Ağsten KAMHKA AKALAN AYA AAA KAKA ANAK AAA AZA AAA Telekki Hemen Genç erkek, geiç kıza baktı: Yeni zengin, hizmetçisine — Dün gece bir rüya gördüm, İsirda! dedi, dünya güzeline, kendisile Bant Oğul sanalda evlenmek istediğimi söylüyor elini yıkıyor musun? dum. o Genç kız da genç erkeğe bak. Hizmetçi cevab verdi: tı: — Evet, sizi oğup odadan çı- —Ya ben size ne cevab ver. kınca hemen: musluğa koşup e. dim! İlmi yıkıyorum. * Atlatılanlar Genç görünmek hevesinde o. lan kırkını geçmiş kadın sordu: — Hayatımda tam otuz ilk- bahar saydım. * Beş kilo Hasis karı koca, sayfiyeden döndükleri gün birlikte bir bas- küle çıktılar, baskülün kadranı. ma baktılar, sevindiler: — Burası ne fen. yer, aradığımı hiçbir dükkânda bu. lamadım. — Ne iyi, dediler, üç ayın i. — Ne aramıştm? Biri sordu: şinde beş kilo almışız! — Veresiye! — Kaç tanesini atladınız? Kıskançlık İtimadları kalmaz Bekâr erkek, yeni evlenmiş kadmla Dişçi diş çekiyordu. Dişi çekilen ba- karşılaştı: ğıracak oldu: z Çocuk alacalı bulacalı geyler çocuğu artık has. siyet devrelerinin o derin teshir kuvve. tile çekmez olur. O; şimdi daha ziyade bizim gözümüzden kaçan minimini şey- lerle meşguldür. Görünmiyen ve ancak uz bir dikkat sarfile farkedilebilen erin peşindedir. Bu hassasiyeti ben ilk defa on beş ay. lık bir çocukta gördüm: Bahçeden katı. lırcasına bir gülme sesi geliyordu. Küçük bir çocuktan duymaya alışmadığımız bu kahkahalar dikkatimi çekti, Çocuk dışa. ri yalnız çıkmış, tarasada oOturuyordu. Yanı başında yeni açılmış, kocaman bir Mar çiçeği kızgın güneşin altında pırıl piril pırildayordu. Fakat çocuğun gözü oralarda değildi. Gene mutlaka ortada — O budala herife neye vardın? Dedi, yeni evlenmiş kadın sebebini söyledi: — Ne yapayım, arkadaşım. Neclânın onunla evleneceğini söylemişlerdi. * Niçin uyumıyor Milyoner yattı, uyumuyordu, uşağı u- yumadığının farkına vardı: — Niçin uyumuyorsunuz bay? Milyoner hiddetle bağırdı: — Niçin uyumuyorsunuz, diye de s0. — Bağırmaymn, dedi, elt katte, üst katta insanlar var. — Rüöhatsız mı olurlar? — Onu düşünmüyorum, bena itimadları | kalmaz. * Yalan Mektepe gitmek istemiyen, sekiz ya » şındaki gözlerini kapamış, uyuyor gö - rünmek istiyordu. İki yaş büyük karde- şi yatağına yaklaştı. — Uyumuyor! bir «çocuk muammasız olmalıydı. Usul Ca yanma yaklaştım. Bukındım. Bir gey. cik göremedim. O vakit çocuk neye gül düğünü anlattı: — Bak, Minnasık şey bak! © söylemese idi yerde acele âcele ko- şan, mikroskopik denebilecek kadar ki çücük ve tıpkı yer rengindeki böceği kat'iyen göremiyecektim. Çocuğun dik. katini çeken şey dünyada bu kadar ufa- cıcık bir böceğin bulunması ve yürüye. bilmesi idi. Şaşkınlık ona körpe çocuk. larda gördüğümüz tabi! neş'eden çok da- ha coşkun bir sevinç heyecanı vermişti. Yürüyor.. Tüyorsun; gözleri kapamayı unuttuğun Dedi. Sekiz yaşındak€ bağırdı aklına gelmiyor mu? — Ben uyuyorum anne, yalan söy- A Tüyor, bunu döv! i z : Bekliyemem — Telsiz tel icad edeceklerine, Karı koca birlikte tiyatroya gitmişler. direksiz ai etselerdi, daha di, Birinci perde oynanmış, perde ka » hayırlı bir iş görmüş olurlardı. panmıştı, Erkek karısma; —. — Haydi gidelim! Dedi, kadın şaşırmıştı: — Gidelim mi, daha birinci perdeyi seyrettik, — Sen istersen kal, fakat ben iki sene yerl m programı okumadın mu; « ; İki sene sonra ge: se) geçer» Görmedim ki — Hizmetçi odaya girdi: — Bayan; dedi, bay otomobille birine çarpmış, adamcağız yarı ölü bir hale gel ( Pabuca dair | nd telefon ettiler, KİR Bayan dülgindi: Sokakta görürsünüz: me Yüzü boyalı, dudağı boyalı, saçı kıv.| Yarım ım dedin, ben onun şimdiye rılmış, fakat yarım pabuçludur. Siz dost, | Kadar hiçbir işi tam yapmadığını görmez sunuz, düşman gibi ayağı bakmıyacağı. | dim ki! farkedemezsiniz. — Ah canım. Dersiniz.. arkasına bakar: — Haydi oradan sen de; benim pabu. cum bile olamazsın! İşte o zaman onun ikazı üzerine pabu. cuna bakarsınız ve birden aklınıza gelir; — Pabuç alırım sana! İş yoluna girmiştir. O gülümser, siz de gülümsersiniz; ve anlaşmışsınızdır. O sizin olur, siz onun olursunuz. O- hun sizin, sizin onun olmanız hâdisesiz belediye dairesinde bir deftere imzaları. mızı atmakla da çivilenmiş olur. İşte o zaman onun ağzı pabuç gibi açılır: — Hani pabuç! Alırsınız. «Hani pabuç! Bir daha shrsnız! — Hani pabüç! Artık ardi ârkası kesilmez, ya siz pa. buçsuz kaçmak mecburiyetinde kalacak dereceye gelinciys kadar, ona pabuç al- makta devam edersiniz. Fakat günün bi. N rinde iki ayağınızı bir pabuça sokar, ta. < hammülünüz kalmaz pabuçsuz kaçarsı-| — Alo, Tekirdağlı pehlivun Hüseyin az sen misin, yardımına Ütıyacım var, Artık sabah akşam, pabucu büyüğe o.| ne kadar zahmetse, kabineme kadar mu soruyorsunuz.. işte burada! — Sizin yazdığınız mektub mu?.. Kaybeder miyim hiç.. bir dakika milsaade edin, dosyadan çıkarayım! — Babamı kuma gömmüştüni; nereye göndüğümü unuz. * | — Tem kırk senedir buna heves ediyordum, nihayet bu- Burn, ONU UTIYOTMM, gün kendimi tutamadım. Bu neş'e benim önce zannettiğim gibi o. na ne güneşten, ne çiçeklerden, ne de renklerden gelmiş değildi. Ayni yaşlarda başka bir çocukta buna benzer bir tezahilre daha rasladım. An. nesi bu çocuğa mükemmel bir renkli kart kolleksiyonu yapmıştı. Çocuk kol- leksiyonu bâna göstermek için çırpını. yordu. Koca paketi yakalayınca yanıma geldi, oturdu. Kartları çıkardı. Bana ken. Terbiyesi e ? Büyükle küçük neden * daima anlaşamazlar? ÇEVİREN : NEYYIR KEMAL İki yaşına girer girmez parlak renkler, | Rl Sayfa © reti gibi mütalea etmiyor. Halbuki cuğun her tezahürüne bir sebeb olmal lâzım... Hiçbir hâdise yoktur ki kendi mahsus bir sebebi olmasın. Aksül leri bir kapris farzetmek kolaydır. İş kaprise, hallolunması icab eden bir mes sele, çözülmesi lâzım gelen bir muai gözile bakmaktadır. Erginin manevi meti böyle yükselir. Bu mevzu üzerinde hoş bir vak'a latmak isterim: Bir salonda bir kad grupu toplanmıştı. Ev sahibinin on se aylık oğlu da bir köşede kendi kendi oynuyordu. Könuşma çocuk kitablarınağ. intikal etmişti. Genç anne: Ep — İçlerinde öyle saçmaları var ki... diyordu. Geçenlerde ben bir tane aldım Sambo adında bir zenci çocuğuna bayeğş ram günü annesi, babası, akrabalı di yarım dilile tek bir hece söyledi. An- ladim ki #otomobilş demek — istiyordu.! Yavrusuna hem bir şeyler öğretmek, hem de zevk vermek istiyen bir annenin türlü türlü hediyeler veriyorlar: Şi ye, pantalon, çorap, ayakkabı. clei li elbiseler filân... Bir de güzel bir . donatıyorlar. Fakat daha sofra kurulu itina ile topladığı kolleksiyon çok zen. Ken Sambo sabırsızlığından bütün gindi. Kartlarda zürafalar, aslanlar, kap. şeylerini giyiyor, gizlice sokağa fırlı lanlar, ayılar, maymunlar, acaib kuşlar | Yolda vahşi havyanlara rashyor. Her b hâsılı türlü egzotik hayvanlarla koyun.