Tefrika No: 85 | ) KTf Ui GdT Yazan : M. Sile n AM 2 > ESRARENGİZ p. İSTANBUL çınııı UrüzL ef döüüğler -— —C0 — Tercüme ve iltibas bakkı mahhazdur mın mahmurluğunu gidere- cek bir ilâç: Sütlü sabah rakısı! Hafif meşrep ve satılık kadınlar gü- lüyor, süzülüyor, odanın boşluğunu şakrak kahkahalarla dolduruyorlardı Kumarhane kabadayıları daima halim, selim adamlara, sessiz oyun- gulara, küstahlıklarına, hücumlârı- na mukabele kudretinden mahrum kimselere çatarlar, bu gibileri to - katlarlar, küfür ederler, silâh çeker- lerdi. Ve yaptıkları bütün kabada- yılıkları el birliğile başarırlardı. Bu sobepten kendilerine süs verirer, adlarını öteki abadayılar sırasın- da şaydırmak isterlerdi. Burada bir noktayı işaret etmemek Yalnız mahalle kızları mi yat.. Hizmetçiler, ahretlikler bile ondan kaçarlar, yanına bile yaklaşmak is- temezlerdi. Nedense birtürlü kızları kendisine ısındıramıyor, hiç birinin mazarıdikkatini çekemiyordu. Suad, hizmetçilere bağırır, ahret- liklere haykırır, arkalacrından: — Binnaz! İkbal! Servinaz! Diye çağırır, tepinir, bunlar al - dırmaz, kulak asmaz, işitmemezliğe gelir, Ancak annesinin ısrarile söy- haksızlık olur: Kumarhanecilik ya- ilene söylene, mırıldana homurdana panlar, bitirim işletenler içinde, ha- kikaten cesur kabadayı olanlar da vardı. Fakat bunların sayısı pek az- dı. Sırası geldiği zaman — bunların yaptıkları işleri, kabadayılıklarını vak'a ve misallerile yazacağım için, burada fazla tafsilât vermiyorum. Kumarhanelere devam eden bazı kimseler içinde atik, vuruşta, dö - vüşte az çok şöhret kazanmış, kalleş- likle adam zımbalamış insanlar da vardı. Bunlar paralarını kaybeder- Terse kumarhane sahiplerinden ödünç para isterler, derecesine göre, 10 li- ıadan, 50 liraya kadar bunlara borç para verilir, mukabilinde emanet ©- larak saât, yüzük gibi şeyler de a. İmmazdı. Bunların isimleri de tuhaftı : — Kama Hasan! — Hançer Mahmutt Bu gibilere emanetsiz, rehinsiz pa- ra verildiği halde, eğlence hayatında we kumar masalarında yüz bin lira- dan fazla bir para yiyen ve kaybe- den Suad adında bir genç, o akşam, üstündeki bütün parayı kaybedip kumarhanecilerden borç para ala - mayınca : — Galiba, derdi, bu adamların i- simlerinin önlerine birer silâh adı takmaları ev sahiplerini korkutuyar, bunun için rehinsiz para veriyorlar bünlara... İşin kolayını ben de bul- dum, ben de onlar gibi yapacağım, adımın önüne bir &leticariha ismi de ben takacağım... Mesell ustura!, hiç te fena değil... Ben bundan son- yalnız Suad Üeğil, ustura Suadım... Beni böyle çağırın!.. Suad, zeki, iyi kalbli, şen ve şak- meşhur — Şap! şap! şap! Diye öperdi. Biraz büyüyünce mahalle mekte- bine başlattılar. Mavi donunu değiş- tirdiler, boynuna bir cüz kesesi tak- tılar, başına yeni bir fes giydirdiler: — Eti senin, gemiği bizim, ne ya- parsan yap! Mukaddemesile hocanın önüne o- turttular. Hoca : — Elif! Dedi. Suad yarı peltek tekrarladı: — Eyit! Mahalle hocasının başlattığı der- sin ardı uğurlu geldi, Suad mahalle mektebini bitirdi, rüşdiyeye geçti. Ders saatlerinin dışında yaramaz- lığı bırakmıyor, bir taraftan kör ebe, kaydırak, Uzun eşek oynuyor, çocuk. ların yumuşak taraflarına iğne ba « tırıyor, baldırlarına ısırgan sürü - yor, bir taraftan