€ -SONTELGRAF — 9 Mayıs 1937 KANUNİ SÜLEYMAN No. 14 NE Yazan: Nedim Refik İ Padişah tarafından gönderilen bir heyet Baha- | dır sahibi zengin bir konağa davet etti — Günler geçiyordu. Bahadır Sahip İstanbuldaki elçilik va- zifesinin ne zaman biterek memleketine dönmiye fırsat — Padişahım, dedi, kendim bü- yük bir felâkete uğradım. — Zev- cem ölü bu'ut- dü. Menlur. ci« nayete — kurban oldu. Bunu kime lerin yapltığı ma. lamdur. — Fakat canller ele geç. memiştir. Hiçbir çare bulunamadı, bunlar meydana çıkmadı. — Hele nasıl olup ta zeva cemin haremine kadar — girerek kendisini — boğ- duktarı anlaşıla. madı. Biz işte böyle göze gö- fakat iasanın hiçbir zaman peşini bıe sakmaz caniler ile Uğraşmıya mcce buruz. Şıhsan uğ- rünmez, radığım felâket ne kadar büyük o- | lursa olsun, en ziyade endişe etti- ğim cihet memleketimizin her ta- raftan türlü türlü düşmanların te- cavüzüne uğrıyarak git gide zayıf düşmesidir. — Niyaz ve istirhamı- muz budur ki, bizi düşünesiniz... Bahadır Sahibin sesindeki derin teessür ve samimiyet genç padişahı pek mütehassis etmişti. — Kısa, fa- kat ümit verici sözlerle onu teskin pettikten sonra kendisinden, Hin- distana dair malümat edinmyie baş- ladı: — ©O müşriklerin, dedi, şer ve mel'ânetlerinden kurtulmak — için diyarımız, size emin bir yı Burada sizin gibi bir misafiri her- kes sever. Hoş geldiniz. Bahadır Sahip teşekkürlerini ar- zetliklen sonra: — Ferman efendimizindir, dedi, ne vakit emir buyurulursa lütfü ihsan eyliyecekleri -yardımcılarla beraber memleketime yollanırım. Burada bulunduğum müddet için- de ise can ile baş ile efendimizin emirlerine tabiim. Padişah bunları dinledikten son- rTa ağız ağır: —- Biz de, dedi, pek çok kâfir - lerle uğraşıyoruz. Uğraşacağız. Bu- rada yatmakta olan cennetmekân pederim Sultan Selim Hanın eceli mev'udile irtihali üzerine yarıda kalan gaza işlerimiz vardır. İnşaal- lah bunların itmamı bize müyes. ser olur. — Amin, efendimiz, inşaallah düşmanlarınızı makhur ve perişan edersiniz. Sonrâa padişah birdeinbire dedi. İ — Siz benden yaşlısınız. Het va- kıt sizi çağırtarak yormayı iste - mem. Bir daha sefer ben sizi gör- miye gelirim. Bahadır Sahip böyle bir iltifatın kendisi için hiç ödemiyeceği bir borç olacağı için padişahın gemiye kadar zahmet ihtiyar etmemesini çok niyaz etti ise de Sultan Sü - Teyman gülerek ısrar ediyordu: — Sizi ziyaret edecek kimdir? Sultan Süleyman mı? diyordu. E- ğer bundan sıkılıyorsanız şair Mu- hibbi gelir. Muhibbi ismi iyi deği mi? Yaz- dığım şiirleri bir gün toplar ve bir divan haline getirirsem (Divamı Muhibbi) naminı vereceğim. Sonra lâkırdıyı çevirdi: — Eğer, dedi, şu saatte bana söy- lenmesi lâzım bir şey varsa söy « leyiniz. — Efendim, bir istirhamım var- dır, fakirin bu niyazı reddedilmi- yeçektir. Çünkü dergâhı âlinize vaki niyazların reddedilmediğini i- yice bilerek bir bedbaht çocuğa bir vaitte bulundum, Kendisine canını bağışlamak lüzim geliyordu. Ben de kim oluyorum, dedim; bunu an- cak padişahı âlempenah Sultarı Sü- leyman yapar, dedim. Eğer bu e- aa aŞ AŞ | olsun. | melim olmazsa ben dünyada sö- | zünü tutmamış bir sefilden başka bir. şeş olamıyacağım demektir. Bir sefil ki, Sultan Süleyman Han tarafından mazharı iltifat olmuş, padişahın