18 Ekim 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

18 Ekim 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İhtikâra, Muhtekire Dair “Ünükar Fikrslar KISMET Anneler konuşuyorlardı: — Kımnıza iyibir kısmet çıktığını söylediler... — Evet hemşire, bekledik bekledik ni- bayet turnayı gözünden vurduk. — Mühendis mi, doktor mu, apartıman sahibi mi? — Yok yok, onların hiç biri değil, muh tekir! * GÖZÜMÜZÜ AÇMALIYIZ! Muhtekirler arasında — İhtikârla mücadeleye başlamışlar — Başlamışlar ha? — Gözümüzü dört açmalıyız! — Evet, doğru dürüst alış veriş eden halkla, ihtikâr yapıp yapmadığımızı ân - Jamak için mağazamıza gelenleri birbi - rinden tefrik etmeliyiz. * KAÇAMAK YOLU Bakkal, çırağına bağırdı: — Dikkat et, müşteri ile, ihtikâr ya - Pp yapmadığımı anlamaya (gelenleri ayırğ etmek güçtür. Biri bir şeyin Hatırı Hırmz — (Karısına) Hiç merak etme karıcığım. bu akşam ceğim.. Teşhir edilen muhtekirlerin isimlerini, adreslerini bugü: den ezberledim! Yapmıyorlar ki! Elinde tuttuğu gazetedeki o«İhtikâr» sordu mu, evvelâ eski fiatı söylersin, A- Yacak oldu mu, istediği kadarı tartar, tam rasını vereceği sırada, (o son günlerde bu malın pahaya çıktığını, kilo başında yirmi kuruş arttığını anlatır, ve parasını ona göre alırsın! * KABAHAT KİMDE? Yaşlı bir kadın bir mağazaya girmiş - ti. Alacağı eşyayı pahalanmış (görünce şaşırdı: — Bu niye böyle pahalı? — Kabahat bizde değil! — Ah biliyorum evlâdım. Kabahat siz- de değil, Geçen akşarş damadım öeride - de okurken duydum: İhtiyar kâr diye bi- ri varmış, her şeyi pahalandıran oymuş. Hükümat peşine düşmüş amma henüz yakalayamamış. * BU KADARI KÂFİ K evlendirecek erkek, müstakbel damadında birçok meziyetler arıyordu: Kızımı alacak erkek (o zeki olmal, tahsili iyi olmalı, mükemmel bir iş sa - hibi olmalı. Dinleyenlerden biri sözünü kesti: — Bu kadarı kâfi, daha fazla saymâ, İhtikâr yapmış olursun! * TARİFİ Kayınvalide damadına sordu: — Damadım, ihtikâr nedir; ben bunu pek iyi anlayamadım, bana anlatsana! Damadı anlattı: — Bak kâyınvalideciğim; sen meselâ çok konuşuyorsun değil mi, âfları - nın fazla bir kıymeti yok, Fakat günün birimle dünyada lâf eden — azeliyor. Biz senin konuşmanı bir şeyler (o söylemen! bekliyoruz, Sen de lâfın kıymetlendiğini öğrendin ya! Eskisi kadar konuşmuyor - sun, tek ağzından bir iki lâf alebilmek İçin bizi uzun uzun yalvartıyorsun.. Bu olacak şev değil amma misal olarak söy- Miyorum. İste senin bu hareketine ihti - kâr denilebilir. * ONDAN DA KÂR Mahalle kahvesinde konuşuluyordu: — Muhtekirleri asmalı! Konuşulanları dinleyenler bir de ip tüccarı vardı: — Bize de gün doğacak; dive düşün - dü. İp fiatı bir #ki misli arttırabiliriz. arasında — Şimdi iki şapkayla wa dilenmiye başladın? — Ne yapayım bayan; muhtekirler her şeyin fiatıns bir mis arttırdılar, Ben de bir misli fazla kazanmak meç- buriyetinde kaldım. nından geçerken yüzüne başlıklı yazıyı okuyan tramvay yolcusu, yazıyı okuyup bitirdikten sonra yüzüme | baktı: — Yapmıyorlar ki!, Ben de onun yüzüne baktım: — Ne demek istiyorsunuz, yani