e/ Na — YN İ JESKİ bir Yezan : Şekaemn #—SONTFL CPP IAKŞAMCILAR -—78- F — 221İkincikânun 228 ğ akşamcının defterinden| Osman Cemal Kavaılı Tuuu Allah müstahakınızı versin be adamlar ben mi sizi orada bırakıp — Görmedim öyle şey !.. Biraz daha yürüdü; ötekiler de ar- kadan ağaçları kendilerine siper ya- parak onu takib ediyorlardı. Diyas- kolos'a giden yol üzerindeki bastan- larda çalışmakta olan ihtiyar bir bah- çıvana yanaştı : — Kolay gelsin usta !.. , — Eyvallah beyim !.. — Yahu, bizim arkadaşları kay - bettim, birtürlü bulamıyorum, aca- ba bu taraftan geçtiler mi dersin?.. — Bu taraftan geçti tek tük bir iki — Bizim arkadaşlar yedi sekiz kişi idiler, yanlarında kocaman bir ça - dırları, çalgıları, sopetleri, yaygıları, açılır kapanır hamakları, destileri, fıçıları, binlikleri, tencereleri, sonra bir alay rakıları, biraları, mezeleri filân da vardı. — Nereye gideceklerdi bunlar öy- k?.. — Nereye gideceklerini bilmiyo- rum.ben kendilerini kaybettim de şimdi onları arıyorum!, — Sen onları nerede kaybettin? — Nah şurada canım, Çamlimanın- dat.. — Çamlimanında mı, yanlış olma- sın sakın?.. — Yok canım, iyi biliyorum, Çam- limanında!.. — Çamlimanı burada değil kuzum, Çamlimanı Heybelladada !.. — Burası Heybeliada değil mi?.. İhtiyar bahçıvan gevrek gevrek gülerek: —| — Burası, dedi, Büyükada Büyük! Abdi Bey bir an durakladı, sonra: — Alay mı ediyorsun benimle?.. Dedi. — Ne alay edeceğim seninle? 'Ta- nımıyorsun sen koskoca Büyükada- yı.. Bak, çık şu tepeye göreceksin ki Heybeliada karşıdadır. Abdi Bey, kızdı, bağındı: — Haydi oradan bunakısen de!.. Ben adam buldum da köy soruyo - rum !.. Hiddetle yürüdü. Turhan, mua « vine: — Sen, dedi, dön de sandalı kolla, aşırmasınlar, ben de gidip onu geri- ye çevireyim !.. Biraz sonra, Diyaskalas meydanın- da Turhan, Abdiye sokuldu: — Vay Abdi Bey, nereye böyle yahu, bizi bıraktın da orada?.. Abdi Bey şaşırıp sevinerek : — Tüuu Allah müstahakınızı ver- sin sizin be adamlar!.. Ben mi sizi o- rada bırakıp kaçtım, yoksa siz mi beni? Neredesiniz ve herifler, nere- ye savuştunuz sabah karanlığında, hani öteki arkadaşlar nerede, çadır. ne oldu?.. — Merak etme, şimdi gider, hep- sini buluruz. Hem seni meraklandır- mak, hem de daha iyi bir yere ko- naklamak için onlar, sen uyurken erkenden pılıyı pırtıyi toplayıp Ar- şeniyüse senin papazın yanına çık- tılar.- — Allah Allah, bari beni de uyan- dirip bunu bana da söylemeliydiniz. sabahtanberi Bizl orum; r:Nc,40 Polis e- » kaçtım. herkes te yollarda benimle alay edi- iyor.Şimdi sen Arşeniyüsten mi geli- iyorsun?.. — Öyle ya, gece râhatsız etmiye kı- yamamıştık, şimdi seni uyandırmıya geliyordum. I Diyaskalos gazinosunun bahçesin- de şimdi sabahın şerefine birer iki- şer tane yuvarlamak ne hoş kaçardı, 'Turhan Abdiyi oraya sürükledi: — Gel şurada seninle birer ikişer Timonlu atalım! Abdi ağzı sulanarak: — Fena olmaz dedi. Lâkin burası |bilmiş olan sosyalist reisi Karlo Ro- İkatın diğer cephesinde şayanı dik- neresi, yoksa burası (Şafak) mı? — Tâ kendisi!!. — Fakat Şafak bahçesi denizden |leri işte yukarıda adı geçen Bagnol muştur. Sen Lâzar'da bulunan bu İdaha çok yüksek ve denize daha çok da olmuştur. Bu iki kardeşin cesed- | gizli silâh deposunda bir çok mitral- iyakın bir