e-SONTELGRAF —2lkincikönun r28 İAKŞAMCILARI| bT JESkİ bir Yazan : Ha MA İ Kıtıpiyoz frenk şairinin senbol diye yazdıkları bizim kudema- | haman y simman n nnanenn ei —S? — ekşamcının defterinaen) Osman Cemal Kavallı nın remizlerine benzemez Genç şair Bedevizade: — Şu halde? — Şu halde demek Turhan bey de sizin gibi dünbeleklerden? j Turhan hemen karşılığını yapış- tırdı: Amma ukalâ dümbeleklerinden değ Herifin dünbeleklerden maksadı, senboliklerdi. | Bedevi zâde Suad şunu ilâve etti: | yakıla | ide de sen- bölle bir hayli şilir yazmış insanlar var! — Onlara senbol demezler. Remiz derler remiz! Müfredi (remiz) cemi (rumuz) — Ha senbal, ha remiz; ayvaz ka- sab hep bir hı ağma yok Suad bey, yağma rt buçuk kılipyoz yüz dün- frenk şairinin o senbol diye yazdıkları şeyler, bizim küdemanın e yaplıkları (remiz) sab! mlara baştan başa - türehati ne zamana uyar, ne mekânâ! Bahs uzarken demindenberi otur- duğu yerde hiç lâfa karışmıyan ve yine karşısında demindenberi hiç ağ- zım açmayıp somurtur. gibi duran gence bakıp içini çeken öteki orta yaşlı lâfa karıştı: — Bizim Bedevizade Suad bey oğ- kumuz da bakarsınız, günün birinde durulur, kendine gelir, asıl şiir ne imiş, şair kime derlermiş, edebiya- ta gilrler nasıl yazılır, çizilir, oku - nurmuş onları da öğrenir elbet... p: Beriki orta yaşlı: — Canım biz gençlik geçirmedik mi, amma biz gençliğimizde böyle dünbelekce şeylerle uğraştık mı? — Neyse, şimdi muhterem misa- firimiz Turhan Bey müsande buyu- rurlarsa kendilerine bir şiir de ben- deniz okuyacağım! Vakıâ şimdi bu- ada böyle yeni ağıza cski taam pek yakışmaz amma müsaadelerini istir- ham ettiğim için artık... Turhan : — Estağturullah efendim, estağ- furullah ! Okursanız bizi ihya bu - yurmuş olursunuz. Hem benim öyle eskilikle yenilikle, hele böyle şiirle mürle pek alışverişim yoktur amma | yanıbaşımızda güzel bir şey okuna- cak olursa artık ona da büsbütün ya- bancı “kalamayız, lezzetle dinler, Müstefid oluruz! Adam, cebinden küçük bir defter Çkararak ortaya koydu, sonra — Bu okuyacağım şeyi, dedi, fa- kiriniz de bu akşam buracıkta kara- Tamıştım. (Ötekileri göstererek) da- ha beyler gelmeden ben buraya er- kence gelmiş, birhayli yalnız otur- Muş ve can sıkıntısı ile defterimi çı- karıp çöyle bir şey karalamıştım, bakalım, bunu nasıl bulacaksınız, | Zulmeti leyl sanmayın kim İbu kadarcık kusur |bulunur. Heyeti mecmuasını jbuldun? Onu söyle bakalım ! kumiya başladı : | Dilde gam var subhadek yok dide- ye hâb bını gece Hicre sabretmek için bak kalmadı tanab buu gece Ben şarabı vaslı beklerken o zalim sunmada zehrab Buu gece Tüsi- yehse kâtnat Ol siyehlik yas tutan dillerde ni- kab buzx gece Ben ki ondan bir şeker hand bekli- 'yordum an bean Yıktı heyhaat kalbizörı mihnetü ta'b buu gece Merhamet ll bivefanin kalbine insaaf ver Nariaşkla dörmüşem mecruna ya- rab buu gece Ben düurürken saç yölüp yırlırma deymez kimseye Matemim var cümbüş âhenk etmez icab buu gece Ey felek artık yeter katlandığım Şairi bedbahtına şiddetli sinem oldu âşıkana özke mihrab buu gece Hangi şeb erdin murada bunca 1 dır ey gür Salt değilsin ey gönül sen böyle