ÇUT ONTELORA P-3SBirincil ıııııesv' |AKŞAMCILA SN Zökanman nnn mundarınınecan üüi ERarmanın MAD TEN NÜ maa aa kr aNN bsrre vedarimen ati S nnn t UA R JESKİ bir akşamcının detterinden) Yazan : nüktelerirîe başladı Bir iki kişi; |bah faslına iştirak edenlerdendi. b $ italyada Endişe ( füncd sahifeden devam) bına kötü sayılmaktadır. İtalyanlar bu noktayı ikide bir or- taya şürerek İngilterenin zayıf nok- Osman Cemal Kayadll! nn bulup çıkardıklarını göste- Turhan, yepyeni, hiç işitilmemiş rir gibi olmi ne maksad takib e- derlerse etsinler meydanda olan bir şey vardır ki o da Roma ile Londra arasında başnalacağı aylardan beri söylenen müzakerelerin bir türlü başlıyamaması ve bu yüzden Roma — Kes kes, dediler, yeter! anlaşıl- |Fakat, Turhanın arkadaşı zatan ak- |Mehafilinin gitgide asabileşmesidir. dı. Vah zavallı çocukcağız vah!.. Birisi sözü uzatmak istedi: — Çok hazin şey doğrusu! Büri şimdi nereye gitti kendisi? — Mümeyiz bey, koluna girdi, bi- raz açılsın diye onu arkadaki masa- lardan birine götürdü. Vay köppoğla vay, bu biçimli ve sunturlu yalanı ne de çabuk uydur- muştu bel, a —— DÜĞÜNDE GECE YARISINDAN SONRA |samdanberi pek az içenlerdendi. O lele Almanlarla konu: mümeyiz beyin tenbihi üzere pek az ine kadar bir Lord gitmiş olması, içtiği halde kendini çok İçmiş bir düşman dinlerdi. sayı birleştirerek yeni bir sofra kur- durdular ve limonlu faslının tam ol- ması için bahçenin ortasındaki kuru havuzun içinde arkadaşının çifte nâ- rasını baş yastığı yaparak horul ho- rul uyumakta olan zurnacı Şahin 1- Gece yarısına doğru ev sahibi Tur-|le tavuk kümesinde sızmış olan çif- hanı kolundan tutup çalgıcıların 2- henk yaptıkları kürsi gibi yere çıka- (aralık Turhâanın arkadaşı ev sahibi- (Siltere istediğinden çok asker temin | rarak halka takdim etti: — Genç ve sevgili arkadaşlarımız- dan Turhan bey! Her taraftan bir alkış fırtınasıdır. koptu. Hattâ bu alkışcıların arasın- da ellerini en hızlı şaklatanlar Tur- hanın kendisini buraya getirmiş o- Jan arkadaşı ile fahri tezgâhtar ve mezeci Fahreddindi. Fakat Turhanın imdi olduğu yerden pek farkedecek hali yoktu. Alkışlar bitince ev sahibi yine ba- gırdı: — Eğer müsaadeniz olursa kendi- leri şimdi bize bir monolog lütfede- rek cemiyetimizin neşesini arttıra - caklar! Yüzlerce ses hep birden: — Hay, bay, hay hay! Oldukca baskın olan Turhan mev- kiinde iken ufak bir yalpa ve bir i- ki yutkunmadan sonra sonu rüya sürprizile biten, yepyeni, hiç işitil. memiş, uzun, bol taklidli, bol nükte- N, gayet gülünç, hayli üşıkane ve sonra beyaz maşlahlı, lâciverd pe - çoli, genç, dul kadının o rada bulun- masından dolayı bazı yerleri biraz da zemin ve zamana uygun bir le- kerleme anlattı. Ve sonunda: «Bir de gözümü açtım ki bizim evdeki köfte hırsızı tekir gelmiş de tatlı tat- B yüzümü yalamıyor mu?» deyince kadın erkek kahkahadan kırılıyor; etraftan kopan alkış gök yüzüne çı- kıyordu. İşte 0 zaman orada daha önceden oynıyan ve hepsini de bir fakım kalem efendileri teşkil