18 Mayıs 1941 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5

18 Mayıs 1941 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

18 Mayıs Vişi açıkça İngilte- reyi itham ediyor ha, (Bartarafı 1 inci sayfada) 25 Fransız iftirakçılarına mü - #heret etmek de değildir. Şeref! ünün askerlerinin her sahasında uzakta Frapaiz imi leke imparatorluğu koparmak da değildir. İngiltereyi ham jp Finnsiz radyosu müteakiben mil kıp fanttan bahsederek «Birleşik da ğın hodbin menfaati uğrün - bu mukaddes şey namına İngil. in neler yapmış olduğunu Fran m düşünmesini isteriz demiş Şunu ilâve eylemi al Tamay harbe sokan | İngiltere y Yöptur. Yardımını birkaç tayya - flesile on tümene inhisar ettir. 1? ve kari muharebe anında da #alanm Dunkergue'den vapur - a akniştir. Çünkü İngiliz menfa . ayin icab ettiriyordu. Sonra da çin bir hale gelen Fransiz ordu- a her türlü yardımı yapmaktan | etmiş ve İngiltetenin men - mt icab ettirdiği içindir ki muh Baş öz birkaç bün daha uzatılmıştır. hg ramiz radyosu sözlerini şöyle “ eci günleri asla unutmıyaca « İrmektedir: a FTansani i— in > m menfsati hiç (nazarı miş mıdır? Artık ancak lüşümmek zamanı gelmemiş Ferrand, 17 (AA)— İdiriyor: Dün al Petainin Fransız - AL Bi müzakereleri hakkındaki me- Mya gzetelerin ilk sayfalarında pvük başlıklarla neşrolunmuştur. te yünkü Fransız basınının başlı- tey EY2UURU da bu mesaj teşkil hektedir,. #fort gazetesi diyor ki: iler - Darian miilâkatından râ mareşal Petainin Fransız itine yantıı hitabenin ehem- Yeti hiç kimsenin gözünden ka- Şiraz. Meraşlin kısa ve veciz olan pe hitabesi bütün tefsirleri sustu- p6ak. bütün tereddüdleri izale €- ek ve bütün meraklara cevab ek, ümidleri sabırlı yapa- ar, Fransa ve yeni Avrupa nizami Hiç kimsenin şüpheye ve mü- va hakkı yoktur. Fransa Hakas Yeni Aş büyük deyi, Avrupa nizamında İnt Ok vazifesini görecektir. Şıns- İstmak mevzuubabs değildir. “ Şu demektir ki şans ayağımı. 1 gelmistir. Hem de ne Şans... Böyük bir Avrupa ve miistemle- e devleti olarak kalmak şansı Kısalığına rağmen mareşalin hitabesi mili duyeularımıza sa bisazlıkla beklenen ilk temaslar. dan sonra kat'iyet ufuklarını aç- de r. . Action Française gazetesi Süvle yazıyor: kaç #zife hiçbir zaman bugünkü ei sarahatle tebarüz etmemiş- hi Bu vaziyet maresalin dediği gi- devlet reisini gizli fikir besle- Meden takib etmek ve kendimizi Mun kiyasetine bırakmaktır. Her © sebeble olursa olsun başka bir ti hareket yoktur ve syni 7a- Manda meş'umdur. Bütün vatan- daslurrmızın istisnasız olarak bü- Mu anlamasını temenni ederiz. E- #cr düşünmek zahmeti ihtiyar e- dlecek olursa Fransa düştüğü İelâketten fevkalâde bir gansa Mazhar oldu. Fransa bu sansı UW- Şurumun dibine varmak üzere İ- ken “buldu. Onu kurtarmağa tek İP adam muktedir oldu. Bu 4da- Mi hakikaten bize Tanrı gönderdi Cebelüttarıka yeni harb malzemesi çıkarıldı La Linea 1 (AA) —Of: Büyük bir İnsiliz gemisi dün *#öbeh Cebelüttarıka mühim mik- 