nâyab buu gece Dideler kan kalbim âteş icre yı dım bir gazel Noola cünım kalsa teşrif doğsa meh- tab butu gece Bitince adam, bir Bedevi zade Sü- ade, bir Turhana, bir de sonra ya - hındaki orta yaşlı arkadaşına baktı; biraz onları süzdü. Sonra: — Ne yapalım, dedi, dümbeleksiz soyundan biz bu kadar yazabili Tuz. etti : — Baş tarafta, beşinci mısr (nikab) *kelimı (ni) sinde hoş kaçmıyan bir imale var! — Eyet, dedi, farkımdı kadı kızında da nasıl — Heyeti mecmuası tabil pek gü- zel.. Hele (Arkadaşının elindeki kâ- Bıdı alıp göz gezdirerek) — Şu beyitle... Şu.. beşi İdinci.. ve son beyitler fevkalâde. Hâlâ birtürlü lâfa karışmıyan gen- ce dönerek : — Sen ne dersin Rahimi Beyin bu gazeline Cevdet Bey oğlumuz?.. Durgün ve donuk genç, önündeki silme dolu büyük kadehi susuz mu- suz birden diktikten sonra : — Böyle şeylere bakkal, kasab me- telik vermiyor, anun için böyle şey- ler bana vız gelir ! Gencin, bu pek nobranca sözü, gâ- ye- kundu; adamcağız : — Ooaf.. o00f.. o00f 1.. Diye içini çekti. Az kalsın, bu söz üzerine o koskoca adam oracıkta ağ- layacaktı. bey oğlum? Defteri eline âlıp tam eski şairlerin tecvidi ve tonu ile o- PoliaeromanıN», 28 Onun bu favrı gencin hiç umurun- ONU KiM ÖLDÜRDÜ? Yazan: Moris Löblan Yakalananları bağlattırdı. Burada İ mevcud öteki müşteriler de bir ke- nara tıkıldı: Raul başmüfettişe: — Bir dakika, dedi, adamlarınıza emir veriniz de Arab ile biraz gö- Tüşmeme müsasde etsinler. Herifi söyletmenin tam zamanıdır. Jorjöre memnuniyetinden buna da razı olduktan sonra dışarı çıktı. Raul, yerde bağlı olarak yatan A- rab'ın yanma diz çökerek: — Nasıl, dedi, beni tamdın mı' Ben, Raul! Geçen akşam frank veren, Volter rıhtımındaki Raul... İki bin frank daha ister mi- şhırlı Nakleden: fa, ne çıkar? Nasıl olsa kapıdan çıkar- İken yakalıyacaklar... — Hangi kapıdan' — Gizli kapıdan!, — Fakat iki tane gizli kapı var, Raul şaşırmıştı: — Desene ki yine kaçırdık. İşte Jorjöere'nin yapacağı iş bu kadar lur! — Demek sen polistensin? — Hayır, değilim. Fakat canım is- mngi vakit onu maiyetimde kulla- Sınn bir yardımda bulunabi- ? —-Şımdlukhıyıt vereceğin para- ları da sonra verirsin. Üstümden a- . Aleyhime hiç bir delil olma> zulmü cefa | Arkadaşı, gâzelin bir yerine itiraz zelin sahibi Rahimi Beye fena do - | İktisadi buhran Van Zeland Londraya çağırıldı İngiliz resmi mehafilinde söylen- he göre Belçikanın sabık başve- İkili Van Zecland İngiliz hükümeti tarafından Londraya - çağrılmıştır. Van Zeeland malüm olduğu üzere “nudtere ve Fransa hükümetleri ta- rafından dünya buhrenının tetkiki ile buna karşı tavsiye edilecek ça- | jmıen' tayin etmek vazifesile memur edilmişti. Belçikanın sabık başveki- H yakında Londraya gelecektir. Bu- nunla beraber bu seyahatin tarihi henüz kat'i surelte tayin edilmemiş- tir. Seyahat zamanının tayini de kendisine bırakılmıştır. Van Zeeland'ın hazırladığı vapo- | çıkmış, dünya buhranma karşı onun bulduğu ve tavsiye edeceği çareler hakkında az çok haber alınmıştı. Maamafih resmi surette henüz buna dair kat'i malümat mevcud değildir. |Çünkü bu hususta İngiltere ve Fran- sa hükümetlerine raporlarımı ver - İmeden Van Zeeland hiç bir şey söy- (lememekledir. Van Zeeland geçenlerde İtalyaya Bitmiş, tetkikatına orada da devam Şayanı dikkat olan cihet Van Zce « Tand'ın musolini tarafından kabul e- dilmemesidir. Yugoslavyanın yeni törpidosu Yugoslavya hükümetinin Fransa- 'a isinarladığı torpido Nant tezgâh- İlarında yapılmış ve geçen gün deni- ze indirilmiştir. Tarpidonun adı Be- Jograd'dır. 1,210 tonluktur. 