eden hususi orta oyunu takımının kavük- Tusu ortaya fırlamiş: — Aşkolsun Turhan bey; böylesi humara bende değil, pirimiz, üsta- dımız Kavuklu Hamdi de bile yok- tu!. Diye bağırmıştı. — Burada yapılan limonlu sabah — faslına iştirak edenler pek azdı. Ya- — kın davetliler çoktan evlerine git - mişler; uzaktan gelenler de kimi &- vin alt katında, kimi mutfakta kimi - bahçedeki tavuk kümesinde, kimi rastgelen yerde sızmışlardı., Henüz sızmayıp da Hmonlu sabah faslına iştirak edenler topu topu ye- di, sekiz kişi kadardı. Hüseyin De - ruüni bey, Solman bey, ev sahibi, or- ta oyununda zenne taklidine çıkan sesi güzel delikanlı, o mahallenin hoş sohbetlerinden ve ashabı emlâk- ten Vasfi bey denilen kıranta adam e Turhanın arkadaşı bu limonlu 3a- No:14 Bir Günah Sesi titriyordu. Sarı ve soluk yüzü daha renksizleşti. Perişan başı, Ay- şe ninenin dizlerine düştü ve yavaş yavaş devam etti : — Biliyor musun? Annem beni di- ri diri mezara soktu. Bunu niçin yap- fığını da anlıyorum. Benden şübhe elli değil mi? O genç adamı ne derin bir aşkla sevdiğimi anladı. Halbuki annemin arzusu, büsbütü başka idi. o, beni, kendi ahbablarından bir çıt- — larildım ve kendini beğenen, güzel- — liğile, zenginliğile gururlanan bir — galon adamile evlendirecekti. — O adam buraya geliyor mu?.. — Elbette Ayşe nine. daha bir bafta evvel gelmişti. Hani, rahmetli te nâracı oğlanı da uyandırdılar, Bir ne sordu: — Acaba Turhanı da kaldıralım mı? Mümeyiz bey dudak bükerek: — Sen bilirsin amma, akşamki gi- bi Esmayı üzerimize sıçratmak va- iziyetine düşmiyelim! — Yok, bir şey olmaz, bilâkis o, böyle şeylere memnun olur. Onun akşam kızmasının sebebi pek başka idi. — Ne idi Allahaşkına! — Ne ise, geçelim mümeyiz bey, sonra söylerim! — Söyle Allahaşkına nedir? İçi - İmizde yabancı yok! — Sonra söylerim! — Öyle ise kulağıma biraz fisıl- da! kulağıma şunu fısıldadı: — Ayvaların altında oturan beyaz maşlahlı, lâciverd başörtülü, genç, zayıf kadın! Mümeyiz bey: — Huuuum! dedi, şimdi anlaşıldı Vehbinin kerrakesi! Hüseyin derunt başile nedir 6? der gibi bir işaret yaptı. Mümeyiz |bey Füzulinin şu mısramı okudu: «Vaslın bana hayat verir, firkatin memat'» Deruni gülümsiyerek: — Oğlan, dedi, bezmi elestten â- şık! Şunu bâri gerçek fşık yapabil - sekti! Biraz sonra evin orta katındaki bir sedirin üzerinde uyurken arka- daşı tarafından kaldırılan Turhan onunla kol kola yeni meclise geldi. Çalgısının gerçekten ehli olan Şa- hin ağa, şimdi zurnasile dilkeş have- ran taksim yapıyor; herkes onu vecd ile dinlerken zavallı nâracı oğlan da boyuna esniyerek harıl harıl ensesi- ni kaşıyordu. Belliydi ki oraya ak - işamdanberi — tertemiz, — bayramlık mintanile gelmiş olan bu kıpti oğ- lahının Üzerine kümesten tavuk bi- ti üşüşmüştü. Bi |zik derslerine başlandı! Beyöğlu Halkevinden : İkinci devre koro dersleri başla- mıştır. Dersler çarşamba ve perşem- 'be günleri saat 17,30 - 10 arasındadır. Kayıd muamelesi kapanmak üzere- dir. Arzu edenlerin acele - Evimize “muracastleri mereudur. ın Romanı Yazan : Nezahat Gü'tan |metendi, küçük hanımı vermek is- tediği adama bir bak hele,.. — Nasıl Ayşe nine.. her halde da- madını beğendin.. Ayşe nine, Sunanın sözünü kesti: — Birak Allahını sevrsen şu züp- pe beyefendiyi Sunacığım.. o senin gibi bir kızın dengi olabilir mi?.. Genç kız başını kaldırdı ve Avşe ninenin buruşuk yanaklarını okşa- iyal — Ne doğru söyledin kadınım.. de- di... Bir an sustuktan sonra İlâve etti: — Öyle, babasının zenginliğine, mallarına güvenerek çeşit çeşit gi- yinen, salandan salona gezerek, açık tuvaletlilerin içinde kıvrılarak ince vücudlerin sıcak havasını teneffüs eden, bu hayattan zevk duyan adam 'ine kadar zengin ve asil de olsa, bana ruhan yaklaşamaz. değil mi Ayşe ni- 'Turhanın arkadaşı mümeyiz beyin sonra Roma hükümetile konuşmak sarhoş gibi gösterir ve etrafında dost İSiN hâlâ Londra tarafından bir ha- rekot göze çarpmaması İtalyan mat- Sabahcılar gün doğarken bahçenin buatının canını sıkan hallerdir. bie kenarına yeni baştan ve iki ma- | Fakat «Tribüna» nın fikrince İn- |gilterenin bütün askerlikce adam ek sikliğni doldurmak için tavsiye edi- |len çareye gelince; bunun için bir tek çare vardır. O da mecburi asker- Liği kabul etmek!, İngiltere para İle jKönüllü tutmaktadır. Halbuki para A'ılı gelenler de azalmaktadır. Eğer meeburi askerlik kabyl edilirse İn - |edebilecektir. «Tribüna» bu çareyi tavsiye etitk- ten sonra İngilterenin başına ayrıca müşkülât çıkaracağını söylüyor ve diyor ki: ka bir şoy olamaz. Fakat bu da kâ- (bul edilirse İngilterenin içtimat ha- yatını büsbütün altüst etmek lâzım (gelecektir. Bu vaziyet karşısında ise İngiltere hükümeti için ücretli as - ker almaktan başka yapılacak şey 'de kalmamaktadır.» İtalya gazetesi İngilterenin böyle bir çıkmaza girmiş olduğunu anlat- mak istiyerek hangi çareye baş vu- rursa neticenin menfi olduğunu an- Jatmak istiyor. Bu müşkül vaziyet karşısında ise, gene İtalyanların fik- rince, İngiliz ( li tikbali çok düşünülecek gibidir. «Tribüna» Almanyanım bir kaç se- ne içinde Versay muahedesii urtar yırtmaz bemen kuvvetli bir ordu vücude getirdiğini söylüyor. Bu ne sayede olmuştur?. Versay muahedesi mecburi askerliği Almanyadan al - mıştı. Halbuki Versay müuahedesi yırtıldıktan sonra hemen Almanya- da mecburi askerlik başladı ve ordu kadroları tamamile doldu. İşte Al - manya ile İngilterenin bir mukaye- sesi. Fakat İtalyanlar bu mukayeseyi yalnız Almanya ile İngiltere ara - sında yürütmekle kalmamaktadırlar. «Tribüna» İtalya ile de İngiltereyi İmukayese ederek İtalyada her ferdin asker olduğunu söylüyor ki bununla faşist İtalyanın İngiltere karşısında 'ne kadar kuvvetli olduğunu üstü ka- palı anlar: istemi: ildi: HİKÂYE AV DÖNÜŞÜ (4 öncü sngfadan devamt Dayullar, zurnalar - çalınıyor, de- Likanlılar coşmuş, zıplıyorlar, ço - €uklar bağırıyor, kövlüler biribirine girmiş eğleniyor, kaynaşıyor, oynu- yorlardı.. Avlar kebab olmuş, sıcak sıcak sofralarâ geliyor; yiyorlar