da maha'le lazla- dıhın arkasından saldırıyordu. Her nedense kızlar ondan kaçıyorlar, bir arada bulunmamıya, bir dolaba giz- lenmemiye, bir tarafta olmamıya, o- nunla köşe kapmaca falan oynama- mıya çalışıyorlardı. Hattâ o kadar ki, ellerini üzerlerine sürdürmezler, da- ima ondan kaçarlardı. O mütema - miyen: — ŞSakire, Nebahat, Fatma! Diye arkalarından koşar, etekleri. ni yakalar, sokulmıya çabalardı. S- tat ederler, iterler, çimdiklerler, Su- At işi azıtır, daha ilersine giderse #n- nelerine koşup şikâyet ederler, dert yanarlardı. ıyanına yaklaşırlar, neş'esiz, gönül- ler, alâkalı iş görmezler, fırsat bu - lunca, hapsedilen bir kedi gibi, he- men kaçmıyan can atarlardı. Yaşı ilerledikçe, komşu ve akraba kızlarına, olgun ve dolgun mahalle hatunlarına karşı içten gelen bir a- Jâka duymuya başladı. Bir genç kız yüzü, gözlerini nurlandıriyor, bir çift pembe dudak kalbini büyülüyor- du. Hele arkadaşlarının çapkınlığa, aşka ve muhabbete dalir hikâye ve maceralarını dinledikçe hayretten ağzı açık kalıyor, bunlara birtürlü inanamıyor : — Yâlan sölüyorsunuz. Bu kadarı olmaz! Diyordu, İdadiyi bitirp te, bıyıklarını şöyle bükmeye başladığı zaman, eskisinden daha fazla tinalı giyinmiye başladı. Kılığına kıyafetine büsbütün dikkat ve itina gösterdi. Buna rağımen yine kızlardan, kadınlardan, hattâ evdeki beslemelerden, hizmetçilerden bile iltifat görmedi. Arkadaşlarının hizmetçi sergüzeşt- |leri, ahretlik maceraları, kapı arkası Öpüşleri, komşu kızlarile geçen mu- habbetleri onu büsbütün kudurtuyor, aklını başından alıyordu. 1lalbu kendisinin bu muvaffakıyetsizliğine rağmen, kardeşi Semih bir ökse gibi idi. Göz koyduğu kızı, yaklaştığı ah- retliği kolay kolay bırakmaz, du « |daklarından, ensesinden, şurasından burasından öper, koklar, okşar, son- ra kendi onların arkasında dolaş - maz, onlar onun etrafında pervane- ler gibi dönüp dolaşıtlar, yumuşak taraflarını çimdikletmek için kuy - ruk sallarlardı. Bazan Suad kardeşine dert yanar- |dı: | — Neden bana yüz vermiyorlar, - ben neden yapamıyorum. | © zaman Semih: — Cesaret lâzım cesaret... Birden atılmalı, yakalamalı... Gibi dersler verirdi. Bunun tesiri |ile evdeki hizmetçiye sataşır, ahret- |liğe saldırır, hemen bir haykırış, bir 'Tezalettir kopar, dedikodu dal budak salar, ayyuka çıkar; vak'anın tafsi- Kâtı haftalarca bütün mahallede çal- kanır durur, Suadın adı bir sakız gi- bi ağızlarda gevelenir, giderdi. Böyle meydana çıkan vak'alardan, yorsun? — Lüzumsuz aptallığı bırak. Bu- Yada niçin olduğumuzu ikimiz de pekâlâ biliyoruz. Amma, hakikati söylemiye cesaretin yak. Fakat ben senin hesabına söyleyeyim. Sen En- yorum., ne demek isti- ? lk:ıı-ı:ısynnu seviyorsun. Perlon bir nefes halinde tasdik etti : — Evet. — Ben de seviyorum. Hem de ha- »yatımdan fazla.. çok fazlı. — Tabii. Bilirim. Sen sevince böy- le seversin. — Onu ilk gördüğüm gündenberi Süz dururlar, candan hizmet etmez- | Dedikodu ( 4 üncü sahifeden devam ) birlerini görünce ilk iş olarak bu sev- giden bahsediyorlar, Iki sevgiliden we sevgilerinden ağızları dolu dolu dem vuruyorlardı. Hatice, öyle sanıyordu ki, artık hiç bir şey, amma hiç bir mani, onu Mahirden ayıramıyacak. Mahir bi -« liyordu ki, hiç bir kuvvet onu Hi İceden