95,5 met- re motrelik 4 top vardır. 2 tane torpil tacak cihazı bulunmaktadır, 44,000 |beygir kuvvetindedir. Bundan başka Yugoslav bahriyesi için iki torpido daha yapılmaktadır. | Bunların adı Zagreb ile Livilanka o- lasaktır. Torpidonun denize indirilm raşiminde Yugoslav başvekili yadinoviç'in bayanı hazır bulunmuş |ve bir mutak söylemiştir. Avınınvı;ı_înılltıuuı hatifce çoğaldı. Berlin Türk Ticaret Odasının ra- | poruna göre memleketimiz ile Al - manya arasında, geçen bir hafta | - çinde ticaret işleri nisbeten mahdud İbir derecede cereyân etmiştir. Ve bu | azalışlar da bilhassa Gzüm, incir ve fındık gibi kuru meyvalar üzerinde | icra edilmiştir. Ayrıca, son zamanlar- | da Almanyadan idhalâtımız, hafifce | çoğalmıştır Ca sert sert masaya vurarak garsonu jçağırdı : — Çabuk, bana bir şişe daha, bir |porsiyon da şiş kebabı ! Bedevi zade : — Sen bu akşam biraz hızlı gidi- İyorsun amma Cevdet Bey ! — Gidiyorsam paramla gidiyorum, size ne?.. | Sözlerinden, onun bu gece orada bir çiban başı koparmak istediği sı ziliyordu. | Turhan da zaten geldi geleli bu - | İrada bir buçuk şişe kadar yuvarla - mıştı ve zaten bu moclis onu hiç te açmamıştı. Vakığ o şürden filân pek hoşlanmaz takımından değildi; fa - ikat yeni biçimde | (Devamı var) — Evet... — Hakkın var, ne istiyorsun? — Beş bin frank. — Peki. Fakat vereceğin havadis kıymetli ve doğru ise ve Sarı Klara- ya aidse veririm. E, şimdi söyle ba- kalım, İri Pol'ü nerede buluram? Bana oyun oynadığı için söyli- yeceğim. — Söyle bakalım ne zaman ve ne- rede bulurum? — Bu akşam, saat onda, mavi ga- zinoda... Yeni açılan bir yer, — Yalnız mı gidecek? — Evet. — Niçin gidiyar? — Hâlâ Sarı Klara'yı arıyor. Yal- mız, bu akşam orada küşad resmi Ol- — Valteks'i mi bulacağım? — Evet Valtekis!. — Raul bir kaç sual daha sordu, fakat, Arab fazla bir şey söylemedi. ra dair şimdiye kadar bazı rivayetler | uğunda ve her biri 120 mili- | da bile değildi. O, çatalı yakalayın- | | Bu küçük Hatalara Malik misiniz? (5 inet sayfadan decemi İyatağınıza almak hem gayri sihhi hem de ona yer vermekle kendiniz ve kocanız yatakta yersiz kalıyorsu- Nuz. 4 No.lu resimdeki bayan kocasının ertesi sabah işe gideceğini hiç dü- nlııııııdur kitabını okuyar. Halbuki |ziyanın n kocasını nasıl rahat- nin farkında bile değil. San- |ti yokmuş gibi. 5 Nolu resimde uykusu kaçan ba- yanın hiç tereddüdsüz etmeden Tad- yoyu açtığını görüyorsunuz. Para- zitlerden sarfı nazar, güzel bir me- lodinin bile erken kalkacak kocası İiçin bir zevk olmıyacağını düşün - mesi lâzım değil midir? 