Bir caddenin hâli | Caddede hiç dağılmıyan bir yanık lâstik ve benzin kokusu vardır V.Yayaların yaya kaldıkları kaldırımlar Yazan: MAHMUD YESARİ Ba'sbenı caddesı, Beyoğlunun sayılı “k caddelerindendir. Kalyoncu ile Taks'm meydanı ara- W dadaki bu, tatlı meyilli, genişçe, dos. v yol, otobüs yoludur. Taksia Moydanından Tepebaşına inecek oto- " NO0 'lerin d yolu orasıdır. Ackı nakil Ountaları da bu caddeden ge eeler. Ba cadde güstün her saalinde ka- 'Baktır. Balıkpazarından kıvrlip ta Tal Te doğru şöyle bir yürürserir bu İş- £ caddenin iki yakasındalı dükkân- ha tezgâhları da şöyle bir-gözden Btçiriniz: Hepsi de, çifte semaverli, gramo Nlu, radyolu, caa yak.» kalıve, Küfcleri, tablaları. mostra'acı Kal. lara taşmış manavlar, Hepsi de buz dolaplı, - içki satah, Sadan fazla türüncü, Benzin deposu, Garaj, " Çamurluk tamircisi, Yedek âlât ve edevat satam elek - #rikçi, Teswiyeci, Mtik tamircisi, Kaynakcı. Ktrafınıza bakarken bu yolun vo- Bu, büyük bür meydana, modern bi - Ailarla donanmış yepyeni bir mahal- değil; bir endüstri sitesine çıka- Sak sanırsınız. | Caddedeki garajlar, tezgühlar, ta- Hürhaneler, sabahın sekirinden akşa- | * yedisine kadar hummalı bir faa- çalışır. Yalnız caddede değil, Ot sokaklara kadar yayılmış, dağıl- M olân kaynakçıların, “tamircilerin Kürültüsü, hiç dinmez. ç Mahalle arasında tamirhane, ima İithane olur*mü? Bunu bilmiyorum. | Bildiğim birşey varsa, oksijenle ya- Bilan kaynakları; tahta, madeni çe- kicler, balyorlarla düzeltilen çamur- ar, çeşit çeşii tam'e sesleri, hasta- yataklarından, çocukları uyk - t ! - limaninda batan bütün gemiler fıkarılmış olacak l'Amısn limanının temizlenme- e hışhndı.zım yazmıştık. kn Limanın sığlaşmasına sebeb o- batık vapurların çıkarılması eksiltmiye çıkarılmış, fakat ib çıkmadığından bu işin Deniz İcaret Müdürlüğü tarafından ya- ası kararlaştırılmıştır. e::_nçun hafta, liman mütehassısı | GÖĞ Tufanin nezareti altında n kişiuk bir dalgıç ve işçi gru- Amasraya giderek önce men- z'vk önünde tamamile batmış Nuıq Şahin vapurundan — işe lmışlırdu Umumi Harb $- iinda batmış olan bu. vapur M-ıınmık süretile kısmen çı- llzııısıır Bundan sonra Riz> —M"Yumı başlanacaktır. -Bütün _hllm 121 gün içinde bitirilmiz Caddede, hiç dağılmıyan bir yanık düstik ve benzin kökusu vardır. Dinmiyen taktaklara, motöc gürül- tülerini de etmek — lüzundır. Çünkü dingili kırılan, motörü sakat- lanan, çamurlukları erilen otomobil- ler, kamyonlar, kamyonetler, moto - sikletler, caddede, —ara sokaklarda, at oynatır gibi manevra yaparlar. Bu maânevralar, caddeden, hiç dur- ive madan geçen otobüsleri, otomobilleri | şaşırtır. Caddede her dakika bir kaza tehlikesi vardır. Bu görünür kazala- ven savuşturulmuş olmaları, şayanı hayrettir. Tesviyeci dükkânlarının sehpaları, bazan kaldırımlara da çıkarılır ve Kahvelerin gramofocları, radyo » ları; tamirhanelerin, tezgâhların tak- taklarile yarış ederler. Ve kahve ön- lecine atılan ökemleler, yühe kaldı - rımları yayalara haram ederler. Şehir içinde, tamirhaneler, imalâr- baneler, halkın huzürünü kaçırıyor. unları şehrin dışına atmak ta ol maz. Ne yapmalı? Görünen şu mahzurlar var 1 — Seyrüsefer müşkülleşiyor. 2 — Halkın sükünu, hururu bozu. luyor. 