SON POSTA Bir casusu meraklı hayatı Alman casusu Karl Armhard'ın hatıratına göre yazılmıştır. Şüpheli bir ziyaretci —6— Esasen diğer birçok hâdiseler de, Almanyanın İngiltere ile ya - © kun bir harb için hummalı bir hazırlık © yaptığını çok iyi gösteriyordu. Şimdi ise günün meselesi olarak, İngiltere ile! “© Almanya arasında cereyan etmekte o - Jan deniz silâhları yarışı oduruyordu Karl, kendi seyahatinin bilhassa bu ya- © rışla sıkı siya bağlı olduğunu çok iyi © anlıyordu. Onun için, bu işde göstere. © ceği muvaffakiyet onun bütün hayatı üzerinde derin bir tesir (o yapabilirdi. © Fakat al ibi şu İngiliz ceza kanu - nundaki casusluğa aid maddenin de - Biştirilmesi, ne fena bir zamana rast - Jamıştı.. Karl, doktor Greyh bir / © te. Doktor Gre tesindeki dersleri takib © Edinburga gidiyordu. adına slınmış yh, Edinburg üniversi * etmek üzere sturalya pasaportu ile yola çık- geçlikleri büyük bir köprü bulunmakta idi. Doktor Greyh pek çabuk, köprüyü muhafaza eden muhsfızlardan birile ahbab oldu. Bu, dürüst ve namuslu bir delikanlı idi. Karl, bu adamın hiç bir suretle satın alınamıyacağını pek ça buk anladı. Bu vaziyet karşısında o, bu| yeni ahbabının itimadını kazanmıya çâ- liştı. Her gezinti esnasında onunla ah. bablık eder, bu arada da, limanda bu-| lunan filoya dair, Rozit'in tahkimatı! sunl sorar, ve kendi işine yarar malü -| met çokmi dı. Gene böyle bir ahbablık esnasında genç köprü muhafızı, bu gece sabaha arşı İngiliz filosunun denize açılaca.-| ından kaçırdı. Karl bütün ge *| ceyi köprünün üstünde geçirdi. Sır -| tındaki pardesü, onu İngiltereye has Karl izini kaybetmek © Hölandaya geçti. Oradan da Harviç ta- © “rikile Edinburg'a gitmeyi tercih etti. Çünkü Londra istasyonlarda İngiliz polisinin takyidatı her yerden fazla idi. ; Doktor Greyh Edinburga gelinee, “benimsediği meslek icabı, muntaza - © man üniversiteye devama başladı. Fa. kat doktor Greyh biraz hastalık bir © adamdı. Onun için muntazaman âçık/r hava gezintileri yapmak i ında idi. Doktor Greyh gezintilerini umumi - yetle Rozit istikametinde yapardı. Bu- © rası İskoçvanm meşhur deniz üslerin- © den biri idi. Rozit'in yakmında, limana © giden bütün barb gemilerinin altından — Efendim; boş bir akşamınızda beni davet edersiniz. Karşı karşıya (o çilingir seolrasına kuruluruz. Bir taraftan tek tek atarız; bir taraftan konuşuruz. — Hepsi bu kadar mı? — Bu kadar... — O halde yarın akşam sizi eve davet © ediyorum. — Mutabıkız... Jandarma kumandanının yanından ây- rıldım, Fakat huzurum kaçmıştı. «Serve- © © tine vardı, kocasını sevmiyor, hiş se 'beb, Neclâ Daniş, Haşmet Güneş» dö - ğümlerinin içinde ağına oturmuş bir ö. rümcek gibiyim. Gözlerimi Ferhunde Ha- © nımdan ayıramıyorum; genç kadın mu - © bâbbet mi, kin mi olduğunu pek farke - © demediğim, fakat her halde bir şeyler do. Ju nazarlarla muttasıl Haşmet Günesi sü- “xüyor. Haşmet Güneş bu bakışların ezici ağırlığı altında, belli ki muazzebdir, Sabaha karşı kendimi yatağa attığım zaman bile zihnim bunlarla meşguldü... Akşama fandarma kumandanı İhsim Bey geldi. — Bugün sizinkini gördüm; dedi, işi de anlattım. - Cevab verdim: - Benimki kim, anlattığınız iş ne”. — Haşmet Güneşi demek istiyorum. © © Öğleyinden sonra bana gelmişti. Akşsm- © Oki konuşmamıza temas ettim. Herkesin © © bildiği bu macerayı sizin İşitmemiş ol - © manızı hayretle karşıladı. — Nereden bileceğim kumandan bey?. Günlerini resmi işlerle o kadar dolu ki şunün, bunun hususiyetlerile alâkadar 0. lacak vaktim bile yok.. — Hakkınız ver. Bana da kendisi an- Jatmasaydı “duymıyacaktım. > Efendim; kadın o kadar yüzsüz bir şev ki tanıdıklarının hemen hepsine derdini dökmüş. Kadının kadına tevdi ettiği sır- Tın ne dereceye kadar gizli kalabileceğini bilirsiniz. O ona, öleki berikine anlatır - ken, memleketin yerâne dedikodu mev. zuu bu olmus. Güneş yeni batmış, aksamın alacaka ranlığı yavaş yavaş kesafet peyda etmeğe başlamıştı. Refikam bana bir yavru ol sun bırakmadan hayata gözlerini Yi duktan sonra bütün muhabbetimi onun © çok sevdiği çiçeklere vakfetmistim. Ka - dıma aid bütün ihtiraslarım, “zel karımla beraber gömülmüstü. Artık “kadınları etten. kemikten, kandar, siniğ- © den mürekkeb birer mahiük şeklinde gö- için ilk öncel” | rutubetine karşı koruyamadı. İyice ş issetti. Bu arada karnı da fena halde acıktı. Filo hâlâ, bir türlü nmüyordu. Karl, muhafızın âldan. dığına kanaat getirdi ve daha fazla bek- | emekten vazgeçerek şehre yollandı. 'Tam Pu sırada, sabahın alaca karanlığı, ve sisleri arasından, atle hareket! eden bir zırhlının eş! belirdi. Tıpkı hayal gibi, gemiler birbiri ardınca beli- or ve köprünün diğer tarafında ge. en kayboluyorlardı. Karl artık gemi tiplerini eşkâllerin- den dahi tanıyabiliyordu. Bunun için, bütün filoyu teşkil eden bütün gemileri Kolayca teşhiş etti. Ayni günde Brük- sele giden kısa bir mektub, köprünün ne g «Son Posta» nm tefrikası: © Gi ye İrüyordum; hiç bir kadın için kalbim çarp. mıyordu. Bu sebeble evimin her tarafı çi-| çeklerle doluydu. ! İbütün b hakkında, dolambaçlı yollarla bir yığ'n |) altından geçen bütün İngiliz filosu hak a Rozen'e esaslı tafsilât götü - rüyordu. Bu hâdisenin üzerinden birkaç hafta geçti. Karl artık, bu İngiltere seferinin|” de, diğer seferler gibi muvaffakiyetle sonuna ceğine dair ümidler besle - miye başladı.. fakat bir hâdise, onun ümidlerini altüst etti. Birgün Karl mutad gezintisinden pansiyonduki odasına dö zaman, yazı masasının üzerindeki eşyanın ver- de, 20r ferk edilir, cüz'i bir deği- ördü. Karl, bunun neye delâlet ni anlamıyacak kadar tecrübesiz. değildi. Derhal bir püro tellendirerek, Pp m sahibi kadınm yanına İndi: — Misis O'Donnel, bugün benim oda- ma kim geldi?. diye sordu. — Tersiniz olduğunu söyliyen bir adam geldi. Elinde bir de paket vardı. Tabii ben de odanıza çıkmasında bir mahzur görmedim. Odanızdan bir şey mi eksik? — Hayır, bir şey eksik değil; teşekkür ederim. Xarl her ihitimale karşı terzisine uğ- rad. Terzi hayretle başını salladı: O bir suretle Mister Grayh'ın odasına gitmemişti. Karl, bu ana kadar kendisine tama- men vabancı olan, tuhaf ve acayib bir da idi: Adeta soğuk ve yapışkan bir el yüreğini sıkıyor gibi idi. Bir an için başı döner gibi oldu. Güç. lükle terziyi selâmlıyarak temiz hava- va çıktı. : (Arkası var) Hükümet tabibi ilerledi. Çantasından Çıkardığı makasla kızın robunu, bluzunu kesince göğsünde geniş bir bıçak yarası leri şikli N ——————— Umumi Harbde büyük bir eylemiş olan bu ihtiyar İspanyada başgösteren dahilt biter bitmez, mareşal Petain'in sefir olarak oraya gönderilmesine karar ve. ren Fransa hükümeti şiddetle tenkid edilmişti. İspanyanın Frunsa için hayati bir ehemmiyeti haiz olduğunu, oraya mu- hakkak çekindekten yetişme bir dip- lomatın sefir olarak gönderilmesi Jâ « zım geldiğini, o zamanın sağu, solcu bütün Fransız güzeteleri yazıp durdu - lar. Hükümet bu tenkidlere hiç aldırış Jetıredi, verilen resmi beyanatta bu ta- n pek yerinde olduğunu ve bu bü askerden çok şey beklendiği Iz edildi... Yelmişine ayak basmış olan bu ihtiyar kumandan, İspanyada o va kit merkezi hükümet olan Burgos'a va; dığı zaman İspanya !le Fransa arasır daki münasebat pek iyi değildi. | «Kisıl İspanyolla yapmış “olduğu yardımları unulamıyordu. | Fransa Muhakkak ki, İspanyadaki ta-, rihi eheramiyetini kaybetmişti, Harbı Umumide fevkalâde yararlık- lar göstermiş olan ve «Verdün kahra- moni sıfatını almış olan bu ihtiyar ku. mandan, İspanyada büyük bir saygı ve alâka ile karşılandı. İspanyol siyasi me- hafili böyle değerli bir kumandanın se.| fir olarak gönderilmiş olmasını hoş| gördü, General Franco ona büyük hür-! met gösterdi. ve mareşal Petain de sessiz, sadasız bir surette işe koyuldu. Harb sahalarını gezdi; İspanya hükü - met adamlar: ile, kumandanları ile, hâlkı ile yakından temas etti. Onlar dinledi, anladı, Fransaya seyahatler yaptı, Fransada İspanya davasını ilti- zam etti. Ve nihayet muvaffak oldu. Bugün İspanya ile Fransa arasında normal münasebat teessüş etmiş bulun. maktadır. Harhde büyük bir kumandan oldu * » Yazan: Zeynel Besim Sun vab verdi: — Ben yapmadım efendim... — Biz de öyle olmasını temenni edi - Jandarma kumandanile beraber, çiçek- görüldü. Doktor, nabızları dinledi, gözle-| yoruz. Burada ne İşiniz vardı?. lerle bezenmiş, sofraya henüz oturduktu ki kapı çalındı. Bir jandarma neferi ku- mandana bir pusula getirmişti, Kuman -| danin püsulâya göz atmasile renkten ren- ge girmeğe başlaması bir pldu. Tam o $ı- sede yaklaştım. Neclâ Danişin çehresi ta-| rada çalan telefon ahizesini elime a'dim: ri mvayene etli ve: — Biraz evvel bitmiş. Dedi. Elektrik ziyasını kâfi bulmadım. Polislere el fenerlerini de yaktirarak ce- kallüs etmişti; Belli ki ani bir korku ge. — Bayan Neclâ Danişle beraber mi gel- miştiniz?.. — Hayır elendim. — Anlat oğlum; bir şeyler söyle. Gö- yorsun ki vaziyet ağırdır. Üstün, başın — Evet. benim. bir cinsiyet mi? Na « Içirmiş, fakat vzüiyeli kavrıyamadan. kal-|kan içinde. Münevver bir zatsın, bir mü- s11?.. Muallim mi?, Haşmet Güneş mi de. diniz?. Neelâ Daniş öyle mi?. Peki; geli -| yorum... Hayır, hi muavin bey zah- met etmesin; ben bizzat gideceğim, .. Ayağa kalkan jandarma kumandanile bakıştık. — Ne yazıyor pusulada? — Telefonda size söylediklerini... — Müthiş bir hadise... l — Ben inanmıyorum o müddelumumi beyefendi!, — Şimdi anlarız azizim, buyurun gi - delim. Pe'is müdürile hükümet tabibi adliye dairesinde bize intizar ediyorlarmış. Ben, polis müdürü, jandarma kumandanı, hü. kümet tabibi derhal hareket ettik, Şoföri bizi Cümhuriyet un üst kısmımı teş- kil eden tepeye götürdü. Bu park, sehrin kenarında yapılmıs; n bir manzara arzeden cıplak cını veşillendirinek gavesi gü - ni iz iel ikçe çiçek parterleri fazlalaşır. $ içinde otomobilden indik. Vek'a mahal inesbizden evvel gelen polisler, malar, bekçiler geri çekildiler. Nec isin cesedile karşılaştık... İ Zavallı genç kız arka üstü toprağa u - #anmıştı. Gül cehreşi, solmuştu. Göğü İkarlar içindeydi, bine bıçak saplanmıştı. Ortada müdafaa- ya, boğuşmağa, mümanâsta delâlet ede - cek hiç bir şey yoktu. Kızın tistünde zi - kıymet eşyaya tesadüf etmedik. Halbuki tek taşlı pırlanta bir yüzük, boynunda bir gerdanlık gördüğümü hatırhyordum. Doktor msporunu yazdı, polisler zabıt varakalarmı tanzime başladılar; o zaman biraz ileriye baktım; etrafını alan dört polisin ayak uçlarına çökmüş bir vazi - vette, Haşmet Güneş, hıçkıra hıçkıra üğ- hyordu. Polisin birisi elinde kanlı bir bi- çak tutuyordu. Bıçağı getirttim. Kanlı kısmının uzun. Tuğile yaranın derinliğini ölçtürdüm; ta- mamdı. Bıçağın enile yaranın ağzını kar-' sılaştırdım; mutabıktı. Şu halde Neclâ Danişin bu biçakla öldürüldüğü aşikârdı. Fakat kim öldürmüştü?, Ortada polisin nezaret altına aldığı bir maznun vardı. Bu maznun, orta mekteb muallimi Haş - met Güneşti. İlk ieticvabın, bahusus böyle vak'a - larda, hâdise mahallinde ve ölünün va - wnda yapılnyası, adaletin tecellişi bakı - mundan, büyük faydalar temin eder; Bu mülâhaza ile Haşmet Güneşi yanıma ça- Kırdım. Sesime mümkün, olduğu kadar mülâvemet vermeğe çalışarak sordum; — Nedir bu oğlum?. Haşmet Güneş, hiçkiriklar içinde ce © allr.sin; zekân, ferasetin, takdirin var - dır, Bir de ölü genç bir kız, ortada bir bi- çak, başucunda üstü, başı kanlı bir adam., bunun ne demek olduğunu sana ben mi| idün gece kolunda bilezikler, parmağında |izaha çalışayım?. Bu efendiyi tutan kimdir? i Bir bekçi ilerledi: i. -- Bendeniz beyim... | — Nasıl oldu anlat bakayım! — Evim Dağüstü mahallesindedir; ora» dan vazifeve gidiyordum. — Vazifen nerede”. . mahallesi bekçisiyim beyim, — Devam et... — Her akşam parkın üstünden köstir. me inerim. Gene ayni yola saptım. Kirk, çei adım ilerledikten sonra işte şimdi şu jölünün yettiğı yerde bir hareket gör » idüm. Alacakaranlıkta kızın beyaz elbi - sesi farkediliyordu. Kız yerde yatıyordu; yanıbaşına diz çökmüş bir adam da bir şeyler yapıyordu. Aklıma cinayet filân gelmedi; fenalık düşündüm. Hemen o ta- rafa yöneldim. Yaklaşımca aklım başım . dan gideyazdı. (Iaşmet Güneşi işaretle) bu bey, verde yalan kizin göğsünden bir bıçak çıkarıyordu. Bir taraftan Ga «sev - gilim, sevgilim» diyerek ağlıyordu, Haşmet Güneşe döndüm. — Bekçi doğru mu söylüyor Bay Haş- met Güneş?, bir diplomat olduğunu bütün dünyaya göster harb) .. kumandan olduğunu isbat asker, sulhte de büyük miştir | Yeni İspanya hükümeti, Fransanın) Mareşa' Petain ğunu ispat eylemiş olan bu ihtiyar 98- ker, sulhde büyük bir diplamat oldu” ğunu bütün dünyaya göstermiştir. Fransanın büyük kumandanları içi de mareşal Pelain mümtaz bir işgal eylemektedir. i Fransanın Madrid Büyük Elçisi Mareşal Peten Çak sakin ve alâyişsiz hir adamdı © raptığı İşi iyice düşünerek yapar, kars vermeden evvel daima işini tartar, Ke” rar verdiği vakit de bu kararından biş bir veçhile dönmez... “a Harbi Umumide mareşal Foch me &ö* dar sinirli, ne kadar öfkeli, ne kadsf © taşkın İdise, mareşal Petain de o derec€ sak'n, «Baba adamedı. Harbi Umumiye (Devamı 11 inci sayfada) — ali efendim... — Dikkat ediniz, tasdik ediyorsunuz. Sualimi tekrarlıyorum: ini ie Mi Gllei, a ıçkırıklarla boğu ab Mi boğulan bir ses cev — Doğrudur efendim... — Şu halde cinayeti itiraf ediyorsun? — Hâşâ, hâşâ!.. Onu ben öldürmedim Onu ben öldüremezdim. Bıçağı göğsün” saplanmış buldum, çıkardım, — a yz kan içinde... dai — Evet; ben bıçağı çeki: ara aktı. Cesedin üstüne eme — O halde kim vurdu?, Bu cinayeti? faili kimdir?, — Bilmiyorum, bilmiyorum, Hemmâ içindeyim, yanıyorum. — Her işte bir maksad olur; bu &inâ © yetin maksudu neydi? Ne düşünüyür * sun? — Kızın üstünde Zikiymet hir şey göN müyoruz. Acaba her zaman üstünde bi ” lezik gibi, yüzük gibi, boroş gibi bir $eY” ler taşır mıydı?. — Evet... — Neden şimdi yok?! — Çalmışlardır. — Kimler çalmış olabilir?. — Öldüren veya öldürenler! Polislere, bekçilere, jandarmalara € varı, tek? 24 ime Dn mahallini, el! e: mil parkı aradılar; siki il e adL dilme ymet bir şey! : Tekrar Haşmet Güneşe teveceğh etti. — Bilezikleri, yüzüğü ve saireyi mer& ye sakladın?. Hayret ve infialle yüzüme haykırdı! — Ben mi?, Ben ha?; Ben bir hirsizi Aslat.. Sülkünetle cevab verdim: — Aktör efendi; arak rolü bırakalı? Kıği sen öldürdün. Sebebini tahkikat #Ö” terecektir. Cinayetine başka hir çeşmi rebilmek için Neclâ Hanımın zikiymet €$ yasını ortadan yok ettin. Belki bir tar#fö gömdün. Maksadın, bu işin sirkat sadile yapıldığına hükmettirerek zab! * tayı ve adliyeyi şaşırtmaktı. Fakat nını tâmamile tatbik edemedin, buna kit bulamadın. Suç üstünde yakala —- Fakat ben... — Sesini kesi, Mahkemede istediği Kadar söylersin. Şimdi seni tevkif edi”. rum, Adaletin huzurunda tekrar ri sb #yruz. | | |