hâkipayine yüz sürmüş- | tür. — Söyl Jinliyorum. Bu vâdinizi ne olursa — olsun, yerine gelmiş biliniz. Müracaatiniz red de- ğil, kabul edilmiştir. — Suriye sahillerinden geçiyor- duüm. Evvelce de uarzettiğim gibi Beruta uğramıştık. Bedbaht bir ta- kım eşhas isyan etmişler, satvet ve kudretinizden bihaber alarak 0- Toda saltanat ve istiklâl daiyesine düşmüşler. — Anladım... Fakat onlar ara dıkları akıbeti buldular. Eğer ce- zasını görmemiş bir tek kimse da- ha varsa o da bulacaktır. — İsabet buyurdumuz, efendimiz. Gazali bey ile beraber bulunmuş, sonra kaçtığı için ele geçmemiş bi- risinden bahsetmek istiyorum ki © da biraz evvelki beyanatı hümayu- nunuzla affa mazhar olmuş demek- tir. z — Ne dediniz? Kimdir 07.. Ben mi affet mişim?.. — Bu fakirin istediği vaadı ye- rine gelmiş bilmemi ferman buyur- madınız mı? — Evet sözümü unutmadım. — O halde efendirhiz. Yakup is - Minde bir köleniz vardır ki zaten kölemen olan bu zavallı da Gazali Hle beraber bulunmuş ve — ondan dolayı gazabi şahanelerine müs » tahak olmuştur. Fakat af ve kece- Miniz... Sultan Süleyman bir dedi ki: — Bir hükümdar, ne kadar cö - Mmerd olurse olsun sonra nereye va- Tacağını anlamadan bir vaadde du- Tunmamalı: Bunu da şimdi daha iyi anladım. Sonra karşısındakini utandır - mMamak için çehresine bir tebessüm vererek: — Maamafih ben vüdimda duru- yorum, dedi, o bahsettiğiniz köle- meni kim olursa olsun affettim. So_)ıın sözüne filen de kuvvet vermek ister gibi kâğıt, kalem ge- tirilmesini emretti. Getirilen kâ - ğıda Yakup isminde Suriyeden ka-| çarak Bahadır Cenk ile Beyruttan gelen kölemenin Suriye isyanında bulunduğu sebep ittihaz edilerek bundan sonra hiç bir cezaya uğra- tılamıyacağını bildirmek üzere bir kaç satır yazdı, mühürledi. Padi - şahın el yazısı İle yazılmış ve mü- hürü he mühürlenmiş olan bu kur- tuluş vesikasını aldıktan sanra Ba- hadır Sahip ârtık mülâkatın so - nuna geldiğini anladı. Sultan Sü - leyman ayrılırken — misalirine ilti. fat ederek ona şu mühim haberi verdi: — Yakında, dedi, biz de külfar üzerine gideceğiz!.. tavvırla ian Z EAK 5 ae bulabileceğini düşünmiye başlamıştı Bahadır Sahip Cenk — gemisine avdet ettiği zamâan vakit öğle ol - mak üzere idi, Kendisini karşıla « yan Yakup belecanla bekliyordu. Bunu farkeden Bahadır: — Müsterih ol, dedi, Padişah | « | le senden bahsetmek fırsatı çıktı. Yalvardım. Af buyurdu. İşte... Yakup uzatılan kâğıdı aldı.. Öpe- rek başına götürdükten sonra: | — Size, dedi, bütün — yaşadığım | kadar ödeyemiyeceğim bir — borç altındayım, Acaba nası! hizmet e » debilirim? — Yok. yok. İyi adam olmak, ce | saret ve gençliğini başkalarına hiz- | mette kullanmak- yeter, Bahadır Sahip bu sabah hiç gör- mediği kızmnı çağırttı. Kız pek ne- | şeli görünüyordu: — Sizin, dedi, bu gemiden çıka- rak uzağa gitliğinizi — öğrendim. | Birdenbire içime bir korku - geldi. | Sonra geçti. Şimdi sizi tekrar bu « | rTada bulunca daha çok sevindim. I — Korkacak ne var yavrum?., | | Burada hiç bir yabandı var mı?. — Hayır efendim. Ben de biliyo- rum. Fakat dediğim gibi — evvelâ korktum. Sonra bu da geçti. — Sen burada hiç sıkılmıyacak- sın. Yakında karaya çıkar, gemiyi burada bırakırız. Güzel bir yerde oturacağız. (Devamı var) Okuyucularla Baş başa Şarkılar da Türkçe Çalınmalı Taelimhane Dursun sokakta Al- rek Palas dördüncü katta oturan S. Ok imzâlı okuyucumuz gönder- diği mektubunrda hülâösaten diyor- ki | «Gazetenizin deimi okuyucuları- | nızdanım. 1/5/937 günlü nüshanı- | zın okuyucularla baş başa sütunun-| da (Türkçe Ronuşmuyan — vatan - daşlara) diye bir öz Türk çocuğu - nun pek doğru olan yazısını oku - dum. Bilmiyorlarsa ne için öğren- miyorlar, diye soruyor.. Ne kadar hâklı.. 600 senedir ettiğimiz müsü- maha acaba kâfi değil midir? Ben de bir Türk vatandaşı olmak sıfa» tile gu merakımın izalesini yüksek gazetenizden istiyorum, Şunu da ayrıca rica edeceğim bir. mayıs günü yeni açılan bir bahçes ye pazar günü gittim; Üç saat ora- da kalmak mecburiyetinde — idim. Bu üç saat zarfında bilâ fasıla di- yebileceğim türkçeden başka — bir müzik çalıyordu; sonra geçen se- ne ismi sayılmakla bitmiyen bir çok | yerlerde dikkat ettim, Türkçe hiç | çalınmıyor gibi bir şeydi Hele bir bahçede arada sırada Türkçe di « ye arabça ya habibi isimli bir plâk bütün sinirli insanların — asabını bozuyordu. Acaba bu bahçelere hiç 'Türk gitmiyor mu? Nezaketten da- ha fazla mu istifade etmek istiyor- lar? Hiç olmazsa bir de Türkçe din - Temek hakkımız değil midir? En çok sevmiş olduğum bu bahçelere bu yüzden gidemiyorum. Yüksşek belediyemiz sokaklarda' gürültü e- gdiyor diye, sekizden evvel satıcı - ların velhasıl istirahati umumiyeyi selbeden daha bir çok şeyleri me- netti. Kendi memleketimizde — ne için bu hakikaten cennet gibi yer- lere gitmiyeyim de mahrum ola- yım? Bir Türk gencinin arzusunu size saygi ile bildiriyorum.» SON TELGRAF — Bu okuyucu. muzun duyduğu teessür ve asabi. yete iştirâk ederiz. Hakikaten bazı çalgılı gazino ve bahçelerde Türkçe- den başka şarkılar söylenmekte ve çalınmaktadır. Türkçe konuşulma- seni ütediğimiz bir sırada, Türkçe- den geyri lisanlarla şarkılar söy - lenmesi, çalınması, inşanı mütees- sir eder.) v ll hal a # B ea Yalovada aşk.. (4 üeü sayfadın devam) leri ne yalan uyduracağımı, karı- | ma ne gibi bir palavra savuraca - Bımı düşünerek çıktım. Şapkamı asarken saate baktım: Dörde on var! Yarın her halde do - kuzda kalkmalı idim. Karıma el - bette bir yalan söyler, bir - vesile bulur, bir şeyler uydururdum. Yatak odasıma girince, — karım sağdan sola dönerek hamurdandı. esnedi, gerindi. Benim — geldiğimi | arilayınca sordu: — Sant kaç?.. İlk yalamı savurdum: Eski İstanbul VB batakhaneleri? ” KUMAR.. a Yazanı M. S.ÇAPAS İkinci kısım Matmazel Furoso,meşin ebe çanta' boyuna yirmi beşlik, ellilik bankf0” çıkarıyor, bunlar da ötekiler gibi, * İ geçmeden )bışkı arının Öönüne aktarma olU F aKi ;fı—.şv"" aa — Yarıma geliyor yavrum. Geç | kaldım amma, mühin bir iş dı Yarın da erken gideceğim. — Yarın pazar değil mi?, Puzar amma, mühim bir i - şim var, Onun için tam dokuzda u- yandır. — Şimdi saat yarım mı? — Evet., — Dokuza kadar sekiz buçuk sa- ai var. Nasıl olsa uyanırsın. Rahat bir kalble yattım. Karım işim olduğuna inanmıştı. Beni do- kuzda uyandıracaktı. Hemen uyumuşum. Hayır uyu « mamış, sızmışım! ... Gözümü açlığım zaman, karım ornuzlarımdan sarsıyordu: - Haydi kalk, saat dokuza on İ var. Yerimden fırladım. Lâvabonun önünde yüzümü yıkadıktan sonra pencererin önünde kurulanırken, mütemadiyen güzel kadını düşü - nüyor, Yalovada nasıl zevk edece- ğimizi tasarlıyordum. Kapıdan çıkarken karımın ya « nağını okşadım! — Merak etme yavrum, dedim, erken gelirim.. Seninle akşama bir yere gezmeğe gideriz. Karım, zavallı kadın inanmıştı. n gülerek, ve merdivenleri Vapuru kaçırmamalı, icap © otomobille gitmeli dedim. Yel cebinden saati çıkardım. Ay.. bir- de ne göreyim?.. Saat 12 değil mi? — Ne o, geç mi kalmışsın?.. Gece masanın üzerindeki saati, sen yarımda eve geldiğin zaman a- yâr etmiştim, vallahi... banman ue n ai ürmnina İstanbul Dilencileri (5 inci sayfadan devam ) elinde maşa akşama kadar oğulla- rile, torunlarile konuşarak vakit geçirmek sterlerdi. Yakınları, geçinecek bir kaç na- raları olduğu halde, bu ihtiyarlara bu rahatı bu mangal başı safasını Çok görürlerdi. İsterlerdi ki sinler ve daima el avüç açsınlar. Bu kabil insanlardan, artık di - lenemiyecek, yerinden kımıldana- mayacak hale gelenler muzir bir hayvan, moselâ bir fare, bir tah- ta kurusu, bir akrep gibi telâkki edilirdi Onu bir an evvel ahirete yolcu etmek için anası kızına: — Mezarcı Hurşidin karısı söy- ledi Üyürken kulağına kaşık sam sokmalıymış, çabuk nalları diker- miş.. Akşama bir tecrübe edelim Diye akıl öğretir, ihtiyarr öldür- menin çareleri aranırdı. Dilencilerin içinde insanların ruhi temayyi a rşısındaki erini an - hyanlar da vardı. Bunlar para ba- parmak için, kart yüzlü bir çer! halayığa, kuru elli bir kalfaya, zü gözü kapalı biz hanınia, elleri nalı, yeldirmeli bir ha yenaşır, hafif taraflarından, an'sna- ye bağlılıklarından istifade etmek için: — İman zayıfladı. — Nedir o ze- mane kızlarının hali. Saçlar mey- danda, kâküller bukle bukle .. iki gözüm Rabbim, sen encamımızı ha- yır eyle. Biz de vaktile gördük, geçirdik, kimselere halim! açamam ne oldum dememeli, ne olacağım demeli, fukarayı sâbirindenim.. Nutkile el açarak dolgunca bir sadaka koparırlardı. Dilencilerin içinde, Matiz Ahmet büsbütün başka bir tipti: O, öyle rastgele her yerde dilenmez, so - kak başlarında el, avuç açmazdı. Yalnız «mortocu- denilen cenaze Yskatçıları arasında bulunur, nafa- kasını bu suretle çıkarırdı. Ahmedin âdeti idi; cenazelerden aldığı sadakaları, Balık pazarı mey- um nineve | Pilâjda Jiçıların üstünde bir poker parilıi Yeni seanşsın ilk yarım saatinde, Jan'la Froso yine kaybediyorlar « dı. Jan mütemadiyen İngiliz lirası çıkarıyor, matmazel Froso da, bir ebe çantasını andıran büyük siyah meşin çantasandan çıkatdığı elli- lik banknotları bir çarşaf gibi ö- nüne seriyordu. Ne cana yakm çarşaftı bunlar!.. İnsanın yalnız ruhunu değil, bü- tün benliğini de beraber — sıtan, saran bir çarşaf... Seansın yarısından sonra, şansla- rımız öne, ileriye doğru değil, ge- ri geri gitmiye başladı. Şimdi de, tornestan tarafından kazanmıya, yani lki soanslardaki kazanç « larımızı yavaş yavaş, damla da Ta geti vermiye b ik, Mazinas fih: — Damla damla göl olur. Vecizesini, daima göz önünde ti- tuyor, doktor (K.) da, ben de çok sağlam oynuyor, kazandıklarımızı kolay kolay gerisin geri ver - memiye azmetmiş bulunuyorduk. Şariım, evvelk! seanslarda, hat- t son seansın ilk dakikalarında gösterdiği mütebessim yüze, işve- kâr gülüşlere mukabil, şimdi abus bir yüz göstermesi bizi dalma ih- tiyatlı bulundutmıya — sevkediyor; bunun için iki ruaya falan ü yapmıyor, elimizde sağlam kâğrt olmadan oyunlara $ yorduk. | hanelerinde, Topkapının eski gedelerinde, cebinde bir. metelik kalmayıncaya kadar harcar, kafayı tütsüler, evine öyle dönerdi. Parası bittikten sonra, canı yine rakı içmek İsterse meyhaneciye: — Bu gece ölüp yarın Eyübe, E- dirnekapısına gömülkeceklerin kre- Gisine bana bir kaç tek vermez mi- gin? Diye enteresan bir teklifte bu - Yunurdu. Eski devirlerde kocalarını on, on beş mecidiye aylıkla, dilenmek i ÇiK kiraya veren, lecini bu su- retle istismar eden kadınlar da var di Bir de dilenci iratçıları vardı. Bunlar, malül kadınları, sakat ço- cukları, ihtiyar, menzul hanım nine Teri, şuradan buradan toplayıp, şeh- rin muhtelif yerlerinde dilendirir- lerdi İratçıları, on, yirmi, bazan da otuz, kırk dilenci kullanırlar, körleri, topalları istismar ederler- Ği Akşamları muayyen saztte efen- dilerinin yanına gelen ba gezgin- ci iratlar kazandıklarını eksiksiz pstronlarına teslim ederlerdi. Di- lenci iratçısı, adamlarını ölmiye- cek kadar besler, rini temin ederdi. Hasta olduk - Tarı Zaman dikkatle bakar, doktora götürür, Hâcımı falan alırdı. Damt akan bir evi, kepengi kı- rılan bir dükkânı tamir eden bina, akaret iratçıları gibi, para karan- mak için kiraladığı dilencileri de, dilenci iratçıları tamir eder, ra - batsızlıklarile alâkadar olurdu. Bu sayede, başkalarını kendi he- sabına dilendirerek evler yaptıran, faizcilik yapan adamlar bir kaç de- Bil, bir kaç yüzdü. Hele keme - rinde, üç yüz altını, beş yüz me- cidiyesi olan, kulübesinde denk halılar bulunan dilenciler pek çok- tu. Blöf yapmak mı? p Buna imkân.var mıydi? — — Biöt savurmak! 4 Elimize kuvvetli bir. KİZ gi gelmiş olsa, yine fazla M& — Rölüns! çi etmekten: — Rest! Çekmekten tevakki Kümarbazların tâbirince paranın üstüne oturm! Maamafih, bütün ihtiy? miza rağmen, hafif tertip P bayılıyor, Jan mütem — Bir liralık! tur yapırak, ortayı - kabii ta ona yaver oli ada, hepimit karı ona mahküm olü le matmazel Froso, dalmiğ kâğıtlarla restler veriyö: T — Ful as! Açasa, Jan daha büyük mesel — FPloş! Çıkararak — Rest! Alıyordu. Doktor (Kİ kıyı sularında dolaşıyofr paralarını verip işin ( kıyordük. Elbette, şans Y cekti yatacak yerle- || Sabretmmek Tüzimdi. Şansın dörünesini, gözl ) termesini lâzımdı bekle Beklodik, Sabrettil Öyle, küçük üvertürlefe, makla, turlara girmeklt © muzi geri vemenin f !”'.”, Rankantura çarpmazsak, Ö7 — — Top! bile yıkamazdı. n Arada ne olursa matMil soaya 'oluyor, Mesin ı-bcwl. dan'müten ) eti not çıkarıp önüne ye »' gü Pek az bir üvertür. :_j bi sür rölâns, bir kavi diyor, bozulan eililiğlt Üye # Kabani kirk llrası de, SMMAR bir üvertür, bir rölâns » Fosonun önünden Jan”lf fişlerin, paraların ar ma oluyordu. Matmazel Prosonuli Hayı aşmıştı. Jan di / diyen kaybettiği inıiî“_', R mukabil, 'Türk bankect " — | yırı telâfi ediyordu. A (Ml Bunların ömrü ne İ rüyordu masada? Akşam neşriyatt Saxt 18,30 Plâkla 19,30 Kadıköy Halkt koaleran (Diş bakı ») Bedri, 20 fasıl sa7 Ömer Rıza taralından * , lev, 20445 fasıl saz heyti n ZÇ15 orkesira, 17 borsa haberleri kç anovya arere S Slanet e