Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
(Resmi Tehliğler ) Şiddetli bir bava akını Londra 3 (A.A.) — Hawva neza - Tetinin tebliği: Bu gece İngiliz avcıları tarafın- dan ıki hava dafi bataryaları tara- n bir Alman bombardıman layyaresi düşürülmüştür. Başka bir düşman bombardıman tayya - Yesi de gece avcıları tarafından #imali Fransadaki hava meydan - larından biri üzerinde düşürülmüş Ve bu suretle tahrib edilen Alman fayyarelerinin adedi dörde baliğ olmım_ Bu gece Mersey bölgseine ya - Dilan bir taarruz şiddetli olmuş ve birkaç saat sürmüştür. şimdiye kadar gelen rakamlar ölü ve ya - Talı miktarının yüksek ve hasarın t;j'!i'l.hiııı olabileceğini göstermekte- . Şark şehirlerinden birinde de bir baskın ve - " ş birçok evler hasara uğramıştır. Az miktarda Zayiat vardır. Birbirinden uzak diğer nokta - lar üzerine de bombalar atılmıs ise | din de pek az hasar ve nisanca pek az Zayiat vardır. Alman tebliği r_Berrm 3 (AA.) — Resmi teb- 1ğı Düşman ticaret vapurlarına kar- 81 yap'lan mücadele Nisan ayı icin- de parlak bir muvaffakiyet halini almıstır. Alman hava, deniz ve de- Mizaltı kuvvetleri cem'an 1.000.211 tonilâtoluk İngiliz vapuru veya vâr- dimci vapur batırmışlardır. Bun - lardan 450.000 — tonilâtosu Yunan sularında batırılmıştır. Diğer 250 Vapur da ayrica hasara uğratilmış » tır. Bu vapurlarn bir kısmına kay - ı"’İmıış nazarile bakılabilir. Hava Ve deniz kuvvetleri tarafından dö - ülen maynlere çarparak hatan va- Purlar bu yekâna dahil değildirler. İyi rüyet şartlarından istifade &— den Alman hava kuvvetleri dün ge- ce Mersey miınfakasını bombardı - Man etmişlerdir. Liverpool Hmanı tesisatında şiddetli infilâklar vuku. l""""wu ve büyük yangınlar çıktı - &t haber verilmektedir. İng'lterenin tenub ve cenubu garbi sahillerinde asketf hedeflere karşi akınlar ya - pilmistir. Gromer açıklarında 3000 tonilâtoluk bir ticaret vapuru imha V. Gd!'mıçr" Düşmar bava kuvvetl-ri dün ge- €e garbi Almanyada muhtelif yer - lere inilâk ve yangın bombaları at Mışlardır. Hamburg'un eğlenc ma hallelerinde, Bremen'in varuşların - da vesair bazı noktalarda maddi ha sar vukubulmuştur. Sivil halk ara - sında ölü ve yaralı vardır. Gece av- Cılarımız ve tayyare dafi batarya - larımız hücum esnasında 3 İngiliz tayyaresi düşürmüşlerdir. İtalyan tebliği Roma 3 (AA) — İtalyan or - üları umumi karargâhının 332 humaralı tebliği; Sirenaikte Tobruk müstahkem Mevkiinde düşman istihkâmlarına karsı topçumuz ve keşif kollarımız büyük bir faaliyet göstermişlerdir. 2 Mayıs gecesı düşman tayya - Telerji Bingazi üzerine bir akın Yapmıslardır. Birkaç kişi ölmüş ve yaralanmıstır. Bir miktar ha - sar vardır. Bir İngiliz bombardı - Man tayyaresi tayyare dafi batar- ;'alanmız tarafından düşürülmüş- ür, Sarki Afr'kada Ambalagi mın - takasında düsmanın şiddetli bir|d hücumunu ağır zayiatla tardet - Mmislerdir, Mavi elbise Muazzez tahsin Berkand Yazan : Kardeşim Nahid; Sara hiç beklemediğin bir habe- rim var: Evleniyorum. Birkaç ay evvel aklıma hiç getirmediğim hal- de böyle bir karar verdim. Şimdi seni görüyorum: Ağzından duımıyeu yaprak sigarasını dişleri - Bin arasına sıkiştırarak soruyorsun r — Ne vakit? Kiminle? İşte cevabı... Hem de uzun bir hikâye... Bu yaz Feneryoluna gitmiştim. İhtiyar annemle birlikte — minimini bir köşkte oturuyorduk. Bitişikte biraz fazla eskimiş, yıkılmıya baş - lamış bir köşk vardı. İki ev arasın. da da oldukça geniş bir bahçe... Ni- yezım tam iki ay İstanbula mmeden dinlenmek, sayfiyeden hakkile isti- fade etmekti. Bunun için beni Bey- (oğluna bağlıyan bütün macera bağ- larını koparmış, serbest kalmıştim.! Her sabah denize giriyor, sandalla geriyor, velhasıl tam manasile bir köy hıyı:ı yaşıyordum. gün yanımızdaki viran köş - kün bahçesinde genç bir kız gör - düm. Kıvırcık sarı saçları güneşin altında parlıyor, mavi gözleri neş'e ile gülüyordu. Bu kızın iyi teşekkül etmiş zarif bir vücudü, uzun müte- nasib bacakları, delikli ayakkabı - ları içinde biçimli görünen ince w zun ayakları vardı. Fııkıt her şey. den evvel onda yaş lar yavaş yavaş beni cidden sarmıya, düşündürmiye başlamıştı. Bir gün sokakta karşılaştık. Ma- wi esvabına beyaz bir yaka takmiş, büsbütün güzelleşmişti. Biraz küs - tah ve mağrur bir bakışla beni süz- dükten sonra .yürüdü geçti. İcimde vahşi bir hınç doğdu, Uzaktan ken- disine hürmetle bağlandığım bir ka- dının beni böyle eııp geçmeı kib - rime dokundu. almı- ya karar veıdım Nıııl? Bunu bil - mıyordum. Elbette elime bir fırsat mem nun olan sıhhatli, neş'eli bir hul vardı ki ilk saniyede nazarı dikkati- mi celbetti: Sarışın kız etrafına — bakiyordu. Beni gördü. Ehemmiyet vermeden başımı çevirdi. Bilmiyorum neden yüzümün öfke ile kızardığımı hisset- tim; o vakte kadar hiç bir. kadın bana böyle ademi tenezzülle mua - mele etmemişti. O akşam yemekten sonra bahçe. de oturmuştum. Karanlık bir gece idi, Kendimi düşüncelerime birak - mıştım. Yakından gelen bir konuş- ma beni alâkadar etti, İki kadın sesi idi:. — Mavi elbisem pek güzel oldu|tim. ecihe, — ©O ne dedi? Beğendi mi? — Çok hoşuna gitti: «Bütün öm. rümce seni bu entari ile görmek is- tiyorum.» dedi. — Biraz mübalâğa etmemiş mi dersin Meliha? — Hayır. Ben de karar verdim. Bu yaz sokağa hep bu mavi clbise ile çıkacağım. ü Neş'eli kahkahalarla uzaklaştı - . Ertesi gün kemşuda sarışın kü - çük hanimın arkasında cidden zarif bir markizet esvab gördüm. Geniş etekleri bir şemsiye gibi — açıldıkça enun yürüyüşüne bir kuş hafifliği venyordu İımıııın Meliha olduğunu | Çok beklemedım Bir akşam üstü onun mavi markizet entazisini bah- çedeki ipe aatığını gördüm. Birden- bire içimde bir isyan doğdu: — Yarın sabah bunu ütüliyecek ve yeni bir esvab giymiş gibi mem- nun randevusuna gidecek. Bu düşünce beni müteessir etti, ömrümde ilk defa olarak fena bir proje hazırladım. Biraz sonra, on- ların yemekte bulunduklarını bildi. ğim bir saatte iki bahçe arasındaki duvarı aştım, kalbim çarparak ça- maşır ipine yaklaştım ve elimdeki makasla mavi elbiseyi iki yerinden tamir edilemiyecek bir surette kes. Mchhı ertesi gün sok. ı /4 Yürüdüler. Sesler kesildi. Ben ol- duğum yerde donmuş kalmıştım. Ciddi ve ağır başlı bir insana ya - kışmıyan bir harekette bulunmuş - tum. Bu hareketim büyük bir cü - rümdü: Taze bir kızin sevimli neş'e- sini söndüren bir cürüm. Kendimi son nefesime kadar affedemezdim. Aradan günler, haftalar geçti. Bir akşam gene bahçede idim, Me- Jiha tesadülfen yakınımdan geçti. Büyük bir cesaretle seslendim: — Alfedersiniz hımımcfendi. siz den bir şey rica edeceğim, 1ıl’.'l'eı'bı_veh bir mekleblı gibi yıL 1 Jbunlar Mumun tarihi çadan mürekkebdi: — Yağ, fitil ve bunları koymağa mahsus kap. Fakat ın içinde en mühimmi yağ ve ftildir. Kabın rolu ikinci derecede kalır, Bunun için, kap olmadan da lâmba olabilir. Bu nasıl olur?. Kap olmazsa ya- ğı, fitili nereye konur? Telâş etmeyin, canım!. Bu iş bu kadar mühim değildir. Hattâ zan- nedildiğinden de daha basittir. Kapsız lâmba elde etmek için fitili kaynamış yağın içine boylu bo- yunca sokup kâfidir. zaman bütün fitil, baştan başa yağ ıçmı olıcıkhı lıte bu fitil ıogudn— ve ıızlu donarak bildiğimiz mum mey dana gelecektir. İşte eski devirlerde de böyle ya- parlardı, ş Bir sop ucuna ş o- lan on, on beş tane fitil birden, sı- cak ve erimiş yağ dolu bir kazanın içine daldırıkp çıkarılabilirdi. Fiti- Hn etrafındaki yağ tabakasının da- ha kalın olmasını temin etmek için fitilleri birkaç defa yağın içine so- kup çıkarırlardı.. Bu çeşid mumlara mum» denilirdi. Umumiyetle bu tarzda mum yap mak kolay olduğu için, eski zaman- larda her ev kendi mumunu, dışa- rıdan satın almaz, kendisi yapardı. Sonraları, — mumları, miuayyen kapların içine dökmek usulile yap- bn l «Daldırma anlattım ve af diledim. İlkin hid - detle kızardığını gördüm; fakat be. nim teessürüm kimbilir yüzüme na- sı) bir mana vermiş olacak ki hikâ- yemin sonuna geldiğim vakit onun neş eli bir kahkaha attığını duydum, — Çok komik bir vak'a bu ... dedi. Elbisemden ne istiy Bu suale lâziım gelen cevabı ve- rirken kelimelerimi tartiyor, onu ürkütmemiye, incitmemiye — gayret ediyordum. Yavaş yavaş, ilk daki- kalardaki vahşiliğinin yok olduğu - nıı sözlerimi alâka ile dinlemiye basladığını .nı. * dı. İki gün onu gwmedım. günü bahçeye çıktığı o gunden sonra dou l mayı öğrendiler. Bu usulle yapilan mumlar, hiç şüphe yok ki «Daldır- ma mumlar» dan her bakımdan da- ha güzeldiler.. Mumları yılmz yıgdı.ıı degıl h z beli Eski zamonlarda mumların saat yerine kullandıklarını bilir misiniz ? Eski lâmbalar esas itibarile üç par|parçalarla kapanırdı. Tabii bu vazi yet mumun yanmasına mâni olur- du. Mum - Saat Eski zamanlarda saat kaç?.. Di ye sorulduğu zaman, saate değil, muma bakarak cevab verirlerdi. Bu vaziyet tabii, dalgınlıktan ileri gel- mezdi. Fakat, o devirde mumlar yal nız bir tenvir vasıtası olarak değil, fakat bir zaman ölçüsü olarak da kullanılırdı. Anlattıklarına göre, Şarlkent'in Olsaat kulesinde, siyah işaretlerle 24 kisma ayrılmış büyük bir mum yan makta imiş. Bu işaretlerin her biri i1'bir saate delâlet edermiş. Bu işe tah sis edilmiş hususi hademeler her çizgi başında mumun kaçta kaçının yandığını bağırarak ilân ederler- miş. Bu mum pek büyükmüş, Öyle ki, tam yimi dört saat dayanirmış. Meşalelerin, kandillerin ve mum ların icadından sonra insanlar yıl. larca bu cılız ışıklarla iktifa ettiler. idiler. Kandil ve mumlar mütemadiyen tütüyor, hiç durmadan is neşredi - yorlardı. Bunların neşrettiği pis ko- kudan, cızırtıdan insanin başı ağır- maması mümkün değildi. Elde taşınan kandillerde cam ye- rine delikli bir takiım madeni lâv - halar kullanırlardı. İşik, bu delikler den dışarı sızardı. O devirde henüz sokak fenerleri icad edilmemişti. Şayed zaman zaman ay Iışığı s0- luklın nydmlıtmaıa, sokaklarda leri y k bile mümkün ola- Bılmumundın yıpılınıı l yağdan yap çok daha pahalı idiler. Balmumundan yapılmış mumları yalnız kiliselerde kullanırlardı. Krallar bile balmumunda yapıl- mış mumları ancak merasimlerde kullanabilirlerdi. Büyük merasim - lerde kral sarayının salonları, yüz- lerce lıılmumnndın yapılmiş mum- Hemen bütün gunlenmı bah- değişikliğe hayret ettim, Neşelı yü- zü solmüuş, haline hasta denilecek bir gevşeklik gelmişti. Bu fevkalâde tebeddülün benim yüzümden oldu. ğunu aklıma bile getirmedim. — Acaba nesi var? Hasta mıdır? dedim. Ne kadar yanılmışım! O gece işit- tiğim bir mükâleme bana işlediğim büyük cürmün mahiyetini öğretti. Gene bahçede karanlıkta oturmuş - tum, gene duvariın arkasından iki ses geldi -— İşke böyle Vecihe, sana bile bugıinc kBıJır bu hakikati ıöylcme- Çi geç- ti, Bknü bıkımdın yürüyordu. Randevusuna . gittiğini anladım. İçi. me bir hasret düştü. Bu tâaze kızı bekliyen erkek olmadığıma acıdım. Onun sarı saçlarının rüzgârda uç - tuğunu, mavi gözlerinin güneşte par- ladığını yakından görmek ne büyük bir saadet olurdu! Aradan bir ay geçmişti. Meliha haftada birkaç gün, mavi elbisesile sokağa çıkıyordu. Evde bulunduğu günlerde bana ehemmiyet vermiye. oek kadar kendi havasında yaşıyor- Halbuki onun tazeliği, neş'esi, ıılmn görürken, kitab okurken, dılnı dikerken aldığı sevimli tavır. mali vaziyeti git- gıde kötüleşiyor, bu sene bana an- cak bir tek entari yapabildi, o da alelâde bir markizetten. Ben bunun. la mes'uddum. Şimdi, nasıl olduğu- nu ınlımıdıiım bir. kaza neticesin. de ın.ık onu zıyeımyecegım Geçen kalan ı da an - nem kardeşime vermişti. Görüyor - sun ya, artık sokağa çıkmak benim için imkânsız , — Onü görmiyeceğin için üzülü- yorsun değil mi? — Hayır, esasen onunla aramız- da ciddi bir münasebet olamıyaca - gııı anlamış ve kendisine söylemiş » ç;do: başbaşa — geçiriyorduk. Bir gün: — Mavi esvablarınızı — kestiğim pek iyi oldu. Sokağa çıkamtyorsu - nuz, benimle oturmiya mecbur olu. yorsunuz, dedim. Güzel mavi göz - lerini yüzüme kaldırdı: — Artık sokağa çıkmak istemi - yorum. Bu cevabı, bütün itiraflardan da- ha kıymetli idi. İşte bir hafta sonra onunla evle- niyorum Nahid. Düğünde bulun - mak için buraya gelmez misin? Bu vesile ile, saadetin bir insan üzerin- de yaptığı büyük ve mucizeli deği. şiklikleri de görmüş olumn Gözlerinden ö l eu'na Beşiktaşta hava denemesi Kazalarda yapılmasına karar ve- |i rilen hava taarruzları denemelerine devam edilmektedir. Bugün saat 10 da Beşiktaş ka .İen ıııındı pıııf korunma denemesi Ahmed Kmı.k. vilâyet — seferberlik müdürü Ekrem Gönen ve diğer a- lâkadarlar tarafından takib ve mü- takabe edilecektir. la ydı K ıı C n fih yap mumlar da pek ucuz değildi. Bundan birkaç yüz sene önce, ekser aileler gecelerini ancak bir tek mumla geçirirlerd.. Misafir geldiği zaman ise, fazladan olarak, iki, üç mum yakılırdı. Bu vaziyetlerde her kes o tarafın çok işıklı olduğunu söylerdi. Bugün bize bu biraz komik görü nür. müumun aydınlattığı bir o - dada — dansedildiğini — düşününüz!. Bugün biz yirmi mumluk lâmbaları bile az görüyor, salonlarımızda, en aşağı kırk, elli mumluk iâmbalar bu lunduruyoruz. Hattâ çok defa, bir değil, birkaç lâmba yakıyoruz. Biz, yağdan yıpılmıı mumlara nazaran çok daha iyi istearin mum- larile bile oturmağa Tazı değiliz!. Halbuki dedelerimiz, istearin mum larına nazaran çok daha fena olan iç yağından yıpılmı' mumlarla ik- ufı edıyor lkz e > İçyağıı l kötü tırıfı tutmuı ve kokması. dıt Fakat bu mumun en kötü ta- i|rafı, ikide bir yanmış olan fitil ko- parmak, ve etrafına akan erimiş mumları, çekip ayırmak mecburiye- tidir. Bu sonüncusu yapılmadığı 'takdirde mum baştan aşağı bu akan mnıdı. Halbuki o devirde çok fazla so- kak fenerlerine ihtiyaç vardı. Çün- kü o zamanlar sokaklarda kaldırım çamurlu idi. Dar sokakların ortasından çirkef suları akardı. Ahali yürürken müm kün mertebe evlere yakın olırx geçmiye çalışırlardı. Fakat, bu emin bir vasita değildi. Çürkü ev- “İlerin üst katından sokaklara ve ge- Hp geçenlerin başına çirkef suları döküldüğü çok vakidi. l Eski devir muharrirlerinden biri eserlerinden birinde bu nâdiseyi şöy le tasvir etmektedir: «Gece, zifiri karanlıktı. Ben etrafimı yoklayarak yürüyordum. Tam yolun — ortasıma gelmiştim ki evlerden birinin pence resinden başımdan aşağı bir su dök tüler. Suyun kokmasından, dökülen şeyin bir lâzımlık olduğunu istid « Tâl ettim. «Çok berbad bir hale düşmüş - tüm, Bir an için geri dönmeyi dü - şünmüştüm. Fakat, arkadaşlarımın benimle nasil alay edeceklerini dü- şünerek bundan vazgeçtim> O devrin insanları bu gibi fena vaziyetlere meydan vermemek için beraberlerinde eli fenerli birer uşak taşırlardı. Bir tayin Ankara Polis Enstitüsü —müdür muavini Sebati Ataman terfian İk. tısad Vekâleti Patent Müdürlüğüne tayin edilmiştir. Değerli bir hukukçumuı olın Se- bati Ata if de muvıffıkıyetler dılenz «Son Posta» nm tefrikası: 37 — A,,. Sahi!.,, şünmemiştik!.,. Diye bağırdıktan sonra, Davide atfen: — Vay habis!... Diye mırıldanmaktan kendini Bak bunu dü- menedemedi. Temel de Davidin hilesini anlamıştı. — Sahi be!,.. dedi... Sonra Da- vide: — Hışt. nümaracı?... Paraları peşin verir misin?... Sualinde bir tehdid edaeı vardı. Maamafih David bundan mütees - sir olmadı.. Kuvvetle: — Kabil değil... dedi. İstanbula bir alım satım mua - Mmelesi için gelmiş olan Temel ha- yatmı pahalıya satmağa karar ver mişti. Pazarlıklarda kullanilan ta- bir ve hilelere müracaat etti. — BSen bilirsin!... Ne yapalım, iş olmadı... Gidiyorum... Şetvan Lulunduğu bü kâbus mu hiti havası içerisinde, denize dü - şen yılana sarılır sözüne tevfikan Temele karşı bir nevi yakınlık hissetmekte, fikirlerini paylaş - maktaydı. — Öyle ya... dedi... Hiç olmaz- sa istediğimiz yerde ölürüz... Hay Fakat Davidin şeytani çehresin- de korkunç bir tebessüm belirmiş- ti. Elini cebine götürdü. İki kâ - YAZAN : EKREM REŞİD — Gidebilirsiniz, yalnız iütfen şunları tesviye edin de öyle... Temelle Şetvan kâğıdlara hay- retle bşkıyarlardı. Davidin ne de- mek istediğini anlamamışlardı. hat vermeyi faydalı gördü: — Dün geceki hesablarınız... Biri yüz elli liralık... Diğeri yüz yetmiş beşlik!... Demek oluyordu ki buradan çık mak kabil olmiyacaktı, Şetvan bu nu bütün acılığıle beraber anla - dı. Eli ayağı kesilmişti. Bir iskem leye çöküverdi. Nerede ise hıçkı- ra hıçkıra ağlıyacaktı. ğid çakardı ve bunları uzatarak: — Ayol bu parayı nereden bü- Şaşkınlıkları karşısında David iza | lin: lalım... Paramız yok... Kalma - dı... Soyulduk dedik ya... Daha kim bililr ne derdler ya- nacaktı, Davidin zırhlı bir kasa kadar soğuk ve sıkı sıkı kapalı paraları kaybettiniz... Sizin ol - mıyan paraları,.. Bıze emniyet e dilmiş olan panhrı Bu para - lar nerede?.,.. Kim bıhr?.. nu kalbini y :mağa uğ- raşarak, ne acıklı, ne tesirli sözler bulacaktı... Fakat Apustolun bir osomba gibi birdenbire patlamas' buna mâni oldu. — Buldum!.. Buldum!... Apustolun yüzü, gözü, hali, tav rı değişmişti. Yıkılmış vücudu ye niden canlandı. Her tarafından ümid, neşe, hayat fışkırıyordu. Çıldırdığına hükmederek, Teme- — Adam delirdi!... Demesi üzerine Şetvan sabık müzayede rakibine sığınmak lüzu munu hissetti: Aman deliden pek korka- Şimdi yanyana durmakta olan Tmeelle Şetvana bakarak Apus - tol, bir çılgın gibi abuk sabuk söz- leri bağırı bağıra sarfediyordu; iz de ölmiye razısınız de Bil mi?...Evet Tazısınız çünkü le bulundunuz?... haberiniz var mı?... Şetvanla Temelin bir ağızdan: — Hayır-.. Demeleri üzerine devam etti: — Zabıtaya müracaat etmek faydasız olur... Elinizde hiçbir ipucu yok!.,. Size sorulan sualle- re cevab veremiyeceksiniz!...- Za- bıta ne yapsın?... Sizin dün ak - $am nerelerde dolaştığınızı nesil keşfetsin!,.. Bunu bildiğiniz için ölmiye razısınız,.. 'Temelle Şetvan başlarının bir işaretile bu sözleri tasdik ediyor- İardı. Apustol da devamla: O halde ölün!.. Evet!.. Ölün!., Evet öleceksiniz... Temel öle - cek!,.. Şetvan ölecek!,.. Fakat iki niz de yaşayacaksınız!... Zengin ve meşhur olacaksınız... Razı mı- sınız?... Temel, hayretine rağmen: — Razı olmam da ne ederim,.. Ne para kaldı ne haysiyet!... Diyebildi. Arkadaşından cesa- ret alan Şetvan da: — Al benden de o kdar... Sözlerini ilâve etti. Her ne kadar müflis, parasız ise de Apustolun gizli bir tarafın- da saklı birkaç yüz lira ihtiyat ak çesi olarak bulunmaktaydı. Bu ih- tiyatlı tedbir babasından, büyük babasından, dedesinden, ecdadın- dan kalmış, tabiat haline girmiş bir âdetti. Kendisi canlandıkça, kuvvetleştikçe karşısında küçülen Davide iki yüz lira uzattı. — Al şunu!... Hesabların be- deııı. Hesabları imzala da ver ba David itiraz edecek oldu, fakat gevşekçe, çekinerek, korkarak: — Yüz elli yüz yetmiş beş dl— ha'üç yüz yirmi boeşeder... (Arkası var) Yüz yıl karanlıkta ”” Bu ışıklar hakikaten pek zavallı K dğ h « yoktu. Her taraf yamru yumru ve * — v B