eti bütçemizin rakamları. nı Türk okuyucuları gaze- telerde o görüyorlar. Gördükleri geyler sade bu rakamlar değil; bunların yatlatındaı bu rakamlara teşekkül imkânları verecek olan yeni vergilere aid haberler de gö- ze çarğiyor. Masraf ihtiyaçları ar- tan her evde olduğu gibi, Türk e- vinin sekinleri de bü yeni ihtiyaç. Jar karşısında derin deriş düşün seler yeridir. Eğer ben bir kurü maliyeci ka- fasile düşünen adam olsaydım, Türk okuyucularına kolayca fsbat edebilirdim ki, Türkiyenin masraf bütçesi yüksek değildir; hattâ bu bütçe sade yüksök olmamakla kal- maz, belki de, bugünkü Avrupa. nın en küğik ve en âz yüklübüt- çesi olabilirdi. Bu davayı böylece iwbat ederek size kâğıd üzerinde nazari bir ieseili ver&bilmek için müracaat edeceğim delil de basit ve muknidir: Büdçenin rakamını Türkiyenin nüfusuna toksim &de- rim ve çikacak taksim mahsulün diğer memleketlere aid ayi he- sab ameliyesile karşılaştırabilirim, O zaman siz de benimle görür ve kani olurdunuz ki Türk, bugünkü Avrupa memleketleri arasında en &z vergi veren insandır! Fakat, hakiksi böyle değildir. Bu yaptığımız ameliye, kuru bir maliyeci ve istatistikçi kafasının işi olur, Bunun yanında nüfusun bir de vergi verme kabiliyeti var- dır. Mesele şü kadar lirayı ne ka. dar nüfusun verdiğini bilmekte değil, şu kadar lirayı veren şu â- damın bu parayı vermek için ne kadar kazandığını hesab oetmek- tedir. Eğer hesabı böyle yapacak olursak, görürüz ki biz belki de en &z vergi ödeyen insanlarız; fakat, parası az olan bu vergi hissesinin yükü, bizim fakir kesemiz için çok ağırdır. Böyle bir hesabı geçende bir memur, şeker fiatları üzerinde yapıyordu. Filhakika, Türkiyede. ki şeker fiat, bugünkü dünyanın en ucuz fia' ndan biridir. Fa- kat, bunu dünyanın değil fakir Türk köylüsünün kesesine nisbet ettiğimiz zaman görürüz ki haki. kat, bu kadar basit değildir! Hakikatlere göz yummamek, hayat yolunu iyi görmek için ye- göne usüldür! * Fakat, gözümüzün önünde sade bu hesab hakikati değil, bir de ci- han hayatının en Korkunç bir kikafi var: Harb, Bunu da gör yoruz ve bunu gördüğümüz İç dir ki, öteki hakikatin karşısında duyduğumuz âci duygufuf tesiri yor ve ecdadımızın dediği gibi, «Ak ükçe kara gün içindir! | deyip kesemizin ağzıma açıyoruz. Bazılarımız bugünkü varların- dan veriyor; bazılarımız öa Yarın kazanacaklarını bugünden veri- yorlar. Burada «baz'larımız de. mek doğru olmaz; sekserim'z> de- mek lâzım. Ekserimiz, yani, Ana dolu, asıl Türk, asıl veren ve giri- lağına kadar börç 'çinde olmasına rağmen, bu vatan tarihinin en bü- yük alacaklısı olan hakiki Türk! İşte, bu vatanın yükünü bu rih içinde nasıl bütün fedak ile bu Anadolu kütlesi boynuna almışsa, bugün de ayni kütle, za. manın en ağır yükünü kendi Üze- rine almıştır. İster vergi şeklinde, ister fiat şekline, hiç şikâyet et- meden bu Tütk bü yükü taşiyor. Vicdanlarımız onun kahramanlığı karşısında en derin köşesine kadir sızlamalıdır! Bununla beraber, vermeklen korkmuyoruz ve korkmıyacağız Çünkü, parayı vermekten korktu- »muz takdirde, Türkiyeyi buğün- ü tarih fırtınasına karşı müda. fan edecek kuvvet zayıflar. Eğer, verdiğimiz ker yeni vergi ile 'Tü: ke, bugünkü gibi bir sökün ve ku- zur lemin edebilirsek, eğer bu pâ- ralar Türkün yeni bir Kan vergisi vermesine mâni olacsk bir