uzaklaştıramıyacak ve gün - lerce iki genç sevgili biribirlerine İsevgilerinin büyüklüğünü, sonsuz - İluğunu anlatmakla geçirdiler. Sene sonu gelmişti. İmtihanlar bü- |yük heyecan sahneleri içinde veri- 'llıyur, her zaman kahkahadan inliyen İvapur, şimdi kitabın içinde okunul - | kaç satırı tavana bakıp €z- berlemiye uğraşan çocukların ses- sizliğile doluyordu... Burada esmer genç kız arkadaşı- ni durdurttu. Yanlarından geçen ma- vi kazaklı, beyaz pantalonlu bir gence selâm verdikten sonra: — İşte lam bu zaman ben Ma - hiri sevmiye başlamıştım. Fakat o |bana bakmıyordu bile, çünkü meş - İguldü. Halbuki ben her akşam otu- rup ona deste deste mektuplar yazı. yordum. Amma hiç birini gönder « |medim. Sarışın arkadaşı acıyarak: — Ya, dedi, o zamanlarını bilmez |miyim... — Ne ise, Mahir bir akşam va - pura kızgın geldi. Hatice ne oldu - |ğunu sorunca riyaziyeden ikmale kal- |dığını söyledi. Ve bu ikmale kalıştan sonra, Ma- |bir Haticeyi bir türlü sevemedi. Ha- tice de kendisine sevgiden bahzetmi- yen bu sevgiliden ayrıldı. Hani o ebedi sevgiler, hani onları hiç bir vallah bu gençlik... Hatice ile Mahirin hikâyesi bit- mişti. Bu sırada iki genç kızın va - nından orta boylu top enseli bir genç Reçti. Sarışın, esmer arkadaşına sor- du: -- Bu kim? — Ölünciye kadar sevişeceğimiz sevgilim. sonu gelmiyen maceralardan, hü - cumlardan, ricalardan, göz yaşların- dan, mektuplardan, takiplerden, 1s- rarlardan, iz'açlardan, neticesiz hâ- diselerden sonra onun adı adamakıl- li haylaza çıktı. Herkes : — Bırak şu çapkını! Demiye başladı. Suaddan bahsolundukça : — Suad mı?, O artık uslanmaz... Derlerdi. Halbuki oö, papaz gibi mahrum, ne uslu, ne suçsuz, ne gü- nahsız ömür sürüyordu. Bir zaman da aşçıdan gebe kalan bir habeş kızı kabahati Suadın üs - jtüne attı. Rezalet koptu, vak'ayı duymuyan, işitmiyen kalmadı. Hani bir avam lâfı vardır, Bursada Safır Sultan duydu, derler, işte bu vak'a da böyle oldu. Suad, yirmi iki yaşına bastığı za- man, babası öldü. İki kardeşe, ye - |Servet ve irad bıraktı. Suade kalan servetin yekünu, ex- kaçan, yüzüne gülmiyen komşu va akraba kızlarının gözlerini kamaştır- dı. Tebessümler, göz süzüşler, ilti - fatlar biribirini takip etmiye başladı. Hele mektuplar yağltmur gibi yağdı, durdu. Halbuki, vaktile, mektup yol- layan kızlardan birinin arabasma attığı mektubu, kız, parça parça et- miş ve güzel kalbli Suadin yüzüne atmıştı. (Devamı var) |sevdim. Bana, Gernikodan haber sör» mıya gelmişti. — Ben onu, Gernikonun kaybol- duğu akşam, seninle beraber, onun iyerde upuzun yattığı odaya girdi « ğim zaman sevmiştim. Hem de da- ha yüzünü görmeden! — Ben senden daha evvel onu sev. dim... — Ben onu, ilk defa kadın nedir, düşünebildiğim zamandanberi sevi- İyorum. Tekrâr sustular, Bu, kurşun teati eder gibi görüşmeden sonra şimdi düşünüyorlardı. Dostlukları, arka - daşlıkları, kardeşlikleri ne olacaktı? , |kuvvet ayıramıyacaktı, aman kardeş | |künu iki yüz bin lirayı bulan bir | kiden ona iltifat etmiyen, yanından | Büyük Rus Edibi Tolstoyun Torunu neden Hapishanede (5 inel soyfadan devcm) zın nezareti altında çalışan bir an« garyacı kadın her sabah boşaltırdı. korku duşmadan dört duvar arasır- da geçitirdik. Bir gün Metteray hapisanesinin ki panacağı haberi geldi. Biz ne olacak- İtik? Hapisaneyi idare edenler ara- sında bir mahkeme kuruldu. İçle- liçimizden en yanına yerleştirildik. Diğerle pisane arabasına bindirilerek Am gönderildiler TEKRAR ÇİFTLİĞE Mettray bir ziraat yeri addedildi- ğinden ben de Allegret adında bir çiftçinin yanına verilmiştim. Ağlıyordum. 