6 Nollu resi anın güzelliği için yüzüne bir maske - geçirdiğini İgörüyorsunuz. Zavallı zevç eskaza- ra gece uyanıp da yanında yatan bu korkunç yüzü görse karısının hort- Tadığını zannetmez mi? Bu altı resimden bir ders alm, ve bütün gününüze evde veya eğlence- İde geçirdiğiniz için kocanızın ertesi İ l B 5 etmek üzene bir kaç gün kalmıştır. |EüNÜ erken işine gideceğini hiç de göremezsin. Siz ertesi sabah yurken o işi başında bir sü- mühi daha den evvel bir kadının yatakla ege- ist olmaması lâzımdır, eğer bu kü- çük kusurlarınızdan vaz geçemiyor- sanız, kocanızla yatak odalarınızı a- yırmanız lâzımdı! Habeşistanı sevenler cemiyeti Londra — Habeş impâratora Hay- İle Selâsiye Amerika efkârı umumi- yesine hitaben bir beyanname neş- arasında bulunan Habeşistan hakkın- 'da Amerikalıların muhabbet ve alâ- İkalarımı esirgememleri lâüzım geldi- İğini söylemiştir. Londrada teşkil edilmiş olan Ha- beşistan dostları cemiyetinin - 1,200 kişiyi bulan âzası da yeni sene mü- nasebetile imparatora tebrik telgraf- ları yollamışlardır. Habeşistan dost- ları cemiyetindeki âza yirmi mille- İte mensub olup Habeşistanın uğra- mış olduğu tecavüz üzerine her me- İdeni memleketten bulan £ fle teşkil edilmiştir. Yeni |Ki azanç Vergisil, İthalât tacirleri Ticaret Odi a beyanname verdiler . 1-1- 038 tarihinden itibaren mev- kil mer'iyete girmiş olan yeni kazanç vergisi kanunu mucibince, idhalât »yapan bütün ihracat tacirleri beyan- İname vermek suretile kazanç vergi- sine tâbi tutulmuşlardır. Onun için evvelki güne kadar bazı tacirlerden bir kısmı, Ticaret Odasına boyanna- me vererek 938 yılında, idhalât iş rile meşgul olmuyacaklarını bil mişlerdir. Bu beyannameleri vermekle, id- halât tacirleri, Maliye Tahsil şubele- rine bilânço ve beyanname vermek mecbuciyetinden kurtulmuş oluyor: lar, Bu kabil tüccarlar, şimdi, yalnız iştigal ettikleri mağazaların gayri- salt varidatı Üzerinde vergiye tâbi tutulacaklardır. iee böyle enayice hareket edersiniz. Ev- velden tedbirli davcansamız a ise yine bir şeyler öğrendim. — Arab mı söyledi? — Hayır. Ağzını bile açmıyor. Am- ma zararı yok. Ben icabeden tedbir- vi gazinoda buluşuruz. Smekinleri- 'nizi giyinerek geli Jorjöre şaşırdı, Raul ısrar etti: — Evet smokinlerinizi giyerek. Yüzüne de biraz pudrasür de mos- mor burmun biraz adama dönsün, lanladın mu?. — Allahaısmarladık, 8- İziz dost, Raul yan sokaklardan birisine bı- raktığı atamobiline binerek âdeta er- kânı harbiye mektebi ittihaz etmiş duğu için İri Pol'ü bulamıyacaksın! |nldugu Olüy'deki evine gitti. Bura- | &1 tenha bir sokakta, bir bahçe için- | de, iki cepheli, iki katlı bir köşktü. Arka taraftaki odadan bahçeye çı- kınca, kullanılmıyan bir garaja gi ki bayan kitabını gündüz okusa vak-! rü sıkıntılar geçirmektedir. Her şey- | retmiş, bunda mağdur memleketler | Ne | leri aldım, bu akşam saat onda ma- | No: 19 Kalbi heyecandan büsbütün çar- pıyor, gözlerile, köşke doğru yakla- n hayali takib ediyordu. Pence- ine doğru yaklaştığı zaman, onu İtanımıştı. Gece yı , köşkün etra- |fına gelen Yılmaz'dı. en gelece- ğini mektubda da, Sunaya yazmıştı. Fakat Suna buna inanamamıştı Bu cesareti ondan beklememişti. Böyle gece yarısı, uykusuz, kö; nün etrafında dolaşan sevgiliye ha- fifce seslendi. Genç adam duymuştu. İlerleyerek olduğu yerde kaldı. Genç kız, telâşla hemen arkasına pardesüsünü aldı ve merdivenleri îbk hırsız sessizliği ile indi. Evvelâ İAyşe ninenin odasıma uğradı. Ayşe nine uyanıktı. Karşısı İre gece yarısı Sunayı (maştı. Gözlerini uğuşturarak : — Hâyır olsun, Suna.. ne var? di- ye sordu. Suna, parmağını ağzına doğru gö- türdü ve sus, işaretini verdi ve son- ra sessizce : — Gidiyorum Ayşe nine.. dedi. Ayşe ninenin hayreti hâlâ geçme- mişti. Sordu : | — Ayşenineciğim. Yılmaz gel Penceremin altında beni bekliyordu. Onu, penceremin kenarında, dışarı- İsını seyrederken gördüm. Benim, kendisini gördüğümü de anladı. Şim- İdi gitmezsem darılacak.. hem de a- İyıb olacak.. değil mi?.. ! Ayşe nine bir şey söyleyemedi. İÇünkü onun günlerdenberi nasıl ü- Izuldug.ınu hliyordu. Bir ikinci defa üzmenin hiç doğru olmuyacağını ak- lından gecirerek sesini çıkarmadı. | Suna gidetken Ayçe tineye tenbih etti: — Ayşe nine. beni bu sratte hir Arayan olmaz amma sen, ben gelin- İceye kadar ihtiyatlı davran, olmaz ? Ayşe nine : — Merak etme, Suna.. yalnız er « ken dönmeyi de unutma !.. Genç kiz dişari çıktı. Ayşe nine | ile çene yarıştırırken epey de, vakit , kendisini kim- bi- lir ne kadar merakla bekliyordu. geçmişti. Yılmı Genç kız, gece, mehtabin işikları |içinde büyle düşüne düşüne yü dü. Demir parmaklıklı kapıyı açtı vaşca tekrar kapadı. Şimdi sev- gilisme dağru kosmya başlamıştı... zaman koştu, Köskün arka 4 zaman, Yılmazı gö- İremedi. Kendi kendine söylendi : | — Acaba nereye gilmişti?.. Yoksa |kendisine gıerrg miydi? Verilen işareti başkası tarafından mı sanmış- |t. Kalbini, hattâ damarlarını yine |müdhiş bir kıskançlık sardı. Ve ki- midlerle, ağır ağır ilerledi. Biraz ötede, bir ğacım dibinde bir gölge kıpırdanıyordu. Ona koştu. A- rılmış hat bir oda, yan tarafında da bir yo vardı. Hizmetçiler boş garajın üstünde- | ki odalarda yatıyorlar. Ravl, otomo- bilini garaja koymuyor, yüz metre | | daha Saat sekizde yemeğe aturdu. Kur- İvil gelerek, Marki'nin şalosundan İdönmüş olduğunu, fakat, genç kızı görmediğini söyledi. Reul'ün bu ha- vadise canı sıkıldı: — Demek, dedi, kız, Parisin bir ık?nıınde yalrız başına ve müdafa- İasız olarak bulunuyor. Bir tesadüf 'onu Valteks'in eline düşürebilir. Bu | meseleyi Gel, Ki Sonra seninle beri gideceğiz. Frank giymek Tüzim. Bu suretle hem daha şık, hem daha faz- Ta hürmetli bir adam oluyorsun.. Yemekten sonra Raul giyinmeğe İgitti. Bu müsmele bir hayli uzun ran evvel bitirmeliyim, il beraber yemek yiyelim. Bir Günahın Romanı Yazan , Nezahat Gültan İ ğacın dibindeki karatı da yavaş yav kendine doğru yaklaşıyordu. Suna bir müddet bu gölgenin Yı. maz olmadığını, yabancı bir gölege nin kerdine doğru geldiğini zannet- |. Ona iyice yaklaştığı zaman, yan- İliş düşüncelere kapılarak kendini üzdüğünü anladı.. o Yılmazdı. Ken- ne elini uzatırken, parmağını ya- Yaşça ağzma götürün: — Suş Suna.. buradan hemen ka- çalım. Demindenberi köşkün pence- resinde bir hayal görüyorum. Orada |hep duruyor. Bunun, sen olduğunu |hiç ümid etmedim. Çünkü sen, beni görür görmez pencerenden ayrılı - İverdin. Senin gelmeyişini merak et- mekle beraber, bu