i sından SON POSTA 7) MUA A, Yazan; Halid Ziya Uşaklıgil Abdülhamid ile karşı karşıya! İstan “Nasıl söylem 1? - Hadi pini Nibayet bulunan tabir - Muhafıza müracaat - Kabul cevabı - İki padişah arasındaki fark - Ve nihayet işte Abdülhamid Arabada Hadi Paşa ile beraber, salla- ra sallana giderken düşünmek istedim, Ne söyliyecektim? Bunu hünkâr olarak söylemişti; mesele, bu hülâsaya' bir şekil vermekten, muhatabı incitme- yerek, bilâkis memnuh ederek bir ifade kisvesine sok Ben kaç kere tecrübe etn resmi hayatı attâ Darülfü #üsünde pe: olarak be'erde mu ak olamaz, sözün © cak bir yerinde sendeler kalırd böyle anlarda beynimin hattâ * derek bir tasın içinde birdenbire donu- veren bir buz kütlesi haline geldiğine vâkıf olurdum. ki irad edecekleri hitabeleri yazarlar, bir mekteb çocuğu gib; ezber ederler; hattâ evzaa, sese ehemmiyet ve- Terek ayna karşısında kendi kendilerini tecrübeden geçirirler, seslerini dinlerler. Hele ezbercilik? Mekteb hayatında bile bunda hiçbir zaman muvaffak olama- mıştım. Bugün bile bir manzumeyi, bir sayfa nesiri baştan aşağı, sendelemeden, yanılmadan irad etmek bence mümkün elan işlerden değildir. İşte o gün de Haai Paşanın yanı sanki beynimin içinde bir müsvedde y mak isterken bunun kabil olmıyacağır karar vererek vazgeçtim ve kendi kendi- me: «Ne olacak sanki? Bir kere başlarım, başladıktan sonru da arkası kendiliğin- den geliri. dedim. Bunu da mükerrer tecrübelerle bilirdim. Yalnız bir noktada tevakkuf Abdülhamide nasıl hitab etmeliydi? Za- tı şahaneleri diyemezdim, zatı haşmet- meabları hitabı da pek frenkâne olurdu. Daha mütantan olarak zatı hazreti şöhri- ibaretti. susi ve un tedris kür- yarileri diye söz söylemek belki de acı) bir istihza manasını taşıyabilirdi. Bir a- Talık yanımda susan Hadi Paşaya; .Siz kendisine nasıl hitab edersiniz?» diye s0- Tacak oldum. Hadi Paşayı birinci defa olarak görü- yordum, fakat onun hakkında işittikle- Timle pek temkin sahibi, vazifesine mer butiyet, bütün işlerinde ciddiyet itibari- Je emsali arasında temayüz etmiş tam manasile bir asker olduğuna vâkifum. Galiba Mahmud Şevket Paşanın hemşe- rilerinden, belki de akrabasından herhalde onun tamamile itimadını haia olduğundandır ki böyle bir sırada ve bu derece riâzik şerait içinde Selânik ona bırakılmış oluyordu. Hatırımda kalan şekline nazârân na- kçe, zayıfca vücudlüydü, çbir kelime söylemiyen sakit halilelde vi vol man- ar) tridyelerin, o havyarların, ile sulanmış zakuskilerin, kaz © kKaraciğerlerinin jeâtinit — tavuklar, kozlar, sufle omletler ve nihâyet, davet- lilerin Şark rayihalı ilk sigaralarını ya- ka tarhı ista- © karak dalgın dalgın ağızlarına götürdük- © zat sıkılmadığı gibi başkaları da b “ cek seyahatlerden bahse tutuşarak leri bin türlü çerez ve tatlılar sofraya konulmuştu. «Bezmin sultanı» rin bu ilk tesadüfte ne yanlış ne acemilik yapmadığını ve tavuğun budunu kesmek için balık biça- ğın kull nanmaz. Fakat, kendi hatalarından biz- mua- Ja meşgul olmadığından her şey pekâlâ yolunda gidiyordu. Değil mi ki masanın vetliyi, Gasparı görüyor, gözleri onun “kendisine dostça göz kırptığına ve hata- sını düzeltmek için gizli gizli küçük işa- iretler yaptığına ilişiyordu! Bir müddet sonra hemen hi ni tutmaz bin türü şeylerden; tiyatro piyeslerin- den, siyasi ihtilâflardan, en iyi yemek yenilen yerlerden ve ansızm yapılabile. onu unutup gitmişlerdi. Yalnız, uzaktan uzağa, ev sahibi onun kurnazca davranışlarına bakiyor ve ona “alaylı usul ve erkân dersleri veriyordu. — Ey, küçük, pasl keyfin bakalım? Birçok natuklar bilirdim| evvelden | » etmişlerdi, © gül ettim: Ji idi;! madığını söylersek kimse İ-'yo, kimse sr-| başlamış, |“ ani başka adetâ büzülerek haddinden | giyade küçülmeğe çalışıyordu. Evet, hiç bir kelime söylemedi; bu ziyaret maksa- dını anlamak için hiçbir teşebbüste bu- lunmadı. Onu nihayet söz söylemeğe mecbur © decek suali irad etmek üzere iken birden hatırıma Abdülhâmide hitab ederken kullanılacak bir tâbir ge Z yununuz!,. diyecektim. Oh! Bu el, ne ahenktai ne kısa, ne çabuk telâffuz edilecek bir li, Sonra hiçbir mana ifade ek , muhatabını memnun edecek, bütün gurur hassasiyetini doyuracak bir tâbir ki onu bulunca derhal, denize diş- müş bir adamın eline geçen bir hta arçasından duyduğu itminane benzi bir inşirak ile nefes aldım. Artık köşke de iştik. Köşkün tâ methelinde muhafızlarâ mahsus sonradan İnşa edilmiş bir daire| vardı. Hadi Paşa delâlet ederek buraya girdik; o, muhafız takımın âmiri ol bite yavaş sesle işi anlattı. Bu zabiti, ki pek ziyade itimada şayan bir zat oldu- ğundan böyle mühim bir vazifeye tayin ilk ve son defa görmüş oluyordum. Abdülhamid nezdinde vazi- sini ikmal ettikten sonra meb'us oldu- nu memnuniyetle, fakat dahs sonrü henüz genç denebilecek bir yaşta vefat ettiğini esefle haber almıştım Derhal hakanı mahlha maliimat ver-| mek ve kendisinden istizan etmek içim al ile bizi terketti. Galiba Abdülha- midin hizmetinde kalan haremi ağaların- dan biri vesatetile k aber gönderil- di. Netice gelinciye kadar odada üç kişi hep susuyorduk, üçümüzde de tek bir kelime söylenirse saygı hududu tecavüz İedilmiş olacak vehmi vardı. Epeyce intizardan sonra haber geldi. Ab midin bize muntazır olduğu söylendi. | İtiraf ederim ki kendimi helecandan alıkoyamadım. O dakikaya kadar «belki itizar edecektir!» diyen bir ihtimal va; ken nihayet onun huzuruna kabul edi mek, ona söz söylemek, önu - kim bilir İ nelerden bahsedecekti? - dinlemek öyle hiç beklenmemiş, umulmamış bir hâdise idi ki bundan müteheyyic olmamak ku vetini bulamadım. Bütün çocuklı | gençliğim onun korku; h etrafında uçan tehlikeler, muhataralar Iha- İkaş edebildiyse y j9u en evvel benüz bir mekteb çocuğu iken kılıç alayında, daha sonra ancak iki| kere Yıldı: tan, şöyle böyle, pek se ia çeceli abmareları göz İhz o ka tüm; hattâ hayalimde hiçbir v hem olmaktan kurtulamıyan bir ş Bu a» | kalmıştı. Kaç kereler de vazife hasebile Yıldız na gittikçe onunla dolu olan bu yerin havasında İnsana heras ve endişe veren bir şeyler duyar, ve uğranacak das irelerde dolaşırken, sarayın 'dış yollarını geçerken onun çukur gözle bir tehdid münası beni b ediyor zen- nile gözlerimi indirerek yürürdüm. “O n gelen İkadar ürkek bir adam olmuştum. Bunun sebebleri de vardı elbette. Her O zaman geçmişti, şimdi onun makamın- nen, daima etrafını kendisinden memnun etmek istiyen bir padişahı vardı; ben de senelerdenberi onun en yakınında bulu- nuyordum, hergün sabah dar onu on kere, belki daha ziyade gi yordum. Bir hükümdarın yanında lunmağa o kâdar alışkın idim ki artık muhafız dairesinden köşkün güzel (bah- çesini geçerek ilerlerken mahlü' bir pa- dişahı görmek beni hiç helecana düşür- memeliydi; fakat işte asıl bunun için, sade onun isminden kalan hatıralar için değil, bütün mem. otuz üç sene me- habetinden titretmi, Bin şu küçük köşkünde m yaşıyan, şehriyar â'itebar, padişahı âlem- penah diye tanılırken şimdi kend tab edilecek nazik bir ünvan bulun. makta zorluk çek'len bir adam olduğu içindir ki bu heyecanı duyuyordum. Vakta ki köşke geldik ve geniş mer mer merdivenleri çıkmağa başladık; ba- samakların iki tarafında iki harem ağası bizi saraya mahsus temennalarile se| ladılar; onlara mukabele ederken gözle- rimi kaldırdım. İşte bu dakikada duyulan hayrete mü- şabih hayatımda bir hâdise tahattür et- imiyorum. Ben Abdülhamidi köşkün için: de bizi kabul edeceği odada bulmak ü midinde iken, hayır. O ayakta merdi venlerin yukarısında, köşkün ( dışda, sahanlıkta ve ayakta bekliyordu. Bundan ne kendime, ne yanımdakile- ü bu» gölgelerile geçmiş, bu adamın ismini öy- le korkunç rivayat, öyle müthiş cinayet- lere dair hikâyat ihata etmiş idi Ki onun ne zaman namı anılsa herkes gibi benim dümde bir ürperme hâsıl olurdu. «Son Postünm edebi tefrikası; 8 İlyi mi? Daha ister misin bundan?... küçüğüm: kaz ciğeri ile ortadaki w- İfak kadehteki romaneyi içmeli, içinde kadehi istakozla içersin. Ve bir taraftan böyle lâtifeler ederken ku, orada bulunan ve ne de olsa gerek ri, gerek güzellik'eri pek par'ak görünen üç kadınla mukaye- se ediyordu. Ve ziyafetin şevki ziysdeleş- ikçe, ona daha sık, daha göz ayırmadan, daha hülyalı bakıyordu. İçi arabaları üstünde geniş buz ko ları içine oturtulup tıngır mıngır getiri- len iki büyücek ayale piper İheidsicek fıçısının görünüşü, ışıktan, şa- rabdan ve hülyadan sarhoş olan çocuğu kahkahalarla güldürdü! Her şeyi, mü- cevherleri, keyfi, kraliçe vakarını, her şeyi unuttu ve haykırdı: — Aman! Pupet, hele bunu görseydin! ADAM A!| | re bir hisse çıkarılamazdı, elbette... Ha nedanın daima son ece dikkatle tat bik ettikleri ihtiram kaidesinin mukte- zasına tevfikan dün tahtından inen pa dişah bugün tahtı işgal eden padişaha, Bu fıçıda da hangi dömisek var? le bir değişiklik bekleniyordu. Mecliste- lenen Rozelin, birdenbire, kendisinde hayret verici bir cüret hissetti ve Gas- rine rağmen bü defa da sıra benim diye- hikâyeler, kenar mahalle saçmaları, tu- İhaf işçi kız fıkraları anlatmağa başladı. |Bu gevezelikleri dinlerken Mavi Sakalın neş'esinden ağzı kulaklarına varıyor ve İher beş dakikada bir, coşkunlukla şu sö- zü tekrarlıyordu: — Hey! evlâdlar, ben dimdi? Paris kraliçesi! Biz bunu kraliçesi yapacağız. Kahve sigara salonunda içildi; milyar- derlere mahsus havanalar ve yıldızlara size ne söyle- Paris lâyık sigaralar tüttürerek Wkörler, enfes İyanan lay sırtını dayadı. âlkeller, en badir Armanyak Takıları, da yumuşak huylu, daima iyilik düşü.! akşama ka-| a selâmlık resminde uzak) da gazetelerde güzel bir havadis; Ko- mt temsil verecek.. ar, görmüş” lerden halkın ağzına yayılıyor ve sa - İgişelerine müracaat ettim. Bütün tem- jdal AŞKA İNANMAYAN TERCÜME EDEN: HALİT FAHRİ Adamakıllı eğlenmek için yalnız böy-İfooking'ler, unutulmaz cherry'ler içildi... chdtecu » ypuem bulunan diğer küçük kilerin gülüşleri ve bravoları ile cesaret. | ğiştire değiştire dansettiler, tâ ki Mavi © öteki ucunda karşısına düşen en son da-| diğer taraftan bu yepyeni körpe mahlü. |parın üstüstüne verdiği tehlike işaretle-İdinden geçip haykırıncıya kadar: ile gene Tek kendi hesabına gevezelik etmeğe, İpiniz! Komedi bula Fransız tiyatrosunun 30 s Fransez gelirken enedir tiyatro ile meşgul müdürü Arditi ne diyor ? Yazan: Muazzez Tahsin Berkand «Harb». ve «Sulh» haberleri arasın. iyede birkaç resmi . Bu müjde gazete - lonlarda, sokaklarda, tramvaylarda şu günler zi kile möküleme p” değişiyor: ım 22 sinde Şehir Tiyatrosu er için biletler satılmış, bir tek yer ie — Eyvah, tem ğir. — Fiatlar pek pahalı. yerler az. ta- lebe matinesi tertib edilmemiş. Bir iki sast içinde bütün biletler satılmı eri . göremiyece - rk sekli z dakika ün biletler bu kr çinde satılım, Bütün bu meler ve on beş göndenberi şahid olduğum ( sahnel bana kiyede halkın tiyatroyu eid - den sevdiğini ve ecnebi trupların tem- sillerine- susamış olduklarını bir defa isbat etti. , yanl op yıl evveline kadar, iki defa memleketimize ec - y ri getirerek temi ler verdiren Beyoğlunda Fransız ti. yatsoru müdürü Bay Ardili ile gö şüp kendisinin. bu hususta en salâhi - yetli. şahıslardan biri sıfatile, gelecek iyatro. he: ve temsilleri hakkında, ! bem de bu vesile ile bi tiyatromuz hakkındaki fikirlerini anlamak iste -|1 dim. atta ile meşgul olanlar, hattâ sık sik tiyatroya gidenler. otuz seneden fazla bir zamandemberi şehrimizde ti. atro ile iştigal etmiş ve ecnebi (rup - ların gelmesine tavassut etmiş olanİş bay Arditiyi yakından veya ouzaktan elbette tanırlar. Bay Arditi beni, sekiz dakika i- Fransız Hyatrosun- onun namina gelen zata karşı fakat ma- nası tamamile gelene değil, : gönderene raci bir nazikârı bal yapmağa lüzum | görmüştü OZANSOY Yazan: Jorj Delaki i halis İhtilâ) şarabları, hayret edilecek ve dört erkek, dört kadın, çiftlerini de. Sakal, artık dayanamayarak masaya ko- caman bir yumruk indirinciye ve ken- w — Haydi, artık defolun buradan, he- Ve Rozeline; — Sen, burada kal! Samimi dostlar, gâyet İyi terbiye gör- 'müş bir av köpeği sürüsü gidi kulübele- rine yollandılar ve baron çocukla yalnız kaldı, N k $ Bir kadeh buzlu su içti ve m i late'nin karşısındaki! Polifem nefes alarak, gizli şofaja rağ İiçinde tarihten evvelki çağların odunları ğa mecbur oluyor... fında kimin konuştuğu belli değil &m- İme ile vecibei hi biz arkada İlerle kına dönmüş, yarı şuuruna o malik halde, gözlerini kapayıp ellerini meşinden koltuğun kolları bırakarak bekledi. İyarı açık, burün delikleri titrek, sermest, tamamile kendini vermiş, tes- ması kolları, doğduğu köpüğ İnen genç Afroditinkiler gibi meydana gençliğinin şaşı nen © BEN€İmekten azt halde, de, ona yaklaşmağı ce duruyordu... Bayı Arditi daki bürosunda büyük bir nezaketle ve yabancı bir gazeteci gibi değil, bir 3 ge gibi Kabul etti. Bu tiyatro âşıkı bana teşekkür edecek ka . terecekti. dik ö muz küçük ve sade odaya Duvarlarında imizalı ar « i Muhatabımın erin İstanbul» aX mazinin hatıraları için. X bim ediyorum. ne Sul an uzattım. Dikkatle o du. Bütün günün yorgunluklarından sonra fikirlerini bir araya toplayıp ba na cevgb vermek için büy sarfetmekte olduğu belli efen rahat birakır mı? İki dakikada “ — Allo! diyerek âhizeyi eline almas Telin öleki tara « vabları her şeyi izah edi . “Devamı 11 inci sayfada) Bittabi saray usulüne mutabakatı tam- eti ifa ettim. O önde köşke Holid Ziya Uşaklıgil du ve, tamamile şaş- bir mavi stünde açık Onun böyle, başı arkaya devrik, ağzı yüzü im olmuş hali bakmakla doyulur şey de- 'ünüşte kendisine emin gibi idi, akat bu hali saflığından mı, yoksa ah- âksızlığından mı ileri gelmede, kim bu- iyetle söylerneğz cesaret edebi Wrdi? En iyi soydan küçücük ayaklarını masum birbirinin östüne atmıştı 'e narin vücudünü sıkan gümü lâme robu bütün endamına oynak Sular altır- da hafif bir dalgacık gibi iltimalar veri. yordu. Çıplak nermin omuzları, bâkir etli ünde görü- parlakça çıkınışlardı.. Ve böyl urette arzu uyandıracak b Mavi Sakal- hiçbir şey di etkik çdiyordu ve şimdiye kı ana Mi tetmekten, no di duymuş b âdi ve çelimsiz çocuğun önün- et oedemed (Arkası var) gec iktire m olduğu