18 ay zarfında hoşuma giden bir san'at öğrenmiştim. Fakat tekrar toprağa dönüyordum. Bütün ümit - lerim kırıldı. Nihayet günün birin- de oradan da kaçtım. İlk uğradığım köyde bir bisiklet çaldım. O gece ay ışığı altında yat « tıktan sonra Kot Daziüre gittim. Mak- sadım bağ bozumunda çalışmak için şimdilik bir yere girmek, bilâhare yine kendini göstermiye başlamıştı. İki gündenberi bir şey yememiştim. Çaldığım kapılar, yüzüme karşı şid- detle kapandı. Açlıktan ölmemek i- çin yine hırsızlık mı edeceklim? 'Tu- ret-Sür-Lu'da Jean Piyer adinda bir fadam, beni yeni sukutlardan, tered- |dilerden kurtarmak için davet etti. Beni sokaktan aldı, besledi ve ba- na iş buldu. Sekiz gün, sefaletten kurtulduğumu zannettim. Bir gü İmert adam, beni jandarmaya amele (olarak yazdıracağını söyledi. Artık her şey bitmişli. Ben tek - rar maceradan maceraya koşuyor - dum. Tali bana karşt daima fena yü- zünü göstermekte idi. KARAR VE AÇLIK. Jandarmadan korktuğum için tek- rar fira yolunu tuttum. Bisikletimi Niste bıraktım. Hapisanede iken ba- naverdikleri* bir çift ayakkabıyı bir kahvehanede elli franga sattım, Elli frank!. Bu, benim için bir ser- vetti. Bu sebeple artık işin sonunu düşünmedim. Yedim, sarhoş olun - cıya kadar içtim. Biraz sonra tekrar beş parasız Nis kaldırımları üze « rinde bulunuyordum. Artık tereddinin san kademesine varmıştım. Ben hem hırsız, hem de , |bir sarhoş idim. Günlerce serseri bir hölde yaşadım. Çarşı ve pazarlarda yerlere atılan çiy sebzelerle geçin- dim. Nerde rastgelirse orada yattım, kalktım. Elimde hiç bir evrak bu - lunmadığı için hiç bir yerde iş hu- lamadım. Yiyecek istemek için bir kapıyı çalacak olsam hemen kaba ve sert bir çehre ile kovuluyordum Bununla beraber karnım açtı. Yeniden hırsızlığa başladım. Fa- İkat yemin ederim ki, karnımı do - Jyurmak için çaldım Plâjda banyo yapan kimseler ta- rafından bırakılan elbiselerin cebi. de bulduğum bir kaç parayı aşırı yor ve yiyecek tedarik ediyordum. Nihayet Kan'da tevkif edildim. Bu- nu bilseydim, kendimi öldürürdüm. Benim gibi bir serserinin hayatı, ce- miyete bar olmaktan başka neye ya- rıyabilirdi? Şimdi, hapisanede bulunuyorum. Kabahat bendedir. Kendimden baz- | Senter, düşünceli, mırıldandı: — Kabahat bizim değil. — Onun da değil. — Onu sık sık gördün mü? — Senden daha az... Senter bu cevaptan memnun ol- du. Müthiş bir kıskançlık içinde idi. Arkadaşını kendisine bir rakip, al- içak bir rakip nlam!