Parhalı ile Hintli Bahadır Sahibin karşısında gayri ihtiyari sarsılmışlardı Kızınız sağdır, izin düşmahl ınıza düşman olan bir müslümanın bu sözüne inanınız Müncecim gitti, Ali Şavkat da | kendi kendine: — Ah, Parhalı, Parhalı... Nere- desin? diye söylendi.. Fakat şu mü- neccimin içine bir şüphe koyabil - gim sanırım. Padişah kimlerle ko - nuştu, kimlerle görüştü? O onu a- rayadursun. Tali şimdiye kadar Kali evlâtlarına gülümsedi, durdu. Bakalım, bundan sgonrası? “.. Bahadır Sahip, konağında olan şeyleri sonra öğrendi. Sabahleyin erkenden kalktıktan sonra Yakup ona geceleyin gelen dört kişiden bahşetmiş, Bahadır Sahip bunlar - dan birini, en mühimmini anlamakta gecikmemişti. Onlara da kapıyı a- çan, karşılayan Yakuptan başkası değildi. Yakup dedi ki: — Buraya arasıra gelir. Çok defa geceleri uğradığı oluyor. Bahadır Sahip anladığını gös - termek için başını salladı. Sonra kendi kendine söylendi: — Sultan Süleyman!.. Sonra Yakuba sordu: — Beni niçin uyandırmadınız? — Çünkü bize öyle tenbih etti, — Öbür adamlar kim? Bunları Yakup tanımıyordu. Ya- kup her şeyi anlattı. Kendisine na- sıl tenbih edildiğini, bırakılan üç kişinin gelecek adamlara teslim e- dilmesini söyliyerek gittiğini an - lattı. Bahadır Sahip aşağı inerek selâmlıktaki üç kişiyi görmek me- rakını yenememişti. Üç kişinin bulunduğu odaya git- tiği zaman orada Bilâlı görünce o- ma doğru ilerliyerek olup biten şey- leri sormak istediyse de Bilâl bir işa- retle ona anlattı ki, kendisine hiç bir şey sormasın ve buradakilerin yanında onu tanır görünmesin!.. ,Fakat bu sahnede en dikkate de- ğger olan vaziyet Bahadır Sahip ile Parhalının karşı karşıya duruşları olmuştu.. Parhalı Bahadır Sahibi “çok iyi tanıyor, biliyordu. Diğer Hintli de öyle.. Lâkin Bahâdır Sa- hip bu iki Hintliyi hiç tanımıyordu. Parhalı ile arkadaşı Höntli gaşri ihtiyari sarsılmaktan kendilerini 8- Tamamışlardı. Pakat yine toplarıdı- lar. Parhalı gözlerini Bahadır Sa- hibe dikerek Farsça birdenbire: — Kığınızın sağ olduğunu bili « yorsunuz değil mi? Diye sordu. Kızının sözü olunca Bahadır Sa- hip gayri ihtiyari: — Bilmiyorum, dedi, belki... Parhalı gayet kat'i bir tavırla, Bahadır Sahibin her türlü tered - :ıüd'lnfü kökünden sökmek ister gi- — Belki.. değil, dedi, kızınız sağ- dır. Sizin düşmanlarınıza düşman olan bir müslümanın bu sözüne i- nanınız, Bilâl söylenen şeylerden hiç bir şey anlamamakla beraber, Parha - lının durüşündan, Bahadır Sahibin onu dinleyişinden Vaziyetin çok mühim olduğunu, bilhassa Parha- hının Bahadır Sahibi inandırdığını anlamakta gecikrtemişti. Fakat Ba- hadır Sahibi tanımaz görünmiye karar vermiş olduğundan bu sah- nenin ne netice vereceğini bekli. yordu. Bahadır Sahip şüphe eder bir ta- vırla sordu; — Sen kimsin? Bana bunları han- gi kuvvetle söylüyorsun? Fakat Parhalı o kadar hürmet « kâr ve ciddi bir tavır almıştıi ki, Bahadır Sahip ona yer göstererek oturmasını teklif edince: — Ziyanı yok efendim, dedi, ben henüz mücrim vaziyetinde bir ada- mım. Evinizdeki şu misafirliğim de benim mecburf bir misafirliktir. Hakkımda hüküm verilecek, —e eee ea Türk evinin en şerefli an'ane- si kilerdir Kavanoz, kavanoz reçelleri, şi- şe, şişe şurupları olmıyan bir ev, çocuksuz bir yuva kadar nâ- dirdir. " Bu güzel an'anemizi yaşata - hım! Ulusal Ekonomi ve Arttırma Kurumu —— —— | evlenmemek lâzımmış! bizlere neler sorulacak daha bilmi- [ yorum. ÖOnun için müsaade buyu- 1 runuz, ayakta durayım. — Hayır, hepiniz oturunuz. Ben de oturacağım. — Sizi dinliyo- rum. Bahadır Sahip muhatabının va - ziyetinden, ona hitap ederken, ar- tık ister istemez «siz. diye söz söy- lemek mecburiyetini duyuyordu. Parhalı devam etti: — Hindistandan Buraya, Sultan Süleymanın payitahtına kadar gel- diğiniz halde düşmanlarınız hâlâ sizi tâkip etmektedir. Müsaade ediniz, söyliyeyim. Kızınızı kaçırdıkları halde hâlâ düşmanlarınızın elinden evlâdınızı kurtaramadınız. — Kurtarmak için uğraşacağım ve kurtaracağım. — Bunun için nasıl uğraşacağı - nızı bilemem. Fakat bunun en ko- lay çaresi varken... — Nasıl en kolay çaresi? Bunu biz şimdiye kadar bulamadık mı? — Sizin kızınızı kaçıranlar bunu niçin yaptılar? — Bana böyle müthiş bir darbe indirerek meyus etmek, kendi a- leyhlerinde uğraşmaktan vazge - çirmek için... — Onlar sizin kızınızı kendi ma- budelerine adamışlar. Sizin kızınız hiç bir erkekle temas etmezse, bü- tün yaşadığı müddetçe zengin, par- lak bir hayat sürebilir. Fakat onla- rın itikatlarınca kendi mabudele- rinin intihap ettiği bir kız eğer ko- caya giderse hem o kızı. hem de ko- casını öldürmek İâzırmdır. — Bitıl itikat... Küfürden başka bir şey değil. — Olabilir. Fakat niçin kızınızın kocaya varmıyacağını temin etmi- yorsunuz? Buna yemin ediniz, kı- zınızı hemen size iade ederler. — Ben mi yemin edeceğim? Kı- zım kocaya gitmesin diye ben mi yemin edeyim? Eğer siz de onlar- dan biri değilseniz her halde on- lara aldanmış bir zavallısınız!.. Bilâl söylenen sözleri anlamı - yordu, fakat Bahadır Sahibin bu « rada Parhalıya sert bir cevap ver- diğini anladı. Bu adamın sözlerine inanmamak lâzım olduğunu anlat- mak ister gibi Bahadır Sahibe ma- nalı bir bakışla baktı. Bahadır Sa- hip bunu anladı. Bilâlden öğrenile- cek şeyler olduğunu tahmin edi - yyordu. Fakat Parhalı gayet samimi bir tavırla ve Bilâli göstererek: — Efendim, dedi, şu adam da şa- hittir ki, ben bir define buldum ve bu defineden çıkan bir inciyi Sultan Süleymana, diğer bir inciyi de sizin kızınıza ait olduğunu bildiğinden bunları yerlerine verilmek üzere gönderdim. İncileri her halde size vermiştir. Eğer ben sizin dostunuz. olmasam, düşmanlarınızın - düş - manı olmasam, sizin kızınıza att