kuvvet teşkil ederse, biz ün bupları s8- ve seve verebiliriz. Zaton, bu v giyi verirken elimizin titeememe- si de hep bu sebebdehdir. * Bütçemizin ağırleşmakta olma- sından korkmıyalım; bu bütçe bi. ze, kandan tasarruf eden ve bize çalısıp kazanmak imkânları veren bir bütçedir. Öyls bir zamanda yüşiyoru» ki oz vermeği değil, da- (Devamı 4 üncü sayfada) -İşamamalarinın ve işi iyi idare ede. Liyakati sezmek, sezince küflaiimsk öyle /ki harekettir ki üncak derhal ve birlikte yapıldığı takdirde fayda verir. Tek el ancak vakti ve kudreti bulup kullanabilen kafanın başardıği eser için hudud yoktur. iseameameie seeasmasenenaansmı resme eamresesrorananara ererara rate Harbler, İhtilâller ve Buhranlar —2—4() B ögünkü dünya harbi, bü- tün insanlığı iztirab, kor. ku ve ümideizlik verdi. Bu âfet devam ederken, ne dünü tetkik et- tılmasi lâzımdır ki, bundan sonra YAZAN Ahmed Hamdi Başar £ “İyesi için yapılıyor. Tezadlar cemi- İe meşguldür. Vahi günler geğiri|yet bereketiliğicin Ve yoruz; bir kere bu vahametin atla.| nin neticesidir. Cemiyet yaşayan bir| şeydir, ve her safkan ondan evvel dinamizmi. yanına mid meselelerie kafalarmıl|; safhanın bir neticesi ve sebebi zn, psikolojik haletimizin meşgulld.,. Bu hareketlilik ona skic: ve de. olmasi imkân dahiline ei #işici bir karakter vezir, ve her can. Bu, böyle olmakla beraber, ber-İi mahlük gibi o da, hayatinin deva kes kendi kendine sormaktan balilmı müddetince tezadlarım meşda- Kalımyori Bu harb ne için yapılı. yor? Yür binlerce milyonlerca in- sanin hayatına mal olsh, asırların mahsulü kazançları, medeniyet eser lerini bir unda mahveden bu harbin »ebebi sedir) Bü, yalmızta bir dik- tatörün ihtirası heticesi midir? Ha: bi doğurmak için bir ihtiras kâfi midir? Yoksa harbin başka sebeb- leri mi vardır? Bu kadar büyük bir dünya karı. şıklığına sebeb olmak için birin - san, haliâ bir millet kâfi gelemez. Bu büyük hercümercin temiyet bün yesinde bir nevi #eritet helinde mütaleâmna alişmak İâzımdir. Bu ifademizle harb ilân edenleri mazur göttermek, harbi hakk ve (faydalı bulmak iddiasında değiliz; fakat c: miyet için zarari olan şey -iyi ve fena. mukadder olan bir şeydir. On dan kaçinmâk imkânı mevcud ol- madığı, işte harbi maydana gelme. sile sabittir. Eğer bu harb önlene- bilir bir şey olsaydı, bütün mede- Bi âlemin iztirabim, hattâ inhilâli tehlikesini intaç eden bu büyük Afeti insanlar ne için yaptı). Bu bir prestij oharbi olamaz. Milletleri idere edea insanların birbirile anla- memelerinin de harbe vesile oldu Kuna şöphe yoktur. Fakat Bunlar nihayet vesilelerden ibarettir; yok- sa harb zatüretini doğuran sebeb. İerin bunların dışında, cemiyetin kendi bünyesin: sid daha esssh köklere dayanması lâzımdır. Urnümü Harbi, büyük dünya buh- ranlni, muhtelif memleketlerde #wuh telif şekiller almış inkılâb ve ihtilal hareketlerini ve nihayet son büyük harbi, aym sebeblere bağlamalıyız. Bunlarin hepsinin aynı devrede ol anası, bir tesadüf eseri olamaz. Bilâ kis bunlar, köklerini doğtudan doğ ruya veya dolayısile ayni menşe lerden alan ve mevcud bir büyük müvazenesizliğin neticesinde ve o- nun tasfiyesi için meydana len cemiyet hareketleridir. Vi ti böyle mütaler etmenin ük kıymeti var. ancak bu sayede. dir ki, bugünkü karışık harb vasi-| e - “İyetleri içinde beşeri