8 harb malzemesi bosaltı — İstersen denizin dibine gir, bana ne?... Sana şunu da... Melpomeni sözünü kesti! Ah mon amour Ne dediğin anlaşılmıyor am- ma cikveli lâflar olacak!.., Artık Şetvana, gözlerini yum- Mak ve kendi kendine mırıldan- mak düştü: — Tövbeler olsun, tövbe, tövbe, acaba daha nelere şahid olacağız"... Ah nerelere düştüm!... SON P Yarım kalan macera OSTA Yazan: Muazzez Tahsin Berkand Sarışınla kumral arasında, orta boylu, ince bir kızdı, Nes'eli, & sıhhatli ve çapkındı. Başının üs- tünde ve omuzlarında uçuşan Jüle lüle saçları, pembe teni ve takma olduğunu bildiğim halde yüzüne aha çapkın bir mana verdiği için beni ile o dere- ki, her görüşüm- çok hoşlandığını de ondan dahi hissediyordum. Ben de önun hoşüna giliyor- dum. Bu muhakkak! Fettan mavi gözleri bu hissini gizlemek şöyle dursun, her sadüfümüzde biraz daha açığa vuruyordu. Elimi uzat sa, kızıl tırnaklı parmaklarını avuçlarım içinde bulacaktım. Fakat, hayatta bâzan tuhaf bir takım amiller iki insanın buluş - masını menediyor. Ona yaklaşmak fırsatım bulduğum zaman! mut laka aramıza kuvvetli bir takim engellerin girdiğini gördüm ve her defasında ondan uzaklaşmak mec- buriyetinde kaldım. Bir gün, bir randevuya yetiş - mek için Galstasaraydan Taksime doğru koşar adımlarla o yürüyor- dum. Buluşacağım kadın güzeldi amma, onu sevmiyordum; bir ta- kım tesadüflerin sevkile aramızda bir münasabet Birdenbire, bir sinema nünde ki r düm, sadef gibi beyaz dişlerini gösteren geniş bir tebessümle yü- züme baktı. Nasılsınız? — Teşekür ederim. Şimdi bunları yazarken kendi kendime: « Acaba bütün bunlarda biraz benim beceriksızliğim de yok mu?! Diye soruyorum. Uzaktan bakılın ca fılhakika su mülâhazayı yürü'-! mekten insan kendini alamıyor. İFakat hakiket böyle değildir. Ara İmızda öyle vaziyetle oluyordu ki,| ikimiz de birbirimize istediğimiz balde, buna imkân bu) lamıyorduk; mutlaka eaib, besit| olduğu kadar müşkül bir hâdise ortaya çıkıyor, bizi uzaklaştırıyor du. . Bir ara düşündüm: Ona mektub) yazsam mı? Bunu tehlikeli bu İ uygun bulamadı Bu sualleri birbirimize sorma- dığımız halde soruyormuşuz gibi bir halimiz vardı. — Nereve gidiyorsunuz? — Sinemaya. Bu suali de sormadım emma cevabını gözlerinde okudum. Görüyordum, anlayordum ki, ona: «Ben de geleyim mi?. desem derhal kabul edevek ve bu, ari mızda sevimli bir maceraya bir başlangıç olacaktı. Bu suali sora - madım, beni dirleven kadını mal etmeği erkekliğin sanından saymadım ve ondan ayrıldım. Geç kaldığım halde randevuya giderken bütün varlığım arkada kalmıştı. O sarışın fettanı düşünü yor, onun hasretini çekiyordum. * Bir başka gün Modu plâjinda ona rastladım. Yanımda © birköç haftadanberi tanıştığım bir hanım vardı. İki genç kız birbirlerini gö- rünce samimi bir tavırla tılar. Meğer çok samimi arkadaş imişler. O zin ben yanımdaki ha- nanla plâjda çok iyi bir vakit ge- çirdim amma öteki, sarışın ve fet- başımın içinde yaşadı. Biliyordum