3 — Yaya yürüyenler sıkıntı çeki- yorlar. 4 — Büyük ve işlek caddenin man- zarası bozuluyor. Bu mahzurları önliyecek çareler bulunamaz mı? Elbette bulunur. Caddenin bugün- kü vaziyeti. bir günde hâdis olmuş bir #ey değldir. Bürün o dükkânları, ter. "Amerika'da | Eski garib Yasaklar Birleşik Amertka Cumhuriyet- leri eski kanunları gözden geçir meğe ve birçoklarını değiştirme - ğe başlamıştır. Çok eski zaman - larda konulan, pazar günleri d niz kenarında eşeğe binmenin yasak edilmesi gibi, artık manası kalmamış birçok yasaklar, kal - dırılacaktır. Çarşamba günleri Noel günü etli böbrek y şamları saat sekizden $0 ar satıcılardan, fındık müstesna olmak sakt Papaslar, rerikli takk yatamıyor ve evlerinin duve et yemek, ek; ak- Fa sey miş âlmak, ya - iyerek Tının dişinda top oyniyamıyo: di. Bu yasaklara artık izin veril | ceki | acaba — ihtiyaçlar mı toplamıstır? İhtiyacdan fazla, yol üs- | tü olmanın kolaylığı, bu vaz yeti do- gâhları, oraya, iBurmuş olduğunu kuvvetle tahmim e- | diyorum. Dükkün ve tezgâhlar için kolaylık amma, halk için tehlike. Tarlabaşı caddesinden, — etrafı dikkatle bakarak ağır ağır geçii ğer yalanım, yanlışım varsa, sözleri geri alacağım. Belki ben, fazla vebi seslerden ve görünür görünmez kı zalardan, tehlikelerden, boşuna ür » | küyorum. Fakat iyi ve temiz niyetlerle düşündüğüm için, kusurumu bağışlı- | yab'lirsiniz! | /— MARMUD YESARİ | bir insanım; İngiltere ve Avrupada merak uyandıran hâdiselerin faili.. Başkalarını nasıl aldatdığını anlatıyor! Bu adam kendine teselli noktası olarak şunu bulmüş: Dul kadınların, fakir adamların, yetim çocukların paralarına ilişmedim !.. Bir çok kimselerin emniyetini kazanarak ellerinden — paralarını alan ve sonra bu zavallılara kendi hallerine teessüf ötmekten baş- ka bir şey bırakmıyan bir takım adamlar her yerde vardır. Fakat bunlar herkesi nasıl aldatabili - yorlar?, Günkü herkese verebile- Cekleri 3 bir para karşılığında çok kür gösteriyorlar, Ondan de- Bil mi?., Fakat parasını veren ye çok kâr bekliyen adamın kaba - hati yok mu?. Onun kabahati az ve karşılık olarak çok şey bekle- mesidir. Demek ki meşru olmı- yarak bir kazanç arzusu var. İşte Londra gazetelerini bu - günlerde meşgul eden adamın ve onun aldattıklarınının - vaziyeti. Dünkü «San Telgraf» Spirodan bahsetmişti. Yeni gelen Londra gazeteleri yine ondan bahsedi - yor. Örada görülen yazıların şa- yanı dikkat birçok noktaları var. Sekiz sene ağır hapse mahküm edilen Spiro Londra gazetelerin- den birinde kendi hayatını yaz - maktadır. Kendisine asırlarca ev- vel İngilterede türemiş olan Ro- bin Hood ismindeki hayduda ben- zeterek tipikı onun masalı -olan masallarında söylendiği gibi dul kadınlarla - fakirlere - ilişmemek şartile — zenginlerin — parasını çarpmakta bir fenalık gör - miyen kirk iki yaşındaki Spiro ne ler yaptığını anlatarak diyor ki; —Zengin, fakir, hürmet edilen, hayatından memnun olmıyan kaç türlü insan varsa hepsi de kolay- ca, zahmet çekmeden zengin ol- mayı düşünür. Onun işin aldatı- lan kimselerin çoğu altının hul- yasile gözleri kamaşan insanlar « dır, Bir insan ki yüzde yüzden fazla kâr etmeyi düşünür, hem de bunu bir iki ay içinde elde et- meyi