gölgeden de kork- tum. Ben görmemesi için bu ağacın altına siper oldum. Eğer biraz daha gelmeseydin, meraktan çıldıracak - ydi şimdi hemen gide- evvel, sen köşeyi saparken e pencerehin önündeydi. sözleri duyduktan sonra, ün pencerele- Annesinin odasına doğru baktı. Pencere açıktı. Fakat pencerede kimseler gözükmiyordu. İki genç, biribirlerine yakın, kolkola hemen köşkün önünden çekildiler. Yılmaz, günlerdenberi kalbinde etini hisslliği Sumasının yüzi gözlerine uzun uzun bakıyor ve ve ellerini, onun sarı bukleli saçla- İrında gezdirerek: — Suna.. biricik Sunam... Artık beni yalnız bırakma, Sensiz yaşıya- mıyacağıma İnan... Senden ayrı ol- duğum günler, bilmezsin ne kadar azab içinde geçiyor. Yılmaz, genç kızı hakikaten derin bir aşkla seviyordu. Şimdiye kadar birçok maceraları olmuş, fakat ta - nıştığı, konuştuğu kizların hiç biri Suna kadar kalbine nüfuz etmemiş ve hiç birini, böyle, günden güne ar- tan bir aşkla sevmemişti. Suna da Jartık buna inanıyordu. İki genç, o gece, yıldızların altında sâatlerce se- viştiler. Artık her ikisi de mes'ud - dular. O geceden sonra, böyle meh- |tablı geceleri hep beraber geçti. Kâmran Hanım, çok sinirli ve titiz olmuştu. Köşkte önüne gelene çatı- »yor, en ehemmiyetsiz bir şeyi kusur görerek, bizmetçileri azarlıyor, haş- İnyordu. Gündüzleri hiç odasından çıkmıyor, çıktığı zamanlar da, pek düşünceli, endişeli görünüyordu. Suna da, bilâkis bütün o geçen sı- kıntılı günlerni unutmuş, günden gü- ne daha neş'eli olmıya başlamıştı. , (Devamı vat) ve Eytam Bankası karşısında İrzet Rev Han. z Kimyager Hüsameddin Tam idrar tahlili 100 kuruştur. Bilumum tahlilât, Eminönü Emlâk ıç. dlş. ııoılo gvlp. roıııuını ve bütün eğr rınızı derhal keser, İcabında günde 3 kaşe aınabilir. | Biraz sonra Kurvil geldi. Rawt o nu görünce: — Aferin, dedi, hakiki bir prons Jolmuşsun! Filhakika — Küurvil'in gür — sakalı, kar gibi beyaz kolalı gömleğinin ü- İzerine dökülerek kendisine bir dip- İlomat ve bir prens tavrı veriyordu. MAVİ GAZİNO Mavi gazinonun açılışı Pariste bü. (yük bir hâdise olmuştu. Eskt Şan- ze müzikholünün bulunduğu yer |de açılan bu gazinaya, © akşam Pa. İrişin en tanınmış simaları davetli i. İdiler. Hemen hemen iki bin davet. ina gönderilmişti. Saat ona yaklaşıyardır. | | | | Elektrik er bir müzikhole ziyaları altında pırıldayan cacdı tomobillerle dolu idi. Halk oluk gibi gazinoya akıyordu. Tam saat onda Raul gazinonun kapısının önünde i- di. Elinde bir davetiye varakası var- dı. Eşasen Jorjöre de suratı asık bir hal-İliyordu. Bu garajın kapısı başka bir İKt iR de duruyordu. Raul, onu kolundan İsokağa açılıyordu. Bu süretle ieab et- sürmüştü. Raul hem giyiniyor, hem tutarak bir tarafa çekti ve alay et- İtiği takdirde oradan savuşmak ka- |de zaman zaman jinanastik hareket- bildi. Zemin katında büyük bir ye- ı:;l yapıyordu. Her balde, o akşam İmek odası vardı. Birinci katta şik ve |bir çok şeyler olacaktı. — — dığı için nasıl olsa bırakacaklar. O - lşuıe göre.. Fakat her halde İzaman Post restan 79 A. R. P. adre- Reui, Kurvil'le beraber — değildi. Ona husust talimat vermiş ve demiş- *i kiı (Devamı var)