ş görmekten ken- dini alamıyordu, kendini, genç ka- idını sevmekte, daha çoh salâhiyetli görüyordu. Zira, diyordu, onu ben daha evvel tanıdım, Bu hususta kı- demim var. Gerniko'nun avdetinden — evvel Senter hiç bir ümit duymuyordu. Lâ- kin şimdi, Gerniko ölmüştü. Artık ıstıraplarına mahal yoktu, Hem çok çekmişti. Istırap çekmek sırası Per- lon'un değil miydi? Senter, arkada- — Sana, dedi, acıyorum. — Niçin acıyorsun? Senter susuyordu. Perlon ise genç kadının yanında geçirmiş olduğu İnâdir dakikaları hatırlıyor, titrek | sesle ona söylediği sözleri, bilhassa, bir gün, genç kadına, bir dizi yerde, Gündüzleti alıştığımız için hiç bir | rinde ben de dahil olduğum halde, | temelli bir iş bulmaktı. Fakat açlık | a Güldü Bir sürü güzel filmin, neş'eli kâh- ramanı Willlam Powel, gizlice ramanı William Paowel, gizli olarak Parise gelmiş, 5 inci Gearge cadde - indeki büyük palasa inmiştir. Myman Gödfrey, Bulunmıyan a- dam, İki Kocalı Kudın, Gizli Vesika, filmlerinin bu sempatik kahramanı, vdiği Jean Harlow'un ani ölümü karşısında, Beyninden — vurulmuşa dönmüş, verilen senaryoları öğren - memiş ve seyahat etmiye mecbur kalmıştır. Bu şekilde kederlerini u- nutmıya çalışıyor. Aşağıda okuyacağınız yazısında, bir çok filmlerin neş'eli, güldürücü İkabramamı, William Powell yazısın- da, dokunaklı bir lisanla, manevi iyorgunluğunu ve gizli ıstırabını an- latıyor. Bu satırlar onundur: Yorgunum, Çok yorgunum. Siz, hiç bu vaziyette kalmadınız mı? En küçük bir şey insanı çileden ikarıyor, normal bir vaziyetteyken izi alâkadar bile etmiyecek en kü - çük şeyler, insanda çok büyük te - sirler yapıyor, çok ıztıraplı bir gece- den bir türlü uyanamıyorum. HOLLYWOOD, BU CEHENNEM Benim bu çektiklerim yine hiç bir şey değildir. Siz daha Hollywood'da yaşıyan bir artistin neler çektiğini bilmiyorsunuz. O, öyle bir yerdir ki, insan bütün |dünyanın haberi olmadan, bir kü - çük parmağını bile oynatamaz, iste- diği gibi yaşıyamaz, içinin kan ağ- Hadığını kimseye gösteremez. Dai- pma gülmek mecburiyetindedir. Ben Jnasıl tahammül ediyorum şaşıyorum, idıklarım içinde, buna maddeten 3"* mmül edemiyerek öldüler... Ba- İna çok aziz olan bir tanıdığım... bu- na dayanamıyarak öldü... Eğer insan bir kenara çekilip te İ RA DYO İ BUGÜNKÜ PROGRAM Akşam neşriyatı: Saat 18,30 plâkla dans musikisi, 19 radyofonik komedi: Aradaki Kel ho- İzoz ve unuttum, 20 Neemi ve arka - |daşları tarafından Türk musikisi ve 'halk şarkıları, 20,30 Ömer Ru: _rıhndın arTapça söylev, 20,45 İzeyyen ve arkadaşları -tarafından |Türk musikisi ve halk şarkıları (saat Jayarı), 21,15 orkestra, 22,15 Ajans ve |borsa haberleri ve ertesi günün |programı, 22,30 piyano solo: Ferdi Von Statzer tarafından, 23 san. YARINKİ PROGRAM Saat 12,30 plâkla Türk musikişi, 1250 Havadis, 13,5 Muhtelif plâk neşriyatı, ka hiç kimseyi suçlu görmüyorum. Ben bir serseriden başka bir şey de- gilim Bununla beraber, bana son defa olarak itimat eseri gösterilecek olur- sa yemin ederim ki, namuslu bir a- | dam olacağım. Mettray hapisanesin- de öğrenmiş olduğum san'atte ça - lışmama müsaade edilsin. Bana yar- dım edilecek olursa Mamuşka'mın |temenni ettiği gibi namuslu bir a. dam olacağımı anlıyorum. leli kalbinde olarak söylediği onun kahkahalarla gülüşünü düşü - İnüyardu. Bu şârkı şöyle bir şarkı idi |ve Balcaya adalarında köylüler söy- lerleri Beni para gibi sevmeyiniz, Para ile pirinç alınabilir. Beni bir çağanöz gibi seviniz, Zira çağanoz'um her tarafı yenir. Perlon arkadaşına'doğru eğildi ve sordu: — Onu hiç güldürdün mü? — Hayır. Senter, bu cevabı verirken, müt- hiş bir teessür duyuyordu. Evet, Genç kadını bir defa olsun güldür- miye muvaffak olamamıştı. Bu suali sorduğuna