kurar, onun böyle bir ka- zancı nereden gelecek diye kike lüzum görmediğ anlaşıl - maz mı? Böyle bir kazanç buş - ! kalarının zararınadır. Meşrü ola- rak ne kazanabileceğini değildir. Başkalarının zararına da olsa kat kat fazlsile kazanmayı düşünen adam bu kazancın meşru olup ol- madığını muhakeme etmeğe lü- zum görmez. İşte beni hayrete düşüren en- ziyade şu olurdu: Bu çeşid bir adama kârlı bir teşabbüsten bah- sederek yakında kendisini zengin edecek bir histe senedi, tahvilât gösterdiğiniz vakit 0 bunu uzun uzadıya tetkike lüzum — görmez. Tahkik etmez. Halbuki başka bir şey satın alacak olsalar uzun u- zadıya araştırırlar, Benim kurduğum; yaptığım işin esası şu idi: Yeni bir şirket te - şekkül etmiştir, diyordum. Bu - nun hisse senedleri vardır. Fa - kat bunları hemen şu muayyen | olan zaman zarfında satarak sers mayeyi temin etmek lâzımdır, Bu hiseeler hemen satılacak olursa bundan hissedarlara pek büyük kârlar vardır. Zengin olmak ga- yet kolaydır. Bunu böyle söyle- yince zengin, fakir daha ince dü- şünmeğe lüzum görmeden inan- ı dırılabilirdi. | Yalnız şunu ilâve edeyimr ki be- nim hayatımda eğer iftihar edi - | leblecek bir taraf varsa o da şu- | dür: Hiçbir zaman dakir tabakanın saflığından istifadeyi düşürmedim. Bununla iftihar ederim, Daima zenginlerle alışveriş ettim. Çalı- şarak, uğraşarak bir parça para biriktirmiş olan fakir bir adamın, dul bir kadının, yetim çocuğun e- lindeki o azıcık parayı çekmeği hiç düşünmedim. Bunu pek al - çakça birşey sayarımiı, Benim müş terilerim - ki benim kurbanlarım diye bahsedilâyor - hep paralı adamlardır. Benim yüzümden et- | Hikleri zarar da öyle Büyük bir. şey değildir. Benim etde ettiğim Kazanç da azdır. En büyük kısma | başkalarımın geçmiştir. Çün kü işi 3uıulmık için para Sar - fetmek lâzım geliyordu. İşin içyüzünü bilenler vardır. Bunları susturmak için para ver- mek icab ediyordu. Bakınız nasıl: Meselâ garbi Afrikada hir al - tın madeni işletmek için teşkâ edilmiş bir şirketin hisse senedle. rini zenginlere satmak lâzım de- Üil mi?. Bir adam bu çeşid hisse senedlerinden 5,000 İngiliz liralık kadarımı satıyor. Ona yüzde 25 vermek lâzim!, Bana bu işi ge- tirip haber veren yüzde 12 bu- çuk verilecek, Kâğid basılacak, ilân basılacak, daha birçok mas- raflar edilecek. İşin içyüz lenler vardır. Bunları susturmak için para vermek lâzım. Netice- (Devamı 7inci sayfamızda) ü bi- ? —RAON TRTAHABR . *A EVDÜT. tâne YARIN NE OLACAK? Bu günden yarını öğrenmek merakı insanların en fazla arzu ettiği şeydir. Büyük Fransız ihtilâlinin mühim simalarının akibetlerini haber veren adam... Geçen yüz yılda Pariste Piyer dö Klerk adlı bir falcı vardı. Bu adamın bütün söyledikleri haki - kat çıkardı. Bazılarını nakledi - yoruz. Şarlot Korday ve Mara 1798 ve- nesi temmuzun 12 inci günü ak- şamüstü, şıkça — giyinmiş, fakat benzi solgun, gözleri ateşli bir genç kız, Viyö Ogüsten sokağırda kü- | | çük bir evin kapısından içeri dal- dı, hizla merdivenleri çıktı, oda- sına girdi. Derin bir nefes alarak kendini geniş bir koltuğa bıraktı Sokakta — büyük bir kalabalık yardı. Karanlık gittikçe artıyor- du. İşte o zaman «Şarlot Karaday» ilk defa olarak cesaretinin kıril - mağa başladığını