wa Hep birden Söyliyeceğimiz şarkı Muhittin Birşen ME bum Cemil Besin en e zel eserlerinden biri olan oğlu Mes'ud, Ankara Radyorund. bep birden ; söyliyebileceğimiz. bit sarkı ihtiyacından bahsederken iki garib hikâye nakletmiş: Bir zaman. İar, Avrupada iki heyet, Muhtelif zamanlarda, kendilerini dâvet eden ecnebilerin hep birden milli şarkı- İar söylemelerini mütsakıb, ayni su. davet edilince retle mukabeleye bunlardan biri: Allahü Ekber! Allahü Ekber! Diye tekbir getirmiş, diğeri de: Hamsi koydum tavaya! Havasını tutturmuş. Bu hikâye gazetelerde bahis o mevzuu oluyor. Peyami Safa da, dün bundan bah- sederken kültür birliğinden mahru- mmiyetimiz hukkında aci acı misaller getiriyor ve sualler soruyor: Lisa » nımızda vahdet var mi? İstilahları- mızda vahdet var mı? diyer. * Hep birden (söyliyebileceğimiz bir şarkı... Hakikaten, bu milletin berşeyden evvel muhtaç olduğu bir gey! Çünkü, bu, aramızda tam bir birlik bulunduğunun birkaç (esaslı alâmetinden biridir. Cihan ahvali dolayısile, gazetelerde bir hayli za. mandanberi mili birlik sözünün çek geçtiği malümdur. Fakat, en #z bahis mevzuu olan şey bu birli- ğin bir milletin kabil olduğu kadar iş kütlelerine şamil ferdler ara- hin yerleştirmiş olduğu kalb, zevk ve rasişet birliğine dayanması lâzun olduğudur. Eski zamanın: Alihbü Ekber! Allahü Ekber! Melodisi dini bir kültür ari kaynaşmış bir cemiyetin tam bir duygu birliğini ifade ederdi. «Tek- bir» dediğimiz bu dini melediyi, bu dini kültür işinde hallolmuş o - İan devrin bütün insanları bir ağız. dan ve falsosuz terennüm edebilir- di. Dünyevi kültür devrine girme- ğe başladığımız zarmandanberi o es- ki melodiyi iç işitmemiş olan kulaks lar başdöndürücü bir süratle artıp gidiyor. Onun yerine yeni bir melo. di köyduk mu? Hayır. Hamsi koydum tavaya! Havasına gelince, bu da bir ne- wi birliğin sesidir: o Türkiyenin bir mintakasında bâkim olan bir kıs « mi birlik, Lâzlar, onu hep bir ara. yor mu, kuvveti azdır. da mükemmel #wrette söylerler. Ni- N tekim, garbi o Anadolunün Zeybek havalarını da, oranın köylüleri, biç bir konservatuar görmeden, hiç bir radyonun irşadına o muhtaç olma . dan, hep bir ağızdan ne güzel söyler SON POSTA Resimli Makale: MM 223 saati Birleşik Amerikayı idare eden saat yeri adam nasıl yaşar ? Bay Ruzvelt sabü hın ilk saatlerinde . Yahudi olduğu için memleke-| konferansıdır. Reisin yakın tan- tinden kaçmış olan meşhur Alwwn'dıklarının sözlerine inanılırsa her ler ve ne güzel coşarlar. Orta A -| Yahudi Emil Ludwig Amerika) vakit neş'ali oluşunda, dalma nak- nadolumun, şarki Anadolunun da Cümhurreisi Roosevelt hakkında 1 ilecek hoş ve bilip tükenmek kendisine mahsus yanik melodileri yazdığı bir kitabda şöyle dcmiş!.r:| bilmez hikâyeleri olân bu genera- İ «Bu devlet adamının remai ha-/lin bir hayli tesiri vardır. Bu hi- bürünen bu melediler, oralarda da| hayatında, tıpkı husus! hayatında| kâye anlatışı münasebetile öz &- vardır. Halk şarilerinin güftelerine Türkler, derin heri halinde dağdan da; ka terennüm ederler. Fakat, bunlar hep kismi birlik - lerdir. Öyle icab ederdi ki, münev, ver Türk cemiyeti, kendi ruhunu evvelâ Türk vatanının muhtelif mıntakalarında dolaşan melodilerle doldursun, sonra da, bütün Türk milleti için