kişilik yer bu- lundağu ve her seansla üçle İkisinin işcal edildiği farzodilirse yüz milyon seyirel eder. Günde bir milyar hasilat.. ZIRALI MI, PALAS Bil?. İngilik harb gemilerinde ber türlü | konfor vardır. Arka tarafı yüksek rül- beli zabillere mahsıntur. — Fevkalâde mefruştur. Banun yanında küçük xa- bitlerla yerleri vardır. Mürettebat, büyük kamaralarda ya- tarlar. Her neferin bir karyolası, kü- gük ve madeni bir dolabı vardır. Kü- gük zabitler yemeklerini küçük sofra- karda yerler. Birçak düş salonlarımev- cuddur. Her gün sabahları çay, kah- va, kakao, #ada, rom verilir. Müret « tebalın, koltuklarle, kanapelerle döşeli itirahat salonları, piyanoları, kütüp- haneleri vardır. Boş zamanlarıni, — yemvi gazeteler, | haftalık ricaleler okumakla geçirirler, Meps bu kadar değil. Mer cece BİRA VE LİKÖR NE ZAMAN ——— İCAD Ol Arkeoloğlar, eski Mısırlıların arpayı tahmir ederek biraya benzer bir içki yaptıklarını söylerler. Bira, Şal Şimal milletlerinin en çok kullandıki ri bir içki di Fakal hemen hepsi bu- nu, başka başka tanelerle ve üsüllerle Golleri Cervisia diyarlardı. Fransizca «Cervolser kelimesi sonuncusundan alınmıştır Ki 16 mca asra kadar, muhtelif biralara verilen isimdi. Goloralılar ve İspanyollar birayı, - zun müddet taze olarak mühafara için bir usal bulmuşlardı. Fakat, buna na- BÜ muvaffak oldakları mechul. — Zira Biranın ekşimesine müni olan Ömür. olu 15 inel yür yılda malüm değildi. Sidr yapmak san'atı Fransaya Bis- katyenler tarafından zetirilmiştir. On- lar dablöstriyenlerden bugünkü Nor- mandiyalıların ecdadından öğrenmiş - | derdir. — | Sidr 14 üncü yüz yılda komşu mem- lekellere yayılmış ve büyük bir rağ- bet görmüştür. TAVŞAN YÜZER Mİ?. Tavşanların, tazıların takibinden kur- | tulmak icin saçrıyarak kaçlığını bili - yorduk. Fakat, yüzdüğünü — doğrusu hatıra bile getirmiyorduk. Meğer lavşanlar, sıkıya celdiler mi suya dalarlar, ördek gibi yüzerlermiş.. Bünü nakleden bir avcıdır. Bir nehrin üzerinde ve allı metro yüksekliğinde bir köprüden geçerken bir tavşanm su- | mağı faideli buldu. | ki.. İstanbula HİKÂYE DALG[N SEVDALI I Yazan: REŞAD FEYZİ H idayet İzmirde işini bitir- mişti. Artık İstanbula dö- necekti. Ertesi günü cuma idi. Bir vapur vardı. Fakat, pa- zar sabahı kalkan vapurla hare- ket etmoği daha muvafık buldu. Yalnız, ertesi günü kalkan vapu- ra yelişmek üzere bir karısına, bir de metresine iki mektup yaz- İkisinin de hatırını hoş etmek, hiç birini da- rıltmamak lâzundı. Karısına şöyle yazdı: «Pazar sabahı kalkan — vapurla İstanbula hareket ediyorum. Be- ni özledin mi?. Bilsen seni ne ka- dar çok aradım.. Seni sevdiğimi, genden uzak kalınca daha çok a- rayorüm. Beni - karşılamak . için rıhtıma gelmek zahmetine 'kat- lanma.. Çünkü, ben İstanbula iner inmez, doğruca yazıhaneyo gide- ceğim.. Görülecek müstacel isle- rim var, Akşam yemeğini senin- le Parkotelde yeriz. Gece, saat 21 de eve gelirim. Seni alırım. Bera- berce gideriz. Gözlerinden öpe- rim.. Metresine de çöyle yazdı: «Canım sevgilim. Bütün günlerim seni özlemekle geçti.. O kadar sabırsızlanıyorum ayak — basacağım dakikada, hayata yeniden doğmuş kadar mes'ut olacağım. Pazar sa- bahı kalkacak vapurla hareket e- diyorum. acenteden vapurun rıh- tıma yanaşacağı saali öğren.. ve beni bekle.. seni mutlaka rihtim- da karşımda görmeliyim. Sana anlatacak çok şeylerim var. Şim- dilik Allaha wmarladık. — Gözle- rinden öperim.» Hidayet mektupları yazıp bi - tirdikten sonra, zarfları sıkı sıkı kapadı, yapıştırdı. Kendi elile gö- türüp postaya verdi, Artık içi rahattı O gün akşama kadar İzmirde gezdi. İşlerini bi- tirmiş olduğu için, üzüntüsüz eğ- lenebilirdi. Çalgılı bir gazinoya itti. Geç vakitlere kadar içti, eğ- amına yana- #ıyordu. Hidayet güvertede, yol- cu karşılamağa gelenler arasında metresi Leylâyı arıyordu. Rıhtım çok kalabalıktı.. Merdiven uzatıl- mış, yolcular çıkmağa başlamış- tı. Fekat, Hidayet, Leylâyı hâlâ görememişti Canı sıkılıyordu. Ba- vulunu aldı. Aşağı indi. Rihtim ü- zerinde sağına aoluna bakarken, birden karısı Zehra ile gözgöze gelmesin mi?.. Hidayet şaşırmış- tı. Zaten kızgındı. fakat, belli et. memeğe çalıştı. Zehra koşarak kocasının yanına geldi Elini sık- tü — Demindenberi güverteden bakıyorsun, bir türlü göremiyor- san, dedi. - Mendil - sallıyorura.. hattâ Hidayet Hidayet, diye ba- ğiriyorüm.. hiç oralı değilsin.. Hidayet, biç bir şeyin farkında değildi. Lâf olsun diye: Doktor Kâbüğu içine çekilen bir kirpi gibi &- zile büzüle: tahvilât.. — Çok bir şey değil. Birkaç bin altın. Biraz da Cevabını verdi. Güney bu sözleri köndi soru- suna karşılık bulmadı. — Birkaç bin altin, biraz da tahvilât. O kada- Leylâ kuşandı. hazırlardı um, dedi, belki,| çeyrek saat güzlerim hep seni a- rıyordu.. — Nasılsın Hidayet!.. — Çok iyiyim.. Sen karıcığım.. — Ben de öyle.. Yolculuk ra- hat geçti mi?.. — Çok rahat.. Fakat, sen yanım- da yoktun.. seni çok özledim.. Hidayetin kafasının içinde bir takım muammalar belirmişti.. Bir iki defa yutkundu, sonra: — Peki amma, Zehra, dedi, sana rıhtıma kadar zahmet etme, gel- me, diye yazmıştım.. Zehra, birden şaşkın bir halde: — Anlamadım, dedi, gel, bekle diye yazıyorsun ya... Bunadın mı Hidayet?.. Hattâ mektubun çan- tamda.. İşte. Zehra, asabiyetle çantasından mektubu çıkardı. Ko- casına uzattı. Hidayet, kâğıdı eli- ne alıp açınca, beyninden vurul- muşa dönmüştü. Her şeyi anladı. Yanlışlıkla — metresine yazdığı mektubu, karısının ismini yazdı- ği zarfın içine koymuştu. Eyvah.. Demek ki.. Metresi Ley« lâya da karısına yazdığı mektup gitmişti. Bereket versin ki, iki- sinde de isim yoktu.. Hidayet birden vaziyeti değ'ş- tirdi: — Yok yani, karıcığım, dedi.. Yorulursan gelmese idin, diye dü- şündüm.. Tabit geldiğine iyi et- tin.. Seni karşımda görmeseydim, acaba hasta mısin, diye üzülecek- tim.. Ah karıcığım.. Seni ne ka- dar seviyorum.. İzmirde, bütün ge- celer seni hatırladım.. Bir an ev- vel işimi bitirip dönmek için öy- Beraber yürüyorlardı.. Rıhtım- dan caddeye çıktılar. Bir otomo- tahvilleri, banknotları, altın torbalarını bir sıra: sına koymalıyım. Doktor, alik alık Güneyin yüzüne