hisseder gibi oldu. Bütün bütün beyhuda teşeb- büslerle geçirmişti. Evvelden ha- zırladığı plânı bir türlü tatbika muvaffak olamamış, değiştirmek | mecburiyetinde kalmıştı. Halbuki vakit geçiyordu. Biran evvel netice vermek lâzımdı. Parise, «canavar Mara» yı öl - dürmeğe gelmişti. Bu zalim a ma karşı büyük bir kin besliyordu. Bu kini gün günden — artıyordu. İntikam almak, adaleti yerine ge- tirmek istiyordu, Fakat Mara'nın yanına girebil- mek güçtü. Bu, genç kız ümidsiz- liğe düşüyordu. Her halde bir ba- hane bulacaktı. Canını sıkan şey bunun uzaması idi. Düşünüyordu. Bu — sırada, ay- nanın kenarına konulmuş bir kart | gözüne ilişti. Elini uzattı, kartı | aldı. Okudu. Bir daha okudu. Du- daklarında bir tebessüm belirdi. Sonra omuzlarını — silkti. Kendi kendine söylendi: «Şarlatanın bi- ri olsa gerek...> Âlim mi yoksa âdi bir falcı mı?.. Bu; «Piyer 18 Klerk» falcının reklâm için dağıttığı kar: lardan biri idi. gayıbdan haber verdiğini, geleceği bildiğihi iddia ediyordü. «Şarlot>' bu ihtiyarin — âdi bir falet değil, çok âlim bir adam ol- duğunu işitmişti. Bazıları, kiliseden tardohunmuy bir papaz olduğunu, zaruret içinde nca falciliğa bağladığını sö) ordu. Fakat nereden geldi; nasıl yaşadığını bilen yoktu. O, mahalle çocukları ve Kom « şuları için «büyücü papaz Piyer» idi, Herkes kendisini böyle tanı- yordu. Fakat, ne komşularının, ne de Şarlotun bildiği bir şey vardı: Bü ihtiyar, iki ay evvel sefil evinde Orlean Dükü Flipin ziyaretini ku- bul etmişti. Dük; ihtimal Kralın idamına rey vermekten mütevellid vicdan azabının sevkile falcının barab e- vine gelmişti. Falcı kendisini derhal tanıdı: — Asaletmeab, dedi. Büyük bir kalabalık ve birçok ölüler görü - yorum. Siz de aralarında bulu - nuyarsunuz. Ötesini - söylemeğe gesaret edemiyorum. Dük ısrar etti. İhtiyar falcı şu adlı bir | cevabı. verdi: — Kralın çıktığı idam sehpasına çıkacaksınız! Hakikaten Filip, ayni senenin 6 ilkkânununda idim olundu, Ve falcının dediği çıktı. Şarlot bunu hatırlayınca fal - cıya gitmek arzusundan kendini alamadı. Pek müşkülâtla evini buldu. Karanlık, pis bir odanın köşesinde yaşlı bir adam, masa - Tan üzerine eğilmiş, bir kâğıd paz çasına bir takım çizgiler çiziyordu. Genç kızı görünce başını kal - dirdi. Şarlot: — Dostlarımdan biri tatafından geliyorum, Bu dostum bugün ve- ya yarın mühim bir şahsiyet nez- dinde bulunmak niyetindedir. A- caba bü teşebbüsünde muvaflfak olacak mı? İşte bıınu anlamağa geldim. Dedi. İhtiyar hlcı. beyaz bir kâğıd uzattı, ve: — Dostunuzun isminin ve vaf- teşebbüs etmek istediğiniz işin bi rinci ve sonuncu harflerini bu kâ-, ıda sıra ile yazınız. Şarlot heyecanla şü cümlenin | Hlk harflerini yazdı; *Şarlot Korday, Jan Pol Ma - rayı 13 temmuzda hançerle öl - Mühim Bir kazanç 36 mllîo: dolar Disneys, yeni yaptığı ve Yedi cüceler» filmi yuz altı milyon dolar alacak. Şunu da söyliyelim ki Disney bu parayı, yalnız başına alacak değildir. Otuz altı milyon doları, ney'in kurduğu cemiyet, bir nevi kooperatiftir. Bu filmin masrafı 180 milyonu bulmuştür. Amerika gazeteleri, «Kar topu ve Yedi cüceler» in en mükem - Tael, en yüksek hasılatı yapacağı nı yazmaktadırlar. Hattâ Şarlonun son filimlerinin hasılat rekorunu da kıracağı küv- vetle tahmin edilmektedir. K, tiz adının ilk harflerini, sonra da | 800 arkadaşile paylâşacaktır. Dis- | Kai isik di dürmek istiyor. Muvaffak olabi. iecek mi?..» Falcı, bu kâğıd parçalarını bire birine karıştırdı, yine bir sıraya koydu. Birdenbire yerinden fır- dadı. Hayret ve korku ile bağırdı — Matmazel, cevabın ne oldu- ğunuü size açıkça söyliyemiyece - ğim. Zannederim büyük bir hata yaptınız. — Henüz yapmadım... Şu halde size çok — ihtiyatlı davranmanızı tavsiye ederim. Dos tunuz. teşebbüs edeceği işte büyül bir felâkete uğrıyacaktır. Belki dx ölecektir. Vakit varken bundan vaz geçiriniz, Şarlot bir cevab vermedi. İhti- yarın elini öptü, odadan çıktı. İhe tiyar arkasından bağırıyordu: Vaz geçin bundan!, Falcının Şarlot'a söylemek is- temediği cevab şu idi: .Mara bir hançer darbesile öle- cek. Katili de idam olunacak.. Şarlötun ziyaretinden az sonrı Rohespiyer de falcıya müracaat etmişti. İhtiyar, onun da falına baktı. Şu cevabı verdi: *Değerli — cumhuriyetçi, fakat katı yürekli ve merhametsiz bir adamın, rakiblerinin reyile kafa» sı kesilecek!. KORSİKALI ZİYARETÇİ 1790 da, ihtiyar falcı, bir öğlen üzeri, orta boylu bir delikalının geldiğini gördü. Etrafa şüpheli ve müstehzi na- zarlarla baktıktan sonra ihtiyarın masasına yaklaştı. Falcı bir zayça yapmakla meşguldü. Delikanlı bit müddet, daireleri, müsellesleri, rakamları, işaretleri seyrettikten sonra ismini söyledi. İhtiyar âli- min, doğduğu tarihi, meslekini de söylemesini taleb etmesi üzerine asabileşti. Gitmeğe davrandı. Pi- yet 10 Klerk; dikkatle kendisini süzdü ve sükünetle: — Niçin bu kaadr acele ediyan sunuz? Siz Korsikalı değil misinizt Kont Kagliostro'nun bundan on sene evvelki kihanetini işitmediniz mi?... Kont *Korsikalı bir delikanlı, milletis arzusile hükümetin - idaresini ele alacak, az sonra da kendini konsül ilân edecek...» demişti. Delikanlı, bu sözlere ehemmi » yet vermediğini, inanmadığını ima — eder bir tavırla çıktı, gitti Aradan dört sene geçti. Geneval Bonapart, İtalya seferlerindeki zw ferlerile büyük bir şöhret kazan- dı. Bundan istifade etmek, hükü- metin idaresini eline almak tasav: — vurunda bulunuyordu. İşte bu sı- rada ihtiyar falcının sözleri hatı- rına geldi. Evine gitti — Mösyö, dedi. Size mübim bir şey soracağım. Hemen ve kısa ce- — wab verebilir misiniz? Evet... Napolyon, aşağıdaki bulunan kelimelerin ilk harfle - rini birer kâğıd parçasına yazdı: «Korsikalı General Bonaparı, tasavvur ettiği hükümet darbe - sinde muvaffak olabilecek mi?..» İhtiyar, hesablarını — yaptıktan sonra şu cevabı verdi. «Tabta otu- ) racak. Fakat çok geçmeden İngilli — toplarile tahtından düşecek. Napolyon, bu sözleri büyük b heyecanla dinledi ve: — Size bir şey daha soracağım.. — Dedi. Pembe bir kâğıda şunları yazdı: *General — Bonapartın. karısı Jozefin Mari Roz...» İhtiyar, buna da: — «Çok yaşlı. Bonapartı mes'ud edemiyecek. rılacaklar...> Cevabını verdi. Napolyon o sırada çok sevd karısından ayrılmak mecburiye tinde kalacağını — işitince Yumruğunu hiddetle masaya vun du. Kâğıdların her parçası bir ti rafa dağıldı. Kendi de çıktı, giti Fakat, ömrü oldukça Ihtiyar cının sözlerini unutmadı... " cümlede — t