Üç komita Balkanlardan gönderdikleri çete - lec Bulgaristanın muhtelif mınta- kalarındak! düşmanlarını gidip te- peliyarlardı. Sofyada gözlerimiz önünde, so- kak başlarında bu suretle öldürü- kenleri biz bir çok kereler gördü - ğümüz için, bu kanlı hâdiselere karşı içimizde alışkanlık hasıl ol - muştu. Onun için, herkes komite- lerin bu çarpışmalarına ehemrd - yet vermemiye, dudak büküp reç- miye başlamıştı. Sırası gelince ha- tıratımızın. başka yerlerinde btu kanlı çarpışmalar hakkında dahı> Kü Muhtârı Hafız Osman a_-sk,kı_tü öden dobrücal kâttl - Yönkefi arkadaşları — Krim Popot ve An. Zel Petkof Razgrat hapishanesinden Dir. kaç 'ay evvel firar etmişlerdi., Popot bir kaç gün ewdRuscl:â Kenarındeki bağlarda yakalanmiş- M ve bapse hıkılmışlardır. — | Deliorman .havalisinde belli başlı Türklerle zengin köy ağaları, Dob -« ruca komitalarının yalağanları altın- da can veriyorlardı. Yukandaki kıli- şede okuman yazı, (Deliorman) ga « zelesinde basılmıştı ve, Dobduca çele- lerinin Türkleri öldüren belli başlıla - rından iki katilin, -Bulgar hükümeti tarafından yakalandığını — Bulgaris » tan Türklerine bildirmekte idi. uzun tafsilât verirken — görüle üzere, komileler bütün azamet rini, müsellâh, bombet. Xxıyafetle- rile Bulgar ve Türk sakin halka Barşı göstermişlerdir. Meyhane - nin diğer köşesinde mağrur, mağ- rur konuşanlar da bu tiplerden irli- ler. Şu meşin kasketli, kırmızı şal- fi. ayakları domuz derisi - çarıklı genç Makedonya komitecisinin or- ta parmağında kalın bir de yüzük vardı. Yüzüğün üzerindeki taşın yerinde göz oyukları birer ufak si- yah inci ile süslü bir insan kellesi remzedilmişii. —Anarşistlerin, iki ölü kemiği üzerine kondurdukları ölü kafası gibi, komiteler de böyle ölü kafalı ve siyah inci gözlü yü- züklerden çok hazzediyorlardı. Bu- nun için, oturanların çeteci oldük- larını anlamak, onları her gün gö- rüp tanıyanlar için zor bir iş de » ğildi. Bilhassa, meyhaneye gelip, bir köşeye yerleşen iki kemancı çingenenin, herkesin ağzında ve her yerde çok makbul olan Make. donya marşını çalmıya başlamala « rından sonra vaziyet daha iyi an- Jaşıldı.. Genç kömiteci bağırıyordu: — Çınali... çallı. İki kemancı tekrar başlıyorlar- d, «Tiront çubu işte Napravime (*) «Çuşdu igo ve Tarptm... Fakat, bu çalmanın ucu besağı yoktu. Bir kere çaldılar, beş kere Çaldılar, saatlerce, hep ayni Make- dönya komitecileri marşını çaldı- lar ve Todor Aleksandrofun tür - küsünü söylediler.. ümler, dehşet salacağız... Yabancı boyunduruğa girmemek için SONTELGRAF — 17 M Makedonya komita- cıları arasında 13 yıl Balkanlarda çeteciliği ilk tesis edenlerden meşhur Bulgar şairi Botef narmı- e Vraca kasabasında dikilmiş bir heykel varda, Resimde, Bolef namına ya- pılan bir ihtifal esnasında nutuk söylenildiği görülmektedir. lardı. Vayvodaların hususi suretle | ( RİKÂYE İ Belçikada Yazan: M.Necmeddin Dellorman Solyadıki (Deliorman) gözetesi başmuharlri Ölen komite reisi Todor Alek - sandrofla, öldürülen Dobruca komi tesi reisinin fotoğrafları ve Trakya Komitesine ait bazı levha meyha» ne duvarlarını süslüyorlardı.. Meşin kasketli, ayakları domuz çarıklı genç ve yakışıklı Makedaa- yalı ikide bir ayağa kalkıyor ve Makedonya hakkında bir kaç sözle nutuk icat ettikten sonra çalgici- lara dönerek: — Çallli., çallı., Düye çıkışıyordu. Bu genç doy- mak bilmiyen bir aşk ile marşı dinledikçe, kendinden