yerde değil miydi? — Sen galiba daha ayılmamışsın Abdiciğim, sözlerinden öyle anlaşı- hyor! — Ayılmamışım değil, benim bu İsabah adam akıllı tersim dönmüş birader, adam akıllı! Hani, şimdi sen beni buradan yalnız biraksan ben 'bu hal ile gidip de Arşeniyös'ü bula- bilirim, ne de Çam İHimanını! — Ne ise, aldırma da şuraya çök bakalım! Sabahleyin erkenden böyle vakit- siz düşen bu müşterilere garson iki İşişe mastika ile bir limon getirdi. Turhan gayet az ve seyrek içiyor, |buna mukabil Abdiye sık — içiriyor, arada bir kendi şişesinden de onun kadehine doldurarak kendi elfle: — Ocoh! Yut bakayım Abdiciğim, afiyet, şeker olsun! Diye ona uzatıyordu. ' Yarım saat bile geçmeden burada işişeler dördü buldu ve bunun ancak birini Turhan, ikisini tamamile Ab- di bey içmiş oldu Oradan kalkarlar- ken Turhan gaznodan yedek bir de iyüz dirhemlik aldı. Sonra oraya bir genç kadınla bir erkeği getirmiş olan çağırdı. Abdi beyle rükalinin yolunu tuttu. Turhan elin- ideki yüz dirhemlik şişeden de Abdi beye yolda susuz musuz bir kaç yu- İdum çekiştirtti. memen e imi l Fred Astaire (5 inelsayfadan devam duyarak danseder ve ayaklarının temposunun filmi cekilir.. Bazan bu Meçhul katiller ! ve ortada kalan cinayetlerin esrarı.. Fransaya korku veriyor.. Gizli teşkilâtın şimdiye kadar öl- dürmeye teşebbüs ettiği kimseler kadrosuna girenler belli oluyor.. Fransada Bagnoles de VOrne deni- len yer kaplıcalarile, sularile şöhret kazanmış, her sene bir çok yabancı celbeden bir yer olmuştur. Gizli silâh depoları ve gizli teşki- lât meselesinin tahkikat ilerledikçe bu güzel yerin de adı cinayet rapor- larında, katillerin adı arasında ya- zılıp çizilmiye başladı. İtalya'da faşistlerin düşmanı oldu- ğu için türlü türlü tahkikata uğra- 'yarak nihayet kendini Fransa'ya ata- selli ile politikaya hiç karışmıyan kım kat cihetler meydana çıkmaktadır. deşi Cabatino Roselli'nin öldürülme- leri nâsıl olup da yol kenarında bu- lunduğunu «Son Telgraf> bundan ev- vel yazmıştı. Fakat Roselli kardeşlerden başka lolarak eski Rus generallerinden Mil- ler de yine bu Bagnol'da ölmüştür. Miller ismibir zaamndır Fransız za- bıtasıntadliyesini ve matbuatını çok meşgul etmiştir. Fransa'daki beyaz Rusların Paris'teki başlarından olan bir general Miller vardı. Bu bir gün ansızın ortadan kaybolmuştur. Fa- kat bu General Miller.in yakın akra- basından diğer bir general Miller vardı ki, bu adamcağız da Paris'teki Miller'in ortağan kaybolmasından tam bir ay evvel, günü gününe, evet, tam bir ay evvel dünyaya veda et- miştir!, Bu ölüm vak'ası da yine Bag- nol'da olmuştur, Rus generalleri bu- rada toplanıp konuşurlardı. Bir Miller'in ölümü, diğer Mille - rin bir ây sonra ortadan kaybolması meselesi, şimdiye kadar-çok esraren- giz olmakta devam edip kalmıştır. Hatıra pek çok şüpheler gelmiş, fa- kat hakikat anlaşılamamıştı. Kaybo- İlan beyaz Rus generali Millerin bir mektubu tedkik odildiği zaman bu generalin el yazısı pek ustalıkla tak- d olunduğu anlaşılmış, fakat. dedi- Bimiz gibi esrar perdesi bir türlü kalkmamıştır. | Bir kaç a) |yük bir mesele olan katil Vaydman | tahkikatı sırasında bu Almanın muh- tıra defteri tedkik edilirken orada ve Bağnöl isminin geçtiği görülmüş- tür. Düt «Son Telgraf» Alman “Vaydman'ın