bakıyor, hiç gözlerini bile kıpırdatmadan onu dinliyordu. Gü- bu dinleyişten de huylandı. Birden şımaran, kabalaşan, sözünde büyük güvenlçr tasarlıyan, ka- ba kaba soran, hoyrat konuşan sondan görmüş - «ötın tavırlarını andırır bir durumla birden dok « tora yüklendi — Sana da bir alıklık hastalığı geldi galiba?, Ne söylesem bön bön yüzüme bakıyorsun. Ve sesini biraz daha yükseltti: — Söylediklerime cevab versene, Doktor kızardı bozardı, kıvrandı, ikindi, &i - kındi — Ne istedin?, Dedi. Güney yine çalımlı idi: — İstediğim bir şey yok. Bankada nen var, nen yok. Onları söyle. vi ben de biliyorum. Senden öğrenmek istedi - Him sayısı. Kaç altın, kaç liralık tahvilât, ne kadar Yenknot Fazıl yutkuna yulkuna: | — Altı bin kadar altın, yüz beşi biryerde, on — | iki bin liralık tahvilât, en beş bin liralık da bank- not var. Dedi ve bunu söyler söylemez birden yerinden kalktı ve hemen Güneyin ayaklarına kapandı. Genç kadın ayaklarını çektikçe o sarılıyor, gözle- rinden yaş akrta akıla, hırlar gibi söyleniyordu: — Karıcığım sana yalvarıyorum, 'bana kıyma. Ben yaşarken o paralara dokunma.. Beni öldür, on- dan sonra da ne İstersen yap. Seni seviyorum. se- nin için deli oluyorum. Senin için nekadar özver- lik lâzımsa hepsini yapmaktan çekinmiyorum. Bü- tün apartımanlarımı, gelirlerimi ve en son kasamı sana vermem de bunu gösterir. Ancak sana yalva- zıyorum, ben sağken bunları ne sat, ne harca. (Devamı var) bile atladılar, Eve doğru yollabi” yorlardı. Hidayet, karısını daril” mamak, başka bir hisse düşürmi” mek için, mütemadiyen man yapıyordu. Fakat, içinden de, Leylâyı dÜ şünüyordu. Demek ki, Leylâ, b? gece, saat 21 de evinde Hi bekliyecekti. Parkotele gidip * rada yemek yiyeceklerdi. karısını nasıl atlatacaktı? bugün İzmirden gelmişti.. (Devamı 7 irci sayfada) Ankara Radyosu BUGÜN 18.30 Program. 1835 Müzik (operet müziği - Fik 19 Konuşma. 19,15 Türk müziği (Pamıl heyeti)- 20 Memlekel aat ayarı, ajans meteorolaji haberleri, 20.15 19 Mayıs Milll bayramına # bususl programa, Musahabe, şilr ve St | zik, 2115 Esham, tahvilâi, kambiye * mukut ve ziraal borsası (flat). 2126 Neş'eli plüklar. R. 2120 Müzik (Riyasetl Cumhur f ” Tarmenik orkestrası - Şef: HL F. 22,30 Müzik (Opera aryaları - Fih 28 Son ajans haberleri ve program. BBAS - 24 Müzik (Osaband - Pi YARIN 1330 Program. 1435 Müzik (Bir konarto - Pt). M Memleket saat ayarı, ajans Ğ aneteoroloji haberleri. 1410 TTürk müziği, 1— Nişaburek peşrevi, İ Ziya paşanın Nişaburek semmi” b (Ey gül ne acep), 3— Fiya paşanın Nişaburek semp * dsiz (Bin zeban söylersin). 4— Fahire Fersan: Kemençe tak * simi. — Ahmet Ra simin Rast şarkı: (Y gönlüme bir hali perişanıma bak)- 6— Ali Rifat Beyin Nişaburek (Meylodip bir). T— Nişaburek saz semakl. 1440 Müzik (Nes'eli plâklar » PP 1530 Mülli küme müsabakaları Ü? Mayıx stadyomundan naklen). 1358 Rumi Mayıs 6 Gün 199, Hızır M 's CUMA T T Vakitler | Vsai 58. da, 4 39 1387 Hiert Reblülevvel Ezini sa di 916 Güneş Öğle 12 10| 447 İkindi 16 07| 844 Akşam | 19 23 | 12 00 Yatsı 2115 | 1 52 İmsak 7 10 2 33