müşterek, herkesçe ma- Küm ve herkesin bir ağızdan söyli- ebileceği yeni melodiler doğursun. şte, bizim mahrüm olduğumuz şey budur! * Osmanlı İmparatorluğu kendisi. »i bir türlü Türk hissetmedi? Os . manlı denilen İstanbullu siyasi ta. gallib kütlesi, Türk halkını sevmek şöyle dursun, bilâkis onun ezilme sile meşgul oldu. Onu o kadar ken- dinden uzak gördü ve öyle tuttu ki Türkün melodisine «Türki, dedi ve kendisinin milliyetsiz melodisine de, sadece coğrafi bir istikamete adlandırarak: Şarki ünvanını ver. di. Cismani varlığınm son hücre. sine kadar ferdiyetçi ve hodgüm ©. lan Ommank, ancak dini bir kültür içinde birleşebilirdi; bunun içini ©- Bün müşterek melodisi yalniz: Allahü Ekber! Allahü Ekber! Oldu. Ruha, hayat heyecanı ve- Ten dünya sesini de, karmakarışık bir takım milliyetsiz nağmeler ara. sından çıkardığı Şarkilerile ifadeye çalışan bü eledi © kadar karışık- tır ki onu bir milletin hep birden söylemesine imkân olamaz. Çünkü, o, bir milletin nağmesi değildir. Türkün sesi, Türkle beraber, Türk dağları arasmda binlerce seneden » beri kendi kendisine aksedip giden bir melodi yaptığı halde, Osman - ların nağmesi Osmanlı adının du- Yarları içinde ve raki şişesi karşısın. da boğulup kalmıştır. Bunun için, eğer bugün bu lete, herkesin bir ağızdan söy bileceği bir melodi yapmak ib! cı hissediliyorsa ilk iş kulağımızı Osmanlının milliyetsiz wşarkin sin- den kurtanp Türk kütlesinin Tür - küsüne vermeliyiz. Fakat, bu, sade (Arkası sayfa 7 sütün 5 te) , ufuktan uf- badi, yapmacıksız, uzun uzedıya prova edilmiş tavırlardan uk olarak görünmesi pek enderdir,» Diğer tarajtan Cümhurreisinin l annesi de oğluna tahsis ettiği ki- tabda bu fileri teyid etmiştir. Cümhurresnin bu hususi hayo- 8, bu iç hayatı halıkalte nedir? Dünyanın en kuvvetli devletlerin- den birini idare eden adam nesil yaşar? Gazetenin ve filmin. hulk arasında yaptığı şekilde yüzünün geniş gülümsemesi her vakit var mudır? Yoksa bu bir otokraz gibi mi yaşar veya demokret partisi relgi be Amerika demokrasisi şeji İsıfatile her zaman Töüdafca ve İtavsiye ettiği zihniyefı kendi hd- yatında da vw tatbik eder? East vesikalarla senli benli konuştuk. İlarından alınmış muhtel,f malü- İmâtı bir yere getirmek (süretile, İşimdi bütün cihanın göz diktiği İsBeyaz saray» içnde cılmhurreiri- İnin masıl bir hayat yaşamakta ol- İduğunu gösterecek bip portre çiz- menin imkânım elde etmiş bulü- RUYOTUZ. Bu yanda Amerikanın iç ve dış polid'kasını kösten #ra haricinde bıraktık. «Esere inden deği, ca- dam: ın kendisinden bahsedeceğiz. Bu adem, şimdi insanlığın gelecek mukadderatını elinde tutmakta 0 lan sadam: de Roosevelt bircok devlet adam- larının aksine olarak sabahları va tak zevkin: pek sev uyanır, kahvaktısnı par. Birçok sikura savurur, bun- dan sonra da en yakın iş larını kabul ede ilerden biri husi cintiredir, ona sıhbatıni sorar, T6- is ekseriya her vakıtkinden sağ- lam olduğu cev?bıni verir. Dokto- ru bususi kâtibi Bayan Lehand ile Bay Harry Hopkins takib ederler. Derken mabeyncilik vazifasin; ifa et te olan £ Watson i girer, reisten mülâkat istiyenle alacakları cevap bu zain elinde- di ir. Bu aile toplantısı günün ilk ri) | i rin ifadeleri! olduğu gibi hareket etmesi, yani| rasında kaydedelim, bizzat reis te bir gün şu bikâyevi söyityerek #e- nerali hayrete düşürmüştür; — Bir gün iki zenei «Pensilvan- ya. şehrahında yürüyorlarmış, sırada cannıraş düdüklerir: e rerek otomobil ve mo letler- den mürekkeb bir polis kolu sökün etmiş. Polis kafilesiwin arasında büyük ve kapkara bir araba da varmış, Zencilerden biri bu zaranın tesiri altında arkadaşın — Manası ne olsa gerek? di: sormuş, diğeri istihfafla cevab ver- miş: — Aptal adam, gelenin Ameri- ka Cümhurreisi olduğunu görmü- yor musun? İlk zenei daha büyük bir hayret İçinde mukabele euriş; — Aman Allahım. bizim Cüm- hürreisimiz ne yapınış ki, poli onu bu derece sıkı olarak nezaret altına almış Hikâye faslı bilince ciddi çalış ma saati gelir. O zaman general Watson kabul edilen mülâkatlarla talik edilenlerin İlstesıni (uzatır. Reis bu isteyi dikksile gözden ge- çirir, kabul edeceği zatların isim- lerini söyler, mesai arkadaşların. dan birine gönderilecekleri göste- rir. Bununla beraber bu Vista kat'i değildir, zira reisin son dakikada birkaç munzam Zziyaretetvi daha nci İSTER iNAN, Muhatabiniz münakaşadan çekiniyor mu, muhakkak bilgisi nok. İnsani münakaşada, mücadelede ve dövüşte atılgan yapan tek şey san, mücadeleden kaçıyor mu, azim ve iradesi eksik, dövüşte yılı. (O kuvettir. Evvelâ maddi ve manevi sahada onu temin ediniz, hayat sahanıza sonra çıkiniz. ( Günün adamları” Ji B. Ruzveltin — Noksan silâhlar s Hind fakirinin sopası ni tutar mı? ği gölge muayyen Güneşin hasıl etti zamanlarda muayyen uzunlukta mıdır ? Aristonun bundan 2300 yıl ön- ce yazdığı bir komedide şöyle bir paşaj var. Atinalı Praksagora İs « minde bir kadın kocam (Bilerirosa gunları söylüyor: o «Gölge on adim boyu olduğu zaman kokular sürün müş bir halde akşam yemeğine geli.» Burada bizi alâkadar eden nokta şurasıdıri «Gölge on adım boyu ol duğu zaman.» Her halde Bilepiros'ların otur dukları evin yakınında bir sütun ol- sa gerek. Güneşli günlerde (Helbu- ki Yunanistanda hemen hemen mev. #imin her günü güneşlidir.) Sütun, tabil, gölge verir. Gelip geçenler zamam anlâmak için bu gölgeyi adımlarile ölçörlerdi. Bu gölge sabahları uzun olur. öğlenleri kısalır, akşama doğru ge- ne uzardı, «İnsanlar, adimlarile zamanı na- sil ölçerlerdi?» / sunline işte size cevab. Her bilmece, her muamma böy- İedir. Halli güç göründüğü nisbet- te kendisi basittir. Hind fakirinin sopası Saat gibi kullanılan sütunlara wCGnomen» İsmini verirlerdi. Fakat tabii bu Gnomon'lar iyi bir saat sa- yılmazlardı. Çünkü bunlar, güneş- siz havalarda işe yaramadıkları gibi insanların bunları beraberlerine a- lip götünmek imkân! yoktu. Halbu- ki, saat, insana bilhassa yolculukta lâzım olar. Hind fakirleri bunu daha basit ve daha zekice bir şekilde hallet- öler, Onlar, seyahat esnasında ta - şınmas mutad olan sopaları birer saat haline ifrağ ettiler. Uzak seyahatlere, meselâ, Bena- res şehrine gitmeğe kalkan bir Hind fakiri yanma hususi bir tarzda ya- pılmış bir de sopa alırdı. Bu sopanın bildiğimiz alelâde sopalardan farkı, yuvarlak oolma- yıp sekiz köşeli oluşudur. Bu 80- panın baş tarafında, elle tutulacak yerinde her sekiz yüzünde de kü- çük birer delik bulunurdu. Bu de - Ekler oraya konmağa mahsus bir çubuk için yapılmıştır. Bu küçük çubuklan"sopanın yüzlerinden bi- rine düşen gölgenin uzunluğu 2a- manı tayine Ooyaramaktadır. Fakir, İSTER INANMA! Uzunköprü Sivilingrad de- miryolunu muvakkaten İş mek için Dimetokada z sayfasında en büyük harilerle yazıldı, ikinci gazetede, İç say- iaya, küçücük bir başlık altın- da, en küçük harflerle konuldu. Bir haberin ehemmiyetini ölçmekte büyük bir takdır far- kinin her memlekette görül Teceğine: İSTER iNAN, iSTER INANMA! sapındaki ipinden tstarak havaya kaldırır, çubuktan sopanm üzerine düşen gölge zamanı tayine hizmeti etmiş olur Burada garibimize giden bir nok ta var, Hind fakirinin sopasi niçin sekiz yüzlüdür? "Bir yüzlü olması kâf değil midir? Bunun sebebi şudur: Güneş, s€- nenin muhtelif zamanlarında ayri! ayn yollar takib eder ve tabiatile, buna bağh olarak gölge de muhtelif mevsimlere nazaran başka o bayka uzunluklar alır, Meselâ, gü zn gökyüzünde daha yük çıktığı halde kişin daha fazla lir. Bunun içindir ki, yazın güneşin gölgesi daha kısa, kışın ise daha u- zundur, İşte Hind Fakirimin sopasi da gü- peşin bu deği özönünde tu- tularak sekiz köşeli yapılmıştır. So- panın her yüzü senenin muayyen bir zamanına ayrılmıştır. Ve bu yüz den ancak senenin bu mevsiminde işe yarar, Meselâ, Hind fakirinin o Birinci teşrin ayında seyahate çıktığını farzedelim. Fakir, çubuğu sopanın «Arimanı kelimesinin yazılı oldu. ğu yüzüne sokacaktır. Ariman ke- mesi, Eylülden Birinciteşrinin orta- larına kadar devam eden bir mev- simin çok eski ismidir. Böyle bir saati siz kendiniz de yapabilirsiniz. Yalniz sizin yapacağınız sopada dört satıh olması kâfidir. O Çünkü siz, vaktinizin ancak dört ayım kır da geçirebilirsiniz. Geri kalan zama nimz hep şehirde geçecektir. Bu «o panın üzerinde saati teşbit edebil- mek için her aya birer gün hesabile dört gün sarfetmeniz icab edecek- tr. Yani Haziran ayının bir günü. nü sabahtan akşama kadar gölge Sözün kısası Yaşamak yorgunluğu E. Ekrem Talu B u fıkramın mevzuunu ban İstanbuldan mektub yazi bir kadın okuyucum verdi. Ken * disine hergün ayni mesaiyi tah © mil eden ve umduğu, bekledi zevkleri, hazları temin eylemiydi hayattan bıktığını, usandığını V uzak, meçhul diyarlara kaçmak tediğini büdiriyor, bu hususta dö benden akıl danışıyor. Eğer bu, gelip geçici bir buh * ranın ifadesi değil, ciddi ise. Eğe sürdüğü. ömrün mahiyeti hakkım daki noktai nazarı, hükürülerk dünden bügüne (değişmemiş kendisi için yazdığım şu aşağı satırları dikkatle okusun: — Bugünkü hayatım ağır, bef bir teviye, hep 0! Artık gına getif- 'dim.. diyorsunuz, Muhayyelenizdö hiç tanımadığınız, fakat sıze bir” birinden munis gelen levhalar caf” lanıyor, Muhitinizden uzaklaşmak o diyarlara, mümkün olsa da k# nadlansanız, hemen uçup gidecek” siniz. Lâkin bir takım maddi ip” kânsızlıklar bu hayalinizin haki © kat olmasına mâni. Öyle değil mi Evli imişsiniz. Evlilik obağırk genç bir tava ilk defa vurulaf gem gibi isyan ettirici bir şey 19" lâkki ediyorsunuz. Bundan anlı © yorum ki 'zdivaçta aradığınız bab” tiyarlığı bulamamış olmaktan doğ” ma bir inkisar, bir yeis içindesk niz. Bu, yalnız size mi mahsus! Ayni hayal sukutuna uğrami başkaları da yok mu sanıyors” Duz? Ne için velse düşmeli? He yat, becerikli ellerin idare edem yeceği şey değildir. Eiverir ki i8 | san, gönlünde meraretin büsbütü yerleşmesine, yayılmasına, ve © radan, başka, iyi duyguları, ümid | tamamen koymasına meydan bi * râkmasın, Kalbin, ruhun derinliklerine bif taraflan kapkara zehir akıyorsa öbür (taraftan (oOgiren (o işik nur, © karanlığı mutlaka karşılar, bizi büsbütün bedbaht etmıyece$ bir tevazün husule getirir. Bu hayata saplanıp kalmak. di yorsunuz. Hayır: Saplanmıyacak* sınız. Saplarmak hissi size, o hi“ yatın biraz da iyi, aydın tarafları” nı görememezlikten ileri geliyor- y yaşamaktan, günler teçirmelten ibaret değildir. Onun rıca bir takım gayeleri — vardı” ki salt onları tahakkuk ettirmeğ sbelarsanız, kendinizi dinlemeğe. eleminizle baş başa kalmağa vak” tiniz bile olmaz. Ve o gayeler bir bakikat oldukça duyacağımız hazlar en büyük teselliniz olur. Bilmem çocuğunuz var mi? Şayed varsa, bana yazmış olduğu nuz mektubun (Samimiliğinde, içinde ifade eylediğiniz yeisin doğ- ruluğundan süpheye düşerim. Bir cocuk bir bahtiyarlık hazinesidir. Kendinizi, yavaş yavaş, ona fedâ olmağa alıştırınız. Nefsinizde yok” Tuğunu hissettiğiniz her güzel v8 kıymetli sevi onda arayıp ondâ bulunuz. Emekleriniz hep ona masruf olsun, Kendi varlığımzla onun varlığını birleştiriniz. O za” man göre€eksiniz ki bugün sikâ - yet ettiğiniz hayat ne yeknesak. ne de karanlıktır. Bir çift çocuk gözünün temis bakışı en donmuş gönülleri «st * mağa, en kararmış ruhları ışıxism” dırmağa kâfidir. Yavrunuzun bi tebessümü cihanm iltifatına de » ğer. Bahusus ki o tatlı bakışın, © güzel tebessümün &âmili, müsebbi- bi siz olduğunuzu hissederseniz... Saadeti uzak ve meçhul diy larda âramak neyinize? Bahtiyâr- lığınızı şarta bağlamaymız Yer yüzünde, tahakkuk etmiyen e * ölçmekle geçirecek, ve güneş gölge sinin muhtelif zamanlarda sopanı - zm üzerindeki yerlerini tesbit ede. ceksiniz. Aynı işi Temmuzda da bir gün yapacaksınız. Bunları da sopanizin ikinci yüzüne işaret oedeceksiniz. Aynı hareketleri Ağustos ve Eylül aylarında da birer gün tekrar ede. ceksiniz. Bu suretle dört aya mah- sus saat elinizde demektir.Temmuz günü küçük çubuğu. sopanızı Tem- muz yüzüne yeleştirir, ve bir ay müddetle yani Temmuzun nihayeti ne kadar hep bundan istifade eder- siniz. Günün muhtelif saatinde s0- panizi havaya kaldırarak sopanın üzerine, çubuktan düşen (gölgenin banizi takalmala isabet etliğin! gör. mekle derhal saatinizin kaç olduğu su tayin edebilirsiniz. Tabii elinizde sant varsa, buna esasen ihtiyaç da yoktur, Bu daha ziyade saati olmr İyan yahud, saat tedarik Jinsanların kullanabileceği bir zaman ölçüsüdür. Saatlerin icadindan sonra da in- sanlar yüzlerce yıl başka vasıtalar- la zamam tayin ettiler, Çünkü, bil hassa ilk yapılan pahalıydı ki, değil alelâde insanlar, fakat değme zenginler bile bunu te darik edemezlerdi. meller, tühakkuk edenlere nazâ- rün nisbet kabul etmiyecek kadar çoktur, Herkes sizin gibi usanç ve yeis gösterse, düşünün, beşeriyet ne olurdu? Yaşamak güc bir hünerdir. Bun- da muvaffakiyet gösterenler en u- fak sevinç vesilelerini kaçırmı - yanlar, onlara kıymet — vermesini bilenler, bilhassa hayalâta kapı * mayıp da hazlarını basit resl* lerde arayanlardır. E Ekm Cali ca marea erenanayasa saraya renas saNrani edemiyen || İl İ saatler o kadarl||