geçer — gibi oluyor, kemancı çingeneye doğru dişlerini gıcırdatıyor, kafasını -sl- hiyordu.. Ali ağa, Arabof ve ben kendimi- zi unutmuşluk. Yalnız şarap bin « liği boşaldıkça, Ali ağa meyhane- ciye emrediyor, kadehler doluyor ve Arabolfla ben içiyoruz ve nazar- larımız — tekrar Makedonyalılara doğru çevriliyor. Oturduğumuz rma- sadan sabahtan beri kalkmamıştık, Arabof dışarı çıkmamış ve Razgra- da telefon etmemişti. Ben bu ci- | hetten müsterih olduğum için Arabaf ile muhahbe- | V uzatmıya tarafdardım. Çünkü, | Ali ağanın sayesinde buradan nasıl olsa yakayı kurtarıp tehlikeyi at - | latabileceğime artık kanastim var- | dı. Arabofun bana fenalık etmiye- ceği — ve Ali ağanın hatırını kır - mıyacağı anlaşılmıştı. Aynı parti- den olan Vazelof ile olan rekabet mücadelesinde Arabof lehine be- nim bir gün oynıyacağım roller o- labilirdi. Kafalar esasen duman - lanmağa başlamış, Arabof işi, gü- cü, vazifeyi çiviye asmıştı. Amma, | beni de Intihaplarda kendi tehine | kazanmıştı. Gündüz suat, üçe, dör- de yakınlaşıyordu. Dışarı çıkmak- sızın Ali ağa, Arabof ve ben bu şarap masasının başında bütün bir günü geçiriyor ve hâlâ da içiyorduk. Bu kadar fazla şarap, bana dokun- mamıştı. Arabof, bir parça sarhoş (Devamt tar) Pıravadılı Doktor Basri Hayri Bulgaristan Türklerinin - münevver gençlerinden .ve Sojyada — toplanan milli Türk kongresi ikinci reisi olan Pravadili doktor Basri Hayri, Türkle- ri müdafaa etliğinden dolayı Pravadi- deki çeleler tarafından takibala ma- ruz birakılmıştı. Bu yüzden, anayur- da göç eden doktar Basi, Edirneye. yerleşmişlir. Doktor Basrinin eşi Ba. yan Zeliha de kocası gibi doktordur. İki genç doklordan birisi, Edirne be- lTediye doktoru olarak, diğeri de, ront- ken mütehassıı olarak Edirnede ça -. Tışmaktadırlar, İ Güneş batarken (4 üncü sayfadan decam) tatlı idi ki Nermin bile yerinden doğruldu. Epeyce zaman evvel, Bebek sırt- larında yalnız başına otürürken yalnız dolaşan kumral gencin du- daklarından dökülen nağmelerdi. Bir an o dakikaları düşünerek dur- du ve uzaklarda günün batan rz gini, ve gölgelerde kaybolan genç delikanlıyı ve onun uzaklarda ka- ranlıklar içinde kaybolan karaltı halindeki hayalini görür gibi ol - du. Şimdi bile hâlâ o akşam «Ça- hkuşu» nün satırlarını oküyor bi idi.. Birdenbire ne oldu, ani madı.. Önündeki masanın yanın la bir genç belirdi. Bu tamamile o i- di. O akşam Bebek tepelerinde, şimdi piyanoda çalınan nağmeleri fısıldayan beyaz pantalonlu, kum- ral saçlı, gençti. Nerminin önünde Uufak bir itina ile selâm verdi ve kendisini takdim etti; — Nusret Zeki!, Bunu bir söyledikten sonra hek- ledi. Vaziyetile, halile, hareketleri ile Nerminin dansa kalkıp kalkmı. yacağını soruyordu... Fakat ikinci bir teklife meydan vwermeden Nermin ayağa kalktı. Ve küçücük omuzlarını Nusretin geniş göğsü Üzerine bırakarak, dansa başladı... * Nerminin bütün hayatı Nusret olmuştu. Dalma onu düşünüyor, onu hatırlıyordu.. Fakat bununla | beraber her zaman yelse kapı'ıyor ve iki ellerini avuçları içine alarak kendi kendine diyordu ki: — Büu erkekler ne fena insanlar; © gün hiç dansetmemeğe karar ver- | miştim. O gece gelen birkaç kişiyi reddettim. Fakat sonra onu kar - şımda görünce dayanamadım. Ve kalktım. O muhakkak bunun far- kında idi. Benim kendisine karşı şiddetli bir zaaf duyduğumu mu- hakkak hissetti. Fakat buna teğ - men ufak bir imada bulunmadı. Bir defa daha görüşmek için kü- çük bir zaman bile Istemedi. Yok- sa ben o kadar çirkin miyim, hassas bir erkeği tatmin edemiyecek ka- dar ağır ve çekilmez bir kız mi- yım?. Nermin, işte böyle düşünceler - le her gün, her sant kondisini üzü- yor, mütemadiyen ağlıyordu. Hat- | tâ sıkılmasa gidip Burhanlardan | Nusreti tekrar kendisine bulmala- ti için ricada bulunacaktı. »« pembe tatlı bir bahar akşa - mı.., Gönüllere sükünet veren baş- luklar... İşte Nermin Bebek sırt - larında biraz evvelki müz'iç dü- şünceleri bırakmış ve — ölürceye kadar» m güneşin ışıkları altırda kızaran satırlarını okuyordu. Bir- denbire kulaklarına eski hatırala- rının bestelediği bir nağme geldi. Kitap elinden yere düştü. Vücudu şiğdetli bir raşe ile sarsıldı. Bir - denbire ayağa kalktı. Fazla daya- namadı, ayakta duramadı, bir ke- lime bile söyliyemedi. Hissedeme- di, düşünemedi ve olduğu yere yı- Kılıp kaldı. Çünkü gördüğü man - zara o kadar feci di ki Nusrot Boranın koluna girmişti... Elinde- ki gül sapını asllıya sallıya ilerli « yordu... Nermin bir dakika aynl vaziyette kaldı. Baktı, baktı. Ve sonra gördü ki biribirlerinin kol- Tarına abanmış o iki hayal, uzak « laştıkça birer karaltı oldular... Ve sonra bir kayanın dibine çöküp kaldılar.... Nusret bir gün evinde otururken şu mektubu aldı. Bu mektup ay - nen şöyle idi: «Canim; Sana bu kadar yakın, bu kadar samimi ve candan hitap edeni hiç arama! Hiç düşünme bile! Bütün tanıdıkların arasında o, o kadar si- lik bir şahsiyet, o kadar umulmaz bir mahlüktur ki... Hem zaten, ka- ranlık gündüzler, onun önüne çok- tan simsiyah bir perde çekmiş... Senin gözlerinde ise henüz bu par- deyi yırtıp parçalayacak kadar kudret, yakıp eritecek kadar ateş yok!... Bunun için bu olduğu gibi, bendeki gibi sende de bir sır kal « sın!... Sen nesin, kimsin; senden ne is- *tiyorum?.. Sen yüzüyün incecik hatlarile, gözlerinin şeytani Lakı - larile, hiç benimsemiyerek — sanki ağzından düşer gibi çok tabil bir lâkaydile konuşan bir - insansın! Herkes gibi iki alevli bakış bir kı- zıl kalb... Bana dakikaları en işkenceli a- P sırlar kadar uzatan, bana ilk cür - Faşistler 1 (Dördüncü sayfada davam) | kunç mudur? Pek zannetmiyo- rum. Muvatffak olmak için mutla- ka acele etmek lâzım geldiğini anlamıştır. Çünkü ortalığa ver- diği ilk heyecanın zamanla kay- bolacağına ve değişeceğine ka - nidir. Zannıma kalırsa, iktidar mev- | küne geçmek için, bir hükümet | darbesi yapmağa teşebbüs et - miyecektir. Çünkü bu işi yâpa - bilecek hücum kıt'aları yoktur ve böyle bir kuvveti elde etmek- teki müşkülâtı bilir, Onun istediği siyasi bir buh - ran ve inhilâldir. İktidar mev - kiine geçmek için gösterdiği a - celeyi de ilk siyast hatalarından biri sayarım.» BRÜKSEL MEBUSU PİYER DEY İSE NE SÜYLÜYOR? Brüksel mebusu ve Belçika Reksist partisinin şefi olan Deg- rel'in muavinlerinden Brüksel mebusu Piyer Dey ise şunları | söylüyor: | — Degrel hükümete karşı bir dâhi ilân etti. Başvekilin bu dâ- hiye cevap vermeğe mecbur kal- ması mücadeleye giriştiğine bir | işaret sayılır. Degrel otuz. yaşında bir ço - cuktur, daha on iki ay evvel kimse ismini bile bilmiyordu. Fakat şimdi en kuvvetli bir mu- halefet fırkasının başında bu - Tunuyor. Biliyorsunuz ki Reks gencle- | rin açtığı bir harekettir. İlk ön- ce fikri sahada beliren bu ha - reket, yavaş yavaş ilerlemeğe başladı. Şimdi Belçekalıların hayatında birinci derecede rol oy nuyor. Bu rolün memleketir. si. yast sahasında bir aksülâmel ha-| sıl etmemesine imkân yoktu. | İktısadt buhrandan en ziyade ıstırap çekmiş bir memlekette | #gümüş duvar» la mücadele et- | mek bir zaruretti. Bu zarureti | anladık ve mücadeleye geçlik. Istırap çekenler bizimle birleş - | tiler. Reks hareketinin genç şe- | fi artık memlekete görünmek lü- zumunu hissetti. Geçen mayıs- ta yapılan intihapta namzedler gösterdi ve herkesin şaşkın na - zarları karşısında bu namzedler intihabı kazandılar, Degrel'in mutlaka mutaffak olmasını icap ettiren diğer bir çok sebepler daha vardır. Orta sınıf perişandır. Malt işler bo- zuk gidiyor. Eski ve ihtiyar po - litika adamları artık vaziyeti iyice kavrayamıyorlar. Hlabu -« ki Degrel daha ilk adımda mu - vaffak olmuş sayılabilir. Reks modern ihtiyaçlara uy « mak için «büyük bir temizlik» yapılmasını istiyor. garam eeei aa amanananı Yugoslavya Ataşemilterinin Anadolu seyahati Dost ve müttefik Yugoslav Hü- kümetinin ataşemiliteri Miralay Navitza ve refikası Anadoluda bir tetkik gezisine çıkmak Üzere şeh- timizden Konyaya hareket etmiş- lerdir. B. Novitza seyahati şunları söylemiştir: - Buradan Konyaya ve oradın Adanaya gidiyorum. Tarsusa ve Mersine uğradıktan sonra Ankarı. ya döneceğim, Türkçeyi iyi ko « | nuşmak için karımla ben çalışıyo. rüz.» hakkında ——— mü yaptıran, ilk cezayı çektiren yegâne mahlüksun!.. Bu cezada bü- yük bir kasırga var... Girdaplı bir mahşer var. Ve sonra yıkıları bu harabenin çok yanık iniltileri ara- sında boğuk ve içli bir tasarrı.a.. İnsafsızca savrulan kıvılcımlı kül- lerin sevgili gözlerine yığılması... Oh! bunu görmek ne vahşi zevk, fakat ne kanılan saadet! . Senden hiç bir şey istemiyo - rum. Ne bin bir kadının parmakla- rile sevdirmesin! bilmeden gü den güne güzelliğini k: kumral saçlarını.. ne şeytan bakış- l sarışın gözlerini... Hiç, hiç bir - şey... Yalnız damarlarımda mec- rasını şaşırarak kalbine akan kas ramı, ufak içindeki canımı...> * Nermin sanki kışın er şiddetli bir zamanında imiş gibi titriyor - du. Yüzü sararıyor, gözlerinin fe- ri kayboluyordu. Genç kız titrek ellerile bu mektubu yazmış ve bu son sözleri olmuştu. | acımak lâ 5 tur, Paltosu olanlar da caketsiz - dir, ya Batmış, yahut rehino koy » muştur. Birçoklarının yatacak yerleri de yoktur. Gecelerini, Beyoğlunun bir kaç (sabahcı kahvesi) nde geçirir. ler. Karyolaları sandalye vastık - ları dirsekleridir. Yorgan mı?.. İşte o hakdadır! Gündüzleri oturdukları kahve « lerin bir kıyısında, bilmem nesini yemiş ispinoz gibl düşünürler, bir taraftan da uyku kestirirler. Pineklerler. Kantarlarlar! Ellerine para geçtiği zaman, ba- gaklarını gere gere yattıkları yor, | Beyoğlu hamamlarının taşlarıdır. Külhan kenarlarıdır. Halvet köşeleridir Bit mi?. Üstlerinde bu haşerelerden bu- Tunur mu diye mi soruyorsunuz?, Çoook!... ı Beyaz bir şerit gibi süsler yaka- larını bu mahlüklar!.. Ceplerinde para yoktur, fakat | caketlerinde, gömleklerinde: Bit!.. Doludur. Kıyafetsizliklerine, sefaletleri - me rağmen, yine birkaç safdil, bir- kaç zavallı bulurlar, dolu zarla, sirkaflı kâğıtla paralarını alırlar. Çalarlar! Fakat, ne kadar çalsalar, yine üç | gün: — Tok! On gün: — Aç! Gezerler, Beşeriyetin birer yüz karası o - lan bu silik insanlar, talihin sev - kile bu çıkmaz yola sapmışlardır. Bunları lânetle anmaktan ziyade, dir. Bir de tıpkı bunlar gibi, hattâ bunlardan daha yaman, daha müt- hiş bir takım kumar hırsızları var- dır ki, medeni cemiyet bu adamla- r Sösyete adal Kibar insan. Diye saygı ile anar, Kadınlar: Ne şık giyiniyor! Ne güzel konuşuyor! Ne espritüel adam! . 'Takdirile bayılırlar, İşte, beşe - riyetin yüz karası asıl bunlardır. Bu adamlar, kibar, halük birer in- Ni san değil, uğursuz, koleradan be- | ter ve vebâdan daha tehlikeli bi- rer: Trişördür. Bunlar kimler midir?. Biraz sabırlı olunuz, sırası gel - dikçe, yukarıda portrelerini çizdi- ğim ayak kumarbazları gibi, but- ların da portrelerini çizeceğim. Klüplerde, aile yuvalarında, dost evlerinde, hilekârlıkla, hırsızlıkla nasıl para kazandıklarını anlata - cağım. v Arnavut zarını sallamadan da Atsanız, rek tavla, gerek mu - şamba üstünde- muhakkak birkaç saniye, tıpkı bir topaç gibi fırıl fı- rıl döndükten sonra oturur. Bu * nun için bu zarla hile yapmak ka- bil değildir. Arnavutlar, bu zardan başka zarla barbut oynamazlar. «Kırpık zare ın kenarları eye i- le alınır, Zarın biri eyek», «düs, «cihar», öteki de eşeş», «beşr, «se» gelmek üzere, törpülenerek yanı- Jhır. Hilekâr oyuncu, barbut oynar- ken, tavlanın, barbut masasının i- çindeki hilesiz zarların birini kal « dırır, cebine atar, onun yerine hi- — Eski İstanbul batakhaneleri: KUMAR.. | Meşhur komik Hasan dedi ki: “Yool- Ben göbek atan zarla oynamam, değiş- tir şunları |.. ,, Meşhur komik Hasan leli -cıvalı, kırpik- zarlardan biri- ni kor, üçüncü zarı da avcunun i* çinde, baş parmağının arasında saklar, icap ettikçe, aynadığı 247“ la onu değiştirir, alavere eder. —— «Kırpık zar» a ait bir fıkra var” dır. Anlatayım: Merhum komik K. Hasan, oyun hastası idi, Fakat en çok tavla 9y* nardı. Talihlerine güvenerek kar* & şısına geçen oyuncular ekseriyetle yeniliyorlar, onun parasını bir tür- lü alamıyorlardı. Beş kere yeniist sekiz defa kazanıyordu. Bazan ar“ ka arkaya yirmi, otuz parti kay * bettiği de oluyordu. Birgün, fendbazlığın her türlü- © sü elinden gelen iki oyuncu Doktor - (R...) ile, şimdi be © lediyede bir vazife sahibi © * lan (M...) komik Hâsanın hile yös lile parasını almak çarelerini dü ” şündüler. Ve «Kırpık zar)la bu ar* © zularına kavuşmaya karar verdi * ler. Şehzadebaşında, kuytu bir ki* raathanede (M...) , K. Hasanı ya” kaladı, tavla başına oturdular. (M...) zatları bir iki kere attık* tan sotra, bir tanesini değiştirdi. ğ Kırpık zarı kavanço etti. Bu zar © lar da, aşağı yukarı arnavut zarımi benzer, dönmeden oturmaz. Zarle” rın fırıldak gibi dönmesi K. Hasa” ğ pın nazarı dikkatini çekti. Faka! birşey söylemedi. Huylana huylâ* na oynadı. Kayıp da ediyordu. hayet dayanamadı garsona sı di: — Yoo!.. Ben göbek atan zari oynamam!.. Garson değiştir şun © ları!.. K. Hasan kurvaz bir adamdı. Hİf leli zar nedir bilirdi. Runun Içi bu tuzağa düşmemiş, ve karşısın * dakilerin izzeti nefsini kırmam maksadile yaptıkları münasebet sizliği yüzlerine vurmamıştır. sevdiği içtimal mevkilerine büf “ — met ettiği Insanları bozmaz, işi öT zaketle kapatırdı. Fakat süfli W şörlere hiç fırsat vermezdi. ğ Hileli zarlardan bahsederketle bir de, temiz zarla nasıl hile yit pıldığını anlatayım. Bu uml“’; doğru aletle hile yapmanın Üüğ adı vardır: Mihlama Sürte Bindirme Bunlar, zarları atışın isii mesi matlüp olan sayı, «şeş>, yahut — «yek» mümkündür. Fakat, bunda