ıztirabın sebeb lerini uydınlatınak, büyük hastalığa | teşhis köymak ve çare bulmak ke- bil olur. Su halde bütün bu hareketler! harbler, ihtilüiler, buhranlar, cemi! yet bünyesinde doğmuş bir büyük| müvazenesizliğin ve tezadın Utasfi- (*) Birinci yazı 27 Mayis tarihli sayimizda çikti, na koyarak, müvazenesizlikler dö. ğurarak ve tezadları ve müvazene- sözlikleri tasfiye için hareketler ya- parak devam eder, gider. Cemiyetin bu tasfiye (hareketi kendi dişinda bir kırvvet tarafından apılamaz. Yani bütün insanlığa ve tarihe şamil, ahlâk ve kanunları bü tüm insanlar Üzerinde müessir âdil ve büyük bir kuvvet mevcud ela. maz ve Yâfatılamsiz. Vâkıâ, büyük dinler cemiyeti bu otomatik, fakat tahrib edici tasfiye cihazlarına muh taç birakmadan Allaha inanmak ile, insanda şahsi menfaat dışında ahlâk ve adalet hissi yaratmakla harbsiz, ihtilâlsiz ve buhransız bir bilâkis cemiyette o müvazenesizlik unsurları haline inkılâb ederek harb İer, ihtilâller ve buhranlara sebeb oldular, Binaenaleyh cemiyet ne te xadları ve müvazenesizlikleti önle. mek, he de bunları harbsiz, buhran. tız ve ihtilülsiz tasfiye etinek imkâ- tina malik olamadı. Cemiyette bozulan müvazene, kurulan bir müvazeneden doğmak- İtadır. Asayişsizlik, asayişin tesisinin İ mahsulüdür, Kanunun dışına çıka » rak ihtilâl yapmak, kanun meyda- na getirmekten meydana gelir. Hü- Misa her tazad evvelce tasfiye edil. miş bit tezadın çocuğudur. Hayatta biri ölüyor, biri doğuyor. Eski u #uv eskiyor, boğuluyor; yeni uzuv bu eskiyi tasfiye ederek meydana çıkıyor, Bazı zamanlarda eski ken di çürümüş varlığile yeninin hayat bulmasına engel ölüyor; o zaman genç uzuv ölüyor. Fakat birçok 2a- manlarda eski ile yeni çarpişıyor; nisbetinde iş görür, fakat liyakati ( «Son Postam nın tarihi ba - hisler maharriri yazıyor) 1537 senesi Birincikânunun bi- tinci günü idi; Vertiço dağının en yüksek noktasından; karlar içinde geçiyorlardı; çoğu piyade olan as- kerler büzan dizlerine kadar gö » mülüyer; bazan yalçın uçurumlara yuvarlanmaktan zor kurtuluyorler- dı. Şurada bir top, burada bir ara. ba, ötede birkaç at, yuvarlanıyor, kırılıyor, donup kalıyordu; askerle - rin de bazıları ayni akibete uğru - yorlardı. Düz araziye vardıkları Ozaman selâmete gıktiklerim sanıyorlardı; fakat karşılarında © heybetli ve ber zaman her yerde hazır olan Türk süvârilerini buldular. Iki taraf sü- varileri birbirlerine girdiler; Viyana muhasarasında; Nostad civarında Kasım Bey İsrkasınn o imhasında büyük hizmeti görülen Pol Bakiç ve diğer cesur süvariler kurşun yağ » muru altında yerlere serildiler. Ku- mandan Kağyâner 6 akşam vadide ordugâh kurdu, Rie'at için iki yol vardı: Birisi üç fersah sürüyordu ve müthiş bir ormandan geçiyordu; di geri Sent Elizabet kalesine gidiyor. du. Bir harb meclisi toplandı ve Un i &ski, kendi kudretine güvenerek niye Aba sarım İZ teeasüs » ablâkile| Gece Avusturya ordugühında bir kişafına MÂ) iskin hareketler, nal sesleri, özen- de ihtilâle mü) & çakırtıları oldu. Evvelce | eşkiya Yacaatlan veya harb yapmaktan bap| reisi iken sonra affa uğramış olan kn çare kalmıyor. Lüdislan Mure, kendi kalesi olan Harb ve ihtilâllerden ve bunlâ-|Sent Elizabet'e gitmek üzere kaçi- yin atama kanşan buhranlardan| yordu; biri papaz olan iki kuman- #onra cemiyet yeni şartlar dahilinde bir müvazöneye kavuşursa, tarihin ve kurtuldular, Sabaha karşı bunu dan daha onun arkasından gittiler | düşüyo: dünya ideslini yaşatmak istediler.İu karanlık ve kanlı devresi mu. ve İSTER iNAN, Bittabi cemiyetin kendi dışmda bi.) vakkaten kapanmış demektir. Bu tün kanunlarım insanlara vicdan yoldevrede tüzamcı ve intizamei kuv- lile emreden hâkim kuvvet bütün tajvetler rih boyunca yaratılmadığından din adamları da sonraları bu fikri|tinda ihtitas ve menfaat Vaâsitası yaptıkla.!seliş hamlesi yapmak imkânma gi.'da yalniz Tirol, Avusturya, Karin- rından, büyük dinler kendilerinden) Yiyor. Gerek © milletler ve gerek tiya ve Bohemya askerleri kalmış. umulan işleri yapmak şöyle dursun, ve dövletler tebitüs e. dünya yeni şartlar al - yeni bir refah ve yük- diyor; (Devamı 4 üncü sayfada) İSTER iINANMA! Büyük Millet Meclisinde büt genin müzakere edilmesi münüse- betile bir meslekdaşımız memle. den geçirmiş: — Dünyayı kavrayan emsal siz buhran ortasında Türkiyenin vaziyeti gıpta ettirir, Hükmüne varmiğ, Doğrudur, ötedenberi bizim de düşündüğü. müz ve fırsat düştükçe söyledi- ğimiz budur. Daha bu sabah bir İreiçre gazetesinde gördük, İsviç- rede &kmeğe, yağa, şekere, sa. buna, ve daha birçok (yiyecek maddeleri ile giyeceğe vesika w- sulü tatbik edildi. Bununla bera- ber İsviçreli meslekdaşımız: —Hiç de vesika ile veri. len miktar isi kaşmıyan her- kas için kâfidir, bu “bakımdan Avrupanın en mes'ud memleketi- yiz, diyordu. Biz bin defn şükredelim, giye. cek, yiyecek herhahgi bir mad- deyi vesika usulüne tabi tutmak | zâruretini henüz duymadık, İsviç reli meslekdaş kehdilerini Avru. panın en mes'ud insanları adde- derken hem mübalâiğı etmiş hem de bizleri unutmuştur. Bununla beraber bu ferah ve- rici durum bizi aksayan tarafla, rımızı görerek daha iyi olmamı zi istemekten alıkoymarnalıdır. Bu aksayan taraflar umumi its halâtın azalması, iç piyasada ii atların az çok yükselmesi, bu srada altin fiâtihin artmış olmasi gibi birkaç noktaya inhisar eder. Dünyanın üzetine çöken felâ- ket sağnağından bizim tama - Bien müsün kalmaklığımızı iste, mek fazla safdillik olur, elbette bize de az çok serpintileri gele. cekti. Bununla beraber biz zaru- ri olarak aksayan noktaların da bir hayli hafifletilebilecöğine ina. hiyorüz, mesele biraz daha düşün mekte ve anlayatıları düşündür. mektedir, diyoruz. İSTER iNAN, ISTER INANMA ! İhaber alan Kaçyaner ve Lui Pekri de gündüz olnusdan, kurtuluşu R - rarda buldular. Lodron kontu Lwi uyanıp da bunu haber aldığı za- İman fena halde kızdı; Iâkin cesa - İretini kaybetmedi; harb Meydünın- ta; onlarla, adım adım mücadele - ye, ya açık bir alınlı kurtulmağa, yahud ölmeğe karar verdi. Askerlerin bir kısmı arasında İ dehşetli bir hiddet vardı. En seğme kumandanlarının, onlar bu kor . kunç maceraya, Türklerin bu müt- hiş tuzaklarını düşürdükten sonra yüzüstü birakarak gece kaçmaları. m, hiyanetlerini affedemiyorla; Şimdi de bir başkas. onlara yap tırmış; onlar yaya oldukları halde kendisi atı üzerinde, kahramanlık! nutku irad ediyozdu; açlık, soğuk ve sefalet içindeki bu askerin eksik silâhlarla, kendisinden tok, köndi- sinden muhafazalı, kalabalık bir ör- duya karşı barbetmesini istiyordu. Düşmandan kaçmak, düşmana er. kasını çevirmek Kiç şüphesiz en w- Yib bir harsketti, Lâkin bu kunan- danin da havbin en hararetli bir dakikasında onları yüzüstü bıraka- yak kaçmıyacağını, kendisini kur —| tarmiyacağını kim temin edebilir- di, Askerlerden biri birdenbire ba. ğırdı: Güzel söylüyorsun o Lodron; kaçmak için bacak lâzımdır. Biz piyadeyiz, sen süvarisin. Senin all ve bizim İki ayağımız var; sen İbizden kolay kaçabilirsin! Ortalığı biran derin bir sükür ökünayotdu. Kont çok kızmış. Kendisinin sözünü kesmeğe cöretilii sden bu sskers yaklaştı. Onu kılıç. İmandan Türklerin kurşun ve — kapladı; bir şok neferlerin yüzlerin. || de bü sözleri tasdik eden münalari|l Kahve borusu E. Ekrem Tald çe ürk “dilinde: Yem bor diye bir tabir vardır, W kes kullanır da, #timal hikâyesi bilmez. Bu hikâyeyi bilmiyenlt burada tektar edeyim. Bilmem hangi muharebede, i» tertibatının bozukluğu oyüzünd karargâhdaki hayvanlar isin muk tezi arpa, saman üzün müddet 8 mez olmuş. Atlar, katırlar aç ve! da kabil değil, Karargâh kumand ninın akbna bir tedbir gelmiş. Me zil zöbitini çağıttmış ve demiş k — Arpanın, samanın yokluğu! bakmayınız. Gene eskisi gibi yö borusu çaldırmakta devam edi Zabit sormuş: — Yem vere: a 'ikten sonra, b ru çalinıniş ne çikar? Ne mi çıkar?Senin aklın €| mez. Zavslh hayvanlar hiç değil birkaç dakikalık umuda. düyerle O da faydadır! İ Şimdi bu iş ds ona benzed Gazeteler, tanmnin günü tiryakild kahve boru çaliyorları “wSek bin çuval geldi.. Beş bin çuval di ğildi. Ön bin çuval geliyor.: Ke bin çuval gümrükten çıktı.. Fala filân.» Oysa ki ortalıkta bir dirhem ki ve “kahve diyorum, molud, arp fındık kabuğu vesaire değik bul bilene aşkolsun! cd Kuru kahvecilere, kurumuş kal veci desek daha doğru olacak. Dü kân diplerinde amelden sakıt © inuş, melâl melâl boyunların: böl müş kahve motörlerine bak adamın ağlıyası geliyor. Baybe: Zihni bu zamana yetişmiş kim bilir, bu vaziyet hakkında # içli koşmalar düzerdi? Şişeler Ankara trenindeki | yolculer, h kanta vagonundu kahve bulamadıl larından, ekserisi kahve hokkasi yanında taşıyor. Geçen gün bir tat sine, dayanamayıp sordum: — Nereden buluyorsunuz? — Kilo başına beş, altı lira ve diniz mi her yerde var! Cevabi verdi. Babam anlatırdı: Büyük kole zamaninda da patlıcan böyle gh ve pahalı zatılırmış, Fakat acaba kolera denen wfet bugünkü ihtiki salgmından daha m yamandı Kahvesizlikten terişen | zibnim * sörünün karşılığını bir türlü ver Yiyor. Diğer taraftan gazeteler boyur kahve borusu çalmakta berdevafi Meğer, küfir, kendini me kadi da aratırmış! Ben onun yok olmi dığını anladım, biliyorum o amsiv o da talih gibi galiba: mübarek yi #ünü öyle herkese göstermiyor. Bahusüs altı lirayı, iki sebebdep Biri züğürtlük, öteki de devler n zamlarına behemehâl riâyet etmi prendpine #adakatten ötürü miyen bizlere, bundan sonra fil dibi yerine kendi avucunu yalar Gümrük muhafaza başmüdürlüğü Sıhhi vaziyeti dolaywile ud den Gümrük Muhafaza Başınüdü Hüsnü Koper'in yerine Vekâlet fettişlerinden Zeki Cimitoğlu geti rilmiştir. irdü, Şonta silâh ürkadaşlar! na dedi ki: — Arkadaşlar, ben de (sizin birlikte ve piyade olarak müharı edeceğim! yaptı; harb başladı, Ku larile mahvolan ordusunun ortası da göğsünden ve başından yara İandı; nihayet teslim oldu. a ripln iyi olmıyacağı anlaşılınca vw rab çekmemesi için öldürüldü, isen easasenmu ses sana sasi TAKVİM