gizli Fransa teşkilâtı ta- rafından da kullanılmış olması ihti- li Üzerine tahkikatın yeni bir İs- |tikamete girdiğini yazıyordu. Son gelen Parisli gazetelerin verdiği ma- İlümata göre, istintak hâkimi bu ih- |bir çok yaprakların kopmuş olduğu- (ğu takdire mazhar olamamış sirmalar İseslerin âyarı haftalarca sürer. En |timal üzerinde tahkikatı derinleştir- lufak bir ihmmal bir. saniyelik küçük | ektedir. bir teehhür baştan başlamayı tcab | Faşist düşmanı olan Kurlo Rossel- lettirir. Bu suretle alınan filmde ayakların | İsesi de müzik kadar kuvvetle ve açık olarak duyulur. Dahtediüie VOZ DAĞ Pai İsında dalma büyük bir ayna vardır. Oradan daima hareketlerini! kontrol eder. Ayna alıcı makinelerinin tes- hasır arabayı İyanyana arabaya oturdu. araba Yö- |N£ edemiyeceği bir köşede saklıdır. |liyi ortadan kaldırmak için Bagnol- da bir tuzak kuculduğu ve bunun 'Vaydman'a” yaptırıldığı - şüphesini İleri sürenlerin dediği şudur: Vaydmanın 937 muhtıra defterin- deki haziran ayının yapraklarından on kadarı koparılmıştır. Halbuki bu koparılan sahifeler Rosselli kardeş- lerin öldürülmesi günlerine rastgel- mektedir. İmerakı, arasıra ona sigara, elbise ve İpara verirdi. Acaba neden? Bunu öğ- ONU KiM ÖLDÜRDÜ? :: >mmm Fükat yinö Pârisli gazetelerin yaz- dığından anlaşılıyor ki, bü cihet no- 'nüz bir şüpheden öteye geçmemek te- dir. Rus generallerinin meselesile Russelli biraderlerin meselesi ve Bizli teşkilât işleri birbirine çok bağlı rünmekle beraber, Vaydmanın gizli Fransız teşkilâtı elinde Russelli Bizaderler aleyhine tuzak kurarak | onları ortadan kaldırdığını ispat ede- vek kat'i deliller ortaya çıkmamıştır. Buna mukabil, gizli teşkilât tahki - ,Meselâ yeniden gizli bir depo bulun- yöz, tüfek, fişek ve buna benzer her şey bulunmüuştür. Bulunan fişekler; 20,000 dir, Bun- dan başka 100 tane meşin ceket, 100 pantalan, 300 kuşak gibi bulunan gi- iy!cek malzemesinin 500 den fazla a- damı giydirip kuşatacak, - silâlharla techiz etmiye bol bol yeteceği hesab edilmektedir. Bagnol'da ölen Millerin acaba ze- İhirlenerek mi dünyaya veda ettiğin- şüphesi hatıra gelebilir, Fakat Ro ölümünde bu gibi şüpheleri kuvvet- İlendirecek artada kuvvetli deliller |bulunmamaktadır. Diğer taraftan, Fago isminde biri- nin gizli teşkilâta mensub olduğu hal- de birdenbire ölmüş olması da pek ziyade — nazarı — dikkati — celbet- mişti. Bunun evinde yapılan araştır- mâalarda bir takım kâğütlar bulun - müuştür ki, bu cepheden de tahkikatı ilerletmiye lüzüum görülmüştür. Bu | vak'a Nansi'de olmuştur. Bu şehirde yapılan tahkikat gizli teşkilâtın bu- ralarda bize faal bir rol oynadığını göstermektedir. Burada gizlice se - ferberlik hazırlıkları yapıldığı bir içok silâh depoları gizlendiği anlapıl- aktadır. (S İncl senfadan devemi /daima tamir eder mi? Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen, Tâyak oldu- var mıdır? — Ölülerin bazan meşbur oldukla- rı gürbde de, şarkta da vâkidir. Nite- kim Fuzuli, unutulmuş bir sima iken 'on dokuzuncu asırda yemiden şöhret aldı, sevgi ve saygı kazandı, Fakat bu nimete ermek her ölmüş kıymete nasib olmuyor, Olsaydı meşhur adam- Jarımizın listesi, şüphe yok ki, bu- günkünden on kat uzun olurdu. —- Sesli sinema ve radyo, gençler- (de okuma aşkını azaltıyotsa, bu işi, yeni nesli cezbetmek — suretile mi, yoksa kitabların cazibesine tesir yap- mak yolile mi görülüyor? — Yeni nesli okumıya; düşünmiye, ve iyiliği, güzelliği sevmiye alıştır- mak için sinemadan da, radyodan da istifade olunmak lâzımgelir. Bu lü- İzumun nasıl temin olunacağını dü- liyeye verir, e rim Bundan başka Marki'nin, çaldı- ği gerdanlıklarla geçindiğini isbat e- debilirim. Malüm ya, Marki, güya |düşüneeleri vardı. Bir muallim, zabi Yazan: Moris Löblan ölüp te yanına gittikleri zaman, 0- nun boynundaki gerdanlıkların ça- Tınmış olduğunu görmüşlerdir. Raul, omuzlarını silkti : — Demek, dedi, sence, Marki ger« danlıkları aşırdı, öyle mi? Blizabet Örnen büna itiraz etmedi mi?.. — Hayır, çalmadı. Sadece gerdan- hıkları Elizabet kendisine tevdi etti. Zira, bu gerdanlıklı söyleyeceği şarkının, dekorun üslübunu bozabi- lirdi. — Ya,. Sanra da Marki şatoya döndü ve onu öldürdü, öyle mi? Herkesin gözü önünde öldürdü de- ğil mif.. — Hayır, kendisi öldürmedi, fakat öldürttü. Raul sabırsızlanıyordu : — Fakat aptal, insan, sahte ger - danlıklar elde etmek çi sevdiği ka- ee B " M T A ea eai Nakleden:fa, — Doğru, fakat, ya bu gerdanlık- lar sahici ise !.. — Haydi efendim, bizzat Elizabet bunların yalancı olduğunu söyle - memiş miydi?.. — Mecburen ! — Niçin?.. — Çünkü Elizabet Ocnen evli Idi ve bu gerdanlıkları kendisine, met- resi olduğu zengin bir Amerikalı ver- İbüyük babasından kalmiş gizli bir vaş yavaş bir şeyler koparabildim. Zavallı çoban, dedim ya, abdaldı. Bir şeyler hatırlamıyordu. Yâlnız ara- sıra şarkı söyliyen bir kadından bah- sediyordu, kadının birdenbire düş- tüğünü söylüyordu. Fakat bir gün bu sırrın anahtarını cle geçirdim. Gasyu'nun. iptidal bir kolanı vardı. Bu kolan iİle görümün önünde, bir gün, uçan bir kuşu vurdu ve öldür- dü, Bütün mesele anlaşılıyordu... — Nasıl? — Nasıl mı? Gayet basit. Marki- mişti. Elizabet kocasına ve arkadaş- |nin adamı olan Gâasyu o gün, hara- larına karşı bu mühasebeti gizlemek benin bir köşesine oturtulmuş ve için böyle söylüyordu. Buna dair e- | limde mevcuüd mektublar var, Raul susuyordu. Klâra ellerile yü- zünü kapamıştı. Nihayet sordu: — Peki, cinayeti kim yaptı? — Hiç bir kimsenin meşgul olma- İdığı bir adam... Hattâ, şatada bu - lunmıyan bir adam.. Abdal, zavallı b p taşla vurulmuştu. — Bütün bunlar lâf!.. — Hayır, kat'iyyen hakikat. — var mı? — Var, — Yani? — Yani, polis beni yakaladığı da- tikada, derhal elimdeki dosyayı ad- Elizabet şarkı söylerken, kolanla attı-/ esirgemedi. miras aramakla meşguldür ve sık sık| İseyahat eder, İşte her seyahatte çal- dığı gerdanlıklardaki kiymetli taş- ları satar da döner, Halbuki, resmen ve kanunen bunlar benim malım dır, Elizabet Örnen'in varisi benden başka kimse yoktur... — Metelik alamazsın!.. — Olsun. Fakat Marki de hapse tı- | kılır ya!.. Marki bundan o kadar kör- İ kuyor ki, benim kendisi hakkında ne | |dereceye kâdar derin malümata sa- hib olduğumu bilmemekle beraber, şimdiye kadar benden hiç bir para Raul düşüne düşüne salonda dola- şıyordu. Klâra, kıpırdanmıyordu. Şim di Valteks, ortada elleri kavuşturul- muş, mağrur bir vaziyette duruyor- /du, Raul karşısında durarak dedi ki: (4 üncü sayfadan devami Müşterilerini dükkândaki çinko ma- saya yalnız