|Tine o cici şeylerinden birini vermeğ kedi, eşek, at, inek, çocukta alâka uyan- | ellerinden kurtulamıyor. Zürüla $ ir dırabilecek her türlü ehli hayvanlar ve! Yesini, kaplan ayakkabılarını, fil çora niz İçin onun yarım pabuçlu olduğunu insanları, kulübeleri, tarlalarile şirin köy manzaraları göze çarpıyordu. Yalnız tuhaf değil mi, çeşid çeşid kartın içinde hiç otomobil resmi yoktu. Çocuğa: — Hani, nerede otomobil, ben göre. medim? diye sordum. Kartlardan birini aldı. bana uzattı: — Maça Verdiği resim bir av sahnesini göste- riyordu. Ortada güzel bir av köpeği, u. zakta omuzunda tüfeğile bir avcı, tâ u- zaklarda bir köşede de bir köy evi görü. nüyördü. Buraya doğrm ince bir çizgi kıvrıla kıvrıla uzanıyordu. Herhalde yol olmalıydı. Yolun üstünde koya bir be nek vardı. Çocuk parmağile bu beneğin üstüne bastı ve: — Otomobil! dedi. Gerçekten, çok dikkat edilince bunun göze görünmiyecek kadar ufacık bir 0. tomobil olduğu anlaşılıyordu. Koskoca bir makinenin küçüle küçüle bir nokta haline girmesi ve güçlükle seçilmesi; rexmi çocuğun gözünde kıymetlendiri- yor, seçip gösterilmeye değer hale koyu. yordu. Düşündüm, herhalde bu zengin kollek- siyon çocukta bir alâka uyandıramamış. tı. Zürafanın upuzun boynile başını gös- teren bir kartı aldım; — Bak, dedim, gördün mü ne uzun, ne tuhaf boyun değil mi? Çocuk oralı o). Mmadı, ciddi ciddi, yalnız: — Zürafa... dedi, sustu, Sözüme devam edemedim. detâ . her şey! kavrasın diye - birbirini kovalıyan hamlelerle ilerletiyor, Ergin Insan; «çocuk zekâsi» nı & mıyor. Bir muamma gibi görüyor. Çün- (0) İlk yazı dünkü sayımızda çıkmıştır J larını aliyor. Nihayet çocuk o yekasır kurtarıyor amma eve çırçıplak, ağlı! ağlıya dönüyor. Annesi, babası gene nun kusurunu affediyorlar, Hazırlad ları sofraya alıyorlar. Kitab da bu, sofranın resmile bitiyor ve her şey n içinde sona eriyor. Ev sahibinin getirdiği kitab elden dolaşıyordu. Birdenbire çocuğun duyuldu: — Lola, Lola! Lola, Lolaj Kimse ne olduğunu önlıyamâmıştı Anne İzah elti; — Eembonun dadisinm adi Lola da, Fakat çocuk sesini yükseltmişti. Mil — Lola, Lola! Diye o kadar bağırıyordu ki muhakkak: «İşte gene bir çocuk kaprisi derdi. Kadınlar bıraktıkları kitabi rine almaya mecbur kaldılar. Çocuk ki tabın kabını çevirdi, Orada Samb ağlıyan bir resmi vardı. O vakit di Lola, Loladan maksad, çocuk dilir (ispanyolca) Kora yani ağlıyor d Hakikaten de kitabın en son resmi ram sofrasına değil, ağlıyan Sam aiddi, Kimse bunun farkına varman Çocuk itirazında haklı idi, Annesi; «— Her şey meş'e içinde sona eri, deyince o, İçinden kabdaki resmi lamış, hikâye hiç te neş'e ile değil, yaşlarile bitiyor diye düşünmüştü, kı vardı. O; kitaba annesinden iyi mıştı ve dâha konuşmayı becer halde uzun bir münakaşayı baştan nihü yete kadar dinleyip kavramıştı. Ne maf him bir hâdisedir bu! * Çocuğun ruhi şahsiyeti bizimkine ben, zemez, O; azdan çoğa tedricen gitmez. En ehemmiyetsiz, en küçücük teferr ati gören çocuk; bizim . onun kaVriy (Devamı 11 nci sayfada)