ibtikâ- ra karşı faaliyete mi geçmiyorlar? tarafdarım da Çok garib düşünen bir insandı. Acaba hangi waddeler üzerinde ihtikâr yapıl - masını istiyordu.? tikâr yapılmasını istersiniz... saçlı, tuğla kırmızısı saçlı kadınlar otu- Sülük — Muhtekirleri bize benze - PM velâ, dedi, oksijenli #5 ten insanlara öyle kıztyorum ki! Bunlarda mı ihtikâr ? Sabah evimden çıkacaktım. Para çan-| tama baktım. Beş kuruş vardı. Bu para| işime gitmek İçin bindiğim ikinci mevki! tramvay parasıydı. Kapıdan çıkacağım zaman karım yolumu kesti: — Paran ver mı? Dedi. Var desem olanı alacaktı; — Yok! Dedim. Zorla elini cebime soktu. Para çantamı çıkardı; içindeki beş buçuk ku- ruşu görmüştü: Seni muhtekir seni, bunu sakladın imi olur?.. Önümüzde . oturanlara bakın; | Hepsinin saçları boyanmış, saçlarının ha- kik! renklerini kocaları bilmediği gibi kendileri bile unutmuşlardır. Saç boya» Relecektir, Ve o zaman hakiki sarışınlar, hakiki kumrallar, hakiki siyah saçlılar görmek imkânın: bulacağız. bu fena mı olur? yor. den tarafa baktı; yanımdaki İşaret etti: -- Yürüne dikkat et! Dikkat ettim, gözüme güzel göründü: — Fena değil! Dedim, o güldü: — Hekikalen fena olmadığma, düğü gibi güzel olduğuna emi in. Yüzünü kat kat örtmüş olan pudra, krem, kırmızılık tabakaları altında ne olduğu- nu bilivor musun? — Hayır fakat. ha! Diyerek, beş buçuk kuruşu müsadere e — Bilmiyorsun, bilemezsin, çünkü kat Param olmadığı için tramvaya bine -İyat boyalar yüzünün hakiki derisini te - memiştim. Yaya yürüyordum, önüm sıra mamile saklama. Hattâ yalmz derisini yürüyen bir kadın gördüm. Çok kapalı saklamakla da kalmamıştır. Meselâ bür- bir manto giymişti. Şapkası ensesine ka- nurun çarpıklığı, çenesinin eğriliği, göz dar eğik olduğu için saçları bile görün -İaltlarırın burusukluğu bile kaybolmuş - müyordu. Adımlarımı sıklaştırdım. Ya -tur. Bovalar, insan gözünü öyle aldatır bakacak ol - ki... dum. O Yüzü de görünmüyordu. Çünkü! -- Mümkündür. şapkasının önünde bir tül vardı: — Kadın tuvalet eşyası satanlar, ihti- — Vay muhtekir vay, dedim, nesi var. |kâr, #mma Şöyle çok büyük mikyasda ih- sa hepsini saklamış. tikâr yapsalar. * Her ne vakit az iş çıksrsam, büro şe - fim, karşıma dikilir: — Sen bir tenbelsin, #z iş çıkarıyor - — Bak bilhassa bu mühim. Bu yüzden kocalar, babalar masrafa gi - si tenbellikle itham etmedi: o zaman faydel olur. Demin ne diyor - — Elindeki işleri yavaş yavaş çıkar -İdum. Evet büyük mikyasda ihtikâr ya - muhtekir seni! ğim birçok tuvalet eşyasından mahrum kalacaklardır. Bunun a Bir arkadaşım sordu. — Sen kaç yaşındasın? Cevab verdim: — Otuz sekiz! Arkadaşım hayretle yüzüme baktı: — Otuz sekiz ha, daha evvelki gün o- tuz yedi demiştin. İki günde bir yaş ar- tıyorsun... Buna düpedüz ibtikâr, der - maz anlayıvereceğiz. Bu fena mı? — Fena değil zannederim. — Emin olun fena değil, İçini çekti: «- Yazık, tuvalet eşyası ihtikâr yapmıyorlar kil gazeteler » | — Meselâ, dedi, oksijenli su üzerinde,|panyası mü suç boyaları üzerinde Ihtikfir yapılsa fenajlarca onu ararlar. ları üzerinde büyük mikyasta ihtikâr ya-| Douglas... : pılsa, bunlar saç boyası tedarik edemiye-| o Melvin Douglas çok meşhur bir piya - cekler bu yüzden saçları hakiki rengine|yist, ve bir kompozitörün oğlu idi, Evve- satanlar dö|temsil etmektedir. Brian Aherne Amerikan sinema san'atkârları içinde — Ö cihetle alâkadar değilim. Bazı mühim bir mevki işgal edenlerden biri maddeler üzerinde ihtikâir oyapılmasına'lde Melvyn Douglastır. Melvyn Douglasın diğer san'atkfrlara benzemiyen bambaşka tabiati vardır. Muvaffak olduğu filimlerden birini çe - — Meselâ hangi maddeler üzerinde ih-İvirdikten sonra birdenbire ortadan küy- bolur. Kimse onun nerede bulunduğunu sıralarda, açık sarı saçlı, kızılımtrakİhilmez. Kendislle yeni film çevirmek için görüşmek arzusunda bulunan film kum- dürleri haftalarca, hattâ ay- Cok mtseld şartlar dahilinde mukave- lename imza eylemekten kaçınan san'at- kâr ver mıdır, demeyiniz. İşte Melvyn Yâ şeir olmak istedi. Bu yüzden ebevey- ni ile arası açıldı. Bu kavgalı hayattan bıkan delikanlı evinden firar ederek ve — Bana da fena olmıyacak gibi geli -|yaşını kasden büyülterek orduya intisab eylemek İçin müracaatta bulundu. Fa - Kadınlardan biri ayağa kalkmıştı. Biz|kat askeri makamat onun hilesini önlü - yerek kendisini gilesine gönderdi. Bu sırada Amerikmm hükümeti Harbi Umuniye İştirake karar vermişti. Bun - dan istifade eden Melvyn Douglas gönül rüp-|lü yazıldı. Sıkhiye bölüklerinden birine tayin e- dildi. Bu sefer de operatör olmak heve - sine düştü. Orduda ameliyat olacak ya - ralıların başlarından ayrılmaz oldu. Harb bitti. Fakat o, hevesini alama - dı! Harbi Umumiden sonra (aktör olan bir avkadaşma Tasgeldi. Melvyr de onun gibi aktör olmak istedi. Bu defa arzu - sunda muvaffâk oldu. İlk piyeslerinde muvaffakiyet kazan- maja başladı. Arası çok geçmeden Glo - ria Svanson İle; sonradan Greta Garbo i- le, daha sonraları da Claudette Colbert, Jean Crawford ve nihayet de İrene Dun- ne ile filmler çevirdi, Hepsinde de büyük muvaffakiyetler — Niçin büvük mikvasda diyorsunuz? İkazandı. Melvwn Douglas tok sözlü, ağır ihtikâr)başlı bir san'atkârdır. küçük mikyasda olursa, kâr yerine zararİbir tavrı vardır. Ona bu hüsüsiyetinden melhuzdur, çünkü pahalı da olsa kadın-İdolavı «Mütefekkir Douglas» lfkabı ve- lar tuvalet eşyasını tedarik edeceklerdir. İrilmiştir. Daima düşünceli Kendisile rol yapmış olan san'atkârlar Dün gene az İş çıkarmıştım.|rerler.. Hiç bulamazlar, yahud da bulsa -İonun nezaketinden (çok j ie , yah . ni N çok iyi bir şekilde Gene karşıma dikildi. Fakat bu sefer be-İlar da ne yapsalar para yetiştiremezlerse | bahsederler. * Son aylar zarfında Amerikan sinema- mağa niyet ettin ha, diye bağırdı, seni) pılırsa, kadınlar yüzlerine sürecek, krem,)lığının ileri sürdüğü san'atkârlar için- pudra, pembelik ruj, kirpik boyası, da -İde en göze çarpan erkek de genç Brian ha ne bileyim, adlarını ezberleyemedi -| Aherne'dir. Amerikan sinema muhitleri onun çok ın neticesi sokakta,|parink bir istikbale malik olduğunu te - şurada burada gördüğümüz (kadınların) bariz ettirmektedirler. En son çevirmiş güzel mi, çirkin mi olduklarını bakar bak olduğu Juarez #lmindeki rolü fevkalâ - de beğenilmiştir. Brian Aherne, bu filmde geçen asrın nihavetine doğru Meksika tahtına otu - ran Avusturya Prensi Maksimilyen'i Avusturyalı prensi o kadar büyük bir Meloyn şair olmak istedi, sonra operatörlüğe heves etti, nihayet aktö” oldu ve sinema perdesine geçti. Brian Aherne ise çevireceği filmi ke di seçti ve o filmin kahramanı olan prensin kıyafetile kumpanyayf müracaat ederek teklifini yaptı. Holivudun iki yeni san'atkâri . Melvyn Douglas ve Brian Aherne Melvyn Douglas muvaffakiyet ile canlandırmıştır ki 69 yeniden büyük san'atkâr payesi veril ” miştir. Filmi çevirmeden evvel Brian Aherf? filmin cereyan edeceği mahalleri get” © mek ve muhite kendisini alıştırmak beşir miştir. Bunun için o Meksikaya seyabsti eylemiştir, “a Meksika şehrine varıp da Maksimil ” yen'in ikamet eylemiş olduğu sarayi ve bilâhare kurşuna dizilmiş olduğu Gu tero'yu gezdiği vakit adeta vak'ayı Yâ şar hissine kapılmıştı. Bu vak'aya kendisini tamamile kaptii ran Brlan Aherne imparator Maksimil yen'in hayat tarzını tamamile benims€ © mek için haftalarca onun tarihini oku “8 muştur. yi İşin garibi rol için tetkikata başlar! $1 filmin çevrilmesine karar vei evvel vukuudur. Kendisinin bu rol GEZİ i se a ağ mez Warnei Bros film kumpanyasına rerek bu”filmin çevrilmesine biran karar alınmasını ve kendisine impaf! tor Maksimilyen'in rölünün verilmesi” rica eylemiştir. Kumpanyaya müracaat eylediği imparator tarzında makyaj yapmış v€ nun elbiseleri gibi elbise giymiş idi. Onun bu müracaatından memnun 9“ len kumpanya bu rolli ona vermiştir. © Yeni san'atkâr, Amerikada pek büyük” bir rağbete mazhar olmuştur. Kadınlar kendisine karşı büyük bir * lâka gösterdiği O gibi, o da kadinlerdS © fazlasile hoşlanmaktadır. Fakat uçarı” yoktur, “a Şimdilik tek bir dostu vardır, Asüde bir hayat sürmektedir. Holivuddaki büyük Kazanç'af Haliywooddaki sinema san'atkârlarını" makta oldukları yüksek ücretler Amerikan maliye nezaretinin istatistik e resi tarafından neşredilen rakamlar A rikada pek büyük dedikoduları mucip “ Bu heşriyattan anlaşıldığı üzere met.” film kumpanyalarından biri olsn Goldwyn Mayer şeflerinden Louis B. Mn bir senelik kazancı 1.296.000 dolarmış. 1820.00 “Tirk Tras! Bu kasançların fazlatığı, meşruiyeti kında motbuasta bir hayli dedikodular pılmaktadır. Louis Mayerin fazla kazancından pek him bir kısmını hazineye terkeylediğini #ürenler olmuş ise de neticede müni gene devam eylemiştir. Halkın h muelb olan mesele gadur ki: Louis doğrudan doğruya sinema İşlerile bulunmamaktadır. Bir san'atkâr da de Vazifesi sinema hakkında mitingler eylemek, buralarda nutuklar vermektir. adam bugün elli beş yaşındadır. Hayat atıldığı vakit seyyar hırdavatçılık Bu meselelerin münakaşası san'atki bir cereyan uyandırdığından bahis ile rikan sinema diktatör5 MUl Hays bül böyle bu istatistiklerin neşredilmemesi kında teşebtüslerde bulunacağını bizd ir

Bu sayıdan diğer sayfalar: