MESİ ON POSTA Nasıl gazeteci oldum ? | Ercümend Ekrem Kulakları çınlasın; İstanbulda bulun- duğu zamanlar, hepsi itina ile yontul muş, rengârenk yarım düzüne kalemi, en asil cinsten kâğıdlarını önüne koyar, sigarasını ağızlığına yerleştirir. tombul! ları arasında sıkıştırır, yazımı yazmağa hazırlanırdı. Bu tahrir aksesü- arını tamamlayıncaya kadar da, köhve- ciye: — Miri muhterem bendenize bir kah- ve ile, bir şişe de mai leziz, lütleder mi- siniz?. İ Der, ve.. fakat yazıya başlamazdı. Zeki hatların büyük bir garın makaş-| ları şeklinde birbiri üzerinde telâki etti- Ri geniş yüzünün ortasında bir tampon! gibi duran gözlüğünün üstünden baka- rak, süpabı açılmış bir oksijen musluğu gibi, yavaş yavaş dalma şen, daima nik- bin ve'daima cevval ruhundan nej'e suç- mağa başlardı. Ve. yavaş yavaş her masada işler bi- Takılır, birer Pkişer masasının önüne ge- Jen ai la, önü eytam ve eramil maaşlarının yoklamasının yapıldığı yere dönerdi. Diyebilirim ki «<Evliyayı Cedid» müb-| A yy dil bir hatıra bsi idi. Geçmiş devir-| Üstad Ercümend Ekrem Jerin acı, gülünç, Karakteristik bütün ö yalmatını bilirdi. Bizzat kendisi de büne bej mrenin, Ye hi makine Memis! ların pek çoğunda baş rolleri almuşt. O Jüm Muvakkara da aşılayabilmiş olmak «Matbuat hatıraları: na başlarken ilk ja cidden bahtiyarım ——— (© z aklıma gelenlerden birisi de üstad Ercü- E mend Ekrem oldu. O bir lanesini anlat- n, acı korkunç hatıra.. masa bile, ben bin tanesini kendi dilin Matbuat hayatımda otuz küsur den dinlemek fırsatını kazanmıştım. Fa- neye vardığı cihetle, başımdan geçen va kat elbette, alez! a an ve ve tatlı vak'alar pek çoktur. Bazı emsa-| hesabına nakledemezdim. Mizah ü lim. gibi ben de mutlakiyet devrind. İ na, Ankaraya mektubla baş vurmak icab tiye kapısında isticvab ve alir edi. etti. Gözümü uzun müddet yolda bırak- dim. Otuzbir Martta çocukça bir süret| siamp ei cevabını Mr Şlinel e tehlikesi geçirdim. Mü-| ral yalım: rekede, meşhur Araoyan hanının mev. Matbuata nasıl intsab et'im ? kufları arasına katıldım. İstanbulu anal > eden yabnacı kuvvetlerin takibatına uğ- — Matbuat hayatına, daha doğru tabi adım yz bu Ve ileride, öm- rile matbuat âlemine intisabım 1319 se- vefa ederse neşredeceğim. besindedir. Ne eder, bakayım?. Galiba: Şimdi sana, bunlardan bir tanesini hi- 1903. Değerli arkadaşım coğrafvacı Faik kâye edeyim. Yalnız bu anlatacağım Sabri Duran o vakitler İbnü'hakkı Tahir vak'aya (acı) sıfatını vermek | bilr Beyin çıkardığı (Çocuklara mahsus ga- doğru olur mu? Korkunc diyelim de ha- rel bir m yi dei le Km İDE yüz aşti SL Mari üçücü nesri udurr., oşuna Nisan |, yani meşhur art İs. gitti; aldı götürdü gazetesine koydu. O yanının ertesi günü. Ben o vakit yirmi baafta duyduğum gururu işte hâlâ öde- üç yaşlarmdayım. Âyan meclisinde mü- mekteyim. Otu zaltı yıllık matbüat ha- tercim ve Terciimanı Hakikat gazetesin- yalımın, bu hâdise, başlangıcı sayılır. İde mmdharririm, (Bugün de bul başlığı Böylece muharrirliğe ilk adımımı at- altında ve (Ebülmuvakkar) imzasile fık- ya veri sürelik çağına e m deaş Büyüklerim beni biraz dama - Ahmed Rasimin odelâletile -ışumartmışlar... mütercim olarak girdim. Bilâhare de, İs-) — eğe ri yazıyorsun. Güzel tanbulda bulundukça, mutlaka bir gaze-jve meti r İfaden var!, teye intisab ederek ıslak kâğıd ve mii Diye diye cesaretime, metanetime ve rekkeb kokusunu içime sindire sindire kudreti kalemiyeme beni de inandırmış- çalışmak benim için, dünyada eşini bu- Jar lamadığım bir zevk oldu. i Ve bugün, benim hakkımda, (gazete-'eden derin bir hürriyet aşkile o gün mat-| ciliğin tiryakisi) vasfını kullanan dost'a-|basya gittim. Kimseler yoktu. Yalnız. rım âsla yanılmazlar. Babıâli ve civarın- mürettibler gelmisti, bir de idare memu- di biten gazete ve mecmuaların hemen ru. Esasen, İstanbul halkının yarısından | hepsinde emeğim vardır. Mütercim, mu-|ziyadesi korku içinde evlerine sinmişler-; sahhih, mullarrir, fıkracı, sekreter, baş-.di. Vesaiti nak'iye de işlemiyor, yahud Yarak içinde haz ile yuvar'an-|ki pek gayri mumta; işl du. ç defa da min gayri haddi imi haber alan! «Son Posta» nın tefrikası: 29 a) VE Kadınlar, bilhassa Bayan Sabiha, Ce- vad Renker gittikten sonra benden hâ- dise hakkında söz beklediklerini, alâka ile yüzüme bakmak suretile, ihsas etti- lerse de bittabi sesimi çıkarmadım. Gi- den bir adamın arkasından söz söylemek ahlâka münafidir. Hâsil olan derin sükütüu gene Bayan Sabiha bozdu: — Konferansınızda çok üzüldüm Bay Gi Neclâ methede, ede bi — İltifat buyuruyorlar efendim; her- kesin bildiğini söylemekten başka bir Geçen Sali günü dördüncü defa vuku- şey yapmadım. bulan ziyaret ve tavsftan avdet ederken O günkü konuşmamız hep afaki oldu. | Bayan Nec'â bu düğüne gelip gelmiyece- Bir saat kaldıktan sortra müsaadelerini | ğimi eği: alarak avdet ettim. Sokak kapısına kadar| O. Siz hasıl isterseniz? teşyi zahmetini ihtiyar eden Neelâ: Pecibiu veri. eilikeke — Haftaya gene beklerim Bay Haşmet| —— Hiç te fena olmaz; bir akşam geçi- Güneş; behemehal gelmelisiniz. rirdik. Emrini vermek mürüvvetini Dedi. Güzelliği kadar zekâsı dn fevka- medi... lâdeden olan mabixlem, benim halimden, her şeyi anlıyor. Ben de bana karşı bu- Başka vi'âyetlerinkini bilmiyorum; fa-| susi bir teveccüh ve alâka (beslediğini kat bizim Halkevimiz. bütün manasile, zannedivorum. ki hafta evvel alelâde bir halkın evi halindedir. En basit vatandaş- münasebetle: dan en komplike şahsiyete kadar herkes| Sizde başkalarına benzemiyen bir Halkevimizin sahibi ve müdavimidir. Bu /üst var Bay Gündeş; dostluğunuza #tibarla ...... şehrinde evlerde düğün â-/o kadar alıştım ki bir hafta gelmeseniz deti çoktan kalktı; herkes toplantısını | üzüleceğim. Halkevinde yapıyor. Dedi ve güzel dudaklarından ihtiyat- Tapü müdürünün kızı uüfus kâtible-|szea çıkan bu sözleri müteakıb. kıpkır- bulunamadığıma eş; dedi, Bayan rinden bir gençle evleniyor; bu gece ge- İne Halkevinde, düğündeyiz. esirge- * e ek eee, NEMA A Nesnel, Talu keme Ahmed efendi, karşıma di- — Güzeteyi çıkaracak mıyız? — Elbette! dedim. Böyle günde çık- maz da, ne zamân çıkar? — Yazı eksik, — Neler istiyorsun? — Evvelâ başmekale.. Çekmelerin birini kırdım. Başmuhaı ririmiz rahmetli Hüseyin Kâzımın lanmış ta yarıda kalmış bir yazısını bul dum. Hemencecik alt tarafını kıvırdım, delim de sana biraz derdimi dökeyim, el-İ| yu taşıyamaz.» Ayni suretle altısını baş efendiye uzattım. — Daha? — Fıkra. — Şimdi yazarım. On dakikaya kadar gel, al On, on beş dakika sonra fıkra da hi- zırdı. Amma, ne fıkra! İçinde padişahın hiyanetinden, onun teşvikile bir gün ev- vel ika edilen cinayetlerin mes'uliyeti kendisine raci olduğundan, lâkin mille- tir, ergeç hürriyetini tekrar istihsal e- derek canilerin cezalarını behsediyordum. İki saat sonra (Tercümanı Hakikat) İstanbul sokaklarında kapışılıyordu. Ben, hâlâ. bu fıkrayı yazarken duydu- ğum heyecanın derinlik'erine odamlış, masamın basında oturuvdedum. Birden- bire kapı açıldı ve içeriye İki tane kırmı- 7 fesli, pala bıyıklı ve katil yüzlü adam İgirdi. Elinde o günkü nüshayı tutan bi- risi üzerime doğru yürüdü, ve Arnavud sivesile: — Hangi bilmem ne bu yazıyı yazdı, bre?! diye bağırdı. O anda bana müthiş bir soğukkanlılık geldi. Kemali sükünla: — Hangi yazı? dedim. Müsaade eder misiniz. göreyim? Herif gazeteyi uzattı. baktım, fade ettim. ayni sakin tavırla! — Bunu yazan bir saat evvel geldi, gitti, dedim. — Nereye gitti? — Evine, zâhir. — Nerede imiş onan evi? Kendi adresimi vermekts beis görme- dim. Evde hiç kimsenin o'madığını bili- yordum. Bana gelince, ben de eve dön- mek niyetinde değildim. Benim genc ve tov simamdan herhan- gi bir kötülük ummayan herifler geldik- leri gibi çıkın gittiler. Beş dakika ara verdim: ben de arkalarından çıktım. Doğru Havdarpasaya, oradan Maltepeye, Maltepeden de bir sandalla Büvükadaya gectim, Bir iki gün sonra Yesilköyde, meclisi âvandaki vazifemin başında idim. İki katlı bir mezhariyet .. — Ha, şimdi en tatlı bir hatıram öğ - İşte böyle bir haleti ruhiveye inzımam | renmek istiyorsun, öyle mi? Ben onu hiçj, meden içimde saklamak ık isterdim. İnsan böyle aşkın müstesna kimseve ifşa et ve alıp götürme! hatırslarını kutsi bir mevzuu gibi kıskahır.. Bak, şu dakikada onu, sevdiğim - bir meslektaşın hatırı için ifseva hazırlanır. ken bile gözlerim yaşarı ( İ ÖLDÜR mizi kesildi. Onu üzmemek için bu ilti- fatın delâlet ettiği manayı anlamamaz- ıkta gelerek vaziyeti kuru bir teşek- kürle geçiştirdim. Halkevinde buluştuğumuz zaman his- siyatımı garghatle izhar eden ilk sözleri nasıl ve hangi cesaretle söyliyebildim;: hâlâ mütehayyirim. İçimden yükselen ani bir cürelin tesiri altında: — Bayan Neclâ; dedim, yalvarırım $i- 7e, İh gece münhasıran benimle danse- diniz... İlâhi gözlerini gözlerime dikerek mü- tehayyirane bir müddet baktıktan sonra çehreşine sükünet geldi ve çok hafif bir sesle: — Peki, dedi, srzunuzu mersin: le yapacağım... Teşekkür edebilmek için . çırpındım; kendimi o kadar zorlamama rağmen du- daklarımın arasından iki söz çıkarama- dam; sol elimin parmaklarını sağ elimle vereceğinden Evire çevire! Koyunların kuzul Gebe koyunların yüzde üçten fazla Koyuncunun gelirini yok yere eksil ve idarede gösterilecek itina Yazan: Ta Çoktanberi görüşmediğimiz koyuncu | bir tanıdığım vardır. Geçen gün adliye! dairesinin önünde ansızın o karşılaşıver- dik: — Nerelerdesin a canım? dedim, hadi| bizleri unuttun şehrin yo'unu da mi şi-| şırdın? N | — Sorma Tarımman, dedi. Bu yıl hiç! keyfim yok! Koyunların bir kısınını (çi- çek) ; götürdüydü. Geri kalanlar da şim-! di kuzularını atıyorlar. Bugüne kadar dü- şenler S6 onu geçti! Karşıki kahveye gi- bet bana bir şeyler söylersin?. Kahvenin tenha bir köşesine oçekilip| iki çay ısmarladık ve ahbabımila bu mev-| zu etrafında uzun uzün konuştuk, * Gebe bir koyunun huzusunu düşürme- si, bir kazancın yok olup gitmesidir, rüde düşen kuzuların suyisi artınca bu küçük kazanç gittikçe büyüyerek, yetiş- tiricinin gelirini ehemmiyetli surette ek- silten bir yeküna baliğ olur. Onun içia kuzu düşinesine her koyuncunun olânca ehemmiyeti vermesi, sebeblerini araştır- ması, ona karşi koyacak tedbirleri bilip yapması lâzımdır. Kuzunun düşmesi tabii bir hâdise de- ğildir. Bakımı, idaresi yolunda giden bir sürünün düşürdüğü kuzular * üçü-dördü geçmez. Bu miktarın daha fazlaya çık- ması, mutlaka bir takım kusurların mev» cudiyetine işareltir. Şimdiye kadar ya- pılan tetkiklerin çoğu, bizdeki sürületin fazla kuzu düşürdüğünü ve nisbeten dai- ma normalden üslün bulunduğunu mey- dana çıkarmıştır. Geçen gene bu maksadla hazaırlanan bir istatistik şöyle bir netice vermişti: Tetkik edilen sahanın bir tarafında 10832 gebe koyundan 1103 ü kuzularını düşür- mâştür: 9 10/1 i yok vere ziyan olmuş demektir. İkinci bir tarafta 7245 gebe ko- yundan 785 i kuzularını atmış, ki buda & 1048 ini buler. Üçünel bir tarafta ise 3679 gebe koyunun 979 w Yuzularmı at- muştır. Yani © 26651...” ngi bir sü- rüde düşenlerin yanısıra sonradan ölen- ler, hiç doğurmayıp kısır kalanlar da bu. Yunabileceğini hesaba katarsanız. bü ne- #eeyi almış yetiştiricilerin pek te mem- nun olmıyacaklarızı ve bunun milli ser- İvetimiz için hatırlı bir zıya teşkil ede İceğini takdir edersiniz. Şu halde sıkıt (kuzu düşürme) hâdise- erinin sürüler arasında asgari hadde in- mesini temin edecek tedbirleri slmak ü-| zere, büna sebeb olan noktaları bir bir ay dınlatmak gerektir. Koyun sürülerindeki İbu kuzu atımının fazlalığı nedendir? Bu tazlaığı giderecek ne gibi çareler göste- lebilir | Yazan: Zeynel Besim Sun | jdidikliyerek üzün, uzun yere baktım. Bu| samit, fakat beliğ nutkumu bir dakika 'kadar dinledi ve sonra bahsi değiştirmek üzumünu duyarak; — Haydi gelinle güveyiyi tebrike gide- Him. Dedi, o tarafa yürüdük. Daniş bey, kültür direktörü,, karım, mekteb direktörü, karsı, müfettiş ve öğ- retmen arkadşlar ve refikaları hep be-| raber oturuyorlar, kalabalık masadan muttasıl kahkahalar yükseliyor. Biz, Nec- Jâ ile, henüz ayaktayız. Gelinle güveyiyi tebrikten avdet eder- ken, tabiatile, bizim de iltihak edeceği- miz büyük masada oturanlara göz gez-! dirdim; bir aydan fazla bir zamandanbe- ri yözünü görmediğim Bayan Ferhunde Sevginin de orada olduğunu hayret ve| ıztırabla müşahede ettim. Göz göze gel- dik. O, bir ölü gibi sararırken Neclâ da garib bir hisle beni tetkik ediyordu. Bü-| i Dİ ZİRAAT Jİ İDaniş beye tanıtmış olacak; PP . 13. yi arını düşürmesi kuzu düşürmesi normal değildir” iten bu kuzu düşürmesini, bakim ile önlemek kabildir. eme e sa rımman Araştıralım; A 1 — Evvelâ sürülerimizi teşkil ede koyunların yaşında ve sağlığın da BE berlik yoktur, Fernen sabittir ki, çok g€vX koyunlarla çok yaşlı koyunlar, kuzul U atmaya müstakddirler. Henüz iki YAPSOİ doldurmadan gebe kalan genç ve İYİ si pilmemiş analar, ilk firsatta Kuzular düşürürler, Koç katımından önce gözden geçirilip te bunlar ayırd se beyhude yere emek harcanmış Bunlarin çoğu köylülerin tâbirile « olu kayi a miş olan kart koyunlar da kuzuları? mak için bahane ararlar. Sürü sabib bü noktayı düşünerek ona göre bir © ve bir yaşta koyun edinmelidirler. Ön 2 — Damızlık koçların dalma ayni o rüden yetişen kuzulardan (ayrılmssi & sürüde peyda olan kuzu atma huyuüü ileri doğru gitmesine bir vesiledir. dg hep kendi kuzularından koç kullanaD rülerde, kuzu atımı ve nisbeti irsi oyarak : devam edar, hattâ bazan çoğalır. GERİ için birkaç senede bir, mutlaka iyi bal i dağına, verimli olduğuna güvenilir bİF rüden damızlık getirmelidir. ği 3 — Aşılanmadık koyun kalmasın diy mevsiminde koçları sörüde fazla tul lar. Böyle olunca gebelik başlanEMÜi ayrıldığından doğum tarihleri de s€' i leşiyor. Neticede sürünün idaresi içindi çıkılmaz bir hal alıyor, Kuzu atı müessir olan bu yanlış tedbirden YAĞ çilmelidir. Koçları ne pek genç, 9* pek ihtiyar olmamak şartile 39 kayi i bir tane hezab edilir ve hele yaln sırada 30-50 tanelik bölüklere ay”? ei aşılamadık koyun kalmaz. İçlerinde “ai mayan da bulunmaz. En çok 4-5 hs. bir koçkatımı kâfi gelir. p 4 — Birde koyunları kışın besleme det değildir. Mer'n karla örsürmedii yem verilmez. Halbuki kışın otlaktı yesil dukları yiyecek, kuzularına değil, me hayatlarını idameye bile kâfi 8“ dahı Karınlarındaki kuzuları gittikçe kuvvetli gıdalara muhtaç olan koyan bir gün kuzularını atmaya key İ lar. Onun için mer'a otlamasının yulaf, kepek, kuru ot, ve hele yor bi yemleri de kararınca vermeyi i etmemelidir. Köylü bilmelidir ki, KAYU) (Devamı 11 inci sayfadö 6) Ferdleri yaşlı olan sürüterde sg mer'adan, gerek verilen yemden yeği biliyeti az olur. Daha açıkçası bunlar in leri yemden vücudierine çek bir 407 g meler. Çok masrafla az beslenir, dam”, #m.-kansiz kalırlar. Halbuki genç gıdadan alabildiğine istifade ederek güni nden hem fasla, hem daha iyi . fin ve kuzu verirler, tül netimle ona da elimi uzat iltizami bir şekilde sesimi yükse e — Size artık yalnız Halkevmde mi sadüf edeceğiz Bayan Ferhunde” yi dar mekteb ve meslek arkadaşlarını aramadınıZ. Dedim. Bu sözlerimle Neclâya DE ya” bir muallim olduğunu ve iki ayr disini hiç görmediğimi; yani AÜ yi hiçbir münasebet olmadığını ap al m istemiştim. Kültür direktörü Ferb Neclâya tanıttı eh — Meslekten çekilmiş bir öğret Ferhunde Sevgi, gözlerinin üye gerekliğile bize bukiyor, On daf” ef beri amânaz bir ısrarla üzerimizde ği kezleşen bu bakışlar Neclâyı fena b sinirlendiriyor.. İmkânını bula! Perhundeyi alenen tokatladıkia” ağ ayaklarımın altında bayıltıncaYi ezeceğim. Gelinle güvey ilk fokstrota ken Nelâ babasına bitab elti: — Ban bu akşam mutasıl fim baba, içim öyle istiyor. «Yö na dönerek» bilimi Bay Haş bana kavülyelik zahmetine xa Si lütfunda bulunurlar 717. gi Ayağa kalkarak hürmetle ep e — Dansa davetimi yün e tile bana şeref vermenizi ç0 N N arkası