bir emanetle meşgul olur. müyüm Böyle bir inci çıkacağını size ev - velce söyliyen oldu mu? (Devamı var) aemam a a lama lssemasnammnan Kadın köşesi- ( 5 inci sayfadan devam ) kolay bir usul vardır: On kısım ipi solfid de şud, beş kısım gllseyin, ön kısım İspirto, yetmiş beş kısım su. Bunlarla bir mahlül yaparsı « nız. Bundan sonra ikinci bir mah « lâl daha lâzımdır. © da şudur: İki kısım asid sidrik on kısım İspirto, seksen kısım su. Kısımdan maksat gramdir. Ev- velâ şapka birinci mahlüle batırı- lan süngerle temizlenir. Yirmi dört saat kadar rutubetli bir yerde bıra- kılır. Ondan sonra yine ayni veç- hile sünger ikinci mahlüle batırıla- rak şapka temizlenir, Sonra pek o0 kadar sıcak olmıyan bir ütü tle ü- tülenir. Eğer şapka çok kirli ise, evvelâ sabunlu su ile yıkayıp kurutmalı - İ dır. 4 e “Blum,, un izdivaç hak- kında bir kitabı Dün Fransız Başvekilliğinden ise tifa eden Leon Blumun Londrada #İzdivaç» adlı bir kitabı neşredilmiş- | tir. Blum bu kitabını 1912 de yaz- | mıştı. Neden Londrada ve İngilizce olarak neşretti? Bu anlaşılmaz. Fa- kat Fransız milleti pek tabil ola - Tak bu kitabın muhteviyatına ya « bancı kalmadı. Teon Blum'a göre izdivaç, eğer vaktinde tahakkuk etmezse, bir fe- lâkettir. İzdivaç, bazı orkekler ve bazı kadınlar için hayatlarının ba- zı devresinde gâyet münasip bir şeydir. Fakat herkes için, her za- man değil! Leon Blum kitabında şöyle yağı- yor: — Erkekler ve kadınlar gençlik- Terinde bir Çök kadınla ve erkek- lerle düşüp kalkarlar. Fakat evlen- dikten sonra, bir kişiye inhisar et- mek meeburiyetindedirler. Bina - enaleyh erkek olsun, kadın olsun, bu zevkten tamamile bıkmadan ev- vel evlenmiye kalkarlarsa, bir tehe likeye karşı gidiyorlar, demektir. Leon Blum'a göre, bıkkınlık zâ- manı kadın için 30, erkek için de 35 yaşında gelir.. Binaenaleyh her iki taraf için de bu yaştan evvel Yine Leon Blum kitabında şöye le söylüyı — Bir aşk izdivacının mes'ut bir surette devam ettiğini hiç bir za- man görmedim. Çünkü aşk, devam- h bir şey değildir; halbüki izdivaç, | hayatın sonuna kader sürüp gide- cektir. Leon Btum, aşk izdivacı bertaraf, «Münasip görünen izdivaçlar» a da itiraz ediyor: — Çünkü, diyor bu izdivaçlarda ilk önce aranan şey, her iki tara - fin mali ve içtimaf vaziyetleridiz. Hakik! saadet, romantik fikirler ü zerine değil, her iki tarafın ancak tecrübelerle elde edilmiş olun kis- bi hasletierine istinad etmelidir. E- ğer erkek ve kadın, evlenmek için | bu olgunluğa varmayı bekleseler, evlerinde ne kavga olur, ne gürül tü! Bundan üç buçuk sene evvel tek- rar evlenmiş olan Leon Blum, bu kitabını ilk karısına ithaf etmekle- dir, e Buruşukluklara karşı Buruşukluklara karşı krem is - ter misiniz? Bilhassa yaz günlerin. de yüzünüzü ve ellerinizi güneşe karşı muhafaza etmek ve vakitsiz buruşukluğun önüne geçmek için bu krem bilhassa tavsiyeye şayan- dır, Mari banyosunda 70 gram tâno- lin anidr'i ve 15 gram temiz vaze- lini eritiniz. Hepsi iyice eridikten sonra, içine 2 santimetre mikâbı oksijen ilâve ediniz. Kremi iyice dövünüz ve ateşten çektikten son- ra bir saat bırakınız. Tekrar Mari banyosuna koyarak çalkalayıp eri- tiniz. Sonra ateşten çekerek krem Aaşağı yükarı soğuyunciya kadar çalkalayınız. Cüdi yumuşatmak ve buruşük- lukların önüne geçmek için iyi bir kremdir. —H Fatih Sulh Üçüncü Hukuk Hâ . kimliğinden: 937/71-78 Mahkememizce tere - Kkesine vaz'ıyet edilen Samatyada Abdi Çelebi M. de Toprak 8. da 25 N. lu evde sakine iken 26/5/937 gü- münde ölen Hasan kızı Makbüle ve Sarnatyada Sancaktar Hayrettin M. de Pamukçu S. da 7 N. da sakin iken 5/6/937 gününde ölen Behlül oğlu Nasrullah Azarinin slacak ve borçluların bir ay ve iddiayı vera- set edenlerin üç ay zarlında mah- kemeye müracaat etmeleri, aksi takdirde metrukâtı hazineye inti- kal edeceği ilân olunur, ; * Okuyucularla Baş başa Harap bir Medrese Ve bir teşekkür Sirkecide oturan Ahmet Refik imzalı bir okuyucumuz yazıyor: «Şahinpaşa otelinin yanında eski bir medrese vardır. Bu medrese, | uzun zamandır, harap bir haldedir. Üstünde ağaç vardır. Bu medrese, zannediyorum ki, tarihi kıymeti ha- izdir, Bu binanın harabiden kur - tarılması için alâkadarların nazarı dikkatini celbetmenizi rica ode - rim.> Dumanı altın Yapan sakallı ( 4 üncü sayfadan devam ) Bu kâğıdı alan baca sahipleri lüştüler. Fakat 24 saat olunca cı hennem biribirine girdi. Çünkü sa- kallı Yahudi, yanında birçok jan- darmalar, polisler olduğu halde ber eve, her fabrikaya geliyor, 100, 500, 5000, aklına ne gelirse ceza tarhediyordu. Arkasından da bir haita zarfında bu paranın ödenmesini, öğenmediği takdirde evlerin haczedileceğini tebliğ ediyordu. Aman.. zaman.. Yahudi, çok şid- detle hareket ediyor ve kimseye da- hi merhamet etmiyordu. İlk günü gülüşenler cehennem müdürlüğüne müracaat ettiler. Da- ha büyük makamlara başvurdular.. fakat nafile.. Gidip Yahudi başka çare yokfu. ile uyuşmaktan Eski İstanbul batakhaneleri: İkinci kısım diye tanılmışlardı ona... Eğer ha - | kiki adile, Gölegos diye prezante etmiş olsalardı, muhakkak tezkiye defterinde onun hakkında ehem - ] miyetli malümat bulacak ve o za: man önun ne yaman bir trişör ol- duğunu anlıyarak ona göre tedbir alacaktı. Hem onun için tedbir al- mıiya hiç de lüzum yoktu. Çünkü, patavatsız bir adam olduğu için, anlar anlamaz: — Ben bir trişörsün, defter öyle diyor, Seninle oynamam! Deyip işin içinden çıkıverecekti. Kadına gelince, o fena halde Go- legosa tutulmuştu. Çilgin gibi se- viyordu onu... Fakat mariz bir şey- di. Daha açıkçası veremdi. Güzel miydi?.. — Evet! Diyebilmek için, insanın güzel ve | güzelliği anlıyamıyacak kadar 2zevk- | ten mahrum olması lâzımdı. Doğ- Tusunu isterseniz, şimdi dünyasını | değiştiren zavallı kadın tam mana- sile bir: — Çehre züğürdü! İdi. Göleğos, kadının aşkına, delice sevgisine karşı alâkasızlık gös - termiyor, cali muhabbetlerle onu tatmine çalışıyordu. Bunu yapmı- ya mecburdu. Çünkü, kadın poker- | de işine yarıyordu. Hem de azami derecede Kadının gözleri çok kuvvetliydi. Sirkaflı kâğıtları, masa başında değil, meselâ masadan yirmi otuz Herkes, Yabudi ile birer, birer anlaşmıya başladı Yahudi ilk haftada (500) milyon | ikinci hafta da (500) milyon, üçün- cü hafta da (500) milyon tahsil e- dince bütün tacirlerin aklı başına göldk — ” ea Onlar yine bir gün cehennem taamı yedikten sönrü kizgın ateş kenarında: — Yaşa be Yahudi.: Yahudi ol- duğunu isbat ettin.. diye konuşur- larken sakallı Yahudi, dumandan yaptığı altınları istif etmekle meş- gul oluyordu. Yasak edilen | Gazeteler daha Çok okunuyor ! (S inci sayfadan devam) remediği için, ele geçmiyen aleyh- tarlarını bir kaşık suda boğmak is- ter. Avusturyaya gelince, orada da hem nazilerin, hem — sosyalistlerin gizli neşriyatı ve propagandaları devam etmektedir. Nazi gazetesine Almanya tahsisal vermektedir. Bu- gazete daha ziyade işciye, tacirlere ve küçük sanayi erbabına hitap et- mektedir. Avusturya polisi ise bu gizli neşriyata karşı boyhude yere mücadele edip durmaktadır. Çünkü her türlü rılara karşı tesiri şaşmaz bir. ilâç olduğunu isbat etmiştir. AS P İ R ı N in tesirinden emin olmak lçi;ı, markasına dikkat ediniz. lütlen adım öteden okur, cinslerini, renk- | lerini söylerdi. Çok defa, kadın oyuna iştirak et- mezdi. Âşıkının yanına oturur, 6- yununa dikkat ve kumanda eder « di. Geler ve “dağıtılan - kâğıtların cinslerini kolaylıkla gördüğü için bazan: — Blöf yap! Bazan: — İki kâğıt alf Ekseriya: — Rest çek! Diye talimat vererek, oyununun seyrini tanzim ederdi. Çok defa karı koca, çok zaman biribirini hiç bilmiyen, !ik defa gö- Pen iki oyuncu — gibi tanıtılan bu çift, Beyoğlunda poker partileri çev- rilen bir çok evlerde, apartmanlar- da bir hayli paza kazanmışlardır. Tabil trişörlükle... Zaman zaman kendi apartman- larında da oyun oynatmışlar, bazı açıkgözlerin, kumar hırsızlarının davet ettikleri yerlere dahi gide - rek kesim yapmışlardır. İşte Deli Jâkabile maruf olan (N..), bu ayarda oyuncuların içine düştüğü için, hiç farkma varmadan paracıklarını başkalarına kaptırdı. Defterin kerametini, tılısımını, Go- anın — hünerleri, hiçe üyü bozdu. Guürürün, tafrafuruşluğun — ceza- Eğer (N..), kumarbazlara emni - ASPİRİN senelerdenberi soğukalgınlıklarına ve ağ- Kadının gözleri çok kuvvetliydi. İkâğıtları, masadan yirmi otuz adım den okur, cinslerini, renklerini söyl KUMAR.. Yazan: M. 5. ÇAPAN — 1037 sirkefi! ö * erdi n * ilimad k»;;ııme':."“ kıllıca bir hareket niıfıad'ıqı " dile her kumar husızının hakiki karşısına çıkmıyacağını, UYGW, bif bir isimle kendisini -.amw:ızı"“ ci t olsaydlı An için hatırına getirmiş ğ ol belki de ahbabının hazırlar plonun içine düşmez, parasıkliğ? kaybetmezdi. Fakat palavra seven, atıp tutmaktan zevk her türlü hile yollarını bildiği din eden bir adam olduğu İÇİM: çok basit noktaları düşünemei”" nin cezasını çekti, boğulmak üle gördü. Garnitür - kabilinden - ır"”; ahbaba itimad bahsile alâkadüf” vüka daha anlatayım: a 1914 yılında, Üsküdarda 5“’4. paşada İstanbulun eski w'*;. larından ve tanınmış ıı'ırdl“' Süleyman Ali Beyin yalısındt men her akşam saz .gıunîf";, pılıyordu. Üstad Ahmet Rasim " — leyman Ali Beyin çocuktuk ai $ daşı olduğu ve biribirlerini çok © dikleri için, haftanın dört t::, * nünü yalıda geçirir, eski ar) ş berebör bulunmaklanı, aati yapmaktan sonsuz bir zevk ÖW7 dı. n Saz heyetini teşkil edenler; KA7 mani Ressam Cevat, udi Besiff rif, -o zaman âyan kâtipleriri şimdi avukat - tanburi Fuat - sikişinaslarımız arasında KÜÇÜk at diye büyük bir şöhret tır- Beyler gibi Üsküdarın ve âferidelerinder münevvef VE hatin jlâhi çırağı kalplerinde ğ_ gençlerle, tanınmış musiki Ve ““ yet etmenin, yt ni ide bu ça larından Beylerbeyli Ziya VE küdarlı Rifat ve tanbur! Rifat Beylerin babası Neş'e diden ibaretti. Bevitn Şerif'in taksimleri, M 6 hünerleri ilâhi bir huşü ile &7 dalga yükselirken; üstad okU? Ziyanın eşsiz sesi, pencere süzülerek, tâ karşıki sahil dar akisler yapar, kıyıda t0P sandallardan: — Yaşa! yaşa! | Sekleri, sazın ve sesin ttv'"; | seyyal nağmeleri arasında K7 —— lup giderdi. y Hele tanburun şikâyetleri, V# haları, gülüşleri ve şakrak NS leri... j ÜUstadı icrakâr Fuat, sazın! zapladıkça, zağmeler, bu mBLE zı âletin göğsünden acı bir T5 halinde yükselir, sonra âni DİF nüşle nalân ve müşteki söttf Bılır, hicran ve şikâyelin YE biraz sonra billür bir kahkaltâr | | nak bir âhenk, gıcıklayan Ve ı" layan bir nağme kaim oııırd:.*ı l Saz ve içki âlemlerinden arada poker partileri de çe' Süleyman Ali Bey oyunu verdi. Bilhassa pokere çok vardı. Bu iptilâsı yüzünden ce ve binlerce lira kaybetmiğk "i tâ hayatında bin defa oyun :;. mışsa, dokuz yüz defasında BOT muştur. Onun Beyoğlunda, Bi ı adada, Kartalda, çamııoıdlw t hasıl İstanbulun zevk — ve v | yerlerinde yediği, harcadığ! !“' n kumarda kaybettiği mikt&fi — 100.000. Barı altından eksik değil ' / fazladır. Bugün, servetini * Ç * bitirmiş olmasına ve aıdul;s,n kıntılı günler yaşamakta DÜ Çeç masına raâğmen, eline yüz yira | tıği gün, ihtiyacına rağmeliı İğel — kendine göre bir zevk etrafına dostlarını toplar, * kadar yüz lir yirl tirmiye çalışı Ne denir, böyle görmük y ç alışmış, böyle yemiş, WV miş, höyle gelmiş, böyle y Z Tüy Zaafı umümi, kansızlık YÜ yi mik hestalıklarına şifaf 16 , çaktur. Çocuklar, gençlefı kızlar ve — ihtiyarlar hef istimai edebilirler