içi- yorlar.. Tüfekler, fişekler atılıyor. Bu aşk, hayat ve saadet gecesi koyu çamlar arasında, ışıklar içinde yeni bir dünya varlığına doğru akıp gidi- |yordu... N. TANSELİ | Ayşe nine, Sunayı yalhız birak - İmak istemiyor, fakat aşağısını da dü- işünüyordu. Misafirin gelme saati yaklaşıyor, Hanım, belki de kendisi- | ni aratacaktı. — Sunacığım.. dedi, ben bir aşa- Aıya ineyim, bakayım.. ne var, ne yok.. annenizin misafiri neredeyse gelir.. Demek, siz aşağıya İnmiye- ceksiniz. Anneniz sorarsa ne diye- yim?.. — Ne mi diyeceksin?.. — Evet.. — Sunayı biraz evvel dolaştım.. (rahatsızmış, yatıyor.. dersiniz. Fakat soracak olursa.. ak için Ber- «Buna çare mecburi askerlikten baş- Karısından Memnun olan Bir tek adam (Dördüncü sayfadan devam, lizler de yok değildir. Maamafih ga- rib adam diyor ki: ru yola getirmek için onların üze - rinde müessir olmağa çalıştım. Be- nimle çok eğlendiler, Bana çok gül- düler, Fakat hepsine tahammül et- tim, Gene yoluma devam edeceğim. Fakat Londradan çıkıp İngiltere- İlere gidebleceğini pek de ümid et - memektedir. Hapishanede de saçlarını, sakalını alabildiğine uzatan *hıristiyan poy- gamberi» dünyada yalnız bir insa - nın kendisine dost olduğunu söyle- mektedir: —0 da karımdır!, diyor, evet, ka- İrim. Benim kiymet ve ehemmiyet |mi takdir eden, bana iman eden yab- |ruz odur!. Alman tayyare fabrikası Berlin, (Husust) — Lehistan hava kuvvetleri umum! müfettişi general Rayeki Berline gelmiştir. Bu ziyaret tün tayyare fabrikaları gezilecektir. Yaşları Büyültülmüş Olan çocuklar!. Mahkemeden bir karar t-blerden çıkarılacak I. Bazı çocuk velilerinin, çocukları- nin nüfus ve hüviyet cüzdanlarında yazılı yaşlarının, hakiki yaşlarından küçük olduğunu iddia ederek, yaş- larının küçültülmesi için mahkeme- İlere müracaat ettiklerini ileri sür- mek suretile, ilkmekteblere kaydet- |tirdikleri, fakat sonra, muamelele- rini takib etmedikleri görülmüştür. Bu münasebetle Maarif Vekâletin- den alâkadarrlara yeni bir emir ve- tilmiştir. Bu emre göre, badema bu husus- ta mahkemeler tarafından bir karar verilmeden bu gibi çocuklar ilkmek- iteblere kat'iyen kabul edilmiyecek. İlerdir. Evvelce kaydedilip te el'an mah- kemeden birer kâğıd getirmemiş o- let verilecektir. Bu müddet zarfında 'da kâğıd getirmiyen çocukların, he- İmen mekteb ile alâkası katedilecek- tir. Takliti buhsetmiştim.. hattâ onu nâsıl sev- diğimi de sana anlatinıştım, değil Ji? — Evet kızım... — İşte annem de, çok iy ibiliyo - İrum, beni bu yüzden köşke kapadı. Ben fundalıklarda, korularda ötmek: ten, uçmaktan mahrum, sesi kalmış kanadı kırılmış bir bülbüle döndüm. |İHavasız, ışıksız, neş'esiz kaldım. Bu |hsl, benim gönlüme bir acı ve huzün veriyor, Genç kız, açık penceresinden dı- garı baktı. Gözleri tâ uzaklarda bir şeyler arar gibi idi. - Kim bilir, o şimdi nerede? Ben İhtiyar nine gitmek için yine ka- |onu düşünüyorum. Eminim ki o da pıya doğru yürüdü. Suna, onu sesle- |beni düşünüyordur. nerek durdurdu. Genç kizin kizil gözleri yine bu - — Ah, Âyşe nine.. bu akşam şu İlatlandı ve elini uzattı, karyolasın. m'safir de nereden çıktı? Şimdi se- |daki yastığın altından bir resim çı- ninle şöyle oturup rahat rahat ko « kardı Ve Ayşe nineye uzattı: nuşacaktık... Haydi, kim gelirse gel- sin., şöyle biraz daha otur. Hatırlıyor musun? hani bir sabah sane, tanıdığım genç bir avcıdan ee ü e Si GÜĞÜi H — İşte Ayşe nine.. bu resme iyi bak Belki bir gün köşkümüze doğru gelir... O burasını bilmiyor âmma, bir tesadüf olur da kendisini görür- dasile dolaşan bu adamın herkes gi- bi sigara içmesini tuhaf bulan İngi- — Hapishanede kaldığım on ay zarfında hep nasihat ettim. Mahküm- lara çok şeyler söyledim. Onları doğ- yara olduğu cihetle uzak yer- bir tetkikat içindir. Almanyanın bü- almamış olanlar;lik mek- lan çocuk velilcine de, 4 ay bir müh- | | Baş, diş, nezle, grip, romatizma | kırıklık ve bütün ağrılarınızı keser. İcabında günde 3 kağe alınabilir. inden sakınınız ve her Gripin Isteyiniz. — > Li Ğ (5 inct sayfadan devam, Lordun şatosu kısmen harab ol « muş, eski tarihi duvarlar çökmüştür. Şimdi bunların arasında yepyeni tarzda inşaat ile hayvanlara mahsus Hayvan meraklısı - zenginler Eski şatoda yeni tarzda yapılmış tesisat yerler yaptırmaktadır. Mazi ile bü asır arasındaki fark eski şatonun dü 'varlarının görenler bugünkü yeni tesisatı mukayese edenlerin nazarı dikkatini celbetmektedir. 15 İncl sayfod * decam) çantasında 100 frank vardı. Yarı ya- rıya taksim ettik. Bir de postahane- den alınmak üzere 1,300 — franklık bir havale vardı. Röne Triko'ya ma- dam Geller'in parmağından çıkardı- ğımız yüzüğü verdik. Sonra öldürü- İlen kadının vesikaları vesairesini de ona verdik. Röne Triko gitti posta - haneden 1,300 frangı aldı, getirdi. Madam Geller'in öldürülmesinden Röne Triko'nun haberi yoktu. Yalnız jbir şey var: Eğer Millton Triko'ya verilen yüzüğün nereden geldiğini, |posta havalesinin nasıl elde edildiği- ni metresine söyledi mi, söylemedi mi bilmiyorum. Eğer söylediyse o- nun da bundan haheri olmuştur.> İlâncı Lebland'un ölümü mesele - sinde çok sarih ve kat'i malümat ve ifade almak istiyen sorgu hâkimi bundan sonra birdenbire Vaydman'a İLebtond'u nasıl öldürdüğünü sor - (muştur. Fakat Vaydman istintak hâ- kimin! de hayrette birakan bir soğuk kanlılıkla hemen şu cevabı vermiş- tir: — Leblond'u öldüren ben değilim; Million'dur. Onu öldürmek için bü- İtün tertibatı yapan Million'dur. Ben yalnız onunla cürüm artağı oldum. O kadar. Bir gün evvel Million bu işi yapmağa karar vermişti. Yalnız 'bana dedi ki: — Senin yaptığın usulü öğrenmek Jisterim, Tabancayı bir adamın ense adamı öldürdüğünü görmek iste - | rim. nevralji, yerde sün O zaman, bu genç avcıyı res - | j|minden tanırsın... Ayşe nine resme doğru eğilmiş dikkatle bakıyor. Sonra kendi ken- İdine : Sunanın yandığı kadaı yokışıkl bir genç.. diye di İdu. İköküne nasıl dayadığını ve sanra o | Parise iş aramağa gelen kadın Vaydman'a yemlik oldu! Ben de ona kullandığım Bravnig tabancasını gösterdim. Tabancayı O nun ensesine dayadım ve* — İşte böyle, dedim, şimdi bunu çekersin, olur biter!, | İlâncı Leblond köşke gelip de sa- Tona girdiği zaman Million ona yak- laşarak öğrendiği tarzda onu öldür dü. Ben cesedi bir perdeye sardım. |Cesedin üzerinde para olarak ne vaf' Jsa aldık. Sonra otomobile koyduk. Millicn da beraberdi. Ben Congi'niğ otomobilile öndegidiyordum. Ona yol gösteriyordum. Maktulün cese- dini, Leblond'un kendi otomobiline taşıtmıştık. Müllon bu otomobill sevkederek beni takib ediyordu. Vaydman bu suretle Leblond'un ölümünü cinayet arkadaşı Million- ün üzerine atmış oluyordu. İstintak hâkimi tekrar köşke gidilerek bah- ıçede gömülü cesed bulunup bulun- madığını ararken Vaydman'ın da 0- raya beraber götürülmesini muva * fiık görmüştür. Fakat Vaydman bahr çede artık cesed bulunmadığını, şim: diye kadar çıkmış olanlardan başkâ gömülü cesed olmadığını tekrar &t- miştir. Tahkikatın alt —tarafı yarınki «SON TELGRAF» dadır. mamaamnın | Arşidük Ottoyu Ziyaret Viyana (Hususi) — Avusturya psy tahtına mirasecı olduğunu iddia eden Arşidük Otto Linştayn prensliği dahilindeki şatosuna gelmiş ve ora- da Avusturyadan giden bir heyeti kabul etmiştir. Avusturyada Arşi « dük Ötto taraftarlarının yolladıği bu heyet kendisine sadakatlerini le- min etmişlerdir. Habsburgların emlâki Viyana (Hususi) — Avusturyanın. sabık hanedan âzasından olan Habs- burg ailesine eski mallarının bir kıs- İmı iade edilmektedir. Avusturya hü- kümetine geçmiş olan bu emlâkten bazı şatolar kendilerine verilmekte- dir. DA —— — Misafir geldikten sonra söyledi. Ayşe nine düşünüyor ve kuşkula- İnıyordu. Bu nasıl söz? Küçük hanım ne sebeble misafire çıkmıyor? Hem de, sakın aşağıya inmesin.. diye ten- bih olunmuş. Bunu Suna duyarsâr ne kadar canı sıkılır. Ö zaten aşağı- Ayşe nine oşağıya indiği zaman, hizmetçi Gülteri buldu. Ona, Suna- nın yemeğini biraz daha geç çıkar- masını söyledi. Sonra da, misafiri sordu, Hizmetçi, misafirin geldiğini ve hanımla beraber salona çıktığını süyledi. — Beni sordu mu? — BHayır.. yalnız küçük hanımı İzordu. Ben de, yukarıda, odasında.. dedim.. yatıyor mu? diye sordu, ben de: | —- Biraz evvel odasına çıklım, ya- jtayordu, dedim. — Aman dikkat edin.. aşağıya fi- lân inmesin, Biraz rahatsızdı.. isti- rahat etsin.. emrini verdi. — Bunları, mişafir gelmeden mi |başlamıştı. Onu mutlaka isöyledi ?.. * İya inecek değildi. Fakat köşkün için de ne için serbest gezmesin? Ayşe nine, Sunanın yemeğini ken- di hazırladı. Ve tepsisini alarak yu- karıya çıkmıya hazırlandı. Misafi * rin bulunduğu kata gelmişti. O $- rada da salonun kapısı açıldı, dışarl, hanımın oda hizmetçisi Fatma çıklı. Kapı açılınca, Ayşe ninenin gözüne, salonun bir köşesinde, kadife köl * tuklara gömülmüş genç bir adam İ- lişti. Bu adam, Ayşe ninenin gözüne birdenbire yabancı gelmemişti. Onâ daha fazla dikkat etmek istediyse d? kapının kanadı kapanıvermişti. İhtiyar kadın, gözüne pek yabanti gelmiyen bu misafiri merak etmiye Devamı var)