cezbetmekle kalmamıştı. | ler bildikleri temin ediliyordu. Ne- ticede yaşı elliyi çalan sevimli dul, eski huylarını bırakmamıştı. Bu de- dikodular, talibleri endişeye düşü. rüyordu. Fakat Madam Bros bunlara hiç aldırmıyordu. Yeğeni için mühim veya bir hekimle evlenmesini tercih lediyordu. Kasabadaki üç noterden en mühi- mi olan Metr Grigonun baş yazıcısı patronun mevkili yasile yanıyordu. Lüsyenin az çak | Cmlâki vardı, fakat patronu 80,000 frank istiyordu. O halde Madam Bro- isun yeğenile evlenmesini tavsiye e- İdiyorlardı. Kendisi çok hafifmeşreb fakat serveli ağır siklette idi. Noter- liğin müşterilerinden olan Madam hakkında dönen dedikodulardan Lüs- yen habersiz değildi. O hukuk tah- silini Pariste yapmışlı. Kendisinin taşralı itikatları da serbest bayatla karşılaştıkça kuvvetini kaybediyor- du. Kendi kendine, halasının sefa- hatlerinden, yeğeni mesul değildir, İdiyordu. Çünkü bu serbestlikten isti- Jade ederek bir cürüm işlememişti ve bu, onun açık kalbli sadık bir karı ol- olmasına mani değildi. Halbuki noterlik için müracaat e- iden bir talib bulunduğunu patronu kendisine söylediği zaman, hâlâ mü- teredditti. Bu siralarda Matmazel Sesil'le halasının nezdinde bulunu- yordu. lif bahanesile derhal gitti, konuştu- lar, Lüsyen Paristeki hayatını ara- madığım, sayfiye hayatı çok hoşuna gidiyorsa da yalnızlığın cok ağır gel- diğini syöledi. 30 yaşındı ada- şında yatmak, aşçı yeme; nek, hiç de boş bir şey değildi. Metr G go ona noterliği bırakıyordu amma, bunun için de evlenmesi lâzımgeli - |yordu. kemmel evlenmelisiniz, de- di —Bunun — üzerine — Madam Bros, sizin gibi güzel, yakışıklı bir İdetikanlı için bu yorucu bir iş değilki. (Hem de Metr Grigo size noterliği de bırakıyor.. çok İyi, çok iyi n Ediblerle konuşmalar şünmek milli terbiyeden mes'ul o- lanlâra ald önemli vazifelerdendir. — En güzel bulduğunuz bir kıt'a bir beyit veya bir mısra?. — Fuzuliyi, Nef'iyi, Nedimi, Nabi- yi, Ragıbı, Şeyh Galibi, Ziyayı, Ke- mali, Hâmidi, Fikreti, Hüşimi, Yah- iya Kemal, Faruk Nafizi, Orhan Sey- fiyi, Yusuf Ziyayı yıllarca seve seve yit, veya mısra üzerinde sevgisini teksif etmesine imkân yoktur. Adla- rını saydığım san'atkârların bütün e- serleri bana güzel gelir. — Ayni intihabı bir de kendi va- zılarınız arasıpdan yapar mısınız? Kon suali cevabsız bırakan üstadın Şişli Halkevinde Neyzen Tevfik'in ibram ve israrı ile istirahat salonun- da okuduğu kıt'ayı hatırladım, Bu- İnu kendilerine de hatırlatarak ezbe- rimde olan o kıt'anın son suale ce- vab olarak yazıp yazamıyacağımı sordum. Muvafakat etti, Aynen alı- dideşkânı üzerinden, Tâ nuru hüda hâke hübut etti de- sinler, Üptür lebi renginini, isterse melâik, Namtısu ilâhiye sukut etti desinler, SABRİ ÇAĞLAYAN — Kimyager 'Tam idrar tahlili 100 kuruştur. Bilumam tahlilât. Eminönü Emlâk ve Eytam Bankası karşısında — Anlaşıldı. Sen âdi bir şantajcı- (dan başka bir şey değilsin. | Â (Devamı var) — * ZABiT KASKETİ Camcı, çarkçı ve diğerlerinin bir şey- | Ballolmuştur. Bu küçük kız da ne | Madam Bros kapıyı açarken: satın afmak hul- | Genç adam, bir çiftlik satmayı tek- |İsjnı okuyan bir adamım bir kıt'a, bir be- p L l di kendine. A İkıvraktı. Baş, diş, nezle grip, romatizma ve bütün larınızı derhal keser. İcabında günde 3 kaş© cti eaidi kulaklarına kadar kızaran — Sesil'a baktı. Giderken kendi kendine, her şey kadar sevimli, bir hiç için kızardır diye söyleniyordu. — Pazar günü öğleden sonranızı bizimle beraber geçirmiye gelin. He** de çiftlik için konuşuruz. Arabaylâ yortu şenliklerine gideriz, dedi. Lüs- yen sevincle kabul etti. Fakat taşlığa giden basamaklardan “inerken, port- İmantoda asılı bir zabit kasketi gör dü. <tuç Kllak müstahakkin: versindlli diye düşündü. İhtiyar kadın bir za- bitle düşüp kâlkıyor ve genç kız da i bunu biliyor. Demek ki, bu sulu he- rif evin içinde. Böyle olmasa kaskoti asılı durmazdı. Bu ne küstahlık. Kız> — İcağız için de feci bir ahlâk dersi. İ Lüsyen mahalleden bazı malümat soruşturdu. Şakacı komşulardan ma- idamın deimi âşıkları olduğunu öğ- rendi. O halde onları arka taraftan — tenha bir sokağa açılan arabalık ka- — pısından içeriye alıyordu. Yoldan geçenler, sokak kapısının camından —— kasketlerini görmeseler hiç bir şey- (den şüphe etmiyeceklerdi. Noter mu> —— avini: — Nasıl çok âşıkları var mı, diye sordu. — Haftada üç kişi geliyor. — Fakat bu bir kepazelik! — Evvelâ bir zabit var, onu şapka- sında ntanımak kolaydır. Bir tanesi de bisikletçi kasketlidir. — Onun kim olduğunu biliyor mu- z? — Vallahi bilmeyiz. Bahçe kapı- sından geçiyor. Kaç defa tarassut et- tik, görmek mümkün değil. Bir de Pen sokağının işkembecisi var. O kahve rengi melon şapkalıdır. Eski | âşıklarından, Cumartesi günü Lüsyen Madam Btos'a gitti. Pazar günü için kendi- sini beklememelerini söyliyecek ve —— bir daha bu eve adım astmıyacaktı. Fakat villâya girerken az kaldı ye- — re düşecekti. Bir melön, bir bisik: letçi, bir de zabit şapkası yanyans portmantoda asılı görmüştü. Acabi î Madam âşıklarından birini yeğenine mi devretmişti. Neş'eli görünerek kâ —| pıyı çaldı. Madam Bros kapıyı açâ- | rak onu Matmazel Sesil'in sakin bir halde nakiş işlediği salona aldı. Lüs- yen, amma da yaman insanlar ha, idiye düşündü. Bu çapkın kız şeyta- na külâhı ters giydirecek. Onları bir kaç dakika yalnız bir — raktıktan sonra, Madam Bros likör ve bisküvitle geldi. Bu nazikâne ikram karşısında Lüsyen kararından döne — mek mecburiyetinde kaldı. | Bu küçük kizla evleneceğime ken- — /dime metres yaparım, yukarıda bif /adam var, demek çok kalabalık olar — Ertesi gün geldiği zaman zabit şapr —| kasının yerinde durduğunu gördü, — nefretle baktı. Madam Bros sezmiş — gülerek: — Kaszkete bakıyorsunuz, değil mif ) dedi. Bunun burada ne işi var, diye İ 'hayret ettiniz galiba. Benim evim — İkasabadan uzaktadır. Bir yalnız ev- de tek başına iki kadın için çok güğ bir hayat, Önümüzden dilenciler, soyguncular sık geçer. Onun için jatt” darma zabiti bana eski şapkasını vef' — | |di Onu dışarıdan görünce hiç şap” |kayı bile çalmıyorlar, Her defasınd! değiştiriyorum. Bir şapka ve bir de | kasket koyuyorum. Kendi kendile- Â rine içeride erkek var diyorlar. Bü benim buluşum, " — Tuhaf mı buluyorsunuz? Bunü — neş'e ile Matmazel Sesil sormuştu: —| Pazar tuvaletinin içinde taze ve $ W | — Hayır matmazel, diye cevab vef di, kalbi bir sevinçle çarpıyordu, raz hızlı yürüdüm de. ) M.ATAKER — | ÇOCUK TİYATROSU 4 Cumartesi, Çarşamba 14 te ğ MAVİ BONCUK Yazan: Zeki Taşkın Müzik: P. Ege e alınabilir. ğ