ki, bun dan ayrılıp ona koşsam derhal be- ni kabul edecekti. Braz evvel göz- leri ve bütün hali bana bunu müf delemişti; fakat ben gidemedim, yanımdaki kadını bırakamadım ve bu fırsatı da böylece kaçırdım. * Onunla umumi yerlede, gazino- larda, salonlarda, ve ahbab evle - rinde rastlamakta devam ediyor - duk amma her defasında aramız- da bir takım muan'alar bulunuyor. du. Meselâ, onun yanındö, kendisi le meşgul olan bir erkek bulunu- yor, onu bırakıp bana vaklaşamı- vor. yahud ben kendi arkadaşla. ta edilmis oluyordum. ma gidersin!... Sevan gene söylendi: — Bir şey değil yüzüm, gözüm açılacak!,.. — Ah mon corur!... Şimdi seni bütün dünya benim ol- du!... Denizler, dağlar, ağaçlar, çiçekler, hepsi!,., — Kiz, ne güzel söylersin! Bunları kitabdan rm öğrendin?... — Ii kitab vre?... Hrisomu, bunlar hepsi yüreğimden çıkıyor, aklaş-| ç dum; çünkü onu tanıdığım hal huyunu bilmiyordum. Bu mel bum belki onun elimde bir silâh olabilirdi, belki bunu benim aley hime istimal eder, şuna buna gös- terir, beni elkin bir dedikndu mevzuu yapabilirdi? Halbuki ben gerek sile gerekse içtimai vaziyes tim bakımından bövle bir dediko- İdunun ortava atılmasını istemiyor dum, bunun getireceği zararları görüyordum. İ Bir gün, nihayet. onunla vak mz kalaca; zannederek sevin- dim. Her sey bunun kabil olaca- ğu gösteriyordu. Güzel bir ilkbahar aksamı idi, hava ılık, gök mavi, deniz sakin- İdi. Moda gazinosuna glmistim, önün annesi ve birkaç hanımla be raber bir masada bira içtiğini gör düm. Yanların i masaya otur- Onlar neş'eli bir gruptular. orlar, içiyorlar, gülüşüvorlar dı. O çok içmedi amma hafifce sarkos oldu. Öyle sevimli bir sar- hoşluk ki, bunu ömrümün sonuna kadar unutamıyacağ'm. Temiz bir aile kızının bir bardak bira jetik- ten sonra keviflenmesi, geveze bir kuş gibi sekıması,.. Durmadan , gülüyor, sebebsiz yere gülüyordu. sine hayran olmuştum. Göz bu hayranlığı belli etmiş olacağım ki, ilk defa olarak açıkça benimle alâkadar olduğunu ve benim hâ- yatımı bildiğini ihsas edecek söz ler. söylemeğe başladı. Hakikatte yanındakilerie o konuşuyordu am» ma sözleri benim içindi, buna & di. Bu keyifli çocuk gevezeliği ho- şuma gidiyor, beni güldürüyordu. Bir ara annesine o yalvardığın iğ dönüp, müstehzi bir gülüşle: — Anladın mmı?... Sevgi dedi- ğin böyle olur!,.. Demesi, fakiri büsbütün çığırın- dan çıkarmış. Avazı çıktığı ka- dar bağırdı: — Yeter artık... A... Yeter!... Bu kadarı da olmaz canm... Re- Zalet ayyuka çıktı. Bu sinnü sali - me geldim, böyle şey ne gördüm, ne işittim Hay lânet olsun... | Açlıktan neğe, hapislerde çürü- Sevgililer aşk o muhaverelerine|Temelimo, Temelâkimo senin ıçin | meğe razıyım!... Gideceğim, bıra- devam ediyorlardı: — Ah cicaki senin için treli ol um... Çünkü sarapu... Çünkü , vallah, billâh çok boşu- yüreğimde yangın var... Senin İ- çin ciğerim bayıınlanıyor... Se- nin için biteceğim, öleceğim... e tahammülü kalmamış- tı, Hel kın ibenil,.. Beni kurtarın! Gide- ceğim!... Melpomeninin hayretler — Gül, niçin burada duruyor- € Temelin Kendisine doğru 'sun!. — Anneciğim, müsaade et de iskeleye kadar gideyim. Annesi kaşlarını çattı — Olmaz. Yalnız gidemezsin. dedi. — Nerminle berâber... Nermin onunla aynı masada © turan esmer bir kız olmalıydı; fa- kat © «Nermin. derken yüzüme yaklaşmak / bakıyor: <Arkamızdan gel, Ner - min bizi vainız bırakır, konuşu - ruzl, demek istivordu. Bunu an- ladım amma böyle çocukça bir hâ reketi ne yaşımz ne de vaziyetime O Nerminls gitti ve bana uzak- tan elin; salladı. Bu el sallayışta: — Allahasmarladık korkak belki de abdal- adam! diyen bir fettanlık vardı. Onun buna yaklaş mak steven bu halleri sebrımı, soğukkanlılığımı elimden almıştı. Geçen gün, ne olursa olsun, o- unla görüşmek için bir çare, bir bahane icad etmeğe karar verdim. Birçok plâ hazırladım. Fakat bugün haber aldım ki o İstanbul bırakıp gitmiş... Belki onu bir daha hiç görmi- veceğim, görsem bile belki büs bütün başka bir kadın olarak gö- receğim. İçim şimdi bu varım kalan ma- ceranm atısile. hasretile dolu... i İ Elektrik ziyâsı göz için neden zararlıdır? Alimler ateşböceğinin sırrım öğrenirlerse ışık verme vasıtalarımız bugünkünden çok daha ucuza malolacaktır temin etmek için, elektrik lâmbasin sadece ışık neşreden bir lâmba var| daki madeni telin, veyahud hava- dır. Sıcak yaz gecelerinde kirlarda| gazi lâmbasındaki Avel gömleğinin uçuşan ateşböceklerini bilmem bil.) azami derecede kızmasına çalışmış meyeniniz var inıdır? j lardır. İşte bu ateş böcekleri, dünyanin! (ONe kadar tekâmül etmiş olüra en güzel, en iyi ve en rasyonel birer| olsan elektrik lâmbasi gene bir bay feneridir. ji kirmizi ışık saçmaktadır. Bunun Küçücük bir böceğin, değil yal -| içindiri ki elektrik limbası da göze nız bizim her çeşid lâmbalarımız -İbir hayli zarar yapmaktadır. dan fakat bizzat güneşten de daha! | Şimdi alimlerin ve kâşiflerin en iyi olduğunu size söylersem hiç hay | fazla ihtimam gösterdikleri cihet, ret etrmeyiniz!. İlâmbaların değil yalnız hararet ve. Güneşin neşrettiği şuaat arasında! ren taraflarını fakat kirmizi hararet şuâları, ışık saçan (o şuülara! veren taraflarını da islah etmektir. nazaran beş misli fazladır. Haibu.| o Halbuki ateşböceğinin ki ateşböcekleri sadece işık saçar.) her iki bakımdan da, sun lar, hiç hararet neşretmezler, Bunun| nı daha iyidir. Yani, ateşbö. ışıklar soğuktur. Şayed ateşböceği) ceğinin ışığında hararet | olmadığı nin neşrettiği ışıklar soğuk olmayıp) gibi kırmızı ışık da yoktur. © © dn meak olaydı, ateşböceği Jamp) İstikbalin mevcid ve kâçifleri bu kül olurdu. Ateşböceğinin güneşe nazaran mecburdurlar. o Şayed bir başka rüchaniyeti daha vardır.) bunlar bu küçük mahlükun sirrini Ateşböceğinin ışığı güneşin ışığın .| öğrenmeğe muvaffak olurlarsa, işık dan çok daha iyidir. verme vamtalarımtz, bugünkünden Gerek güneş gığı, gerek diğer ne| çok daha ucuza mal olmuş olacak- vi ışıklar, bu arada elektrik lâmba. | lardır. Maamafih bu hususta ilk a. sınin işiğı da, bize beyaz gibi görü-| dimlar atılmış bulunuyor. Hayva. nür. Halbuki hakikatte güneş ışığı:| nat alimleri ateşböceğinin vücudun Kirmizi, turuncu, sarı, yeşil, mavi, dan. karıştırıldığı zaman işık veren mor, menekşe rengi gibi muhtelil|luziferin ve İüziferaz isminde iki renklerin — imtizacından o meydana) madde elde etmeğe muvaffak ol - öelmiştir. muşlardır. İstikbalde bu iki mad. Biz bunu, gerek kendi tecrübe.| de daha başka usullerle ve çok mik Dünyada hararet neşretmiyen, Büyük şehirlerdeki maliye memurlarının vesaiti nakliye masrafları Ankara, 17 (Hususi) — Harcı- rah kararnamesin» ek kanun lâyi- hasını bük met Meclise gönder- miştir. Bu lâyiha ile büyük şehir- ler dahilinde vazife icabı mühte- If mahallere gönderilen iye memurlarının (o ihtiyar ettikleri tren, vapur, tramvay ve otobüs #ibi zaruri nakil masraflarının ve- rilmesi teklifi olunmaktadır. İran Bağdada bir ticaret heyeti gönderdi Beyrut, 17 (AA) —D.N.B İbiliriyor: |, Bağdaddan öğrenildiğine göre, İran hkümeti Trakla iktısadi mi nasebetlerin artırılması için müz kerelerde gulurmak re Bağdı da bir ticaret heyeti gönderme Diye sorması üzerine Şetvanın sesi birkaç peroe daha yükseldi. — Nasıl gideyi: » Yapışıkız, bağlıyız!... Herif bizi vapışık kar deş diye dünyava teşhir edecek- Bu sözleri Melpomeninin uzun bir kahkahasına ssbeb oldu. — Ne dedin?... Ne dedin?... Hava - Cıva... — Evet, biri ben, öteki de işte bu, meşhur sevgiliniz... Melpomeni gülmekten katılı - hyor, Şetvan ise hiddetten gittik- çe köpürüyordu. Terel cub olmuş, sesini oçıkarmıyordu. Mahcubiyetini gören oMelpomeni güle güle boynunu sarıldı. — Ah Cicakimu!... Sen Hava - Cıva olacaksın?., Gülüyordu. gözleri vaş doldu. Gülüyordu, gülüyordu; neredey- se bayiacaktı. —Ah mon âimâ!... Sen... Sen... Benim içerisinde senin için ne kadar çok âleş var... — Soba mısın, mangal mısın?... — Şufaj santral!,.. Melpörmeni senin için tutuşuyoz!,.. Hrisimu,.. ah | meleri, bağları çözmeğe uğraşıyor İerimizle, gerekse tabiatte rasladığı mız baz: hâdiselerden kolayca an- layabikiriz. Meselâ: Güneş ışığının, bir ay. nanin kenarından geçerken muhte. Hf renklere ayrıldığını, duvara seden muhtelif renkteki ışıklardan! bepimiz bilirz. Diğer taraftan eleğimaağma (alâ imüssema) yı içinizde bilmeyeniniz yoktur. Yaz günlerinde, bazan yağ mur yağarken, bir taraftan da gü. neş açmiş bulumur. İşte, güneş yağ. mur damlalarından geçerken muhte lif renklere o aynlır. Gökyüzünde! muhtelif renklerden müteşekkil bir kuşak tesekkül eder. Biz hepimiz, hele küçükken, bu tabiat hâdisesini büyük bir merak ve alâka ile sey- rederdik. Her ışık ayni derece'e faydalı ve hoş değildir Her ışık gözlerimiz üzerinde ay. ni tesiri yapmaz!, Meselâ kirmiz: ışık gözlerimize, biraz donuk gibi görünür. Bunun içindir ki kırmız işik altında çalılışlmaz. Buna karşılık yeşil işik insanlar üzerinde daha sükünet verici bir tesir yapar. Bunun içindir ki eks: abajurlar yeşil olur. Herhangi bir cisim kızdırıldığı zaman, dalma kırmızı ışıklar hâsıl olur, Meselâ bir demiri ateşte kiz. dırdığımız zaman önceleri kırmız! ışıklar neşreder, Sonra sonra, buna diğer ışıklar da inzimam eder, En nihayet, demir iyice kızınca, bembe yaz ışık elde edil ir cisim ne nisbette fazla kızar- sa ondaki kırmızı bette az olur. in ve mucidler elektrik İsmbasınm veyahud havagazi lmbasinm müm vermesini Nasıl balık deniz içindedir. sen de benim yürek içindesin!... Melpomeni hâlâ gülüyor, Te- meli kucakliyarak, öperek, boy- nuna sarılarak, başını göğsüne da yayarak gülüyordu. Şetvan ise teş püskürüyordu. Artık taham- mülkü kalmamıştı. Avaz çıklığ; kadar bağırdı: — Linet olsun-... nu... Çöz, kopar, kotar kurtar... Havı Gideyim -sura- dan... Havd Hiddetten titreyen ellerile düğ du. Temel yardım etti. Bu sayede du. Başımı alıp gi- liniz varsa gö- 1. namus var ne edeb... Az kalsın beni de kendi- nize benzetecektiniz!... Deyip dışarı fırladı. Temel hid detten osararmışlı. Melpomeniye sordu: — Şu herifi ayağımın altına â- tarda elde edilmeğe başlanirsa, © zaman belki de hararet vermiyen ve kırmızı işık neşretmiyen bir İâm ba yapılabilecektir. Maarif Vekilinin profesör Ziya Güne teşekkür mektubu İstanbul, 17 (A.A) — Maarif Vekili Hasan Âli Yücel servetini vefatından oOsonra Üniversiteye tahsis etmiş ölân göz dokturu pro fesör Ziya Güne aşağıdaki mek- tubu göndermişlerdir; Sayım profesör Ziya Gün, Çalışarak kazandığınız ve tak- dire değer bir tasarrufla biriktir. diğiniz servetinizi Üniversitemi-. zin irkişaf ve tekâmülüne tahsis etmiş olduğunuzu rektörümüzden öğrendim. Bu yüksek ve örnek olacak ha- reketi memleket maarif; adına bü. yük şakrünla karşılarım. Saygılarımın kabulünü rica e. rim. Maarif Vekili Yücel Güçmenlerle nakledi- len kimselerin iaşesine dair talimatname Ankara, 17 (Hususi) — menlerle nakledilen ki: ia - şesine ve bunlara verilecek yemlik ye tohumluk buğdaya dair talimat. namenin tadiline dair talimatname Heyeti Vekilece tasdik edilmiştir. Tadil edilen talimatname esas « larina göre göçmenlerle nakledilen kimselerin iaşeleri için verilecek pa- ra miktarlari, i bir miktar artı. tadır. — Temel, Temelimu, Temelâ kimu, gel, seninle gidelim... — Nereye? — Nerede istersen! — Ben şuradan şuraya gide mem ki, — Ne için?... — Hiç sorma... Biri beni tro- konya gibi çarptı. Cepte metelik kalmadı. — Ah... Kaç para eder para?.., Değil mi ki biz sevişiyoruz, bitti! Para!.. Nedir... Nah, al para!... Çantasından bir avuç kame çı karıp Temele uzattı, Fakat tahini nin tulddı olarak Temel parayı si- ., Bak böyle seve gele- Dedi. Sesinde hakiki bir hiddet vardı. Melpomeni israr etmedi, Şetvan dışarıda Apustol ve Dür riyle karşılaşmıştı. Apuslol sor- dus — Nereye?.. layım da... ; Bir buseyle Meipormeni sözünü kesti; sonra çılgın bir sevinçle: — Gidiyorum! — Nereye ded'n! (

Bu sayıdan diğer sayfalar: