Dünyanın sonu Ne olacaksa 1941 de olacak! Üç sene içinde hiç bir zaman harb Tehlıkesınden korkulamaz' 1941 senesine kadar Almanyanın deniz kuvveti arttikça artacak, İngi- liz donanmasile olan 96 35 nisbeti da- hilinde bir çok gerai yaptırmak müm. kün olacak. Ortaya bir şey atildı. Sanki geçen senelerin elimizden çektiği azmış gi- bi şimdi istikbale dair keha- net taslayanlar da üç sene sonraya bir çok şeyler atarak: — 1941 senesi!. O zaman ne ola - caksa olacak; diyorlar... Evet... gelecek bir 1914 senesi var. Fakat dünyanın üç sene sonra 1914 de olduğu gibi altüst olacağını iddia etmek hayli tuhaf olur. 1941 senesi bu zamandan o zamana kadar büyük devletlerin alabildiklerine silâhlan. ma programlarının varacağı bir ta- rihtir. O seneye kadar bir çok şey- Jer hazırlanacak. Çeşid çeşid harb | gemileri, denizölti ve saire ve saire., Fakat bundan 1941 de umu: Pazartesi günü akşamı Şehremini Halkevinde «mem leket geceleri» ad- h toplantılardan dördüncüsü ya - pılmıştır. Memleket mu - Bikisini, memleket âdetlerini, tanıt- mak gayesile tor- tib edilen bu ge- celerin sonuncu - su halk musikisi- ne tahsis edilmiş bulunuyordu. Evvelâ evin Dil, Tarih ve Edebi « yat Kolu Başkanı Baha Gökoğlu ge- ceyi açmış, top - lantının gayesini izah ettiklen son- ra Şehremini Et- noğrafyası mev - Aşık Seyfi zulu bir konferans vermiştir . |parçalar çalmış ve söylemiştir. Ken- man bir deniz anlaşması ya Konferansdan sanra Odeon, Sahi- İdisinin yazıp bestelediği Atatürk |Müvafık gördüler. Bu anlaşma: binin sesi, Kolumbia, plâklarına halk türküleri okumuş olan Kayserili A- şık Seyfi sazla bir konser vermiştir. Orta Anadolu ve havalisinin koş- ma, varsağı ve destanlarından terek- küb eden zengin bir programla kon- serine başlıy: ketin halk Tek Gözlü Mehib Ambai'ın idaresindeki kahraman KARTACALILAR'ı memleket içindeki bozguncular arkadan KARTACA MUHAREBELERİi İçıkacağını düşünerek şimdiden telâş 1 harb İetmek garib olacaktır. Telâş etmek Şehremini Halkevinde Saz konseri Tisimli koşma ve Karacaoğlandan o- kuduğu parçalar bilhassa alkış top- lamıştır. Oyun havalarından sonra Konseri, kalabalık bir halk kütle- Âşik Seyfi memle- |si alâka ile dinlemiş ve Âşık Seyfiyi I;mlm altında harb gemisi yapamı- ikisinden cidden güzel şiddelle alkışlamışlardır. ideğil, uyanık buulnmak; verdiği ders bu olsa gerek. zamanın veti hazırlıyan bir devlet de Alman- yadır. İyekün itibârile 91,000 tonluk bir do- nanmâaya maliktir, Fakat bu gemiler tamamile yeni tarzdadır. Alman mat- lümata bakılırsa 1941 senesine kadar 213,000 gibi bir miktara varacak harb gemileri yapılacaktır. Büyük hattı harb gemilerinden bahsedilmekte - ler: 122,000 ton saffı harb gemisi, 38,500 ton tayyare gemisi, birinci sı- 'nıf 30,000 kruvazör, 25,750 torpido ile torpido, 21,000 ton tahtelbahir. Almanların yeni yapılmakta olan gemileri vasati bir hesabla 934 de 55,000 ton iken git gide 72,000 tona çıkmış ve şimdi nihayet 100,000 to- nu bulmuştur. Öyle ki, 1941 senesin- de Almanya, tekaüd edilmiyerek tam surette hizmet eden ve yekünu 328 bin tonu bulan harb gemilerine ma- lik olacaktır, Bir de Almanyanın - İngiltere ile 935 de yapmış olduğu deniz anlaş- masını unutmamalı. Böyle işlerde ta- ildir ki, söz İngiliz diplomatlı kılırsa İngiliz donanmasınır mette bulunan deniz kuvvetin gemileri yapmasıma müsaade etmiş- İhlerdir. Versay müahedesinin ağır (Devamı 7 ne: sayfada) Sinemacılık tarihinin enr MUAZZAM filmi, 100,000 Figüran 10.000 atlı asker, 300 muharebe FİLİ — 50 yelkenli tariht harp gemisi sudan... Amma, bütün neş'em üzerimde idi. Ağabe- yimi gülmekten katıltıyordum. O da, güldükce beni kucağına alıyor, öpüyor, seviyor, kucağından indir- mek istemiyordu. Bu hal hoşuma gidiyordu. Dokuz en sene mütemadiyen hırpalanan, iztırab ve sefa- Tetten ba: bir şey görmiyen bir çocuk bu sevgiden şımarmaz mı?. Bir aralık ağabeyim yine: — Vicdan kalbim çok ağrımıya başladı. İlâcın hepsini içeceğim. Dedi. Beni kucağından indirdi. Masanın gözüne kilitlediği şişeyi çıkardı, eskisi gibi içmeğe başladı. Ben de ona açıdım: — Zavallı ağabeyciğim. de hastasın... Dodim, — Zaran yok, Böyle hastalıklar çabuk geçer.. Yalnız sen annene hiç bir şey söyleme, sonra me- raklanır da ölüverir... Diyordu. Ağabeyim, sön yudumu içince kalktı, usulca 0- danın kapısını kilitledi. Sonra, tekrar beni kucağına aldı. Bu sefer daha çok öpmeğe, hem de dudaklarım- dan öpmeğe başladı. Ben: — Niçin bu kad.r çok öpüyorsun ağabey.. — Seni çok seviyorum kardeşim... Cevabını veriyordu. Hele, ilk defa dudaklarım- dan öpüldüğümü görünce: — Peki., hiç beni dudaklarımden öpmemiştin. Dudak ölpülür mü?.. Annem de hasta, sen e) | ğ Diye sordum. Ona da: — E kızım Sağ yanağın ann&hin, .sol yanağın babanın Ben nereden öpeyim? Düdakların da be- nim olsun.. Dedi. Beni bu kadar gok öptükçe ben'seyiniyor, memnun oluyorum; — Ağabeyim beni annemden, babamdan çok se- viyor... Diyor, derin bir itaat, büyük bir haz içinde ©- na bol bol kendimi öptürüyor, kardeşlik muhabbe- tile mukabele etmekten başka hiç bir his duymu- yordum. Saniyeler geçtikce o, beni daha çok göğsü- ne bastırdı, daha çok sıktı, kemiklerimi'kıracak zan ettim. — Yapma ağabey acıtıyorsun.. Diye söylendim. Dinlemedi. Gözlerine baktım: Her Hitler i:e Ingliliz sefiri Sir Henderson konuşuyorlar, Kendisine mühim bir deniz kuv- | Alman donanması, bugün ancak buatının verdiği ehemmiyetli ma - | dir. Bu yekünü şöyle taksi medecek- | İdan ziyade İngiliz amirallerinindir. |Tar kıldı. Bu mevzula beraber de İngiliz amiralleri Almanya ile o za- îkh Cemilin merak ettiğimiz, f 35 nisbetini muhafaza etmek şartile İve tngilizler Almanların yeniden harb İsesini çıkarmadan dinliyen Şakir Ce- | sını bekler bir pozisyonla yi nda yekdiğerine randevu verir, | mil, şarap ibakmamız üzerine hafifçe gülümse n birbi de çak zaman iki | (Levamı Yedinci Wrmm M TUT Ka vurmasaydı ROMA tarumar olur, tarihin gidişi değişirdi. |müddet içinde ne kadar değişmişti HIKAYE — Bakın çocuklar; Ben bir gün için İstanbulun imar olacağına, bir satd. yuma, bir şehir tiyatrosu binasına |kavuşacağımıza inanıyorum. Eski ve |harab bir evin olukları gibi her ak- (sam saat 17 den sonra tıkanıveren Köprü üstündeki vesait nakliye in- tızamsızlığının düzeleceğine, yeni iş başına gelecek olan Fransız kabine- |sinin iktidar mevkiinde altı ay tutu« nacağına -İnanıyorum. Franko'nun elli yıl sonra Madrid'e gireceğine, Çin ordusunun Japonya'nın merke- zi olan Tokyo'ya kadar ilerliyeceği. ne inanıyorum. Esnafın ihtikârdan ve hileden vazgeçeceğine, kar yağ- mıya başlayınca kömürcülerin okkâ başına müşterilerden analarının ni- iaimı Böküyüeklne hümyor.: YAZAN rum, İslanbulda hastalığın doktorla- ra apartman yaptıramıyacak kadar Nüsret azalacağına, katışıksız yağ, susuz çarnursuz sokak bulacağımıza t Safa Coşkun nı- hattâ gazetelerde ©- |İkuduğum havadislere ve gazetecile- re inanıyorum. Fakat, kadınlara ina- namıyorum bir türlü.. Evet delikan- |h r, ben kadınlara inanamam!.. | Dört kişiyiz masa başında.. . Biz üç arkadaş, kafamızı, kafamız. f la beraber de bir parça müzik dinle« imek için oturmuştuk bu gazinoya. |Biraz sonra Şakir Cemili etrafında bir tanıdık arar vaziyette, masaların arasında ilerlerken gördük, © da bizi görmekte gecikmedi. Her zamanki teklifsizliği ile geldi, masa- mmza oturdu. Onu, iki senedir görmemişlik. Bu | hem de siz ne bilil İzir hadiselere Şakir Cemil!.. Zayıflamıştı. Kıyafe- |yürüttü: ti hırpani bir haldeydi. Durgun ve İkılla para, ırmıya bir türlü cesaret edeme z hayatına girmiş olduk. H din hakkındaki fik oduk. Bizi, bizden be görmüş bir insar SÖY İğil mi?, tavrile mil, kendisinin bu hususta ne dü- Yüktur. şündüğünü anlamak için konu; Yarın TÜRKÇE SÖZLÜ tarihi —şaheser İyice ufalmış ve kızarmış. Yüzüne baktım: Ren-gi Jeğişmiş. Beni bir defa daha şiddetle sıktı, artık dudakları- nı dudaklarımdan ayırmadı; geniş, derinde, boğuk nefesler almıya başladı. Beş ön dakika sonra, gözlerimde müthiş bir aci ve ağrının yaşı boşandı: — Aman ağabey, bana bir çey yaptın?.. Diye kendimi kucağından attım. O, hemen e- lindeki mendili ağzıma tıkadı ve: — Sus, bir şey yapmadım. Fakat, çok öptüm de hastalığım sana geçti.. Sakın bağırma şimdi geçer. Sana biraz su vereyim.. Dedi. Yüzüme biraz su rerpti; kolonya ile alm- Mmı, bileklerimi ovdu, her tarafıma kolonya döktü. Daha-sonra, ağrımdan mendili de çıkardı, beni ku- Kadınlara inanamam |Bu gülmede hem acı, nız, diyen üç taraflı bir mana v — Bakın çocuklar! Ben bir gün için diye başladı konuşmıya., En inanılmıyacak şeylere, hali ha- |hut ta aklı temas kânsız görünen meselelere Inandığı- 1 tekrarladıktan sonra - İnsan oğlu iki nesneye maliktir, neş'esizdi. 'vmuklır akla ve paraya., Bu iki şe- İmeyin ! rica Ederim: Bu, h Dereden, tepeden konuştuk. Her (Yin ayni zamanda birbirine el kendi felsefesidir. Kadınlar genç meclisde olduğu gibi, lâf dön- l'lıı:: çok zaman vaki değildir. Hepsi 'edin, kimlere yaklaştıklarıı dü, dolaştı; «kadın mevzuunda ka- (Mebsüten mütenasib değildirler. A- İceksiniz? Benim Âlimler çok akıllıdırlar, ainma za- |bu... vallıların metelikleri lerile maküsen mütenasibdir. ı kavrı Parası çok oların aklı kıllir. İAklı çok olanın da ekseriya parası Bazan da bu iki şeyi iPEK Ve SARAY em müstehzi |müsavi kuvvet gibi ifna ederler. Kadın dediğimiz mahlük, yani e& mukabil cinsi iki şeye “düş « — ündür. Paraya ve akıla. Kadınlar İya çok zengin insanları severler, y olanları.. Hanç sınılwşu sevsinler, ikisinde de yap — reket aynıdır. Aklı olanın sı olanın da parasını yöl€ üp en im- özünü şöyle L Bunu banâ has bir felsefe zanmet- |bine çöken bir hak yöktur. Çok servet- Ne de- ıyorsunuz de- | A, yirmi beş ku vetii bin Nra çıkaran zekâm, iki sene d€ Amerikanın Panay zırhbsı gibi güm” | |bürgüm, battı gitti. akşamdan itibaren sinemalarında birden — cağına aldı, odama gcmxdı.. yatağıma yatırdı. Sılâ | sıkıya tenbih etti: j — Bu akşam ne olup ne bittiğini sakın ölünceyü kadar kimseye söyleme. Daha söylemeğe başlarkeli — bile her tarafın dehşetli sancılarla ağrımıya başlari — hemen sen de, ben de, âannen de, beyefendi de hepir miz birden ölürüz. Ben uyumuşum. Sabah geç uyandım. Şaşkınt benziyordum. Üzerimde bir tubaflık vardı. Kü bey odama geldi. Güler yüzle: — Vicdan iyi oldun?. Hiç bir şeyin kalmadı d&“ ği mi?, Dedi. Geçeden aklımda.kalan sözleri hemen hES tırladım: — Hayır. Hastalığım geçti ağabey. Amma İ'“ parça belimde, karnımda ağrı var... ; Dedim. O, yine tekrar etti: Sakın ha.. sakın ha.. Tek kelime söyleme.. E& ağrılar. biraz daha -devüri iedarce: ePaşım, âğre başka bir şeyim yok.» Dersin bu sızılar kendi kef dine geçer... Çocukluk, bönlük.. İnandım, kandım. Sonra D na çamaşırlarımı değiştirtti. Çıkardığım çamağıf) ra dikkatle baktı, hepsini sardı sarmaladı, kirli &” labında öteki çamaşırlara karıştırdı. Hiç bir şey bümiyordum?, Ne olmuştum, Pti dim?. İnanıyordum ki: Beni en çok seven ağâ” yimin hastalığı bana da geçti. «