göre, her halde Perlon 0- nu güldürebilmişti. Sordu: — Seni seviyor mu dersin? | — Ümit etmiye cesaretim yok. | Bu cevap, Senter'i çıldırttı. Eğer kısaca bilmiyorum dese, kızmıya - İcaktı. Böyle söylemekle, acaba ne |demek istiyordu. — İyi, dedi, ümit etme! Hem zan- netmem ki, ne seni, ne de beni sev- ıdn. ren, fakat Ağla_)gı adam Beyaz perdenin neşeli artisti Vil Povel ıstırabını anlatıyor 'başın; dinliyebilse yine iyi.. İtecssürünü saklamak mecburiy! [uı:du. Belki aramızdan biri ne için j PI ge yahat etmiyorsun, der. İşte bett seyahat ediyorum. Ben de bir 7 İlar bahtiyardım, hayatımda beli imö bahtiyar olduğum oldu. Çiçel güneşi, deniz ve ormanları seve'5 Bir çok arkadaşlarım oldu. En Si mimi arkadaşım, Warner Baxtef bi mesleğinden çok — zevk Ekseriya kendi kendime sordum, çin yıldız oldum diye? Benden başkaları hoşa gitmek her şeye sahiptirler. Buna en aış; cevap, benim daha çok talihli ©© mamdır. İ Meşhur - olmamiın wlx—plorin”.! biri de bıyıklarımdır. Ben onlârı, Uı'î tün Jenune premierlerin bıyık ’î şımağa ulandığı bir zamanda tafi — dım. Onlar bana bir takım roller ı (du, bu roller ilk önce cani, ha rolleri idi. Sonraları gene bu Tar bana sempatigue ve neş'eli teklif ettirdi. Benim taliimi şu yüzümde gördü Bünüz bıyıklar değiştirmiştir. Fakat madalyanın bir de ters fi vardır. Artık sabahları, acaba 712 geçtim mi, yoksa geçmedim mi? ye tartilmaktan; hatlarımı bozmü |mak için, aç kalmaktan, yorul hafızamı, rol ezberliyeceğimi yormaktan, bıktım. 7 senedir, Hollywood'da bunal dim. ? Dünyaya, dünyanın en tembel * damı olmak üzere gelmiştim, Yüft Tışlıkla en çalışkan bir adamı olduf Çok çalıştım, çok yoruldum, istirahat etmekten başka hiç bir © leğim yak. Â Haftada 48 saat çalışmak Nüfettişler mıntakalaf kontrol ediyorlar İş yerlerinde haftada 48 saatlik lışmanın kabulünden sonra İstanbi” İş Dairesi müfettişleri esaslı bir rette teftişlere başlamışlar ve rimizi adetlerine göre teftiş mınlf ” kalarına ayırmışlardır. Bu teftiş” sayesinde 48 saatlik mesaiye $ şekilde iş veren müeeseseler b duğu tesbit edilirse baktarında 'ceza tatbik edilecektir. | Diğer taraftan bir kaç gün eVi İşehrimize gelen İktisat Vekâleti |Dairesi Reisi Eni& Behiç dün Ege mıntakasında teftiş ve tetki Terde bulunmak üzere İzmire hi İket etmiştir. Balkan deniz | | Harbini nasıl | Kaybettik ? Bugün Mecldiye süverisi | za/fer kapatnın beganatını #F İ redeceğimizi haber vermiştik: | Bu öeganatt bugün tehir yoruz, Yartın anketimize d — Bolki.. her halde... Sustu. Boğulacaktı. Yutkundü © — Her halde, ikimizden biriti & tihap etmek ona ait bir iş. Senter dostuna hayretle bakti- Ş hayrette endişe de vardı. DE Perlon'un intihaptan bir ümlt vardı. | — Amma, dedi, sen fakirsin! — Perlon'un yüzü gerildi. Bu a€i © ler önü yaralamış mıydıi: ğ | — Bvet, dedi, pek iyi biliyö |Fakirim ve sen, zenginsin. | Senter dudaklarını ısırdı. daşının bu sözleri, kendi sö: daha az acı değildi. Perlon © etti: — Müsterih ol, buraya 8 gün sana söylediğim sözlerdet " ğ mış değilim. Ne senin, ne de € arkadaşların paralarını iste! rum, Çalışacağım, Evet, Ş iım, Şimdiye kadar hiç bir şeydt ğ vaffak olmadım. Lâkin Enkarnt#) için bir daha tecrübe edeceğitt — ni mazur gör ve affet canım. — ) (Devamt